02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 19 MAYIS 2007 CUMARTESİ 18 Zeki Sezer milletvekili olmalı Zeki Sezer, DSP Genel Başkanlığı’na geldi geleli, çelebi kişiliğiyle partisini halkla bütünleşerek demokratikleştirdi. Toplumsal kesimlere dönük kurultay ve toplantılarla ufkunu ördü. Nisan başında Ankara’da gerçekleştirdiği, daha çok kasketlilerden oluşan büyük miting, karşıdevrime karşı yapılan görkemli Ankara, İstanbul, Manisa, Çanakkale ve İzmir mitinglerinin itici gücü oldu. Zeki Sezer, iyi insanlığı, dürüstlüğü, güler yüzlülüğü ile siyaset alanında unutulmuş bir yüz çiziyor bize. CHP ile sürdürülen görüşmeler sırasında milletvekili adayı olmayacağını açıklayarak ülke yararını hep önde tutacağını da kanıtlamış bir lider olarak CHP ile seçim işbirliğinde hiç kuşku duymadan aday olmalıdır. Halk, Zeki Sezer’i TBMM’de mutlaka görmek isteyecektir. Neydi, Ne Oldu... Küreselleşmenin resmi ideologlarından. En azından kendisini öyle sanıyor... Piyasa takıntısı var. Özelleştirmeye adeta tapınıyor. İkisinin yan yana, demokrasinin olmazsa olmazlarını oluşturduğunu durmadan yineliyor. Olur olmaz ona buna bulaşıyor. Atıp tutuyor. Bilmediği yok. Yeni dünya düzeni bilgici. Halk mitinglerine laf edemiyor, kürsüdeki konuşmaları kalemine doluyor, limanların, yurt topraklarının yabancılara satılmasını savunuyor. Bir zamanlar kafatasçıydı. Peşinden sürüklediği gençler kullanılmanın perişanlığını yaşarken o döndü dolaştı, liberal oldu... Bırakın geçsin, bırakın yazsın. Değmez... Hakkı Süha Okay gibi, AnkaraİzmirManisa vali yardımcılıkları dahil tüm idarecilik yaşamı boyunca Atatürkçü tutumundan ödün vermemiş Ramazan Urgancıoğlu gibi, bilgi birikimi ve toplumsal öncülüğü ile öne çıkan Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Gökhan Günaydın gibi, halkçı bir hekim olan Prof. Dr. Nurettin Demir gibi sola yakışır, tutarlı adlar taşınmalıdır Meclis’e. Hazır DSP ile seçim işbirliği yapma kararı alınmışken bu bir zorunluluktur... SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Tarafsız adalet bakanı Turgut Kazan, savunmanı Halil Sevinç aracılığıyla Danıştay’a başvurdu ve “asla bağımsız ve tarafsız davranamayacak birinin seçim döneminde Adalet Bakanlığı’na atanması işlemi”nin iptalini istedi. Kazan’ın dava dilekçesinde tanımladığı kişi Adalet Bakanlığı’na atanan eski Adalet Bakanlığı Müsteşarı Fahri Kasırga’ydı: “Fahri Kasırga müsteşarlığa getirildiği günden beri yaptıkları ve yapmadıkları hep tartışılmıştır. Örneğin, Başbakan Erdoğan’ın mal varlığındaki artışla ilgili ceza davasının, AKP iktidarında beraatle sonuçlandığı ve savcı Kasırga temyiz etmediği için Yargıtay’ca incelenmeyip kesinlik kazandığı, kendisinin bu nedenle müsteşarlığa atandığı, çokça yazılıp çizilmiştir.” Adalet Bakanlığı’nda son olanları da yazıp çizmek gerekirse: Fahri Kasırga’nın Ankara Adliyesi’nde zabıt kâtibi olup Adalet Bakanlığı Müsteşarlık makamı emrinde geçici süreli olarak görev yapan özel kalem müdürü Olga Zehra Altungüzgün aniden 1. derece 1. kademeden 3600 ek göstergeli bakanlık müşavirliğine atanıvermiş. Alın size bir “tarafsızlık” örneği daha... ‘Laiklik’ Dersi “Kişi laik bir devleti savunma anlamında laikim diyorsa, eyvallah onu da kabul ediyoruz. ...(Ama) kişi laik olmaz, devlet laik olur!” Başbakan’ın “laiklik” üzerine döktürdüğü inciler böyle... RTE “laikliğe’’, genel geçer anlamda kullanılan ve çoğu kez söylemde kalan “dindevlet işlerini birbirinden ayırmak” soyutluğunda kıl payı geçit veriyor. “Kişisel tercih” ve “yaşam tarzı” olarak “laik kimliği” savunma hakkı, böylelikle elinizden alınıyor. “Birey” olarak “laikliğe sahip çıkma hakkınız” tümüyle “devlet katında yapılan tanımla” sınırlı. Devlet, “laik” sıfatıyla tanımlandığı sürece; tanımın arkasına (‘Hadi bir derece. Eyvallah’ ...kontenjanından) takılabilirsiniz. Ama birey olaraktan “Ben laikim!” diye ortalıkta dolaşamazsınız... Başbakan Erdoğan, “laik kültür”, “laik dünya görüşü”, “laik kimlik”, “laik duruş”, “laik değerler”, “laik referanslardan” tümüyle habersiz... Bildiği kulaktan dolma öğrendiği tek şey “devlet tanımı içine sığanı”... Devletin “laik” olması; “laiklere” hayat alanı sağlamak açısından yaşamsal hiç şüphesiz... Ancak kişilerin, birey olarak “laik kültürü” sahiplenmediği, savunmadığı, özümsemediği yerde; “laik devlet” soyut bir tabela olarak kalır. Demokratik fikirleri sahiplenmeyen, demokratların olmadığı bir “demokrasi” nasıl düşünülemezse; laiklerin olmadığı bir “laik düzen” de düşünülemez... “Referansımız İslam. Referansımıza ters hiçbir şey yapmak ve yaşamak istemiyoruz!” geleneğinden gelen Erdoğan’ın bu laiklik tanımının kısalığına ve kısırlığına şaşmıyoruz. Sorun asıl, mürekkep yalamış çok insanın; bu güdük tanımı baş tacı etmesinde. “İnsanlar laik olmaz. Devletler laik olur!” şeklinde; Türkiye’de bolca araçsallaştırılan yaygın bir efsane var... Hemen seçim ve yeni Kabine... Prof. Dr. İbrahim Kaplan’a göre, 16 Mayıs’a değin yeni cumhurbaşkanı seçilemediği için bambaşka bir durumla karşı karşıyayız: “TBMM seçimlerinin, TBMM’nin erken seçim kararı ile değil, derhal, anayasanın 116. maddesi gereğince, 102/son fıkra hükmüne göre, görevi devam eden Cumhurbaşkanı tarafından yenilenmesine karar verilmesi gerekmektedir. Anayasanın 102. maddesinin gerekçesinde; görev süresi devam eden ‘Cumhurbaşkanınca milletvekili seçimlerinin yenilenmesinin uygun’ görüldüğü hususu açıkça ifade edilmiştir. TBMM seçimlerinin cumhurbaşkanı tarafından yenilenmesine karar verildiğinde, madde 114’teki prosedür gereğince, Bakanlar Kurulu’nun çekilmesi ve cumhurbaşkanı tarafından geçici Bakanlar Kurulu’nu kurmak üzere, bir başbakanın atanması, geçici Bakanlar Kurulu’nun teşkili gerekmektedir.” Zaman, acının ilacı olabilir mi? Belki. Zaman, geçmişi unutturabilir mi? Belki. Peki, zaman bir kimlik ölçüm aracı olabilir mi? Bakın o kesin olur işte... 2002’de CHP’nin vitrine çıkardığı ünlüleri anımsayalım: ABD’den kurtarıcı olarak gönderilen Kemal Derviş ve saz arkadaşları; şarkıcıyazarsinemacıbestecigazetecisiyasetçimilletvekilibarış elçisi vb. birçok niteliği bulunan Zülfü Livaneli ile seçilmiş din âlimi Yaşar Nuri Öztürk... Geçen zaman içinde ne işe yaradıkları ve şimdi nerede oldukları ortada... 2002’de CHP listelerinden gelip Meclis’te ve kamuoyunda milletvekilliğinin hakkını veren Kemal Kılıçdaroğlu gibi, Gürol Ergin gibi, Onur Öymen gibi, Mustafa Gazalcı gibi, Oğuz Oyan gibi, Tacidar Seyhan gibi, Akif Hamzaçebi gibi, Abdülkadir Ateş gibi, İzzet Çetin gibi, Osman Coşkunoğlu gibi, Şükrü Elekdağ gibi, Orhan Eraslan gibi, Algan Hacaloğlu gibi, CHP’nin zorunluluğu Atilla Kart gibi, Oya Araslı gibi görev insanlarına; bilinçli, konularına egemen, sorumluluğunu bilen isimlere gereksinimi vardır Türkiye’nin... Bir anlamda büyük halk hareketlerinin yarattığı ivmeyle Cumhuriyetin yaralarının sarılmak istendiği bir dönemde, milletvekili listelerini popstar programına, veraset ilamına çevirmek yerine, barodan sonra Ankara il başkanlığında da başarılı olan Kime laik denir? Laikliğin kökeni, malum, “aydınlanma devrimi”... Aydınlanma değerlerini benimseyen, özümseyen insanlara “laik” denir. Bu değerlerin en birinci kriteri, dogmalarla beslenen “cemaat kültürü” yerine sorgulamaya açık “bireyi” öne çıkarmasıdır. Laikliğin bizatihi temelinde “birey”, “birey duruşu” ve “birey kültürü”; “birey” var! Laiklik; en has tanımıyla “özgür bireye” dayanır. Bireyin olmadığı yerde, laiklik diye bir şey olmaz. Kendisini “laik” diye tanımlandıran kişi için aslolan kriter; “inanç sahibi” olup olmaması değil, “birey” olup olmamasıdır. Laiklik çünkü sonuçta; “inançla kavgalı” bir kavram değil, “inançların dayatılmasıyla kavgalı” bir kavramdır. Laiklik, bireyin “inanç dünyasıyla” ilgilenmez: “İnanıyor musun? İnanmıyor musun? Dinin beş şartını yerine getiriyor musun, getirmiyor musun? İçki İçiyor musun, içmiyor musun?”... gibi sorular laiklik savunucularının ilgi alanına girmez. Laiklerin ilgi alanına giren şey: “Farklı inançta ve farklı yoğunlukta inanç sahibi insanların yan yana, barış içinde, bir arada yaşamasını sağlayan ortak kuralların tanımlanmasıdır.” Modern laikliğin kuralları ise şöyle: “Laiklik inançlara ilişmez. Ama ‘kamusal alanda’ inançlarınızın parantez içine alınmasını talep eder... (Öğrenci / öğretim görevlisi olarak) okula, (doktor / hemşire olarak) hastaneye, (posta memuru olarak) postaneye, (polis memuru olarak) karakola, (parlamenter olarak) parlamentoya adımınızı atarken dini cemaat ya da kavim aidiyetinizi kapı dışında bırakmak zorundasınız. Toplumun özgürlüğü adına kişisel özgürlüğünüzün bir parçasından vazgeçmek durumundasınız. Bu yerlerin kapısına asılan bir ilan gibidir laiklik. Ayrı ayrı herkesin dinini ve özgürlüklerini koruyan ilanın üzerindeki mesaj da şudur: Buraya bir cemaat üyesi olarak değil, bir birey olarak giriyorsunuz!” (Kaynak: Barbara Spinelli Sağnak “Cumhuriyetin Kapısındaki İlan” 27 Ekim 2003) Erdoğan, Türk toplumuna AKP anlayışının “cemaat kurallarını” dayatmaya çalıştığı için, milyonlarca insan “Cumhuriyet mitinglerinde” sokaklara döküldü... “Tayyip baksana! Kaç kişiyiz saysana!” diye feryat eden milyonlarca insan, AKP’nin “cemaat dayatmalarını” ret eden “laik bireylerin” sesidir. Ortalıkta hâlâ “Kişiler laik olmaz. Devletler laik olur!” diye dolanan RTE bu sesi duydu mu? Duyduysa ne duydu... falan ayrı mesele. Ama Türkiye’de “laiklik” bana göre karşısına çıkan “tehdidin büyüklüğü” ile doğru orantılı bir rüşt ispatı yaşıyor. “Tehdidin” bu anlamda bizi, son tahlilde güçlendireceğine ve olgunlaştıracağına inanıyorum. Başka da seçeneğimiz yok. “Öldürmeyen hastalık, güçlendirir!”... hesabına. Kuzey Kıbrıs’ta Son Durum GÖKHAN GÜLER KKTC ADD Başkanı 2003 Kasım seçimi sonrasında görevi devralan AKP hükümetinin her konuda olduğu gibi Kıbrıs konusunda da attığı sıradışı adımlar bir anda KKTC’de tüm dengeleri altüst etmiştir. Öyle ki KKTC’de gerek Annan referendumuna evet denmesi, gerekse CTP’nin iktidara taşınması AKP hükümetinin sonsuz desteğiyle başarılabilmiştir. AKP hükümeti gerek Annan referandumunda evet yönünde karar alınmasında ve gerekse CTP’nin iktidar olmasında hiçbir kimsenin reddedemeyeceği ölçüde açık ve net bir şekilde bu yönde taraf olmuştur. Referandum öncesinde emperyalist, sömürü devleri hiç utanmadan sıkılmadan açıkça Kıbrıs’ta köy köy, kasaba kasaba gezerek halkımızı etkilemeye çalıştı. Kıbrıs Türk halkı Anadolu’ya, Ankara’ya bakarak bir ışık görmeye çalıştı. Ama 2003 sonrası iktidara gelenler de AB ABD ile birlikte ortak şekilde hareket ediyorlardı. Bu durum Annan planına evet çıkmasına ve CTP’nin iktidara güçlü şekilde gelmesine yol açmıştır. Kıbrıs Türk halkı Anadolu’nun sustuğunu , Ankara’da bulunanların da Annan planına evet de, CTP’yi iktidara taşı seslerini göz ardı etmemiştir. KKTC’de de Annan planına evet denilmesinin ve CTP’nin iktidara taşınmasının makul bir açıklaması bulunmaktadır. Bu makul açıklama AKP hükümetidir, bu açıklama ABABD’dir. Sonuç olarak Kıbrıs Türk halkı Lozan Antlaşması sonrasında Kıbrıs adasında İngiliz sömürge döneminde her türlü zorluğa rağmen varlık mücadelesini inanç ve kararlılıkla sürdürmüş ve bugünlere ulaşabilmiştir. Kıbrıs Türkünün artık bir devleti vardır. Bugün yapılması gereken tek şey KKTC devletinin etrafında kenetlenilerek bunu sanunmaktır. ??? AKP’nin her türlü desteğini arkasına alarak iktidara gelen CTP hükümeti içeride DP ile gidebildiği kadar hükümette ilerlemiş, bir noktadan sonra yine AKP destekli bir hükümet müdahalesi ile bazı milletveklillerinin partilerinden istifa etmeleri sağlanarak bir gecede yeni bir oluşum yaratılmıştır. Aslında bu durum KKTC siyasetinde kara bir leke olarak yerini almıştır. Çünkü arkasında halk desteği olmayan sadece AKP ve CTP desteği ile KKTC siyaseti bir gecede yeni bir parti ile karşı karşıya kalmıştır. CTP–ÖP hükümeti hızla kan kaybetmeye başlayınca ülkede kontrollü suni krizler çıkartarak kamuoyunu ve kendisine destek verenlerin eriyişini frenlemek istemiştir. Bu yönde önce Lokmacı Köprüsü senaryosu sahneye konmuş ve bu durum KKTC ‘de Asker – Sivil gerginliğine dönüştürülmek istenmiştir. Bu noktada halka karşı Asker Sivil otoritenin iç işlerine müdahale etmeye çalışıyor şeklinde gösterilmeye kalkışılmıştır. Aynı şekilde 18 Mart Şehitler gününde CTP ‘nin bir kurultay toplaması ve kurultay’da Atatürk, Dr. Fazıl Küçük portralarini asmaması, Saygı duruşu ve İstiklal marşı söylenmemesi ve bunlara rağmen Yurdum İşgal altında şarkısının söylenmesinin amacı sizce ne olabilir. Bu nokta da CTP’nin tarihinde ilk kez mart ayında bir Genel Kurul Yaptığını ve 18 Mart günün seçtiğini göz ardı etmemek gerekmektedir. Yine bu noktada Güney Kıbrıs’a Rum partilerinin Genel Kurullarına Giden ve orada Rum ve Yunan şehitleri için saygı duruşunda bulunup onların bayrakları ve liderlerinin portreleri önünde milli marşalarında saygı duruşunda bulunmaları ne anlama gelmektedir ? Yine CTP–ÖP hükümetinin okullarda okutulmakta olan tarih kitaplarından yakın tarihimizi neredeyse yok ettiğini ve kitapları Yunan vatandaşı ünlü armatör zengin Kostass Kararas’ın da içinde pek çok yabancı tarafından hazırlatıldığı gerçeğini de herkes görmelidir. En son olarak AKP destekli CTP hükümetinin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı bu yıl önce sembolik olarak kutlayacağını açıklaması ve daha sonra oluşan tepkilerden sonra 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı sadece çocuk şölenine dönüştürmek istemesine ne denilmelidir? Kıbrıs Türk halkı büyük bir sabırla olup biteni yakından izlemekte ve bir kenara not etmektedir. Kıbrıs Türk halkı son 4.5 yıllık süreçte üzerine oynanan ve oynanmaya devam etmekte olan oyunun farkına farmıştır. Kıbrıs Türk halkı KKTC Devleti’ne sahip çıkmaktadır. Bunu yakın zamanda yapılan yerel seçimlerde göstermiştir. En kısa zamanda KKTC’de gerçekleşecek bir genel seçimde de halk kendi iradesiyle mevcut iktidarı oradan indirecektir. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY nilgun?cumhuriyet.com.tr BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 19 Mayıs www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Kalıcı, kalım1 lı. 2/ Vücut ısısı... Eski Türk 2 lerde yağmur yağdırıp yel es 3 tirdiğine inanı 4 lan büyü taşı. 3/ 5 Büyümemiş karpuz... Tavuğun 6 istenilen yere yu 7 murtlamasını 8 sağlamak için kullanılan beyaz 9 taş. 4/ Cinsel zevkleri 1 2 3 4 5 6 7 8 9 çağrıştıran, cinsel istek 1 B OĞU N T U A uyandıran. 5/ Tohumluk 2 Ö R S A R I H küçük soğan, arpacık R A L L İ soğanı. 6/ Sodyum ele 3 L A K A G mentinin simgesi... Bo 4 Ü N İ T E A D ru sesi... Yankı. 7/ Tele 5 M M A K İ 6 C İ L V E G Ö Z Ü fon sözü... Çarlık RusA Ç Ş yası’nda soylu ya da de 7 E M İ Ş rebeyi. 8/ Kırmızı bir el 8 A K A R P S Ü ma cinsi. 9/ Eski dilde 9 O M N E O D İ M su... “Bir çanı gibi gecenin içinde / Ta gün ışıyıncaya kadar / Vakur metin sade / Çalacaksın” (M. C. Anday)... Çin ve Japonya’dan tüm dünyaya yayılmış bir strateji oyunu. TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ ELELE VAKFI “Gazilerimiz için ne yapsak azdır” Vakıfbank Ankara Merkez Ş. 205 0000 YTL Tel: 0312 431 99 36 www.elele.org.tr YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ “Keşmir şalı” da denilen çok yumuşak bir dokuma. 2/ Soyundan gelinen kimse... Güney Amerika’ya özgü, canlı tempolu bir dans ve müzik. 3/ Kuş kanadının büyük tüyü... Argoda esrar. 4/ El ve yüz hareketleriyle gösterme... “Kakım” da denilen bir kürk hayvanı. 5/ Geriye doğru uçma özelliği de olan çok küçük bir kuş. 6/ Bir zaman birimi... Tellür elementinin simgesi... Dingil. 7/ Ham petrolün bitmiş ürünlere dönüştürüldüğü fabrika. 8/ Ticaret mallarını saklamak için rıhtımda yapılan büyük depo... Bir iskambil oyunu. 9/ Üstü kapalı pazaryeri... Yan yana konmuş iki küçük davuldan oluşan ritim çalgısı. CUMHURİYET 18 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear