14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
22 MART 2000 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 Vali bulabilmek Başka bir ülkede bambaşka bir vali vardı... Yazmıştık. Önüne gelene bağıran, küfreden, yolda kendisine selam durmayan trafik polisinin ağzına tabancasını sokan, resmi toplantılan belinde tabanca ile yöneten, lokantada sigara tablasını geç değiştirdiği için garson kovan, falan filan... Neyse ki böyle biri bizim memlekette vali değildi... Bizde olsa Içişleri Bakanlığı hemen gereğini yapardı... Başka bir ülkenin bambaşka valisinin yaptıklannı okuyunca Mahmut Makal aradı ve anlattı: "ikinci Dünya Savaşı sırasında ingiltere Başbakanı Churchill, Cumhurbaşkanı ismet Inönü ile görüşmek üzere Adana'ya gelmişti. - Sohbet sırasında, ismet Inönü Türkiye'de 63 il olduğunu söyleyince Churchill 'Hepsine vali bulabiliyor musunuz?' diye sonmuştu." 1943yılında Türkiye'de 63 il vardı, sonra il sayısı uzun süre 67'de kaldı, şimdi kaç il olduğunu bir kerede anımsayabilir misiniz? Tefc 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97tlektrorek posta: someposta.ctnnhunyetcom.tr - Türkiye'de satın alma gücü eriyormuş... "Kamu vatırımlannı satma aücü ise artn/ori" ürkiye'dekı Müslüman mezarlıklann perişan hali ortada. Dirisine saygı göstermeyenle- rin ölüsüne saygısı tabii ki olamaz! Ancak Istanbul'daki Edirnekapı Şehitliği, bu pe- rişanlığın dışındatutulabileceksayılı mezarlıktan bi- riydi. Çünkü Edirnekapı Şehitliği, Istanbul Belediye- si'nin değil, Türk Şehitlikleri Imar Vakfı'nın yöneti- mindeydi... Ve Edirnekapı Şehitliği de elden gitti... Istanbul Belediyesi, iki yıl önce Edirnekapı Şehit- liği'nde fiili durum yaratarak mezarlığa el koydu... Ve Edirnekapı Şehitliği, şimdi belediye için bir "rant" kaynağı oldu. Belediye, şehitlikteki her mezar için mezar sahip- lerinden 75 milyon lira istiyor. Yaklaşık 4 bin mezar var... Mezar sahiplerinden yakınlarının yanındaki boş mezariar için de 300 milyon lira isteniyor. Yaklaşık 4 bin boş mezar var... Mezarlıkta, boşu ve dolusu ile trilyon liralık bir Şehitlik "pasta" yatıyor! Hele, ara yolları da daraltıp yeni mezar yerleri açıldığında trilyonluk mezarlık pasta- sı daha da büyüyor... Edirnekapı Şehitliği, 1924yılında, müftülük ve be- lediyenindekatılımıylaTürkiye Şehitlikleri ImarVak- fı tarafından kuruluyor... Vakıf, Çanakkale Savaşı'nda yaralanıp da Istan- bul hastanelerinde ölenlerin bir kısmının mezarları- nı Edirnekapı'yataşıyarakfaaliyetegeçerken ilerie- yen yıllarda hem yeni şehitlere mezar yeri tahsis ediyor hem de makbuz karşılığı bağış alarak, özel şahıslara defin olanağı sağlıyor. 1926 yılında vakıf, "cemiyef'e dönüşüyor, 1976 yılında tekrar vakıf oluyor. 1993 yılında yurtdışındaki şehitliklere de hizmet götürülmesi amacıylaadı Türk Şehitlikleri ImarVak- fı yapılıyor. Bu arada 1953 yılında şehitliğin tapusu Istanbul Belediyesi'ne intikal ettiriliyor. Ancak belediye, vak- fa müdahale etmiyor. Belediye Encümeni tarafından da belediyeye devredilen mezarlıklardan yeni bir ücret alınmaması karara bağlanıyor. Ne ki, 1998 yılında Istanbul Büyükşehir Belediye- si'nin ekipleri Edirnekapı Şehitliği'ne giriyor ve ka- pı kilidini değiştirerek mezarlığa el koyuyor... Olabilir... Belediye hizmet verecek olabilir... Ancak yıllar önce, ücreti ödenerek alınan mezar yerlerinden, defin yapılan mezarlardan yeniden pa- ra istenmesi ortada hizmet değil başka bir niyet ol- duğunu gösteriyor. İki yıl önce 1.5 milyon lira olan yıllık mezar bakım ücretinin 10 milyon liraya çıkar- tılması da "ranf'ın başka bir boyutunu oluşturuyor. Dirisine saygı göstermeyenler ölüsünden, şehit olsa bile kazanç kapısı yaratıyor! SESSİZ SEDASIZ (!) Rİ KVRTCEBE '3 aşağı 5+5 yukarı ikisi de aynı' Vaziyet'e Belçika'dan "Yüksek Yerilim Hattı"nı kuran dostumuz Erdinç Utku, son siyasi gelişmeleri ) yeni bir "hat"ta topladı: Demirel: Benim işçim, benim köylüm, benim memurum. Ecevit: Benim Rahşan'ım, benim Hüsamettin'im, benim Demirel'im, benim Fethullah'ım. Demirel: Bana sağcılar adam öldürüyor dedirtemezsiniz. Ecevit: Bana Fethullahçılar şeriatçılık yapıyor dedirtemezsiniz. Demirel: Kendim için bir şey istiyorsam namerdim. Ecevit: Herşeyi Demirel için istiyorum. Demirel: llksan'a verdimse ben verdim. Ecevit: Fazilet'e ödün verdimse ben verdim. Demirel: Benzin vaadı da biz mi içtik? Ecevit: Sol vardı da biz mi brtirdik? Demirel: Yollar yürümekle aşınmaz. Ecevit: Anayasa yaz-boz tahtasına çevrilmekle aşınmaz. Demirel: Yedi defa koltuğuma geri döndüm. Ecevit: Solculuğa her an geri dönebilirim. Demirel: Devlet bazen rutin dışına çıkabilir. Ecevit: Bazen Rahşan'ın söylediklerinin dışına çıkabilirim. İ l l 5 H l ' f f 21 'ran'daki seçimleri reform yanlılarının kazanmasından sonra I I 9 1 1 U f l başta CNN olmak üzere Batı medyası ülkede büyük bir de- ğişim başladığı izlenimi yaratıyor. Sürgündeki Iranlıların yayımladığı "Iran Times" ise başka bir tablo çiziyor. Gazeteye göre "Ansar-e Hizbullah" örgütü, damlardaki çanak antenleri topluyor, pastanelerde kız-erkek bir- likte oturanlan tutukluyor, saçını gösteren kadınlar tartaklanıyor. GÖRÜŞ Av. FtKRET tLKİZ Başbakan: Bilgi Sahibi Değilim Ben bilgi sahibiyim Sayın Bü- lent Ecevit... 21 Mart 2000 günlü Radikal gazetesinin manşetinde "Has- sas Operasyon" başlığı vardı. Gazeteci İsmet Berkan yazı- smda Ecevit'in açıklamalanna değiniyor. Içeriğinin çok önem- li olduğunu yazıyor. Çok haklı. Çok önemli. Başbakan konuş- masının birbölümünde "Sayın Fethullah Gülen'/n bir tarikatı var mıdır, cemaati var mıdır? Kimisi yok diyor. Ben kendi inanç sistemi hakkında bilgi sa- hibi değilim" diyor. Anımsıyor musunuz? Emni- yetGenel Müdürlüğü Polis Tef- tiş Kurulu Başkanlığı 28.2.1992 günlü yazısıyla Ankara DGM Savcılığı'na gönderdiği fezleke- sinde aralarında Fethullah Gü- len'in de bulunduğu 102 kişi hakkında suç duyurusunda bu- lundu. Takipsizlik kararı veril- di. Biliyor musunuz, 6 yıl son- ra Emniyet Genel Müdürlüğü "Fethullah Hoca'nın Talebele- h" adlı örgüt ile ilgili Ankara DGM Savcılığı'na yeniden suç duyurusunda bulundu. Suçla- nanlar arasında Polis Akademi- si öğretim görevlileri, 90 polis memuru ve Başbakanlık gö- revlisi, Atatürk Anadolu Lisesi din dersi öğretmeni ile Fethul- lah Gülen isimleri yer aldı. 20 Mart 1998 tarihinde DGM Savcılığı "Sanıklaraisnatolunan suçun Atatürk milliyetçiliğiniza- yıflatacak, Atatürk ilkelerine ters düşecek görüşleri savunmak suretiyle devletin siyasi ve hu- kuki temel nizamlannı dini esas ve inançlara uydurmak oldu- ğu, laikliğe aykın olarak devle- tin içtimai veya iktisadi veya si- yasi, hukuki temel nizamlannı kısmen de olsa dini esas ve inançlara uydurmak amacıyla cemiyet tesisi teşkili suçu TCK'nin 163. maddesinde dü- zenlenmiş olduğu, bu madde- nin3713 sayılı Kanun 'un 23 'ün- cü maddesiyleyürürlükten kal- dınlmış bulunduğu gerekçesi ile 'ilk takipsizlik karanna atıf ya- parak''... şeriatdüzeninigetir- meyi amaçlayan illegal 'Fethul- lah Hoca'nın Talebeleri' adını ta- şıyan birörgütün varlığına ve sa- nıklann böyle bir örgüt kurduk- lan ve bu örgüte üye oldukla- nna dair ve sanıktarhakkında ka- mu davasının açılmasını haklı gösterecek delil bulunmadığın- dan" yeniden takipsizlik kara- n verdi. Takipsizlik karariarını eleştir- miyorum. Kesinleşmiş yargı kararı olmadan kimseye suçlu- dur demiyorum. Sadece "bil- gi" vermeye çalışıyorum. Fikir olsun diye anımsatıyorum. Yıllar önce 1987 yılında Izmir Devlet Güvenlik Mahkemesi "Akyazılı Lisesi'ne bağlı açılan kurslara devam eden talebeler arasında ve sonradan askeri li- seye giren talebeler arasında ilişki kurmak suretiyle sürdür- dükleri" ve manevi baskı ileta- lebelerin bağlılığını sağladıkla- n iki kişi hakkında TCK'nin 163. maddesine aykırılıktan mah- kûmiyet kararı verdi. İki kişi ta- lebelere Fethullah Hoca adlı şahsın video kasetlerini dinle- tip izlettirmişler. Nurculuğayay- gın taraftar sağlamayı am lamışlar. Mahkemede dinl tanıklardan birinin (T.D.) söy- lediği şudur: (Duruşma Tuta- nağısh. 10-11) "... /. 6. evde bulunduğu bir sırada Said-i Nursi'nin Risalei Nur adlı kita- bını okuyarak bize açıklamalar- da bulunuyordu. Sızıntı dergi- si ve bazı kitaplar okuyordu, aynca bu düzenin iyi bir düzen olmadığını, Fethullah Hoca'nın sayesinde ileride bu düzenin değişerekyehne şeriat düzeni- nin geleceğini söylüyordu." Mahkeme gerek Said-i Nur- si'nin ve gerekse Fethullah ad- lı şahsın üzerinde durularak sa- nıkların eylemlerine "daha çok açıklık" sağlamak istemiş. Ka- setler o tarihlerde ele geçirile- mediğinden mahkeme sanıkla- nn aleyhine değerlendirme yap- mamış, ama içeriğinin "dinko- nulan" olduğundan kuşku duy- madığını gerekçesinde açıkla- mıştır. Yıllarca Cumhuriyet gazete- sinde haberleri ve köşe yazıla- rı yayınlandı. Okumuşsunuz- dur... Belki unutmuşsunuzdur... Okumuş muydunuz? 25 Ağus- tos 1993 günlü Cumhuriyet ga- zetesinde birinci sayfada "Fet- hullahçılar olarak anılan şeriat- çılarşimdi de Amerika 'ya el at- tı", "ABD'de Şeriat Kampı'baş- lıklı haber fotoğraflı olarak ya- yımlanınca, Fethullah Gülen, yazılanların gerçek dışı oldu- ğunu ileri sürerek manevi taz- minat davası açtı. Izmir 6. As- liye Hukuk Mahkemesi davayı kabul etmedi. "Fethullahçılar ve Fethullah Gülen fikrini ve dü- şüncelerini benimseyen bir grubun olduğu tartışmasızdır" diyerekgerekçeli karanndaGü- len'in konumunu şöyle açıkla- mıştı: "... Fethullah Gülen Isla- mi akımın ve bu inancı payla- şan çevrelerde Fethullah Gülen gerçekten birolgu olarak, bel- li düşünce ve görüşlerin tem- silcisi olarak kabul edilmiş, gö- rüşleri, konuşmalan, vaazlan, basında yayımlanan yazılan ka- muoyunun büyük bir kesimi ta- rafından dinlenen ve benimse- nen görüşlerini kamuoyuna ba- sın aracılığı ile yansıtan bir şa- hıs olması hususu tartışmasız- dır." Başbakanlar, cumhurbaş- kanları, milletin vekilleri, kısa- cası bir ülkeyi "yönetenler" bilgi sahibi olmak zorundadır. Çünkü "bilmediklerinden" de sorumludurlar. Başbakan ola- rak "Bilgi sahibi değilim" de- meniz laik demokratik hukuk devleti ve cumhuriyet ilkeleri bakımından "sorumluluğu- nuzu" ortadan kaldırmıyor. De- mokratik toplum düzeni kur- mak ödev ve sorumluluk ge- rektiriyor. KİM KİME DUM DUMA BEHÎÇ AK behicakÇn turk.net ÇÎZGİLİK KÂMtL MASARACI HARBİ SEMİH POROY semihporoy@yahoo.com KEDİ LEVO APTÜÜKA TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 22 Mart SOYGONCULAJÇA KARŞI/. 1926'IM 8ueÜH,AMeKİKAU SHAH U2MANI ED- MUNP VVESER, YENİ SULUŞU OLAN İLGİNÇ Sİ- LAHI İASINA TANfTTI. SON ZAMANLAKDA ÇOK ARTAN SOKAK ŞOVGUNCULARINA KAR- şt POLİSİN Y£T£R£İZ KAUMASt, K/ftseL MZ>- RUNMA ÖNLSMLERİNt GER&OJ KIUYOIZOÜ. BEL KEMEKİNe 7AKILAAI tOJTU ŞEKLİND£- Kİ SİLAH, H&ZHAAJGİ BİR TEHDİT DUKU- MUNPA, ELLER YUKAJV KALDIRILARAK A7E? EPİYOKDU. SLL£RİN YAJftM feALPIZIL MAS/YZA (SOLOA) EMNİrETİ AÇICAeAK ATBŞE HA2IR PURUMA GBÜYOR, EUEKİN yUKARl TAM KAUVftfLMASIYLA OA(SASDA) BAĞLI 8ULUNDUĞU TETİK HABEKErE PANO DENIZ KAVUKÇUOGLU SokakOrtasıChayetteri Dostum, uzunca süren bayram tatilınden sonra ışt- ne geldiğinde, şirketin kendisine verdiğı arabasını oto- parkta göremeyince ilkin önemsememişti. Bayram öncesi, çalışılmayan günlerde aylık bakıma sokma- sı için arabayı teslim ettiği şirket şoförü herhangi bir nedenle geçikmiş olmalıydı. Kendisi de gecikme- mış miydi?. Üst kata çıkıp masasınaoturuncaya ka- dar, merdivenlerde karşılaştığı iki arkadaşının ken- disini, gözlerini üzerinden kaçırırgibi "bir tuhaf" se- lamlamaları dışında, dikkatini çekecek bir şey çarp- mamıştı gözüne etrafta. İlk telefonlardan sonra kalk- mış, arkadaşlarından birinin masasına gitmiş, hava- dan sudan konuşmaya başlamıştı. Tatil sonraları ış arkadaşlarının birbirlerine anlatacağı epey "malze- me" birikmiş olurdu. Arkadaşının kendisini dinleme- diğini görünce, yadıngamıştı: "Seninneyin varkuzum?" Arkadaşı, "Duymadın mı?" deyip, anlatmaya başla- dı... Arabasını verdiği şirket şoförü, "fırsat bu fırsat" di- yerek bayram günü askerden izinlı gelen erkek kar- deşi ile kız kardeşini almış, arabayla dolaşmaya çık- mışlardı. Bir süre sonra, kendilerine başka bir ara- ba "musallat" olmuştu. Ikıde bir önlerini kesen, ar- kalarına geçip sürekli korna çalan arabadan kurtul- maya çalışmışlarsa da başaramamışlar, çareyi bir yol kenannda durup beklemekte bulmuşlardı. Ne var ki, kendilerini izleyen araba da durmuştu. Bakmışlar ol- mayacak, üçü birden "Ne istiyorsunuz bizden" di- yerek arabadan inmişlerdi. Tartışma, çekişme der- ken, olan olmuştu. Karşı taraftan bir kişi silahını çek- miş, kardeşlerinin üzerine ateş etmişti genç şoförün. Erkek kardeşi ölmüş, kız kardeşi ağır yaralanmışti. Şoförün kaçamağı kanlı bir trajediye dönüşmüştü. Arabası, polis tarafından alıkonulmuştu. Katil iseya- kalanmamıştı henüz... Artık araba falan düşünecek hali kalmamış, ağla- maktan göz kapaklan şişmiş dostuma ne diyeceği- mi bilememiştim... "Can"ın bu kadar ucuzladığı baş- ka bir ülke kalmamıştı dünyada belki de. Insanlar bir- birlerini yok yere, hiç uğruna öldürmekten çekinmi- yorlardı burada. En ufak bırtartışmada hemen silah- lar çekıliyor, namlular ölüm kusuyordu. Türkiye silah tacirlerinın, silah kaçakçılarının cenneti olmuştu. Top- lumda "r)aiks/zmü//âyet"yaygınlaştıkça, ıktidarlarını bu çarpık mülkiyet ilişkilerine dayamış hükümetler, "silahlanma"y\ herkesin kolayca elde edılebıleceği bir hak olarak yasalaştırmışlardı. Devlet güçlerinin ula- şamadığı, yetersiz kaldığı durumlarda bireylerin can ve mallarını kendilerinin savunabilmeleri kaygısıyia tarihte birçok ülkede görülen ve başta Amerika Bir- leşik Devletleri, Kanada gibi ülkelerde sıkı bir dene- tim altında bugün de uygulanmakta olan "sivilsilah- lanma", dileyen herkesin eline bir silah almasınaola- nak tanıyan bir "hak" olarak algılanmıştı ülkemizde. 19. yüzyıl bakışıyla adaletin hâlâ, "can "ın değil de, "mülk"ün temeli olarak anlaşıldığı Türkiye'de millet- vekillerinden otopark değnekçılerine kadar herkes belinde sılahla dolaşmaya başlamıştı. Kırlardakı yoksul köylü düğünlerinden, beş yıldız- lı otellerdekı holdingci duğunlerine; fetih şenliklerin- den futbol kutlamalarına kadar "kurşun", eski töre- lerin ötesinde bir "güç" simgesi olmuştu artık. Say- gın spor kulüplerimizin yaşlı başlı başkanlan bıle te- levizyon çekimlerinde elde silah, havaya kurşun sık- mayı "marifet" sayıyorlardı. Insanlar en akla gelme- dik yerlerde, en olmadık nedenlerle birbirlerini kur- şunluyor; otel'lobiterl, eğlence yerlöri; s<WaK»a>, beJ zaevleri, okullar kan göllerıne dönüyordu. Kimin ne zaman, nerede, hangı nedenle öldürüleceği bilinmi- yordu. Kurşun, bir cumhurbaşkanının serçe parma- ğını, ünlü bir işadamının yüreğini, bir cezaevi hü- kümlüsünün ya da masum bir çocuğun beynini bu- labiliyordu kolayca... "Kan"ı kanıksayan bir toplum olmuştuk... İki bin "insan", bir alana toplanıp içleri sızlamadan, bırbiri- ni parçalayan köpeklerin "gösfer/"lerini izleyebili- yordu... Belediye başkanlan binlerce sokak hayva- nını ölüme gönderebiliyordu. Bu cinayetleriyle övü- nüyorlardı da üstelik! Kurban bayramlarında sokak- lar, elde satır, inek kovalayan gözü dönmüş kasap- ların kanlı avlaklarına dönüşüyordu... Gazeteler, te- levizyon haberleri ölümlerle doluydu. Çocuklar, göz- lerinin önünde işlenen cinayetlere tanık olarak bü- yüyorlardı. Küçük yaşlarında ölümü kanıksamaya başlayan o çocuklara canlı sevgisı nasıl aşılanacak- tı? Kim aşılayacaktı? Bu cinayetlere susarak ortak olan büyükleri mi? Hayvanları sevmeyi öğrenmeden insanlan, birbirlerini nasıl seveceklerdi o çocuklar söz- gelimi? Yann ellerinde silah gördüğümüzde, öfkelen- meye, kızmaya hakkımız olacak mıydı o çocuklara? Genç şoförün trajedisı, bu ülkede gelinen, kimin, ne zaman, kimden, niçin, nerede kurşunlanacağının bilinemediği "nokta"da acı bir "rastlantı", büyuk bir "talihsizlik"t\ gerçekten. Sılahı eline almasıyla tetiğe basması arasında geçen kısa zaman, katilin "bilinç boşluğu" da değil miydi aynı zamanda? O ana, o boş- luğa kadar geçen zamanlarda kim bılir nasıl bir ha- yat yaşamış, nelere tanık olmuştu katil? Ya bizim pa- yımız?.. Bizim de payımız yok muydu o yanlış yaşanan hayatlarda, yanlışlara tanıklıklarda?.. .. j (Faks:0212-723 84 97) B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6SOLDAN SAĞA: 1/ Bahçeleri ya da ev4eri süsle- mek için yapı- 2 lan ve yukandan aşağıya doğru büyûyen oyma- A lı yalaklardan oluşan bir çeş- me türü. 2/ Ka- rakter... İCundak çocuklannın te- pelerinde görû- len kepek taba- " kası. 3/ Ağır g yüklerı kaldır- maya yarayan araç... Sat- rançta bir taş. 4/ Hali ya da kilim dokunan tez- gâh..u Uluslararası Stan- dart Örgütü'nünsimge- 3 si.5/Ilkelbirsilah...Or- 4 taAnadolu'dabirgöl.6/ Genellikle bir çiftçi ya- nındaçalışanışçi.7/Bır zaman birimı... Adları 7 sıfat yapmakta kullaru- 8 lan bir yapım eki... Fut- g bolda bir mevki. 8/ Tor- baya benzer büyük gözlü balık ağı... Boru sesi. 9/ "Sa- nadün birtepeden baktım — Istanbul" (Yahya Kemal)... Çoğunlukla üzerinde yazıt bulunan dikilitaş. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Alabıldiğine, sürekli olarak. 2/ Yunan mıtolojisinde kav- ga tannçası... Kuru soğuk. 3/ Dört tekerleklı bir at ara- bası... Atasözlerine da>anan didaktik Çin şiirı. 4/ Mermi olarak çakıl taşı atan bir tür top. 5/ Katılmış, ulanmış par- ça... Ucu sivri, ince ve uzun çubuk. 6/ Kadmlann boyun- lanna aidıklan yılan biçıminde dar ve uzun kürk... llaç... Duman lekesi. 7/ Namık Kemal'in bir romanı. 8/ Bir no- ta... Tavlada üç sayısı... Tanntanımaz. 9/ Bitkılere yeşü renklerini veren madde.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear