25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
11 ŞUBAT2005CUMA CUMHURİYET SAYFA KULTUR kultııru/cumhuriyet.com.tr 15 Alejandro Amenabar'ın 'Gümüş Aslan'lı ve 'Altın Küre'li son filmi 'İçimdeki Deniz' gösterimde Zorunluluk değil,hak.. Ancak yaşayan bilir, tuvalet ihti- yacından yemeye içmeye kadar ya- şamını başkasının bakımına bağlı olarak sürdürmek zorunda kalma- nın acısını. Bugün gösterime giren ispanya yapımı "İçimdeki Deniz", işte gerçekten yaşanmış böylesi bir acıyı paııoramik görilntülere döküp hikâyc ederek, bir yaz günü plajda denıze atlayıp dibe çakıldıktan son- ra boynundan aşağısı tutmaz olan ve yaklaşık 30 yıl kadar yatağa ça- kılı sürdürdüğü felçli yaşamına ar- tık son vermek isteyen ama yasalar- la kilisenin engeline takılan, Galiç- yalı Ramon Sampedro'nun (Javier Bardem) dramatik mücadelesine tanık ve ortak ediyor bizi 2 saat bo- yunca. Kadınların gözdesl Boyun üstü dibi boyladığı kaza anında o çok bildik klişenin doğru- landığım bizzat yaşayan, aklından geçiren Ramon'un bütiin hayatı tıp- kı bir film şeridi gibi akıp geçiyor gözlerinin önünden. Fişek gibi bir Akdeniz delikanhsıyken ne çok ycr gczdiğini (îstanbul'a da geldi- ğini Sultanahmet Camii görüntü- sünden fark ediyoruz bu arada), ne kadınlaı tanıdığını, nasıl hızlı yaşa- dığını filan biz de görüyoruz, ge- nellıkle merkezinde genç, yapılı, yakışıkh denizci Ramon'un yer al- dığı, dünyanın dörtbucağındaki çe- şitli kentlerden gönderilmiş kart- postalları andıran, kısa kısa geriye dönüşlerde. Aslında o gün ölmeliy- dim diyen Ramon, kazadan sonra yatağa mahkûm oluyor genç yaşta. Felçli bir bedenle vakit nasıl geçer yatakta? Okuyup yazarak, klasik müzik (Wagner operalarını çok se- ver) ya da radyo dinleyerek. Harika bir doğa ve deniz manza- rasına sahip pencerenin yanındaki yatağına yıllarca gömiilü Ramon'a ağabeyi (Celso Bugallo), yengesı (Mabel Rivera) ve sürekli yaşlı de- desiyle çekişen, TV'de Deportivo maçlarını kaçırmayan ycğeni (Ta- mar Novas) bakar. Bedeni gibi eli- ni kolunu da kullanamayan Ra- mon'un, yatak yaşamını daha pra- tik hale getirmek için yaptığı kü- çük icatları uygıılayan fırlama ye- Mar Adentro / Yönet- men: Alejandro Amena- bar / Senaryo: Mateo Gil, A. Amenabar / Kamera: Javier Aguirresarobe / Müzik: A. Amenabar / Oyuncular: Javier Bar- dem, Belen Rueda, Lola Duenas, Celso Bugallo, Mabel Rivera, Juan Dal- mau, Clana Segura, Ta- mar Novas / îspanya 2004 (Chantier Films). • "AçGözünü", "Tez" veNicoleKidman'lı "Diğerleri"yle tanıdığımız, 1973Santiago (Şili) doğumlu Amenabar, kolayca ağdalı melodram tuzağına düşüverecek kasvetli bir konudan, çok iyi yazılmış, çekilmiş, oynanmış, tıkır tıkır işleyen, seyireiyi yüreğinden yakalayan, dokunaklı sahnelerle beze/i, son derece etkileyici, usta işi bir film çıkarmış. "içimdeki Deniz "in sürükleynci motoruysa, oyunculuk bakımından zorlu ve riskli Ra- mon rolünü üstlenip müthiş performansıyla ötanazi sembolü Ramon Sampedro 'yu unıı- tulmaz kılan, Javier Bardem kuşkusuz. ğeniyle de bir baba-oğul ilişkisi var gizliden gizliye. Zamanla kederini içine akıtıp mecburen "gülümse- yerek ağlamasını öğrenmiş" bir bilgeye dönüşen, anaç yengesi baş- ta olmak üzere tüm ailesince sevgi çemberıyle kuşatılmış Ramon, onu ziyarete gelen yöredeki kadınların da gözdesi, oysa o "azraille sözlü- dür!" Hayalinde kalkıp yürüdüğünü, hatta pencereden atlayıp denize doğru kuş gibi uçtuğunu da izleriz, Wagner eşliğindeki nefis bir se- kansta. Hayatına son verme dilek- çesinin reddolunmasıyla yasalarla, yetkililerlc, kiliseyle mücadeleye girişmesinde davasını üstlenen, bir başka tekerlekli sandalye adayı olan avukatı Julia (Bclen Rueda), onun ölümü sakince kabullenme- sinden çok etkılenır. Yatalak hali- ne karşın tekdüze günlük yaşamıy- la dalga da geçen bu peygamber gi- bi adama tutulur. Okuyunca hay- ran kaldığı Ramon'un şiirlerini, ya- zılannı, "Ranıon''uıı scsi" olacak bir kitapta toplamaktır amacı. An- cak artık böylesi onursuz yaşamak- tansa çoktan ölmeye hazır ("Yaşa- mak için başkasına muhtaçsan mahremiyetin elden gitmiş de- mektir, özel hayatın kalmaz!") a ma ötanazi talebi geri çevrilen Ra- mon, potasyum siyanürle 28 yıllık cehennemine son vermeye kararlı- dır... ötanazi Isteğl... Isyanya'da yıllarca sonuçlanma- yan ötanazi isteğiyle gündeme gelmiş, her zaman dilediği ölüme nihayet 1998'dc kavuşmuş vc öta- nazi hakkını savunanların sımge- sine dönüşmüş Ramon Samped- ro'nun "Cehennemden Mektup- lar" adlı kıtabından esınlenip et- kilenerek senaryosunu Mateo Gil'le birlikte, müziklerini de Carlos Nunez'in katkilanyla ya- zıp montajını da yaparak yönetti- ği "İçimdeki Dcniz"le Almodo- var sonrası Ispanyol sınemasının önemli yönetmenlerinden biri ol- duğunu kanıthyor Alejandro Amenabar. "Aç Gözünü", "Tez" ve Nico- le Kidman'lı "Diğerleri"yle tanı- dığımız, 1973 Santiago (Şili) do- ğumlu Amenabar, kolayca ağdalı melodram tuzağına düşüverecek kasvetli bir konudan, çok iyi yazıl- mış, çekilmiş, oynanmış, tıkır tıkır işleyen, seyırcıyı yüreğinden ya- kalayan, dokunaklı sahnelerle be- zeli, son derece etkileyici, usta işi bir film çıkarmış. Birkaç ilişkiyi iç içe geçiren yalın anlatımından kanlı canlı çizilmiş karakterlerine, müziğinden akıcı montajına kadar "İçimdeki Deniz" son haftalarda sinemalanmıza uğrayan en esash ve ödül rekortmeni filmlerden bi- ri. "Hayatı, özgürlüğü seven her insan gibi ben de yaşamanın bir hak olduğuna inanıyorum, bir mecburiyet olduğuna değil" di- yen Ramon'un yatağının çevresin- de yer alan ailesi, entelektüel Ju- lia ya da emekçi kızı Rosa (Almo- dovar'ın "Konuş Onunla"sında- ki hemşireyi de oynamış Lola Du- enas yıne çok iyi) gibi çeşitli kişi- lerin gözünden, "bozulmuş bir bedenin bekçisi" olagelmektense ölmeyı dıleyen kahramanımızın son yıllarını anlattığı "İçimdeki Deniz"de, sevginin ve aşİan fark- lı şekillerde yaşanabileceğini de vurgulayan genç yönetmen, seyir- cisini yaşamın, ölümün, onurun anlamı üstüne düşüncelere gark ederek uğurluyor salondan, vuru- cu bir fınalle. Amenabar'ın en ba şarılı yapıtı (tabii şimdilik) sayıla- cak "içimdeki Deniz"in sürükle- yici motoruysa, oyunculuk bakı- mından zorlu ve riskli Ramon ro- lünü üstlenip müthiş performan- sıyla ötanazi sembolü Ramon Sampedro'yu unutulmaz kılan, makyajla nerdeyse tanınmaz hale getırilmiş, sadece gözleri ve sesiy- le oynayan Javier Bardem kuşku- suz. Ispanyol sinemasının 1950- 60'lı yıllardaki tanınmış yönet- menlerinden Juan Antonio Bar- dem'in de yeğeni olan, 1990'ların başlarındaki Almodovar'ın " Yük- sek Topuklar", Bigas Luna'mn "Lulu", "Jamon Jamon", "Hu- evos de Oro" filmleriyle sevdiği- miz, cn son Fernando Leon De Aranoa'nın "Guneşii Pazartesi- ler"iyle Michael Mann'm "Col- lateral"ında seyrettiğimiz, özel hayranlar edinıniş Javier Bardem, beylik deyişle bir döktürmüş ki, eh bu kadar olur! İZLEYİCİ CÖZÜYLE... ERDALATABEK Babalar ve oğullar 'Dönüş' filmi, yeni Rus yönetmenle- rinden Andrei Zvyangintsev'in yapıtı. Baba-oğul ilişkisini duyarlılıkla işleyen film, insan ilişkilerine odaklanmış. Çocuklann tramplen olarakkullandık- lan birkuleden denize atlama gösterisiy- le başlıyor film. 12-14 yaş çocuklarının özgüven kazanma yanşlanndan birisi. Oradan atlamak kendini kanıtlamanın bir yolu, ayrıca arkadaşlar içindeki say- gınlık kazanmak için zorunlu. Ama hep- sinden daha küçük olan Vanya atlaya- mıyor işte. Parmaklıkların önüne çıkıp duralıyor, sonra da o durumlarda uğra- nan felaket başına geliyor, 'atlayamı- yor'. Artık o, arkadaşlarının arasında 'ödlekdomuz'dur. Aşağılanmıştır, sela- mı alınmamaktadır, görmezden gelin- mektedir. 9 yaşındaki bir çocuk için kal- chrması çok zor bir yüktür bu. Ama an- nesı gelip onu yüreklendinr, 'bir başka zaman, hazn olunca atlayacağını 7 söy- ler. Bu büyük bir destektir, anneler böy- le zamanlar içindir. Belki babalann da büyük bir desteği vardır, ama Vanya bu destekten yoksundur. Onun ve ağabeyi Andrei'nin babalan evden uzaktadır. Ev- den aynlmış ve 12 yıldır görünmemiş- tir. Anneleri kocasız bir kadın olarak iki çocuğu büyütmektedir. Yıllar sonra, babayla... Bu güzel ama hüzünlü kadın bütün sorumluluklan tek başına yürütüyor ol- manın yükünü taşımaktadır. Vanya ve Andrei koşarak eve geldikleri o gün, anneleri 'scssiz olmalaı ını, çünkü, ba- balaı ınııı içeride uyuduğunu' söyler. Babalan? Babalan mı gelmiş? îki erkek çocuğu da kapıyı aralayıp bakarlar ve babalarmı görürler, 'evet, gelmiştir, ya- takta uyumaktadır'. Sonra babalan kalkar ve yemekte onu iyice görürler. Az konuşan, ciddi yüzlü, masadaki ye- riiıi alan bir 'baba'. Evde ne büyük bir sevinç olur, ne de fazla bir değişiklik. Sadece 'baba', sofrada çocuklara da biraz şarap verilmesini söyler, o kadar. Ertesi gün de gezmeye gideceklerinı söyler. İşte bu iyi haberdir. Vanya 'Ba- lık da tutacak mıyız' diye sorar. Evet, balık da tutacaklardır. Ertesi günü de baba ıle iki oğul babanın arabasıyla ge- ziye çıkarlar. Düşündürücü bir yapım işte bu gezi, baba ile iki oğul arasın- da karakterlerin de ortaya çıktığı bir iliş- kiler oyunu olur. Daha büyük olan And- rei, babasının onayını ve sevgisini ka- zanmaya çalışmaktadır. Babanın her de- diğini kabul eder, onaylar ve uymaya çalışır. Vanya ise farklı karakteriyle ba- basına güvenmemektedir, bunu sözle- riyle de davranışlanyla da belli eder ve karşı çıkan bir tavır sergiler. Ağabeyın- den daha küçük olmasına karşın Van- ya'nın bu tavrı babasını daha çok etki- lemektedir. Baba, çocuklan kendi ışle- rini yapabilmeleri konusunda yüreklen- dirir ve onlara fırsatlar yaratır. Ancak, kendi kararlarımn tartışmasız kabul edilmesini isteyerek otoriter bir figür sergiler. Bu tavır Andrei için uyum sağ- lama ve itaat etme davranışı yaratırken Vanya için kabul etmeme, başka bir öne- ri yapma karşıhğını almaktadır. Babalarla oğullar arasındakı güven duyma, rekabet etme, babayı geçerek kendini kanıtlama gibi değişik etkile- şimler bu filmde başanyla ortaya ko- nulmaktadır. üenç yönetmen baba-oğul psikolojisinin çeşitli yanlanna çok iyi vurgular yapmaktadır. Oyunculann, özellikle Vanya rolün- deki çocuk-genç oyuncunun başarıları da yönetmenin mesajlanna etkinlik ge- tirmektedir. Psikolojik ve sosyal olgu- lar üzerinde düşündürücü, görülmeye değer bir yapım. Yeni Başlayanlar...Yenî Başlayanlar...Yeni Başlayaniar.Yeni Başlayanlar... ZOR BABA VE DÜIMÜR /Meet The Fockers Bir hafta sonu tatilinde kız arkadaşı Pam'in ailesıyle tanışmaya giden Greg'in (Ben Stiller) kayın babası Jack'le (Robert De Niro) komik maceralannın anlatıldığı ve 2000 yılında gösterime gıren "Zor Baba- Mect the Parents"ın devamı olan filmin yönetmeni Jay Knaclı başrol oyunculan ise Robert De Niro, Ben Stiller, Dustin Hoffman. Zor Baba ve Dünürtie bu kez kız tarafı damat tarafını tanımaya gidiyor. Çiçeği burnunda damat adayı Greg'in annesi Roz bir seks terapistidir. Babası Bernie ise mesleği olan avukatlığı bırakıp çocuğuna bakmaya karar veren liberal bir adamdır. Ama Pam'in anne babasıyla Focker'ların hayata bakış açıları çok farklıdır. Jack keşif yapacak, Greg ortalığı toparlamaya çahşacak ve ışler yıne kanşacaktır. BEBEK - Seed of Chucky Don Mancini'nin hem senaryosunu yazdığı, hem de yönettiği 'Bebek - Seed of Chucky', katil bebeğin beşinci filmi. Filmde başrolleri Billy Boyd ve Hannah Spearritt paylaşıyor. 1980'lerin sonuna doğru doğan Chucky karakteri, beyazperdede önce Chucky's Play (1988) olarak karşımıza çıktı. llk filmde iyi bir bebek olan Chucky, azılı bir katilin ruhunun ölmek üzereyken kendi içine girmesiyle bir psikopat oluvermişti! Bir korku ikonu İıaline dönüşen Chucky, dizinin devam filmleri olan Chucky's Play (1990) ve Child's Play 3'te (1991) azılı katil Andy'nin izınden gıdiyordu. Dizinin dördüncü filmi 'Bride of Chucky'de (1998), Chucky kız arkadaşı Tiffany ile evlenmiş ve hamile kalmıştı Dizinin son filminde Don Mancini, Chucky ve Tiffany'nin bebeklerinin de onlar gibi bir katil olmasının çok da ilginç olmayacagını düşünerek, Glen'i şiddet karşıtı Yönetmenliğini Jay Roach'ın yaptığı Zor Baba ve Dünür filminden bir sahne. bir barış savaşçısı olarak çiznıiş. Bir yanda istediği gibi bir oğul yetiştirmeye çalışan Chucky, diğer yandan oğlunu bir kız çocuğu gibi yetiştirmeye çalışan Tiffany... HAYALET SESLER - Whlte Nolse Geoffrey Sax'ın yönettiği 'Hayalet Sesler'de başrolleri Michael Keaton, Deborah Kara Unger, Chandra West paylaşıyor. Öteki dünyayla iletişime geçildiği inanışı olan EVP'ye bir gönderme niteliğinde olan filmde Jonathan Rivers'm (Michael Keaton) eşi Anna bir cinayete kurban gitmiştir. EVP (Electronic Voice Phcnomenon) hakkında bilgi edinen Jonathan, eşiyle iletişim kurmayı dener. Sanki Anna, başka cinayetlerin önlenmesi için ona ulaşmaya çabalıyordur. Jonathan, EVP'nin tehlıkeli dünyasında araştırma yapmaya devam ettikçe sadece katili rahatsız etmez, aynı zamanda öteki dünyadaki ölülerin de huzurunu bozar. Bir kitapçı dükkânı işleten Sarah Tate (Deborah Kara Unger), onun bu araştırmasında tek yardımcısı olacaktır. Sarah Tate ve Jonathan Rivers'ı ortak bir noktada buluşturan bir şey vardır: Sarah da çok sevdiği nişanlısını kaybetmiştir. O da umudunu EVP'ye bağlamıştır. KEDİ GOZU VECDt SAYAR Unutma "Nasıl da kolaylaşır her şey ve nasıl basitleşir mutluluğu bulunca! Nasıl da basittir mutlu olmak sana sokulunca sevgilim sen bana sokulunca.. Unutma yalnız nice yürüdüğünü beni buluncaya dek nice bitkin düştüğünü yolunu yitirerek unutma. seni aradığımı bilmiyordun değil mi? benim de durmadan? Bilmiyordum içimde bir yerin nasıl doiup dolup da boşaldığını! Bilmlyorduk ikimiz de yürüyerek durmadan durmadan ileri doğru beni bulacağını bir gün bir gün seni bulacağımı durmadan.. Halklar da böyledir diyorum işte bilmezler anlamazlar bile aldanırlar durmadan.. Ama durmadan yürüyerek ilerleyerek durmadan bulurlar birbirlerini bir gün ve kendi kendilerini bulurlar beni bulduğun gibi seni bulduğum gibi durmadan.. Ve nasıl basitleşir nasıl da kolay görünür herşeyl Unutma ama güçlüğünü karanlıkta yürümenln -unutma- durmadan." Pablo Neruda (Çeviren: Atilla Tokatlı) • • • Geçen hafta Time dergisinin 'mutluluk' konulu anketinden söz etmiştik. Dünkü gazetelerde yer- lisini gördük. Devlet Istatistik Enstitüsü'nün yap- tığı anketin sonuçları, halkımızın 'mutluluk' ska- lasında dünyanın pek çok ülkesini solladığını gös- teriyor. Ne diyelim, Allah mutluluğunuzu arttırsın! Ama, ben gene de Neruda'nın şiirini aklınızın bir köşesine yazın derim... 14 Şubat Dünya Sevgililer Günü'nün yaklaştı- ğı şu günlerde mutluluktan, sevgiden çokça söz edilecek. Çoğunluğu, size bir şeyler satmak için kullanılacak bu sözlerin. Ama, "Sevdalar çağı dönsün, dönsün geri gelsin" diyen Arthur Rim- baud'yu anımsayan çıkacak mı acaba? Ya da "Kimselerbilemez beni, senin beni bildiğin kadar" diyen Eluard'ı? Baudelaire, Aragon, Mayakovski, Lermon- tov, Ahmatova, Hhitman, Kavafis... günümüz gençliği bu isimlere ne kadar aşina? "Hasretln- den prangalar eskittim" diyen bir Ahmed Arifi, "Saçlarını tarasa baştanbaşa rumeli" diyen bir Cemal Süreya'yı. "Karadutum çatalkaram çin- genem" diyen bir Bedri Rahmi Eyuboğlu'nu ne kadar tanıyor? "Sevgileri yarınlara bıraktınız" di- yen Behçet Necatigil'in uyarısına kulak veren kaldı mı? Anketlerde çoğunluğu 'mutlu' çıkan halkımızın, "Elde varhüzün, ben sana mecburum" diyen At-' tilâ llhan, ya da "Bu aşk burada blter ve ben çe- kip giderim, yüreğimde bir çocuk cebimde bir re- volver" diyen Ataol Behramoğlu'na giderek ya- bancılaşması şaşırtıcı değil. Çünkü onlar Serdar Ortaç şarkılarıyla göbek atmakla meşguller... "El- sa'nın gözlerinin derinliği" hiç mi hiç umurlarında değil. "Ne böyle sevdalargördüm, ne böyle ayrı- Iıklar" diyen llhan Berk'ı nasıl anlasınlar? Elbette bütün bütüne umutsuz değilim. Çünkü sizler varsınız. Sizler, Nâzım'ın, Can Yücel'in, Ataol'un, Attilâ llhan'ın, llhan Berk'in, Ahmet Tel- li'nin okurları... En güzel sevdalar sizlerin olsun. Şiirle başladık, öyküyle bitirelim. Çünkü, 14 Şu- bat aynı zamanda 'Dünya öykü Günü'. Dört yıl- dır PEN tarafından kutlanan (bu pazar Istanbul Italyan Kültür Merkezi'ndeyiz) öykü Günü'nü, Sevgililer Günü, ile birlikte anımsamayı öneriyo- rum size. Sevgilinize bir öykü kitabı hediye ede- rek... BirSait Faik, bir Necati Cumalı, bir Müge Iplikçi, bir Çehov ya da bir BorJs Vian neden ol- masın? öykü sanatına kuşbakışı bir bakış için de öne- rilerim var. Oğlak Yayınları'nm "99 Oykü"sünü, Okuyan Us'un "Âsıköyküler"\n\, Om Yayınları'nm "Fırat'a Kanşan Oyküler"\ri\ ve Imge Kitabevi'nin ilk sayısı bu ay yayımlanan iki aylık öykü ve eleş- tiri dergisi "Imge uyküler"in\ okuyabilir, öykü ya- zınımızın ne denli zengin olduğunu görerek mut- lu olabilirsiniz. Üstelik 'unutmadan'.... vecdisayar@yahoo.com BUGÜN • ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ'nde 19.30'da İDSO konseri. Şef: Antonio Pirolli. Solist: Özcan Ulucan (keman ve viyola). (0 212 251 56 00) M CEMAL REŞtT REY'de 20.00'de Berg Oda Orkestrası konseri. (0 212 232 98 30) • İŞ SANAT'ta 11.00'de Stefano di Battista konseri. (0 212 316 10 83) • BABYLON'da 23.00'te The Ray Gelato Giants konseri. (0 212 292 73 68) • YAPI KREDÎ SERMET ÇİFTER SALONU'nda 18 30da Kaan H. Öktem'in konuşmacı olarak katılacağı 'Varlık ve Zaman Türkçede' adlı söyleşi. (0 212 252 47 00) • OSMANLI BANKAS1 MÜZESİ'nde 19.30'da 'Buster Keaton'dan Kısalar'. (0 212 334 22 70) • NÂZ1M HtKMET KÜLTÜREVİ'nde 19.30'da 'Marksizm Okunıalan'. (0 216 414 22 39) • TARIK ZAFER TUNAYA KÜLTÜR MERKEZİ'nde 18.00'de Özkan Eroğlu'nun yürüteceği 'plastik sanatlar atölyesi'. (0 212 293 12 70) • BİLCt ÜNlVERSlTESİ DOLAPDERE KAMPUSU'nda 15.00'te 'Cenk özakıncı Filmleri ve 'Bir Türk Tiyatrosu Belgeseli: Değişinıin Figüranları', 17.00'de 'Seks ve Lucia\ 20.00'de 'Ahmet Sönmez Filmleri V. (0 212 311 50 00)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear