Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 24 OCAK 2003 CUMA
UGUR MUMCU OZEL EKİ
UĞUR MUMCU'NUN KALEMİNDEN TERÖRÜN YAKIN TARİHÇESİ DERLEYEN: Işık Kansu
ÜİZ SÜRERKEN...
sonrası^antiem-
peryafisfbilinç-
le yetişen yük-
seköğrenim gençligi, "petrolve ma-
denlerin miDUeştirilmesi", "bağun-
sız dış poHtika'" gibı konulan savu-
narak, yasal yollarla seslerini du-
yurmaya başladılar: Gençlik, ulus-
çu, toplumcuve devrimci büinçle hal-
kı uyarmaya ve uyandırmaya çalı-
şıyordu.
Karşı eylem planlandı hemen.
Ayru dönemde, bir siyasal partiyi
ele geçiren Alpaslan Türkeş ve ar-
kadaşlan. "komandokamplarT adı
verilen silahh eğıtim merkezlerinde
bazı gençleri "miDhetçi-topluıncu''
öğretiyle yetıştirmeye çalışmaktay-
dı.
Bu örgütlenme biçimi, açıkça Si-
yasi Partüer Yasası'na aykınydı. Fa-
kat devir Süleyman Demirel devriy-
di ve bu devrin Başbakanı:
- Iti ite boğduruyorum gerekçesiy-
le, ülkede çıkacak bir sağ-sol çatış-
masuvdan çıkar ummaktaydı.
Kanlı öğrenci çatışmalan bundan
sonra başladı. Cinayetler birbirini
kovaladı. Sokak ortalannda, üniver-
site yurtlannda vurularak öldürülen
öğrencilerin hiçbirinin katili buluna-
mıyordu. Üstelik olaylar bütün şid-
detiyle sürdürülüyor ve devrin sorum-
lu hükümeti, bir "kapahtribün" se-
yircisi gibi olup-bitenleri göz ucuy-
la izlemekle yetiniyordu. Böylece
günden güne, üniversiteler birer sa-
vaş alanına dönüştü. Silahlı baskın-
lar, sokak ortasında vuruşmalar sü-
rüp durdu.
Hükümetin sorumsuz başı aynı
günlerde:
- Sokaklar yürümekle aşınmaz di-
ye önemsemez görünüyordu olup
bitenleri. Fakülte suurlarını aşan öğ-
renci olaylannı önlemek gerekçe-
siyle, polis birlikleri yanında, Silah-
lı Kuvvetler'den de askeri birlikler
çağnlmakta, böylece "asker-öğren-
d* çatışması yaratılabilmesi için ge-
rekli ortam oluşturulmaktaydır
Bunlar, toplum olaylannın ortaya
çıkarttığı basit rastlantılar mıydı,
yoksa gizliden gizliye uygulanan bir
"plan"ın gerekleri miydi? Olaylan,
geriye doğru dönüp değerlendirdi-
ğimizde, bu ikinci olasıhğa ağırlık
vermek akla yakın gelmektedir. Bir
de, olaylann içindeki "kışkıröaajan-
lar" teker teker saptanınca, bazı ger-
çekler iyice su yüzüne çıkmaktadır.
İstenmiştir, körüklenmiştirbazı olay-
lar. Hıç şüpheniz olmasın.
Bu tür olaylann akışı ile 12 Mart
gününe gelindi.
(Yeni Ortam, 13 Kasım 74,
Sormayalım mı?)
Ihsanlar, insanlar niçin hapis yatar?
Niçin acı çeker, niçin? Ziverbey
köşklerinden, Hattı Hümayun denen
işkence karargâhlanndan geçer, niçin?
(Dikili konuşması,
12 Temmuz 1986)
1 ^ M a r t 1971 tanhınden sonra
1 ^kendilerine devlet zoruyla
"Atarürkçülük" etiketi yapıştıran
yetkili ve etkililerin gölgeleri altın-
da kurulan "Kontrgerilla" örgütü,
önce işkence yöntemleriyle suç ve
suçlular yaratmış, bundan sonra da
yeniden saldırılar düzenleme göre-
vini üzerine almıştır.
Bu yasadışı örgütte bulunanlann
adlan birçok sorumlularca bilinme-
sine rağmen, bu "cunta karargahı-
na" kimse elinı sürememıştir!
(Yeni Ortam, 19 Şubat 1975,
Güç Günler)
~ ontrgerilla var mıdıryok mudur?
ÎU tartışma 12 Mart dönemin-
de ünlü Ziverbey Köşkü'nde sorgu
yapan görevlilerin işkenceli sorgu-
lardan geçirdikleri sanıklara "Bu-
rası kontrgerilla teşkilatıdır. Bura-
dakanunyoktur" diye gözdağı ver-
meleri ile ortaya çıkmıştır. Bu yüz-
den, "Kontı^riflavarınıdıryokmu-
dur" tartışmalanna işkenceli sorgu-
lardan başlamak gerekir.
Ziverbey Köşkü'nde birçok seç-
kin aydını, kurmay subayı ve gene-
rali sorguya çeken ve sorgulara "Bu-
rası kontrgerilla teşküaödır" diye
başlayan bu görevliler, yetkilerini
hangi yasadan ahyorlardı ve niçin
"Burası kontrgerillateşkuaOdır" di-
nalı'ndaki "Antigerifla Okulu" ye-
tiştirmeleridir. Son on yılda girişi-
len askeri darbelerin amaç ve yön-
temleriyle birbirlerine benzemeleri
ve darbeden sonra uygulanan işken-
ce yöntemlerinin de birbirinin aynı
olması, bu bakımdan şaşırtıcı olma-
hdır.
12 Mart 1971 tarihinden sonra
kendilerine "kontrgeriDa" adı veri-
len örgütün uyguladığı işkence yön-
temleri, Şili'de, Uruguay'da, Yuna-
nistan'dauygulananlann aynısıdır.
(Yeni Ortam, 21 Ocak 1975,
Necmettinler')
44 A ntigerilla Okulu"nun Türki-
/Vye'deki "şubes" olan "Kontr-
geriDa" adlı gızli örgüt kimlerden
oluşmaktadır? Bazı yasal yetkileri
üzerlerinde taşıyarak bu örgütte ça-
hşanlann kimlüderini, devletin ba-
zı yetkilıleri bilmektedir. Bu adlan
12 Mart'ın karanlıklanna gömme-
ye kimsenin hakkı yoktur. Hiçbir
sünger, bu adlan belleklerden sil-
memelidir.
yakın bir iktidarla yaşadık, bir de
bize düşrnanbir iktidarlayaşadık. Her
iki iktidann da olaylarabakış açısı-
na tanık olduk. Ben Uğur Mumcu
olarakruhsatlı, emniyeti açık taban-
ca taşımaktaydım. Her an bir saldı-
n beklemekteydim, 12 Eylül'e ka-
dar böyle yaşadım.
Her gün bir arkadaşımız öldürül-
mekteydi. Hiç unutmam, Doçent
BedrettinCömert,gazeteye yazı ge-
tirdi, ertesi sabah öldürüldüğünü öğ-
rendik. Bir gün sonra da cenazesini
kaldırdık. Doğan Öz, yiğit bir sav-
cıydı, Ankara Cumhuriyet Savcı Yar-
dımcısı. yakın arkadaşımızdı. MHP
ve ülkücü örgütlerin üstüne gittiğı için
kapısı önünde pusu kurularak öldü-
rüldü
Bunlan yaşadık her gün.
(Almanya konuşması, 1984)
Bu bir karanlık dünyadır, bu ka-
ranlık dünya en dip köşelerine
kadar aydınlanmadan, Türkiye'de
devletin. demokrasinin, anayasal dü-
zenin sağlıklı işlemesine hiç mi hiç
liyoruz bunca olayı. Elimiz kolu-
muzbağlı sanki.
(Cumhuriyet, 23 Şubat 1977,
Vur Öldür Yaşatma)
r
T"
l
erörün amacını bilmeyen kal-
L madı. Kargaşa ortamı içinde bir
"iktidar boşhığu" yaratmak, sonra
da bu boşluğu "otoriter yönetim"
görüntüsü altında bir "faşist dikta-
törlük" kurarak doldurmak. Bunun
için toplumdaki bazı kesimleri ala-
bildiğine silahlandınyorlar. Silahlı
sağ, siyasal partilerin yönetim bi-
rimlerine kadar uzanıyor.
Acımasızca işlenen cinayetlerle
solda tepkiler oluşturmak ve bundan
sonra da bu tepkılerin duygusal çal-
kantısı içinde sol kesimin bazı grup-
lannı silahlı eyleme itmek planı, çok
açıkortada!..
-Sağdasol da silahlı.
Askeri müdahaleler için en bey-
lik gerekçelerden biri budur!.. Sağın
ve solun silahlanması, silahlı grup-
lann çatışması, bu çatışmalann bir
türlü durdurulamaması, otoriter re-
yorlardı?
(Cumhuriyet, 28 Ocak 1986,
Kontrgerilla)
44iy
r
ontrgerilla", Amerikan Si-
J\jahh Kuvvetleri tarafından
yönetilen Panama'daki "Antigerüla
okulu" ile Washington"da "Ulus-
lararaa Polis AkademisTnde okutu-
lan bir dersin adıdır. Bu derslerde,
solcu ayaklanma ve devrimci ey-
lemlere karşı alınması gereken ted-
birler konu edilmektedir.
"KontrgeriDa" üzerinde yazılan
kitaplarda yer alan siyasal değerlen-
dirmelerde, Amerika'nın bütün yok-
sul ülkelerhalklannı birer "rehine"
olarak tuttuğu ve bazı ülkelerde de,
reform girişimlerinı istediği ölçüde
tutmak gibi taktikleri olduğu da ya-
zılmaktadır.
(Cumhuriyet, 3 Nisan 1976,
Kontrgerilla Taktikleri)
Q ili'de, Bolivya'da, Uruguay'da ve
l y Yunanıstan'da faşist darbeleri yö-
neten subaylann çoğu Panama Ka-
(Yeni Ortam, 27 Ocak 1975,
Size Başvuruyorum)
Eylül öncesini yaşadık. Tür-
ye'de 30-35 yıl ele alınırsa
her 4 yıla bir genel seçim, her üç yı-
la bir sıkıyönetim, her 10 yıla bir as-
keri yönetim düşüyor.
Bu demektır ki; biz demokrasi de-
nen sistemi benimsememişiz, uy-
gulamamışız, anlaşamamışız, algı-
layamamışız. Bir ülkede 10 yılda
bir ihtilal olur, bir başbakan, yine iki
bakan ipi çekilir. İki yıl sonra bu ih-
tilali yapan kadronun içinden bir
kurmay albay ve bir binbaşı ipe çe-
kilir. Daha sonra üç genç ipe çeki-
lir ve daha sonra idam sehpalan ku-
rulursa ve daha sonra 5 bin cinaye-
tin dosyalan mahkemelerde üst üs-
te gelirse, o zaman ülkede işleme-
yen bir şey, anormal bir gelişim var
demektir.."
(Almanya konuşması, 1984)
'T'ürkiye'de bir terör dönemi yaşa-
x dık. Bu terör dönemini bir bize
olanak yoktur. Bir devlet ki, yurda
iki yılda sokulan iki buçuk miryar li-
ralüc silahın teröristlere nasıl sağ-
landığını bile araştırmaz, araştıra-
maz; bu devletin terorizmi önleme-
si düşünülemez. Önce bu konu ay-
dmhğa kavuşacak: Bu silahlan yur-
da kim sokuyor? Terorizmi kim
w
fî-
nanse" ediyor? Kim ödüyor bu iki
buçuk miryar Türk liralık silahın pa-
rasını? Kim, kimler?..
(Cumhuriyet, 22 Mayıs 1980,
Son saldın)
Gerçek sorumlular yirmi yaşın-
daİd katiller değil, onlara bu si-
lahlan veren, yüreklerine bu kör ki-
ni dolduranlardır. Gencecik çocuk-
lar bunlar. On dokuz yaşında, yirmi
yaşında, yirmi bir yaşında, babala-
n, dedeleri olacak yaşta insanlann
gözleri önünde öldürülüyorlar. Sav-
cısı, yargıcı, politikacısı, yazan, çi-
zeri, profesörü, doçenti ve sokakta-
ki vatandaşı ile yaşıyoruz bunlan
bir bir. Elimizden de hiçbir şey gel-
miyor. Bir kanlı serüven izler gibi iz-
jim özlemcilerinin abarta abarta ve
ballandıra ballandıra kullandıklan
gerekçelerdir.
(Cumhuriyet, 1 Kasım 1978,
Işin Başı)
Rıfat Yıldınm. Bedrettin Cömert'i
öldüren katil, Frankfurt'ta istas-
yon yakırunda bir dükkânda eroinle
yakalandı ve ıhraflarda bulundu, "Ben
ülkücü örgüt adına bu eroin kaçakçı-
lığını yapıyorum" diye. Çok ünlü
Türkler; Oral Çelik, Abdullah Çatlı,
Abdi îpekçrnın öldürülmesinde sıla-
hı sağlayan, planı yapan Mehmet Şe-
ner, bunlar da uyuşturucu madde ka-
çakçılığı yapmakla suçlanıyorlar.
(Almanya konuşması, 1984)
A ^ehmet Ali Ağca, "tpekçi'ninöJ-
lVldürülmesi karan. kasun ayiDe
arahk ayı içinde planlandı" diyor.
Ipekçi, 12 Ekim tarihinde başlayıp
23 Ekim tarihine kadar sürdürdüğu
kaçakçılık yazılanndan sonra, ka-
çakçılık konusundabir başka önem-
li dosyanın üzerinde çalışırken öldü-
rülmüştür. Gün Sazak'ın solcu terö-
ristlerce öldürülmesi, bu cinayet zin-
cirinin bir başka halkasıdır. Bütün
bunlar rastlantı mı?
Yoksa, Mafya'mn karanlık dos-
yalanru açan Italyan yargıcın sol gö-
rüntülü bir terör örgütünce öldürül-
mesi gibi bu cinayet de bilemediği-
miz bir oyununparçası mıydı?.. Şa-
şırtıcı rastlantılarla dolu olan bu te-
rör dünyasında her olay en umul-
maz olasılıklan ile birlikte araştınl-
malıdır.
(Cumhuriyet, 7 Mayıs 1984,
Iz Sürerken)
Ozaman Türkiye'de terörün ar-
kasmda çok çok büyük güçle-
rin bulunduğu sonucuna vanyorsu-
nuz. Vasila diye bir gemi geliyor,
îstanbul'da aramyor. Makine yedek
parçası yazıyor konşimentoda, roke-
tatar mermileri ele geçiyor. Gönde-
ren Kintex şirketi. Kimdi Kintex şir-
ketinin Türkiye temsilcileri?
(Almanya konuşması, 1984)
Böylesi bir ortamda olanlara hiç
şaşırmamak gerekirdi. Bundan
sonrası "j'ağmuryağması'' gibi do-
ğaldır. Belli koşullar belli sonuçla-
n doğurur. Darbe koşullan bir kez
oluşturulunca sonuçlardan da kaçı-
nılamaz. Önemli olanbu koşullann
oluşmasına engel olabilmektir.
Bilinen kuraldır; yönetemeyeni
yönetirler. Yine bilinen bir başka
kuraldır: Doğan "iktidar boşjuğu-
nu" gelir bir silahlı güç doldurur.
12 Eylül'de olan da budur.
12 Eylül'de yönetime el koyan as-
kerler, soruşturmalan terör eylem-
leri ile sınırlı tutup bu eylemleri yön-
lendirenleri yakalamalan gerekir-
ken, yapay siyasal davalarla ülkede
faşizm rüzgarlan estirdiler. Bunun-
la da yetinmediler, kâr, faiz ve rant
gelirini artınp, emek gelirlerini azal-
tan ekonomik modeli de silah zoruy-
la uygulayarak bugünkü adaletsiz
toplum düzeninın oluşumunda bü-
yük roller oynadılar. Islamcı akım-
lann gelişmesine debilerek ya da bil-
meyerek destek oldular.
(Cumhurivet, 14 Eylül 1990,
lOYıl Sonra)
Silahlı sağ eylemciler de, silahb sol
eylemciler de, PKK örgütü de
uyuşturucu madde satmakta, buna
karşılık silah sağlamaktadır. Ve bu
çokuluslu siyasette, bırtakım ülke-
lerin sınırlanndan sılahlar vızır vı-
zır geçerek Türkiye'ye sokulmakta-
dır. 12 Eylül öncesi ülkeye 822 bin
silah, milyonlarca mermi sokuldu-
ğu anlaşıldı. Bu silahlann 10'da9'u
NATO ülkelerinde üretilmiştir ve bir
Varşova Paktı üyesi olan Bulgaris-
tan topraklanndan ve bir Bulgaris-
tan devlet şirketi olan Kintex aracı-
lığıyla Türkiye'ye sokulmaktaydı.
Kintex şirketinin Türkiye temsilci-
leri de mılliyetçi muhafazakâr poli-
tikacılardı. Avukatlan da bir eski
milli isrihbarat görevlisi idi. Bu denk-
lemi çözmenin olanağı yok.
(Harp Akademileri Kanferansı
konuşması -13 Ocak 1993)
Silah kaçakçısımn siyasal amacı
yoktur; onun amacı, terör paza-
nnda para kazanmaktır. Ancak, te-
rörün örgütlenmesinde kaçakçının te-
röristle örgütsel ve eylemsel beraber-
liği söz konusudur. Bu beraberlik. te-
rör olayının maddi oluşumu ile "ço-
kulustu" yanıru gösterir.
(Cumhuriyet, 4 Ağustos 1981,
'örgütlü Suç')
Devamı 5. Sayfada
DOSTLARI UĞUR MUMCU'YU ANLATIYORMUMCU İLE İLGİÜ BİR ANI
HALİT ÇELENK (Hukukçu)
Uğur Mumcu
deyince, üstün
birzekâ,yüksek
birespriyetene-
ği,sıcakbirdost-
luk, özveri ve
kıvrakbirkalem
geliyor usuma.
O,yazarvega-
zeteci olarak
doğruları yaz-
mayı ilke edin-
mişti. Medyada
kimı gazeteci ve
yazarlann yetennce araştırma yapma-
dan, kolaycılığa kaçarak haber ve ya-
zılar yazdığını görüyordu. Oysa ko-
laycılık aynı zamanda kimi tuzaklan
da beraberinde getiriyordu. Mumcu
bu alanda "arasürmacıgazetedlik" il-
kesini benimsedı. Yazılannda bu eleş-
tirel düşüncesıni şu sözlerle anlatıyor-
du: "Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi
ohınamaz". Yazı ve kitaplan, benim-
sediği bu ilkenin tanıklan oldu. Uğur
Mumcu ile 1960'lı ydlardan o vahşi sal-
dınya kadar süren dostluğumuzda il-
gi çekici anılanmız yaşanmıştır. İki ta-
nesini özetliyorum:
Ona ilişkin belleğimdeki en canlı
anılardan birisi, 70'li yıllarda Yıldı-
nm Bölge Asken Cezaevi'nde Prof.
Mümtaz Soysal ve Prof. Bahri Savcı,
Prof. Cahit talas, Yazar İlhami SoysaL
Av. Nevzat Hdvacı,Muzaffer Ühan Er-
dost ve başka dostlarla birlikte kaldı-
ğımız dönemde, Uğur'un fikralanyla,
önümüze serdiği kara mizah örnekle-
riyle o karanlık günleri süslemesi.
Uğur'la ilgili bir başka anım da De-
niz'lerle bağlantılı. DenizGezmiş ve ba-
zı arkadaşlan gözaltına alındıktan son-
ra önce Kayseri Cezaevi'ne götürüldü-
ler. Onlan görmek ve gerejksinimleri-
ni karşılamak için, ODTÜ'lü bir öğ-
rencinın babasuıın arabası ile Kayse-
ri'ye gidecektim. Uğur bunu biliyor-
du. Kışın en soğuk günleriydi. Ben
gitmeden önce bize geldi ve "Haüt
Ağabey,bunlar benim bazıkazakve el-
biseterim. Bunlarda babanunküer. De-
niz'lere bunlan götür" dedi. Uğur'un
ve merhum babasuıın elbiseleri yep-
yeniydiler. Onun insanhkve dostluğu-
nun bir simgesi olan bu olayı hiç unut-
madım. Çağımızda enbüyük suç: Hak-
sızlıklara, adaletsizliklere, yolsuzluk-
lara, halkın malını çalanlara, savaş kış-
kırtıcılığına ve yandaşlığına karşı çık-
mayarak susmaktır. Uğur, bu suçu iş-
lemediğı için öldürüldü.
UĞUR'U ANARKEN...
MELİH AŞIK (Gazeteci-yazar)
Başsavcı Nusret Demiral'ın olay ye-
rinegelişi... Eğer cinayet yabancıkay-
naklıysa failler bulunmaz, deyişi... Et-
rafa şöyle bir göz attıktan sonra şıp di-
ye "Olayyabana kaynakh" kehanetin-
de bulunuşu... O
lanetli günden
bugüne dek sü-
zülen anılar ara-
sında kimi sah-
nelerhâlâ canlı...
En canlı olanlar
ise devletin daha
ilkandanitibaren
cinayeti soruştur-
maktaki isteksiz-
liğiyle ilgili...
Uğur'adüzen-
lenen sabotajın
aynı zamanda laikliğe. Cumhuriyet'e,
demokrasiye, dürüst gazeteciliğe, yurt-
severliğe yönelik oldugunda hiç kim-
senin şüphesi yoktur. Ilerleyen yıllar-
da katiller bulunmayarak onun yolun-
dan yürüyecek olanlara gözdağı veril-
mek istenmiştir. Bir iki yıl önce Uğur
Mumcu'nun katilleri olarak kimi mi-
litanlar hapse atılmıştır ama tetikçıle-
rin ardındakiler her zaman karanhkta-
dır. Devletin içinden bu cinayete yar-
dımcı olanlar hâlâ meçhuldür.
Neyse ki ciltler dolusu kıtabı vardır
ve o kitaplan dıkkatle okuyanlar en
azından cinayete azmettirenleri göre-
bilmektedirler... Uğur'u aydınlığa, soy-
luluğa, erdeme düşman olanlar öldürt-
tü. Ulkeyı bugünlere getirenler aynı
kişiler ve çevrelerdir.
Türkiye'rıin bugünkü dibe oturmuş
hali, Uğur'suzluğun da fotoğrafıdır.
Onu özlemle ve saygıyla anıyoruz...
MÜCADELE GEREK
ULUÇ GÜRKAN (Eski Ankara Mil-
letvekili, gazeteci)
Geçenlerde genç bir akademisyen
dostum sordu:
- Uluç Bey, si-
zin gençlik yılla-
nnıza damgasını
\oıran ulusalcı-
bağımsızlıkçı sol
siyasete ne oldu?
Bugün niçin et-
kili olamıyor?
Gerçekten de,
ne oldu?
Ulusalcı-ba-
ğımsızlıkçı sol si-
yaset günümüz-
de neden etkili
değil? Bu sıyaseti unutmamızın, daha
doğru bir deyişle bize unutturulması-
nın Uğur Mumcu ile öncesinde Muam-
mer Aksoy'un. sonrasında Ahmet Ta-
ner Kışlalı'nın kahpece katledilmele-
rinın arasında bağ olabilir mi?
Kuşkusuz bir bağ var..
Onlar sol düşünceli ödünsüz Kema-
listlerdi. Adına ister sosyal demokrat
deyin. ıster demokratik solcu, her top-
lumca demokratın özde Kemalist ol-
duğunu sadece yazdıklanyla, konuş-
tuklanyla değil, yaşamlanyla da kanıt-
lıyor. geniş kitlelere bu konuda öncü-
lük ediyorlardı.
TAŞ GEDİĞİNDE
ÖCAL BENtNGTAN (Emekli Darış-
tay üyesi)
196O'lı yıllar. Türkiye'nin sosyalsn
ile tanıştığı günler. Devlet Planlama ~eş-
kilatı kurulmuş, Doğan Avooğhı ^ ön
dergisini çıkanyor ve Uğur ile ben <ra-
da gönüllü çalışıyoruz. Sümer so-
kak'taki "Sosj-aMstKültürDenıeği'ne
gidiyor, her cumartesı günü verıen
konferanslan dinliyoruz. Ankara Ku-
kuk Fakültesi'nde de açık oturumlarlü-
zenliyoruz. Bizim tarafı belirleniş,
Doğan Avcıoğlu'nu, dönemin DPT
Müsteşan Osman NuriTorun'u ça|ır-
mışız. Karşıt görüşleri savunması ^in
Forum dergisini çıkaran Prof. Dr. Vy-
dm Yalçın'a gittik, açık oturuma kaıl-
masını istedik. Yalçın, kendisi dışırda-
ki konıışmacılann adlannı sordu. 3iz
Avcıoğlu ve Torun'un adlannı ve^n-
ce, güldü. "Karşıma adam çıkarn"
dedi. Uğur durur mu, o da güldü veta-
şı gediğine koydu:
"Onlar da sizin için aynı şeyi sö^tn-
yorfarJ"
Uğur, hiçbir lafin altında kalmz-
dı...