25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
1 7 ARALIK 1999 CUMA CUMHURİYET SAYFA i l L J J A kultur@cumhuriyet.com.tr 15 Aslında yıllardır 'hep aynı filmi çeken' Theo Angelopoulos ustanın son filmi gösterimde 4 Sevmeyi niye beceremiyorıız?' Bugün gösterime giren, çağdaş sine- marun ustalanndan, Yunanlı yönetmen Teo(dor) Angelopoulos'un, geçen yıl Cannes'da Altın Palmıye'yle taçlandı- nlmış son eseri 'Mia Eoniotita Ke Mia Vlera - Sonsuzluk ve Bir Gün'ün, ner- deyse yanladığunız bu mevsimden ge- riye kalacak 3-5 önemli filmden biri olacağı kuşkusuz. Öncelikle, bu ustanın kendine özgü, ağtr, durgun sinemasına vâkıf ve tutkun olan sinefillerce kabul görecek 'Sonsuzlıık ve Bir Gün\ ona öteden beri büyümemiş çocuk muame- lesi yapan, yaşlı annesini (IsabeDe Re- nauld) hastaneye yatıntuş, kendisi de amansız hastalığa yakalanmış, ünlü bir yazar olan Aleksander' ın (BnınoGanz), geçmişiyle şimdiki zamanın iç içe geç- tiği öyküsüne ilişkin, duygu ve hüznün ağır bastığı bir kımlık ve geçmişe bakış filmi. Angelopoulos'un yine aynı senarist (Tonino Guerra, Petros Markaris), ka- meraman (Yorgos Arvanitis) ve müzik- çıden (Efcni Karaindrou) oluşan değiş- mez ekibiyle birlikte çalışıp çektiği 'Son- sıtduk ve BirGün", çoktan olgunluk dö- nemine gırmiş bu yönetmenin 1980'li yıllardakı 'Kitera'ya Vblculuk', 'Ancı', 'Puslu Manzaralar'. 1990"lardaki'Ley- teğin Geciken AdımT ve 'Ulis'in Bakı- şı' gibı son filmlerının çizgisını izlıyor. onlann melankolık atmosferini ve zen- gin görselliğini yüıeleyerek. 30 yıida hep ses getirmiş 11 fîlm Uzun yıllar öncesinde ilk Sinema Günleri'nden birinde gördüğümüz 'Ye- nidefl Canlandırma'dan beri (1970) gö- nül düşürdüğümüz, ortak yakınhklar bularak gözde yönetmenlenmiz arasına kattığımız Angelopoulos sinemasını, hemen hemen tüm filmlennin gösteril- diği tstanbul festivallerinde tanıdı me- raklısı, son 20 yıldır. 1930'lardangünü- mûze dek ülkesınin, iç sa- vaşlardan, faşist uygula- malardan, sıkıyönetimler- den, kargaşa ve ışgallerden dokunmuş yakın tarihine baktığı, az ama öz sayıda- ki filmiyle dünya festival- lerinden Altın Palmiyeler, Aslanlar, ÂyîlaMÖplayıp AvTupa sinemasını etkile- yerek bir hayli ses getiren Angelopoulos'un 1970'li yıllardaki ilk filmleri ('36'nın GünleriYKum- panya-Oyunculann Yoku- luğu', 'Avcılar' üçlemesi), yenilikçi anlatımlanyla da dikkati çekerek polıtık si- nemanın yüz akı olmuşlar- dı o dönemde. Hukuk dip- lomasının ardından Paris- IDHEC'te sinema eğitimi görüp eleşürmenliğe, oyun- culuğa da bulaştıktan son- ra, 1970'de ilk filmini çe- ken, 1935 doğumlu Ange- lopoulos'un, 'hoşa gideni kolayı seçmeyip zoriu ola- m, çaba gerektireni yegte- yen' sinemasının, daha son- ra 1980'li yıllarda yaptığı 'Kitera'ya YofcuhıkYAn- cı" ve 'Puslu Manzaralar' gibi iz bırakan ömekleriy- le tadına varmıştım. Uzun plan-sekanslar ilk döneminde, hayatın daha iyi yansıdığı, uzun plan-sekanslara dayanan ve yabancılaştırma öğesine başvuran Brechtçi tarzıyla klasik hikâyelemenin an- latım kahplannı kıran, me- taforlarla beslenen, yeni- likçi üslubu, Angelopo- ulos'un yaşı kemale erdik- çe dahabir ustalaşıp olgun- lasmasıyla gitgide inceldi, kimilerince iç baydıncı bu- lunsa da. 'Ancı', 'Puslu Manzaralar' gibi alçakgö- nüllü başyapıtlanndaki be- lirgin stiline, durmuş otur- muş,, durulaşmış anlatırru- na, duyguyu, coşkuyu, hüz- nü vurgulayan bir müzik kullanımını da katan Ange- lopoulos ustayı en son 4 yıl önce sinemalanmızı şen- lendıren, Balkanlar'daki yolculuk ve kimlik arayışı üstüne, üç saatlik, görkem- li 'Uüs'in Bakışı' başyapı- tıyla sevip alkışlamıştık. Aslında 'hep aynı türkü- yû çağıran', has yaratıcı- lardan, hep aynı filmi çe- ken yazar-yönetmenlerden olan Angelopoulos'un 30 yılda yaptığı 11. filmi 'Son- suzluk ve Bir Gün', önce- ki 10 filminin üslup özel- liklerini aynen taşıyor. Kü- çük bir Arnavut çocuguna (AkhiDeas Skevis) yardım etmek isteyen, sona yak- laşmamn kaygısıyla hiç ta- mamlayamadığı tasanlan aklına üşüşen, gözü topra- ğa bakan, yaşlı, hasta, yal- nız bir yazann, hesaplaştı- ğı geçmişine doğru yaptı- ğı yolculuğu, ilk çemberde- Wim VVenders'in oyuncusu BrunoGanz, Angelopoulos'un yönetiminde gözleri toprağa bakan, geçmişine gömülmüş ve köpeğmi bırakacak birini bulamayan yaşh yazar Aleksander rolüne cuk oturmuş 'Sonsuziuk ve Bir Gûn'de. Mia Eoniotita Ke Mia Mera (Eternity And A Day) / Yönetmen: fheo Angelopoulos / Senaryo: T. Angelopous, Tonino Guerra, Petros Markaris / Kamera: Yorgos Arvanitis, Andreas Sinanos / Müzik: Eleni Karaindrou / Montaj: Yannis Sitsopoulos / Oyuncular: Bruno Ganz, Fabrizio Bentivoglio, Isabella Renauld, Akhilleas Skevis, Despina Bebedeli, Aleksandra Ladikou, Eleni Gerassimidou, Nikos Kouros, Iris Haciantoniou / Yunan-Fransız-ltalyan ortak yapımı, 1998 (Belge Film). ki annesi, kansı, kızıyla mesafelı bağ- lan, anılan. hayalleri görüntülere dö- ken 'Gökyüzü ve Bir Gün', uzun plan- sekanslannı artık törpüleyip kısaltmış, Yunanlı sinema ustasının 30 yılhk biri- kiminden süzülen, şairane bir yaklaşı- mınürûnü. Bir kez daha, gözde temasına (za- manda, geçmişte yolculuk etmeye) iliş- kin büyük ustahğını gösterme fırsabnı bulmuş Angelopoulos'un tarzıru, stüi- ni sevenlere hararetle salık verilecek bu son filmi, seyircisinden çaba, sabır is- tiyor ama 2 saat 15 dakikanın sonunda da meraklısına karşıhğını veriyor. Hollywood sinemasının hızlı, hare- ketli, karman çorman ve şamatalı tem- posuna şartlanıp alışmış, kolaycı seyir- ciden çok, Sinematek'lerde, festivaller- de yaşını başını almış, meraklısına ses- lenen bu son 'Angelopoulos senfonisTnde de kuşkusuz belleklere nakşolacak cins- ten yığınla güzel sahne ve görûntû mev- cut. Şiir gibi Selanik görüntfileri Eleni Karaindrou'nun nefıs müziği, Yorgos Arvanitis'in eski tzmir'i çağnş- tıran, güneş ve yağmur altındaİci, şiir gibi Selanik görüntüleri ve ağır, ciddi di- yaloglarla bezeli filmde, geçmişiyle şim- disinin birbirine kanştığı, tevekkülle hastalığını kabullenmiş, anılann nos- taljisine, hayallerin tozpembe karanlığı- na sıkça yuvarlanan, denız kıyısında kimseye bırakamadığı köpeğiyle yürü- yüşlere çıkan, Italya'da sürgün yaşamış, 19. yüzyıldan bir Yunanh şairle kendi- ni özdeşleştiren, sözcük avcısı, yalnız- lıkla kuşatılmış, artık bedenine hükme- demeyen ve 'acryla arzu arasında' kıv- ranmaktan vazgeçmiş, (babasıyla oldu- ğu gibi) yeterince yakınlık kuramadığı, geçmişteki ilişkilerine yanıp yakılan, masum çocuktan bir türlü aynlamayan, hayatını niçin sürgün gibi yaşayarak har- cadığının muhasebesine girişen yaşlı yazar rolüne cuk oturmuş yıllann Bru- no Ganz'ı. Yazann karlı dağlara vurduğu araba- sıyla sımra ulaştınp köyüne kavuştura- cağı, arkadaşı Selim'i de otoyola kurban vermiş çocukla ilişkısine yoğunlaşuğı- mız fıhn, alışılmış yol fılmlerinden fark- lı bir seyir izliyor. Otobüste taraşmak- taki iki sevgiliyi, bir nümayişten dönmek- teki kızıl bayraklı devrimci bir genci ya da küçük çapta bir barok konserini de çerçevesine alıp gösteren Angelopo- ulos'un, ölüm döşeğindeki annesinın başında. "Sevme>i niye beceremiyonız?'' diye ağlaşan yazar kahramanı Aleksan- der, hastaneye gitmekten vazgeçiyor fil- min finalinde. Çünkü yann için hâlâ planlan \ ı ardır. "Yann nedir ki" sorusu- nun yanıtıysa filmin adıdır: Sonsuzluk ve bir gün... Tutkunlan dışında da bu kendine öz- gü, Akdenizli yönetmenin dünyasını ta- nımak isteyenlere kılavuzluk edebile- cek bu Angelopoulos filmini getirene, gösterene, izleyene de teşekkür. Tüketiciliğe, sistem köleliğine, şiddete ilişkin allak bullak edici birfantezi Flght ClUb / Yönetmen: David Fincher / Senaryo: Jim Uhls, Chuck Palahniuk'un romanından / Kamera: Jeff Cronenweth / Müzik: The Dust Brothers / Oyuncular: Edvvard Norton, Brad Pitt, Helena Bonham Carter, Meat Loaf, Jared Leto, Christina Cabot, Zach Grenier/ABD1999 (özen Film) ' Sen çürüyen bir organizmasın!'îşi gereği sıkça seyahat eden, görünürde her şeyi süt lıman adam( Edvvard Norton). TV'deki tanıtımlanndan beğenip seçtiği pahalı eşyalarla dayayıp döşediğı dairesindeki tekdüze yaşamından sıkkın, bedbin, mutsuz, zeki bir sigortacı. Aynı zamandafilmin,kendi fan- tezılerini birinci tekil şahıs ağzıy- la hikaye eden ve bizi koltuğumu- za iki saatliğine çakan, edilgen an- latıcısı. Aynca uykusuzluk çeki- yor.Hapla uyumak istemiyor.Baş- vurduğu doktorun tavsiyesiyle, acı çekmek neymiş. görmek üzere gi- dip hastanedeki kanserlilerin grup terapisine bizzat katılıyor.Başka- lannın acılannı, dertlerini izlemek ona kendi sorunlannı unutturu- yor.Şişmanlayıp göğusleri büyü- müş, eski vücutçu, yerü haya kan- serh' Bob'a (6-7 yıl öncesinin şar- kıcısı Meat Loaf ne hale gelmiş öyle?), kendini iyice salıp sımsı- kı sanlarak ağlaşan ve rahatlayan adam. kendi gibi bir sahtekâr olan, peşpeşe sigara tüttürerek rehberli terapi ve meditasyonlara kaülan, dibe vurmayı deneyen, kara göz- lüklü, ufak tefek Marla'yla(Hele- na Bonham Carter) tanışıyor. Bir uçak yolculuğunda yanyana düş- tüğü, tam karşıtı sayılacak, gece- lerin adamı, yakışıİdı. güçlü, de- mir leblebi Tyler'la(Brad Pftt) ah- bap oluyor. Herşeyinin bulundu- ğu dairesı gazla dolup havaya uçu(rulu)nca, Tyler'ın dökülenevı- ne postu seriyor.Tam zıddı Tyler, zayıflamakliniklerindeki liposuc- tion ameliyatlanndan çöpü boyla- mış, artık insan yağlanndan sa- bun yapıp satan, film makinistli- ğiyle aradasırada, şık otellerde, tam 'bir gıda sektörû gerillası'na yara- şır bıçımde, yiyeceklen pisleterek garsonluk da yapan, kimyasal pat- layıcı uzmanı. anarşistTyler, onun tam zıddı. Kavga ederek aydınla- nıp annan kahramanımız, her ba- kımdan örnek aldığı Tyler'la bir- likte, birtakım kurallara bağlı ka- larak ve denetli bir şekilde yum- ruk yumnığa kavga edilerek sonuç- ta tüm üyelerini özgür kılıp rahat- latandövüşlerin düzenlendiği, dep- resyona girmiş, herşeyin zıvana- dan çıktığı çağdaş dünyadan hoş- nut olmayan, her kesimden erkek- lerce büyük ilgiyle karşılanıp kı- sa zamanda, her şehirde şubeler açacak kadar ülkeye yayılan, giz- li bir dövüş kulübü kuruyor ve bu farklı, erkekçe terapiyle ortalık- taki gözü morarmış, dudagı patla- mış. şakağı çürümüş erkek sayısı gitgide çoğalıyor... Deja vu ve sannlar ûstüne 1 American HistoryX'le mimle- diğimiz Edward Norton'la son Holrywood jönü Brad Pitt'i bira- raya getiren, 1990'landerinleme- sine etkilemiş 'Yedl' filmiyle çı- kış yapmış, geleceği parlak yö- netmen David Fincher'a, iki yıl öncesinde 'The Game'le yitirdiği saygınlığı yeniden kazandıracağa benzer 'Dövüş Kulübü', 'Amerikan Sapığı'nı akla getiren. Chuck Pa- lahniuk imzalı bir roman uyarla- ması. Kabaca 3 bölümde gelişen fıhn- de tüm anlaülanlann. gitgide anar- şist ve militarist bir terör örgütü- ne dönüşen dövüş kulübü eylem- lerini durdurmaya azımli, had saf- hadaki şiddetle annıp özgürleşen, sapkm anlatıcımızın kişilik bo- zukluğundankaynaklanan dehşe- tengiz fantezileri olduğunu final- de anlıyoruz, nice badireleri atlat- tıktan sonra.Günümüzde tüketim toplumunca kendini iğdiş edilmış hisseden, ailenin gösterdiği, dü- zenin dayatügı, reklamlann etki- lediği, TV'yle yetişen, huzursuz ve boşluktaki, beyaz yakah ya da Cal- vin Klein giysili, giderek sahip ol- duklarınca ele geçirilmiş, ancak herşeyi yitirince herşeyi yapabile- cek özgürlüğe kavuşan, bütün X kuşagı erkeklerinin temsilcisi An- laücı'nın, ikinci kışiliği Brad Pitt'in canlandırdığı Tyler aslında.Kuş- kusuz farklı şekillerde okunup de- ğerlendirilecek bu fihn, oldukça sert, rahatsız edici, sinır geren. hatta tokat gibi algılanan. gitgide ömürboyu tüketiciye dönüşeceği- miz sisteme üişkin, okkah bir eleş- uü-yergi kanna yükseliyor sonuç- ta. Büyük kredi kartı şirketlerini havaya uçurma buluşu gibi, anar- şizm kokan, her karesine yoğun şiddet-tahribat döşenmiş bu zor- lu, rahatsız edici. karmaşık. sıra- dışı Hollywood yapımında, ikin- ci kişilik Tyler'ın (bu arada vücut da yapmış, Kurt Cobain'e ben- zer, yakışıklı Pitt'imız) ettiği bü- yük büyük laflar da hedefine ula- şıyor. Yönetmen Fincher'ın ka- ranlık, büyük bir klip havasında seyreden, finaliyle de kemikleşmiş maço zihniyete karşı durup sevgi- ye dümen kıran bu 'Dövüş Kulü- bü' herkese göre olmayan, sert, yaman bir film özetle. YENİ BAŞLAYANLAR... YENİ BAŞLAYANLAR... YENİ BAŞLAYANLAR... YENİ BAŞLAYANLAR. Kaç Para Kaç "A Ay"dan on yıl sonra yönetmen Re- ha Erdem'in senaryosunu yazıp, nicedir özenle çektiği ikinci fıhni "Kaç Para Kaçr da seyirciyle buluşuyor bu gün. Taner BİrseL Zuhal Gencer ve Bennu Y'üdmmlar'ınrol aldığı "Kaç Para Kaç", 'tnançlann, değerierin birer birer silinip gittiği şu gündeUk hayatımızda, gitgide kaybolan her şejin >«rinialan paranm çev- resinde dolanan bir film.' Paramn olduğu yerde ne varsa fıhnde de o var. Yani hayaller, trajediler, gülünç- lükler ve tabii gerilim de. Özetle küçük bir hayata giren büyük bir paranm, küçük bir suçu büyük bir tra- jediye dönüştürmesini anlatan Reha Er- dem'in merakla beklenen bu ikinci fil- mi, oyuncu seçüninden ışık kullanımına, ntmınden dekoruna, diyaloglanndan giy- si ve aksesuarlanna kadarbaşanyla oluş- turulmuş özgün stiliyle öne çıkıyor. Po- lisiye bir entrikayapsikolojik boyut da ek- lemlenmiş. Bir çanta dolusu paranın hayatmı de- ğişime uğrattığı Selim'i Taner Birsel, ti- pik bir evkadım olan kansı Ayla'yı Ben- nu Yıldınmlar, evlenmiş boşanmış kom- şu Nihal'i de Zuhal Gencer oynuyor. On yıldır reklam yönetmenliği yapan Reha Erdem'in para için yapabileceİde- rimizin bir sırun var mı yok mu sorusu- nu da akla getiren bu ikinci filmiyle, si- nemaya dönüşüne ilgisiz kalmak ne müm- kün? The Ceneral's Daughter - Ceneraiin Kızı Bugün gösterime giren, John Travol- ta'yla MadekineSbme'un başrollerini oy- nadığı "GeneraMn Kızı", askeri çevre- lerde geçen bir cinayet soruşturmasmı hikâye ediyor. NeJson Demille'in aym ad- h romanmdan yönetmen Simon West eliyle perdeye uyarlanan fümde Ameri- kan ordusunun kriminal araştırma bölü- münde çalışan dedektif PaulBrenner'la (John Travolta) kadın dedektif Sarah Sunhill (Madeleine Stowe) ikilisinin, Maccallum kışlasınm eğitim alanında cesedi bulunan güzel yüzbaşı EUsabeth CampbeO cinayenni aydınlatmakla görev- lendirilmesini anlatıyor.Güzel, akıllı, kış- lanm gözbebeği >üzbaşı Campbell'in öî- dürülmesi soruşturulup araştınldıkça, Ehsabeth ve kışladaki herkes zan altına girecek, soruşturma bir yalan ve ihanet- ler zinciri halinde sürüp gidecektir. Bir cinayet - Psikolojik gerilim filmi olarak kategorize edilecek "Generaün Km". ordudaki kadınlara, cinsel tacız olaylanna, görev ve onur kavramlanna üişkin sorular sorduran ve ilgiyle izlenen, gözalıcı bir Hollywood yapmu. Zuhal Gencer, 'Kaç Para Kaç'ta. KEDİ GOZU VECDt SAYAR Sanat Canhıraş Bir Uğraş... Son günlerde sık sık tiyatroya, sinemaya gidi- yorum. "Umutsuzluğun içindeki umudu bulmak" için. Hep "mutlu son "la noktalanmıyor elbet bu bu- luşmalar, kimi zaman keçiboynuzlan ile yetinmek zorunda kalıyorum. Ama, bazı geceler gerçek bir şölene dönüşüyor. Karamsarlık bulutlan dağılıyor, sanatın ışığı aydınlatıveriyor gecemi. Size bu bu- luşmalardan söz etmek istiyorum. "Kötülerin Ye- men'e kadı olduğu", "erdemin dağlara kaldınldı- ğı", "insan onurvnun ayaklaraltına alındığı" bir ül- keden hâlâ vazgeçemiyorsak, bilin ki birkaç kedi- nin çabası yüzündendir. *•• önce, bir film: "Mayıs Sıkıntısı." Sinema yazar- lannın övgü dolu eleştirilerine karşın hâlâ yeterin- ce seyircrye ulaşamayan "Mayıs Sıkıntısı". Sanki, "Küçük güzeldir" özdeyişini kanıtlamak üzere or- taya konmuş bu içtenlik abidesi, anlattıklarına inanmayan, sahtelikieri ilk bakışta belli olan nice film arasında bir yıldız gibi paıiıyor. Nuri Bilge Ceytan, "Koza" ve "Kasaba"da ipuçlannı verdiği dünyasının kapısını iyice aralıyor bu filmi ıle. Do- ğup büyüdüğü evin, bahçede öten kuşlann, rüz- gânn ve rüzgânn esintisine kendini bırakan yap- raklann gizemini anlatıyor. Ama, yalnızca bunlan degil, sanatçı olmaya kararlı bir genç adamın tut- kusunu ve inadını da anlatıyor. Has sanatın, hiç- birsuse, hiçbirşaklabanhğa ihtiyacı olmadığını ka- nıtlayan bir üslupla. İnsan sıcaklığı ile dopdolu terk ediyoruz salonu. "Mayıs Sıkıntısı", Türk sinemasının en iyi yapıt- lanndan biri hiç kuşkusuz. Görüntülerinden oyun- culuğuna mükemmel bir bütünlük içeren bu filmin neden dolu salonlara oynamadığını anlamak zor degil. Popüler kültürün bombardımanı altındaki gençlerimizin tüketim merakını tatmin etmeye yet- miyor bu film. Çünkü amacı, tüketmek değil, üret- mek. Insanlık durumu üstüne sorular sormak. Tıp- kı, bugün Türkiye sinemalannda (tabii ki Amerikan filmleri gibi 40-50 salonda degil, birkaç sinema- da) izleyici ile buluşan Angelopulos usta gibi ("Sonsuzluk ve Bir Gün"ün, mevsımın en iyi ya- bancı filmi olduğunu söyleyebilirim rahatlıkla). ••• "Mayıs Sıkıntısı"nın coşkusunu, içtenliğiniyaka- layan bir başka başyapıt da tiyatro sahnesinde karşımıza çıktı. Can Yücel ve Genco Erkal gibi iki ustayı buluşturan "Can", DostlarTıyatrosu'nun 30. yılına yakışan bir oyun. Genco'nun, Yücel'in şiirierinden, düzyazılanndan, söyleşilerinden yap- tığı uyarlama, özgün bir oyun mükemmelliğinde. Yönetim ve oyunculuk açısından da Genco'nun en iyi oyunlanndan biri (belki de birincisi) "Can". Sanınm bir mevsime sıgmayacak, yıllarca oyna- nacak bu oyun. Su Yücel'in sahne tasanmı da Türk tiyatrosunun en özgün dekor çalışmalanndan bi- ri. CanMa, Gepco ile aynı dili tutturmayı başarmış. (yi dekorun masrafh ve gösterişlTdekor olrhadığfc nı anlatmak için daha iyi bir örnek olamaz. Gen- co, Can ve Su hep birlikte haykınyorlar: "Umut- suzluğun içindeki umudu bulmaktır, şiir." ••• Sahnelerimizdeki birkaç yaprta daha değinmek istiyorum, yerim elverdiği ölçüde. Önce bir yazan Mernet Baydur, Devlet Tiyatrosu'nda Yılmaz Onay tarafından sahnelenen "Güne Bakan Cam Kınklan"nda meslek yaşamının en iyi ürünlerin- den biri ile karşımızda. Yalan ve gerçek ikilemi üzerinde duran Baydur, sanki "Can "ın birtümce- sinden yola çıkmış: "Yalan, gerçekten daha ger- çektir" ve yaşanan acılar karşısında ayakta dur- mak için yalana sanlan iki insanın dünyalannı yan- sıtmış tiyatro sahnesine. Tryatromuzda benzerine az rastlanılan türden, zekâ ve duyarlılığın el ele verdiğinde neleryapabileceğini kanrtlayan ulusla- rarası düzeyde bir yazar Memet Baydur. Ve bir yönetmen; Istanbul Şehir Tiyatrolan'nda sahnelediği "Romeo ile Ju//'er"teki özgün yorumu ile Başar Sabuncu. Tiyatromuza yazar ve yönet- men olarak pek çok başanlı ürün veren Sabuncu, bu kez de zoriu bir işten yüzünün akryla çıkıyor. Iş- levsel sahne tasanmının ve anakronik giysilerin destek verdiği bu yorum, ünlü tragedyaya yepye- ni bir bakış açısı getiriyor. Bir baskı yönetiminin göl- gesinde filizlenen çıkar kavgasını, trajedinin odak noktasına yerfeştiriyor. Kan davasını "iktidar" olgusunun gölgesinde yorumlayan bir başka yönetmen de Mahir Gün- şiray. Günşiray, Lorca metnini yaptığı eklemeler- le fazlaca zoriamış, ama gene de "Kanlı Düğün" ciddi bir reji çabası olarak görülmeli. Aynca, sah- ne tasanmındaki yalınlık övgüye değer. Özel tiyatrolarda da güzel şeyler oluyor. Izleye- bildiklerim arasında hararetle önereceğim birgül- dürü var: Steven Berkoff'un, insanlann gündelik yaşamlanndaki "sahtekâritk"\ konu alan "Dolu Dü- şün Boş Konuş"u. Ferhan Şensoy'un usta işi re- jisi ve Zuhal Olcay, Güven Kıraç, Haluk Bikji- ner üçlüsünün çıkardığı takım oyunu ile gerçek- ten de izlemeye değer. Gördüğünüz gibi, sözünü ettiğim oyunlann ço- ğunda yalanlar, sahtekâriıklar hep başrolde. Yaşa- dığımız dünyaya "tahammül etmek" için yalan- dan başka çare kalmıyor anlaşılan. Gullivep'in Maceralan çalındı • ARMAGH (AA) - Ingiliz edebıyatı klasiklerinden Gulliver'in Maceralan'nın 273 yıÜık elyazması kitabı, Kuzey Irlanda'nın Armagh kentindeki kütüphaneden çalındı. Polis. silahlı iki kişinin kütüphane görevlisini tehdit ettiğini ve Jonathan Swift'in (1667-1745) eseri olan kitabın ilk örneğini alarak kaçtığını söyledi. Kitapta, yazann el yazısıyla aldığı bazı notlann da bulunduğu belirtiliyor. Çalman elyazması kitabın değerinin 45 bin dolar olduğu ifade ediliyor. BUGÜN • KÜLTÜR DOSTLARI DERNEĞt nde 20 OO'de Ercüment Uduer'in "Ege'de Son Tango" başlıklı dia gösterisi yer alıyor. (391 54 10) • BtLGt ÜNtVERStTESİ'nde saat 19.00'da, Raul Ruiz'in yönettiği, başrollerini Catheıine Deneuve ve Michel PiccoB'nin paylaştığı "Genealogies D'un Crüne' adlı film izlenebilir. (216 23 15) • CEMAL REŞtT REY KONSER SALONU'nda 19.30'da Mevlana Külrür ve Sanat Vakfi tarafından düzenlenen Şeb-i Arus '726. Vuslat Yıb' adlı gösteri izlenebilir. (232 98 30)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear