25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 24 OCAK 2003 CUMA UGUR MUMCU OZEL EKİ UĞUR MUMCU'NUN KALEMİNDEN TERÖRÜN YAKIN TARİHÇESİ DERLEYEN: Işık Kansu ÜİZ SÜRERKEN... sonrası^antiem- peryafisfbilinç- le yetişen yük- seköğrenim gençligi, "petrolve ma- denlerin miDUeştirilmesi", "bağun- sız dış poHtika'" gibı konulan savu- narak, yasal yollarla seslerini du- yurmaya başladılar: Gençlik, ulus- çu, toplumcuve devrimci büinçle hal- kı uyarmaya ve uyandırmaya çalı- şıyordu. Karşı eylem planlandı hemen. Ayru dönemde, bir siyasal partiyi ele geçiren Alpaslan Türkeş ve ar- kadaşlan. "komandokamplarT adı verilen silahh eğıtim merkezlerinde bazı gençleri "miDhetçi-topluıncu'' öğretiyle yetıştirmeye çalışmaktay- dı. Bu örgütlenme biçimi, açıkça Si- yasi Partüer Yasası'na aykınydı. Fa- kat devir Süleyman Demirel devriy- di ve bu devrin Başbakanı: - Iti ite boğduruyorum gerekçesiy- le, ülkede çıkacak bir sağ-sol çatış- masuvdan çıkar ummaktaydı. Kanlı öğrenci çatışmalan bundan sonra başladı. Cinayetler birbirini kovaladı. Sokak ortalannda, üniver- site yurtlannda vurularak öldürülen öğrencilerin hiçbirinin katili buluna- mıyordu. Üstelik olaylar bütün şid- detiyle sürdürülüyor ve devrin sorum- lu hükümeti, bir "kapahtribün" se- yircisi gibi olup-bitenleri göz ucuy- la izlemekle yetiniyordu. Böylece günden güne, üniversiteler birer sa- vaş alanına dönüştü. Silahlı baskın- lar, sokak ortasında vuruşmalar sü- rüp durdu. Hükümetin sorumsuz başı aynı günlerde: - Sokaklar yürümekle aşınmaz di- ye önemsemez görünüyordu olup bitenleri. Fakülte suurlarını aşan öğ- renci olaylannı önlemek gerekçe- siyle, polis birlikleri yanında, Silah- lı Kuvvetler'den de askeri birlikler çağnlmakta, böylece "asker-öğren- d* çatışması yaratılabilmesi için ge- rekli ortam oluşturulmaktaydır Bunlar, toplum olaylannın ortaya çıkarttığı basit rastlantılar mıydı, yoksa gizliden gizliye uygulanan bir "plan"ın gerekleri miydi? Olaylan, geriye doğru dönüp değerlendirdi- ğimizde, bu ikinci olasıhğa ağırlık vermek akla yakın gelmektedir. Bir de, olaylann içindeki "kışkıröaajan- lar" teker teker saptanınca, bazı ger- çekler iyice su yüzüne çıkmaktadır. İstenmiştir, körüklenmiştirbazı olay- lar. Hıç şüpheniz olmasın. Bu tür olaylann akışı ile 12 Mart gününe gelindi. (Yeni Ortam, 13 Kasım 74, Sormayalım mı?) Ihsanlar, insanlar niçin hapis yatar? Niçin acı çeker, niçin? Ziverbey köşklerinden, Hattı Hümayun denen işkence karargâhlanndan geçer, niçin? (Dikili konuşması, 12 Temmuz 1986) 1 ^ M a r t 1971 tanhınden sonra 1 ^kendilerine devlet zoruyla "Atarürkçülük" etiketi yapıştıran yetkili ve etkililerin gölgeleri altın- da kurulan "Kontrgerilla" örgütü, önce işkence yöntemleriyle suç ve suçlular yaratmış, bundan sonra da yeniden saldırılar düzenleme göre- vini üzerine almıştır. Bu yasadışı örgütte bulunanlann adlan birçok sorumlularca bilinme- sine rağmen, bu "cunta karargahı- na" kimse elinı sürememıştir! (Yeni Ortam, 19 Şubat 1975, Güç Günler) ~ ontrgerilla var mıdıryok mudur? ÎU tartışma 12 Mart dönemin- de ünlü Ziverbey Köşkü'nde sorgu yapan görevlilerin işkenceli sorgu- lardan geçirdikleri sanıklara "Bu- rası kontrgerilla teşkilatıdır. Bura- dakanunyoktur" diye gözdağı ver- meleri ile ortaya çıkmıştır. Bu yüz- den, "Kontı^riflavarınıdıryokmu- dur" tartışmalanna işkenceli sorgu- lardan başlamak gerekir. Ziverbey Köşkü'nde birçok seç- kin aydını, kurmay subayı ve gene- rali sorguya çeken ve sorgulara "Bu- rası kontrgerilla teşküaödır" diye başlayan bu görevliler, yetkilerini hangi yasadan ahyorlardı ve niçin "Burası kontrgerillateşkuaOdır" di- nalı'ndaki "Antigerifla Okulu" ye- tiştirmeleridir. Son on yılda girişi- len askeri darbelerin amaç ve yön- temleriyle birbirlerine benzemeleri ve darbeden sonra uygulanan işken- ce yöntemlerinin de birbirinin aynı olması, bu bakımdan şaşırtıcı olma- hdır. 12 Mart 1971 tarihinden sonra kendilerine "kontrgeriDa" adı veri- len örgütün uyguladığı işkence yön- temleri, Şili'de, Uruguay'da, Yuna- nistan'dauygulananlann aynısıdır. (Yeni Ortam, 21 Ocak 1975, Necmettinler') 44 A ntigerilla Okulu"nun Türki- /Vye'deki "şubes" olan "Kontr- geriDa" adlı gızli örgüt kimlerden oluşmaktadır? Bazı yasal yetkileri üzerlerinde taşıyarak bu örgütte ça- hşanlann kimlüderini, devletin ba- zı yetkilıleri bilmektedir. Bu adlan 12 Mart'ın karanlıklanna gömme- ye kimsenin hakkı yoktur. Hiçbir sünger, bu adlan belleklerden sil- memelidir. yakın bir iktidarla yaşadık, bir de bize düşrnanbir iktidarlayaşadık. Her iki iktidann da olaylarabakış açısı- na tanık olduk. Ben Uğur Mumcu olarakruhsatlı, emniyeti açık taban- ca taşımaktaydım. Her an bir saldı- n beklemekteydim, 12 Eylül'e ka- dar böyle yaşadım. Her gün bir arkadaşımız öldürül- mekteydi. Hiç unutmam, Doçent BedrettinCömert,gazeteye yazı ge- tirdi, ertesi sabah öldürüldüğünü öğ- rendik. Bir gün sonra da cenazesini kaldırdık. Doğan Öz, yiğit bir sav- cıydı, Ankara Cumhuriyet Savcı Yar- dımcısı. yakın arkadaşımızdı. MHP ve ülkücü örgütlerin üstüne gittiğı için kapısı önünde pusu kurularak öldü- rüldü Bunlan yaşadık her gün. (Almanya konuşması, 1984) Bu bir karanlık dünyadır, bu ka- ranlık dünya en dip köşelerine kadar aydınlanmadan, Türkiye'de devletin. demokrasinin, anayasal dü- zenin sağlıklı işlemesine hiç mi hiç liyoruz bunca olayı. Elimiz kolu- muzbağlı sanki. (Cumhuriyet, 23 Şubat 1977, Vur Öldür Yaşatma) r T" l erörün amacını bilmeyen kal- L madı. Kargaşa ortamı içinde bir "iktidar boşhığu" yaratmak, sonra da bu boşluğu "otoriter yönetim" görüntüsü altında bir "faşist dikta- törlük" kurarak doldurmak. Bunun için toplumdaki bazı kesimleri ala- bildiğine silahlandınyorlar. Silahlı sağ, siyasal partilerin yönetim bi- rimlerine kadar uzanıyor. Acımasızca işlenen cinayetlerle solda tepkiler oluşturmak ve bundan sonra da bu tepkılerin duygusal çal- kantısı içinde sol kesimin bazı grup- lannı silahlı eyleme itmek planı, çok açıkortada!.. -Sağdasol da silahlı. Askeri müdahaleler için en bey- lik gerekçelerden biri budur!.. Sağın ve solun silahlanması, silahlı grup- lann çatışması, bu çatışmalann bir türlü durdurulamaması, otoriter re- yorlardı? (Cumhuriyet, 28 Ocak 1986, Kontrgerilla) 44iy r ontrgerilla", Amerikan Si- J\jahh Kuvvetleri tarafından yönetilen Panama'daki "Antigerüla okulu" ile Washington"da "Ulus- lararaa Polis AkademisTnde okutu- lan bir dersin adıdır. Bu derslerde, solcu ayaklanma ve devrimci ey- lemlere karşı alınması gereken ted- birler konu edilmektedir. "KontrgeriDa" üzerinde yazılan kitaplarda yer alan siyasal değerlen- dirmelerde, Amerika'nın bütün yok- sul ülkelerhalklannı birer "rehine" olarak tuttuğu ve bazı ülkelerde de, reform girişimlerinı istediği ölçüde tutmak gibi taktikleri olduğu da ya- zılmaktadır. (Cumhuriyet, 3 Nisan 1976, Kontrgerilla Taktikleri) Q ili'de, Bolivya'da, Uruguay'da ve l y Yunanıstan'da faşist darbeleri yö- neten subaylann çoğu Panama Ka- (Yeni Ortam, 27 Ocak 1975, Size Başvuruyorum) Eylül öncesini yaşadık. Tür- ye'de 30-35 yıl ele alınırsa her 4 yıla bir genel seçim, her üç yı- la bir sıkıyönetim, her 10 yıla bir as- keri yönetim düşüyor. Bu demektır ki; biz demokrasi de- nen sistemi benimsememişiz, uy- gulamamışız, anlaşamamışız, algı- layamamışız. Bir ülkede 10 yılda bir ihtilal olur, bir başbakan, yine iki bakan ipi çekilir. İki yıl sonra bu ih- tilali yapan kadronun içinden bir kurmay albay ve bir binbaşı ipe çe- kilir. Daha sonra üç genç ipe çeki- lir ve daha sonra idam sehpalan ku- rulursa ve daha sonra 5 bin cinaye- tin dosyalan mahkemelerde üst üs- te gelirse, o zaman ülkede işleme- yen bir şey, anormal bir gelişim var demektir.." (Almanya konuşması, 1984) 'T'ürkiye'de bir terör dönemi yaşa- x dık. Bu terör dönemini bir bize olanak yoktur. Bir devlet ki, yurda iki yılda sokulan iki buçuk miryar li- ralüc silahın teröristlere nasıl sağ- landığını bile araştırmaz, araştıra- maz; bu devletin terorizmi önleme- si düşünülemez. Önce bu konu ay- dmhğa kavuşacak: Bu silahlan yur- da kim sokuyor? Terorizmi kim w fî- nanse" ediyor? Kim ödüyor bu iki buçuk miryar Türk liralık silahın pa- rasını? Kim, kimler?.. (Cumhuriyet, 22 Mayıs 1980, Son saldın) Gerçek sorumlular yirmi yaşın- daİd katiller değil, onlara bu si- lahlan veren, yüreklerine bu kör ki- ni dolduranlardır. Gencecik çocuk- lar bunlar. On dokuz yaşında, yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, babala- n, dedeleri olacak yaşta insanlann gözleri önünde öldürülüyorlar. Sav- cısı, yargıcı, politikacısı, yazan, çi- zeri, profesörü, doçenti ve sokakta- ki vatandaşı ile yaşıyoruz bunlan bir bir. Elimizden de hiçbir şey gel- miyor. Bir kanlı serüven izler gibi iz- jim özlemcilerinin abarta abarta ve ballandıra ballandıra kullandıklan gerekçelerdir. (Cumhuriyet, 1 Kasım 1978, Işin Başı) Rıfat Yıldınm. Bedrettin Cömert'i öldüren katil, Frankfurt'ta istas- yon yakırunda bir dükkânda eroinle yakalandı ve ıhraflarda bulundu, "Ben ülkücü örgüt adına bu eroin kaçakçı- lığını yapıyorum" diye. Çok ünlü Türkler; Oral Çelik, Abdullah Çatlı, Abdi îpekçrnın öldürülmesinde sıla- hı sağlayan, planı yapan Mehmet Şe- ner, bunlar da uyuşturucu madde ka- çakçılığı yapmakla suçlanıyorlar. (Almanya konuşması, 1984) A ^ehmet Ali Ağca, "tpekçi'ninöJ- lVldürülmesi karan. kasun ayiDe arahk ayı içinde planlandı" diyor. Ipekçi, 12 Ekim tarihinde başlayıp 23 Ekim tarihine kadar sürdürdüğu kaçakçılık yazılanndan sonra, ka- çakçılık konusundabir başka önem- li dosyanın üzerinde çalışırken öldü- rülmüştür. Gün Sazak'ın solcu terö- ristlerce öldürülmesi, bu cinayet zin- cirinin bir başka halkasıdır. Bütün bunlar rastlantı mı? Yoksa, Mafya'mn karanlık dos- yalanru açan Italyan yargıcın sol gö- rüntülü bir terör örgütünce öldürül- mesi gibi bu cinayet de bilemediği- miz bir oyununparçası mıydı?.. Şa- şırtıcı rastlantılarla dolu olan bu te- rör dünyasında her olay en umul- maz olasılıklan ile birlikte araştınl- malıdır. (Cumhuriyet, 7 Mayıs 1984, Iz Sürerken) Ozaman Türkiye'de terörün ar- kasmda çok çok büyük güçle- rin bulunduğu sonucuna vanyorsu- nuz. Vasila diye bir gemi geliyor, îstanbul'da aramyor. Makine yedek parçası yazıyor konşimentoda, roke- tatar mermileri ele geçiyor. Gönde- ren Kintex şirketi. Kimdi Kintex şir- ketinin Türkiye temsilcileri? (Almanya konuşması, 1984) Böylesi bir ortamda olanlara hiç şaşırmamak gerekirdi. Bundan sonrası "j'ağmuryağması'' gibi do- ğaldır. Belli koşullar belli sonuçla- n doğurur. Darbe koşullan bir kez oluşturulunca sonuçlardan da kaçı- nılamaz. Önemli olanbu koşullann oluşmasına engel olabilmektir. Bilinen kuraldır; yönetemeyeni yönetirler. Yine bilinen bir başka kuraldır: Doğan "iktidar boşjuğu- nu" gelir bir silahlı güç doldurur. 12 Eylül'de olan da budur. 12 Eylül'de yönetime el koyan as- kerler, soruşturmalan terör eylem- leri ile sınırlı tutup bu eylemleri yön- lendirenleri yakalamalan gerekir- ken, yapay siyasal davalarla ülkede faşizm rüzgarlan estirdiler. Bunun- la da yetinmediler, kâr, faiz ve rant gelirini artınp, emek gelirlerini azal- tan ekonomik modeli de silah zoruy- la uygulayarak bugünkü adaletsiz toplum düzeninın oluşumunda bü- yük roller oynadılar. Islamcı akım- lann gelişmesine debilerek ya da bil- meyerek destek oldular. (Cumhurivet, 14 Eylül 1990, lOYıl Sonra) Silahlı sağ eylemciler de, silahb sol eylemciler de, PKK örgütü de uyuşturucu madde satmakta, buna karşılık silah sağlamaktadır. Ve bu çokuluslu siyasette, bırtakım ülke- lerin sınırlanndan sılahlar vızır vı- zır geçerek Türkiye'ye sokulmakta- dır. 12 Eylül öncesi ülkeye 822 bin silah, milyonlarca mermi sokuldu- ğu anlaşıldı. Bu silahlann 10'da9'u NATO ülkelerinde üretilmiştir ve bir Varşova Paktı üyesi olan Bulgaris- tan topraklanndan ve bir Bulgaris- tan devlet şirketi olan Kintex aracı- lığıyla Türkiye'ye sokulmaktaydı. Kintex şirketinin Türkiye temsilci- leri de mılliyetçi muhafazakâr poli- tikacılardı. Avukatlan da bir eski milli isrihbarat görevlisi idi. Bu denk- lemi çözmenin olanağı yok. (Harp Akademileri Kanferansı konuşması -13 Ocak 1993) Silah kaçakçısımn siyasal amacı yoktur; onun amacı, terör paza- nnda para kazanmaktır. Ancak, te- rörün örgütlenmesinde kaçakçının te- röristle örgütsel ve eylemsel beraber- liği söz konusudur. Bu beraberlik. te- rör olayının maddi oluşumu ile "ço- kulustu" yanıru gösterir. (Cumhuriyet, 4 Ağustos 1981, 'örgütlü Suç') Devamı 5. Sayfada DOSTLARI UĞUR MUMCU'YU ANLATIYORMUMCU İLE İLGİÜ BİR ANI HALİT ÇELENK (Hukukçu) Uğur Mumcu deyince, üstün birzekâ,yüksek birespriyetene- ği,sıcakbirdost- luk, özveri ve kıvrakbirkalem geliyor usuma. O,yazarvega- zeteci olarak doğruları yaz- mayı ilke edin- mişti. Medyada kimı gazeteci ve yazarlann yetennce araştırma yapma- dan, kolaycılığa kaçarak haber ve ya- zılar yazdığını görüyordu. Oysa ko- laycılık aynı zamanda kimi tuzaklan da beraberinde getiriyordu. Mumcu bu alanda "arasürmacıgazetedlik" il- kesini benimsedı. Yazılannda bu eleş- tirel düşüncesıni şu sözlerle anlatıyor- du: "Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi ohınamaz". Yazı ve kitaplan, benim- sediği bu ilkenin tanıklan oldu. Uğur Mumcu ile 1960'lı ydlardan o vahşi sal- dınya kadar süren dostluğumuzda il- gi çekici anılanmız yaşanmıştır. İki ta- nesini özetliyorum: Ona ilişkin belleğimdeki en canlı anılardan birisi, 70'li yıllarda Yıldı- nm Bölge Asken Cezaevi'nde Prof. Mümtaz Soysal ve Prof. Bahri Savcı, Prof. Cahit talas, Yazar İlhami SoysaL Av. Nevzat Hdvacı,Muzaffer Ühan Er- dost ve başka dostlarla birlikte kaldı- ğımız dönemde, Uğur'un fikralanyla, önümüze serdiği kara mizah örnekle- riyle o karanlık günleri süslemesi. Uğur'la ilgili bir başka anım da De- niz'lerle bağlantılı. DenizGezmiş ve ba- zı arkadaşlan gözaltına alındıktan son- ra önce Kayseri Cezaevi'ne götürüldü- ler. Onlan görmek ve gerejksinimleri- ni karşılamak için, ODTÜ'lü bir öğ- rencinın babasuıın arabası ile Kayse- ri'ye gidecektim. Uğur bunu biliyor- du. Kışın en soğuk günleriydi. Ben gitmeden önce bize geldi ve "Haüt Ağabey,bunlar benim bazıkazakve el- biseterim. Bunlarda babanunküer. De- niz'lere bunlan götür" dedi. Uğur'un ve merhum babasuıın elbiseleri yep- yeniydiler. Onun insanhkve dostluğu- nun bir simgesi olan bu olayı hiç unut- madım. Çağımızda enbüyük suç: Hak- sızlıklara, adaletsizliklere, yolsuzluk- lara, halkın malını çalanlara, savaş kış- kırtıcılığına ve yandaşlığına karşı çık- mayarak susmaktır. Uğur, bu suçu iş- lemediğı için öldürüldü. UĞUR'U ANARKEN... MELİH AŞIK (Gazeteci-yazar) Başsavcı Nusret Demiral'ın olay ye- rinegelişi... Eğer cinayet yabancıkay- naklıysa failler bulunmaz, deyişi... Et- rafa şöyle bir göz attıktan sonra şıp di- ye "Olayyabana kaynakh" kehanetin- de bulunuşu... O lanetli günden bugüne dek sü- zülen anılar ara- sında kimi sah- nelerhâlâ canlı... En canlı olanlar ise devletin daha ilkandanitibaren cinayeti soruştur- maktaki isteksiz- liğiyle ilgili... Uğur'adüzen- lenen sabotajın aynı zamanda laikliğe. Cumhuriyet'e, demokrasiye, dürüst gazeteciliğe, yurt- severliğe yönelik oldugunda hiç kim- senin şüphesi yoktur. Ilerleyen yıllar- da katiller bulunmayarak onun yolun- dan yürüyecek olanlara gözdağı veril- mek istenmiştir. Bir iki yıl önce Uğur Mumcu'nun katilleri olarak kimi mi- litanlar hapse atılmıştır ama tetikçıle- rin ardındakiler her zaman karanhkta- dır. Devletin içinden bu cinayete yar- dımcı olanlar hâlâ meçhuldür. Neyse ki ciltler dolusu kıtabı vardır ve o kitaplan dıkkatle okuyanlar en azından cinayete azmettirenleri göre- bilmektedirler... Uğur'u aydınlığa, soy- luluğa, erdeme düşman olanlar öldürt- tü. Ulkeyı bugünlere getirenler aynı kişiler ve çevrelerdir. Türkiye'rıin bugünkü dibe oturmuş hali, Uğur'suzluğun da fotoğrafıdır. Onu özlemle ve saygıyla anıyoruz... MÜCADELE GEREK ULUÇ GÜRKAN (Eski Ankara Mil- letvekili, gazeteci) Geçenlerde genç bir akademisyen dostum sordu: - Uluç Bey, si- zin gençlik yılla- nnıza damgasını \oıran ulusalcı- bağımsızlıkçı sol siyasete ne oldu? Bugün niçin et- kili olamıyor? Gerçekten de, ne oldu? Ulusalcı-ba- ğımsızlıkçı sol si- yaset günümüz- de neden etkili değil? Bu sıyaseti unutmamızın, daha doğru bir deyişle bize unutturulması- nın Uğur Mumcu ile öncesinde Muam- mer Aksoy'un. sonrasında Ahmet Ta- ner Kışlalı'nın kahpece katledilmele- rinın arasında bağ olabilir mi? Kuşkusuz bir bağ var.. Onlar sol düşünceli ödünsüz Kema- listlerdi. Adına ister sosyal demokrat deyin. ıster demokratik solcu, her top- lumca demokratın özde Kemalist ol- duğunu sadece yazdıklanyla, konuş- tuklanyla değil, yaşamlanyla da kanıt- lıyor. geniş kitlelere bu konuda öncü- lük ediyorlardı. TAŞ GEDİĞİNDE ÖCAL BENtNGTAN (Emekli Darış- tay üyesi) 196O'lı yıllar. Türkiye'nin sosyalsn ile tanıştığı günler. Devlet Planlama ~eş- kilatı kurulmuş, Doğan Avooğhı ^ ön dergisini çıkanyor ve Uğur ile ben <ra- da gönüllü çalışıyoruz. Sümer so- kak'taki "Sosj-aMstKültürDenıeği'ne gidiyor, her cumartesı günü verıen konferanslan dinliyoruz. Ankara Ku- kuk Fakültesi'nde de açık oturumlarlü- zenliyoruz. Bizim tarafı belirleniş, Doğan Avcıoğlu'nu, dönemin DPT Müsteşan Osman NuriTorun'u ça|ır- mışız. Karşıt görüşleri savunması ^in Forum dergisini çıkaran Prof. Dr. Vy- dm Yalçın'a gittik, açık oturuma kaıl- masını istedik. Yalçın, kendisi dışırda- ki konıışmacılann adlannı sordu. 3iz Avcıoğlu ve Torun'un adlannı ve^n- ce, güldü. "Karşıma adam çıkarn" dedi. Uğur durur mu, o da güldü veta- şı gediğine koydu: "Onlar da sizin için aynı şeyi sö^tn- yorfarJ" Uğur, hiçbir lafin altında kalmz- dı...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear