16 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 26 AĞUSTOS 2000 CUMARTESİ 10 P I Ş H A B E R L E R [email protected] Toprak satılsın, ama... Toplumun j GUNLUGU< tanmda , - .»,... özel .HAKAN AKSAV mülkiyete ~~* —•— razı, ama toprağın, onu işleyecek insanlara verilmesi koşuluyla... "Memleket topraklan devletindir, kimseye satılamaz" diyenterin oranı yüzde 33. ÖlenÖIÜP, Rusya büyüktür Denizaltı iki kez battı. Ikincisi, kur- tarma çalışmaları- nın kesildiği andı. Kazazedelerin ya- kınları denizaltıda hâlâ sağ kalan in- sanlann olabilece- ğini söylerken ikti- dar temsilcileri ulu- salyastlanetti.Çar- şamba günü bütün Rusya'dayastutul- du; bir tek kaza böl- gesi hariç. AkrabaJar yas tut- mak, denizcilerin battıgı yere çiçekler atarak onlatia veda- laşmak istemediler. Umutlarını yaşat- mak istediler, ama ertesi günresmiyet- kililer çoğunu ikna etti. Denizaltıyla, de- nizcilerle vedalaşıl- dı. Cesetlerin ne za- man çıkanlacagı bel- li değil. Bir milyar dolarlık denizaltının çıkarılması için ise telaş sürüyor. üder Putin, olay- Evffk dışı iltşki yaygn Rusya yurttaşlan arasında evlilik dışı ilişkinin ne derece yaygın olduğunu araştıran bir anketin sonuçlanna göre, halkın yüzde 5'i "bütün evlilerin", yüzde 42'si "pek çoğunun', yüzde 38'i ise "bazılannın' başka bir ilişkisi olduğunu düşünüyor. Yüzde 15 cevap vermekte zorlanıyor. TeröristJer Rusya'ya gfremez Bu yılın başından beri bin beş yüz • >' '•' yabancının Rusya'ya girmesine izin verilmedi. Gerekçe; terör kuşkusu. la ilgili olarak kelle avına çıkmayacağı- nı söyledi. Belki de kimsenin suçlu ol- madığını düşündü- ğünü belli etti. Deni- zaltıyla birfikte do- nanmanın onuru- nun, Rusya'nın gu- rurunun battığını söyleyenlere kızdı. Rusya daha ne badireleratlatti.de- di. Gerçekten de! O kadar nüfus, bunca zenginlik! Savaşlar, iç savaşlar, felaket- ler... Yine de ayağa kalkıyor her seferin- de Rusya. Insanla- nn ise bir kısmı ölü- yor, yenileri geliyor. Devlet her sefe- rinde 'ölen ölür, ka- lan sağlar bizimdir" diyor. "Rusya bû- yüktür, bu badireyi de atlatır" diyor. Ama büyük devle- tin küçük bütçesi bi- razsıkıdaŞu bir mil- yar dolarlık denizal- tının batması çok üzüyordevleti... Israil Başbakanı, Ortadoğu banşıyla ilgili temaslarda bulunmak için pazartesi Ankara'ya gelecek Barak'tan sürpriz ziyaret• îsrail Başbakanı Ehud Barak'ın ziyareti sırasında, Türkiye'nin daha önce Filistin lideri Yaser Arafat'a Kudüs ve El Aksa Camisi konulannda ilettiği önerilerin görüşüleceği öğrenildi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Israil Baş- bakanı Ehud Barak, pazartesi günü Ankara'ya sûrpriz bir ziyaret gerçekleştirecek. Barak'ın zi- yaretinin, başansızlıkla sonuçlanan Camp Da- vid zirvesinin ardından Türkiye'nin başlattığı gi- rişimlerin devamı olduğu kaydediliyor. Israil "Başbakanı'nın ziyareti sırasında Türkiye'nin daha önce Filistin lideri Yaser Arafat'a Kudüs ve El Aksa Camisi konulannda ilettiği önerile- rin görüşüleceği öğrenildi. Ikili ilişkilerin de ele alınacağı temaslarda, savunma sanayı ışbırliği ve Manavgat sulannın satışı da ele alınacak. Israil Başbakanı Barak, pazartesi günü gerçek- leştireceği ziyaret sırasında Cumhurbaşkanı Ah- metNecdetSezer, Başbakan BülentEcevit, Mil- Israil Başbakanı Arafath uyardı DışHaberfer Servisi-Is- rail Başbakanı Ehud Ba- rak, Filistin'le banş anlaş- ması yapılamamasının bir "trajedfye" yol acacagı uya- nsında bulundu. Yediot Aharonot gazete- sine demeç veren Barak, "Bir anlaşcna oiup ounaya- cağmıbüemiyorumaınake- sinlikie olması gerekiyor. Banş oimazsa bir rrajedi gerçekkşecek ve neter ote- büeceğinin aynntüanndan söz etmeye gerek bile yok" dedi. Barak, Filistin hderi Yaser Arafat'a, ABDnın Doğu Kudüs'ün bazı bö- lümlerinde sınırlı Filistin egemenliği önerisini kabul etmesi çağnsı yaptı. Filis- tin'in daha esnek olması gerektiğini vurgulayan Ba- rak, "Anlaşma yolunda fler- lemekzorundayız ama kar- şıtaraf esnek oimazsa an- laşma da obnaz" dedi. H Savunma Bakanı Sebahatön Çakmakoğhı ve Dışişleri Bakanı tsmail Cem ile bir araya gele- cek. Diplomatik kaynaklar, Barak'ın ziyareti sı- rasında ağırlıklı olarak Ortadoğu banş sürecinin ele alınacağını, ancak ikili ilişkilerin de mutla- ka değerlendırileceğinı söylediler. Arafat'ın An- kara ziyareti, tsmail Cem'in Gazze temaslannın ardından gerçekleşecek görüşmelerin, Camp David zirvesinin ardından Türkiye'nin başlatü- ğı girişimlerin devamı olduğu belirtiliyor. Dışişleri Bakanı Cem, Gazze'deki temaslan sı- rasında iki taraf arasındaki teme! sorunlardan bi- rini oluşturan Kudüs'ün statüsü ve El Aksa Ca- mii'nin kullanımı konulannda yeni önerileri gündeme getirmişti. Cem'in Barak'a, Arafat'la yaptığı görüşme konusunda bilgi vermesi ve ay- nı önerileri aynnnlı şekilde masaya yatırması bek- leniyor. Cem'in önerilerinin temelini Kudüs'ün Müslümanlar için de kutsal bir kent olması ve El Aksa Camii'nin belli bölümlerinin Yahudi- lerin ibadetine de açılması oluşturuyor. Sorunun iki tarafı Israil ve Filistin'le iyi iliş- kiler içınde olan Türkiye, bu özel konumu ne- deniyle taraflar arasındaki güven ortamının oluş- ması ve uyuşmazlıklann giderilmesine çalışıyor. Israil'in Türkiye Büyükelçisi UriBar-Ner, Tür- kiye'nin uzlaşma sağlanmasında önemli katkı- larda bulunabileceğini ancak arabulucu olması- nın olanaklı olmadığmı kaydetmişti. Türkiye, banş sürecine ilişkin çabalannı eylül ayındaya- pılacak BM Binyıl Zirvesi sırasında da sürdü- recek. Dışişleri Bakanı Cem'in, ABD'de, soru- nun tüm taraflanyla bir araya gelmesi bekleni- yor. Başbakan Barak'ın temaslan sırasında ikili ilişkilerin de ele alınacağı kaydedildi. ilişkile- rin ekonomik ve siyasi boyutlannın yanı sıra as- keri ve savunma sanayi işbirliğınin de ele alına- cağı görüşmelerde Manavgat suyunun Israil'e sa- tışı konusunun da görüşüleceği belirtiliyor. iki ülke teknik heyetleri arasında yapılan görüşme- lerde su satışı konusundaki pürüzlerin çoğu gidenlmiş, sadece fiyat konusunda anlaşma sağ- lanamamıştı. RUSYA SAVUNMA BAKANI, KURSK'UN YABANCIDENİZALTIYLA ÇARPIŞMA OLASUJĞININ GÜÇLENDtĞtNl BELtRTTt Kursk'la ügOi on senaryo Dış Haberier Servisi - Rusya Savunma Bakanı Igor Sergeyev, nükleer denızaltı Kursk'un yabancı bir denizaltıyla çarpışüğı için battğına inandığını söyledi. 118 denizciye mezar olan Kursk'un batmasıyla ilgili olarak 10'dan fazla varsayım üzerinde çalıştıklannı belirten Sergeyev, ona göre en güçlü olasıbğın, Kursk'un yabancı bir denizaltıyla çarpışıp batması olduğunu vurguladj. Sergeyev, "Kuzey Fdosu ve Pasifîk Filosu'nun tarbikat yapoğı bölgelerde, son 30 yü icinde 11 kaza oidu. Bunlarm 10'unda Rus denizatnlan ABD denizamlanyia çarpışa. Bu da Kursk'un başka bir denizaltıyla çarpışoğ] varsayımmı çok güçJendiriyor" dedi. Sergeyev, kazayı soruşturan uzmanlann, Kursk'un yüzeydeki bir gemiyle çarpışmış olabileceği varsayımı üzerinde durduklannı ve kaza günü Barents Denizi'nde seyreden Rus gemilerinde hasar araştırması yapıldığını söyledi. Önceki gün Rus yetkililer ilk kez sabotaj • Barents Denizi'nde batan Kursk denizaltısının geçirdiği kazayla ilgili olarak uzmaniar 10 varsayım üzerinde çalışırken önceki gün ilk kez sabotaj oiasılığı da dile getüildi. olasüığını da dile getirmişlerdi. Federal Güvenlik Servisi (FSB), Kursk'ta mürettebata dahil olmayan iki Dağıstanlı bulundugunu, bu kişilerin Hazar bölgesinde torpido ve denizaltı üreten bir şirkette çalışan bir sivil ve bir subay olduğunu büdirmiş ve bu kişilerin kazayla ilgisi bulunup bulunmadığının soruşturulduğunu açıklamıştı. Çeçen savaşçılann sözcüsü Movladi Udugov, yaptığı açıklamada, denızaltı mürettebatından Dağıstanlı Sirazhudin Ramazanov'un Çeçenler adına denizaltıya sabotaj düzenledığini öne sürmüş, ancak mürettebat listesinde bu isme rastlanmamıştı.Denizcilerin ailelerinden 150 kişi de önceki gün kayıplan için anma törenı düzenledi. Aileleri taşıyan gemi, planlandığı gibi Kursk'un battıgı yere değil, denizaltılann Vidyayevo askeri limanından aynldıktan sonra dabş yaptıklan bölgeye gitti. Burada anma töreni düzenlendi ve denize çelenkler atıldı. Kazadaölendenizcilerin aüeferinden 150kişi önceki gün gemiyle, denizaltilann Vid>a\evo askeri limanından aynkhktan sonra dahş yapnklan bölgeye gitti Aileler burada, denize çelenkler atnJar. (REUTERS) Ç j Ö R Ü Ş / N A Z M t AKIMANEmekliBüynikelçi Türk-Yunan İlişkileri: OnlarNe Yapıyor, Biz Ne Yapıyoruz...Bilindiği üzere, Türkiye ile Yunanistan arasın- daki sorunlann en önde gelenlerini oluşturan ve kaynağını Ege Denizi'nden alan sorunlann ter- cihen bir paket halinde ikili olarak görüşülmesi- ni, Türkiye, bıkmadan usanmadan komşusu ve müttefiki Yunanistan'a yıllar boyunca her vesi- leden yararianarak önerdi durdu. Boylece, gerek ülke olarak gerekjeopolitik ko- numu bakımından komşusuna oranla daha güç- lü durumda olan Türkiye, Yunanistan'a sürekli di- yalog önerirken teşebbüsü elinde bulunduruyor ve dolayısıyla ikili temaslann doğrultusunu etki- leme olanağını da daha başta elinde tutuyordu. Geçen otuz yı) içerisinde -1999'a kadarki dö- nemde- iki ülkenin iki kez bir araya gelerek ikili sorunlannı ciddi şekilde ele alması, aşağı yuka- n bu koşullar altında oluştu. Bu dönem zarfında ilk ciddi müzakereler 1976 Bern Anlaşmasrnın ardından başladı, fakat 1981'de Sayın Andre- as Papandreu'nun başbakan olarak Bern An- laşmasını'nı reddetmesiyle sona erdi. Türkiye yine de yılmadı, müzakere önerilerini sürdürdü ve uygun zamanı bekledi. Nihayet Türkiye, 1987'de Ege'de patlak veren krizi ustalıkla kul- landı ve "Davos süreci"r\\ kendi ulusal çıkaria- nna uygun şekilde başlattı. O kadar ki, Türk ve Yunan dışişleri bakanlannın eşbaşkanltğında ku- rulan iki ana komiteden biri, Ege dahil tüm siya- si sorunlan "hiçbir önkoşula bağlı olmaksızın" görüşecekti. Ikinci ana komite ise iki ülke ara- sındaki ekonomik ilişkilerin gelişme yollannı araş- "tıracaktı. Bu çalışmalara paralel olarak iki kom- ^ju arasında güven arttıncı önlemleri saptamak Uımacıyla teknisyenler bir araya geleceklerdi. :-" 1970'lerin ikinci yansında Bern Anlaşması'nı S:leyen müzakerelerde iki ülkenin teknisyenleri £ge sorunlannı görüştüler, hatta bazı ilerleme- jfer de kaydettiler. Ancak bu görüşmelerde van- 3&n noktalar Yunan makamlannca iltifata maz- •Bar bulunmadı. Fakat daha sonra iki ülkeyi sı- pak harbin eşiğine getiren 1987 Ege krizini ve Da- •$os'u izleyen müzakerelerde Türkiye, tüm siya- •şi konulann önkoşulsuz olarak görüşülmesini ve jûbns sorununun adadaki iki topluma bırakıl- maya devam olunmasını sağladı. Ortak çaJışmalar belirli bir tempoda bir buçuk yıl kadar sürdü. Ne var ki Türkiye'nin bu son ba- şansı da Yunanistan'daki aşın unsurlann bir kez daha tazyiklerini arttırmaya yöneltti. Ve Andre- as Papandreu'nun -sanınm samimiyetle- imza- ladığı müzakere protokolünü Yunan hükümeti- fiin iki yıla varmadan hasıraltı ettiği görüldü. As- ûnda, müzakerenin koşullan ve yöntemi bizim le- himize olduğu ve kolayiıkla elde edilmediği hal- de, Papandreu'yu izleyen Mitsotakis hüküme- tinin konulara daha yumusak bakmasına rağmen pek ısrarlı davranmadık. İç siyasi tüketim uğru- na işin peşini bıraktık. • Bu gelişmeleri izleyen dönemdeTürkiye, Ege'ye ilişkin tezlerinde ısrarlı olduğunu göstermek ama- cıyla Ege'deki haklannı kullanmayı sürdürdü, ör- neğin hakkı olan askeri uçuşlan gerçekleştirdi vb. Daha sonra Kardak krizini abartmayayöneldi, hat- ta yine iç politika endişesiyle krizi istismar dahi etti. Kısa bir süre sonra durumu adeta telafi eder- cesine zamanın başbakanı Sayın Mesut Yılmaz evvela ikili sorunlann çözümlenmesinde üçün- cü bir tarafın hakemliğine sıcak baktığını duyur- du ve arkasından ikili müzakereyle sonuçlandı- nlamayan sorunlar için son çare olarak Ulusla- rarası Adalet Divanı'na gidilebilecegini açıkladı. Neticede, Ege'de anlaşmak için öncelikle kara- sulan ve hava sahasının kesinlikle 6 mille sınır- landınlması gerektiğı ve bu ilke kesin biçimde be- nimsendıkten sonra kıta sahanlığı sorunu için pa- rametreleri üzerinde önceden anlaşmak kaydıy- la Adalet Divanı'na gidilebileceği tezi, o tarihle- re kadar üçüncü taraf hakemliğine kân "Yunan- lı savundu" diye, kâh çıkarianna uygun görme- diği için soğuk bakan ve müzakere için önkoşul- lan reddeden Türkiye'nin son tezi haline geldi. Tabiatıyla, Yunanistan kendinden daha güçlü olan Türkiye'nin Kardak krizinin ortaya çıkma- sındaki rolüne herkes gibi şahit olunca ve bu- nun ardından aynı ülkenin "Ege'de gribölgele- hn mevcudiyetini" açıklayan deyişlerini duyun- la, Türioye'nin Arnavutluk'ta, Kosova'da, Bul- garistan'da izlediği ölçülü ve isabetli politikalar- la bu ülkelerde giderek arttırdığı itibannı da bir anlamda karşılamaya çalışıyordu. Hatta bizim aüa- lığımızdan yararianarak Karadeniz Ekonomiklş- birliği'ne katılabildi. Bu arada yanı başımızdaki Ermenistan ile bir savunma işbirtiği anlaşrnası yap- tı. Gerçekleşmesi için büyük çaba sarf ettiğimiz Bakû-Ceyhan petrol hattına karşı Rusya ile aJ- ternatif öneriler oluşturdu. Yıllardır PKK'yi bann- dıran Suriye ile bir nevi askeri-stratejik ortaklık kurdu. Yıllardır özel kamplardaTürk kaçaklan bes- ledikten sonra nihayet Ocalan'ı da bağnna bas- tı. Yunanistan 1990'lı yıllarda bu adımlan atarken gündeminin her zamanki birinci maddesinin Türkiye ile ilişkiler" olduğunu aklından çıkarmış değildi. Türkiye'ye karşı olduğu kolayiıkla görü- lebilen hareketlere hız verdiği bu dönemde kom- şusuyla mümkün olduğu kadar mesele çıkarma- maya da itina gösterdi. Zaman zaman Başba- kan Simitis'in ağzından ülkemiz hakkında tatiı söz- ler çıksa da Yunan tezleri, alçak tonda da olsa, kamuoyuna sürekli olarak duyuruluyordu. vap kendisine hemen oracıkta verilmeden ziya- retini sürdürdü. (Kuvvetle muhtemeldir ki Pa- pandreu, bizimkilere "Ben bu sözleri kendi hal- kım için söylemeliyim, siz ev sahibisiniz, neza- ketgösterip cevap vermezsiniz, unutulurgider" demiştir ve biz de ses çıkarmamışızdır!..) Yunanistan'ın pek çok dostu-düşmanı ra- hatlatan bu tavırlanna koşut olarak, Avrupa Bir- liği, Helsinki'de 1999'un son ayında aldığı ka- rarla adaylığımızı nihayet onayladı: AB üyele- rinin bir ricası vardı sadece; Türkiye, Yunanis- tan'la mevcut sorunlannı Uluslararası Adalet Di- vanı dahil olmak üzere özellikle hukuki yollar- la çözümlemeliydi. Burada dikkat gerektiren ince bir nokta vardı: AB üyeleri "Türkiye ile Yu- nanistan karşılıklı oturup sorunlannı çözsün- ler"demiyordu, çözüm görevi "aday ülkeye" - Türkiye'ye- yükleniyordu; üstelik bununla da ka- lınmayıp çözümün Yunanistan'ın yanm asırdır ısrarla sürdürdüğü tezler çerçevesinde "aday ülke" tarafından gerçekleştirilmesi isteniyor- du. AB, gelişmeleri izleyecek ve en geç 2004 yılında durumu gözden geçirecekti. Kıbns ko- nusunda da evvelce vaki anlaşmalara aykın • Ne yazık ki bu olan bltenden sonra yedi ay geçtiği halde, Türkiye AB'ye son olarak ileri sürdüğü çekincelerin bizim için vazgeçilmez kaziyeler olduğunu ne Yunanistan'a, ne AB üyelerine ne de dünya kamuoyuna açıkça, cesaretle hâlâ dermiyan edebilmiş değildir. Bu konuda sivil toplum örgütlerimizin de kâh atıl kaldığı, kâh çıkarlarımızla asla uyuşmayan önerilerle karşı tarafın elini kuvvetlendirdiği gözlenmektedir. Sayın Şank Tara gibi işadamlannın kurduğu ortak Işadamlan Konseyi'nin, şimdi kalkıp "Bizim tezlerimizi kabul ettiğinize göre artık ticaret yapabiliriz" diyen Yunan ticaret erbabına ne cevap verdiğini çok merak ediyorum. ca daha da katılaştı ve bir Avrupa Biriiği üyesi olarak Türkiye'nin adaylığı aleyhindekı tavırlan- na germi verdi. Yunanistan, Türkiye'nin, zaman zaman mesafeli davransa da Avrupa Birtiği'ne girmeyi çok istediğini zaten biliyordu. Bu defa şuna da iyice inanmaya başladı ki Türkiye ile bir türiü çözümleyemediği Kıbns ve Ege sorunlan- nı Türkiye'nin AB'ye üyelik müracaatıyla irtibat- landırarak AB'nin içine taşıyabilirse meseteteri ken- di tezlerine hiç değilse daha yakın bir tarzda hal- ledebilecektir! Kostas Simitis AB'yle uyum sağladı 1990'lann ikinci yansından itibaren akıllı bir li- der olan Başbakan Sayın Simitis, gayretlerini ev- vela AB içerisindeki menfi eleştirileri olumlu yö- ne çevirmeye yönlendirdi. Ekonomik fedakârlık- lar pahasına para biriiği ve benzeri konularda AB kurallanyla uyum sağladı. Aynca, Balkan ülke- lerine karşı tutumunda halkının duygusal baskı- sına karşı koydu ve politikasında değişiklikler yaptı: Makedonya sorununu çözümledi. Sırpla- ra verdiği aşın desteği geri çekti. Arnavutluk'la arasını düzeltti. Kosova'nın kurtuluşu için gerçek- teştirilen NATO gücüne katıldı, insani yardımda bulunmaya başladı. Yunanistan bunlan yapmak- Nihayet, 1999 yılı sonuna doğru, özellikle son bir yıldır AB'ye küskün duran, fakat bu treni ka- çtrmayı istemediği bilinen Türkiye'nin AB ile ka- derinin paylaşılması noktasına bir kez daha yak- laşıldığında, AB üyesi ve veto sahibi Yunanistan birsüredirzeminini oluşturduğu planını uygula- maya koydu. Yunanistan bu defa -ilk kez- Tür- kiye ile mevcut sorunlannı görüşmeleryoluyla çö- zümlemeye hazır olduğu izlenimini açıkça yara- tarak teşebbüsü ele aldı. "Sorunlanmızı karşı- lıklı gönjşelim, aramızdaki güven boşluğunu dolduracak önlemler alalım" dedi. O sırada dep- rem oldu, Türkiye'nin uğradığı ciddi kayıplar kar- şısında Yunan halkının yardıma koştuğuna şa- hit olduk. Dışişleri Bakanı Sayın Yorgo Papand- reu biri gayri resmi, diğeri resmi olmak üzere ül- kemizi iki kez ziyaret etti. Ama gayri resmi ziya- reti sırasında katıldığı Taksim toplantısındaki ko- nuşmasında, Türkiye'yi Kıbns'ta "işgalci" olarak nitelemeyi ihmal etmedi. Resmi ziyareti sırasın- da da Türk topraklanna ayak basar basmaz, ha- vaalanında basına hitaben yaptığı konuşmada, ev sahibi Dışişleri Bakanımız Sayın Cem'in göz- lerinin içine baka baka, bilinen Yunan tezlerini açık- ça savundu ve yöneticilerimizin hoşgörusü ve hal- kımızın yüksek kaJpliliği sayesinde, hak ettiği ce- olarak, sorun çözümlenmese dahi Kıbns AB üye- liğine kabul edilebilecekti. Bu durum karşısında Türkiye, biryıl önce yap- tığı gibi, "Ben şartlı kabule razı değilim. Isterse- niz şimdi karar vermeyin, önümüzdeki bir-ikiyıl içerisinde ben Yunanistan 7a baş başa veıip so- runlanmızı çözmeye çalışayım, ondan sonra ba- na önkoşulsuz olarak öneride bulunun' d iyeme- di! Telaşlandı, acele etti. AB karanna karşı bazı yazılı çekincelerde bulunduysa da bunlar kâğıt- ta kaldı, zira AB istediğimiz yönde resmi bir ta- ahhütte bulunmadı. Belirtmeye çalıştığım on yıllık gelişmeler, bu sü- re zarfında neredennereyegelindiğini, Türkiye'nin zamanında harbi göze alarak yaptığı isabetli gi- rişimlerle Yunanistan'ı müzakere masasına na- sıl önkoşulsuz oturttuğunu, daha sonralan güç- lü ülkemizin mütereddit hükümetinin isabetsiz ta- sarruflaria çok evvel elde ettiği mesafeleri nasıl elden kaçırdığını göstermektedir. Ne yazık ki bu olan bitenden sonra yedi ay geç- tiği halde, Türkiye AB'ye son olarak ileri sürdü- ğü çekincelerin bizim için vazgeçilmez kaziye- ler olduğunu ne Yunanistan'a, ne AB üyelerine ne de dünya kamuoyuna açıkça, cesaretle hâ- lâ dermiyan edebilmiş değildir. Bu konuda sivil toplum örgütlerimizin de kâh atıl kaldığı, kâh çı- karianmızla asla uyuşmayan önerilerle karşı ta- rafın elini kuvvetlendirdiği gözlenmektedir. Sa- yın Şank Tara gibi işadamlannın kurduğu ortak Işadamlan Konseyi'nin, şimdi kalkıp "Bizim tez- lerimizi kabul ettiğinize göre artık ticaret yapa- biliriz" diyen Yunan ticaret erbabına ne cevap ver- diğini çok merak ediyorum. 'Türfc-Yunan Forumu' toplantısı öte yandan, kendine "Türk-Yunan Forumu" adını veren ve ABD Dışişleri Bakanlığı'nın girişi- miyie kurulduğunu sandığımız bir sivil toplum ör- gütümüz de geçenlerde, bir toplantı yapıyor ve "Ege sorunlanndan biri olan kıta sahanlığı so- rununa öncelik verelim, Türk ve Yunan tarafla- n evvela bu sonjnu görüşsün, anlaşamazlarsa Adalet Divanı'na gitsinler" diyor ve bu önerisi- ni hükümete sunduğunu basına açıklıyor; üç emekli Türk büyükelçisinin üye olduğu Türk-Yu- nan Forumu bu öneriyi yaparken Yunanistan'ın yıllardır krta sahanlığı sorununa öncelik verme- ye ve bu sorunu Adalet Divanı'nda çözmeye ça- lıştığını ve önüne böyle bir teklif geldiği takdir- de, haliyle işi Divan'agötürecek şekilde yönlen- direceğini göz ardı edebiliyor! Türk-Yunan Fo- rumu'nda bu kararalınırken benim de meslek ica- b< yakından tanıdtğım Zeppos adlı bir emekli Yu- nan büyükelçisi, üye sıfatıyla hazır bulunuyor. Adı geçen diplomat, 1987 Ege krizinin yaşandığı sı- rada Yunan Dışişleri Müsteşan'nın yardımcısıy- dı ve krizi takiben iki ülke arasındaki görüşme- lerin koşullan saptanırken kıta sahanlığı konusu- nun Adalet Divanı'na sevki hususunda ısrar et- miş, fakat neticede müzakerelerin önkoşulsuz ya- pılacağı yolundaki görüşümüzü kabul etmek mecburiyetinde kalmıştı. Sayın Zeppos'un bu de- fa meydanı boş bulduğu anlaşılıyor. Türk-Yunan Forumu'nun bu karan aldığı toplantısının bir hay- li münakaşaya sahne olduğu, basında bildirildi. Neticede, Yunan tezinin kabul edildiği bu top- lantıda neyin münakaşa edildiği anlaşılamıyor. On yıldır,Türk-Yunan meseleleri hakkındaki görüşlerimi dile getirmeye çalıştım. Hep aynı te- zi savundum: Türkiye ile Yunanistan arasında or- tak menfaatlar mevcuttur. Bunlardan her iki ül- kenin de nema alabilmesi için aralanndaki so- runlan çözmeleri gerekir. Ancak bazı sorunlann çözümü için taraflann karşılıklı fedakâriıkta bu- lunmalan icap edebilir. Her iki ülke de bunu yap- maya hazır olmalıdır. Hatta Türkiye daha da güç- lü olduğu için ondan daha ziyade fedakâriık yap- ması beklenebilir. Türkiye bundan gocunmama- lıdır. Bu yazıyı kaleme alırken de bu görüşlerden uzak kalmış değiiim. Sadece, son zamanlarda Türk-Yunan ilişkileri ve bu konudaki yaklaşım- larımız bağlamında zemin kaybetmekte ol- duğumuza, dolayısıyla bu kaybı durdurmak ve telafi etmek için diplomasinin tükenmeyen yol- lanndan yararianma zamanının geldiğine ve geç- mekte olduğuna işaret etmek istedim. Zira bu patinajlar daha sonra başa büyük dertler açar.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear