25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
3 Dünden Bugüne Cumhunyef SPOR Şpordan sorumlu devlet eski bakanı Fikret Ünlü Atina'dan umutlu Sponsorlar sporun önünü açtı Bilgili yakışanı yaptı Tribün ve sahalarda meydana gelen terör olaylan çjmizi acıtıyor. Beşiktaş kulübü başkanı Serdar Bilgili'nin başına gelenler bir ibret örneğidir. Bence Bilgili kendisine yakışanı yaptı. A L ! A B A L 1 6 ve 57. Hükümetler'de, spordan sorumlu Devlet Bakanlığı yapan, Karaman Milletvekili Fikret Unlü spordan kop- mamış, hâlâ bakanlık görevindeymiş- cesıne, sporcularla iç ıçe çalışıyor, adeta günü sporla açıyor ve sporla kapıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisin- de, milletvekillerinın çalışma ofislerine dönüşen Halkla llişkıler bölümünde Ünlü ile bır saate varan görüşmemiz, sohbetımiz oldu. Bu zaman içinde ko- nuşmalar hep spor üzerineydi, ara- yanlar da spor konusunda görüş alışve- rişinde bulunuyorlardı. Özellikle Olim- piyata katılacak sporculanmızla Ünlü, yakından ilgiliydı, neyaptıklarını vebir istekleri olup olmadığını telefonla kont- rol ediyor ve bazılarına da Belediye Başkanlan aracılığı ıle gıda takviyesi ya- pıyordu Ünlü. Bu telefon göruşmele- rinin en ilginci. halen Italya'da çalışma- lannı sürdüren yelkencı EnverAJi Ada- kan ile yapıldı. Adakan'a sponsor te- minine yardımcı olduğunu ifade eden Ünlü, bir sporcuya Italya'da da olsa mo- ral vermenin mutluğu içindeydi. "Hâlâ bir Bakan gibisiniz.." deyınce Fikret Unlü şöyle yanıt verdi: "Bubenım yaşam biçimım, spor- la başladım, sporla büyüdüm, Hobi fa- lan değil, ancak bu şekilde rahatlıyo- rum. Amaç, sporu toplumumuzun vazgeçilmez tutkusu ve yaşam biçi- mi haline getirebilmek, öncelıkle ço- cuklanmızı herkes ıçın spor seferber- liği kapsamında sporyapmaya teşvık etmek, gençlenmızi kötü alışkanlık- lardan koruyarak, ülkesiniseven, hoş- görülü, sosyal ve üretken hale getır- mektir. Unutmayalım ki değılAvrupa- da, Dünya üzerinde en genç nüfusa sahip ülkelerden bihyiz." - Atina'daki Olimpiyat oyun- lannda ne yaparız? - Doğrusu ben çok ümitliyım. yıl- lar öncesine dayanan bir çalışmamız var, artık semeresinı görme zamanı geldi. Sponsorluk yasası ile gençleri- mizin önüaçıldı. Belirtmek istenm kiAtı- na'ya gıdecek bazı sporularımızın pe- şını bırakmıyorum. onlara elimden gel- diğı kadaryardım etmeye çalışıyorum. - Gelelim futbola. Sizin zama- nınızda özerklik yasasında deği- şiklik yapılırken önlem alınamaz mıydı? - Futbol Federasyonu'nun aldı- ğı kararlara ne yazık ki müdahale et- me durumunda degilız. Sadece denet- lıyoruz. gözetım altında tutabıliyoruz. Yanlışlık varsa belli yerlere ıntıkal etti- riyoruz. Futbol Federasyonu'nun özerk- lik yasasında değişiklik yaparken, ba- zı konuları, özellikle seçimleri düzene sokmak istedik. Ama hukukçulanmız buna itiraz ettıler, kısa zamanda Da- nıştay'dan iptal geleceğini söylediler. - Neden? - Federasyon başkanlannın yük- sek tahsilli olma hükmü var. Seçilmiş bir başkan varken bunun mümkün o\- madığı ve daha sonraki seçimde yü- rürlüğe girebileceği anlaşıldı. Vazgeç- tik. Ayrıca o zamanlar tek başına ikti- darda değildik, koalisyon ortaklannın da rızası gerekiyordu. Şimdi böyle bir yasa çıkarılırsa ilk seçimde bu uygu- lanabilir. Sanjyorum ki olimpiyat oyun- larından sonra tüm fedarasyonlarda seçimler yapılacaktır. - Spor sahalarındaki anarşi konusunda görüşünüz? - Spor, yalnız sporcuların çalış- malan ve elde ettikleri sonuçlarla iler- leyemez. Başarı, seyirci gücü malze- me ve tesislerle pekişir. Yasa çıkarıyo- ruz, bu nasıl uygulanacaktır. Tribün ve sahalarda meydana gelen terör olay- lan içimizi acıtıyor. Birkaç kendisini bil- mez şuursuzca sağa - sola saldırıyor, sonra da sporda neden ilerieyemiyo- ruz diyeyakınıyoruz. Beşiktaş kulübü başkanı Serdar Bilgili'nin başına ge- lenler bir ibret örneğidir. Bence Bilgili kendisine yakışanı yaptı. Saha ve tri- bün terörün önlenmesi için Ulusca el- birliği yapmalıyız. - Şike söylentileri yaygınlaştı. - Bu konuda bütün suç Futbol Fe- darasyonu'nundur. Şaibeleri önleyecek önlemleri alabilseydi, belli takımlara yine belli hakemleri göndermeseydi, kimsenin diyeceği olmazdı. 2 ayrı olimpiyatta, 2 ayrı branşta, 2 madalya kazanan ilk sporcu Mersinli Ahmet Fırın tezgahından kahve ocağına bir yaşamABDÜLKADtR YÜCELMAN ersin'in kenar mahallelerinden birinde bir fırıncı çırağı mahal- lelinin dikkatini çekiyordu. ikı kolunun altına 50'şer kiloluk un çuvallarını sı- kıştınp merdivenleri ikişer ikişer atlayan bu delikanlı mahallenin de gülüydü. Eni boyuna denk bu güleç yüzlü sevimli delikanlı bir gün oradan geçen birisınin dikkatini çekti, Istan- bul'daki askerlik arkadaşına mektup yazdı: 'Kardeşim Ismail. Burada bir genç var, ha- rika bir insan ve çok güçlü kuvvetli. Sen is- ianbul'da güreşle ilgilibirkulüpte idarecisın. Şu genci sana bir göndersem, bak gör sen de beğeneceksin. lyi bir güreşçi olur." Mersınli'nin Ismail dıye mektup yazdığı Kİşi Istanbul'da Kumkapı Güreş Kulübü'nün başkanı Ismail Hakkı Vefa'dan başkası de- ğildi. Ismail Hakkı Vefa meşhur Vefa bozacı- sının da sahibiydi. Koltuğunda 50 kiloluk un Ismail Bey'in, bu gençdikkatini çekrnış- Î. Saim Arıkan tanıttı genci. "Hocam. Mer- •in'den size mektup getirmiş. Adı Ahmet, lüreşçi olacakmış." Ismail Bey'in gözü tut- nuştu bu Mersinli delikanlıyı. Oturttu karşısı- ıa: 'Anlat bakalım sen kimsin?" Genç adam Mersin'de bir kireç fabrika- ında çalışan Adem'in 12 çocuğundan biri- .iyd, 7 erkek kardeşi daha vardı. Bir ışçinin 2 çocuğuna, bir de eşine bakması olanak- ızd elbette, eli tutmaya başlayınca bir ışe gı- sr ekmeğini kazanırdı, başka yolu yoktu. Adr ne" dedi Ismail Bey, "Ahmet Kireççı." 50 kiloluk un çuvallannı kolunun altına so- up kışerikişer taşırmışsın doğru mu?" "Da- a fazlasını da taşınrn." Ismail Bey yine sor- u: 'Sporyaptın mı?"Yüzü kireç gibi olmuş- j Ahmet'in. "Boksyaptım, ama adam az da- a ctüyordu." Gerçekten de onu bır boksö- jn karşısında denemişlerdı Mersin'de, boks ilmycfduama bir yumruk sallamış adamı na- avtetnışti. "Bilekgüreşindebeniyenen çık- ıaa. yumruğumu açan dayok" deyince Is- lailHakkı Bey, Saim Arıkan'ı yanına çağırdı' EvKİallah sana emanet. Hadi göreyim ba- ay/r." Fırın tezgâhında hamur yoğuran eller rtıkgtreş minderinde insan yoğurmaya baş- tmıp Kısa süre sonra Ismail Hakkı Bey'e ra- or v edı Saim Hoca. ''Acı biberkuvveti var" eyrce de, "Bir zaman sonra onu Nuh Ho- a>3 vslim ederiz" dedi. Nuri Hoca dediği urBoytorun'du. Mersinli Ahmet Kireççi'nin adı Kumka- ı kıljounden taşmaya başlamıştı. Kulüp bı- asn;a yatıp kalkıyor, mınderden başka bir =r «muyordu. Ve bir gün Nuri Boytorun ile mışrcıAhmet Kireççi'yı. "Benyoğurdum, sen 'şi/tiun Hoca, öylebirpiş/rmişti kı, Mersın- MTret artık yuvasından çıkacaktı. 19 yaşın- da ulusal güreş takımına seçildi ve Taksim Stadı'ndaki özel maçta Italyan rakibıne kendi oyunu ile yeniliverince sabaha kadar yüzünü gözyaşı döktüğü yastığından kaldırmadı. Tek tesellisi ulusal takımın antrenörü Raol Peter olmuştu. "Yenilgi hergüreşçinin başına gelir. Asıl olan şampiyon olmaktır." Balkan şampi- yonası Tepebaşı'ndaki Asri sinemasının sah- nesinde yapıldı ve Mersinli 19 yaşında Balkan Şampiyonu oldu. Mersinli'nin Macar Raol Pe- ter, Saim Arıkan ve Nuri Boytorun hocalann- dan ders alması onun en büyük şansıydı. Ve Berlin... Berfin olimpiyatlara hazırdı, Mersinli Ah- met de öyle. Ama Saim Hocası ona "Greko- romendebelden aşağısıyok, sen serbeste gir" deyince serbest takıma girdi. Yarıfinale kadar geldi, ABD'li gureşçi galıp ılan edilınce dün- yası yıkıldı, ama bronz madalyayı alıp olımpı- yatlarda Türk bayrağını dıreğe çektiren ilk Türk oldu. Grekoromende 61 kıloda Yaşar Erkan Olimpiyat Şampiyonu olunca, "Bu direğın en tepesine Türkbayrağı dikmedengidersemgö- züm arkada kalır" diye yemin ettı. Berlin dö- nuşü Mersin'de krallargıbıkarşılandı fırıncı çı- rağı. Onu Ismail Hakkı Bey'e mektup yazıp gön- deren Muharrerp'Bey'in elinı öptü. "Bu ma- dalyayı sizin sayenızde kazandım." Yemın etmışti Mersinli; 12 yıl bekledi olimpiyat dıreğınin tepesine Türk bayrağını çektırmek ıçın. 12 yıl art arda gelen Balkan şam- pıyonaları ile geçen yıllar. Minderde bır yaşam biçımi. Ve ver elinı Londra. Yola çıkarken ba- ğırdı: "Londra ben geliyorum. Bu defa hakem- leri deyeneceğim." Olimpiyat köyunün en şı- rin adamı olmuştu. Onun hemen hemen her gün ustura ile kazıttığı kafasını öpmeden gü- ne başlam/yorlardı kamptaki yabancı sporcu- lar. 0 da herkese selam sallıyordu, 'hello'. Güreşler başlamıştı ve 3 minderde uç fır- tına esiyordu. Nasuh. Yaşar, Celal, Gazan- fer. Gazetelerde şöyle başlıklar vardı: "Bir Türkgüreşçisını kım yener, birbaşka Türkgü- reşçi. " Serbest güreşte 4 kez Istiklal Marşı ça- lınmıştı. Sıragrekoromendeydi. Bertin'deser- bestte bronz kazanan Mersinli bu kez greko- romen takımındaydı ve gözü artın madalya- daydı. Muradına ermiş ve grekoromende al- tın madalya alarak iki olimpiyatta ıki ayn stil- de madalya alan ilk sporcumuz olmuştu. CNİm- piyat köyündeki sporcuların büyük çoğunlu- ğu sempatik Ahmet'in fınalini seyretmek için VVembley Stadı'na gelmişti. Madalya törenin- den sonra yabancı sporcular onu omuzlan- na aldılar, hediyeler verdiler. En güzeli de bir gün sonra onunla tanışmak için gelen 90 ya- şındaki eski bir güreşçi ile bir elense anı fo- toğrafı çektirmesiydi. Evli evine, köylü köyüne 36 yaşında güreşi bıraktı, bir süre son- rada Mersin'e dönmeye kararverdi. Istanbul'da başından binbirdert geçmiş, hatta kavga eden iki kişiyi ayırmaya kalkınca bıçaklanmıştı. "Ev- li evine, köylü /rö'yüne"diyerek Istanbul'a ve- da etti. Mersin'de kahve açtı. Fınn tezgahın- dan kahve ocağına dek uzanan bir yaşam... Sağ kolumu sol elime verecekti Cumhuriyet gazetesi olarak biryanşma yapmıştık sporsayfamızda. Cumhuriyet okur- ları 30 yılın güreş takımını seçecekti. Mersin- li'ye çok büyük oy geldi ve ben Mersin'e onun- la röportaj yapmaya gfttim. Kahvesini bul- makta zorlanmadım. Çünkü Mersinli adı ar- tık simge olmuştu ve Mersinli Ahmet'in kah- ve ocağını 7'den 70'e bilmeyen yoktu. Ocakta buldum onu, peştemal sarmış- tı belıne. Tanıttım kendimi, zaten telefonla da konuşmuştum. "Bekliyordum"dedi. Çayımı- zı içerken anlattı bana güreş yaşamını. "Şe- kerhastasıyım, artık neyiyorum ne içiyorum. Ne keyifkaldı ne birşey." Çevremizdekiler de bizi dikkatle dinliyorîardı. "Londra'daki fınali anlatır mısm?" dedim, dediğime de pişman oldum. Ayağa kalktı, beni de kaldırdı ve sağ kolumu tuttu, bir elense çekti, kolumu kopa- rıp sol elime verecek sandım, zor kurtuldum. Pençeleri hâlâ kendisine rakip çıkacak birile- rini anyordu, ama bu ben olmamalıydım. Ya- nından ayrılırken "Güreşten vazgeçtim, gü- reş sohbetine bile hasretkaldım, benisık sık ara" diye de tembih etti. Gözleri zayıflamıştı ve bır oto sürücüsünün dikkatsızliğine kurban gitti. 1978'de 63 yaşında yaşamını yitırdi; çok sevdıği güreşi, çok sevdiği güreş sohbetleri- nı, çok sevdiği ve hemen hemen her gün si- lıp öptüğü, sanp sarmaladığı iki olimpiyat ma- dalyasını bırakarak göçüp gitti, kireç ustası Adem'in oğlu Olimpiyat Şampiyonu Ahmet. Nur içinde yat büyük penlivan... Has-kap(ğ;superonline.com Spor Eğjtiminde Olumlu Öğrenme Atmosferi (2) Geçen hafta spor eğrtiminde olum- lu öğrenme atmosferi oluşturmaya bir gi- riş yapmıştık. Bu gün de genç spor eğit- meni meslektaşlarımız, antrenörlerimiz ve anne-babalann, çevrelerinde bu olumlu at- mosferi oluşturmalan için deneyimleri tar- tışmaya devam edeceğiz. Anneler-baba- lar diyorum çünkü öğrenmenin temelin- de, çocuğunyaşamında 'önemlikişiler'sı- nıfında olan herkesin, öğrenmede etkili olduğu kanıtlanmıştır. Insanlar yapabil- diklerini, öğrenme ile kazanmaktadırlar. Sevinçlerimiz, korkularımız ve hayranlık- lanmız hep öğrenmenin ürünüdür. lyi ve- ya kötü diye nitelendirdiklerimiz öğren- me ortamlarımızın beynimize kazıdığı mi- raslardır. BECERİ KAZANMA ORTAMI BİR PAYLAŞIM ORTAMI MI? Bır şeyler öğrenmek üzere öğrete- nin karşısına gelen öğrenciler, bir öğren- me kitlesi olarak eşit ilgi beklerier. Bu, öğ- renenlerin her birinin öğretenden, aynı özen ve dikkati beklediği anlamına gelir. Böyle bir ortam, öğrenme gurubunu oluş- turan sınıf ya da takımın, bir bütün olarak gelişmesine yardım eder. Düşünün ki bir sofradasınız ve yiyeceklerin dağılımında farklılık oluyor. Yeme isteğıniz olmasa da size düşen pay, sizde farklı birliktelik duy- gusu yaratabilir mi? Çevrenizde az ya da çok pay alanlara karşı düşünceleriniz fark- lı olur mu? Evet, paylaşanların bazılanna karşı hınçlaşır bazılanna da üzülürsünüz. Hele de çocuksanız. Sonuç olarak sofra çevresinde olumsuz bir iklim oluşur. Bir- liktelik ve güven bozufur. Birbirini kabul- lenme zoriaşır. Karşılıklı saygı ve değer- leryitirilir. Biraz düşünelim. Gerçektesof- ra ortamı ile ders ortamı arasında bir ben- zerlik bulunabilır mi? OLUMLU BİR ATMOSFER İÇİN OLUMLU BİR DAVRANIŞ YAKALANA- BİLİR Mİ? Biz anneler-babalar, antrenörler, öğ- retmenler genellikle şu tuzağa çok düşe- riz: Öğrenenin ya da karşımızdakinin ek- siğini yakalamak. Bu tutum adeta bizim, öğretme uzmanlığımızın kanrtlanması an- lamına gelir. Bundan kaçınamayız. Öğ- retme ustalığının, genellikle öğrencileri- mizin olumsuz birdavranışını gördüğümüz- de düzeltmek için, onu yakalamak ve uyar- mak olduğunu zannederiz. Bir hata duyar- gası, bir yangın alarmıyız. Ama ne yazık ki çocuklar bunun, dikkatimizi çekebil- menin önemli bir aracı olduğunun çabuk farkına varırlar. Sınıf ya da takım içinde birisinin olumlu bir davranış göstermesi ve eğitme- nin bunu fark edebilmesi çok önemlidir. Basit bir övgü sözü olumlu davranışın uzun süre devam etmesini pekiştirebilir. Bu farkındalık, ekipte olumlu değerienn öne çıkmasına ve değer kazanmasına neden olur. Başarının farkında, olmak olumlu at- mosferin oluşmasında önemlidir. Eğit- menler hataya göz yummamalı, ancak bunun karşılığını olumlu bir örnekle yanrt- layabilmelidir. Başarısı fark edilmeyen ve onayfanmayan çocuk ve genç, başarılı olmadasorun yaşar. Öğrencilerin başarı- lan duvargazetesinde bültenlerde ve ben- zeri iletişim araçlannda duyurulması bu yak- laşıma bir örnek olabilir. İlgisizlik öğretenin sorunu OLUMLU BİR ÖĞRENME DİSİP- LİNİOLUŞTURMA Öğretme rolünü üstlenen anne-baba, antrenör ya da öğretmenler, öğrenme orta- mında, güvenli bilginin tek temsılcisi duru- mundadırlar. Akademik otoritelerinin bozul- masını istemezler. Bütün öğrencinin kendi- lerini dinlemelerini ya da verdikleri yönerge- lere uyulmasını isterier. Çocuklar eğer anla- tılanlara karşı ilgisizse bu öğretenin ilgi ya- ratma sorunudur. Çocuk ilgi duyduğu şey- lerle ilgilenir. Öğreten ilgiyi çekebilmelidir. Başlangıçta öğrenci, sunulacak konunun ya da öğretilecek becerinin öneminin farkında olmayabılir. Hatta öğretmene bakarken as- lında eşofmanını acaba nereden aldığını dü- şünebilir. Bunu yanındakine sormayı, dinle- mekten daha önemli görebilir. Bu durumda öğretmen, öğrenci ya da sporcunun dikka- tini, konuştuklannın öneminin farkına vardı- racakşekledönüştünnelidir. Böyle bir durum- da öneri; Öğrencilere direktiflerin bir kere ve- rilmesi şeklindedir. Eğer öğrencilerin başka bir etkinliğe daldıklan ve gerçekten duyma- dıklarına inanılıyorsa direktifin bir kez daha söylenmesinin uygun olacağı belirtilmekte- dir. Ancak eğmrnciler, direktifin, asla üçün- cü kez tekrar edilmemesini öneriyor. Tekrar sayısı arttıkça verilen direktiflere daha az öğ- rencinin uyduğu belirtiliyor. Direktiflerin olumlu ve etkili bir sesleve- rilmesi, sonra bir süre sessiz kalınması, öğ- rencilerie göz kontağının korunması ve di- rektifin yerine gelmesinin beklenmesi öneril- mektedir. Genellikle 2-3 sanıye sonra sonuç görülebilir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear