02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 19 MAYIS 2007 CUMARTESİ 8 HABERLER Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Nuri Ok, AKP hükümetine ve Başbakan Tayyip Erdoğan’a sert eleştiriler yöneltti Dinci ideolojiyi yayma çabası sürüyor CHP’Lİ ÜYELER TÜRKİYE’DE İNCELEME İSTEDİ RTÜK’te ‘Kanal 7 savaşı’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) RTÜK’ün CHP’li üyeleri Mehmet Dadak ve Şaban Sevinç, Deniz Feneri Derneği tarafından Almanya’da yaşayan Türklerden toplanan 14 Milyon Avro’nun amacı dışında kullanılması nedeniyle başlatılan soruşturmanın benzerinin Türkiye’de de yapılmasını istedi. Kanal 7 Yönetim Kurulu’ndan yapılan açıklamada ise “Euro 7 (Kanal 7 Int) şirketi ile ilgili herhangi bir soruşturmanın söz konusu olmadığı” bildirildi. RTÜK’ün CHP’li üyeleri Mehmet Dadak ve Şaban Sevinç tarafından yapılan ortak açıklamada, “Türkiye’de yayında bulunan Kanal 7 televizyonu ile Almanya’da operasyona uğrayan Kanal 7 Int ayrı tüzelkişilik olmakla birlikte, her iki şirketin ortakları aynı kişilerdir... Almanya’daki soruşturmanın uzantısı olarak Türkiye Cumhuriyeti Maliye Bakanlığı ile Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın söz konusu iddialar paralelinde ilgili şirket ve dernek hesapları üzerinde gerekli soruşturma ve incelemeyi yapması gerekmektedir.” Kanal 7’den, yapılan yazılı açıklamada, Almanya’da düzenlenen operasyonun tamamen Avrupa Deniz Feneri ile ilgili olduğu belirtildi. Açıklamada konunun Kanal 7 Int’le ilgisinin, “aynı binada bulunmak ve Avrupa Deniz Feneri’nin eski Genel Başkanı Mehmet Gürhan’ın Kanal 7 Int. şirketinin de genel müdürü olmasından ibaret olduğu” kaydedildi. Gürhan’ın sadece Deniz Feneri ile ilgili olarak gözaltına alındığı, Kanal 7 Int. ile ilgili herhangi bir soruşturmanın bulunmadığı belirtildi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Nuri Ok, hükümete yönelik örtülü eleştirilerde bulunarak İslami değerlerin Cumhuriyet değerleri ile yarıştırılmaya çalışıldığını söyledi. Ok, “Demokrasinin ve Türk devrimi ile özdeşleşen Cumhuriyetin korunmasında, özellikle halkın örgütlü refleksinin yanı sıra hukukun refleksinin zayıflığı ve yetersizliği Cumhuriyeti ve laik demokratik sistemi tehlikeye düşüren en önemli olumsuzluktur” dedi. Nuri Ok, Yargıtay Başsavcılığı 16. Onur Günü nedeniyle düzenlenen törende yaptığı konuşmada, AKP iktidarına sert eleştiriler yöneltti. Ok’un konuşmasında öne çıkan değerlendirmeler şöyle: cek demokratik bir hareket ve başarıdır. Anayasa değişiklikleri: Ülkeler anayasa değişikliklerinin aceleye getirilmemesi, olgunlaştırılması, siyasal ve toplumsal ortak noktaların bulunabilmesini temin için kanunlara oranla değiştirilmesi güç özel usuller öngörmüşlerdir. Ortaya çıkan her politik ve yönetsel sorun ve bunalımın anayasayı değiştirerek aşılması yolunun tercihi anayasal gelenek ve uzlaşı ortam ve kültürünün oluşmasına engel olur, dahası siyasette ve toplumda gerginliklere yol açar. Sandık sadece seçmenin tercihini yansıtır, uzlaşıyı yansıtmaz. Ancak seçilenlerin uzlaşı araması ve sağlaması mümkündür. Cumhurbaşkanının frenleme ve dengeleme rolünün bertaraf edilmesi düşüncesine olumlu yaklaşım imkânsızdır. Tarafsız cumhurbaşkanı, her siyasi iktidar için güvencedir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Nuri Ok ve Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu törende sohbet ettiler. nun desteği alınarak demokratik etkinliklerin kullanılmasından başka çıkar yol olmadığının kabul edilmesi gerekir. Bir ara yoğunlaşan yargıya müdahale girişimlerinin sona erdiği sanılmamalıdır. Son günlerde tanık olduğumuz yargıyı etkileme girişimleri, hukukun üstünlüğünün sindirilmemiş, adalete saygının yerleşmemiş olduğunun canlı ve yeni örnekleridir. şüren en önemli olumsuzluktur. Demokrasiyi korumak adına yapılan girişimler, bu sistemin son bulmasıyla sonuçlanabilir. Korumada hukukun zaafa düşürülmesi, demokrasi için esas tehlikedir. Artık siyasette uzlaşı yeterli görülmemekte, çok önemli konularda egemenliğin sahibine, yani halka danışma zorunlu olmaktadır. koruma, demokrasinin gerçek koruyucusu olması gereken halkı, sivil toplum örgütlerini ve muhalefeti rahatlığa ve hatta miskinliğe, dolayısıyla asli ve öncelikli görevini ihmale yol açar ki, işte o zaman demokrasi ve Cumhuriyet daha fazla tehlike ile karşılaşır. Elbette tehlikelere karşı kurumların çok önemli ve yaşamsal görevleri vardır, ancak halkın sahiplenmediğini uzun süre yaşatmanın zorluğu da meydandadır. Özellikle kadınların önderliğinde, barış, coşku ve heyecan içinde bir dizi demokratik etkinlik ortaya konulduğunu görmek, ülkemiz için çok önemli bir aşamadır. Kadınları kullanarak çağın reddettiği yaşam tarzı ve yönetim biçimini getirme faaliyetlerine karşı önemsene Yargı bağımsızlığı ve dokunulmazlık: ‘Dinci basın hedef gösterdi’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Eğitimİş Genel Başkanı Yüksel Adıbelli, “Fettullahçı Zaman gazetesi ve Kanal 7 televizyonu tarafından yalan ve kışkırtıcı yayınlarla hedef gösterildiklerini” belirterek cumhuriyet savcıları ve Basın Konseyi’ni göreve çağırdı. Adıbelli, 23 Nisan’da Denizli Yeşilköy İbrahim Cengiz Yatılı İlköğretim Bölge Okulu’nda 200 öğrenciye “Dinin Direği Namaz” isimli kitap dağıtıldığının, Eğitimİş Denizli Şubesi’nin basın toplantısıyla açıklandığına işaret ederek, bunun ardından Denizli şube yöneticilerinin fotoğrafları eşliğinde “Ulusalcı Sendika Namaza da Karşı” başlıklı haber yapıldığını, aynı şekilde Kanal 7 televizyonunun da habere yer verdiğini anlattı. Yüksel Adıbelli. Yargı bağımsızlığı, hukuk devleti, parti içi demokrasi, saydam yönetim, dokunulmazlık, yolsuzluk gibi saygın devlet ve temiz toplum için çok gerekli temel sorunların kimilerine hiç dokunulmadığını, kimilerinde ise istenen mesafenin alınmadığını görmekteyiz. Hiç dokunulmayan sorunların başında dokunulmazlık ve yolsuzluklarla birlikte yargı bağımsızlığı gelmektedir. Demokratikleşme, özgürlükler ve diğer alanlarda anayasa ve yasalarda sayısını hatırlayamadığımız değişiklikler yapılmasına karşın yargı alanında bırakalım reformu, esaslı hiçbir değişiklik yapılmamıştır. Yargıtay yönetimine eleştiri: Refleks zayıflığı rejimi tehdit ediyor: Sayısal çoğunluk milli irade değildir: Meclis sayısal çoğunluğunun milli irade olarak görüldüğü, Meclis içi ve dışı muhalefetin yok sayıldığı, çoğunlukçu demokrasi anlayışının toplumda ve siyasette kaygı ve gerginliklere neden olduğunun örneklerine sıkça rastlanmaktadır. Tekelci Demokrasinin ve Türk devrimi ile özdeşleşen Cumhuriyetin korunmasında, özellikle halkın örgütlü refleksinin yanı sıra hukukun refleksinin zayıflığı ve yetersizliği Cumhuriyeti ve laik demokratik sistemi tehlikeye dü İktidar müdahaleden vazgeçmeyecek: Bağımsızlığı da içeren yargı reformu mutlaka ve en kısa zamanda yapılmalıdır. Ancak siyasi iradenin yargı üzerindeki vesayetinden vazgeçmeyeceği kesinlikle belli olmuştur. Yargının bağımsızlığı mücadelesinden vazgeçilmesi ise hiç düşünülemez. Artık sadece istemek değil, mecbur etmek için sivil toplum örgütleri, medya ve kamuoyu İSLAM CUMHURİYETLE YARIŞTIRILAMAZ “İslami değerlerin Cumhuriyet değerleri ile yarıştırılmasının özgürlükleri dışlayan dinci siyasal ideolojiyi canlı tutma, yayma ve hâkim kılma amacına yönelik faaliyetler olarak algılandığını ifade etmek istiyorum. Dinsel ideolojinin köktendinci İslam ülkelerinde bile tepki ve dirençle karşılaştığı bir dönemde bu faaliyetlerin başarı şansının hiç olmadığı, gerilim ve kutuplaşmalara yol açtığının görülmesi gerekir. Bu kesim radikallerin çağın değerlerini içselleştirmeleri, kendilerini ve misyonlarını kaybetme olmayacak, tersine kazanma olacaktır. Bunun için verilen eğitimin bilimsel bilgiye dayandırılması, eleştirel aklın öne çıkarılması yeterli olacaktır.” Yargıtay Yasası Değişiklik Tasarısı’nda başsavcılığımızın konumu göz ardı edilmiş, adli sisteme ve anayasaya aykırı hükümler öngörülmüş, adeta başsavcılığımız hâkimler vesayeti altına alınmak istenmiştir. Yargıçlar ve Savcılar Birliği’nin (YARSAV) Yargıtay Yasası Değişiklik Tasarısı’nın Meclis komisyon çalışmalarından dışlanmasını anlamak mümkün değildir. Bunun için Yargıtay yönetiminin özel teklif götürmesi ve ısrarını, demokratik tavırla bağdaşmayan ve üzüntü veren bir davranış olarak gördüğümüzü işaretle yetinmek istiyorum. YARSAV’ın yargı bağımsızlığına yönelik hukuki mücadele ve faaliyetlerinden dolayı kapatılması anayasaya aykırı ve antidemokratik girişimine yine Yargıtay yönetiminin ortak olup destek vermesi, hatta kapatmaya ilişkin olan geçici maddeyi yeniden şekillendirmesi, bağışlanacak ve unutulacak bir davranış değildir. İngiliz Avam Kamarası’nın ‘Türkiye ve Kıbrıs’ raporu ilginç değerlendirmeler içeriyor: KKTC pasaportu geçerli MAHMUT GÜRER ANKARA İngiltere’nin Avam Kamarası Dışilişkiler Komisyonu tarafından hazırlanan “Türkiye ve Kıbrıs” adlı raporda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) yurttaşlarının kendi ülke pasaportlarıyla Fransa, İngiltere, ABD ve Pakistan’a girerken sorun yaşamayacakları bilgisine yer verildi. KKTC yurttaşları şimdiye kadar yurtdışına Türkiye ve Rum Kesimi pasaportlarıyla çıkabiliyordu. Raporda, Türkiye’nin büyümesine karşın aynı oranda “varoşlaştığına” işaret edilerek “Bu bölgede potansiyel bir İslamcılık akımı ortaya çıkabilir” denildi. İngiliz Avam Kamarası’nın Dışilişkiler Komisyonu “Türkiye ve Kıbrıs” konulu bir rapor hazırladı. 9 Mayıs tarihinde tamamlanan 28 sayfa ve 148 maddeden oluşan raporun yarısı Türkiye’nin AB sürecine, yarısı da Kıbrıs sorununa ayrıldı. Raporun “Türkiye” başlığı altındaki “Kıbrıs’la İlgili Türk Beklentileri” bölümünde, Ankara’nın BM sürecinin yeniden başlamasını istediği vurgulandı. Raporda, Türkiye’nin Kıbrıs’ta bulunan askeri varlığına da dikkat çekiliyor. Raporun “İngiltere’nin Bakışıyla Kıbrıs Sorunu” başlıklı bölümde, “Türkiye’nin adada bulunan binlerce askerini Kıbrıs Türklerinin güvenliği tam olarak sağlanmadan çekmeyi kabul etmediği” ifade ediliyor. Bunun yanı sıra Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kıbrıs ile sıkı bağları bulunduğu ve hükümetten farklı bir bakış açısına sahip olduğu anlatılıyor. Raporun “Kıbrıs Türklerinin, Kıbrıs Sorunundaki Yeri” başlığı altındaki bölümünde ise Rumların, Türklerin Kuzeyi işgal ettiğini düşündüğünü, Türklerin ise bağımsız ekonomi, turizm ve AB ile doğrudan ticaret istediğine dikkat çekiliyor ve Rumların her seferinde Türk tarafınca GÜNEY KIBRISLI BAKANDAN ÖNERİLERE VETO Kıbrıslı Türklerin eğitim hakkı engelleniyor LONDRA (ANKA) Avrupa yükseköğretim reform sürecini izlemek üzere iki yılda bir toplanan Bologna Süreci Eğitim Bakanları zirve toplantısında Kıbrıslı Türk öğrencilerin “eğitim hakkının” iade edilmesi için yürütülen tartışmalar Rum engeline takıldı. ABHaber.com’a göre Avrupa Parlamentosu’nda 15 Mayıs’ta yapılan “madalyonun öteki yüzü” isimli seminerde başlayan “eğitim hakkı” ve “eğitim ambargosu” tartışmaları Londra’daki bakanlar zirve toplantısına taşındı. Kıbrıslı Türk öğrenciler ve üniversiteleri üzerinde Kıbrıslı Rumlar tarafından uygulanan engellemeler ve “eğitim ambargosu” Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin mart ayı raporunda “insan hakları ihlali” olarak kayda geçmişti. Bu raporda, Kıbrıslı Türk öğrencilerin Bologna sürecinin dışında tutulmasının bir insan hakları ihlali olduğu vurgulanarak, bu durumun, hem öğrenci, hem de akademisyenlerin “akademik özgürlüklerini”, “özgür fikir teatisini” ve “uluslararası rekabeti” engellediği kaydedilmişti. İki gündür devam eden Bologna Süreci Eğitim Bakanları toplantısında da Rum Eğitim Bakanı üzerinde Kıbrıslı Türk öğrencilerin ve Kıbrıs Türk üniversitelerinin Bologna sürecine dahil edilmesi ve insan hakları ihlallerinin düzeltilmesi için yoğun baskı olduğu öğrenildi. Ancak bu baskılara rağmen Rum bakan bütün önerileri veto etmeye hazırlanıyor. Şimdi gözler toplantı sonunda yayımlanacak “Londra Deklarasyonu”nda Kıbrıslı Türklerin sürece dahil edilip edilmeyeceği merak ediliyor. RUMLAR ISRARLI Haber Merkezi Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tepkisine karşın Doğu Akdeniz’de petrol ve doğalgaz aramak için ihale açan Kıbrıs Rum yönetimi bu konudaki ısrarını sürdürüyor. Rum Dışişleri Bakanı Yorgos Lillikas, şubatta açılan ihale için ağustos ayına kadar başvuru kabul edileceğini, en geç ekim başında da başvuruları değerlendireceklerini belirtti. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın Akdeniz’de doğalgaz ve petrol aranmasına yönelik ihalesi ise 23 Mayıs’ta yapılacak. Lefkoşe KKTC Larnaka kabul edilemeyecek önerilerle ortaya çıktığı vurgulanıyor. Raporda, KKTC’nin pasaport vermesi ile ilgili olarak ise ilginç saptamalarda bulunuldu. KKTC yurttaşlarının kendi ülkelerinin pasaportlarıyla, ABD, İngiltere, Fransa, Pakistan gibi ülkelere girebileceği vurgulanan raporda şöyle deniliyor: “KKTC pasaportu sahipleri, ABD, İngiltere, Fransa, Pakistan ve birkaç ülkeye daha girebilir, ancak ziyaret edi lecek ülkeler sınırlıdır. Türk tarafındaki ambargonun sona ermesi için bu önemli bir unsur ve çözümü körüklemek için de kullanılacak bir adımdır.” Bu ifadeye ekli dipnotta ise KKTC’lilerin kendi pasaportlarıyla ülkeye gelebilecekleri ancak İngiltere’nin bu ülkeyi tanımadığı için göçmenlik ofisinde işlem yapamayacağı belirtildi. Bu tür işlemler için ise giriş yapıldıktan sonra pasaport üzerine değil, yine göçmenlik ofisi tarafından sağlanacak başka bir belge üzerine “izne ilişkin onay ve mühür vurul ması gerektiği” belirtildi. Raporda, Kıbrıs’ın yanı sıra, Türkiye’de İslamın yükselişine de dikkat çekildi. “Türkiye’de İslam” başlıklı ayrı bölümde, Türkiye’nin laik bir ülke konumunda olduğu anımsatıldı. Raporda, şöyle denildi: “Türkiye büyürken, aynı oranda varoşlaşıyor. İstanbul hızla büyümesine karşın, yeni nesilin büyük bölümü fakir ve varoşlarda yaşıyor. Bu kişiler radikal İslamın etki alanında bulunuyor. Bu bölgede potansiyel bir İslamcılık akımı ortaya çıkabilir.” CUMHURİYET 08 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear