25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
21 MAYIS 2000 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Yojsuziukla mücadele Içişleri Bakanlığı, yolsuzlukla mücadele konusunda yeni bir çalışma başlattı; konu bilimsel yönden araştınlıp etkin mücadele yöntemlerinin geliştirilmesi amaçlanıyor. Içişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın bir de valilere genelgesi var ki yolsuzluklara tanık olan yurttaşlan yakından ilgilendiriyor "Vatandaşlanmızm dilekçe hakkının kullanılması Anayasamız ve 3071 sayılı kanunla düzenlenmiştir. Bu kanun kapsamında valiliklere ve kaymakamlıklara yapılan vatandaş başvurulan en kısa sürede sonuçlandınlmalı, kanunun 7. maddesi uyannca başvuruiann sonucu veya yapılmakta olan işlemin safahat hakkında dilekçe sahiplerine en S ^ geç iki ay içinde -1 L cevap verilmelidir." Kurallar daha önce de vardı ama gereği gibi işlemiyordu. Içişleri Bakanı Sadettin Tantan, "sümen altT dönemini de bitirmeye karariı görünüyor! Befctronikposta: som6posla.cumhuriy0t.com.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Iran, siyasi cinayetlerin aydınlatılması için Türkiye ile işbiıiiği yapmryormuş... "Işbiriikçileri ortava cıkmasın dive!" Aydımmız, Insammız, Devletimiz Binlerce yıl öncesinden Anadolu'daki uy- gariıklann mirasıylaTürkiye'nin aydınlan, in- sanlan ve tarih boyunca Türk devletleri üzerine bir deneme... Erol Toy'un kalemin- den... 1982'de ilk basımı, 1992'de tıpkı basımı ya- pılan "Aydımmız, Insanıımız, Devletimiz"in yeni ba- sımı günümüze uzanan süreci de kapsayarak Yaz Yayınlan'ndan çıktı. Insanımızı oluşturan attyapı üzerine: "Ibn-i Haldun çok haklı olarak; 'Insanı coğrafyası belirier' diye kes- tirip atar. Aradan, 500 yıl geçmesine karşın aksini savunan çıkmadıgınagöre 'insanımızı' çözümlemek için, coğrafyamıza göz atmak zorunlu. Bakar bak- maz gördüğümüz üzere 'Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket'in, üçyanı mitolojinin 'ge- niş kannlı teknelerine' binmişçesine derya içre çır- pınır... Bir yanı 'Nuh'un gemisine' konmuşçasına dağlann yüce katına tıımanır. Pasifik Okyanusu'ndan gelirsen, Asya'dan Attantik'e uzun ince bir köprü ge- çer. Atlantik Okyanusu'ndan yola çıkarsan bitmez tükenmez bir merdiven tırmanırsın. Buz denizinden, kum denizine... Yani hangi yön, diğeriyle kavuşma- yı dilese, Anadolu'yla buluşmaya koşulu." Biraz da tarih biriiği üzerine: "Coğrafya yapısı suy- la toprak gibi yaşamın iki ana elementinin buluşma noktasında oluşan bir bölge, kaçınılmaz bir biçim- de tarih birliğini de dayatacaktır. Çünkü bu buluş- manın noktası, yeri geldiğinde güvenli bir geçit ol- duğu kadar, koşullar gerektirdiğinde açılmaz bir ki- lit niteliğini de alabilir. Bu nedenle ister dinlerin ya- ratılış efsanelerindeki Adem'in Cennetten kovularak Tibet'te yere inmesinden yola çıkın... İster mitoloji- nin gökle yerin birieşmesinden kaynaklanan türeyiş anlatısından... Insanoğlunun bütün arayış ve aranış- lannı izlediğinizde ister istemez Anadolu'ya uğrar- sınız." Ve sözcüklerin kökenine inildığinde boylarla mes- tek gruplan arasındaki ilişkı:"Aka, ilkin dokumacı son- ra ipekçi, daha sonra da Ahileşerek bütün meslek dallannı kapsarken, Eti mimar... Saka sığırtmaç, mal sahibi... Iskit dikici, hallaç, keçecileri... Hurri-Hatti tahtacı marangoz... Ur vurmak kadar dövmek an- lamıyla dibekçi ya da değirmenci diye, diye, çiftçi- çoban, otacı-bağban, gemici-demirci, hancı-ker- vancı gibi üretim dallannı karşılamak olası." Bir de Oğuz boylarının anlamı var ki Erol Toy, es- ki Türk yazıtlannda Oğuz'u tanımlayan işaretle 'al- fabeta'nın Zeus'unu karşılaştırmayı önererek çok il- ginç bir tablo çıkartıyor ortaya... SESSÎZSEDASIZÇ.) NURİKURTCEBE Aklıbaşında mülki amir yorumu Geçen yıl Atatürkçü Derneği Rize Şubesi, Rize Valiliği'ne bir dilekçe ve- rerek, dernek lokalinde velilerinden yazılı onay alınan öğrencilere, dersle- rine katkı amacıyla eğitim çalışması yapmak üzere izin istiyor. Valiliğin henüz sonuçlandırmadığı başvurudan beş gün sonra polis, der- nek lokaline gelerek velilerinden ya- zılı onay alınmış 18 yaşından küçük ki- şi ve çocuklann dernekte bulundu- ğunu saptıyor. Tutanak tutuluyor ve hakkında suç duyurusu yapılan Dernek Başkanı Gülden Kulaksızoğlu hakkında da- va açılıyor. Rize Sulh Ceza Mahke- mesi, Kulaksızoğlu'nu 90 milyon lira ağır para cezasına çarptırıyor. Kulaksızoğlu, Asliye Ceza Mahke- mesine bir dilekçe vererek cezaya iti- raz ediyor. Yargıç Sadrit Gözükara, ce- zanın kaldınlıp Kulaksızoğlu'nun be- raatine karar verirken şöyle diyor: "Başvuru tarihinden beş gün son- ra Valilikten izin çıkacağı bir aşama- da dernekte bu tür inceleme yapılmış olmasının özellikle eğitim gibi çalışma- lan gerektiren talep hususunda hiçbir aklıbaşında mülki amirin 'buralarda öğrencilere ders verilemez, eğitim ça- lışması yapılamaz' gibi bir gerekçe ile oîumsuz karar verebileceği düşünü- lemeyeceğinden... ders verilirken ve- lilerin de mutlaka orada olacağı şek- linde daryorumlanması düşünüleme- yeceğinden... sanığın eyleminde ka- mu düzeni ve genel ahlaka aykın her- hangi bir davranışın bulunmadığı an- laşılmakta..." Bu arada, Rize'deki aklıbaşında mülki amirierden, tarikat yuva- larında yapılan beyin yıkama seanslan konusunda da bir- şeyler bekliyoruz! ÇED KÖŞESİ OKTAY EKÎNCt Havana Parkı'nda... "Cumartesi (13 Mayıs 2000) Kübalı parlamenterle Esen- kent'teki Havana Parkı'nı açı- yonız... Küba'daki mimari göz- lemlerini Esenyurtlulara da tn- latır mısın?.." Aynı parkı Jose Marti ve Ata- tûrk heykelleriyle de bezeyen " Belediye Başkanı Dr. Gûrböz Çapan'ın bu daveti üzerine o gün mikrofonu elime aldığımda, törene katılan Ramon Pez Fer- ro başkanlığındaki konuklar da "yaşasın sosyalizm" sloganla- nyla kendilenni karşılayan coş- kulu topluluğu el sallayarak se- lamlıyorlardı... Peki, böylesı bir "miting" or- tamında Havana'daki "şehirci- liği" ve "kent kültürünü" na- sıl anlatabilirdım?.. Kısa bir çekıngenlikten sonra elımdekı mikrofonu "sınav kâ- ğıdı" gibi görerek, sloganlann dinmesını bekledım. Söze başlar- ken de; "Şimdi size, Mimarlar Odası Başkanı olarak Küba'da- ki izlenimlerimi aktaracağun" diyerek, beklentilerden "fark- h" bir konuşma yapacağımı ön- ceden belırtmeye çalıştım... • • • Amenka'nın "80 mil" yakmın- daki bir adada, gerçekten bir lük mücadelesıne adamıştı... Nitekım Atatürk de bir "Os- manlı subayı" olmasına rağmen, ülkesıni emperyalistlere teslim eden Osmanlı yönetiminc karşı çıkarak Anadolu halkının bağım- sızlık savaşma "önderlik" etti- ği ve TtMcîye'ntt «trtnskl «att» rnnu kurtardığı" için şundi Kü- balı gençlere de "esin kaynağı" oluyor. Gürbüz Çapan'ın arma- ğan ettiği Atatürk heykeli Hava- na'yı sadece "bezemekle" kal- mıyor, Jose Marti'leriyle gurur duyan bir halka "Dünyada yal- nız olmadıklarını" da anlatı- yor... - • ••• Işte böylesı bir "yurt sevgisi- nin" mimarideki ve şehircilikte- ki yansıması da özellikle "kûl- türel mirasın" ve "tarihsel kent dokusunun" en değerli "kim- lik ve uygarlık def erleri" ola- rak tıtizlikle konınması... Havana'yı her gören "hty- ran" kahyor, çünkü ABD abhı- kasının yaratüğı onca derin ve dayanılmaz ekonomik sıkıntıla- ra karşın kentin tarihsel karakte- ri "yaşatılmaya" çalışılıyor. Üstelık bu korunan yapılar da sömürge döneminin "kolonyal" mimari örnekleri... Ancak Kü- Havana'daki "sömürge dönemi" mimarisi titizükle korunuyor. Çünkü yurtseverlik bilinci "kültürel mirası" da kucakbyor... "destan" yazılıyor. Küba halkı, ABD'nin "insafsız" ablukası al- tında efsanevi bir "bağımsızlık direnişi" göstererek, aslmda sa- dece kendilerinin değil, "insan- lığm" da onurunu kurtanyorlar... Yine insanlık için "gurur ve- rici" olan bu büyük direnışin te- melinde ise sadece "sosyalizme bağlılık" bulunmuyor. Asıl ef- saneyi, aynı bağlıhğa da "güç ve süreklilik" katan ve kökünü Küba tarihinden alan "yurtse- verlik bilinci" yaraüyor... ÖmeğînTİdel Castro ve arka- daşlan, devnmden sonra Küba'da "parti bayrağını" değil, yine "Küba Bayrağı"nı dalgalandır- dılar. Çünkü o "vatanın" bir simgesiydi ve Batista dönemin- de sömürgeciliğin tutsağı kılı- nan tarihi bayrak da artik "özgür- —inğâne" ltavuşmuştu..T -Benzerşekıide Jose Marti gı- balılar, onurlu ve kişilikli bir ül- ke olarak yaşamada "ulusal kül- tür mirasının" değerini ve öne- mini, doğrusu bizdeki değme devrimcilerden, hatta değme sos- yalistlerden çok daha iyi biliyor- lar... O kadar ki Batista'nın sa- rayını bile restore edıp "Devrim Müzesi" yaparken. anıtsal ya- pılan kurtarmışlar, tarihsel kent mekânlannı insanlarla kucaklaş- tırmışlar... Tıpkı yine Atatürk dÖnemin- deki o kıt bütçemizden "eski eserlerin restorasyonuna" ina- nılmaz paralar ayıran "Cumhu- riyet devriminin" yurtsever kad- rolan gibi... • • • __.jy£L Bütün bu gözlemler, 0 gfln Esenkent'teki törende "slogtn- laria kesilmeyen" tek konuşma- -matk "içerigİBp ohışturdu. tesı gün (14'05'2000) MflH bi, aslmda gcçcn yüzyılın "kö-—gazetesıni alanlar ise Nazmı i man imzaü haberde aynı konuş- «zetle şöyle le sahipleri" arasında yer alan, "İsp*nyor' bir şaırin de en bü- yük "ulusal kahraman" olarak kucaklanması aym yurtseverli- ğin göstergesi değil miydi?.. Çün- kü Jose Marti, konumuna ve kö- kenine aldırmadan, yaşamını ve şiınnı Küba halkının "tspanyol sönaürgecilerine karşı" özgür- y y "Ekinci, Küba mimarisi yeri- ne, bağımsıztak-demokrasi ve sosyalizmi anlattı..." Ne diyelim?.. Nazım Alpman da şu bizim değme "solculan- mızdan" bıri değil mi?.. Ne bi- liyorsa, o kadar anlamış... HAYVANLAR ISMAILGÜLGEÇ HrM\ igulgec@yahoo.com KİM KİME DUM DUMA BEHIÇAK b0hicak@turk.net J ÇÎZGÎLÎK KÂMtL MASARACI HARBİ SEMİH POROY semihporoy@yahoo.com - • <i.~- - -• — - - : • ' - . • ' . r - • ••-!:.* ~f - L^ il/l J ı - ~ ~ * ' ' - : • ' . • - KEDl LEVO APTÜÜKA TARİHTE BUGÜN MVMTAZ ARIKAN 21 Mayıs J//0ROJ£N BOMBAS//. B/IS . a a ıSr MELYuM'U OCJJŞTU/eA4A£/ SrHAS/AtGA A*4 GELMEjer&Ybİ. HE8MAM6İ S'« GÜÇ.LÜ AAiLYOfMA/ecA «£2 . 19SO 'Oe, ABO SOMMA&I, İLK PANO DENİZ KAVUKÇUOGLU Bir Zaferin Anlamı Yurtdışına ilk kez on iki yaşındayken, paramızın henüz "pul" olmadığı 1950'li yılların ortasında git- miştim. Daha bacak kadar çocuk, ekonomiden me- konomiden ne anlasın, Bremen'deki okulumuzun sınıf öğretmeni Herr Kück, beni bir gün yanına ça- ğınp "Biliyor musun, ben Türk Lirası biriktiriyorum" dediğinde omuzlanmı silkmiş, arkamı dönüp uzak- laşmıştım. Akşam evde öğretmenimden duydukla- nmı babama anlattığımda, babam heyecanlanmış, "Tabii biriktirir" demişti, "bizım paramız kıymetlipa- ra... " Altmış yedı kuruşun bir mark ettiğini, hele gü- müş liranın çok değerli olduğunu, yalnız öğretme- nimin değil, başka Aimanların da limana gidip Türk gemicilerinden "teklik" topladıklannı o gün öğren- miştim. Ertesi gün okulda Herr Kück, babamın yol- ladığı bir avuç "teklikl yüzünde güller açarak almış, cebine koyduktan sonra saçımı okşayıp "Babana selam söyle" demişti, "siz Türkleriyiinsanlarsınız..." OyıllardaAlmanya'da "7ürfc"olmanın "ayncalık- lığı" üzerine tek anım bu değildi. Kimi okul arkadaş- lanmın dedeleri I. Dünya Savaşı öncesinde cephe- de Türk askerleriyte omuz omuza çarpışmışlardı. Ev- de dinlediklerini okulda, -biraz da abartarak- anla- byorlar, anlatırken elleriyle beni gösteriyoriardı. On- lar için aralanna katılmış bir "kahraman"ö\m ben!... öğretmenler de bu anlatılanlardan etkilenmiş ola- caklardı ki okulun tek yabancı öğrencisi olan bu "kah- raman Türk çocuğunu"', beni, ilgili ilgısiz her tören- de ortaya çıkartıyorlar, alkışlıyorlardı. Daha ilk haf- talardan itibaren "o/cL//detorasyonu"nun vazgeçil- mez bir parçası olmuştum. Okulumuz, yolu Bremen'e düşen her türiü "resmi Türk heyeti"n\n ziyaret prog- ramında "olmazsa olmaz" bir durak olmuştu artık. Bir gün apar topar sınıftan çağrılmış, okulumuzu zi- yaret eden dönemin Milli Eğitim Bakanı Celal Yar- dımcı ile tanıştınlmıştım. Müdür odasında bakan be- ni yanına oturtmuş, sonra nereden aklına gelmiş- se, birden "Hadi, birşiiroku da dınlesinler" demiş- ti. Utana sıkıla Istiklal Marşı'nın ilk kıtasını okumuş- tum. Almanlara Türkçe şiir okumak, müdürümüzün odasına Türk bayrağı yerine Mısır bayrağı asması kadar tuhaf bir şeydi doğrusu. Benim gibi Celal Yardımcı da bu "gaf"ı fark etmiş, ama bunu yaşlı Almanın iyi niyetine verip ses etmemişti. Okul yaşamımızda, "futbol"ur\ da önemli bir ye- ri vardı. İyi birfutbolcu sayılmasam da beni mutla- ka takımlannaalmak istiyorlardı arkadaşlanm. Türk' olmam yetiyordu onlara... Milli takımımız üç yıl ön- ce Beriin'de Alman Milli Takımı'yla karşılaşmış, ka- leci Turgay Şeren'in panterleştiği maç 2-1 'lik "Türk zafen'Ye sonuçlanmıştı. Yalnızca paramızla, kah- ramanlıklanmızla değil, futbolumuzla da övünebi- liyorduk bir Türk olarak o yıllarda... Ertesi yıl da dünya şampiyonu Macarlan, o Szabo'lu, Hideku- ti'li, Puskaş'lı "efsane takım"\ Mithatpaşa Stadyu- mu'nda çimlere gömecektik... 1963 yılında yeniden Almanya'ya geldiğimde na- sıl da değışmiş bulmuştum her şeyi... Kahraman- lık öykülerinin yerini, çöpçülük yapmak için bura- lara akan "yoksul Türkler"\n günlük maceraları al- mıştı. Bir mark üç yüz seksen yedi kuruştu artık ve kimse yüzüne bakmıyordu Türk Lirası'nın... Lokan- 1 tacılar, meyhaneciler kapılanna "Türkler giremez" diye yazılar asryorlardı. Futbolumuz da paramıza dön- müştü... Delikdeşikti... Her maç başka bir "hüsran"\a sonuçlanıyordu... Almanlar siyasetimizden de sıya- setçılerimizden de yaka silker olmuşlardı zaman içinde... öfkeleniyorduk onlara... öfkelendikçe de kendimizi anlatmakta bir başka zorlanıyorduk... Bu arada yer yarılmış, tüm "Türksever" Alman- lar yerin dibine girmişlerdi sanki... "Türk'ün Türk'ten başka dostuyokmuş meğer!.." diye düşünüyorduk. Isveç'ten Belçika'ya, Avusturya'dan Fransa'ya, Türklerin yaşadığı her yerde yeni kuşaklar bunu du- yarak, dinleyerek yetişiyorlardı... Yıllar öncesinin "ayncalıklığı", kırk yıl içinde kitlesel bir dışlanma- ya, tepkisel bir soyutlanmaya dönüşmüştü. İçinde yaşadıkları çoğunluk toplumlarıyla "eşdeğerlilik duygusu"nu yitirmişti Avrupa Türkleri her şeyden önce... Yaşanması tahammül sınırlannı zorlayan, yaşanmaması gereken, doğal olmayan, ama aşıl- ması da ancak "olağanüstü birtakım gelişmelerle mümkün olabilecek bir durumdu bu... övünecek- leri güncel, şimdi yaşanan, çoğunluk toplumlannın üzerinde hiç tartışmaksızın kabul etmek zorunda ka- lacakları, sokaktakı insanlann hiç düşünmeden an- layacakları, anlayabilecekleri "o/rşey/er"egereksi- nimleri vardı Avrupa Türklerinin... Galatasaray'ın Avrupa Kupası zaferi, bu açıdan da anlamlı bir "zafer"d\. (Faks: 0212 723 84 97) ..' B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN 2 3 4 5 6 / 8 9SOLDANSAĞA: 1/Ticarideğer taşıyan yaprak tütünlerin dü- 2 şük kaliteli olanı... Birta- nm aracı. II Buğday tane- 5 sinin olgunlaş- 5 mış içi... Erden çavuşa kadar olan askerlere 8 verilen ad. 3/ g Birnota... Ak- saray ilindeki ünlü va- di.47Birişiyapnrabil- me gücü... Avı çok 2 olan yer. 5/ Bir spor 3 aracı. 6/ Yan mat bir 4 kâğıt türü... Hararet. 7/Iskambükâğıtlany- la oynanan bir tür ku- mar...Müstahkemyer. 8/Sağhklı...Kendisi- ne tapınılan şey Trabzon'un Akçaabat ilçesinde göl... Algılanan j nesnelerin temel niteliği. -< YUKARIDAN AŞAGIYA: 4 17 Sürülmemiş tarla... Aklavegerçege aykın, 2/ HaJk_! HiiinHp tqr]^^alfi sebzeye verilen ad... Kısa harak-. t lı hir knnffr ^insi V retnherin oranını gösteren sayı... Küçük tuzlu bisküvi. 4/ Ya- şanmış olaylann anlatüdıgı yazı türû..,Bir ilimizu 5/ Aşağı görülen. 6/ Flurya da denilen güzel ötüş- lü kuş... Iskambilde koz. 7/ Ahırlarda iki hayvan ye- ri arasında bölme olarak kullanılan kalın sınk... En- der, seyrek. 8/ "Hadi — " : Heykelcimiz... Kalın değnek. 9/ Hücum... Orta Asya'da yaşayan Şama- nist Türkler arasında, çeşitli şeylerden anlam çıkar- tarak bakılan fal.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear