Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 11NİSAN2000SAU
14 KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr
SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL
Ayakta alkışlanan oyunlarAnkara'da bu dönem sahnelenen
oyunlann sayısı başdöndürücü. Kimi
genç tiyatrolar kentın uzakça semtle-
rinde aralıklı olarak oyun sahneledık-
leri ıçin onlann çahşmalanna ulaştnak
zor. Mart ve nisan aylannda birden-
bircortaya çıkan tiyatro okullannın
oyunlanna yetişmek ise olanaksız.
Devlet Tiyatrolan ise hem başka kent-
lerdeki sahnelerde hazırlanmış oyun-
lan getiriyor, bem de Ankara'da oyun
üstüne oyun üretiyor. "Nerede hare-
ket orada bereket" sözünün geçer-
liliğıni "tartışıhr" kılan bır durum.
Çûnkü en tıtız koşullarda bile doğ-
ru oyunu doğru rejisör, doğru tasanm-
cılar ve oyuncularla buluşturmak ye-
terince zorken oyun sayısının artmasıyla
"doğru "yu yakalamak gitgide zorla-
şıyor. tşte size, gecemi gündüzüme ka-
tarak izlemeye ve tat almaya çalıştığım
yedi oyunla örnekleme.
'Beni Pûnya Kadar Sev'
Dinçer Sümer'ın yazdığı ve yö-
nettıği, geçen yıldan süren ve 200
oyunu aşan bir sahne olayı. Oyunun
ilk yansı sonunda o gün tiyatro olma-
nin mutluluğunu yaşıyorsunuz. Sü-
nier, altı oyun kışisini bir kadın ve bir
erkek oyuncuya oynattığı oyununda
bâşanlı bir kurgu yakalamış görünü-
yor. Bir kadın tiyatro sanatçısı, poli-
tikaya ve kirli işlere bulaşmış zengin
işadamı kocası. kadına âşık bir oyun
ypzan. kadının hizmetçisi, onun ko-
cşsı, bir de Hollywood filmlerinden
fırlama bayan dedikodu/sanat yaza-
n. Gülenay Kalkan'ın ve Tank Ün-
lüoğlu'nun üçer kompozisyon bo-
yunca ulaşüklan başarı seyircıde müt-
hiş bır elektriklenme yaratıyor.
Ne ki ikincı yanda öykü ıçinden
çıkılmaz bır kargasa içine girince film
kopuyor. Özellıkle de hızmetçı ve ko-
casının oyundaki tek işlevinin, sahne-
deki iki sanatçınm bir sonraki kom-
pozisyonlan için kımlik değiştirme-
leri ıçin "ara doldurmak" olduğu-
nu fark ettiğınizde...
Georges Feydeau'nun, ilk kez
1960'larda Dormen Tıyatrosu'nun
sahneledığı bu sabun köpüğü etkisi ya-
pan bulvar komedisinı Ali Hürol sah-
nelemış. Dormen Tiyatrosu'nun uz-
manlık alanına giren bu oyunun An-
kara Devlet Tiyatrosu"nda ne ışi var
diye sormayın. ben de bilmıyorum.
60'lardan bu yana benzerlerini onlar-
ca kez gördüğümüz ıçın epey yavan-
laşmış bir oyun.
Bu tür güldürülerde idmanlı olma-
yan Devlet Tiyatrosu sanatçılan elle-
nnden gelenı yapıyorlar. Reji ikinci
arkadaşhğı dıle geliyor. Yönetmen
Kazun Akşar'ın çabası, yalnızca söy-
leşıme dayanan metinden oyunculuk
yorumlan çıkarmaya yönelmiş. Hak-
kı Ergök ve Kemal Topal, farklı bi-
çimlerde gerçekleştırdikleri "doğaç-
lama" ve "rolü içselleştirme" çalış-
malannı sahnede sunarken sahnede-
ki ilişki ve öykü bir yandan bir yana
cuları sunuyor. Egemen ideolojinın
bağımsızca yaşamasına izin vermedi,
yan insan yan yılan, banşçıl "me-
ran"lar topluluğunun bağımsızlık
adına "insan" soyuyla buluşup bas-
kılara karşı direnişe geçtiği, ama her
seferinde susturuldugu, yine de umu-
dun ve savaşım gücünün yıtirilmedi-
ği, efsaneye dayalı bir oyun. Nurhan
YL titiz koşullarda bile doğru oyunu, doğru rejisör, doğru tasanmcılar
ve oyuncularla buluşturmak yeterince zorken oyun sayısının artması
ile 'doğruyu' yakalamak git gide zorlaşıyor.
bölümde yavaşlayıp sarkıyor. Oyu-
nun "motor" kişisi Şahap Sayılgan
epeyce zorlanırken, oyunun dığer kı-
şileri de güldürücülüklennı yitirme-
ye başlıyorlar. Ben en çok, Can Öz-
topçu'nun konuşma yeteneğini bir
yitirip bir bulan Camille kompozis-
yonuna güldüm.
Plinio Marcos'un ıki erkek oyunu
için yazdığı bu Oda Tiyatrosu oyunun-
da, berbat ışler yaparak ancak berbat
koşullarda yaşayabilen ve aynı oda-
yı paylaşan ıki erkeğın çatışması ve
savruluyor. Akşar'ın, her yönden "ezil-
mişliği" amacı aşan düzeyde "mide
bulandırıcı" görsel ve işitsel boyut-
lara taşıdığı bu yorumunda tiyatroda
estetik duygusunun dibe vurduğunu
gözlemliyorsunuz. Bu "deneysel"
denebilecek çalışma sanatçılara bır
katkı saglamadığı gibı seyirciyı de ti-
yatrodan soğutuyor.
Ünlü romancımız Erhan Bener'in
yıllar önce yazmış olduğu bu oyunu
Nurhan Karadağ'ın rejisıyle Diyar-
bakır Devlet Tiyatrosu'nun genç oyun-
Karadağ, konusu gereği gizemlı bir at-
mosfer taşıması gereken oyunu gös-
terişli bir dekor önünde, dans ve şar-
kılarla bezeyerek sahnelemiş. Sonuç,
bale ya da opera boyutlanna kayma-
ya çalışan, her ikısı de olamayan, bu
arada tiyatrodan da uzaklaşan bir ça-
lışma.
Bener'in metninin bir tiyatro oyunun-
dan çok bır "opera librettosu" olma-
ya daha yatkın oluşu, yönetmenin yö-
nelişini etkilemiş olabilir. Bır turne
oyununu alışık olmadıklan bir sahne-
Paul Thomas'ın Berlin'de Arslan Ayı ödülünü almış filmi Manolya'nın gösterimi sürüyor
Bol kalıramaıılı kader övküsü
Özverili hasta bakıcı Hoffman.
Dâhi çocuk J. Blackman.
Yaşlı, kurt sunucu P.B.Hall.
Vyuşturucu tutkunu VValters.
tnsancıl polis rolüyle J.Reilly.
Kültür Servisi - Yapraklan pınl pı-
nl, büyüleyen bır çiçek. Gızemle do-
lu, tüm güzelliğiyle açılmış bir manol-
ya. Fılmin afışı ıçin kullanılmış, anlam-
lı bir çıçek... Tom Cruise'a Altm Kü-
re getıren, Berlin'de en iyi film seçi-
len, Hollyvvood'un gündemini uzun
süredir meşgul eden montaj harikası
'Manolya' için, yönetmeni Paul Tho-
mas Anderson daha güzel bir isim bu-
lamazdı herhalde. Anderson'un, son
fîlmi için bu ismi tercih etmesinin baş-
lıca nedenlerinden biri, yaşadığı ve
gerçek Los Angeles'ın orası olduğunu
söylediği San Fernando vadisini yaran
'Manorya Volu' "Bu filmi daha çok
kadınlar için gerçekleştirdim" diyen
Anderson, 'Manorya'yı seçmesinin di-
ğer nedenını de şöyle açıklıyor: "Ma-
nolya ağacının kabuğunun kanseri
iyileştirdiği söyleniyor. Filmimde de
hastalıktan bahsettiğim için iyi bir
simge olabileceğini düşündüm. Ay-
nca efsaneye göre bir gemi okyanus-
ta kaybolduğunda Manolya adında
bir yere gidiyor ve olaydan yirmi yü
sonra gökten o bölgeye bir çapa dü-
şüyormuş."
Anderson'un tek kelime üzerinde bu
kadar tıtizlikle durduğuna bakıhrsa,
başanlı bir projeye imza atmış olması
pek de öyle şaşırtıcı durum değil. An-
derson da. tıpkı meslektaşı Quentin
Tarantino gıbı Robert Redfort'un
kurdugu Bağımsız Sinema Vakfı Sun-
dance Institute'ta yetişmiş. 1992 yı-
lmda çektığı kısa metrajlı 'Cigarettes
and Coffe' (Sigara ve Kahve) fılmiy-
le Sundance Institute'a kabul edilmiş...
Sinema eğıtimı veren okullann ge-
reksiz olduğunu, ancak, öğrencilerini
direkt sinema sektörünûn ortasrna atan
Sundance Vakfı'na kabul edıldikten
sonra anlayabıldiğini belirten Ander-
son, Samuel L. Jackson ve Gwyneth
Paltrovv'ın rol aldıklan gerçek anlam-
da ilk filmı olan 'Hard Eigth'i de (Zor
Sekiz) vakıf sayesinde çekebilmiş.
Genç yönetmen bu filmi çekerken ay-
nı zamanda, daha sonra, 70'li yıllann
porno endüstrisıni anlatacağı filmi 'Bo-
ogie Nights'ın temellerini atmış.
Eleştirmenlere göre Anderson 'Ma-
nolya'da bıraz Scorsese'nin ustalığı-
nı, Altman'ın üretkenliğini, biraz da
Amenkalılarda 'fazla rastlanmayan'
Bertolucci'nin cinselliğe ve gizeme
duyduğu ilgıyi harmanlamayı becermiş.
Filmin konusu aslında sıradan; Ka-
lifonıiya'da sıradan bir gün; futına bek-
leniyor. Ölüm döşeğinde olan ve terk
ettiği oğlunu son kez görmek isteyen
yaşlı bır adam (Kobards), 'cinsellik ta-
• 'Bogie Nights'tan
(Ateşli Geceler) sonra
Paul Thomas Anderson
'Manolya' filmiyle
'kader'e başrolü vererek
insanİ değerleri bir
araya getiren ve
şimdiden gişe hasılatlan
kıran bir yapboz filmle
karşımızda. Tom Cruise,
filmde canlandırdığı
'cinsellik taciri'
tiplemesiyle
'Altın Küre' ödülünün
sahibi oldu.
ciri' oğlu (Cruise), otuz yıldır aynı ya-
nşmayı yöneten kurt sunucu Jimmy
Gator (B. Hall), özverili bir hasta ba-
kıcı (Seymour Hoffman), insancıl po-
lis (Reilly) ve yolunu kaybedip uyuş-
turucuya esir olmuş genç bir kadının
(Walters) kaderleri fırtrnalı günde ça-
kışıyor ve füm kaderin türlü cilveleriy-
le akıp gidıyor... "Ateşli Geceler'den
sonra kısa bir film yapmak istiyor-
dum" diyorgenç yönetmen; "Zaman-
la bu fikrimden vazgeçerek kafam-
da daha önce var olmayan ama as-
lında çok yakından tanıdığım kişilik-
ler ve kader üstüne çalışmaya giriş-
tim. Bütün bunların birleşmesiyle
Manolya ortaya çıktı" diye filmin
oluşumunu özetliyor...
Her şeyi birbirine ekleyerek hızlı, vi-
deoklip tekniğüıe benzer bir anlatım
yakalayan Anderson'un yaşadığımız
çağı, gerek duygu, gerek nesnel açıdan
yansıtmayı deneyen bu son projesinde
Tom Cruise, başrolde olmasa da önem-
li bir yere sahip. Genç bir yönetmenle
çalışmaktan önceleri çekinen Cruise,
Anderson'la tanışıp eski filmlerini iz-
ledikten sonra birlikte iyi bir şeyler ya-
pabileceklenne inanmış: "Boogie Nights
ve 'HardEıght' filmlerini seyrettikten
sonra yönetmenin sinemaya yeni bir
bakış açısı getirebileceğini fark et-
tim. Ardından Manolya'nın senar-
yosunu okur okumaz, projede yer al-
mayı hemen kabul ettim." Fılmde, ör-
neğin ölüm döşeğındekı babası (Jason
Robards)ile karşı karşıya geldiği sah-
nenin kendısinı etkıledığını belirten ak-
tör, bundan sonra da sıradışı rollerle ka-
riyerini renklendireceğini söylüyor.
Türk cazının ustaları 24 Nisan'da bir arada
Ankara'da cazın onurgecesi
Kültür Servisi - Ankara
Kavaklıdere Rotaract Kulübü ile
Ankara Caz Demeği, 24 Nisan'da
Ankara Sheraton Oteli Balo
Salonu'nda 'Caza Saygı' adıyla bir
gece düzenliyor. Türk cazına emeği
geçmiş caz sanatçılannm hazır
bulunacağı gecede Ayten Alpman,
Selçuk Sun, Hasan Amir
Kocamaz, Cüneyt Sermet, Emin
Fındıkoğlu, Süheyl Denizci. Tuna
Ötenel, Okay Temiz ve Neşet
Ruacan'a onur plaketi venlecek.
Aynca caza büyük hizmetlerde
bulunmuş, yaşamayan isimlerden
Ismet Sıral, Nükhet Aruca, Erol
Pekcan, Tamer Sağlam, Salim
Ağırbaş, Ajlan Büyükburç da
anılacak. Sponsorlar arasında
Sheraton-Ankara'nın da bulunduğu
organizasyonda Kamil Erdem,
Bilgehan Erten ve Zafer
Gerdanlı'dan oluşan House-band
çalacak; aynca törene katılan
sanatçılann 'jam-session'ı ile gece
sona erecek. Caza Saygı gecesinin
biletleri Ankara Caz Derneğı, Dost
Music Center ve Ankara Kavaklıdere
Rotaract Kulübü'nde satılıyor. Daha
fazla bilgi için Ankara Caz
Derneğı'nin e-mail adresi
acd@acd.org.tr'e başvurulabilir.
de sunma zorlugu, genç oyuncularm yo-
rumlannı da aşağı çekiyor. Gereğinden
çok bağırdıklannı kendileri de fark et-
miş olmalı. Sonuç, tiyatro tadı verme-
yen bır sahne olayı. Ankara Devlet Ti-
yatrosu iki, Izmir Devlet Tiyatrosu da
bir oyunla "kadın" konusunu günde-
me getıriyorlar.
'Asiye Nasıl Kurtulur?'
Izmir Devlet Tiyatrosu'nda sahne-
lenen "Asiye Nasıl Kurtulur", Va-
sıf Öngören'in bu çok ünlü yapıtına
yalın bir yorum getinyor. Ergin Or-
bey, Ankara'da sahnelediği çok Asi-
ye'li çahşma yerine, bu kez Asiye'yi
bir tek sanatçınm (Şebnem Doğru-
er) yorumladığı bir sahneleme ön-
görmüş. Ancak sanatçıyla da yete-
rince çahşılmadığı için, bu unutul-
maz kadın oyun kişisi yeterince de-
ğerlendirilememiş.
Şebnem Doğruer, rolüne ısınama-
mışlığından ancak şarkı söylediği an-
larda sıynlıyor. Işte o anlarda sanat-
çıyla seyirci arasında tadına doyum ol-
maz bir tiyatro alışverişi gerçekleşi-
yor. Aynı başanlı çıkış noktalan, Sel-
min Barutçuoğlu'nun (Zehra) şarkı-
lannda da belirleniyor.
Bu iki sanatçımızın müzikli oyun-
lanmıza başka katkılan da olmahdır.
Oyunun en başanlı sanatçılan ise Se-
niye'de Ayün Damcıoğlu ve çeşitli tip-
lemeleriyle Türker Tekin. Insanın
sorası geliyor: Neden daha incelikli
birreji yapılmamış, neden aceleye ge-
tiriuniş bu ünlü ve önemli oyun?
'Hepimizin Öykûsfl Aynı'
Dario Fo - Franca Rame'nin altı
kısa tek kişilik kadın oyunu, Metin Ba-
lay'm rejisıyle Ankara Devlet Tiyat-
rosu'nda sahnelenıyor. Meral Ülkü,
Ipek Bilgin ve Nurşim Demir ikişer
oyun sunuyorlar. Deneyim ve oyun-
culuk biçemi açısından farklı sanat-
çılan aynı yapımda buluşturmanın
rejisöre ağır bir görev yükledığını dü-
şünüyorum. Oysa Balay, "Haydi ba-
kalım gösterin marifetinizi" deyip
seyre durmuş sankı. Sonuç olarak da
oyunlar arasında daha önce başka sa-
natçılardan pek çok kez izlemiş olduk-
lanmız özel bir etki yaratamazken
benim ilk kez izlediğim iki oyunda
Ipek Bilgin hem komedi
hem de dram oyunculu-
ğuyla öne çıkıyor. Bilgin
gibi yeteneklı bir sanat-
çıdan Devlet Tiyatrola-
n 'nın çok daha süc yarar-
lanması gerekir.
Usta oyuncu Nurşim
Demir'in çabalannın ve
çok dısiplinli bir oyuncu
olan Meral Ülkü'nün ça-
hşmasının yeterince de-
ğerlenmemesi, sahne araç
gerecinin kullanımında
"soyut" ile "somut" ola-
nın rasgele birbirine kanş-
tırılmış olması, dahası
oyunun daha demlenme-
den sahneye çıkanlmış ol-
ması rejisörün sorumlu-
luğunu ağırlaştınyor.
'Kâşif-i Eyvah
Nadir Efendi'
Ahmet Önel'in yazdı-
ğı ve Maral Üner'le
Tomris Çetinel'in yöne-
tip oynadıklan bu iki ki-
şilik kadın meddah (usta
ile çırağı) oyununda güzel
olan iki şey var. Biri oyu-
nun adı, ikincisi de Maral
Üner'in "Karadenizli"
tiplemesi... İki çok ödül-
lü usta sanatçının, "de-
neysel" nitelikte de olsa,
metniyle, güncel esprile-
riyle, danslan ve şarkıla-
nylaböylesine "işlenme-
miş" bir sahne olayı ko-
tanvermeleri şaşırtıyor ın-
sanı. Çok sevimliler ve
kendı aralannda eğleni-
yor gibiler. Ama bu eğ-
lence duygusu seyirciye
geçmiyor. Sanki ikisi de
oyunu hem yönettikleri
hem de oynadıklan için
sahne olayına uzaktan ba-
kamamışlar. Hünerbekli-
yorsunuz (çünkü ikısı de
hünerli oyuncular) göre-
miyorsunuz, güncel esp-
rileri izlerken Ferhan
Şensoy ve Yılmaz Erdo-
ğan'ı anyorsunuz, dans
ve şarkılarda ise nüans ve
incelık bekliyorsunuz.
Alelacele kotanlmış bir
yapım var karşınızda.
Helva yapmak zor. Bütün
malzemelen sağlıklı ola-
cak, hem de büyük bir dik-
kat ve özenle kotanlacak.
Usta helvacılann da za-
man zaman ayar tuttura-
madığı oluyor. Yazı bo-
yunca değindığimiz yedi
oyunda olduğu gibi. Boz-
duğunuz helvayı konukla-
nruza sunmayabilirsiniz.
Ama oyunlar seyirci kar-
şısına çıkıyor
YAZI ODASI
SELİM İLERİ
Otuz Üç - Otuz Dört YU
Demek otuzunu geçmiş. Bir anlamda olgunluk
çağı, orta yaş eşiğinde. 1966 yılında doğmuş
olanlar için söylüyorum.
Yazı masamdaki kitap da Memet Fuat'ın seç-
tikleri / Türk Edebiyatı 1967 adını taşıyor. Bir an-
toloji. Memet Fuat, her yeni yılın ilk ayında yayım-
lardı o antolojileri. Varlık Yayınlan da bir yıllık ya-
yımlardı. Büyük heyecanlarla beklerdım.
Işte 1966'nın edebiyat dünyasına dönüverdim.
Memet Fuat kitap satışlanndan yakınıyor, yılın
dökümünü çıkarırken. De Yayınevi henüz yerli
yerinde. Birbirinden incelikli kitaplar yayımlan-
mış. Gelgelelim Kafka'nın Şato'su 3000'e ancak"
ulaşmış; Memleketimden İnsan Manzaralan "2500
b//e"satmamış.
Koşup kitaplığıma, Şato'yu ve Memleketim-
den insan Manzaralan'nı buldum. Ben kaç yaşın-
dayım? O yaşıma döndüm, o sevinçlerie okuma-
ya çalıştım. Memleketimden İnsan Manzaralan be-
ni her zaman büyüledi.
Memet Fuat saptıyor:
"Mityonluk şehirieri olan bir memlekette -üni-
versiteler, profesörier, doktortar, mühendisler, mi-
mariar, hukukçular, iktisatçılar, öğretmenler, gaze-
tecileri olan bir memlekette- bu verdiğim rakam-
lann ne kadar gülünç, 'ne kadar tehlikeli' oldu-
ğunu aniamayanlara bağlanmak güç..."
1966'da doğan bugünün okuryazar Türk yurt-
taşı, o sıralar bu tehlikeden habersizdi elbette.
önünde uzun yetişme yıllan. Oysa tehlike 2000
yılında büsbütün irkiltiyor. Şato'yu 4000-5000
basmak kımin, hangi yayıncının aklından geçe-
bilir günümüzde! Teknik olanaklann gelişkinliği-
ne sığınarak, bas en fazla 2000 adetl.
Ne var ki, antolojinin sayfalannı çevirdikçe, Me-
met Fuat'ın seçtiklerine dalıp gittikçe, nasıl kıpır
kıpır, soluk alan, tomurcuklanan, nasıl incelikli, güç-
lü, yetişmekte olan genç yazar adaylanna nasıl
yol açan bir edebiyat dünyasıyla karşılaşıyorsu-
nuz!
İlk yazı Sabahattin Eyuboğlu'ndan: "Kitap Üs-
tüne Aykın Düşünceler"'. Ve anılar nasıl sökün
ediyori Ataköy'de bır apartman katı. FeritAmca'lar-
da, Bedia Yenge'lerdeyız. Pencere kenanndadu-
ruyor Yeni Ufuklar dergisi, galiba turuncu kapak-
lı. O yazıyı ilk o evde okumuştum. Bir iki aforiz-
mayı alıntılamadan geçemeyeceğim:
"En kötü kitabı yazan bile kitap yasaklayandan
daha saygılı ve daha az zararlıdır insanlığa."
"Kitabın en iyisiherokuyuşta bir başka türiüan-
laşılandır."
"Kitap zehir de olsa panzehiri yine kitaptıryal-
nız."
"Bütün peygamber kitaplan fakirlerden yana
zenginlere karşı yazılmış, sonra hepsl altın yalda-
lara bürünüp zenginlerden yana, halka karşı birer
silah olarak kullanılmıştır."
Sait Faik'in "müsveddeleh arasında bulunan"
iki mektubu, yanm kalmış bir şiiri. Mektuplardan
biri sayıklama gibi. Bu mektup üzerine ben de bir
şeyler yazmıştım galiba. Çok acı bir mektup. Ken-
dini bağışlatmak isteyen adamın yalan söyleme-
si...
Cemal Süreya, o yıl, Dağlarca'nın şiirini ince-
lemiş. Inanılmaz güzellikte bir yazı. Ahmet Ok-
tay, Toplumculuk ve Şiir" diyor. Nermi Uygur'un
unutulmaz "Yokülke"s\ de o yıl yayımlanmış, yi-
ne Yeni Ufuklar'da.
Yazılar, şiirler, öyküler birbirini izliyor. Oktay Ri-
fat'la, Attilâ llhan'la, Cahit Külebi'yle... Sanki ilk
kez okuyordum bu şairierin antolojideki şiirierini;
oysa Attilâ llhan'ınkini kimbilir kaç kez okumuş-
tum: "o kadaruğraşınmyalnızlığımdançıkamam"...
Şurda birkaç sayfada Oktay Akbal'dan "Ha-
liç'ten Esen Rüzgâr" öyküsü. Geçen akşam rad-
yoda okumuştum. Haliç'ten mi esiyor rüzgâr, hü-
zün dolu bir Oktay Akbal rüzgârı mı esiyor yok-
sa? Orhan Kemal, Behçet Necatigil, Turgut
Uyar, Ceyhun Atuf Kansu!
Memet Fuat, "Işin kötüyanı, 1965'te okuriann
ilgisizliğine hiç aldırmadan işlerinisürdürenyazar-
larda, 1966'da oldukça bıkkın göründüler," diyor.
Birbirinden güzel, derin, emek ürünü yazıya çizi-
ye karşın.
2000 e dönüyorum. Onar milyonluk şehirieriy-
le bu ülkede, edebiyatın, derginin, kitabın, şiirin
yeri kaç bucak?
Takvimde tz Bırakan:
"Odaya boncukla işlenmiş, yeşil ve mavi renk-
te, acayip hayvan resimleriyle süslü kızıl abajur-
dan dökülen yeşil, mavi ve kırmızı gölgeler dolu-
yor." Suat Derviş, Hepimiz Birbirimizin örneğiyiz,
Oğlak Yayıncılık, 1998.
Iran'm üntö oyuncularından
Fardln öldil
• TAHRAN (AFP) - Iran'rn devrim öncesi film
yıldızlanndan Mohammad-Ali Fardin geçirdiği
kalp krizi sonucu hayata veda etti. Oyuncu ve
güreş şampiyonu 70 yaşındaki Fardin, Iran'daki
Fslami devrimden sonra sinemayı bırakmış ve
Tahran'da açtığı bir finnı işletme işini
üstlenmişti. Oyuncunun ölümü tran'ın ilerici
gazetelerinde ilk sayfadan verildi.
BUGUN
• AKM Büyük Salon'da, saat 20.00'de tDOB
W. A. Mozart'ın 'Saraydan Kız Kaçırma' adlı
operasını sahneleyecek. (251 56 00)
M BİLGt ÜNtVTRSİTESİ'nde saat 20.30'da
Pierrot Le Founun 'Pierrot Goes VVild' adlı
filmi izlenebilir. (216 23 15)
• BORUSAN KÜLTÜR VE SANAT
MERKEZİ'nde saat 18.30'da Pınar Başbuğ'un
konuşmacı olarak katılacağı 'El Yapımı Türk
Zilleri' konulu söyleşi gerçekleşecek.
(292 06 55)
• MEBA SANAT EVt'nde saat 20.00'de Mine
Ergen'in konuşmacı olarak katılacağı
'Stanislavski Tiyatrosu' başlıklı söyleşi yer
alacak. (54713 35)
• FRANSIZ KÜLTÜR MERKEZİ'nde 12.
Uluslararası Kısa Film Günleri çerçevesinde
11.00, 14.30, 17.00 ve 19.30 saatlerinde film
gösterimleri gerçekleş_ecek. (252 57 00)
• tTALYAN KÜLTÜR MERKEZt'nde 12.
Uluslararası Kısa Film Günleri kapsamında
11.00, 14.30, 17.00 ve 19.30 saatlerinde füm
gösterimleri yer alacak. (252 57 00)