25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 NİSAN 2000 PAZAR CUMHURİYET SAYFA DIZI ffaroların yiirüyüşü ertetendi • İstanbul Haber Servisi - Cezaevlen protokolünü protesto etmek için 5 Nisan'da dunışmalara gLrmeme ve 14 Nisan'da Ankara 'da yürüyüş düzenleme karan alan Tüıkiye Barolar Birliğı, eylemleri erteledi. Ankara'da dün 50'ye yakın baro baskanının katımıyla gerçekleşen toplantı sonucunda eykmin ertelenmesi karan alınırken İstanbul, îzmir ve Diyarbakır barolan ertelenme karafına karşı çıktı. Adalet Komisyonu'ndan geçen Avukatlık Yasa Tasansı'nın Meclis Danışma Komisyonu'nda oybhiiğiyle geçmesi için eylemlerin ertelenmesi karan ahndı. İstanbul BoğazTnda kaza • İstanbul Haber Servisi - istanbul Boğazı çıkışında Lübnan bandıralı "Poylak" adlı boş kuru yük gemisi ile "Hüseyin Avcı" adlı Türk bandıralı gemi çarpıştı. Beykoz Cumhuriyet Başsavcılığı, kazayla ilgili soruşturma başlatırken "Hüseyin Avcı" gemisi, meydana gelen hasann giderilmesi ve yasal işlemlenn tamamlanması amacıyla Abırkapı açıklanna getirilerek demirletildi. MehmetçK Vaktı için kermes • tstanbul Haber Servisi -1. Ordu Komutanlığı personeli eşleri, gelin Mehmetçik Vakfı'na bırakılması amacıyla Fenerbahçe Orduevi'nde bir etkınlik düzenledi. Depremzede kadınlann elişlerinin satışından bir buçuk milyar liralık gelirin yanı sıra bilet ve davetlı bağışlanndan 30 milyar liraya yakın gelir sağlandı. Gecede pop rnüzik şarkıcısı Ege bir konser verdi. kkyarAm ekibi belgelerini alti • tstanbul Haber Servisi - Doğa ile Banş Demeği organlzasyonunda Türkiye Çevre Kozası desteğiyle Kadıköy Evlendirme Dairesi'nde düaenlenen "tlkyardım ve Acil Durum Egitimi"ni başanyla tamamlayan 500 İcişiye belgeleri törenle verildi. İstanbul Vali Yardımcısı Cafer Akyüz, "Coğrafı Bilgi Sistemi"ni geliştitdiklerini, Afet FM ile vatandaşlara ulaşmaya çalışüklannı ifade etti. Artçı depremlep sürayor • İstanbul Haber Servisi - Bogaziçi Üniversitesi Kandillı Rasathanesi ve Deprem Araştırma Ensötüsü'nden alınan bilgiye göre Gaziantep- Islahiye'de önceki akşam 20.ime 3.5, Ege Deıizi"nde saat 20.30'da 3.3 ve Antalya Elmalı'da gece yansı saat 02.0l'de 3.6büyüklüğünde depremler kaydedildi. IModa İskelesi rcstore edilsin' • tstanbul Haber Servisi - Tirkıye Denızcilik Işletmeleri'ne ait olan ve 19î5 yılından beri kularulmayan Moda tslelesi'nde toplanan yuttaşlar, iskelenin resore edilmesi için imza kanpanyası başlattı. Mtdalılar, iskeleyi tenizleyerek boyadılar. UUMOR HUAAOR Aydınlarımız, Laisizm ve Mustafa Kemal Bilindiği gibi, kapitalist Batı'nın, sosyalizme karşı ta XIX. yüzyılın ortalanndan bu yana sürdürdüğü acımasız savaş, 1950'lerdenitibaren birden, sonradan "Soğuk Savaş" diye adlandırdıkJan bir sinsi savaşım haline dönüştürülmüştür. Laildiğin demokrasiyle ilişkisi / nsan yaşlandıkça, bütün dün- yasını kapıp sıgınabileceği bır de gizli sığınak mı oluştur- muş ne, yüreğinde? Çatı ara- lığı bu gizli sığınağımdakı ıvır zıvirla. meğer farkına bile var- madan sürekli düşler kurarmışım nicedir... 1999 adli yılının açılışı dolayısıyla yap- nğı, Yargıtay Başkanı Sayın Sami Sdçuk'un o olağandışı konuşmasındaki, cumhuriyet- le, demokrasiyle, yakın tarihimizle ve la- iklikle ilgili görüşleri üzerine gazetelerin, radyolann, televizyonlann kopardığı o kor- kunç fırtınayı görünce, doğrusu tıpkı 1960 lardaki ATUT tartışması gibi, aydın- lanmız arasında gene tanhsel derinlikli ciddi bir tartışmanın başlayacağını san- mıştım. Ama nasıl da yanılrruşım. Çünkü daha ayı bile dolmadan ve dağ bir fare ol- sun doğuramadan, aydınlanmızm öfkesi di- nivermişti birden. Ve Sayın Selçuk, elin- deki ışıktan kılıcıyla cumhuriyetin nasıl bir teokratik devlet olduğunu cümle âleme gösterip laiklik uygulamasınt un ufak et- miş bir yıldız savaşçısı pozuyla televizyon ekranlannda, aydınlanmızm karşısında ka- sılmış da kasılmıştı, haklı olarak... Artık, homur homur homurdanıp duru- yordum sığınağımda sabahtan akşama... Çünkü, Aktüel dergisi de, sanki inaduıa, ön- ce Yargıtay Baskanı'nın konuşmasını bır kitapçık haliade ek olarak dağıtmış, he- men ardından da bir Sünnî-Hanefi (sanı- nm ilahıyatçı) profesörle konuşma yapa- rak, bu görüşlerin altını bir kez daha çiz- mişti kalın kalın. Işte, biraz da bu homurdanmalanmdan bıkan kanmın; "- Böyle homurdanıp duracağma, sen de otur yaz dûşûncelerinL Aktüel dergisi, de- mokrasiyi ve düşünce özgüriüğünü savun- duğuna göre, mutlaka yayımlar senin ya- zuıı da!.." demesi üzerine, ben de oturup derginin genel yayuı yönetmenine uzunca bir mektup yazmıştım, bu aydınlann gö- rüşlerini eleştiren. 'Bizlm için önemli olan laiklik deflil, demokrasi...' Aklım sıra, telefonla görüşüp yazdıkla- nmı özetleyerek kendisini heyecanlandır- dıktan sonra mektubumu fakslarsam daha etkili olacağını düşündüğüm için, önce sa- yın genel yayın yönetmenine telefonla ulaş- maya çalışmıştım. Ama ne mümkün... De- falarca aradığım halde, hep -toplanbda" diyorlardı. Her seferinde telefon numara- mı bıraktım. Ama sanınm kendileri o 36 saat içinde toplantıdan hiç çıkmadılar. Do- layısıyla, olanaksız, görüşemedim. Ve ça- resiz, gazetede çalışan bir arkadaşımı ara- dım, bana yardımcı olması için. O arkadaşımın önerisi üzerine de, erte- si gün yanıma yazdığım mektubu ve n'olur n'olmaz, kim olduğumu tanıtlamada bel- ki yaran dokunur diyerek bir adet "KodAdı: Ulu Hakan" adlı son kıtabımdan alarak gazeteye gitmiştim. Fakat, orada da sayın genel yayuı müdü- rüyle görüşme olanağına erişemedim, tam üç saat beklediğim halde. Hep toplantı- daydı. Üç saat sonra ise, sanınm aracı ar- kadaşımı daha fazla zor durumda bırakma- mak için, lütfedipbirdelikanlı göndermiş- lerdi benimle görüşmesi için. (Ama ben öy- le sanırmışım, aslında beni baştan savma- sı için gönderilmişmiş meğer.) Bir türlü engel olamadığım o gözü kör amatör heyecanımla gene coşkulu coşku- lu, bu beylerin, Türkiye'deki laiklik uygu- lamasını Osmanlı tarihini çarpıtarak lanet- lemeleri bir yana, laiklik kavramıyla ilgi- li söylediklerinin de yanlış olduğunu tarih- ten örnekler vererek anlatmaya koyulmuş- tum ki, bu delikanlı sözümü birden kesi- verdi: "- Vallahi. dedi, bizim için önemli olan la- iklik değiL demokrasi." Nasıl oldum... Anlatamam... Bir an, aca- ba benimle dalga mı geçiyor diye şaşkın şaşkm baktım gözlerine.. Ama, hayır... Gözlerinin puslu bulanıkhğından açık açık belliydi, dalga geçmiyordu, tam karşıtı, hâlâ laikliği savunmaya çalışan ve kendi- sine kitap imzalayarak aklı sıra yazar ol- duğunu tanıtlayan altmış küsur yaşındaki bu ihtiyann dinozorluğuna acıyordu, hiç kuşkum yok. Bilmem ki, nasıl anlatsam... Sessizce kaçtım gazeteden... Türkiye 'nin en çok sattığını savlayan dergisinin yazı işleri müdürlüğüne getiril- miş bir kişi. "Laikliğüı, demokrasi için ol- mazsaolmaz" bir koşul olduğunu nasıl bil- mezyarabbi?.. Ama ilginçtir, bu şaşkınlıkla uyanınca, bir de farkına vardım ki, meğer gerçekten yüreğimdeki gizli sığınağıma nicedir bıraz gereğinden çok kapandığım için olanı bi- teni ben görmezmişim. Yani, dergi yöne- ticileri, sandığım gibi, demokrasi ve laik- lik kavramlannı tartışmaya açmak amacıy- la yayımlamamışlardı o konuşmayı, Yar- gıtay Başkanı'nın konuşmasını bir kitap- çık halinde derginin eki olarak dağıtmamış- lardı. Dergı, zaten "demokrasinin laiklik- le bir Uişiği olmadığı" görüşünü savunur- muş, kısacası. •'Bizim için önemli olan la- iklikdeğil, demokrasidir" dıyen Aktüel 'de- ki tek kişi de bu delikanlı değilmiş meğer. Nitekim, öğrendiğime göre, "yaa işleri müdürü" unvanlı bu delikanlı. kendisine verdiğim, Aktüel Dergisi Genel Yayuı Yö- netmeni Sayuı Metin Soysal adına yazıl- mış mektubumu, o hafta sonunda yapılmış yayın kurulu toplantısuıa da getirmemiş- ti. Ve ilginçtir, bana bu bılgiyi veren kişi- ler de, böylece öğrenmiş olduklan halde. mektubumun gündeme alınması konusun- da daha sonraki yayın kurulu toplantılann- da da herhangi bir girişimde bulunmamış- lardı, bildiğim kadanyla. bu yana sürdürdüğü acımasız savaş, 1950'lerden itıbaren birden, sonradan "So- ğuk Savaş" diye adlandırdıklan bir sinsi sa- \aşım haline dönüştürülmüştür. 1949-50'lerde önce Amerika'daki ileri- ci yazarlan, çizerleri, düşünürleri, sanat- çılan komünist olmakla suçlayarak yargı- layan, işinden eden, üniversitelerin, basın çevrelerinin ve Hollyvvood'un altuıı üstü- ne getiren McCarthyst saldınyla başlayan bu sinsi savaşın temel stratejileri de, bugün daha açık bir biçimde görüldüğü gibi, bır yandan politikadan ellerini eteklerini çek- meleri için aydınlann gözünün yıldınlma- sına çalışılırken, öte yandan da özellikle sos- yalist bloku çevreleyen kuşaktaki azgeliş- miş ülkelerde etnik \eya dinsel dürtüler kışkırtılarak birtakım fanatik gruplar ya- ratmak olmuştur. Daha 1946'larda hem iktidardaki CHP'nin hem de muhalefetteki DP'nin Amenka'nın gözüne girebilmek için nasıl çırpındıklanna ve DP yöneticilerinin ikti- dara gelir gelmez hemen Amerika gezile- rine çıkarak "Türkiye'yi küçük Amerika yapacaklannı" açıklamalanna bakılacak olursa, doğrusu DP iktidannın ilk iş ola- rak ezanı tekrar Arapçalaştırmasının, tari- kat l.derlennin sırtlannı sıvazlayarak tari- katlan yeniden canlandırmasının, ardı ar- ki gösteren Ingıltere ve Fransa'nın Mısır'ı havadan bombalamaya baslamalanna da he- men Amerika engel olmuştur. Bu başannın rüzgânyla gerçekten Atlas Okyanusu'ndan Hint Denizi'ne kadar Ku- zey Afrika ve Ortadoğu'daki bütün Arap- lann ulusal kahramanı haline gelen Na- sır'ın, bu olayın hemen ardından, Arap devletlerini Mısır'ın öncülüğünde bir bay- rak altında toplama girişimı de, ola ki bu politikanın içinde bulunduğundan, destek- lenmiştir başlangıçta. Nitekim, bizce hiç kuşku yok ki bu des- tekle, 1958 yılında Suriye'nin katılması sağlanarak Nasır'ın öncülüğünde "Birle- şik Arap Cumhuriyeti" kurulmuştur. Ama ne var kı bu yeni devletin, sosya- lizme karşı bir önlem olarak düşünühnüş- ken, daha kurulur kurulmaz Israil'i Orta- doğu'dan silip atacağmı ilan ederek savaş çıkarması üzenne galiba bu politikadan derhal vazgeçilerek 1960'lardan itibaren bu kez de Arap ulusçuluğunun parçalanma- sına çalışılmıştır sanki. Örneğin 1961 yı- lında bir askeri darbeyle Suriye'nin "Kr- leşik Arap Cumhuriyeti"nden aynlması sağlanmıştır hemen. Ardından da Filistin ulusçuluğunun hızla etkın kılınarak bütün dünyaca tanınması için özel çabalar har- canmıştır, bilindiği gibi... At KV. ıbsroî lc?ni.i* nru Ama beni asıl şaşırtan ise, gene bır de- likanlının, tam o günlerde katıldığım bir si- yasal toplantıda, "Bensosyaüstim'' dedik- ten sonra, düzenlenmesi düşünülen bir pa- nelle ilgili görüşlerini açıklarken. ağabey- lerine "Aman laisizm tuzağma düşmeyin" diye öğüt vermeye kalkışması oldu doğru- su. Hemen yapışnm koluna. Tıpkı şeriat- çı çevrelerin ağzıyla, Türkiye "nin yüzde doksan dokuzu Müslüman fılan diyerek kem küm etmeye başladı. Sosyalizmi ge- niş kitlelere mal edebilmek için laisizmden söz etmemek gerektiğini savunuyordu. Ne acı... Üstelik, o öfkeyle bir de kulak verdim ki çevTeye.. Breh, breh, breh.. Meğer bu ka- dar da değilmiş bu görüşte olanlar. Kim- ler savunmuyordu ki.. Kimi baro başkan- lan, pıtrak gibi çoğalan sanal üniversitele- rin acar rektörleri, dekanlan, öğretim üye- leri, politikacılar, STÖ (Sivil Toplum Ör- gütü) sözcüleri, IHD yöneticileri... Gerçekten, bu kadar kısa bir sürede na- sıl bu hale gelmişti bu ülke? Soğuk sava; ve Türklye Bilindiği gibi, kapitalist Batı'nın, sosya- lizme karşı ta XIX. yüzyıhn ortalanndan dına imam hatip okullan açmasının, Ku- ran kurslanna izin vermesinin, kısacası aşın dinci bir politika izlemesinin altında da Amerikan parmağının varlığından kuş- kulanmak, pek de bir komplo teorisi ola- rak değerlendirilemese gerektır galiba... Sanınz, bu sinsi savaşta sosyalizme kar- şı bir engel olarak kullanılmak üzere ilk eşe- lenen etnık kımlik de Arap ulusçuluğu ol- muştur. gördüğümüz kadanyla. Omeğin da- ha 1952'deGeneralNedpile Albay Nasır'ın, basit bir askeri darbeyle Kral Faruk'u yurt- dışına kaçırtıp bir ulus de\let kurmalan sağlanmıştır. 1954'te Cezayir'de Fransızlara karşı ba- ğımsızlık sa\aşı başlatılmışnr. 1956'daTu- nus bağımsızlığına ka\ r uşrurulmuştur. 1958'de General Kasım, Irak'ta krallığa son verip bir Arap cumhuriyeti kurmuştur. ilginçtir, bu süreçte de, bir yandan Arap halklarının ulusal bağımsızlık dürtüleri- nin uyandırılmasına çalışılırken, öte yan- dan iktidan daha 1954 yılında General Ne- cip'ten bütünüyle de\ralmış olan Nasır'ın, 1956'da da Süveyş Kanalı'nı ulusallaştır- masına göz yumularak bütün Araplann gönlünde taht kurmasına özellikle olanak sağlanmıştır sanki. Çünkü anımsanacagı gi- bi, Nasır'uı bu karanna güya şiddetle tep- Daha sonraki yülarda da gördüğümüz ka- danyla etnik kimlikler yenne dinsel kim- üklerin kaşınması yeğlenmiştir kesinlikle. Örneğin Arap ülkelerinde, bu tarihten son- ra artık Arap ulusçuluğu yerine, bir yan- dan köktendinci tarikatlar hızla güçlendi- rilerek ülke yönetiminde etkin konuma ge- tirilirken, öte yandan da Müslüman Kar- deşler, Hizbullah, Hlzbulislam \ b. gibi ye- ni yasadışı dinci örgütlenmelerle hem ül- kelerin siyasal dengelerinin sarsılması sağ- lanmışhem de Ortadoğu'daki Sünnilik-Şi- ilik kavgası sanki yeniden sinsi sinsi kö- rüklenmiştir, gördüğümüz kadanyla. Anım- sanacagı gibi, sosyalist ülkelere karşı ve- rilen savaşımın adı da bu tarihten sonra "Yeşil Kuşak" olarak değiştirilmiştir nite- kim. Bu nedenle, Sünni-AIevi kavgalan- nın 1960'h yıllardan itibaren Anadolu'da da birden alevlenmesi, sanınz bir rastlan- tı olmasa gerekir, doğrusu. Fakat ne var ki bu planın Türkiye'de ge- rek ta 1950'lerden bu yana Menderes ve Su- leyman Demirdhükümetleri aracüığıyla uy- gulanan dinci politikalara, gerekse gizli servisler eliyle gerçekleştirilen Sünni-Ale- vi kışkırtmalanna karşın, Arabistan'daki ka- dar başanlı olduğunu söyleyebilmek de olanaksızdır. Bu başansızlığa ise Türki- ye'nin sahip olduğu, 1950'lerde artık öte- ki Islam ülkeleriyle karşılaştınlamayacak boyutlardaki aydın ınsan gücü zenginliğı neden olmuştur, bizce de hiç kuşku yok ki... Çünkü Türkiye, cumhunyet döneminde Mustafa Kemal'ie eğitimini dinsel olmak- tan çıkararak çağdaşlaştırmış, ilkokuldan üniversiteye dek köklü bir eğitim dev rimi- ni gerçekleştirmiş, halkının büyük çoğun- luğu Müslüman tek ülkedır. Nitekim, Batılılarda 1960'lannbaşlann- da Türkiye'ye güya Ingilizce öğretmeni • olarak "banş gönüllüsü" adıyla göpder- dikleri on binlerce Amerikalı görevlı gen- cin Anadolu'nun dört bir köşesinde yap- tığı anketlerden bu gerçeği çok iyi bildik- leri için olsa gerek ki, anımsanacagı gibi, 1968'den itibaren, önce üniversitelerde ba- sit öğrencı olaylanymış gibi ateşlenen, an- cak kısa sürede artık rektörlere, dekanla- ra, öğretim üyelenne, öğretmenlere, ya- zarlara, çizerlere, gazetecilere, savcılara hatta subaylara kadar sıçraülarak on yıllar boyu süreek "faili meçhuP cinayetlerle ül- kede korkunç bir aydın kıyum başlatılmış- tır. Bu süreçte, bilindiği gibi, büyük çoğun- luğu iyi bir ortaöğrenim görmüş ve ülke- mizın ünlü üniversitelerinde okuyan on binlerce öğrenci ya kim vurduya getinlip öldürülmüş, ya işkence tezgâhlarında kal- mış, ya darağacına çekilmiş, ya hapisha.^^ . nelerde çürütülmüş, ya da yurtdışu*i«ime çınlmıştır. Bugün, özellikle 30-60 yaş-ara^Ü sında çok büyük bir iyi yetişmiş insan gü- cü açığımız vardır. Şeriatçı ve ırkçı olma- yan sağcı partilerimiz bile. kendılerine ye- ni kadrolar bulmakta büyük sıkıntı çek- mektedirler. Soğuk savaş stratejistleri, Türkiye'de bu süreçte yalnız aydın kıyımını gerçekleştir- mekle de yetinmemişlerdir elbette. Çünkü aydın direncini kırdıkça, bir yandan eğiti- mi yeniden dinselleştirecek, Anadolu'da- ki Alevi- Bektaşileri hızla Hanefileştirecek ve Anadolu Hanefiliğini Suudi Hanefili- ği çizgisine çekecek köktendinci politika- lan adnn adun yaşama geçirirlerken, öte yandan da galiba asıl büyük yıkımı kimi kavramlan yozlaştırarak, kimi kavramla- ra anlam değiştirtip yeni anlamlar yükle- yerek ve dilimize yeni yeni kavramlar so- karak toplumsal bilincimizde gerçekleş- tirmişlerdir, gördüğümüz kadanyla. Bu yı- kımın en yoğun biçimde yaşandığı dönem de, kuşkusuz, 12 Eylül süreci olmuştur. Bilindiği gibi, Amerika'da 1949-50'ler- de Mc Carthy adıyla gerici bir senatörün,, gözlerini yıldırarak aydınlan susturmak amacıyla başlattığı Mc Carthyst saldınlar adlı aydm kıyımı kısa sürede kontrolden çı- kıp "demokrat ve özgihiükçü Amerika" imajma zarar vermeye başlayınca, 1954 yıhnda derhal bir senato karanyla durdu- nıhnuş ve ilginçtir 1955 yılından itibaren de Amerikalı aydınlar arasında çok usta- ca bir kimlik tartışması baslatılmıştır. Ön- > ce, bireyin kimlik sorunu olarak "benlik,- benlikkimtiği,fark,parçalannuşhk,öteki n vb. gibi kavramlarla sürdürülürken kısa bir •• stire sonra gene ustaca planlamalarla birey- sel olmaktan çıkanlıp "kültürel kimlik, ulusal kültür. ulusal kimlik, yurttaşbk, top- lumsal kimlik, modernite, etnisite" v b. gi- bi kavramlarla "yeni bir toplum modeli arama" tartışması haline döndürülerek öteki ülkelere de ihraç edilmeye başlanıl- mıştır. Bu tartışma, ülkemizde de 1980'li yıl- larda, 12 Eylül döneminde aydınlanmızm gündemine girmiştir ilk olarak. Ve, gene çok ilginçtir, tıpkı Amerika'da olduğu gi- bi önce birey düzeyinde ele alınarak "bi- rey olma, bireyleşme" şeklinde başlatılan tartışma, hızla toplumsal düzeye kaydın- larak Atatürk'ün laiklik anlayışının. laik cumhuriyetin şiddetle eleştirildiği "yeni top- lum düzeni arama" tartışması haline dön- dürülmüştür. Yani, bir yandan biyolojik aydın kıyımı 5 bütün hızıyla sürdürülürken bir yandarftta gelecek kuşaklann anlaksal yetilerinin aşı- nıma uğratılması, köreltilmesi için özel bir çaba harcanmıştır. Kısacası, kendisini Hak- kâri'de bile Ingilizce dövizlerle karşılatan, konuşmalannda sürekli Ingilizce sözcük- ler kullanmaya özel özen gösteren Turgut Ozal'ın akıl hocalığını yaptığı bu süreçte. yozlaştınlmamış, içi boşaltılmamış, anla- mı çarpıtılmamış, yanlış anlamlar yükle- nilmemiş kavram bırakılmamıştır neredev - se. Sürecek
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear