22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 15TEMMU2 2000 CUMARTESİ B irhastanenin profesör- ler katında, plastikten bir bankın köşesine otunnuş, doktorun umut öldüren tanısını düşünüyorum. Bu sa- ğaltıın oıtanunda dolaşan hamamböcek- ieri midemde ağır burkulmalara yol açıyor. Çantamdan Cumhuriyet'in o gün verdiği kitabı, Maksim Gorki'nın öykülerini "Yol ArkadaşınT çıkanyor, kendimı o ortamdan uzak tutmanın bir yolunu buluyorum. Daha kitabın baş- lannda, doğanın güzelliklerini bir can- h yararık gibi betinıleyen Gorki, orada kalmıyor, bir iki satır sonra, insan gö- ıünümlerine geçiyordu. "MakarÇud- ra" öyküsündeki engin insan sevgisi, O L A Y L A R V E O O R U Ş L J L R olay.gorus@cumhuriyetcom.tc KâğıtTomân... T dokıonm soyledıklerini de, hamambo- ceklerini de, birbirlerine sürtünerek ge- çen insanlann sıkıntılı gidip gelişleri- ni de unutturuyor. Kendimi şu sözlerin derin anlamına kapünyorum: u Çok gûlünç variıklar senin şu in- sanlann. Iç içe girmişler, birbirierini eziyorlar. Oysa. bak, dünya ne kadar geniş. (Elivle bozkm gösterdi.) Herkes çahşryor. Niçin? Kimin yaranna? Kim- se bflmiyor. Çift süren bir insan gördü- ğüm zaman, giicûnü ter damlalan ha- Kndc toprağa akıtnğını. sonra da aynı toprağuı içinde çürüyeceğini düşiinü- röm. ZavaUı adam! Ondan hiçbiriz kaJ- raayacak geriye. Dünyayı tariasından ibaret sanarak doğduğu gibi boş bir ka- fayla ölüpgidecek. Peki. niçin doğdu bu adam? Toprağı kurcalamak ve kendi- sine bir mezar bile kazamadan öünek için... Özgûıiük denen şeyden baberi var mıdır? Bozkınn sonsuziuğu ona ne anlatır? Bu dalga dalga yayılan ezgi onunyüreğmedesevmçsalarmı?'' (Ata- ol BehramoğJu çevirisi, s. 22) Insanı gerçeklik dolambaçlannda bu- naltan bu sorulann etkisiyle yanıma yöreme bakıp avunmaya çaüşıyorum. Avuntu yaratacak hiçbir şey yok. Oy- sa, herkes köşedeki büfeden, Cumhu- riyet'in o gün (salı) armağan olarak verdiği bu kitabı gazeteyle birlikte alıp, ınsanoğlunun gerçeğini yansıtan yaza- nn duygu dünyasına girebilir. Böyle bir şeyin kimsenin akJının ucundan bi- le geçmediği de kesin. Kimilerinin eli boş, kimileri de bol renkli gazete say- falanru çevirip duruyor. Kendini gö- rüntülerin büyüsüne kapnrmış bu insan- lan, her biri otuz kırk sayfalık kâğıt to- marlanndan kim kurtaracak? Kimse! Kendini kurtarma bilincine ermemiş insanı kötülülderden uzak tutacak güç yoktur. Kurtuluşunu gerçekleştireme- diği siirece, insanımızın, kendı içinde dönenen özgürlükten, sonsuz bozkınn duyarlık yaratan gücünden, doğanın dalga dalga yayılan ezgilerinden yok- sun kalacagını düşünüyorum. Kendine hiçbir emek vermeden, "boş kafayla" geldiği dünyadan öyle aynlacak. Çağı- mızda kötülüğün adı ilginçlik, çekici- AdnanBİNYAZAR lik olmuş. Tam bir savurganbk ömeği olan bunca kâğıt kullanımıyla, insanı- mızın yaşama haklan gibi, beyni, ya- rancılığı, insan olma onuru da işgale uğ- rablıyor. İnsan, bağımsız düşünceye er- me savaşımını önce kendi beyninde vermelidir. Gorki, "Senin kendi haya- ün yok mu?" diye soruyor. Beynine emek vermeyenin "kendi hayaü" olur mu? Hayanmız işporta malı gibi soka- ğa dökülmüş. Bu hayatı onun bunun eünden kurtarmak; okumaya, duyarlı- ğımızı geliştirmeye, kayrayış zenginli- ği kazanmaya bagbdır. Öykünün baş ki- şisi Makar Çudra, yazara soruyor: "tn- sanlara nasıl mutlu olacaklannıöğrete- bflir misin?" Kuşlcusuz, Nâzun'uı vur- guladığı gibi, mutluluğun resmi çizile- mez belki, ama gerçek sanatla, düzey- li kitaplarla insan, mutsuzluğa katlan- mamayı onu bir yazgı saymamayı öğ- renir. Okuma, bunun anahtandır. Onun için, bilinç kaynağı olan kitaplan, enbaş- ta da klasikleri kitaplığımızdan uzak tutmamalıyız. Mîna Urgan'uı yaşamı- nın son yülannda, neden her şeyi bir ta- rafa bırakıp klasüderi yeniden okuma isteği duyduğunu çok iyi anlıyorum. Klasik yapınn belirgin özelliği, her oku- nuşta yeniden okuma isteği yaratması- dır. Klasik yapıt, ardında okuma tutku- subrrakır. Shakespeare'in, güneşi, "her gün hem eski bem yeni" bulması gibi, klasik yapıt zamanlar ötesi bir anlam alanlanndadolaşır. tnsan,a zaman"için- de "solgun bir gûl oluyor", ama yaşam solmuyor. Sanat, solmayan yaşamın izini sürer. Sanatçı ise, yaşamı duyum- sayıp onu kendi biçemiyle (üslubuyla) yansıtan kişidir. Gönlünün çektiği ye- re bu biçemle ulaşır. îpekböceği gibi bi- çemini kozası içinde üretip kendini yeniden var eder. Klasikliğe ermenin öl- çüsü budur, Bu gerçekleştirilmedi mi, popçulukta olduğu gibi, meydan ortak biçemli sanatçılara, şairlere, romancı- lara, öykücülere kalır. Kitapta, "Gece, bir insanın kalbi ka- dar karannkn_"(S. 53) tümcesinin de- rin yalnızlığına gömülmüşken "İşte bir Cumhuriyet okurn!"diyen bir kadın sesiyle gözümü satırlardan aldım. Ka- dın, kucağında, doğuştan yırtık dudak- lı iki üç aylık torununu tutuyordu. Bi- raz sonra ameliyata götürecekti onu. Kadın, "Işte bir Cumhuriyet oknru!" dememişde, "EeeeHomo!"(lşte insan!) demiş gibi geldi bana. Işık, ışığı aydın- latıyordu! Kucağındaki bebek kara gözlerini geçenek (koridor) boşluğunda dolandı- nrken biz ülkemızın sorunlanna, med- yanın düzeysizliğine ilişkin konulara gir- miştik bile. Bu insanlararasında düşün- sel sargmlık yaratan bir bağdı. Birbiri- nin yüzünü ilk gören iki insan, her an bir arada yaşıyorlarmış gibi konuşma- ya dalmışlardı. Düşünce, yer ve zaman kuralını aşıyordu. Kadının, torununa kanat gerdiği, onu gözünden sakrndığı belli idi. Bu dargünlerinde bile, bebe- ğin hastalığmdan dolayı, son günlerde Cumhuriyet'i şöyle baştan sona oku- yamadığından yakındı. Sırası gelip ame- liyathaneye yöneldiğinde, ben yeniden elimdeki kitaba daldım. Bu kez, "Ha- yat,insanlannbilgeüğinden dahaderin veanlamhdır" tümcesinin içerdiği an- lama alanlannda dolaşmaya başladım. Kâğıt, insanlığın belleğidir. Insan- laşmış insan bu belleğin değerini bil- miş, onu doğru amaçlarla kullanmıştır. Çağdaşhğın ölçüsü, bu belleğin iyi şey- lerle beslenmesinde aranmahdır. Bes- lenme dengesizliğinin bedeni kargacık burgacık bırakması gibi, kâğıdın kul- Ianınundaki dengesizlik de düşüncele- ri yozlaştınr, güzelliğin ve gerçeğin kö- künü kurutur. Kötü olanı renklere bulayarak iyi gösteren gazetelerin, dergilerin, kitap- lann giderek kâğıt tomanna dönüşme- si bunun kanıtıdır. Şu unutulmamahdır ki, elindekı gücü laıllanarak toplumu beslenme, bannma, sağlık gibi en do- ğal gereksinimlerinden yoksun bırak- mak, halkın batağa saplannuş eğitimi- ni daha da bastırmaya çalışmak ve bu yoldaki kurumlaşmalan yozlaştırarak çağdaş gelişmelerin önünü kesmek hiç- birzaman insanlaşmış insanın işi olma- mışür. EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Şu Temmuz Sıcağında••• Başkaşeyleryazmalı!.. Kendi kendime konuşmu- şum. Başka şeyler!.. Nedir onlar? Hep gözlerimizin önündekini yazdık, konuştuk. Yıllar geçti gitti. Deği- şen ne? Çocuklar doğdu, büyüdü, adam oldu, ol- madı. Görevlere geçtiler, ana baba oldular. Gözleri- mizin önünde yaşandı bunca olay, bunca karmaşaL Sıcak!.. Nâzım Hikmet'in 'Şeyh Bedrettin Des- tanı'böylebaşlar: "Sıcaktısıcak..."Sıcaktı. Pence- reyi açtın mı içeri ateşler, alevler doluyordu. Akşa- ma, geceye kadar öyle olacak. Temmuz işte! Kent boşaldı diyorlar... Ama kent dopdolu yine de! On beş milyonluk bir ülke Istanbul, kolay kolay tenha- laşır mı? Otobüsler, uçaklar, gemiler, istediği kadar insanlan denizlere dağlara taşısın!.. Yazmak! Neyi, neleri?.. İlk yaz/mı, gündelik basın- da çıkan ilk köşe yazımı. Yıl 1956 idi. 'teksesli.' rad- yonun tek sesli oluşundan yakınryordum. Yalnızca ik- tidann sesi duyuluyordu. Demokratlann, gerçekte Menderes'in sesi, düşüncesi, istediği!.. Şimdi çok- sesli mi olduk? Her kafadan değişik bir ses çıkarsa çoksesli, çok düşünlü, çok özlemli, çok düşlü birtop- lum mu oluyoruz, yoksa bir karmakartşıklığın içinde yitip gidiyor muyuz? Pencereleraçık, balkon kapısı da... Sıcak, birdüş- man; yazar düşmanı! Bir düşünceyi yakalıyorsun, uçup gidiyor. Sonra bir başka düşünceyi. Köşe ya- zarlannı en sıkırrtrya düşüren aydırtemmuz! Garip bir sıcağı var. Yapışkan... Ter akıyor omuzlardan, dizler- den, enseden... Sen daktilo başında, yakaladığın düşünceyi elden kaçırmama telaşındasın... Kitaplar, şiirler, öyküler, romanlar... Onlar daolma- sa? O kırklı yıllann dostu llhan Berk son çıkan ki- taplannı yolladı Bodrum'dan... Şiirimizin öksüz ço- cuğu mudur llhan? Belki de yanna en çok kalacak bir şait! Kendi havasında, kendi çizgisinde... Anla- yanı, seveni var. Ama ortalarda dolaşmryor. Şiir, sa- nat, kendi için yapılır. Hani ne demiştim vaktiyle, mutlu bir azınlık için!.. Ne kadar kızmışlardı. Ne de- mek sanatın mutlu azınlık için olması, öyle şey ol- maz, sanat toplum yaranna olmalı. Birey önemsiz- dir, bireycilik gericiliktir. Oysa toplum tek tek birey- lerden oluşmaz mı? Sen bireyi gerçek bir insan ya- pamazsan o toplumdan yarar beklenir mi? Bireysel, yani bencil olmamak, davranmamak koşırtuyla... Dalıp gitmemeli bu sıcakta! Ters yollar bizi bekler. Bir saptık mı çıkamayız işin içinden. En iyisi kitaplar, şiirler. llhan Berk'in kitaplan. Hele 'Galata'yı, 'Pe- ra'yı sokak sokak, neredeyse ev ev anlatan, tanıtan o ilginç çalışmalan... Hem şiir, gerçek şiir, hem de bir çeşit kılavuz... Kentin en ilginç bölgelerini şairle do- laşıyorsunuz. Hem şiir tadryorsunuz, hem öğreni- yorsunuz. Ben ki doğuştan Istanbul insanıyım, ya- şantım oralarda geçti. Isterdim, llhan'ın Şehzadeba- «'nı, Fatih'i. hatta yeni yeni oluşan, ama şimdilerde foskoca birer kent oluveren yerleri de şiire kazan- dırmasını... O günlerde de böyieydi llhan Berk! Her şeyi gör- mek, anlamak, yazmak... Yazıya, şiire girsin isterdi baktığı, gördüğü şeyler... Bir kuş, bir sokak, bir ev, bir bulut. 'Kült Kitap' bir gömü... Şairin her an def- terlerine yazdıklan! Herşey, hepsi ne varsa; okuduk- lan, gördükleri, duyduklan, duyumsadıklan... Kuro- sowa'nın şu sözleri ne kadar yakışıyor llhan'a: "Ben yetmiş yedi yaşındayım ve gerçek çalışmalanmın ye- ni başlamakta olduğuna inanıyorvm." llhan da ay- rn şeyi söylüyor: "Her kitapta bu duyguyu yaşadım ben." O savaşgeceterini yaşatö bana llhan'ın şiirteri... Kırk- lı yıllar! Karartma gecelerinde yürüyüşlerimiz. Siga- ralanmızın ateşinin ışığında... O günlerde başlamış- tı dünyayı görmek, anlamak, daha da çok yazmak özlemi... Saatlerce dolaşırdık. 'Garipler Sokağı'rv yazdıgım, onun da 'Istanbul'u anlattığı bir zaman par- çası... Elli yıl mı oldu, daha mı çok?.. Sıcak bunattıcıL Daktilonun tuşlanna basmak bi- le ağır geüyor. "Hayat felsefeniz nedir?" Bukovski, "Mümkün olduğu kadar az düşünmek" demiş. Her- halde bir temmuz günündeydi. Daktiloyu çok sev- diğini söylemiş Bukovski, oysa llhan tam tersini ya- zryor: "Beni daktilo deli eder, evden atılacak tek şeymiş gibi gelir bana." ~~ Sıcak çok! Şiirler, eskf dösöuklar, anıTar; ama yme " deçoksıcak, çok!.. ŞİŞLİ 3. SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN 2000/242 Davacı Meliha Aydoğdu tarafından mahkememize açılan vasi tayini davasında: Izzetpaşa Çiftliği Kuyu Sk. No: 11 Şişlî/tst. adresinde ıkamet eden mahcur Haydar Aydo|du'ya annesi Meliha Aydoğdu, mahke- memizin 2000/242 esas, 2000/682 karar sayılı 20.6.2000 tarihli ilamı ile vasi tayin edilmiş olduğu Üan olunur. 7.7.2000. Basıu. 39618 Uzaklarda Neler Oluyor? Dr.VakurKAYADOR 1 99O'lı yıllarla birlikte oluşan yeni dünya düzeninin (ya da daha ger- çekçi bir tanımlamayla, yeni dünya düzensizliğinin) ortaya çıkardığı en önemli gelişmelerden biri, her şeyi liberal-demokrat perspektiften de- ğerlendirme zorunluluğu oldu. Kapitalizm=de- mokrasi, demokrasi^kapitalizm anlayışını be- nimseyenler, yalnızca kendilerini tanımlamak- la, tanıtmakla, pazarlamakla yetinmiyorlar; milliyetçilerin nasıl milliyetçi, Islamcılann nasıl Islamcı, sosyalistlerin nasıl sosyalist ol- ması gerektiğine de karar veriyorlar. Her tür- den ideolojiyi kapitalist pazara işlerlik kazan- dıracak biçimde evcilleştirmeye çalışıyorlar. On yıldır rüzgâr arkalanndan estiği için bun- da başanlı olduklan söylenebilir. Aynca top- lumlann bütün kesimlerine farklı söylemler ge- liştirdikleri apaçık ortada. Mürekkep yalamış- lara postmodern, kültür temelli yaklaşımlaria ulaşıp ekonomik alryapınm belirleyiciiiğini yitirdiğini ya da böyle bir belirleyiciliğin hiç ohnadığım bildiriyorlar. Orta sınıfdünya yurt- taşlanna, popüler külrür ürünleriyle, Fukuya- ma'nın "tarihin ve ideoiojflerin sonuna gefin- diği'' tezini ulaştınyorlar. Yaşanan anın mut- laklığını, değişmezliğini; buna bağlı olarak da kapitalizmin -artık- sorgulanmasımn gerek- sizliğini -yaşamın her alarunda- vurguluyor- lar. Emek-sermaye çelişkisinin, ezen-ezilen uluslar çaüşmasının unutturulması için elle- rinden geleni artlanna koymuyorlar. Özellikle kitle iletişim araçlanyla insanla- nn bilincine ve bilinçaltına aktanlan bu ileti- ler, toplumlann dünyaya yönelik ilgilerini ve bilgilenme isteklerini sınırhyor, olumsuz yön- de etkiliyor. Kuzey Amerika ve Avrupa dışm- da bir başka dünya yokmuş izlenimi uyanıyor belleklerde. Oysa dünya bütün coğrafyalany- la yine dönmeye devam ediyor ve yaşam olan- ca devingenliğiyle akıp gidiyor; üstehkde "ye- nidünya düzeni" yandaşlanmn pek hoşlanma- yacaklan gelişmeleri beraberinde getiriyor. Basmınuzda ve rengârenk televizyon ka- nallanmızda pek yer bulmasa da Rusya Fede- rasyonu, Çin Halk Cumhuriyen', Tacikistan, Ka- zakistan, Kırgızistan 'dan oluşan ve ilk toplan- tılarmı Şanghay'da yaptıklan için Şanghay Beşlisi olarak anılan ülkeler yepyeni bir hare- keti başlattılar. Bunlann yeni dünya düzeni egemenlerine pek sıcak baktıklan söylene- mez. Şanghay'da başlayan, Bişkek'te devam eden ve arkasının geleceği belli olan bu top- lantılarda, bu ülkeler bir blok ohıştunnadık- lannı belirtiyorlar. Bununla birlikte sıkı bir ekonomik işbirliği içine giriyorlar; uyuşturucuyla, terörle -ve özellikle Islami terörle- savaş konusunda or- tak karar alıyorlar. Siyasal gözlemcüerin bir bölümü yakın bir gelecekte bu topluluğa Hin- distan'ın da katılabileceğini bildiriyor. Bir baş- kagrup ise Baü'nmHindistan'ı Çin'e karşı kul- lanabileceğini, kışlortabileceğini düşünüyor. Ancak, Hindistan'ı XX. yy 'ın edilgin, zayıf ül- kesi gibi görmek pek doğru bir teşhis obnasa gerek. Batılı uzmanlar kimi zaman olmasını iste- dikleri şeyi, olasılık olarak değerlendirmeyi pek seviyorlar. Aslmda Hindistan'uı bu oluşuma eklenmesi, topluluğun sıcak güney denizleri- ne uzanmasını sağlayabilir. Bu durum bütün Uzakdoğu dengelerini etkileyebilir ve ABD, bölgedeki siyasal etkinliğini tümüyle yitirebi- lir. Hatırlamakta yarar var. ABD 1964'ten 1972 'ye kadar Vietnam batağmda boşuna de- belenmemişti. Savaş sonrası Pasifik'te siyasal etkinliğini yitiren ABD bugün Pasifık kap- lanlan olarak anılan ülkelerle (Güney Kore, Sin- gapur, Tayvan, Malezya gibi) çok farklı ikti- sadi ilişkiler kurmuştu. Savaş sonrası kon- jonktürbu ülkelerin konumunu hayli değiştir- mişti. Bunlar artık Latin Amerika ya da Orta- doğu ülkeleri gibi ucuz hammadde deposu ve pazar konumundaki ülkeler değildi; siyasal yönetimlerinin ise ABD tarafından şekülen- dirilmesi düşünülemezdi. Sonuçta 1980'li yıl- larla birlikte yüksek teknoloji üreten, otomo- tiv ve elektronik endüstrilerinde dünyada söz sahibi olan kaplanlar ortaya çıkmıştı. Peki, Batı göz göre göre kendilerine rakip olabile- cek ülkelere teknolojik bilgileri nasıl vermiş- ü'?.. Yanıtıbasit.. Kapitalizmpazarolarak gör- düğü herülkeye "fcendiistediği koşuBarda"gir- mek ister, ancak dilediği koşullar gerçekleş- mediginde "o ülkenin dayatüğı koşullar ney- se" öylece girmek zorunda kalır. Bundan son- ra o ülkenin teknolojik kalkınmasına katkı sağlamak kaçrnıhnazdrr. Bu bir anlamda ka- pitalizmin doğasıdır. 1972'de uzak Asya'da bunlan yaşayan ABD yakm bir gelecekte Gü- neyAsya'daİd etkinliğini yitirebilir, benzeri bir yazgıyı paylaşabilir. Şanghay Beşlisi'nin başuıı çeken ülke ola- rak Rusya Federasyonu görünüyor. Eski Sov- yetler Birliği'nin süreği durumundaki bu dev ülke bugün pazar ekonomisine geçişin bütün sancılanm yaşamasına karşın, tam anlanuyla süper güç politikalaruıı sürdürüyor. Bu arada Baü'yla kurduğu iktısadı üişkilerinde temel üre- tim kurumlannı, doğal kaynaklarım hiçbir bi- çimde Batı'ya kaptırmıyor. Eski bürokrat ve teknokratlardan oluştur- maya başladığı burjuvazisi oligarşik özellik- ler taşıyor, ancak kesinlikle Batı'nın ticari mü- messilliğini, başbayiliğini yapmıyor. Bir baş- ka ifadeyle komprador özellikler taşunıyor. Yüksek enflasyondan, gelirdağılırm dengesiz- liğinden, yerel mafya örgütlerinden, yoksul- luktan bunalmasına karşın, umutlu olmak için farklı nedenleri var bu ülkenin. Köklü bir kül- tür ve sanat geleneğine sahip ohnası, insanla- nn yoğun biçimde okuma alışkanlığı edinme- leri, yetmiş yıllık bir sosyalist yönetim dene- yiminden geçmiş bulunmalan en önemli avan- tajlan olarak gösterilebilir. Tabii buna yüksek teknoloji üretebilen, nükleer başlıklı füzeleri olan bir ülke olduğunu da eklemek gerekir. Işte bu Rusya Federasyonu bir yandan Kaf- kaslar'daki arka bahçesini toparlamayı düşü- nürken biryandan da Baltık ülkelerinde etkin- liğini arttırmayı amaçlıyor. En önemli bek- lentisı ise Batı karşısında daha güçlü, daha di- rençli olabilmek. Bunlan gerçekleştirebilmek için Asya'daki komşulanyla iyi ilişkiler kur- manın zorunlu olduğunun bilincinde. 1970'ler- den 1990'lara kadar, sosyalizm yöntemleri ko- nusunda çatıştığı Çin Halk Cumhuriyeti ile çokyakın ilişkiler içerisine girmesi, Asya halk- lan için banşın en önemli güvencelerinden biri olacağa benziyor. Çin Halk Cumhuriyeti çok ilginç bir libera- lizm-sosyalizm sentezi yapmaya çalışırken yıllık yüzde 9'luk kalkınma oranı ile adeta bir mucizeyi gerçekleştiriyor. Ekonomistler ve siyasetbilimciler XXI. yy'ın ilk çeyreğinden sonra Çin Halk Cumhuriye- ti'nin dünyanın başat gücü olup olmayacağı- nı tarüşıyorlar. Şanghay toplantılan sonrasın- da bu işten en çok Çin Halk Cumhuriyeti'nin kazançlı çıktığı anlaşılıyor. Bu ülkenin doğu- sunda 1.600.000 kmiiktopraklarda, Sincan böl- gesinde Uygur Türkleri yaşıyor. Aynı şekilde Kugızistan ve Kazakistan'da da Uygur Türk- leri bulunuyor. Çin her iki ülkeyle de çok yo- ğun enerji-ticaret anlaşmalan yaparak ye bun- lan banş anlaşmalan ile pekiştirdi. Ömeğın Çin'le Kazakistan arasındaki 3.000 km'lik bir petrol boru hattının yapunına karar verilmiş ohnası çok önemli dostluk köprülerinin oluş- tugunu gösteriyor. Aslında bölgede yalnız Çin Halk Cumhuriyeti değil, banş ve kardeşlik ka- zançlı çıkıyor bu ortaklıktan. Batı'nm yüzler- ce yıllık "böl-parçala-yönet" pobtikalan da engellenmiş oluyor. Peki bu gelişmeler, dünyada sol hareketin ye- ni birçekimmerkezini oluşturabüirmi? Bubaş- lı başına bir tartışma konusu. Böylesi bir mer- kez buralarda da oluşabilir, Avrupa işçi sınıfı hareketleri içerisinde de ivme kazanabilir. Bu bölgedeki banş ve ekonomik işbirliği anlaş- malan, buralann Balkanlaşmasını ve Kafkas- laşmasmı engelleyeceği için, banş içerisinde çok şey değişebilır. Özellikle Rusya Federasyonu'nda Zugha- nov'un Komünist Partisi'nin yüzde 30 dola- yında oy alması hiç de küçümsenecek bir ge- lişme değil. Ancak bugünden yanna bir sol atı- hrn beklemek de doğru olmaz. On yıl, yirmi yıl gibi zaman dilimleri insan yaşamı için hay- li uzun dönemlerolmalanna karşın, tarihsel sü- reç içerisinde bir göz kırpunı bile değil. Bel- ki de böyle bir zaman dilimini beklemek ge- rekebilir. \feni dünya düzeninin insanı, insan emegi- ni, insan onurunu yok sayan kimliği ile son- suza dek sürüp gitmesi, eşyanın doğasrna ay- kın. Dünyadaki her oluşum, umudu berabe- rinde taşıyacaktır. Ancak insanlann hayata ve dünyaya ilgilerini yoğunlaştırmalannda sayı- sız yararlar olduğu açıkça görülüyor. FETHİYE ASLÎYE1. HUKUK MAHKEMESİ'NDEN 1998/105 Davacı, Fethiye Bayır köyûnden 1965 doğumlu Nurten Küçflkhavutcu tarafından, davalı Fethiye Gerişburnu köyûnden Kemal oğlu 1969 doğumlu Bilal İCüçûkhavutçu aleyhine açtığı boşanma davasında davalının gösterilen adresinde tebligat yapılamadı- ğı gibi yaptınlan zabıta tahkikatında adresi tespit edilemediğinden dava dilekçesinin ılanen tebliğine karar verilmiştir. Davalı Bilal Küçûkhavutcu duruşmanın talik edildiği 12.09.2000 günü Fethiye Asliye 1. Hukuk Mahkemesi'nin duruşma salonunda 1998/105 sayılı dosyada davalı sıfatı ile dinknmek üzere hazır bulunmanız veya ken- dinizi bir vekille temsil ettirmeniz gerektiğine, ilanen istinaden özürsüz olarak duruş- maya gelmedifiniz takdirde yokluğunuzda yargılamaya devam edilip karan verileceği nedeniyle işbu ilanımız 24.2.1998 tarihli dava dilekçesi tebliğ yerine geçerli olmak üze- re ilanen tebliğ olunur. Basın: 38938 StMAV SULH HUKUK MAHKEMESİ DosyaNo: 1994/145 E. • , - 1997/410 K. Davacı Orman Genel Müdürlûğü'ne izafeten Simav Orman lşletmesi tarafından da- vahlar Raife Can, Yaşar Gan, Ahmet Can, Mehmet Can, Melahat Aktaş, Kâmil Çıplak, Ahmet Sanlı, Vahide Özdemir, Nazmiye Sanlı Mübecced Sanlı ve Ali Sanlı aleyhine açılan tapu iptali davasının 09.07.1997 tarihinde dava koousunun mahkememizin gö- revsizliğine karar kesinleştiğinde ve talep halinde dosyanın görevli ve yetkili Simav Kadastro Mahkemesi'ne gönderilmesine karar verilmiş olup davahlar; Raife Can, Ya- şar Can, Ahmet Can, Mehmet Can, Melahat Aktaş ve Ali Sanlı bulunamadığından ka- rann ilan yolu ile tebliğine karar verilmiş olup; gazetede ilanın yayımlandığı tarihten iti- baren 7 gün sonra tebliğ edilmiş sayılacağı 8 gün içinde temyiz edilmediği takdirde ka- rann kesinleşmiş sayılacağı ve tebligata kaım olmak üzere ilan olunur. Basın: 38579 SAYINRIZADEMtR Kooperatifimize olan ödeme taahhütlerinizi bugüne kadar yerine getirmemiş bulunmaktasınız. Toplam bor- cunuz 4.309.500.000 TL. (Dörtmiryarüçyûzdokuzmil- yonbeşjTizbinlira)ya ulaşmıştır. Gerek Kooperatif faali- yetlerinin yürütûlmesi ve gerekse ödentilerini düzenli olarak yapan üyelerin şikâyetleri nedeniyle işbu ihtar- namenin tarafınıza gönderiİmesi zarureti hasıl olmuştur. Sayuı muhatsp, işbu ihtar mektubuııuıı tebhği tarihm- den itibaren 10 gün (on gün) içinde Kooperatife olan tüm borçlannızı faizleri ile birlikte ödemenizi, aksi tak- dirde Kooperatiften ihraç işlemlenne başlanılacağı ihtar olunur. 06.06.2000. S S PARf AK STARKFNT KDhOJTYAPIKOOP. - — — - ^ = . - • l s VEKİLİ Av. CEM DURAL Atatürk Cad. Dörtyol Sok. No:l/1 Maltepe^st. Tel: 0216/305 88 84 Basın: 39621 PENCERE Seçenek?.. Ecevtt'in başında bulunduğu 57'nci Koalisyon Hükümeti'nin üç yıl içinde IMF programını harfi harflne uygulayacağını artık Mısır'daki Sağır Sul- tan da biliyor. Türkiye'yi çekip çeviren dış ve iç sermaye güç- lerinin karan bu!.. 57'nci Hükümet üç partiden (DSP-MHP- ANAP) oluşuyor; Meclis çoğunluğuna dayanıyor. Başbakan Ecevit, üç yıl boyunca, memura-işçiye, çiftçiye-esnafa, özetle halka kan kusturacaktır. IMF programı, enflasyonu yavaşlatmayı öngörü- yor; ama, bu amaç için yapılması istenen özveriyi toplumsal kesimlere adaletli biçimde dağıtmıyor; BAKERKÖY1. SÜLHHUKUK MAHKEMESİ 1998/1375 Mahkememizce verilen 29.12.1999 tarih 1998/1375 Esas, 1999/1437 Karar sayısı ile Çanakkale Merkez Camiikebir Mah. nüfusuna kayıüı Abdullah oğlu 1927 doğ. Mehmet Cahit Zen- ci'nin vesayet altma alınarak kendisine 1965 doğ. oglu Mustafa ZaKİ'nin vasi atamnış olup iş bu karara süresinde itiraz vaki ol- madığı takdirde hûkmün ayoen kesinleşeceği tebliğ yerine kaım olmak üzere ilan olunur. Basın: 39793 elöğlunun böyle bir derdi yok!.. Peki, Ecevit'in başında bulunduğu koalisyon hükümetinin görüşü ne?.. Hükümet diyor ki: - Enflasyon canavannı yeniigiye uğratırsak; ar- dından da ezilen halkın soluk almasını sağlayacak önlemlere sıra gelecek... özeti: - ölme eşeğim ölme!.. • Ya muhalefet ne yapıyor?.. Muhalefet yok!.. • "•'"' Meclis'te muhalefeti oluşturması gereken Fazi- let ve Doğru Yol partilerinin bir alternatif program- lan da yok!.. Ecevit'in yerine Recai Kutan'ı ya da Tansu Çiller'i oturtun; Cottarelli denetiminde IMF programını yürütmekten başka bir iş yapa- mazlar. Türkiye seçeneksiz bırakıldı. Çrftçi, işçi, memur, esnaf, emekli ne kadar bağı- nrsa bağırsın, feryadı sağır duvariara çarpacaktır; ülkedeki egemen güçler, bu çırpınışları tepeden alaylı bir gülüşle izliyorlar. Çünkü patronumuz Cottarelli'dir. Bir dediği iki edilmeyecektir. ''• z "Istikrar" dedikleri budur. • '- Türkiye öyle bir çukurdadır ki "istikrar" uğruna Yılmaz ve Çiller'in yolsuzluk dosyalan bir çırpıda yok edildi. • Ancak IMF programlannın uygulandığı nice ül- kede "istikrar" halk ayaklanmalarryla ve askeri darbelerie allak bullak olabiliyor; bıçak kemiğe dayanınca emekçi kitleleri sokağa dökülüyorlar; başkaldınlar başlıyor; direnişler anarşiye dönüşü- yor; sonunda bir askeri darbe gelse de önünde yi- ne tek seçenek kalıyor IMF programı!.. • • Biz bu filmi 12 Eylül'de seyrettik. Darbeyi yapan askerter IMF programını uygula- mazlarsa, dışardan kuşatılıriar, borç musluklan kesilir, ikinci darbe tehlikesi doğar. Oyunun kuralı budur. Peki, ne yapmalı?.. • Muhalefetle birlikte IMF programına karşı bir seçeneğin yaratılması gerekiyor. 57'nci Koalisyon Hükümeti, IMF programını uy- guladıkça, muhalefetini de körükleyecektir. Halk tabanında daha şimdiden başkaldınlar başladı; ilerde protestolar yaygınlaşacak... IMF programına karşı ekonomide somut bir karşı program oluşturulması bu ülkenin hayat me- mat sorunudur, dünya Ölçeğinde bunun ömekJeri devar. Peki, nerede o program?.. • .; TEŞEKKÜR ERDİNÇ GÜNNAR'ın doğumsal kalp rahatsızlığını başanlı bir açık kalp operasyonuyla iyileştiren, Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. ÖMER IŞIK ile özel Marmara Hastanesi Kalp-Damar Cerrahisi ekibine teşekkür ederiz. Cumhuriyet VEFAT Merhum Talat Güloğlu ve merhume Neriman Gûloğlu'nun biricik oğlu, Sevgin Güloğlu ve Bilgin Ergin'in sevgili kardeşleri, Avukat Güven Ergin'in kayınbiraderi, Arzugül'ün dayısı, Aslı, Ayça ve Nurgürün doyamadıklan biricik babalan, Seçil Gûloğlu'nun kıymetli eşi Gümrük Müşaviri ENGtN GÜLOĞLU (Baba Engin) elim bir trafik kazası sonucu Haklan rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi 15.07.2000 tarihinde öğle namaznıı müteakip Bakırköy Zuhuratbaba Camii'nden alınarak Kozlu'daki aile kabristanına defhedilecektir. Allah rahmet eylesin AİLESl İLAN T.C. FATtH 1. ASLİYE HUKUK HÂKtMLİĞİ'NDEN Sayı: 1999'540 ~—DüVacı Tülay Alöâ tarafından davalı Kahraman "Arda aleyhine açılan boşanma davasmda: Davaluıuı Muratpaşa Mah. 568 Sok. No: 12 Ül- güt Apt.-Antalya adresine tebhgat yapılamamış ve zabıta marifeti ile de yeni adresinin tespiti mümkün olamamış, bu suretle davalı Kahraman Arda'ya da- va dilekçesinin ilanen tebliğine, yargılamanın 22.9.2000 günü saat 10./ 30'da yapıknasuıa karar verilmiş bulunulduğundan muhatabın bizzat mah- kememizde hazır bulunması veya kendisini kanuni bir vekille temsil ettirmesi, gelmediği takdirde HUMK 213/2. maddesi gereğince gıyabında devam olunacağı dava dilekçesinin tebliği yenne kaim ol- mak üzere ilan olunur. 4.7.2000 Basın: 39073
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear