24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B GÖRÜŞ FATMA ESİN Sansür Komedisi Farkındasınızdır mutlaka; TV’lerde gösterilen filmlerin sigara içme sahnelerinde sigara dumanının önüne sarımtırak, balona benzer bir engel konulmaktadır. Kısaca sigara dumanı sansürlenmektedir. Adam (veya kadın) açıyor tabakasını, çekiyor içinden bir sigara, koyuyor dudaklarının arasına, çakıyor çakmağını, aktörlüğünün (veya aktrisliğinin) bütün hünerini göstererek yakıyor... Çekiyor içine, savuruyor dumanını. İşte tam o anda dumanın önünde sarımtırak balon! İlk gördüğümde o balonu film hatası sanmıştım. Sık sık görmeye başladıktan sonra sordum, öğrendim: Meğer sigara içmeyi özendirmesin diye sigara dumanı sansürleniyormuş. Dikkat edin; sadece dumanı!.. Seyredenler herhalde “dumanı bile çıkmayan sigarayı neden içeyim” diyecekler ve bir daha içmeyecekler. Ya insanların algılama gücünün bu denli zayıf olduğunu düşünüyorlar ya da onlarla alay ediyorlar... Kanımca bu komik sansür, ülke yönetimindeki uygulamaların aynadaki yansıması. Örneğin milletvekili dokunulmazlığı! Bilindiği gibi ülkeyi yöneten Büyük Millet Meclisi’nin saygıdeğer milletvekillerinden ve hükümet üyelerinden önemli bir bölümünün haklarında açılmış yolsuzluk davaları ve suç dosyaları var. Böylece bu suç dosyaları halkın gözünden saklanmış ve yok sayılmış oluyor. Bu suçların sahipleri, bunların gerçekten görülmediğine, kısaca yok sayılabileceklerine yürekten inanıyorlar. Öyle olmasa dürüstlük, doğruluk, yargıya güven, ülkenin bölünmez bütünlüğü, ülke onuru ve çıkarı gibi, o dosyaların içeriğine giren konularda yüzleri kızarmadan nutuklar atabilir, söylemlerde bulunabilirler mi? Örneğin açılım! Son günlerin favori sözcüğü! Kulağa hoş gelen, ferahlık, rahatlık algılaması veren sözcük. Neşeli bir ortama giren, güzel haberler alan, bir sanatsal güzelliği seyreden biri, “oh” der. “Gözüm gönlüm açıldı”. İş yaşamında çıtayı yükseltip ihracata başlayan işadamı, “Dünyaya açıldım” diye ifade eder iş başarısını. Bu bağlamda son günlerin favori sözcüğü, ne getirip ne götüreceği belli olmayan, hatta ne olduğu belli olmayan olacaklar için yaratılmış bir balon; yani sansür aracı. Bunlardan biri, İsviçre’nin arabuluculuğunda gerçekleşeceği söylenen Ermeni açılımı. Oysa yakın bir tarihte İsviçre’nin “soykırım”la ilgili yeni bir yasa çıkardığı bilinmektedir. Bu yasaya göre “soykırım yoktur” demek suçtur ve bunu söyleyenler ağır bir şekilde cezalandırılacaklardır! Hatta yakın bir tarihte halen Ergenekon şüphelisi olarak gözaltında tutulan Sayın Doğu Perinçek’in bu nedenle İsviçre’nin Lozan kentine gittiği, kendisini ve ülkesini cesurca savunduğu bilinmektedir. Yani, taraflı olduğu bilinen bir ülkenin arabuluculuğu ile gerçekleştirilecek bir “açılım” konuyor insanlarımızın önüne. Ne getireceği, neler götüreceği bilinmeyen bir açılım! Olsun! Sonuç ne olursa olsun, insanlar onu “açılım” balonu eşliğinde izleyeceğinden pespembe görecektir ya da yetkililer öyle sanmaktadır. Balonlar saymakla bitmez. İşte Deniz Feneri davasının önündeki balon! Hani o din sömürüsü yaparak gerçekleştirilen büyük soygunun davası. Kamuoyunun baskısı ile, nazlana nazlana, uzatıla uzatıla dosyası Almanya’dan getirtilen dava. Büyük soygunun Türkiye’deki suç ortakları olduğu Alman yargısı tarafından açıklanan kişilerin yargılanacağı dava! Ne oldu?.. Dava ile beraber bu konuda yayın yasağı kondu. Kocaman bir balon! Arkasındakileri yok saydırabileceğine inanılan bir balon. Balon görevini başarmış gibi görünüyor. Dava önemini yitirdi; ilgilenen yok. Alman yargısının suç ortağı olduğunu söylediği kişiler en önemli kurumlarda çalışmaya ve etkinliklerini sürdürmeye devam ediyor. Gün geçtikçe bu balonların güçlerine daha fazla inanılmış olmalı ki, işlevleri genişletildi. Yıllardır ıslah edilmeyen Ayamama Deresi taşmış, onlarca insan ölmüş, hayatta kalanlar evlerini, mallarını, işlerini kaybetmiş. Çaresizlik içindeler. Ne diyor Sayın Belediye Başkanı: Hanımlar bu kadar sprey kullanmamış olsaydı, küresel ısınma olmaz, bu afet de başımıza gelmezdi! Ne güzel bir balon, değil mi?.. Hafta sonu yüreklerimizde “40’ar mum” yandõ... Haberciliğin, ancak ödünsüz bir toplumsal sorumlulukla “yurtsever gazeteci”lik olabi- leceğini kanõtlayan Mehmet Su- cu’muzla vedalaştõk; Mimarlõğõn, ancak toplumu ve çevreyi gözeterek “yurtsever şehircilik”le buluşabileceğini öğreten Prof. Dr. İsmet Ok- yay’õ yitirdik; Üretimin, “onurlu yaşam”õn önkoşulu olduğunu “yurtsever sanayici”liğiyle simgeleyen Yu- suf Ziya Demir’i ve eşi Fatma Hanım’õ art arda uğurladõk... Şimdi kim bilir kaç kişinin yü- reklerini dağlayan o, 40’ar mum- dan her akşam birisi sönüyor.. Azeri inancõna göre, kõrkõncõ gü- ne kalacak o son mumlar ise ses- siz ve derinden hep yanacaklar.. Sucu’nun, Okyay’õn, Demir’in anõlarõnõ yaşatacaklar... Çalışkan Mehmet... Gazetemizin yazõişleri emek- tarlarõndan Mehmet Sucu, has- talõğõnõn genç ömrünü daha da kõsõtladõğõnõ bilmesine rağmen “kalan” yaşamõnõ yine Cum- huriyet’e ayõrarak vedalaş- tõ... Hastaneye son yatõşõnda bile tek düşüncesi ertesi gü- nün manşetiydi... Kimi “acil” saydõğõm ha- berler için, yazõişlerinin ge- leneksel “hiç yer yok ama bakalım” yanõtõ yerine, “yazdığına göre önemli olmalı” demesinin insanõ nasõl sarmaladõğõnõ anla- tamam… Haber o gün gi- remese bile, Sucu’nun emeğe “içten saygı”sõ basõn dünyamõzda pek nadirdir. Annesi Şeküre Hanõm’a, Eşi Canan Hanõm’a ve oğlu Fırat- can’a, tüm dostlarõna, Cumhu- riyetçilere ve sevdalõsõ “Fener- bahçe”lilere baş sağlõğõ diliyo- rum. Yüreklerinde 40. mumu yanacak gazetecilerimiz hep “yurtsever haber”ler yazacak- lar... Duygusal İsmet... Safranbolu’nun UNESCO kenti olmasõ sadece o görkemli konaklarõndan değil, aynõ yapõ- larõn sokaklarõyla, arastalarõyla “kentsel bütünlük” içinde ve “ayrımsız” yaşatõlmasõndan ötü- rüdür. Türkiye için bu “eşsiz” başa- rõnõn “güvence”leri arasõndaki “koruma planlaması”nõn “duy- gusal” müellifi ise Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nden emekli Prof. Dr. İsmet Ok- yay’dõ... 2007’deki bir panelde; “Ko- ruma yurtsever bir kavram- dır; evrensel ve hümanist bir anlam taşır” demiş ve nedeni- ni şöyle özetlemişti: “Kutsal ve anıtsal yapılar tarih bo- yunca korundular. Sivil mi- mari ve eski kentler için ge- rekli çağdaş yasalar ise tüm dünyada sol düşüncenin ürü- nüdür; çünkü koruma, insan aklına, emeğine ve yaratıcılı- ğına saygının gereğidir.” Fransa’da da eğitim gören Okyay’la Koruma Kurulu’nda da beraber görev almõştõk. Bir gün Boğaziçi’ndeki uygunsuz “rant” yapõlarõ için sormuştu: “Para, Paris’te kültürü aşamazken bizde her yere egemense, suçu neden kendimizde aramıyo- ruz?” Okyay’õn 40. mumu da işte bu hocalõğõyla, kültürel mirasa, çev- reye ve kentsel değerlere karşõ kuşaktan kuşağa yurtseverliğin õşõğõ olacak... Koca Yusuf ve Fatma Hanım Basõnõmõzõn daha çok “BJK”liliğini sevdiği; düşünce ve siyaset dünyamõzõn yurtse- verleri arasõnda ise “emperya- lizmi sorgulayan patron” say- gõnlõğõyla tanõnan Nevzat De- mir, ulusal sanayimizin yüz akõ firmalarõndan Fõrat’õ yara- tan Yusuf Ziya Demir’in oğlu... Annesi de nice zorlu günlerin ka- dõnõ Fatma Hanõm... Koca Yusuf’u ve 60 yõllõk hayat arkadaşõ Fatma Demir’i 2 gün arayla sonsuzluğa uğur- larken, kõzlarõ Hava Hanım dedi ki; “Babamın tek amacı, ülkesini ve yurdunun insan- larını yeniden üretimle bu- luşturabilmekti”… Bunun, giderek “cumhuri- yete yabancılaşma”yõ da kö- rükleyen “tüketim çılgınlığı”na karşõ hepimiz için ne denli “ya- şamsal” olduğunun bence an- lamlõ simgesi, fabrikanõn bah- çesindeki “ilkyardım” aracõ ol- malõydõ.. Geçen yõl gittiğimde araçta “ambulans” yerine “cankur- taran” yazdõğõnõ görünce; çalõ- şanlarõn ücretlerini “banka” makinelerinden değil “elden” al- dõklarõnõ öğrenince; “alın teri” paralarõnõ “elalem”in süper- marketleri yerine çarşõmõzda, pazarõmõzda alõşveriş yaparak “kendi esnafımız”la üleştikle- rini duyunca; kredi kartõ bile kullanmayan “Erzincanlı ka- pitalist”lerimiz için bilmem ki ne söylemeliydim?.. Böylesi bir yurtseverliğin “ba- ba”sõ Yusuf Ziya Demir’in mad- di ve manevi mirasõnõ gururla ya- şatan, Fatma Demir’in şevkatiyle yetişmiş Demir ailesine, Fõrat ca- miasõna ve cumhuriyetin gerçek sanayicilerine baş sağlõğõ dili- yorum... ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ ‘Yurtseverler’in Ardõndan... ekinci@cumhuriyet.com.tr KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN HARBİ SEMİH POROY 14 Ekim 14 EKİM 2009 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 15 Protokol Cumhur Utku: “Ahmet Davutoğlu, protokolü imzaladı. Yani, bundan sonra Ermenileri öldürmeyeceğiz!” Biri Avni Kurtuldu: “Polisler, savcılar, hâkimler iftarda buluşmuş. Biri tutmuş, biri sorgulamış, biri tıkmış!” Nobel Sami Aktaş: “Barack Obama’ya Nobel Barış Ödülü verilmiş. Merak ettim, Saddam Hüseyin’in ne suçu vardı?” Yaşasın, domuz gribi aşısı geliyor! AKP-FG koalisyon hükümetinin Sağlık Bakanı Recep Akdağ, domuz gribi aşısı olmazsa Türkiye’de 5 bin kişinin yaşamını yitirme olasılığından söz edip 48 milyon doz domuz gribi aşısı siparişi verdiklerini açıkladı. Tıp Kurumu’ndan Dr. Ali Rıza Üçer siparişin perde arkasına dikkat çekiyor: “Türkiye ulus ötesi bir aşı karteline sahada uygulanmayan domuz gribi aşısı için yaklaşık 220 milyon Avro yaklaşık 450 milyon lira ödeme yapacak. Bu iktidar döneminde Türkiye’de aşı alanında küresel güdümlü neoliberal politikaların etkisiyle mevcut üretim teknolojisi yenilenmedi, üretim çağın gerek ve ihtiyaçlarının gerisinde bırakıldı. İlaç, tıbbi teknoloji ve tıbbi malzeme ithalatı yıllık 7 milyar doları aştı; ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 10’un altına geriledi. Türkiye’de ilaç pazarının yüzde 70’ine ulus ötesi şirketler hâkim oldu. İlaç, biyoteknolojik ilaç, aşı, tıbbi teknoloji ve malzeme üretimi için ‘ulusal stratejilerin’ geliştirilmesi ve uygulanması yaşamsal önem taşıyor.” 7 milyar doları aşan ilaç, tıbbı teknoloji ve malzeme ithalatına eklenecek 220 milyon Avro’luk domuz gribi aşısı devede kulak gibi bir şey! Bu para kimilerinin dişinin kovuğunu doldurmaz! İnanmayan, insan sağlığını ticarete çevirip ithalata bağlayanlara sorabilir... Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” AB Komisyonu, Türkiye’nin 2009 yılı karnesini değerlendirdiği “İlerleme Raporu”nu bugün açıklayacakmış. AKP-FG koalisyonunun hükümetinin resmi yayın organlarından Anadolu Ajansı, raporda neler olacağını birkaç gün önceden öğrenmiş. Ergenekon kazıları sırasında polisin eliyle koymuş gibi bulduğu ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait olduğu öne sürülen mühimmatla ilgili olarak Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un Nisan ayında düzenlediği basın toplantısı AB’nin hoşuna gitmemiş. Raporda şu ifadeler yer alacakmış: “Nisan ayındaki basın toplantısında Genelkurmay, Ergenekon davası hakkında yorum yaparak yargıyı baskı altına aldı.” Anadolu Ajansı’nın piyasaya sürdüğü “İlerleme Raporu”nu Vatan gazetesi önceki gün manşetten verirken “Ergenekon’a güçlü destek” başlığını kullandı. AB Komisyonu, Ergenekon davasını destekliyor ve davayı hukukun üstünlüğüne güveni arttırmak için Türkiye’ye bir fırsat olarak değerlendiriyormuş. Vatan’da yazan Cengiz Aktar adındaki AB’ci de bu konuda bir “analiz” yapmış: “AB’nin artık Ergenekon’u ‘arkasında durulması Türk demokrasisi açısından faydalı’ olacak bir dava olarak gördüğünü söyleyebiliriz. Bu davayla (Ergenekon) ilgili iddianameler ortaya çıktıkça, soruşturma derinleştikçe, silahlar bulundukça onlar da (Avrupa Birliği) ikna oldu ve destek verme kararlılığını gösterdiler.” Genelkurmay Başkanı’nın, polisin dozerlerle kazdığı topraktan eliyle koymuş gibi bulduğu mühimmatın iddia edildiği gibi Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait olmadığını söylemesi Ergenekon davası hakkında yorum yapmak ve yargıyı baskı altına almak oluyor... Avrupa Birliği’nin henüz bir iddiadan öte anlam taşımayan savcılık suçlamalarını, polisin soruşturmalarını desteklemesi ise hukukun üstünlüğü açısından saygılı, yargı açısından rahatlatıcı ve demokrasi açısından faydalı bir davranış oluyor! Avrupa Birliği’nin ikiyüzlülüğünü biliyorduk ama doğrusu aynı raporun içinde bu kadarını aklımızın ucundan bile geçirmemiştik. AB’ci Cengiz Aktar’a göre AB Komisyonu’nun “Türkiye dostu” üyesi Olli Rehen’in katkılarıyla hazırlanan rapor, okkalı bir yorumu hak ediyor: Çüş artık! Rapor SESSİZ SEDASIZ (!) Fatih Terim istifa ediyor. Ermenistan maçının taktiğini Abdullah Gül versin! YağmurDeniz (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ İspanya’da, En- dülüs Araplarõndan kalma saraylara verilen ad. 2/ Yap- macõklõ davranõş... Görünüşe göre ola- cağõ sanõlan. 3/ Ge- minin baştan ikinci direği... Şöhret. 4/ Ankara’nõn Kõzõl- cahamam ilçesinde bir kaplõca... Gü- reşte bir oyun. 5/ Bir nota... “Kõlõk kõyafet” anlamõnda argo sözcük. 6/ İstanbul’un bir semti. 7/ Doğu Anadolu yöresi- ne özgü bir halk oyunu... Kütahya’nõn Simav ilçe- sinde bir kaplõca. 8/ Dar ve kalõnca tahta... “Ben sana mecburum bilemez- sin / adõnõ --- gibi aklõmda tutuyorum” (Attilâ İlhan). 9/ Avcõnõn saklanõp av hayvanõ beklediği yer... Belli bir amacõ olmayan, dayanaksõz söz. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bir şeyi desteklemek ya da çürütmek için ileri sürülen tanõt. 2/ Bir tür taze ve tuzsuz beyaz peynir... Bir işi ya da bir malõ birçok istekli arasõndan en uygun koşullarla ka- bul edene bõrakma. 3/ Üstün yetenekli, üstün nitelikli... Uzak. 4/ Tiksinme. 5/ Gökkürede, üzerinde on iki burcun eşit aralõklarla dağõldõğõ kuşak... Bir haber ajansõnõn kõ- sa yazõlõşõ. 6/ Dört Halife’nin sonuncusu... Çanakkale’nin bir ilçesi. 7/ Radyum elementinin simgesi... Taze soğan ve marulla pişirilmiş kuzu eti yemeği. 8/ Tabut... Bekta- şi dervişi. 9/ Bir görevde geçirilen süre... Arkadaş, dost. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 D İ L U C U N Ü O T A Ğ S U L P E R U K T A K A Ğ R A K S Ü M İ L V A S İ İ A N A V A T A N A D A N H A M P İ R O M A N İ C A N Z A F E R 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear