24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 13 OCAK 2009 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL On Beş Yıllık Bir Saltanat!.. Başbakan Erdoğan, Ankara Belediye Başka- nı Gökçek’ten neden korkuyor? İktidar koltuğuna oturur oturmaz, ordan nasıl in- dirileceğini hesaplayan, bu konuda araştırmalar yaptıran bir kişiden çekinilmez mi? Düşündü taşındı, sordu soruşturdu, sonunda: ‘Gökçek kardeşim Ankara adayım’ dedi. De- mese, ne mi olacaktı? Gökçek gider ya başka par- tiden aday olurdu ya da bağımsız olarak seçime girerdi. AKP’nin oylarını böler, sonra da AKP ik- tidarının gizli açık işlerini bir bir ortaya dökerdi! Demokrat Parti Başkanı olarak AKP’nin yerini almak istediği o günler unutulmaz!.. Para karşılığı araştırma yaptırıp AKP ve Erdoğan için hazırladığı planlar unutuldu mu? Şimdi Ankara’da iki aday karşı karşıya.. İkisi de Ankara Belediye Başkanlığı yapmış. 29 Mart bir dönüm noktası olacak... Yalnız par- tiler için değil hepimiz için, tüm Türkiye halkı için... “Laikliğe karşı odak olmuş” bir iktidarın yeni yıl- da neler yapacağını, hangi amaçlarını gerçek- leştirmeye çalışacağını öngörmek o kadar zor değil!.. “Sadaka vermek kültürümüzün parçasıdır” diyen bir başbakandan neler beklenmez ki? Yüzbin Ankaralıya türlü çıkarlar dağıtmayı düşünüyorlarmış. Altınlar, yiyecekler, içecekler, kö- mürler, sobalar... Yüz bin oyun sandıklara akması için.. Gökçek Bey daha neler hesaplayacaktır kim bi- lir?.. Başbakan Erdoğan’ın ‘kardeşim’ dediği Gökçek Bey, bu kez zor bir adayla kapışacak. Eskiden ol- duğu gibi solun üç dört adayıyla değil, tek bir aday- la, Murat Karayalçın’la... Başarılı Ankara Belediye Başkanlığı yapmış, ardından Başbakan Yardım- cılığı, Dışişleri Bakanlığı gibi görevlerde bulunmuş bir kişi... Sol partilerin gafleti yüzünden 15 yıl belediye başkanı seçilmiş Gökçek Bey’i bu kez kaçınılmaz bir bozgun bekliyor! Ankara halkına çektirdiği üzün- tüler, Kılıçdaroğlu karşısında düştüğü acıklı du- rum, paralar ödeyerek Tayyip Bey hakkında so- ruşturma yaptırması, daha neler neler! CHP’nin Ankara adayı Murat Karayalçın yalnız CHP’nin değil, tüm Ankara halkının adayıdır. Halktan yana, halk için, halkın arasında güveni- lir bir değerdir. 15 yıllık bir saltanatı yıkacak kişi!.. PENCERE ‘Telaş’ Üzerine... İnsanı güldürmek için birebir... AKP yandaşı gazeteler, Başbakan RTE’nin Er- genekon nutkunda dile getirdiği bir soruyu man- şete çıkarmışlar... RTE Ergenekon’da soruşturma yöntemlerinin hukuksuzluğunu vurgulayanlara soruyor: “- Bu telaş niye?..” Bir buçuk yıldan beri süregelip bir türlü sonu gelmeyen bu ilginç soruşturmada ‘telaş’ sözcü- ğüne yer var mı?.. Yedi aydan beri neyle suçlandığını bilmeyen içerdeki tutuklu ‘İddianame nerede’ diye neden telaş etsin?.. AKP yalakası medya kaç zamandan beri neyi araştırıyor?.. Soru: “- 1 No’lu sanık kim?..” Liderini, reisini, başkanını bilmediğin ya da açık- layamadığın terör örgütü için 2450 sayfalık id- dianame yazdıktan sonra, içerde yedi aydan be- ri hangi suçtan yattıklarını bilmeyen ikinci fasıl tu- tuklular için ek iddianameyi yazacağına, içeriği be- lirsiz ve kuşkulu bir soruşturmayla “10’uncu dalga” diye havsalaya sığmayacak bir yeni ope- rasyona girişen Ergenekon savcılığı karşısında te- laş duymamak olanağı var mı?.. Ergenekon’un en ünlü savcısı Başbakan RTE... İkincil ünlü savcısı Zekeriya Öz... İkincil savcı Zekeriya Öz, “10’uncu dalga”da gö- züne kestirdiği emekli paşaların ve laik kimliğiy- le ün yapmış bilim insanlarının icabına bakmak istedi... Ama, bu kez olmadı... Neden?.. Yoksa Genelkurmay Başkanı, Başbakan RTE’yi uyardı da paşalar bu nedenle mi serbest kaldı- lar?.. Öyle ya.. bu RTE Ergenekon davasının asıl sav- cısı olduğunu bizzat dile getirmemiş miydi?.. Ergenekon tertibinin neresinden tutsan elinde kalıyor... 10’uncu dalga ile gözaltına alınan E. profesör ve E. generallerin terörle merörle, örgütle mörgütle ilişkisi ne kadar inandırıcı olabilir... Ergenekon tertibinin, terör ve darbe edebiya- tı altında Atatürk’ün laik Türkiye Cumhuriyeti’ni kundaklamak yolunda devlet ve yargı yetkilerini kullanmaya yöneldiği her “yeni dalga” soruştur- masında daha çok ortaya çıkıyor... Ergenekon davasının savcısı Zekeriya Öz ve yandaşları Atatürkçülüğe zıt kişilerdir... Biz bu gerçeği bizzat yazdıkları iddianameden belge sunarak gazetemizde kanıtladık... Peki, Cumhuriyet Türkiyesi’nde Cumhuriyet savcısının Atatürk karşıtı olması ne demek?.. Telaş etmez misiniz?.. A rap dünyasõnõn üvey çocuğu Gazze! Birkaç haftadõr senin için gökten ölüm yağõyor. Kaybettiğin can sayõsõ şim- diden 900’e ulaştõ. Yaralõn 4 bin kadar. Televizyonda izliyoruz. Sana sõ- nõr İsrailliler, pikniğe gider gibi çoluk- çocuk gelmişler. Dürbünle ölüşüne bakõ- yorlar. Sanki izledikleri Milan-Juventus fut- bol maçõ. Sonrasõnda da yumruk sõkõlõ ve başparmak yukarõda. Verilen, “işlem ta- mam” mesajõ. Bunun tarihsel yorumu ise 2 bin yõl eskide kalan devlet anlayõşõ. Ve günümüzün uygar, çağdaş ve laik devlet anlayõşõ ile doku uyuşmazlõğõ, erdemsiz- lik. Sevgili Gazze! İsrail’in seni düşürdüğü bu duruma sakõn ağlama. Çünkü bunun so- rumluluğu senin değil. Ağlanacak o kadar konun var ki, asõl sen onlara ağla. Bugün dünyanõn kullandõğõ sayõ sistemini sen buldun. Eğer ağlayacaksan, son bin yõl- da bir tek bilimsel buluşunun olmadõğõna ağla. Önceden böyle değildin. 1200 yõl ön- ce Harun Reşit, Şarlman’a çalar saat gön- derdiğinde, Batõ’nõn şaşkõnlõğõ anlatõlmaz boyuttaydõ. Şimdi dünya çapõnda bir üni- versiten olmadõğõ için, kalbinin günde kaç kez çarptõğõ, tepende dönen uydu ile izleniyor. Ona ağla. Sen günde 2 dolar ile yaşam savaşõ ve- riyorsun. Dubai’deki “100 Yıldızlı Otel”in, yalnõzca açõlõş töreni için 23 milyon dolar harcandõ. Ağlamaz mõsõn? Sen yõlõn en so- ğuk 40 günü içinde tir tir titriyorsun. Bi- liyorum ki boğazõndan bir öğünde iki lokma geçmiyor. Eğer ağlayacaksan, “de- ve güzellik yarışması” için bir deveye öde- nen 2 milyon 72 bin dolara ağla. İki cihan güneşi bildiğin peygamberin, bir hurma ile gün doğumundan batõmõna aç kalõr, oruç tutardõ. Ramazan ayõnda, “seferi” sayõl- mak, yani oruç tutmamak için Hõristiyan ülkelere kaçanlara ağla. Türkler sana 400 yõl boyunca “kavm-i necib=peygamber soyu” dedi. Baş tacõ yaptõ. Bu saygõdan ötürü, senden ne ver- gi aldõ, ne de asker. Eğer ağlayacaksan, 100 yõl sonrasõnda düştüğün duruma ağla. Geçen hafta İstanbul’da, Filistin’de Ba- rõş İçin Kadõnlar Toplantõsõ yapõldõ. 22 Arap devletinden yalnõzca 5 kadõn katõldõ. Öte- kilerin Arap “first lady”lerinin katõlma- yõşõna değil, erkeklerinin neden bir şey yap- madõğõna ağla. Belki istemeyerek de olsa seni üzüyorum. Ama ben tarihçiyim. Bu yaşananlar, senin kadar bana da acõ veriyor. Bugün Arap Birliği’nde 22 ülke ve bu ül- kelerin 333 milyon insanõ var. Sen, bir bu- çuk milyonsun. Ve de askeri deyişle “ateş hattı”ndasõn. Senin yaşadõğõn toprağõ, bir marangoz deyimi ile “kıl testere” pay- laşmasõ yapsan, İsrail ile anlaşamazsõn. Bal- kanlar kadar olmasa da sizin orada kim güçlü ise sõnõrlarõ o belirler. Afrika’nõn en batõsõndan, İran’a uzanan bu ülkelerin, en büyük gelir kaynağõ: Pet- rol. Sende yok. Yok da, bir sana bir kom- şuna bakõyorum. Bir yanda çölde yaratõlan cennet var, sen, İslam ülkelerinin İsrail’e verdiği kurban. Biraz ileriye bakalõm. Kardeşlerin pet- rolden kazandõğõ dolarlarõ, yapay savaşlar yüzünden silah alarak geri veriyor. Oysa petrolün, şunun şurasõnda 50 yõllõk salta- natõ kaldõ. Sonra ne yiyip ne içecekler. Günümüzün en çok kazanan ülkeleri, öz- gün bilgiyi, metal ve plastikte somutlaştõ- rarak satanlardõr. Senin cephende bu ko- nuda ne gibi hazõrlõklar var? İstersen, bu kez ağlama… Sen, aç, susuz ve õşõksõz, acõnõ yüreğine gömmüşsün. Birileri, yarana merhem ola- madõğõ halde seni, kendi ülkesinin iç po- litikasõna çerez yaparsa bilirim ki yüreğinde misket bombasõndan daha büyük yõkõm olur. Sanmõyorum ama eğer öyleyse, on- lara çok ağla. En büyük acõ, evlat acõsõdõr. Sen ciğer pa- reni kucağõna alõp hastaneye koşarken, san- ma ki bizim yüreğimiz senin kadar olma- sa da yanmõyor. İnanõyorum ki üstüne dolu gibi yağan bombalara değil, çocuklarõnõ okula gön- deremediğin için ağlõyorsun. Kimileri bir yerlerde, senin hiç haberin yokken din kardeşliği adõna yardõm top- layabilir. Yardõm kampanyasõnõn adõnõ da “Filistin’e Götürmek” koyabilir. Bu yar- dõmlarõ sana getirmek yerine eğer başka bir yerlere “götürürlerse” bir kez de onlara ağla. Yok, yok! Saydõklarõmõn her biri yüre- ğini dağlasa da sakõn ağlama! Çünkü ikin- ci dereceden konular bunlar. Asõl sorun 100 yõl önce başlamõştõ. Bu sürecin adõna gü- nümüzde ne diyorlar? Dur, hemen söyle- yemeyeceğim. Lütfen biraz izin ver! Po- litika ile ilgim olmadõğõ için, bu konular ba- na yabancõ. Tamam tamam! Aklõma gel- di: Ilõmlõ İslam… Senin dinin insanlõğa en yararlõ, iki gü- nü aynõ olmayõ zararda sayarak çalõşkan- lõğõ ve en büyük yaptõrõm gücü “örnek in- san” olmayõ özendiren bir din. Eğer ağ- layacaksan, küresel ekonominin maşasõ dü- zeyine indirilen kutsal değerlerine ağla. ‘Ağlama Gazze’ Prof. Dr. Mahir AYDIN İstanbul Üniversitesi Senin dinin insanlõğa en yararlõ, iki günü aynõ olmayõ zararda sayarak çalõşkanlõğõ ve en büyük yaptõrõm gücü “örnek insan” olmayõ özendiren bir din. Eğer ağlayacaksan, küresel ekonominin maşasõ düzeyine indirilen kutsal değerlerine ağla. Y eni yõlla birlikte bastõran kõş değil içimizi üşüten; yeni yõl, eski sõkõntõlarla geldi. Kuşkusuz kõş, kõşlõğõnõ ya- pacak; insanoğlu da kendine ya- kõşanõ… Kõş üşütecek; insan do- ğaya direnecek, üşümemek için tüm önlemlerini alacak. Ancak böyle olmuyor; kõş, davul zurna çala çala geliyor; duyan duyuyor, duymayan da duymuyor. Yalnõz üşümemek için değil, düşmemek için de çaba harcamak gerekiyor; geride bõraktõğõmõz yõlda kültürel ve ekonomik açõdan düştüğünün, hem de burun üstü çakõldõğõnõn ayrõmõnda olan kaç kişi var? Sözlüklerde “düşmek” eyleminin otuz beşe yakõn anla- mõ bulunuyor ve yazõk ki çoğu- muz, sanõyoruz ki yalnõz ayağõ- mõz takõlõnca, karda kayõnca, ba- şõmõz dönünce, biri itekleyince düşeriz. Düşmek budur ve insa- na özgüdür; üstelik “düşmez kalkmaz bir Allah”tõr. Kendi yerimizi, aşõmõzõ, işimizi sağlamlaştõrõnca kim nereye, na- sõl düşer pek düşünmeyiz. Kimi aşka kimi derde, kimi iyi ya da kötü eşe işe, kimi içkiye düşer; ki- mine yaşamõn bütün yükünü sõrt- lanmak düşer; kiminin yolu aş iş için gurbete, kimininki adliyeye düşer. Öyle çok düşeriz, öyle çok şu ya da bu biçimde düşen vardõr ki… Kimi kez nereye bak- sak, ne yapsak düşeni görmez, düştüğümüzün ayrõmõnda olma- yõz... Düşüp bir yerimizi kõrmamak için bize düşen nedir? Bastõğõmõz yeri, baktõğõmõz yönü bilmek… En kötüsü birer birer değil, top- luca düşmektir. Paranõn değeri mi düşüyor; ulusal değer yargõlarõnõz mõ? Eğitimin niteliği mi? Ah- laksal açõdan olmazsa olmazla- rõmõz mõ? Çoklarõ nasõlsa birile- ri bunlarõ düşünüyor der, hiçbir şeyi umursamaz; işte asõl düşüş burada başlar. Gözümüzü kula- ğõmõzõ açmadan, bastõğõmõz yeri bilmeden başkalarõna inanmak, kendimizi başkalarõna emanet etmek topluca düşmek için yeter de artar. 2009’un başõnda, hemen şu günlerde Mustafa Kemal’in, Söylev’ini, özellikle “Gençliğe Seslenişi”ni yeniden okumanõn tam zamanõ olduğunu düşünü- yoruz. Yüzyõllar öncesinin en güçlü imparatorluğu kendini ye- nileyemediği; dilinden başlayarak eğitim, sağlõk, adalet kurumlarõ- nõ ve parasõnõ gözü kapalõ baş- kalarõna emanet ettiği için ilkin gözden, sonra tarih sahnesinden düşmüştür. Ancak Atatürk’ün Söylev’de açõk açõk anlattõklarõ- nõ aklõmõzla okursak, kendini ya- yõlmacõya emanet etmeyen halk, Mustafa Kemal gibi bir önderin uzak görüşlü önlemleriyle top- luca düşmemiştir. Yazõk ki Mustafa Kemal’in yaşamõnõ yitirmesinden sonra, bu topluca düşmenin anlamõnõ ve değerini yeterince kavrayama- yan kadrolar, sözde aydõnlar yü- zünden “düşmek” eyleminin türlü biçimlerini yaşõyoruz. Ken- dini aydõn olarak tanõmlayan, toplumun gözü önündeki insan- larõn “bireysel” diye sunduklarõ, bilgi eksiği olan politikacõlarõn ötesini göremediği kimi eylemler, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarõnõ topluca atlayacaklarõ bir uçuruma sürükleyebilir. Bunu ilk görme- si gereken de halkõ, Mustafa Ke- mal gibi düşünen gerçek aydõn- dõr. Osmanlõnõn egemeni; halkõ yalnõzca askere alacağõ, vergisi- ni isteyeceği zaman düşünmüş, yanlõş üstüne yanlõş yapmõştõr. Basõmevi gibi, insanlõğõ ortaçağ karanlõğõndan çõkaran, bireysel inancõ değil; aklõ, bilimsel bilgi- yi ve sanatõ özgürleştiren pek çok devrimi, yeniliği görmezden gel- miştir. Şimdi kimi sözde aydõn- lar, Osmanlõnõn yanlõşlarõ için Türkiye Cumhuriyeti’ni birta- kõm eylemlere zorluyor, bin bir güçlükle kurulan cumhuriyete fatura çõkarõyorlar. Biri için elinizi ya da boynu- nuzu uzattõnõz mõ, arkasõndan onlarca suçlama, özür faturasõ da- ha gelecektir. Tarihin hangi dö- neminde yaşanmõş olursa olsun, insanõ yok eden kõyõmlarõ, yõ- kõmlarõ “lanetlemek” insanlõk borcudur. Ancak yanlõşlarõyla düşen bir imparatorluğun ya da egemenlerin tozu bile kalma- mõşken can vererek, acõ çekerek, onca yokluk ve yoksunluk için- de laik bir cumhuriyet kuran in- sanlara bedel ödetmeye kalkõş- mak da onlarõ düşürmeye çalõş- manõn yollarõndan biridir. Anlamakta zorlandõğõmõz olay ve oluşumlarõn birbirine eklendiği sõkõntõlõ bir yõlõ geride bõraktõk; ama yeni yõlõn türlü bilinmezler- le değil; kõş gibi soğukla, sõkõn- tõyla geldiğini de görüyoruz. La- ik cumhuriyetin değerleri yara- lanõrken, aş, iş derdi tõrmanõrken, aydõn bildiklerimiz yönümüzü şaşõrtõrken ne yapsak da düşme- sek? Önemli olan düşmemek için alacağõmõz önlemleri kendi aklõmõzla üretmektir. Dileriz ye- ni yõlda önce aydõnlar silkinir de yolumuzu aydõnlatõrlar. Ne Yapsak da Düşmesek? Sevgi ÖZEL
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear