28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 7 EKİM 2009 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Papandreu Sayfası BEKLENEN oldu. Üçüncü Papandreu yeniden Yu- nanistan’ı yönetir duruma geldi. Konstantin Karamanlis’in bu seçimi kaybetme- si kaçınılmazdı. Özgen Acar’ın dün ayrıntılarıyla be- lirttiği gibi, olağan iktidar yıpranışına eklenen bütçe açığının artması, işsizlerin çoğalması, sokak göste- rilerinde polisin ölçüsüz davranışları, orman yangı- nını söndürmedeki beceriksizlikler, Aynaroz arsala- rıyla devlet arsaları arasında değiş-tokuş hikâyeleri gibi bir yığın sorunun ardından seçim kazanılamaz- dı elbette. Değişmeyen tek konu vardı: Türkiye. Yunan poli- tikasının bu “olmazsa olmaz”ında da Papandreu, Ka- ramanlis’in gerisinde kalmamıştı. O da Kıbrıs, Pat- rikhane, Heybeliada ve Rum vakıfları konularında ay- nı şeyleri söylemişti. Böyle olduğu içindir ki, Atina’daki iktidar değişik- liğinin Türk-Yunan ilişkilerine önemli bir değişik- lik getireceğini düşünmek pek gerçekçi olmaz. Şim- diye kadarki en büyük değişiklik zaten bu Yorgi Pa- pandreu’nun geçen iktidarı döneminde gerçekleşmiş ve Yunanistan, Ankara’nın AB’ye yönelişini sürekli en- gellemek ve neredeyse veto etmekten vazgeçmiş, yüz seksen derecelik bir dönüşle tam üyelik konusundaki Türk başvurusunun Brüksel’deki en ateşli destekle- yicilerinden biri durumuna geçmişti. Bu dönüşü, rahmetli Cem, büyük saflıkla, içten- likli bir değişiklik olarak algılamıştı. Oysa, bir sirtaki oyununun ciddi sonuçlar vereceğine inandırılmak gö- rüntü gerisindeki gerçeği görmekten alıkoymamalıydı onu. Gerçek, Atina’nın AB konusunda yaptığı akıllı- ca bir hesaba dayanır: Hesaba göre, Batılılardaki sar- sılmaz Grek sempatisi Avrupa çemberine girmiş bir Türkiye’yi her türlü ödüne zorlamaya yeter de artar bile. Bu, yakın tarihteki Yunan diplomasisinin temel kuralı olmuştur. Papandreu’nun kurala istisna geti- receği düşünülemez. Ne yazık ki, bu hesabın da gerisinde o ülkeyi yö- netenlerin zihinlerini meşgul eden bir saplantı ya- tar: Günün birinde bir Türk saldırısına uğrama en- dişesi. Bunun hangi psikolojiden kaynaklandığı da açık: Kıbrıs harekâtı ve onun sonrasında Atina’daki Albaylar Cuntası’nın çaresiz kalışı. O zamandan be- ri Yunanistan’ın bütün iktidarları ve muhalefetleri ay- nı çaresizliği yaşamamak için askeri harcamalar uğru- na ülke olanaklarının zorlanmasında beis görmezler. Ama Kıbrıs’ın yakın tarihini ve 20 Temmuz 1974’ün Sampson’la Atina’nın akıl almaz bir kumpas kurmaları üzerine yaşandığını bilenler için bunları anlamak hiç zor değildir ve hep şu soru sorulur: Yunanistan’ı şim- di yönetenler kendi cenahlarında yine buna benzer bir densizlik daha yapılabileceğini mi düşünmekte- ler ki, Türkiye’nin aynı tepkiyi göstereceğini hesap ederek silahlanıp durmaktadırlar? mumtazsoysal@gmail.com PENCERE Makyavelsıfat... Hayvanlar çok saftır, en kurnazları tilki, insanın yanında solda sıfırdır. Hayvan tek boyutludur; deve kin tutar, tavşan korkaktır, bülbül güzel şakır, karga uzun yaşar, köpek sadıktır, at ürkektir, boğa kösnüktür, ya- rasa ışıktan kaçar, sırtlan leş yer, kaplumbağa ya- vaştır, koyun aptaldır, akrep zehirlidir, yılan so- ğuktur, maymun taklitçidir, kedi nankördür... Hepsinin bir niteliği var; ancak iki ayaklı insan renkten renge, kişilikten kişiliğe girebilir, sağı so- lu hiç belli olmaz... Ne diyorlar: - Babana bile inanma!.. Hele günümüzde sağıma soluma sobe!.. Hepimiz öyle akıllandık ki şeytana külahını ters giydirebiliriz. Eskiden bir ara İran’a gitmiştim, Tahran’ın büyük bir lokantasında dostlarla yemek yiyecektik, sordular: - Ne yiyeceksin?.. - Sen seç!.. Yanımdaki Azeri dost, garsona döndü: - Beye bir bukalemun!.. Bozuldum: - Ben bukalemun yemem!.. Güldü Azeri: - Bizim burada hindiye bukalemun denir... - Peki, bukalemuna ne denir?.. - Makyavelsıfat!.. Sonra açıkladı: - Vaktiyle bir politikacı varmış; yerine, durumuna göre renk değiştirirmiş, bir bakarsın liberal, bir ba- karsın sosyalist, ertesi gün kapitalist!.. Bukalemun da yerine ve zamanına göre renk değiştirdiğin- den bu hayvana makyavelsıfat adını vermişiz... Harika bir açıklama değil mi!.. O yıllarda bu öyküyü konu edinen bir yazı yaz- mıştım; bukalemun çok sevimsiz bir hayvandır. Ya insan?.. İnsanlara göz atınca içlerinde makyavelsıfatlar hemen belli oluyorlar... Adama bir bakıyorsun, akrepleşiyor, fırsat bu- lunca sokmaya çalışıyor... Sırasında ödü kopuyor, tavşanlaşıyor... Ya köpekleşene ne dersiniz?.. Karşınızda finolaşıp kuyruk sallayandan korkun, bir süre sonra yılanlaşabilir... Peki, eşekleşene ne diyeceksin?.. Timsahlaşıp gözyaşı dökenlere de mukayyet ol, hayat bir tiyatrodur, ağlamasına kanma!.. Zamanımızda insan çok akıllandı, zekileşti, kur- nazlaştı; siyaset kirlendikçe, ekonomi pislendik- çe, medya kokuştukça çürüyüp yozlaşan ortamda yetişenlerin yüzü makyavelsıfata dönüştü... Ağlayalım mı?.. Gülelim mi?.. Dövünelim mi?.. Hayat sürüyor, sokaklarda kalabalıklar dalga- lanıyor, yaşamın kahredici itici gücünde nasıl bir gizem var ki insan ancak insanla birlikte yaşa- yabiliyor, birbirimizi yiyerek doymaya çalışıyoruz, Makyavel bugün aramızda olsaydı, amatör ka- lırdı; hepimiz bu yolda öylesine ustalaştık ki bu- kalemun yanımızda halt etmiş!.. Ne dersiniz, sözlükteki “insan” sözcüğünü si- lip yerine “makyavelsıfat” yazalım mı?.. (20 Şubat 2002 tarihli yazısı) T ürk işçi hareketi olmasõ gere- ken yerin çok gerisindedir ve bunun da nedeni 12 Eylül sonrasõnda çõkarõlan, 1980 ön- cesi yaşanan olaylarõn fatura- sõnõ işçi sõnõfõna ve işçi sendikalarõna çõ- karan, işçi sendikalarõnõ kâğõttan kaplana dönüştüren 2821 ve 2822 sayõlõ sendikal yasalardõr. Türkiye salt bu yasalar yüzünden ulus- lararasõ platformlarda haklõ olarak eleş- tirilmiş, hükümetler bu eleştirilere uyum sağlamak için bu yasalarda değişiklikler yapmõş, fakat yamalõ bohçaya dönen ya- salar günün gerçekleri ve uluslararasõ il- kelerle bir türlü örtüşmemiştir. AKP hükümeti AB müktesebatõ çerçe- vesinde AB yetkililerine verdiği Sendi- kalar ve Toplu İş Sözleşmesi yasalarõnõ de- ğiştirmek sözünü yaşama geçirmek için ekim ayõnda düğmeye basmak kararõn- dadõr. Şu anda TBMM Sağlõk ve Sosyal İşler Komisyonu’ndan geçmiş olan tasa- rõ Meclis gündemine alõnmayõ bekle- mektedir. Hükümet ekim ayõ içinde endüstriyel ilişkiler düzeninin sosyal taraflarõ ile bu konuda bir mutabakat arayõşõna girecek ve sonrasõnda bu tasarõyõ Meclis gündemine getirecektir. Sosyal taraflarõn bu konuda bir mutabakat sağlamalarõ olanaksõzdõr, çünkü iki tarafõn istekleri arasõnda köklü çelişkiler vardõr. Türk işçi hareketi güçsüz Bugünkü konumu ile Türk işçi hareke- ti güçsüzdür. Türk-İş Genel Sekreteri Sayõn Mustafa Türkel’in verdiği bilgi- lere göre Türk-İş’in 587 bin, Hak-İş’in (AKP’nin katkõsõ ve zorlamasõ ile) 71 bin ve DİSK’in 47 bin ödenti veren üyesi var- dõr. Bir iş sözleşmesine dayanarak çalõ- şan yaklaşõk 13 milyon işçinin varlõğõ kar- şõsõnda 705 bin sendika üyesi işçi ancak yüzde 5.54 oranõnda bir örgütlenme tab- losu ortaya çõkarmaktadõr ki bu dünya sõ- ralamasõnõn bir hayli aşağõsõnda, zayõf bir işçi hareketinin varlõğõnõ ortaya koy- maktadõr. Türk işçi hareketi güçsüz olduğu için de- mokrasi yörüngesine oturamamõştõr ve sosyal adaletin yokluğu, sõnõflar arasõ refah uçurumu ürkütücü boyuttadõr. Bu ne- denle çõkarõlmasõ düşünülen sendikal ya- salar sosyo-ekonomik dengeler açõsõndan son derece önemlidir. Yetkiyi kötüye kullanma Türk-İş’in bir bilim kuruluna hazõrlat- tõğõ gerçekçi ve uluslararasõ ilkelerle de ör- tüşen tasarõsõ Çalõşma Bakanlõğõ tarafõn- dan kabul görmemiştir. Bakanlõk, Meclis gündeminde bulunan, AKP’li milletve- killerinin hazõrladõğõ tasarõnõn sosyal ta- raflarca esas alõnmasõnõ istemektedir. Biz bu yazõda satõrbaşlarõ ile yapõlmasõ gere- ken değişikliklere değinmek istiyoruz. Öncelikle Türk sendikacõlõğõ Çalõşma Bakanlõğõ ve bürokratlarõnõn siyasi etki- lere ve tercihlere çok açõk boyunduru- ğundan kurtarõlmalõdõr. Çalõşma Bakan- lõğõ, yetkisinin nasõl kötüye kullanõlabi- leceğinin örneğini en son, bir işkolunda çoğunluğu olmadõğõ halde, Hak-İş Kon- federasyonu’na bağlõ bir sendikaya yetki vermekle göstermiştir. Türk sendikacõlõğõnda yandaş sendika yaratõlmasõnõ önlemek ve sendikalarõn siyasi partiler önünde bağõmsõzlõğõnõ ko- rumak için işkolu tespiti ve toplusözleş- me yapma yetkisi konularõnda karar ver- mek üzere Bakanlõk dõşõnda sosyal taraf- larca bir Toplu İş İlişkileri Kurulu ku- rulmalõ ve bu yetkiler Çalõşma Bakanlõ- ğõ’ndan alõnmalõdõr. Bakanlõk toplusözleşme yapabilme yet- kisi için Ekonomik ve Sosyal Konsey üye- si veya en az 80 bin üyeli bir konfede- rasyona üyeliği yeterli görmekte, işkolu barajõnõ kaldõrmak istemektedir. Bu DİSK’in tasfiyesi ile sonuçlanabilecek ve sendika enflasyonu yaratabilecek sakõn- calõ bir yaklaşõmdõr. Yetki için işkolunda yüzde 3 üye sa- hibi olma koşulu daha sağlõklõ olacaktõr. Sendika aidatlarõna ve yöneticilerin ücretlerine sendika genel kurullarõ karar vermelidir. Bugün üye sayõsõ az fakat 25 bin lira aylõk alan sendika yöneticileri, büt- çesinin yüzde 80’ini yönetici aylõklarõna ayõran sendikalar vardõr. Dayanõşma ai- datlarõnda sendikanõn onayõ aranmalõ ve bu aidat sendika üyesinin ödediği aidat- la eşdeğerde olmalõdõr. Sendikalarõn ticaret yapma yasağõ kal- dõrõlmalõ ve sendikalar üyelerinin satõn al- ma gücünü ayakta tutabilmek için “eko- nom”lar açabilmelidir. Sendika yöneti- cilerinin yerel meclislere ve TBMM’ye se- çilmeleri durumunda görevden ayrõlma zo- runluluğu kaldõrõlmalõdõr. Sendikalar rad- yo istasyonu kurabilmelidir. Grev yasaklarõ mutlaka daraltõlmalõ, noter, banka, eğitim işkollarõnda grev hak- kõ tanõnmalõdõr. İşveren kuruluşlarõ aidatlarõn kaynakta kesilmesi (check-off) görevinin işveren- lere verilmesine karşõdõr ve bunun kaldõ- rõlmasõnõ istemektedir. Toplusözleşme yapan sendikalar bu zorunluluğu toplu- sözleşme hükmü haline getirebilirler ama birçok sendika yok olma tehlikesi ile karşõ karşõya kalabilir. Bu nedenle bu- günkü uygulama muhafaza edilmelidir. Tarih onları affetmez Almanya seçimlerinden sonra AKP’nin sendikal yasalarda değişiklik yapmak is- teyip istemeyeceği tartõşõlmaktadõr, çün- kü Merkel ve Sarkozy AKP’nin AB ha- yalinin önüne kesin bir duvar örmüştür. AKP kendini AB’ye verdiği sözlerin ye- rine getirilmesi baskõsõndan kurtulmuş sa- nabilir. Türk-İş yöneticilerinin çoğunluğu, ken- di geleceklerini güvenceye almak için AKP ile çelişmek korkusundan kurtulmak zorundadõr. Bu ülkede demokrasinin ek- siksiz uygulanmasõ ve sosyal dengelerin kurulmasõ için güçlü sendikalar vazgeçi- lemez, olmazsa olmaz kurumlardõr ve bu kurumlar kişilerin bencil kaygõlarõndan çok daha önemlidir. Bu nedenle Türk-İş, demokratik hak- larõnõ kullanarak 2821 ve 2822 sayõlõ ya- salarõn mutlaka işçi ve toplum yararõna değiştirilmesi için, gerektiğinde, tribün- lerden inmeyi düşünmelidir. Bunu yapmaz ve olaylara seyirci kalõrlarsa tarih onlarõ asla affetmeyecektir. AKP’nin Sendika Sõnavõ... Dr. Engin ÜNSAL Tek-Gõda İş Sendikasõ Genel Başkan Danõşmanõ Türk-İş yöneticilerinin çoğunluğu, kendi geleceklerini güvenceye almak için AKP ile çelişmek korkusundan kurtulmak zorundadõr. Bu ülkede demokrasinin eksiksiz uygulanmasõ ve sosyal dengelerin kurulmasõ için güçlü sendikalar vazgeçilemez, olmazsa olmaz kurumlardõr ve bu kurumlar kişilerin bencil kaygõlarõndan çok daha önemlidir. Aşiyan’da... Dediler ki õssõz kalan türbende, / Vahşi güller açmõş!.. Görmeye gel- dim; O hücra cennetin ha- kine ben de, / Hasretle yüzümü sürmeye gel- dim. F ikret’in ölümün- den (19 Ağustos 1915) birkaç haf- ta sonra onun Eyüp’te- ki mezarõna giden Rıza Tevfik, yukarõdaki di- zelerin yer aldõğõ uzun bir şiirde acõsõnõ dile getirdi. Rõza Tevfik, Tevfik Fikret’in ölüm yõldönümlerinde evin- de anõlmasõ geleneğini başlatarak bir ilke de imza attõ. Her 19 Ağustos’ta Fikret’in yakõnlarõ, ar- kadaşlarõ, öğrencileri, aydõnlar, gazete ve hü- kümet temsilcileri Aşi- yan’da toplanarak anõ- larõnõ tazeler, dahasõ Rõza Tevfik’in uzadõk- ça uzayan konferansla- rõnõ da dinlemek zo- runda kalõrlardõ. İlk üç törenin içinde en görkemlisi 1918’de- ki oldu. Ülkenin içinde bulunduğu savaş koşul- larõ, umutsuzluk günün aydõnlarõnõ Fikret’in Aşiyan’õn da bir araya getiriyor, getirebiliyor- du. O gün törene döne- min pek çok ünlüleri katõldõ. Ruşen Eşref, Halide Edip, Dr. Ad- nan (Adõvar), Dr. Ab- dullah Cevdet, İbra- him Alaettin ve… Anafartalar Kahra- manõ Mustafa Kemal Paşa... O, Bebek yokuşunu tõrmanõrken “İnkõlap ruhunu Fikret’ten” al- dõğõnõ söylemişti. Ka- põda, Paşa Rõza Tevfik ve Ruşen Eşref tara- fõndan Fikret’in eşi Na- zime hanõma takdim edildi. Mustafa Kemal Paşa, Nazime hanõma buraya daha önce gel- mek istediğini fakat za- man bulamadõğõnõ söy- ledi. Bundan anlaşõldõ- ğõna göre Paşa, Fikret’i sağlõğõnda evinde gör- mek istemişti. Ne yazõk ki Fikret de “Bizi Ça- nakkale’de bir kayma- kam kurtarmõş” dediği kahramanõ göremedi. Mustafa Kemal Pa- şa’nõn etrafõnõ geniş bir kalabalõk çevirdiği için Nazime hanõmla konuşmasõ kõsa sürdü. Herkes Çanakkale’de destan yaratan bu kah- ramanõ yakõndan gör- mek, tanõmak istiyor- du. O günkü törene ka- tõlanlarõn imzalarõ, anõ- larõ bugün Fikret’in yatak odasõndaki ca- mekânda bulunan kõr- mõzõ kaplõ küçük bir defterde saklõ. Elbette Mustafa Ke- mal’in de keskin imza- sõ da “Fikret hayranla- rõnõn...” sayfalarõ ara- sõnda yer alõyor. Pek çok ünlü arasõn- da Robert Kolej Mü- dürü Gates, tanõnmõş Osmanlõ tarihi uzmanõ A.H. Lybyer’in de im- zalarõ yine bu defterde bulunuyor. Lybyer, Fikret’e olan hayranlõ- ğõnõ düştüğü notta dile getirmiş. Aşiyan, ikinci kez daha büyük bir kalaba- lõğa 19 Ağustos 1945’te, bu kez müze olarak ev sahipliği yap- tõ. Törende, Rõza Tev- fik başta olmak üzere Fikret’in yaşayan ar- kadaşlarõ da vardõ. Mil- li Eğitim Bakanõ Ha- san Âli Yücel, Fikret’i edebiyat ve yenileşme tarihimizde, dönemin koşullarõ içinde yerli yerine oturtan bir ko- nuşma yaptõ. Müzeyi kamuoyuna en iyi tanõ- tan yazõlar da Aziz Ne- sin’in imzasõnõ taşõ- yordu. Son yõllarda Fikret’in ölüm yõldönümünde bu törenler yine yapõlõyor. Mezarõ da 1961 yõlõnda buraya taşõndõğõ için evi, onunla bütünleş- miş durumda. Ben her yõl buraya gelirim. Kimi zaman bir iki dakika konuştu- ğum da olur. Fakat bu yõl 19 Ağustos’ta Aşi- yan’da çok farklõ bir program uygulandõ ve bundan ötürü yaklaşõk yüz kişi burada topla- nabildi. Galatasaraylõlar Der- neği Fikret’in, Galata- saray Lisesi Müdürlü- ğü’ne getirilmesinin yüzüncü yõldönümünde bir dizi etkinlik düzen- lemiş bulunuyor. İlk durak, Fikret’in ölüm yõldönümünde anõlma- sõ… Aralõklõ olarak sü- recek diğer etkinlikler 23 Aralõk’ta yani Fikret’in doğum gü- nünde noktalanacak. Dernek bir de ücretsiz dağõtõlan Sultani Tev- fik Fikret Özel Sayısı çõkarmõş. “Fikrimiz Fi- kret’e Hasret” ilkesiy- le yola çõkan dergide çok değerli yazõlarõn yer aldõğõnõ belirtmek gerekir. 19 Ağustos’ta Aşi- yan’da yapõlan törende Fikret’in devrimciliği- ni, çağdaşlõğõnõ, dü- şüncelerini, Atatürk’le bağlantõsõnõ dile getiren konuşmalar yapõldõ. Dernek başkanõ Vol- kan Karsan’õn sunu- culuğunu yaptõğõ prog- ramda Atila Alpöge, Hıfzı Topuz, Orhan Karaveli, Prof. Dr. Er- doğan Teziç söz aldõlar ve bu yõlki anma töre- nine çok önemli bir katkõda bulundular. Aşiyan, bugün ülke- mizin en önemli bellek yerlerinden biridir. Bu gerçeği, yõllar önce yu- karõda sözünü ettiğim deftere düştüğü notta dile getiren Yücel, ba- kõn ne diyor: “Bu ev bir milletin sayõsõz yetiştirdiği in- sanlardan birinin, Fikret’in her yerinde hayatõnõn bir anõ devam eden güzergâhõdõr. Bir durak, daha doğrusu bir uğrak... Biz ondan bu kadar şey saklaya- bildik. Bizden sonra gelecekler, büyükleri- nin ölümünden otuz yõl sonra vazifelerini yap- mak ihmalinde bulun- masõnlar… Fikret’i ve onun gibi milli varlõk- larõmõzõ öldürmemek, sağ olanlarõn elinde- dir. Elinde, vicdanõnda ve mesuliyetindedir.” Zeki ARIKAN 19 Ağustos’ta Aşiyan’da yapõlan törende Fikret’in devrimciliğini, çağdaşlõğõnõ, düşüncelerini, Atatürk’le bağlantõsõnõ dile getiren konuşmalar yapõldõ. Dernek başkanõ Volkan Karsan’õn sunuculuğunu yaptõğõ programda Atila Alpöge, Hõfzõ Topuz, Orhan Karaveli, Prof. Dr. Erdoğan Teziç söz aldõlar ve bu yõlki anma törenine çok önemli bir katkõda bulundular.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear