17 Haziran 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
8 EYLÜL 1999 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 Kin Dörtlü kararname ile Çortım ll Kültür Müdürlüğü'ne müdür olarak atanan ancak Kültür Bakanı Istemihan Talay'ın onayı ile bakanlık basın müşaviri olan fakat dönemin müsteşarının hışmına uğrayıp Ankara'dan Çorum'a gönderilen Mümtaz İdil, bu kez de bakanın tek imzasıyla Kütüphaneler Genel Müdürlüğü'ne şef olarak atandı. Dörtlü kararname ile müdürlüğe terfi, bakan imzası ile şefliğe tenzil. Aynı hukuksuzluğu MHP'li pardon ANAP'lı Agâh Oktay Güner de yapmıştı. Kin, insanlara neler yaptırıyor neler! J{ ~ Tembellik Mısır, depremzedeler için 750 ton un, 250 ton şeker göndermiş. Mısır gemisi Taba, yardımı Derince'ye getirmiş. Geminin Mısıriı kaptanı bir Türk meslektaşı ile dertleşiyor: "Biz Mısırlılar kendimizi tembel sanırdık ama gemiyi iki günde yükledik. Türkiye'ye gidince yükü yarım günde boşaltınz diye düşünüyordum, beş gündür bekliyoruz." Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97Etektronik posta: somoposta.cumhuriyetcom.tr - Kızılay yeniden yapılandınlacakmış... "AvkızıL. Yalıkız... llıkvaz.. Kazvılı.. Yazkılı... Azvılık..." undan iki hafta kadar önce... Yunan halkı Türkiye'deki depremzedelere yardım için se- ferber olmuş... İki ülkenin siyasilerinden çatlakseslerçıkmasına rağmen iki ülkenin insanları dostluk, barış, kardeşlik şarkıları söylü- yor... Ve o sırada Atina'da Yunanistan Parlamento- su'nda bir konu görüşülüyor... Görüşmelerin sonun- da siyasilerellerini kaldırıp "kabul" diyorlar ve aldık- ları kararla 9 Eyiül'ü "Türklerin Anadolu'yu Işgal ve Ulusal Yas Günü" ilan ediyorlar. Yarın, 9 Eylül... 26 Ağustos 1922'de Afyon'dan başlayan Büyük Taarruz, 30 Ağustos'ta Başkomutanhk Meydan Sa- vaşı'yla zafere ulaşmış ve Türk Ordusu 9 Eylül'de Izmir'e girmiştı. Anımsayacaksınız... Başkomutan Mustafa Kemal Paşa. çiğneyip geçmesi için aya- ğının altına serilen Yunan bayrağını yerden kaldırt- mıştı. Çünkü bayrak ulusu temsil ediyordu. Musta- fa Kemal'in şahsında Türk ulusu, Yunan ulusuna savaş alanında bile saygısızlık etmemişti. Zaten bu savaşı iki ülkenin insanları çıkartmamıştı ki! Yann 9 Eylül... Yann Yunanistan'da siyasiler meç- hul asker anıtının önüne gidip söylev verecekler, ki- liselerde papazlaryas ayini yapacaklardı ki dün, Ati- na da şiddetli bir depremmle sarsıldı. Oysa dün, iki ulusun kardeşliği ve dostluğu için bazı şarkıcılar Atina'da halkı toplayıp şarkı söyteme- ye niyetlenmişlerdi. Bugün de Istanbul'da aynı şar- kıcılar aynı şarkıları söyleyeceklerdi... Ne ki onlar da siyasete bulaşmış sarkıcılardı. Zülfü Livanelioğlu'nun kadim dostu Mikis The- odorakis'in Internet'teki sitesinde imzayaaçtığı ve Avrupa'daki aydın dostlarından destek istediği bil- diriyi okudunuz mu? Türkiye'den "düşman" diye söz eden ve Abdul- lah Öcalan'a sahıp çıkılmasını öngören bir bildiri: "Bekçilerinin elinde gözleri kapalı Öcalan'ın gö- rüntüsü dünya kamuoyunun ilgisini çekti. Yunanis- tan ve Yunan halkı bir bütün olarak büyük bir traje- diyle karşı karşıyadır. Çünkü, bilgimiz olmadan, Kürt lider Nairobi'deki Yunan Büyükelçiliği'nden ayrıl- dıktan sonra Kenya polisince Türklere teslim edil- miştir. Yunan yasalarını hiçe sayan akılsız Yunan milliyetçileri, Öcalan'ı gizlice ülkemize getirip düş- manın ellerine teslim etmekle büyük bir sorumluluk altına girmişlerdir. Bu durum karşısında, Avrupalı aydın dostlarıma ve sanatçılara başvuruyor ve bir- leşerek dilekçeyi imzalamalarını istiyorum." Theodorakis'in bildirisine Uvanefioğlu ve Maria Fa- rantouri gibi şarkıcı dostlan da imza attı mı bilinmi- yor ama onlar hep bildik şarkıları söylüyor... Depremi bile paylaşan insanlan rahat bırakın... Insanlar artık şarkılarını kendileri söylesin! SESSlZ SEDASIZ (!) AA NURİKURTCEBE Crk \nt^^ / \ Yüksek Yerilim Hattı Erdinç UTKU Hükümet, sözel'de iyi de sayisal ve yasal'a gelince çuvallıyor! Sami Selçuk, yüreklere su serpti! Şimdi de günlerce, Yargıtay Birinci Başkanı Sami Selçuk'un, adli yılın açılışında yaptığı ve özetle "daha çok demokrasi" öngören konuşmasını ko- nuşacağız... Ancak Sami Selçuk, kâğıt üzerinde pek de güzel çizdiği "demokrasi tab- losu"nda, nedense demokrasinin baş düşmanı tarikatlara değinme- di. Aksine, geçen yıl katıldığı Fethul- lahçılar'ın toplantısında alınan karar- lara benzer görüşler sergiledi. Hakkın- daki soruşturmalar üzerine kalbi sıkı- şıp Amerika'ya kapağı atan Fethul- lah Gülen'in yüreğine su serpti. Yakında Fethullah'ın da bu konuda- ki degerlendirmelerini öğreniriz. Ama önce, Amerika'daki müritle- rinden naklen, "hocaefendi"nin dep- rem bölgesindeki TÜPRAŞ yangını sırasında tavrı: "TÜPRAŞ'taki yangının sürdüğü ha- berini akjıkça yerinde oturamadı. 0nun bu telaşı yanında, yangının yan oda- da olduğunu sanırdınız. Afet anında ezan okumanın Allah'ın rahmetini ihtizaza getireceğini ve afeti dur- duracağını hatırlatarak yangını can- lı yayından izleyen bir iki arkadaşa ezan okumalarını söytedi. Yangının kontrol altına alındığı haberi gelene ka- dar gerginliği dinmedi." TÜPRAŞ yangınını ezanlarla söndür- ten Fethullah Gülen, Sami Selçuk'un "laikçi" tanımlamaları karşısında ne besmeleler çekmiştir kimbilir... Estağfurullah! Depremzedeler enkazda delil tespiti yaptırmak zorunda değil! Tûrkiye'yi sarsan 17 Ağus- tos 1999 günlü depremden son- ra kamuoyunda en fazla tartı- şılan konulardan bıri de deprem mağdurlannın can ve mal kay- bındau kaynaklanan zararlan- nı tazmin için hukuken neler yapması gerektiği oldu. Hu- kukçuların önemle üzerinde durduklan konu, enkaz kaldı- rılmadan veya hasar gideril- meden yıkılmış veya zarar gör- müş binalarda tespit yaptırma- nın zorunluolduğuydu. Kamu- oyunda öyle bir izlenim doğdu ki delil tespiti yaptırmayan dep- remzedelerin sorumlulardan zararlannının tazminini iste- mesi olanaksız olacaktı. 'Her- kes iddiasım ispatla mükellef- tir' ilkesinden yola çıkılarak yapılan bu yönlendirme. hu- kukun bu tür durumlar için ön- gördüğü diğer bir dizi kuralın atlanmasına yol açtı. Oysa Hukuk Usulü Muha- kemeleri Kanunu'nun 238.maddesi depremzedeler için başka bir olanak sağlıyor. Hem de öyle bir olanak ki dep- remzedeleri ikinci kez mağdur etmek anlamına gelen delil tes- piti işlemlerinin külfetinden kurtanyor. Bu hükmün ikinci fıkrasına göre 'maruf ve meş- hur olan hususlar münazaalı sayılmaz': Türkçesi. bir olgu biliniyorsa çekişmeli sayılmaz ve kanıtlanmasına gerek yok- tur. Buna göre maruf (herkesçe bilinen) ve meşhur (herkesçe ta- nınan) bir \akıaya (olguya) da- yanan taraf. bunu kanıtlamak için delil göstermekle yüküm- lü değildir. Bu tip olgular ge- nel olarak herkesin bildiği ve- ya öğrenmesinin olanaklı ol- duğu olaylan içerir. Diğer de- yişle kamunun bilgisinde olan olgular ile mahkemenin bilgi- sinde olan olgular bu hükmün kapsamına girer. Türkiye'nin bir deprem kuşağında olduğu, ülkeyi kat eden 1500 km.lik bir fay hattının varlığı, sık sık dep- remJerin yaşandığı, coğrafi alan ve nüfus yoğunluğu açısından yüzde 9O'ı aşan oranda yerle- şimin deprem etki alanı içinde bulunduğu herkes tarafından bilinmektedir. En azındanbun- lar herkes tarafından öğrenilme- si olanaklı olan bilgilerdir. Buna göre; deprem sahasın- da zayıf zeminde bina yapma izni verenler, bununla da yetin- meyip çok katlı bina yapma iz- ni verenler, bu binalann proje- lerini çizenler ve teknik uygu- lama sorumluluğunu yapanlar, binalan imal edenler her şey- den önce bu binalann depreme dayanaklı yapılmasından so- rurnludurlar. Yapılan binalar depremden yıkılmışsa anılan şahıslaröncelikle. depreme da- yaruklı bina yapmamaktan do- layı sorumlu tutulmak gerekir. Bu şahıslarbunun aksini iddia ederlerse bunu kanıtlamakla yükümlü olurlar. Dolayısıyla yaşadığımız deprem felaketin- de hukuken ispat külfeti dep- remzedelerde değil, sorumlu olmadıklannı iddia eden kamu görevlileri, mühendis ve müte- ahitlerde olmak gerekir. Depremzedelerin zarara uğ- radığı ve bu zarann deprem ve- silesiyle olduğu bellidir. Peşi- nen çıkanlması gereken sonuç, yıkılan binalann depreme da- yanıklı olmadıklandır. Bu baş- İı başına bir ihmal ve kusur sa- yılmalıdır. V r e bu durum herkes- çe bilinen bir olgu olduğu için depremzedeler tarafindan kanıt- lanmak zorunda değildir. So- rumlu kişiler kusurlu olmadık- lannı iddia ederlerse bunu ka- nıtlamak da onların yükümlü- lüğüdür. Yargılamanın birinci aşaması olan sorumluluğun saptanmasından sonra, ikinci aşama zarar hesabınm yapıl- masıdır. Zarar hesabı, mal kayıplan yönünden, tanık beyanlan, eğer varsa emlak vergisi kayıtlan, su ve elektrik kayıtlan, Bayındır- lık BakanJığı'nın inşaat mali- yeti birim fiyatlan sonücu el- de edilecek verilere göre uz- man bilirkişiler tarafından ya- pılacaktır. Destekten yoksunluk ve cismani zararlar yönünden de kişiye ilışkin özel bilgiler ve çeşitli tablolar kullanılarak uzman bilirkişilerce hesap ya- pılacaktır. Bu işlemler yargı- lamanın ileri aşamasında- söz konusu olacaktır. Bunlar için de enkaz tespitine ihtiyaç yoktur. Bunlann yanı sıra Usul Huku- ku'nun diğer önemli bir ilkesi de bir karineye dayanan kişinin bunu kanıtlamakla yükümlü olmamasıdır. Depreme daya- nıksız binalann yıkılması ve- ya hasar görmesi nedeniyle za- rara uğramış olmak fiili bir ka- rinedir. Depremzede. mahkeme huzurunda bu karineye dayana- bilir. Bunun aksi ileri sürülüyorsa bunu ileri süren kanıtlamalı- dır. Sonuç olarak; hem Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanu- nu'nun 238. maddesinin 2.fık- rasına göre hem de 'fiili kari- ne' ilkesine göre, depremze- deler uğradıklan zararlardan, depreme dayanıksız binalar ya- pılmasına izin verenlerin, pro- jelendirenlerin ve imal edenle- rin sonımlu olduğunu kanıtla- mak zorunda değildir. Bunla- nn sorumlu olduğu bir 'ma- ruf vakıa' ve 'fiili karine'dir. Sorumlu olmadığını kim ileri sürüyorsa kanıt yükü onun, ya- ni kamu görevlisinin, mühen- disin, müteahhidin üzerinde ol- malıdır. İSTANBUL BAROSU AVUKATLARI Avukat Veysel Uçum Avukat Mehmet Uçum KİM KİME DUM DUMA BEHÎÇAK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMtL MASARACI HARBİ SEMİH POROY BULUT BEBEK NURAYÇIFTÇI Niye h hen oîuyo- rym? TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 8 Eylül r CIA" KURULUYOR! 1947 'DE BUGÜN, AME&ICAM MEgtCEZT HA8EZ AIMA >•• f H-£ &SACA "cıA"(st-Ay-ey) oire TANtUAN OR6AtJiZASy<ON;S. DÜMrA SAvAÇt SÜ- REStNCE ÇAU?M/U*4£ yAfHU "O.SS. "(OFPtCf O* sr/zAreGrc sERvtces) oerAOAfj KALter/terAN SON- HA GE££KLl eÖKÜLMÜçrÜ. fltffOJ/V 7TBUMAN, CtA '/M 8AÇ/M41 SİZÜ SE&VİS İÇL£RİNO£ PEMEYİM- Lİ AU-£N W£LSH DULLBS'/ ATAM/ÇTJ. BU K/Şİ, DAHA SOM/SALAef E/SSNHOU/BR'E Pf$İŞLE&/ SAKAM- Uğt /APAfJ JOM POTTEg PULL£S'/M KAeP£ÇfyOİ: ClA'İH YALNIZCA HAgEg ALMAKLA yETt^M£DtSrj PUH- yANtÜ "£* yANtHPA, lSTEUM£y£N HUKÜMETLSK/ DErr'e- Me~,SiyAS( KOMPLOLAg DÜZ£fJL£ME,AUTİKOUÜHİST- LER.İ DESTEKL£ME dıgf İÇLEÜ Ğ gCD/e PANO DENİZ KAVUKÇUOGLU Birçok Şeye Yeniden Başlamak Televizyonun verdiği görüntüler arasında gö- züm, enkaz altından çıkarılan okul kitaplarına ta- kılmıştı... Pasarofça, Karlofça, Kasr-ı Şirin ant- laşmalarının maddelerini, Osmanlı padişahlarının analarının adlannı, Kazıklı Voyvoda'nın kötülük- lerini ve daha birçok "şey"\ bu kitaplardan ezber- leşmiştik. Avrupa başkentlerini, Afrika'nın ırmak- larını, Asya'nın dağlannı, bir çırpıda sayabiliyor- duk. Büyüklerimiz "Bu bilgiler, genel kültürümüz içinşart!" diyoriardı. Binlerce "vaka", "far/A)"ve "isim"\ ezberlerken, araştıncılık yönümüz güdük- leşiyor de olsa, bunlann, işten çok söz üretilen toplumumuzda laf ebelikleri için sonu gelmez bir hazine olduğunu daha sonra anlayacaktık. Tür- kiye'de insanlar, çok konuşup da hiçbir şey söy- lemeyenlere büyük saygı gösteriyorlardı. Karşı- laştığımız Japonların, Amerikalıların, Almanların ise bizim bildiklerimizi bilmediklerine hayret edi- yor, "Paraları bizden çok ama genel kültürleri na- nay!.." diyorduk. Ne var ki, Baltacı Mehmet Pa- şa'nın 21 Temmuz 1711 günü Prut Antlaşması'nı "hangi koşullarda" imzaladığından ve solucan- ların sindirim sistemlerinin nasıl işlediğinden ha- bersiz, önlerine uzatılacak bir kâğıda doğru dü- rüst bir sivrisinek kanadı bile çizmekten aciz bu adamlar trafiğe ve depreme bizim kadar kurban vermiyorlardı. Başımız sıkışınca onlara koşuyor- duk. Istatistiklere göre nüfusumuzun yüzde 99'u "Müslüman"d\. Okullanmızda din dersleri zorun- lu kılınmıştı. Milyonlarca çocuğumuz ayrıca Ku- ran kurslanna gidiyor, her köyümüzde, her ma- hallemizde çifte çifte minareleryükseliyordu. Ki- mi Müslümanlar, bunları yetersiz buluyorlar, "Ev- de, işte, okulda kadınlara türban, bebelere Ku- ran" diyerek sokaklara dökülüyorlardı. Ama ne okullarımızdaki "laikmüfredat" ne de Müslüman- lık, toplumumuzu karşılaştığı felaketler karşısın- da koruyacak ortak bir refleksin oluşabilmesi için yeterii oluyordu. Sıvas'ta Madımak Oteli'nde "mürteci MOslü- manlar" tarafından diri diri yakılmak istenen Aza Nesin, "Bu millet esasında pek akıllı değil!" de- diğinde, ona çok öfkelenmiştik. Belki de kurba- ğalann nasıl ürediğini, tırtılın gövdesinin kaç bo- ğum olduğunu bilen bir milletin zekâsından kuş- ku duyulmaması gerektiğini düşünüyorduk. Mil- letimizin yüzde 92'sinin Evren Anayasası'na oy verdiğini, Anadolu kırsalında, beş sınıflı ilkokul me- zunu köy delikanlılarının, gerdek gecesinde ne yapacaklannı bilemeyip, dişilikleriyle kendilerine yol göstermeyeçalışan gelinleri, "Vaykaphe!"di- yerek öldürdüklerini göz ardı ediyorduk. Kader kurbanları "tahrik"ten beş yılla sıyırıyorlar, ha- pisten çıkınca "ehliyet" alıp, Anadolu yollarında direksiyon sallıyorlardı... Ortalık kandan geçil- miyordu... Her yıl, neredeyse son depremde ver- diğimiz ölü kadar ölüyü, trafik kazalannda veri- yorduk. Fakat bu "taksit taksit" ölümler ne içe- ride, ne de dışanda bir "ses" getiriyordu!.. 20. yüz- yılda bir millet eğer her yıl trafikte, "yüzyıl felake- ti" denilecek sayıda kayıp veriyorsa, gerçekten de pek "akıllı" sayılamazdı. Bunu kabullenmek istemiyorduk. Hepimiz okul sıralannda aynı kitaplan okumuş- tuk, ama anlaşılan okuduklanmız, ezberledikle- rimiz, övündüklerimiz bizi ortak bir akla sahip kılmamıştı. Bir deprem, on binlercemizi alıp gö- türmüştü. Kaçak kat çıkan uyanık ev sahipleri- miz; hırsız müteahhitlerimiz; rüşvetçi belediye- cilerimiz, devleti temsil etmeyi, arada bir Anka- ra'ya "tabiatıylafanfinfonefendim" çekmek sa- nansirenli, eskortlu "mülki erkânımız"; hepyap- mamak istediklerini yapan, ama her yaptığında da, yaptıklarını içine sindiremeyip hesabını biz- den sormak isteyen "laik devlet adamlanmtz"', be- yinleri 7. yüzyılda kalmış, cüzdanları çağ atlamış "Müslümanlanmız", Ergenekon kurtlanmız ve ge- niş "kültür jeneralimiz"\e hep birlikte enkaz altın- da kalmıştık... Ekranda, un ufak olmuş bir beton kolonun üze- rine oturmuş, çöken bir duvann attından çıkar- dığı okul kitaplannın tozlannı silen küçük kız ço- cuğunu gördüğümde, içimden "At onları elin- den!" diye bağırmak gelmişti. Yaşadıklarının ne- deni o kitaplarda yazmıyordu. Niçin o gün ora- da, o beton parçasının üzerinde orurduğunu o kitaplardan öğrenemezdi. Bir an, "kitap düşman- lığı mı?" diye aklımdan geçirdim... Hayır! Ama artık birçok şeye yeniden başlamak gerekiyor- du. Belki de, önce kitaplardan... Faks:0216-418 8410 BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8SOLDAN SAĞA: 1/ Paragraf. 2/ Birşeyinbulun- 1 duğu, bir eyle- min gerçekleş- tiği yer... " — Naci": Ressa- mımız. 3/ Ah- metYesevi'nin, 5 dinvetasavvuf o konulannı işle- yen şürlerine 7 verilen ad. 4/ g tnsan dışkısı... Duvar içinde 9 bırakılan ufak oyuk. 5/ Ağız mukoza- sında oluşan yûzeysel 1 yara... Tartışmasız be- 2 nimsenmesi istenen yar- gı. 6/ Eski Mısır'da gü- neştannsı...Birkimse- nin arandığında buluna- 5 bileceği yer. II Diplo- 6 ma...Trabzon'unbiril- 7 çesi. 8/ "Kuzgun —": _ Hejkelcimız... Gelecek. 9/ Yaşanmış olaylann 9 anlatıldığı yazı tûrü... Islam hukukuna göre kocası ölen ya da kocasından boşanan bir kadının yeniden evlenme- si için beklemesi gereken süre. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Dört telli bağlama. 2/ Su- lak yer... Zeki ve yaramaz çocuk. 3/ Taş yada mermer me- zar... Istırap. 4/ Afrika'nın güney ucundaki burnun adi... Oye. 5/ Sepet ve hasır örmeye yarayan bir çeşit ince saz. 6/ "Cemil —": Karikatür sanatçımız... Arka, geri. 7/Gü- reştebiroyun... Peygamberleri Hud'udinlemediklen için Tann tarafindan yok edilen kavim. 8/ Itici neden, güdü... Bir cins et ya da ciğer yemegi. 9/ Bağışlama... Bir göster- me sıfah... Birini başkasına karşı kişkııtma
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear