15 Haziran 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
6 AĞUSTOS 2000 PAZAR CUMHURİYET SAYFA HABERLER kıza asfcerlft çağrısı • DEVREK(AA)- Zonguldak'ın Devrek ilçesinde bır genç kıza, askerlik şubesinden 3. kez yoklama yaptırması için çağn geldiği bildirildi. Hacettepe Oniversitesi Diyetisyenlik Bölümü mezunu Olgu Örenli (23), Karabûk'ün Yenice Üçe Nüfiıs Müdürlüğü'ne kayıtlı olduğunu ve 3. kez askerlik yoklaması için çağnldığını söyledi. Nüfiıs müdürlügü ile askerlık şubesine gerekli düzeltmenin yapılması için basvurmasına rağmen bir sonuç alamadığmı belirten Olgu örenli, "Mezun olmadan önce de yoklama yaptırmam için çağn geldi. Sûrekli askere çağnlmaktan bıktım. Yanlışlığın dûzeltilmesini istiyorum" diye konuştu. Sanayi • tesislerinde inceleme • • GEBZE(AA)- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan, Dilovası'nda önceki gün yangın çıkan Total Petrol Ürûnleri Depolama Tesisleri'nde incelemelerde bulundu. Burada gazetecilere açıkiatna yapan Okuyan, sanayi tesislerinin 'gelişigûzel yâpılanmasının sakıncalı olduğunu belirterek sonınun, organize sanayi bölgeleri oluşturmakla çözûleceğini söyledi. Yaşar Okuyan, .-. t bakanlığındaki müfettişlerin gelecek haftadan itibaren tûm sanayi tesislerinde, yangın söndürme sistemleriyle ilgili inceleme yapacağını da sözlerine ekledi. OktapÇakm Eskişehir'e atamh • ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Hâkim ve Savcılar Yûksek Kurulu dün Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk başkanlığuıda olağanüstü toplandı. Toplantıda, aranan işadamı Melih Giray ile Istanbul'dan Ankara'ya gelirken trafık kazası geçiren eski Istanbul DGM Cumhuriyet Başsavcısı Oktar Çakır hakkında teftiş kurulunca hazırlanan rapor görüşüldü. Kurul, Çakır'ın Melih Giray ile olan ilişkisini mesleğin "onur, sahsiyet ve saygınhğına" aykın buldu. Kurul, görev yeri değişikliği cezası verdiği Çakır'ı Eskişehir Cumhuriyet Savcıhğı'na atadı. uygutaması • tSTANBUL(AA)- Almanya'da faaliyet gösteren Türkiye Araştırmalar Merkezi Dırektörû Prof. Dr. Faruk Şen. Almanya'nın bilgisayar uzmanı açığını kapatmak için yurtdışından ilk etapta 20 bh kişiyi almayı planladığını belirterek, başvuru yapılması halinde önceliğin Tirklere tarunacağına inandığını kaydetti. Prof. Dr. Şen, "Green Card" diye büinen uygulama içn, belirlenen kriterler çerçevesinde Türkiye'den 150 civannda bilgisayar uananımn Almanya'ya bisvurduğunu söyledi. Dk ışyh Sezer yakmıstı MERNlS Projesi'yle nüfiıs cüzdanlarından "dini" kısmının çıkanlması çalışmasının ilk adımını 1995'te Anayasa Mahkemesi üyesiyken Cumhurbaşkanı Necdet Sezer atmıştı ANKARA (ANKA) - MERNlS Projesi ile gün- deme gelen dijital kim- liklerde "dmi" ibaresinin kaldınlmasımn öncülü- ğünü Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'ın yaptığı belirlendi. 1995 yılında Anayasa Mahke- mesi'nde görüşülen bir davada nüfiıs cüzdanla- nnda yer alan "diıı'' bö- lümünün anayasaya ay- kın olduğunu savunan Sezer, "savaş, seferber- Bk, sıkryönetim veya ola- ğanüstü durumlarda da- hi Irisinin djnini açıkla- mak zorunda bıraküa- mavacağını" bildirdi. Karşıoy Anayasa Mahkemesi kararlan üzerinde yapı- lan derlemeye göre, nü- fus cüzdanmda bulunan "dmi" kısmının anaya- saya aykın olduğunu sa- vunan Sezer, Nüfus Ya- sası'nın konuyla ilgili kısmının iptali gerekir- ken tersi yönde karar alan Anayasa Mahke- mesi heyetinin çoğunluk görüşüne katılmadı. Dönemin Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Ozden' in de "Karar, konusunda Türk hukuku ve anaya- sa yargısı yönünden olumsuz bir belirtidir" diye görüş belirttıği olay, nüfus cüzdanındaki "Is- lam" yazısının silinerek yerine "Bahai" yazılma- sını isteyen A. J. Ö.'nün davasmı görüşen Izmir 4'üncü Asliye Hukuk Mahkemesi'nin başvu- rusuyla Anayasa Mah- kemesi'ne taşınmıştı. Karşı oy gerekçesinde Sezer, yasa uyannca • Dönemin Anayasa Mahkemesi üyesi, şimdiki başkanı Mustafa Bumin karara karşı çıkarken kişilerin dinlerini veya dinsizliklerini açıklamasının toplumda kargaşaya neden olabileceği uyansını yaptı. Bumin, "Dini inanç ve kanaat özgürlüğûnü zedeleyecek düzenlemeler, cumhuriyetin temel niteliklerini de ortadan kaldınr" dedi. herkesin nüfus cüzdanm- da bu kısmı doldurmak zorunda olduğunu anım- satarak, anayasanın kım- senin dini inanç ve kana- atlerini açıklamaya zorla- namayacağını güvence altına aldığuu ammsattı. 21 Haziran 1995'te yapı- lan toplantıda görüşünü açıklayan Ahmet Necdet Sezer, hangi nedenle ÇÎZMEDEN YUKARI MUSAKART 420 trilyonluk alacağmı tahsü edemeyen TEDAŞ, yüzde 50 zamh tarifeden sonra aboaelerdeo "sabft ücret" atanaya hazuianıyor. olursa olsun ve hangi dü- zeyde kalırsa kalsın, kişi- nın dinini açıklamak zo- runda bırakıldığmda öz- gürlüğün ortadan kalka- cağını belirterek şöyle dedi: "Anayasanın temel hak ve özgürtüklerin kuflanıl- masmın durdurulmasına Sşkinl5'İDdınaddesige- reğince savaş, seferbeıük, sdayönetim veya olağa- nüstü durumlarda dahi lâşî dinini açıklamak zo- runda bu-akdanıaz. Buna karşuı itiraz konusu ku- ral, kişüeri dinini açıkla- mak zoruniuiuğuvla kar- şı karşrya bınüanaktadır. Bu nedenlerle kişüeri dini inanciarmı açıklamak zo- runda bırakan Nüfiıs Ya- sası'nın 43'üncü madde- sinde yer alan 'dini' söz- cüğü anayasava aykın (A- duğundan iptali gerekir; budüşûncelerleçoğunluk görüşüne kabJmıyoruın." Bumin karşı çıkü Dönemin mahkeme üyesi, Anayasa Mahke- mesi Başkanı Mustafa Bumin de karşı oy kulla- nırken, Türkiye Cumhuri- yeh'nin laik hukuk dev- leti olduğunu belirterek "mmıskütügündedeofca, bir kisiden roensup oklu- ğu dininin açıklamasının istenmesinin, dinsel inanç ve kanaatterini acüdama- ya zorianmasT anlamına geldiğini bildirdi. Kişile- nn dinlerini veya dinsiz- liklerini açıklamasının toplumda kargaşaya ne- den olabileceği uyansını yapan Bumin, devletin buna yol açabilecek dü- zenlemelere yasalarda yer vermemesi gerektiği- ni bildirdi. Diyanet Vakfı'nın kitabında^Atatürkçülüğe ve cumhuriyet devrimlerine yönelik tutum var Cumhurîyet devrimlerine dinci saldırı ANKARA (CumhuriyetBürosu)-Ka- dının dövülebıleceğıne ılışkın ıfadelerin yer aldığı "Müshımanın El Kıtabı"nı yayımlayan Türkiye Diyanet Vakfı, "Türk Eğhim Sistemi- AHematif Pers- pektif" adlı kitap ile de cumhuriyetin kuruluş süreci ve devrimleri eleştirilir- ken, Kuran kurslanmn zorunlu eğitim kapsamına alınması öneriliyor. Süleyman Hayri Bolay. Mustafa tsen, Mümtaz'erTürköoe,ZuhalCafoğlu, tr- fan Erdoğan, Öner Kabasakal ve Al- parslan Yasa tarafından hazırlanan ve Diyanet Vakfı'nca 1996 yıhnda basılan kitap, Türk-lslamcı kadronun referans yayınlan arasında yer alıyor. Vakfin ki- tabındaki dikkat çekici unsurlardan ba- zılan özetle şöyle: # Cumhuriyetin ilamndan sonra tak- riben 1935 yılına kadar uzanan dönem- de toplumu değıştirme arzulan, sadece eğitim kurumlanna yönelmemiş, dev- letin siyasi yapısından kılık-kıyafete, on asırdır kullamlan alfabeden ıbadet ritü- ellerine, tarih telakkisinden ölçü birim- lerine kadar bütün alanlarda toplumu hızla değiştirmek arzusu, resmi bır siya- set olarak tatbık edılmıştır. # Cumhuriyet döneminde yapılan in- kılaplar, üretim tarzını modernize ede- cek altyapı yatınmlardan ve yapılanma- smdan ziyade, hemen hepsi bilahare Meclis'in tasdikinden geçirilen Bakan- lar Kurulu karanna dayanan, idari karar- lardan ibaret sayüabılır. Toplumu eğit- mekten ziyade bir an önce değiştirmeyi amaçlayan bu kararlar, tahmin edilece- ği üzere geniş bütçe fonlanna ve uzun vadeh planlara değü, devletin caydıncı ve müeyyide uygulayıcı (cebri) kuvve- tine istinad ediliyordu. Seçilen araç ve amaçlar, cumhuriyet inkılaplannm nite- liği hakkında genel bir kanaat oluştur- maya kâfıdir. • 3 Mart 1924 tarihinde alınan kriuk kararlar, inkılap tarihi edebiyatumzda genellikle yeni Türkiye'nin demokratik ve laik gelişme yolunda attığı önemli adımlar olarak nitelendirümektedir. Bu kararlan laik gelişme yolunda bir adım olarak nitelendirmek caiz değildir. # Verdiğı eğitimin kalitesi ve kalib- resi ne olursa olsun, sivü inisiyatifle ku- rulan ve işletilen eğitim kurumlannı ve onlara fınansman sağlayan kuruluşlan kapatarak devlet bünyesine katmanın la- iklik ve demokrasiyle ilişkili olduğunu iddia etmek, ancak "•mazryi güzeOeştir- mek" arzusuyla izah olunabilir. # 1928 yılında girişilen harf inkıla- bı, Türkçe ile eğitimin kolaylaştınlma- sı ve yaygınlaştunbnası gibi makul amaçlar yanında, toplum hafızasını bir milat noktasmda sıfırlamak gibi, çok taraşma götürürbir inkılap politikasının aracı olarak helirmektedir. # Bütün devlet yazışmalannm, mat- buat hayatının. eğitim kurumlannın ani- den Latin Alfabesi'm kullanmaya mec- bur bırakılmasının pratıkte yaratnğı şok, ancak birkaç sene zarfında telafi edile- bümiştir. Harf inkuabınm uzak sonuç- lan ise dipten yayılan deprem dalgalan gibi, bugün bile etkisini hissettinnekte- dir ve göründüğu kadanyla daha uzun yıllar boyunca bu radıkal adımın derin etkileri hıssedilecektir. # Türkiye, kendi nzası dışında ve Ja- koben inkılap mühendisleri elinde, dün- ya tarihinde benzerine az rastlanan ve bir dönüştürme baskısı altında kalmış olmarun bedelini, aradan geçen yanm asra rağmen hâlâ ödeyememektedir. Ge- çirilen kültür şokunun derin etkileri, da- ha uzun yıllar boyunca genetik bir ma- luliyet unsuru gibi Türkiye'nin gelece- ğini geçmişinden koparacak gibi görü- nüyor. 0 Kuran kurslanmn zorunlu eğitimin dışına alınmasının ilmi, objektif bir ge- rekçesi olamayacağı gibi, demokratik bir toplumda halkın isteklerine de açık- ça karşı çıkmak olacaktır. Çözüm, Ku- ran kurslanmn zorunlu eğitim kapsamı- na alınmasıdır. îlaveten kültür dersleri ile bu kurslardaki eğitimin takviyesi sağlanarak mezunlanna bir sertifika ve- rümesi ve fark dersleri ile 8 yıllık temel eğitim dıploması almaya hak kazanma- lan uygundur. IRMIKIAYDBV ENGÎN [email protected]. Bir koy, bir köy, bir dereboyu, bir ır- mak, bir koru, bir pınar dibi, bir çınar gölgesi size mutluluk armağan ediyor- sa onu övmek, hatta ona teşekkür et- mek istemez misiniz? Fırsat buldukça tüyüyor, Marmara Denizi'nin kucağında uzanan Marma- ra Adası'na sığınıyorum. Baharda da bu böyie.. yazın, güzün, kışın da böy- le. Ada; beni ve bencileyin bu hariku- lade doğaya -sürekli ya da birkaç gün- lüğüne- sığınanları "mutluluk"\a ödül- lendiriyor. Kimileri burada "mutluluk" yerine esenlik, dinginlik, huzur, yürek ferahlığı, yaşama sevinci, doğayla kaynaşma gibi terimleri yeğleyecek- lerdir. Ben "mutluluk" deyip tümünü kucaklamayı yeğliyorum. Kent yorgunları, beton kaçkınları için mutluluk başka nedir ki?.. Kentin hoyratlığına karşı Marmara Adası'nın sundukları, muttuluktan başka nedir ki?.. Yani... Marmara Adası'na bir "şükran" ya- zısı yazabilirdim. Değerdi. Yazıyla güzüyle, bahanyla, kışıyla onu anlatabilirdim. Denizle öpüşen zeytin ağaçlanndan, güz sonu kararan zeytin tanelerinden sızan o büyülü sı- vıdan, zeytinyağından, dağlan saran kekiklerden ve baygın kokulu adaçay- Manastır Koyu'nda Günbatımı larından söz edebilirdim. Yaz akşamlannın sıcağında, gece- nin geç saatlerinde Marmara köyünün kıyı boyu uzanan koca çınariannın al- tında koruk şerbeti içip, yalnız bu ada- ya özgü böğürtlen, dağçileği dondur- ması yalayıp balıkçılann bitip tüken- mek bilmeyen palavralannı dinlemenin keyfini okuyucuyla bölüşmeyi dene- yebilirdim. Limanda balıkçı motoru gözfeyen kı- yı kedilerini tek tek anlatabilirdim. Kışın ısıran, yazın yumuşacık öpen rüzgârlanna uzun paragraflar ayırabi- lir; keşişleme, yıldız, poyraz, karayel, günbatısı, gündoğusu, kıble, lodos di- ye başlayıp "rüzgârgülü"nür\ bütün çocuklanndan ayn ayn söz edebilir- dim. Okuyucunun elinden tutup Ada'nın kuzeyine, poyrazın kışkırttığı dalgala- nn habire dövdüğü kıyılara götürebilir ve orada taa eski Yunan'dan beri işle- yen, antik çağın en büyük yontucusu Phidiasm ellerinde ölümsüz heykel- lere dönüşmüş mermerin çıktığı ocak- lan gezdirebilirdim. Neredeyse iki bin yıldır, teknelere yüklenirken denize dü- şen mermerterden oluşmuş "Mermer Koyu'nüa, dibi ak mermere kesmiş bu masmavi koyda, mermer rengi kö- pükler saçarak kulaç atmanın tadını anlatabilirdim. Yazıyı, "Bodrum'daki Türkiye" yeri- ne, Marmara Adası'nı seçmiş "öteki Türkiye"ri\n her kesiminden insanlan- nın küçük öyküleri ile süsleyebilirdim. Tuttuğu balığı ve aldığı rakıyı müş- terisiyle bölüşen, müşteri olmayınca hepsini kendi tüketen Remzi'nin ağ- zından, dağın otlan ile denizin balıkla- nnı buluşturan ince lezzetleri imbikle- yip, duyulmadık bilinmedik balık ye- mekleri anlatabilirdim. Okuyucuyu Remzi'nin asma çardağının altında "balık-salata-şarapian ibaret bir sof- raya konuk edebilirdim. Mestanağa Koyu ile Miskinler Koyu arasındaki kayalıklar boyunca uzanan midye tarlalarından, kocaman taş midyeleri (taş midyesinin içinde kum tanesi olmaz, lezzetine de doyum ol- maz) çıkanp, hemen orada bir ateş ya- kıp, ateşin üstüne bir teneke parçası, onun da üstüne midyeleri yerieştirip "en katkısız, en öoğal" bir deniz yeme- ği ziyafeti bile çekebilirdim. Bir tekneye atlayıp Çınarlı köyünde künefe yemeye gidebilir; Topağaç ve Gündoğdu, Asmalı köylerine uzanıp, yol üstü ıssız koylarda sandaldan de- nize atlamanın coşkusunu ve sevinci- ni paylaşabilirdim. Marmara Adası'na "borcumu" bir "şükran yazısı" ile ödemeye çalışabi- lirdim. ••• Gel gör ki borç ödemeyi başka gün- lere ertelemekten yanayım. Gazete yazısı fılan da yazmak iste- miyorum. Manastır Koyu'nda bir akşamüstü, o kıyı kahvesine oturup günbatımını.. "seyretmek" değil, "bakmak" hiç de- ğil, "izleme"y\ de boşverin; Manastır Koyu'nda günbatımını yaşamak isti- yorum. Çıplak ayaklanm kumlann üstünde, kımıldamadan, konuşmadan, yüzler- ceyıl önce aynı kumlann üstünde do- laşan manastır rahiplerini, keşişleri fi- lan bile düşlemeden, Manastır Ko- yu'nda günbatımını yaşamak istiyo- rum... Okuyucuyla bugün ille bir duygu, bir izlenim, bir etkileşim bölüşecek- sem, Manastır Koyu'nda günbatımın- da doganın inanılmaz dinginliğini, dal- galann kumlarda yumuşacık gitgelini ve ağustosboceklerinin, olmasalar bir şeylerin eksik olacağı türkülerini bölüşmek istiyorum. Siz bu yazıyı okuyadurun; ben... ÜĞÜPOLtTtKA GÜNLÜĞÜ HİKMET ÇETİNKAYA Turku... , Ay ışığı lyonya denizinin lacivert sulanna düş- tüğünde o hep Troya'nın yigit savaşçılannı düşü- nürdü... Karşıda Midilli Adası zaman zaman göz kırpar- dı... Helena, dağlann doruklannda gökyüzüyle bu- luşurdu... Eski bir şarkı çalardı, eski bir sevgili karşı kıyıda saçlannı rüzgârda savururdu... Hektor, Helena'yı düşündü... - ' Peki o saatlerde Paris neredeydi? Ida Dağı'nın eteklerinde esen yeşil rüzgâr, ören kıyılanna vuruyordu... Hava serindi, üşüyordu. Gecenin karanlığı yü- zünü yalıyordu... Suyun ve ormanın uğultusu, onu bir başka ev- rene taşıdı... Yannis Ritsos'un dizelerinde ölü kentleri, derin denizleri gördü, unutulmuş ormanların boğulmuş gürültülerini duydu... öğle üzeri topraksı uykunun yanı başında otu- rup acıfı defneleri koklayan o değildi... Son gölgelerdeki ıslak yaz, açık aydınlık ülke- lerde kıyılara kırdığı nefesle oyalanıyordu... Mario Luzi'nin alnındaki yorgun izler, hıçkınğı- mızın boğazımızı duğümledıği hüznü giydirecek yollarda kaybolmuştu... Geceleri ayakucuna kıvnlıp bir yıldızı gözetleyen o gölgeler, ilkyazda limon ağaçlannın arkasın- daki dağ yollanna çıkardı... Ay, onu hüzünle yanağından öptüğü an, ateşin belirsiz aydınlığında şiire, aşka ve ölüme inanan- lann direnciyle karşılaşırdı... Hiçbirimiz yıldızlaria banşık olmadık, Miguel Hernandez'in fışkıran denizi andıran türküsünü dinlemedik... "Su kenanna gideceğim sanlıp sana Coşup taşacaksın su gibi, coşkuyla Su kenannda öpüp koklamak isterim seni Suyun köpüğü sana gülmeyı öğretmeli." ••• Kimsenin dolaşmaya cesaret edemediği ge- celerde, belirsiz bir gözyaşı rengi birikirdi Paris'in üstüne. O ise sonsuz bir sessizliği düşünürdü, in- cecik ve hınzır bir kızın kıskanç bakışlannda... Troya erkekleri hiç yorulmaz, hiç usanmaz, öpüşteri salariardı yıldızlara doğru... Helena, dağ doruklannda gökyüzüyle buluşur- du... G. Ungaretti ay ışığını selamlar, derinleşen ya- ralarda Rabindranath Tagore'nin "Sevgilim göz- lerinı kaldır" seslenışıyle ırkılirdi: "Gitme aşkım benim, bana sormadan/Bütün gece uyanıktım, uykuyla ağıhaştı gözlerim şim- di/Uyurken seni kaybetmekten korkuyorum/Git- me aşkım bana sormadan." Soluksuz öğle saatlerinde portakallaıia yase- minler toplayan adam, bir yaz güneşine inat, ses- ler seslenirdi o saatte. Mınldanırdı, kimseler duymazdı: "Dinledim binbir gecenin gözünde/Birgüvercin gibi dinlemeye geldim kimsesiz bahçelerde...' Eski bir şarkı çalardı, eski bir sevgili karşı kıyıda saçlannı rüzgârda savururdu. Kıyı meyhaneleri bo- şalır, o tek başına kalırdı. Kutupyıldızı tam o sı- rada Midilli'nin üzerinde ışırdı... Troya savaşçılan, yiğitler, Helena'nın özlemiyle yanıptutuşuriardı... Karşı kıyıdan bir ses yükselir, bilindik aşklan fı- sıldardı. Konstantinos Kavafis ışıklı bir tütüncü vitrininin önunde. sanki üstu kapalı birfaytonda ke- nettenen elleri, buluşan dudaklan haber verirdi. O ise dalgın ve düşünceliydi. Belki de bilinme- yen bir ülkede yitik sevdalan arayan serseriydi... • • • Adam durmadan ıslık çalıyor dut ağacının altın- da. Bir kadınsa onu izliyor uzaktan... Adam diyor ki: "Aşkından gayn bir okyanus yok!" O saatlerde belki de Zeus, lo'yu kucaklıyor bir beyaz kıvnmın kesiştiği noktada... Urla Iskelesi'nde bir genç kadın, Necaf Cuma- h'nın bir şiirini okuyor: "Imbatla gelen Yüzünü görmesem Sesini duymasam • • -» Yaölürsem" lyonya sınlsıklam öpüşlerle buluşuyor... Kadın denize doğru koşmayı düşünüyor... Adam bu kez mızıka çalmaya başlıyor... Kuşlar kanat çırpıyor üzerlerinde... Birden yağmur yağmaya başlıyor... Ne Zeus, ne lo, ne Helena, ne Paris var ortalık- ta... Midilli'nin ışıkian göz kırpıyor sadece!.. Urla Iskelesi'nden yankılanan ses, Çandariı üze- rinde Foça'da, Siren kayaiıklanndan duyuluyor "Gök gitti, sokak gitti, kimse kalmadı seninle!" Gün ağanyor... hikmetcetinkayam cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: 0212/ 513 90 98 y ^ kitap kulûbO ÇAĞININ TANIĞI ÜÇ YAZAR 2 BASI KVBİUTOUmVETMİKAT SANCIU YI1UR KÜ$AT11JIIŞ SOKAKLM 4 BASI POSTÜNDA KURT ZAJUAK SANA DA MUJTl KAN 2 BASI DİN IARONUN0N KAZLARI 2 BASI A$IK KADINUR SOKAĞI 2 BASI SERİATMZAM SEVDANIN ADRESİIELÜ DEĞİL TÜRKİTE'NİN JEHAN JKGEHİ fiÖZLERİN POYRAZ Cumhuriyet Kitap Kulubû Çağ Pazartama A.Ş Tûrkocağı Cad. No:39/41 (34334) Cağaloğlu-lstanbul Tel- 514 01 96
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear