23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
21 EKİM 2005 CUMA CUMHURİYET SAYFA OIZI ~üreselleşme çağmda ulus devletin modası geçti mi? Bu söylem hangi ülke için geçerli, hangi ülke bu il- keye, ne kadar uyuyor? CHP Ge- nelBaşkan Yardımcısı, Emekli Büyükelçi Onur Oymen, günümüzde çokça tartışılan konuyu araştırdu "Ulusal Çıkarlar/Küresel- leşme Çağmda Ulus DevletiKorumak" bas- lığıyla kitaplaşan çalışmanın konu başlıkla- nyla özetini sunuyoruz. Öymen yapıtinda; ulus devletin doğuşunu, Avrupa 'da laikliğin ortaya çıkısını, ulusal çıkarlar kavramının gelişimini ve devleüerin Udyüzytldan beri S U N U Ş ulusal çıkarlarını korumak için neleryaptık- lannı anlatıyor. Irkçılığın ve sömürgeciliğin dünyada yol açtığıfelaketleri dile getiriyor. Dünyada milliyetçilik akımlarımn gelişimi hakkında bilgi verirken Atatürk milliyetçüi- ğininfarkını ve özelliğini de vurguluyor. Kü- reseUeşme çağmda, büyiik devleüerin izle- dikleri stratejüeri ve kendi ekonomik, siyasi ve askeri çıkarlarını korumak için neleryap- tıklannı anlatıyor. Bu arada ö'zeltiklepetrol, savunma sanayi ve ilaç sanayi alanlannda devleüerin ve büyiik şirketlerin kendi çıkar- larını korumak için serbestpiyasa ve ulusla- rarası hukuk kurallannı nasılgöz ardı ettik- lerini belgelerle sergüiyor. Bu çerçevede Türkiye 'nin durumunu, yaşadığı sorunlan somut verilerle açıkhyor ve bazı çevrelerin ülkemizin küreselleşme çağmda artık kendi ulusal çıkarlannı korumaya çalışmasmm gereksiz olduğu yolundaki görüşlerinin yan- lışlığını kanıthyor. Türkiye'de son yıllarda, küreselleşme akımlarımn dünyayı küresel bir köy haline getirdiği, ulus devlet anlayışı- nın sona erdiği, ulusal çıkarlarm korunma- sının anlamsız halegeldiği anlayışı yaygm- laştu Bu görüşün sahipleri ulusal çıkarlan savunanlan eleştirmeye, onlan çağın dışın- da kalmış statükocular olarak nitelendirme- ye başladılar. Neredeyse Türkiye 'nin çıkarla- rını savunmak bir kusur, bir suç haline geti- rümek istendL Dünyanın gidişi gerçekten bu yönde miydi? Diğer devletler de ulusal çıkar- larını bir kenara bırakarak ortak çıkarlannı mı ön plana çıkarıyorlardu Ulusal ekonomik çıkarlan korumak, milli sanayii desteklemek artık gerçekten geçmişte mi kalmıştı? İşte bu çalışmada, bu iddiaların gerçekleri yansıt- madığı, liberal ekonominin öncülüğünü ya- pan devleüerin bile değişen dünya koşulları- na, küreselleşmenin getirdiği yeni boyutlara rağmen kendi ülkelerinin çıkarlarını her alanda korumayı öncelikli hedefsaydıkları somut örnekler verilerek anlatüıyor. Otuz YılSavaşları 'nın ardından kilisenin gücü sınırlandırıldı, dünya siyasetine ulusal egemenlik kavramı girdi Vestfalya Antlaşması dönümnoktası Kardmal Richelieu ünyanın büyiik kesimlerinde, yüzyıllar boyunca büyük hane- danlann yönetimindeki impara- torluklar egemen oldu. Avru- pa'daki imparatorluklar Papalık'ın nüfiızu altındaydı. Kilise, devleüerin üzerinde büyük bir güç odağıydı. Ulus devlet kavramı dün- ya siyasetine, Avrupa'yı sarsan Otuz Yıl Sa- vaşlan'nınsonucunda, 1648yıhndaimzala- nan Vestfalya Antlaşması ile girdi. Ondan ön- ce Avrupa'da dinin egemen olduğu bir siya- si yapılanma vardı. Vestfalya Antlaşma- sı'ndan sonra ortaçağ Avnıpası'na egemen olan bu düzenin yeri- ni ulus devlet ve ulu- sal çıkarlarm korun- ması anlayışı aldı. Özellikle Fransa'nın başbakanı Kardinal Richelieu (1624-1642) kilisenin krallar üze- rindeki egemenliğıne son verdi. Onun savun- duğu anlayışın teme- linde din ve devlet işlerinin birbinnden ay- nlması yatıyordu ki, bu Türkçeye "devletin çıkarlanmn icabı" şeklinde çevrilebüecek "raison d'tat" kavramınm ortaya çıkmasına yol açtı. Vestfalya Antlaşması ile kilisenin gü- cü sınırlandınlmış tamamen egemen ve ba- ğunsız devletler ortaya çıkmıştı. MİLLİYETÇİLİK CELIŞTİ Ulus devletin ortaya çıkması milliyetçilik akımlannın da gelişmesine yol açh. 18. ve 19. yüzyıllara damgasını vuran milliyetçilik akımları halkın sosyal, ekonomik ve kültü- rel özlemlerinin, beklentilerinin gerçekleş- tirilmesinde ulus devleti en önemli dayanak sayıyordu. Ortak geçmiş, din ve dil milliyet- çilik hareketinin kökenlerini oluşturuyordu. Evvelce kiliseye ve hanedana sadakat en önemli ölçüyken ulus devletten sonra dev- lete ve millete sadakat kavramlan ön plana çıktı. Milliyetçilik aknnlannnı da etkisiyle Av- rupa'nın pek çok bölgesinde farklı ulusal krmliğe sahrp olanhalklarkendi bağımsız dev- letlenni kurmak için imparatorluklara, kral- lıklara karşı ayaklandılar. 19. yüzyüın başın- dan itibaren Balkanlar'a yayılan milliyetçi- lik akımlannın etki alanının genişlemesi bü- tün dünyayı sarsacak siyasi gelişmelerin ha- bercisıydi. Birinci Dünya Savaşı'nın en te- mel nedenlerinden biri milliyetçilik akımla- nydı ve savaşın sonucunda çokuluslu impa- ratorluklann yıkılıp Avrupa haritasının de- ğişmesine neden olacak gelişmelerin teme- linde de bu akımlar yatmaktaydı. Milliyetçilik aknnlan ulus devletlerin ku- nılmasmdan sonra ortaya çıkan ulusal kim- lik anlayışrna güç kazandırdı. Ortak geçmi- şe, dile, dine, kültürel özelliklere ve ortak bir hedefe sahip topluluklar önce ulusal kim- liklerini oluşturdular, sonra da bu kimliğin korunması, güçlendirilmesi, dış dünyaya kar- şı savunulması için mücadele ettileı. SÖMÜRCECILIK YAYOINLAŞTI Milliyetçilik anlayışı bu çerçevede kalsay- dı dünyanın siyasi evriminin doğal sonucu sayılabüirdi. Ama ne yazık ki, bazı ülkeler- de milliyetçilik başka milletleri küçümse- yen, dış dünyaya karşı saldırgan, yayılmacı, savaşçı bir anlayışın ifadesi olarak ortaya çıktı. Bu anlayışın en önemli sonuçlanndan biri de sömürgecilik akımlannın yaygınlaş- ması oldu. Aslrnda 18. yüzyüın sonlannda, Amerikan însan ve Vatandaş Haklan Be- yannamesi ve Fransız thtilali sonunda hazır- lanan anayasa insanlar arasındaki eşitlik duy- gusuna önemli yer veriyordu. Ancak bu eşit- lik sadece anavatanda yaşayan ve ülkenin temel soyundan gelenler arasmda geçerliy- di. Anavatanın dışında, uzak ülkelerde yaşa- yan halklann da eşit naklara sahip insanlar olabilecekleri kimsenin aklına gelmiyordu. 19. yüzyıl, sömürgeciliğin en yoğunyaşan- dığı yüzyıl olmuştu. 1800 yıünda Avrupa ülkeleri tüm dünyanın yüzde 35'ini kontrol ederken bu oran 1878 yüında yüzde 67'ye, 1914'te ise yüzde 84'e çıkmıştı. Ingiliz im- paratorluğu 1800 yılında 1.5 milyon milka- relik bir yüzölçümüne ve 20 milyon nürusa sahıpti. 1900 yılnıda ise üzerinde güneş bat- mayan imparatorluğun yüzölçümü 11 mil- yon milkareye, nüfusu da 390 milyona ulaş- mıştı. (*Huntington, Samuel, The Clash of Civilizations and the Remarks of World Or- der, New York: Simon&Schuster, 1996, s. 51) Ulus devlet kavramı dünya siyasetine Avru- pa'yı sarsan Otuz Yıl Savaşlan sonucunda girdi. Avrupa'da dinin egemen olduğu yapı- lanma Vestfalya Antlaşması'yla sona erdi. Ulus devletin ortaya çıkması milliyetçilik akımlannın da gelişmesine neden oldu. Bazı ülkelerde milli- yetçilik, başka milletleri küçümseyen, dış dünyaya karşı saldırgan, yayılmacı, savaşçı bir anlayışın ifadesi olarak ortaya çıkarken sömürgecilik akımı yaygınlaştı. 1800'lerde dünyanın yüzde 35'ini kontrol eden Avrupalı devletler, bu oranı 1878'de yüzde 67'ye, 1914'te yüzde 84'e yükseltti. Ulus devlet anlayışı sona mı erdi? R O Y M E N A zınlıklann istismar edihnesi, sömürge- cilik döneminden kalma bir uygulama olarak karşımıza çıkıyor. Bu konuda Almanya'mn tarihten gelen uygulamalan bulunuyor. Türkiye'nin önüne günümüzde getirilen ve bazı çevrelerin ısrarlı tutumlan- na karşın Avrupa'da azınlık konusunda bir- lik bulunmuyor. Fransa'da sayılan azımsan- mayacak ölçüde Alsace, Breton, Lorenli, Katalan, Korsikalı, Flaman ve Bask bulunu- yor. Yunanistan ise Makedonyalılan azmlık olarak dahi kabul etmiyor. AB, Türkiye'den Lozan Antiaşması'yla tanınmış azınlıklann dışında bazı etnik gruplara azınlık statüsü verilmesini isterken Fransa'da, başta Korsikalı olmak üzere Raman, Alsace'lı, Breton, Lorenli, Katalan azınlık olarak kabul edilmiyor. 2002 Ocak ayında France Telecom'un kısmi özelleştirilmesine karşı yapılan eylemleri fırsat bilen bir Korsikalı Paris Nation Meydanı'nda bulunan Özgürlüğün Ruhu heykeline çıkarak dünyanın dikkatini çekmek için Korsika sembollu bayrağı saliıyor. Azınlıklar istismar edildi A zınhklann himayesi kisvesi altmda başka ülkelerin etki altına ahnması geçmiş yüz- yıllarda dünya politikasmda sık rastlanan bir durumdu. Bazı yabancı ülkeler bu amaçla Osmanlı Imparatorluğu'nu da sü- rekli olarak baskı alhnda tutmaya çahşı- yorlardı. Geçmişte sömürgeci ülkeler etki alanlan altuıdaki topraklan idare etmek, ora- daki çıkarlannı korumak için çok sayıda va- tandaşlarmı anavatanlanndan sömürgelerine yerleştirmişlerdi. Böylelikle gönderdikleri nü- fusun haklannı ve çıkarlannı koruma bahane- siyle o ülkelerin yönetimini ve ekonomilerini denetim altına almışlardı. Bu durum yahıızca Asya ve Afrika'daki sömürgelerde değil, Doğu Avrupa ve Rusya'da da görülmekteydi. Ger- çekten Birinci Dünya Savaşı'nın bitiminden Soğuk Savaş'ın sonuna kadar Doğu Avrupa ve Rusya'da ön plana çıkan Alman azınhğı mese- lesi, Avrupa'nın 20. yüzyılda yaşanan en önemli sorunlardan biriydi. Daha yüzyıllar ön- cesinden Rus ve Doğu Avrupa topraklanna yerleştirilmiş olan Almanlar, Birinci Dünya Savaşı'rnn sonunda Avrupa politikasının gün- demine oturmuştu. Aknan siyaset adamlan daha 1919 yüından itibaren srrurlan dışında yaşayan Almanlann durumunu ulusal bir dava olarak algüamaya, Almanya'nın çıkarlannı korumak için onlan kullanmaya başlamışlardı. Weimar döneminin ünlü Başbakanı Stresse- mann'ın şu sözleri son derecede dıkkat çekici- dir: "Azınlıklann, bulunduklan ülkenin siyase- tini Alman Imparatorluğu'nun çıkaıian doğ- rultusunda etküemeye çahşmalan istenecektir. Kültür alanmda, Alman kültürünün ve düşün- cesinin bulunduklan ülkenin halkına yayüma- sında ve bu halk taranndan anlaşümasına çah- şacaklardır; ekonomik açıdan ise sadece Aİ- man sanayinin ünınierinin pazarianmasına ve Hitler. ham maddelerin erverişfi koşuüaria sağianmasına aracıhk etmekie karmay-a- caklar, avıu zamanda Al- man sanayinin yurtdışm- daki itibannın yükseltil- mesine de katkıda buluna- caklardır." Benzeri görüş- ler Hitler dönemınde büs- bütün yaygnılaşacak ve Almanya dışmda yaşayan Almanlar, yayıhnacı Al- man dış politikasının bir aracı haline gelecekti. 19. yüzyılda ve 20. yüz- yıhn başlannda AJmanya Rusya'daki Ahnan azınlığıha olağanüstü imtiyazlar sağlamış, hat- ta Volga bölgesinde bir "Volga Atananlan Sov- yet Sosyaüst Cumhuriyeti'' kunılmuştu. RUSYA'DA ALMAN AZINLICI îkinci Dünya Savaşı'nın ardından AJman aznı- lıklar meselesi müttefıklerin gündemindeki en önemli konulardan bin haüne geldı. Yalta Konferansı'nda Batılı ülkeler Sovyet işgali al- tındaki bölgelerde bulunan Almanlann zorun- lu işlerde çalıştınhnak üzere Rusya'nın içleri- ne gönderilmesine nza gösterdiler. Böylece yüz binlerce Ahnan Rusya içlerine nakledildi ve bunlann çoğu bir daha geri dönemedi. Al- manya'nın yüz yüdan daha uzun bir süre baş- ka ülkeler üzerinde nüfuz kurma aracı olarak kullanmak istediği Ahnan azınhklan sonunda bu pohtikalann bedeüni agır biçimde ödemek zorunda kaldılar. Ama bu acı tecrübeler bile savaştan sonra azrnhk meselelerinın bazı ülke- ler tarafından istismar konusu yapılmasını ön- lemeye yetmedi. tkinci Dünya Savaşı'ndan sonra çeşitli uluslararası kunıluşlarda azınhk haklan ön plana çıkanldı. Bazı ülkeler ve o ül- kelerin desteklediği örgütler zaman zaman azınlık haklannı adeta insan haklannm bile önüne çıkardılar. Bunlar yahnz kendi ulusal azınhklannın değil, başka kökenlerden gelen azınhklann haklannı da koruma iddiasıyla or- taya çıktılar. Bu acaba gerçekten o azınlıklara duyulan şefkat duygulanndan mı kaynaklanı- yordu yoksa Weimar dönemınde olduğu gibi azınhk meselelen bazı ülkelerin siyasi ve eko- nomik amaçlannın gerçekleştirihnesinde kul- lanılabüecek bir araç gibi mi görülüyordu? Et- nik ve dini kökeni farİdı olan insanlann kim- liklerini koruyup geüştirmelerine saygı göste- rilmesi doğaldı. Ama bunlara kolektif haklar sağlanarak onlan bulunduklan ülkelerde dev- leti, siyaseti etkileyecek bir ağrrhk merkezi ha- hne getirmek, hele bunu bazı ülkelerin yurtdı- şrndaki çıkarlannı korumak amacıyla kullan- mak insan haklan anlayışını aşan bır siyasi he- defin varlığmı gösteriyordu. Azırüık sorunlan konusunda büyük bh- tecrübeye sahip olan Al- manya'mn bu çahşmalarda öncü rol oynaması ve azınlık haklannı korumak amacıyla kurulan pek çok sivil toplum örgütünün merkezinin de Ahnanya'da ohnası dikkat çekicidir. Bunlar arasmda merkezi Almanya Flensburg'da olan "Avrupa Etnik Tophıhıklan Federal Bnüği'', Münıh'te kurulan "Etnik Gruplann Haklan- nın Konınması ve Bölgecilik Uhıslararası Ens- titüsü" (INTEREG) yer ahyor. Ancak bu gibi derneklerin çoğuna göre ulus devlet bertaraf edihnesi gereken bir kara keçi konumundaydı. Onlara göre ulus devlet, "etnik gruplan ezici bir hegemonya kuran baskıa bir örgütienmey- di"! Soğuk Savaş'm sona ermesinden sonra Ahnan hükümetinin Rusya'da yeniden bir "Volga AJman Cumhuriyeti'' kurdurma giri- şimlen bu açıdan ilgiyle izlendi. AZINLIKLARIN TANIMI Avrupa 'nın çifte standardı A zınhkların ve etnik gruplann korunma- sını amaçlayan bazı sivil toplum örgüt- leri, azuilıklan tarif ederken sadece devletlerin azınlık olarak tanıdıklan veya ulus- lararası antlaşmalarla azmlık nitehği kazanan gruplann değil, her cins etnik grubu da azrn- lık sayıyor ve onlann sözcülüğünü üstleniyor- lardı. Oysa Avrupa Konseyi çerçevesinde im- zalanan "Azınnklann Korunmaa ÇerçeveSöz- leşmesr devletlere hangi gruplann azuılık sa- yılacağı, hangilerinin sayıhnayacağı konusun- da tercıh hakkı tamyordu. Buna göre devletler sözleşmeye koyduklan çekıncelerde azınlık saydıklan gruplan ısmen belirtmişlerdi. Ama bu örgütler ve onlan destekleyen siyasi çevre- ler başka ülkelerdeki bazı etnik gruplan o ül- kelerin hükümetlerinın tercihine bakmaksızm azuılık olarak görmekte ve onlan himaye et- meye kalkışmakta bir sakınca görmüyorlardı. Azınhk haklannı sa\ r unanlann çoğu aynı za- manda Avrupa'da federal devlet sisteminin de sa\ıınuculanydı. Gerçekten A\Tupa'da Alman- ya gibi federal devletler vardı. Bazı devletler de bölgesel düzeyde yerel yönetimlere bazı haklar tanunışlardı. Ama bütün Avrupa ülke- leri böyle değüdi. Fransa, Türkiye, Yunanistan gibi ülkeler üniter devlet sistemine sahiptiler ve bu sistemi değıştirme niyetleri yoktu. Av- rupa'da bazı siyaset adamlannın, si\ r il toplum örgütlerinin, hatta A\Tupa Birliği'nin Türki- ye'deki azınlıklann veya etnik gruplarla ilgili çahşmalannı, önerilerini, zaman zaman baskı düzeyine varan taleplerini değerlendirirken azmlıklar sorununun tarih içmdeki bu gelişi- mini dikkatten uzak tutmamak gerekir. Bu me- sele sadece insani bir açıdan değerlendirihyor olsaydı Türkiye taraftndan da başka bir anla- yışla ele alınabüir, bu konuda Batı ülkeleriyle daha rahat bir diyalog kunılabilirdi. Ama be- hrh etnik veya dini gruplann haklannm konın- ması Türkiye'ye yönelik bazı siyasi beklenti- lerinbir unsuru gibi dile getirilince Türkiye'nin de meseleye daha dikkatlı bıçımde yaklaşma- sı zorunlu hale geldi. AB'DE AZINLIKLAR Burada dikkate ahnması gereken bazı ölçü- ler şunlardrr: Türkiye'den talepte bulunulan konularda AB üUcelerindeki durum, yasalar, uygulamalar ne- dir? Örneğin Türkiye'den Lozan Antiaşma- sı'yla tanınmış olan azınlıklann dışmda bazı etnik gruplara azrnhk statüsü verümesi isteni- yor. Peki benzeri durumlarda AB ülkelerinin uygulamalan nedir? Örneğin AB'nin önde ge- len ülkelerinden Fransa'da 1.200.000 Alzash, 900.000 Breton, 300.000 Lorenli, 300.000 Ka- talan, 200.000 Korsikah, 200.000 Flaman ve 100.000 ila 200.000 Bask yasıyor ama Fransa bunlardan hiçbirini azınhk olarak kabul etmi- yor. Yunanistan yaklaşık 70 yıldan beri ülke- sindeki Makedon azmhğmm varhğını kabul etmemektedir. Bugün Yunanistan'daki Make- don azrnhğuun okullan yoktur, küiseleri yok- tur, hiçbir azınhk kurumu yoktur. Yurtdışında- ki bazı Makedon asıllı Yunan vatandaşlan ör- gütlenmekte ve haklannı aramaktadırlar ama Yunanistan bunlann varlığını bile kabul etme- mektedir. SURECEK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear