14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
24 EYLÜL 2000 PAZAR CUMHURİYET Bektrik Elektrik sıkıntsı Bakanlar Kurulu karanyla resmiyet kazandı ve kısıntıyia birlikte birtakım tasarnıf önlemlerinin alınması gündeme geldi. Öyle ki, Türkiye elektrikten tasarruf için alüminyum üretimini durduruyor. Fakat bir yandan da köyierden kentlere kadar Türkiye'deki onbinlerce camiye bedava elektrik verilmeye devam ediliyor. Camiye gidenlerin kapı önündeki bağış kutusuna atacaklan parayla çok kolayca karşılanabilecek elektrik faturalannı laik devlet ödüyorl Camilerde günde beş kez lambalar yakılsa neyse, bir de aklına esen imam bedava elektrikle dış aydınlatma yapıyor... Geceleri dış aydınlatma yapılsa neyse de imamın, müezzinin lojmanında genetlikle camiden çekilen hattan özellikle kış aylannda ısınma amacıyla yüklüce elektrik kullanılıyor... Sokak lambatannı bile söndürmeyi düşünüyoriar, ama camilerde ve brtişiğindeki lojmanlarda kullanılan elektriği faturaya bağlamayı nedense akıl etmiyorlar! Elektronik posta: somdposta.cwnhuriyetcoin.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Demirel, Süleyman Demirel Ünrversitesi'nde ders vermiş... "Konu: Dünvada ve Türkive'de Demirel!" urkçede Alzaymer okunduğu halde Alzhe- imer yazılması, yaklaşık yüz yıl önce has- talığı ilk tanımlayan doktor Alois Alzne- imer'in adından olsa gerek. Doktorun adı- nı değiştiremeyeceğimize göre hastalığın adını da aynen almışız... 20. yüzyıldan miras kalmasına karşırt 21. yüzyılın hastalığı deniyormuş, Alzheımer'e... Yaşiılarda kalp, kanser ve felçten sonra en çok gö- nülen dördüncü hastalıkmış... Yaşlılığın hastalığı gibi bir şey... 65 yaşın üzerinde her 10 kişiden birinde, 85 ya- şın üzerinde ise her 2 kişiden 1 'inde Alzheimer has- talığı ortaya çıkıyormuş... Devletin, memuıiarını 65 yaşında, yaş sınınndan emekli etmesiyle bir bağlantısı var mı acaba? Herhalde yoktur... Çünkü devletimiz, 65 yaşın üs- tündekı politikacılann elinde! ABD'nin eskı başkanlanndan Ronald Reagan, Alzheimer görevi bıraktıktan 10 yıl sonra bu hastalığa yakalan- dığını açıklamış... Başkanlığı sırasında hastalığa ya- kalansaydı, açıklar mıydı acaba? Alzheimer Derneği, hastalığın ilk habercisi olarak "ciddi unutkanlık" diyor, halk arasında "bunama" ola- rak adlandırılan durumun, hastalığın ilk habercisi olabileceğini açıklıyor ve 10 belirtıyi şöyle sıralıyor: Günlük yaşam işlevlerini etkıleyen bellek kaybı. Gün- lük yaşam işlevlerini yapmada güçluk. Kelime bul- mada güçlük. Zaman ve mekân karmaşası. Yargı ve karar vermede güçlük. Pratik düşünme becerisin- de güçlük. Sık kullanılan eşyalan yanlış yere koyma. Ruh hali ya da davranışlarda değişim. Kişilik deği- şimleri. Sorumluluktan kaçma. Hastalık, ilk belirtiler fark edildikten sonra hasta- yı 5-10 yıl ıçınde yatağa düşürüyormuş... Alzheimer Derneği, hastalığın seyrini üç aşama- da yorumlarken başlangıçtakı belirtileri; isimleri, ta- rihleri unutma, yolunu şaşırma, kelimeleri bulama- ma, işine ve çevresine ilgisizlik, hastalığını kabul et- meme şeklinde sıralıyor. örneğin bir politikacı düşünün, kutlama mesajı ve- rirken bayramlan kanştırmış ya da kürsüden indik- ten sonra yolunu şaşırmış... Neyse ki bizdeki 65 yaşın üstündeki politikacılar- da "işine ilgisizlik" gibi durum asla söz konusu de- ğil. Çevresine ilgisizlik ıse en genç politikacıda bile görülen başka bir hastalığın belırtısı olmalı... Kaldı ki erken teşhis hayat kurtarır sloganı Alzhe- imer hastalığında da geçerli... Son yıllarda geliştiri- len ilaçlarla hastalığın belirtileri gideriliyor. ileıieme- si bir ölçüde yavaşlatılıyor. örneğin hasta, yavaş yavaş da olsa tek başına mer- diven inip çıkabiliyor... SESSIZ SEDASIZ (!) NURÎ KURTCEBE KandHH'de bir küttür merkezi Kandilli Kız Lisesi'nden mezun ol- muş ya da olmamış; kadın ya da er- kek; Prof. Dr. Türkan Saytan'ın tanı- mıyla "çılgın kadınlar", "Mustafa Ke- mal Atatürk'ün kızlan", "bu ülkenin sorumluluk sahibi insanlan"; çağrı herkese... Kandilli Kız Lisesi'nin yatakhanesi iken 1985 yılında yanan tarihı Adıle Sul- tan Sarayı, uluslararası kültür ve kong- re merkezine dönüştürülmek üzere başkanlığını Prof. Saylan'ın üstlendi- ği Kandilli Kız Lisesi Kültür ve Eğitim Vakfı'nın (KANKEV) girişimleriyle ona- rılıyor. Otel ya da kumamane yapmak is- teyen "yamyamlar"ın elinden kurta- nlıp Milli Eğitim Bakanlığı'nca KAN- KEV'e devrediten tarihi binanın ilk aşa- mada 2.5 milyon dolarlık bir yatınm- laçatısı kapatılmış... Bu aşamada İTU, Yapı Merkezi ve Istanbul Valilığı projeyı desteklemiş. Ikinci aşamada 5 milyon dolaria, bina kullanıma hazır duruma gelebi- İGC6K... Ikinci aşama için Milli Eğitim Baka- nı Metin Bostancıoğlu da bakanlığının "kıt" bütçesıne rağmen destek sözü verdı. Prof. Dr. Türkan Saylan, "Bu çalış- ma başanya ulaşırsa, ülkemizde çe- şitli nedenlerle çürümeye bırakıl- mış birçok başka kurumun da aynı yöntemle, devlet ve gönül- lü kuruluşlar işbirtiği içinde, hiç- - bir kazanç beklemeden kamuya kazandınlması projelerine örnek oluş- turacağına ınanıyoruz" diyor. Projeye katkıda bulunmak isteyen "bu ülkenin sorumluluk sahıbı insan- lan", 0.216.326 76 57 numaralı faks- tan KANKEV'in genel sekreten Nur- seJ Gütter'le iletişim kurabilirler. ÇED KÖŞESt OKTAY EKtNCl Antakya'da Temel Sorun... Antakya'da kentın özellikle "imar bütünseüiği" gözetıl- meden oluştunılmuş sekız "bi- tişik" ve bağımsız "belde be- lediyesi"nın tarihsel dokuya du- yarsız bir "yapılaşma kuşat- ması" anlamına geldığını be- 1irttiğim3EyliH2©e&Mekieleş- tınlerımıze. aynı beldelerden Dursunlu'nun Belediye Baş- kanı Sayın Selahattin Altınöz yanıt verdı. Asıl mesleği de 'mimar' olan Altınöz, Antakya'yı adeta "ûleş- tiklerini" söyledığım bu bele- diyelenn "halkın özgür irade- siyle" ve "yasal haklaria" ku- rulduğunu anımsatarak özetle şu açıklamaları yapıyor: • Antakya'da tanhı dokunun tahribine neden olan, gecekon- dulaşmayı özendıren, eskı taş sokaklan betonlayıp anıt eser- len yok edenler. 'geçmişteki' Antakya belediye başkanlan- dır... • Şimdıkı fyeni kurulan) bel- de beledıvelen ıse kent hızmet- Nitekim, tçişleri Bakanlığı işte bu yanlışa da "son ver- mek" için, nüfusu her 2OOO'ı ge- çen yerleşmeyı, sözde "demok- rasi" (!) adına, ama "özde" ba- ğımsız ve "denetimsiz" imar yetkılenne kavuşsunlar dıye "ay- rrMr'belediye*' yapanmevzu- atı değıştırecek yeni bır yasa taslağmı hûkümete de sunmuş durumda... Hatta aynı taslakta, "imar dfizeni açısından sa- luncalı uygulamalara neden" olan bu gıbı belediyelerin "ka- patılması" bile teklıf edıhyor... Çünkü halkın da "özgür ira- desi" ıle yaşadığı kentı "bö- len" değıl, bütünüyle kucakla- yacak yönetimler için oy ver- mesı, yıne demokrasi adına ta- lan yerine uygarhğı yeğleme- nın de önkoşulu... . ••• Bu tartışmada "temel sorun" ıse şudur: Antakya'nın tanhsel dokusu- nu tahrip eden uygulamalar ken- te karsı ne kadar büyük bir suç- Kenti "parselleyen" belediyelerin sınır taklan... lerini sûrdürmenin yanı sııa An- takya'nın parça parça değil "bü- tünüyle" planlanması için de fikir bırliğı içındedırler... • Aynca, özel olarak "Dur- sunlu Beldesr'nin çağdaş bır kent yapısma kavuşması ıçın, "ilk iş" olarak, imar planlannı yenıden üretmek üzere "hari- ta" çahşması da tamamlanmış- tır... ••• Kendisinin de kültürel mira- sa duyarlı olduğunu ve Antak- ya'da övgü toplayan restoras- yonlara ımza attığını belirten mimar Altınöz'ün bu açıklama- lan bile "kaygılarımızda" ne denli haklı olduğumuzun kanı- tı değil midir?.. Türkiye'deki 3216 belediye- den 2254'ünü oluşturan belde belediyelerinin de "tümü" el- bette kı "yasayla" kuruldular. Ancak, bunlar arasında, Antak- ya gibi çevresıyle birlikte ve "parçalanmadan" yönetilme- si zorunlu olan tarihsel yerleş- melerde. aynı yasanın yarattığı "bilim dışı bölünmeyi" savun- mak. belli bır bilgi, bilinç ve duyarhlık düzeyine gebniş ise- niz, artık mümkün değildir... sa, aynı dokuyu banndıran es- ki semtlerin "terk edilmesini" hızlandıran tüm davranışlar da o denlı büyük bir suçtur. Kentin bu alanlannı, evlerini, sokaklannı, meydancıklannı ko- rumak, onarmak, "yaşanılır" kılmak ve Antakya'yı çöküntü değil "prestij" bölgesi haline getirmek için öncelikli kural- lardan biri de "kaçışı özendi- ren" yeni yapılaşma alanlan açmamaktır... Oysa belde belediyeleri işte bunun "tam tersini" yaratmak- ta, eski semtleri tüm yıpranmış- lığıyla Antakya Belediyesi'nin çaresızlığıne terk edıp kendile- n "yeni apartman vığınları" yaratarak tanhı kent sakrnleri- ni bu beton yığınlann müteah- hitlerine "müşteri" yapmakta- dırlar... Bu nedenle yine Sayın Altı- nöz'ün "ilk iş" olarak belde- sinde "yeni imar planlan" için kollan hemen sıvaması yerine, belediyenin buna aıt gücü ve olanaklannı da o "Doğu'nun Kraliçesi" dediğı Antakya ta- rihi kent dokusunu koruma ve "yaşatma" projelerine ayırması daha bir "mimarca" olurdu. HAYVANLAR İSMAÎL GÜLGEÇ igulgec@yahoo.com KİM KtME DUM DUMA BEHİÇ AK " I ; ÇÎZGİLlK KÂMtL MASARACI • ' ". ' -V ' İc HARBt SEMİH POROY semihporoy@yahoo.com TARtHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 24Eylül MODSRN T7BB/N ONCULERİNDEl fS4f'Oe BUGÜN, TTB TAKmİHE SÛrÛtC PAHACei£U?(PASA- ssisud pire 6£Ç£N ALUAH Btıeını ÖUMJ. ne OAR KİMYA VEflSLfffiCfZONULARINDA DA ÇAUfMALAfl YAP- Mlf OLAN PAKACELSUS, R0NESAUS Pev&MN OIA6AN- Ü ,r. YUZYILCA ÇAMlf OCAU ÛNLU ftOAMLl UEKİM CELSUS'iMi ÛS- rÜHLUĞÜtJÜ GâSTGliM&CTEVDİ i^PAKA-CELSUS} ÖtiC£LE/ii £İMY# İIS UĞKAÇAKJ B'L&İH, SlR SÜKS, çeçinJ MAODeLE&oeu ALTIN aıne ETMBYE ÇAUŞH. BU DA ONUN KJMYAYLA lüSJS/Uİ AGn/ept.. H/l£t7<)UI£ LARLA MÛCAOeiSDe, HAS77U.I&IN NEOENitJı O#TA- OAN KALOIRiAA PHeHSıBtYLE, MOOEKN nSStN ÖAJ- CÛLÜ6ÛMÛ YAPTf. 8İKÇOK YOLOJLU&A ÇIKAN V9 Gİt- TiSi ÛUCEieeoB Tieeî ARAŞrtltMALARDA BULUNAH PAÜACSISUS, isrrAHaUL'A M GEMİÇİ PANO DENtZ KAVUKÇUOGLU*;' İyi Geceler Türkiye!' Karanlığın erken bastıracağı kış günlerindetotei beklediği söylenen enerji kısıtlamalanna ilişkinha- berleri her duyduğumda, televizyon ekranlannda günde kim bilir kaç kez karşımıza çıkan o ış^ ışıl gökdeleni karanlıklar içinde hüzünlü bir siluet ola- rak gorüyor olmamdan daha doğal ne olabilirdi W? Enerji kısıtlaması söz konusu olduğunda onuıVda ışığını karartacaklardı mutlaka... Basılan bir düğr meyle, indirilecek birşalterte o ışıklı gökdeleniri"iyi çalışmalar..." dileğiyle noktalanan o tanıtım röRfâf- mı da anlamsızlaşıverecektı bırden... O da AğrVd.î- bi, Fırat gibi, bebecikler gibi, Ankara gibi, Istanbul gibi uykuya dalacaktı... Fabrikalarda üretım dur#- cak, evler, sokaklar karanlığa gömülecekti... 4j/ • • • Bizi yönetsinler diye seçip Meclis'e gönderdîljj1 - miz politikacılar ancak bu kadarını becerebiliypfr lardı, ne yazık ki!.. Yeni cezaevleri için trilyoçı^ir; hortumlanan, içi boşaltılan, soyulan bankalar içui katrilyonlar bulabiliyorlar, ama gerekli enerji yatf- nmlan için bütçeyi birtürlü denkleştıremıyoriardrf^. Koca bir ülke ışığını yitiriyordu onların elinde.:. Enerjiden, elektrikten yoksun bırakılmak teknö*&- ji çağını yakalamaya çabalayan bir toplumun b&- şına gelebilecek en büyük felaketlerden bırj Radyolanmız susacak, televizyonlanmız kara internet bağlantılanmız kesilecek, iletişim ağ mız parçalanacaktı... Hidroforlanmız, kaloriferje rimiz, buzdolaplarımız, çamaşır makınelerigfjz, ütülerimiz, fırınlarımız, metrolanmız, trenleriro'i^, tramvaylanmız çalışmayacaktı... Onlann yeter^- sizliklerinın cezasını yine bizler çekecektik...^ye/ zaman böyle olmuyor muydu? ' Sürüklendiğimiz karanlığın "muhafazakâr-lib&şf*, "milliyetçi", "soldan dönme" mimarian yumurta kapıya dayanınca kafa kafaya vermişler, ilk aRlra- nna gelen önlem de "kamu fabrikalanntn kapâtiU ması" olmuştu! Ceremeyi, "geçıcı olarak" kapâto- lacak Iskenderun Demir Çelik fabrıkalannın, Sej«- dişehir Alüminyum tesıslerinın, Etıbank'a bagtı krom işletmelerinin işçileri çekecekti!.. 3.5 mMyttr kilovat/saatlik enerji açığı bu "önlemler"\e karjf- lanacaktı! Nasıl da işlerine gelmişti enerji darbo.- ğazı? "Başka çareyok!" deyip, ülkeyi önce kaçanV lığa gömecekler, sonra da halkın karşısına çıkiR^u kamu işletmelerinin yılda "ne kadar çok" enerj[]ji- kettiğini, tek başına Seydışehir Alüminyum fş£>çî- kalarının yılda 1 milyar kilovat/saat enerji harcadı- ğını anlatacaklardı. IMF'nin beklediği özelleşüç- melere çanak tutan bir "ya herru ya memı" tezgâ- hı kuruvermişlerdi hemen! Kapatılan kamu işM- meleri büyük olasılıkla bir daha açılmayacak, "W- sat bu fırsat" denilip, apar topar özel ellere devy redilecektı! Olmadı mı? Bu kez raflarda bekletüen nükleer enerji projeleri yeniden önümüze süriîfe- cekti... • • • ; ' • Yıllardır korkuyla beslemişlerdi bizi... Onfarın korkutacak bır şeyleri, bizim de korkacak bir şey- lerimiz hep olmuştu... Oluyordu... Sonradan pf$- man olsak da, kabullendiğimiz, kabullenmekjjfl- runda kaldığımız her kötülükte mutlaka bir "kofku payı" vardı!.. özgürlüklerimizi ortadan kaldıra)ı darbelere korktuğumuz için sessiz kalmış, daya- tılan anayasaya korktuğumuz için "Evet!" dem,i&- tik. Avrupa Birliği'ne alınmamak olasılıgından cuı^- hurbaşkanlığı seçimine, kanun hükmündekı karğr- name taslağının Çankaya'dan geri dönmesirvâen "F" tipi cezaevlerine karşı direnen tutuklu ya)<ıry- larının gösterilerine; insan haklanndan demok'ra- siye kadar her şey korkutuyordu bizi... ŞarkılardaR, şiirlerden, romanlardan, oyunlardan bile korku- yorduk. Ama korkulanmız hep birilerinin, hep tjaa- kalannın işine yarıyordu... Şimdi de karanlıkta DI- rakmakla korkutuyorlardı bizi... Karanlıktan ki^ı korkmazdı ki?.. Bız de doğal olarak korkuyordüfc.. Ama bir kez olsun, deneyemez miydik korkumtf- zu yenmeyi? Onlar söylemeden, dayatmadan keTV- dimiz kapatamaz mıydık ışıklanmızı sözgelimi?'Sîr kez olsun, "Hodri meydan!" diyemez, korkmadj- ğımızı gösteremez, sesimizi yükseltemez miydfk? Korkunun ecele faydası olmadığını öğrenmş- miz için bır şanstı bu! Ama korkumuza bir kezd^- ha yenik düşüp yine teslim olacaksak, o zaman "lyi geceler Türkiye!" demekten başka ne kalıyor- du geriye? Faks:0212-723 84 97 (e-posta: dkavukcuoglu(a tuyap.com) .* B U L M A C A SEDAT YAŞAYAJS SOLDAN SAĞA: 1/ Tropıkal 1 Amenka'da ya- şayan ve bede- 2 nı boynuzsu bır n maddeyle kap- holanhayvan... Rusya parla- mentosuna ve- nlen ad II Ar- goda çok çalı- şan öğrenci... Anlamayetene- ği. 3/ lstavrıt balığımn küçü- ğü... Olumsuzluk be- lirten bır önek. 4/ Yok etme, gıderme . Bır tn- 2 gıhzuzunlukölçüsübı- 3 nmı. 5/ "Fahişe" anla- 4 mında argo sözcük. 6/ 5 " kullar yaratmış- sın / Varsın şöyle dur- sun deyu / Anlan koy- muş orada / Sen çık- mışsınucaTann"(Kay- 9 gusuz Abdal)... Bır ışı ıyı yapan kımse. II Tavlada "üç" sayısı... Eskıçağlardankahnayapıt. 8/Buyruk... "Oguz - - -". Çızenmız. 9/ Derebeylık toplum düzenınde topraklabirlikte alınıp satılan köle... Toplumyaşamı- na gıren geçici yenihk. ! YUKARIDAN AŞAĞIYA: ! 1/ Okyanusya halklannın erkeklık ve bereket tannsı... Osmanlılarda gece bekçisı. 2/ Ekın biçüdikten soara toprakta kalan köklü sap... Sersem, ahmak. 3/ lyîlçş- tırme. lran'ın plaka ışaretı. 4/ Bılgıçlık taslayan kıin- se... "Cahıt ": Matematıkçımız. 5/ Kafkasya'aın kuzeydoğusunda yaşayan bir halk. 6/ Üzenne resjm ahnmış fotoğraf camı... Canlı bır varhğın içınde, l)u- lunduğu doğal ya da maddı koşullann tümü. II lyi, ffü- zel.. Çeşıtlı yüklen yukan çekmek için halattan ; a- pılmış sapan. 8/ "Thomas —"• Aknanyazar.. "L it- fi — " : Sinema yönetmenimiz 9/ ln, kart.. Bez p ır- çalanndan dokunan basıt kılım. —
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear