28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 10ARALIK1999CUMA O L A Y L A R V E G O R U Ş L E R olay.gorus@cumhuriyet.com.tr m Değişim Süreci Açısından Çevik Bir'in Önerisi Prof. Dr. Suat GEZGİN tstanbul Üniversitesi tletişim Fakültesi Öğ- retim Üyesi Dekan Yardımcısı, Gazetecilik Bölüm Başkanı E mekli Orgeneral ÇevikBir, nüşmesi konusunu dagündeme getirmiş- Rumelı Yönetici ve Işa- damlan Derneğı'nın İs- tanbul Ceylan Interconti- nental Otelfnde düzenle- diği toplantıda yaptığı açiklamayla bir anda. görece eski bır tartışmayı yeniden Türkiye'nin gunde- mine getırdı. Cumhurbaskanı Sükyman Demirei'in görevinin bitimine yaklaşık olarak beş aylık bir süre kalmasına kar- şın, Bir'in bu açıklaması, bir süre önce yapılmış ancak küllenmiş gibi görünen böylesı bır tartışmayı yeniden canlandır- mış oldu. Hiç kuşku yok ki. bu açıklamanın ar- dından konuyla ilgili pek çok görüş gün- deme getirilecektir. Tartışmanın önem- li yanlanndan biri de Meclis dışından ve halk tarafından bır Cumhurbaşkanı 'nın seçilmesi önerisidir.Böylesi bir öneri hem anayasa hem de başka gelişmeler ve sonuçlan açısından oldukça önemlı tartışmalan doğuracak gibi görünmek- tedir. Öte yandan saym Bir, ılende kurul- masını öngördüğü "Stratejik Araşür- malar Enstirösii~nden de söz ederek bu girişimin ileride bir parti örgütüne dö- tır. Söz konusu edilen bu görüş ve öne- rilerin tamamı ya da bir kısmı ya da hiç- bın tartışmaya değer bulunmayabilir. Ancak ortaya koyulan bu düşüncelerin ülkemiz açısından önemi, Türkiye'deki değişim rüzgân ve bu rüzgânn arnk taş- laşrruş, betonlaşmış siyasal yapı ve olu- şumun dışında bır dönüşüm ve değişim programına ya da öngörüsüne işaret et- mesinden kaynaklanmaktadır. 1960'lı yıllardan günümüze değin ge- çen süreçte, siyasal yaşamımızda görü- len donukJuk artık yeni çehre ve görüş- lere gereksinim duyulduğu gerçeğini çokaçıkbiçimdegöstermektedir. 1990'h yıllarda yapılan son iki genel seçimde halkın verdiği oylann hiçbır siyasal gö- rüşü ve partiyı tek başına iktidara taşı- yamamış olması, bu siyasal görüşlerin ve liderlerin artık seçmene çok da umut vermediğini hepimize açıkça göster- miştir. Oysa, 1946'da başlayan çok partili si- yasal yaşam deneyimimizde tarihsel perspektıften bakıldığında 1990lara ka- dar, yapılan genel seçimlerde, bir siya- sal söylemin ya da alcımın ön plana çık- nğı açıkça görülebilmektedir. Örneğin, 1950'de Demokrat Parti büyük umutlar- la seçmenden oylann çoğunluğunu ala- rak iktidara gelmiştir. 1965 ve 1969 se- çimlerinde Adalet Partisi, seçmenlerin oylanyla öbür partilere üstünlük sağla- yarak Meclise girmiştir. 1973'teEcevit'in Cumhuriyet Halk Partisi en önemli şah- lanışını gerçekleştirerek, 197O'li yüla- nn umudu olmuştur. 1980'lerde ise, dün- yada gelişen neo- liberal akımlara ko- şut olarak, TUrgutOzal'ırj Anavatan Par- tisi, büyük beklentilerin ve seçmenin o dönemdeki arayışını yanıtlayacak bir parti olma beklentisüun sonucu olarak parlamentoyagirmiştir. 199O'larise,de- mokrasi yaşamımızda koalisyonlar dö- nemi olarak anılmaya adaydır. Daha da açıkbelirtmekgerekirse, 1990'lıyıllar- da artık seçmenin kımseden yana umu- du kalmamış ve bu dönemde hiçbir si- yasal düşünce ya da söylem ezici bir üstünlük sağlayarak iktidara geleme- miştir. Kişisel kanmuz açısından belirtnıemiz gerekirse, böylesi bir tarihsel gelişme ar- tık Türk seçmeninin "eski tüfek" de- nenmişlere çok da itibar etmediğinin önemli bir göstergesidir. Siyasal yaşa- mırruz için gerekli ve önemli olduğunu düşündüğümüz, dönüşüm ve değişim rüzgânnın Çevik Bir'in girişimi ve öne- risiyle önemli bir ivme kazanacagı dü- şüncesindeyiz. Burada bir noktaya daha açıkhk ka- zandırmahyız. Son günlerde konuya ilişkin tartışmalann odak noktası, böy- lesi bir girişimin anayasal bazı değişik- likleri de gerektirdiği ya da konjonktü- rel gelişmeye uygun olup olmadığıdır. Ancak bizce, tüm bu görüş ve düşünce- lerin ötesinde daha önemlisi, sayın Çe- vik Bir'in Türk siyasal yaşamına getir- diği açılım, değişim ve dönüşüm rüzgâ- ndır. Arök Türk baJk^sryaseti kendinemes- fekedinmiş,siyasetten nemalanan. kısıt- h ve az olan ülke kaynaklannı kendi ki- şisel ve siyasal çıkarlan uğrnna harca- yan darkafah kasaba politikacuanndan bir şey Deklememektedir. Bir'in bu gı- rişiminin başanlı ya da başansız olma- smdan öte siyasal yaşamımıza getirdi- ği atılım nıhu çok daha önemlidır. 17 Ağustos Marmara depremi Türk halkının, siyasetçisinden ne ölçüde ile- ride olduğunu en açık bıçimde herkese ve her kesime göstermiştir. Marmara depreminde, Türkiye'de "ben siyasetçi- vim" diyenler göçük alnnda kalmış, bu- na karşın halk ve sivil gjrişim gücü ise başlangıçtan günümüze kadar aynksız biçimde gösterdiği kararlılığını ve taş- laşmış statükocu yaklaşımlar karşısın- daki üstünlüğünü, bir kez daha tarih önünde kanıtlamıştn". Taşlaşmış, değişim ve dönüşümü red- deden ya da görmezlikten gelen polıti- ka ve politikacılar 21. yüzyılda ister, ıs- temez gündemden elenerek artık tarih sayfalanndaki yerlerini alacaknr. Artık ülkemiz daha geniş bakış açısına, değer- lendirme ve uygulama yeteneğine sahip, girişim gücü olan politikacı ve yöneti- cilere gereksinim duymaktadır. Belki bugünden yanna bu dönüşüm ve deği- şimı sağlamak güç olacaktır, ancak unu- tulmamalıdır ki her yol bir adımla baş- lar. Bu bağlamda değerlendirdiğimizde, saym Çevik Bir'in gırişimini ülkemızın önünde yeni ufuklar açması bakırmndan önemli bir başlangıç noktası olarak gör- düğümüzü bir kez daha belirtmek iste- riz. Böylesi bir meydan okumanın statü- kocu yaklaşım taraftarlannca tepkiyle karşılanması ise eşyanın tabiaü gereği- dir. Ancak unutulmamalıdır ki, tarih ün- lü Ingiliz tarihçi ArnoldToynbee'nin de önemle altını çizerek belirttiği gibi, "chaDengeand response"" (meydan oku- ma ve tepki) diyalektiği ıçmde gelişmiş ve bu gelişimini de hâlâ sürdürmekte- dir. ARADABİR Dr. CENGtZ ABBASGİL Hukukçu VertfdenSavurganftjja... Kamuoyunda deprem vergisi olarak adlan- dınlan yeni ek vergiler 4481 Sayılı yasa ile ya- şama geçirildi. Hem de gece baskını biçimin- de. Ülkemizin ekonomik darboğazda olduğunu : bilmeyen yoktur. Başını almış giden enflasyon ' dar geliriilerin yaşamını zindan ettiği birsırada yeniden getirilen ek vergiler epey tepki topla- dı. Tepkiler, yönteme olduğu kadar işin özüne deyöneldi. Butartışmalaragirecekdeğiliz. Ne var ki, yıllardır süregelen bütçe açıklannı ka- patmanın en sağlıklı yolunun düzenli vergi top- ' lamakla olanaklı (mümkün) olabileceğinin ayır- dına vanr gibi olduk. Ancak vergiyi toplarken ve harcarken türeye uygun (adil) davranmak : koşulu ile... Ülkemizde bu koşullara uyulduğu ' kuşkuludur. Zira vergi, gücü o/andan verebi- leceği kadar alınmalıdır. Oysa bizde vergi sü- rekli el altında olan kesimlerden yani bordro- lu, yani namuslu sanayici ve iş çevrelerinden kolaylıkla alınabilmektedir. Bundan önceki hü- kümetin reform olarak çıkardığı vergi değişik- lileri büyük tepkiler görerekkuşaçevrilmişti. Oy- sa amaç sağlıklı ve her kesimin gücüne göre • vergi vermesini olanaklı kılmak ve kamu gelir- ' lerini sağlıklı bir biçimde yoluna koymaktı. Şim- r di gelinen noktada ise, hata ortaya çıkmıştır. '' Anlaşılmıştır ki adı ne olursa olsun salınan ver- • giler bütçe açıklannı kapatmak ve enflasyon- • la savaşımın vazgeçilmez aygıtıdır. Yeter ki ; toplarken türeye uygun, harcarken de yen'nde harcansın. Bize göre bu ölçüleri amaç edinen daha ön- ceki hükümet ve onun Maliye Bakanı sayın ; Temizel olmadık eleştrilere uğramıştı. Şimdi • gelinen nokta ise onun haklılığını kanıtlamıştır. \ O zaman sormak gerekmez mi? Sayın Temi- > zel'in suçu neydi. Şimdi bunlar bir yana soru- ; nun öbür yüzüne bir bakalım. " : Sorun vergiyi toplamakla bitmez. Ülke yara- nna sonuçlar doğurması için toplamak kadar (hatta ondan da'önemli olan) yerinde kullan- tmak ve kamu harcamalarında tutumlu dav- ranmaktır. Aynca ülke genelinde ve yediden yet- Jmişe savurganlığa son vermek de görev olma- îhdır. Bu konuda başlıca işin öncelikle devletin üst .kademelerine düştüğünü söylemek yanlış ol- "maz. Yani hükümet üyeleri, yani milletvekille- rimize... Aldıkları ödenekleri hakettiklerinden kuşku- .muz olmadığı milletvekillerimizin ülkenin bu f ekonomik sıkıntılı döneminde ödeneklerinden _bir miktarını Hazine'ye bağışlayarak iyi bir öz- veri gösteremezler mi? Yüce meclisimiz har- -camalarını tutumluluk örneği vererek olabildi- ;ğince kısıtlasa Hazinemize az mı katkısı olur? -Sayın Ecevit özel iştir diyerek parti kutlaması- :na kendi arabası ile gittiğinde iyi bir örnek ser- giledi. Ve beğeni topladı. Ama aynı toplantıya sayın bakanlanmız makam arabalan ile geldi- ler. Demek ki sayın Ecevit'in örnek davranışın- dan şimdilerde bir anlam çıkanlamamıştır. Oysa bu çevreler Hazine'nin giderlerini azal- "tacak böyle ufak tefek ilkelere uysalar Hazine'- ye azımsanmayacak katkıda bulunacaklan gi- ibi, bundan da önemlisi kamuya örnek de oluş- *tururlar. ; öte yandan Hazine'nin üzerine görev olma- Syan harcamaların yapılmasının daönünü kes- fmek gerekir. Bu konuda sayın Mesut Yılmaz ida zamanında iyi bir ömek oluşturmuştu: Özal'a !yapılan anıt-mezann harcamalannın parti ta- trafından üstleneceğini belirterek kamuoyunda jjjeğeni toplamıştı. Acaba gereği yerine getiril- di mi? Biraçıklamayapılsa... Bu ve bunlara ben- zerdavranışlar Hazine'yi gereksiz yüklerden kur- tardığı gibi herkese de örnek olabilir. Sözün özüne gelince; önemli olan vergiyi salmak değildir. Ondan daha da önemlisi top- larken türeye uygun davranmak, harcarken de başta devlet kurumlan olmak üzere tutumlu dav- ranmak ve ülke çıkarlarına göre harcamaktır. Yani bütçe açıklannı kapayacak, enflasyonu düşürecek, ülkeyararınayönelecek harcama- larda kullanmaktır. Yani sonuçta tüm ülke ve yurttaşların geçim genişliğini kısa zamanda gerçekleştirecek işlerde ve yerlerde kullan- maktır. Aksinetoplanan vergileryerinde kullanılmaz- sa, ya da onun bunun saltanatına harcanırsa enflasyonun düşmesi ve yaşamın ucuzlama- sı düş olacağı gibi, salınan vergiler de yurttaş- lara kıyıcılık (zulüm) olmaktan ileriye gidemez. Günümüz Affı, Çocuklar ve DGM... S ö z e l TAIV tstanbul Çocuk Mahkemeleri Yargı B ir suçun yasa erki yargıç tarafın- dan suç kabulünde, kamu vicda- nmı örseleyici yanlar bulunuyor- sa, bu bir hukuksuzluğun ve ada- letsizbğın de göstergesi olabile- ceğinden, söz konusu suçun ya da suçların affi gündeme gelecektir, Kamu vicda- nmın bere alması yargıcın vicdanının da zede- lendiğının işaretidir. Bir yargıcın vkdanını ka- mu vicdanından ayırdedemezsiniz. Çiinkü in- saniar biMrya da bümez suçişlerier,yargıçlar dfi- şûnür. Affin öJcütû de işte yalnızca kamuyu özem- teyen bu vitdan olmaiîdır. Günümüzde af'lar yalnızca siyasal suçlar için vardır. Adi suçlar affa uğramaz. Suçtan zarar gö- renler de bu haklannı kendilerinde saklı tutar- lar, bu da onlann temel haklanndandır. Bizde ise öteden beri af'lar adi suçlar için kabul görür ve uygulamr. Bu da suçtan zarar görenlerin adalete olan gü- venini sarsar. Ceza ve usul yasalaruun günün ko- şullannda yetersiz kalmış olmasuun da bunda payı yok değildir. Bizde aflar hep sorgulatır: in- rdçvfej^veasiret ikileminde kalırlarken, yar- r; niçin onca insan bu erklerde görev aldı ; çoğu ket günlerce akıl yordu, yürek yordu di- ye sorar? Doğrusu günümüz afiuun bu çerçevede, hu- kuka, adalet duygulanna ve kamuyu özümseyen yargıç vicdanına aykın hiçbir suça konu edilme- miş ohnası hak anlayışımızı yaralamakta. Her şeyimizde olduğu gibi, bunun da bir kolaycüık olduğu düşüncemizi güçlendirmekte. Çezaevle- ri koşullannın dünya ölçütlerine kavuşturulma- sı, cezaevi sonrası insanlanmızın gereksinimle- ri çerçevesinde yasal ve yapısal düzenlemelere girişilmiş olması daha doğru olacaktı. Gereksi- nim de buydu.Şimdi toplumun gerçeklerine ay- kmlığı açık; olası bu affın, 11-18 yaş arası ço- cukJara ne getirebileceğine göz atalnn: cı Bu yasadan 11-18 yaş arası çocuklar gerçek- ten yararlanabileceklermidir? Bu af onlann ger- çekten kurtuluşu olabilir mi? Rastlantısal diye- bileceğimiz ani suçlu bir çocuğun yine rastlan- tısal olarak kurtuluşu olası ise de, ortamsal suç- lu çocuğun kurtuluşu sağlanabilecek midir? Bi- zim çocuklann rastlantısal, ani suçlu olduklan- nı kabul olanaklı mı? Ben bir çocuk yargıa ola- rak söylemeliyim ki, bizde ani suçlu çocuk yok gibidir. Tümü ortamsal suçlu çocuktur. Onu su- ça iten etmen, içinde bulunduğu olanakstzhkür. Bu etmen yalnızca 11-15 yaş arası çocuklar için değil 15-18 yaş arası çocuklar için de geçeıüdir. Bunlann bağışlanması onlann aynı ortama sa- hnmalan demektir. Bu da onlann aynı suçlara yönelmelen demek olacaktır. Bu anlamda af, tıpkı yetişkinlerde olduğu gibi bir kolaycılık ol- maktadır. Başka bir deyimle zahmetsizliktir. Emeksiz bir yarar yaratılması ise olanaksızdır. Emek oluşturulmalı. Bugün 1987 yılında kurulmuş olan ülkemiz çocuk mahkemeleri de aynı emeksizlik içinde kuruldu. Yapılan itibariyle aynı emeksizlik için- ^Ttegprey.vapacBa ^ ^ _^__ naksızdır. Uygulayabıîecelcîerı özel yasâlan,ls- h Yurtlar, lyileştirme Yurtlan, Çuaklık Yurtla- n ile Atöh/eleri ve Gençlere Yardun Kurumla- ndır. Bugün çocuk mahkemelerine önlem mahke- meleri niteliği ivedi biçimde kazandırılmalı. Kapsamı içine 15-18 yaş arası çocuklar da ka- tılarak Gençlik Mahkemeleri kimliği verilmeli. Suçlar arası aynm kaldınlmalı, eşıtlik sağlanma- lı. Bunu AB ortakLğı da zorlamadan yapmalı ki. yann cezaevleri gibi bir sorun yaşanmasın. Fi- nans sorun edilmemeli. Üniversite kuran holding- lerimiz bilgilendirilirlerse seve seve yardımcı olacaklardır. Yurtsever insanlanmızın sayısı az değildir. Çocukyargıcı. \~ukanda saydığunız altyapı kn- runüanyla, velayet yetkisini ellerinde bulundu- nuüarm veya bakırrundan vükümlü olanlann çocuğun eğitimsel ve sağhk yönüden eksikkrini gjderecek zorunlu önlemleri atanalannı bu ol- madığı koşulda nezaret ve bügi edinme hakkı olan gerekli niteliklere sahip kişi veya kunımla- n görevkndirebilecek yetld ve olanaklara sahip kıhnrftgında çocuk kurtulabilecek. Eğer çocu- ğun içinde bulunduğu tehlike başka türlü gide- rflenıîyorsa yargıç özellikle sos>o-pedagojik ve- nel ceza mahkemeleri gibi çalışır ve onun gibi karar verir. Çocuklann ceza indirimleri ise yaş- lan gereği genel yasa hükmüdür. Bu afla çocuklar yine kurtanlamayarak ıssız kalacaklardır. Yine onlar için iyi yürekli insan- lanmıznı kurduğu müesseseler devrede olacak bu da gerçek ve bütünsel kurtuluşu sağlayama- yacaktır. Çünkü çocuk mahkemekrinin gerek- süıimi ile çocuklann gereksinimleri birbirieriy- le örtüşür.îkisinin de gereksinimleri aynıdır. Bu mahkemelerin alt yapılan yoktur. Aflan düşfi- nülen çocuklann gereksinimleri de işte bu mah- kemelerin bugün deyoksun bırakddıklan alt\-a- püandır. Onlarsa; Yatılı Okullar, Geçici Kapa- davi kunımunda u y ^ n bir yerleföririeye karar verebiByorsa, çocuk kurtulacaktır. Yargıç, mah- kemelerin bütünluğüiçerismdey«-alacakkunın>- Unyla karar alûna akuğı önlemlerin infazı sıra- suıda çocuğun ahvale uygun biçimde eğitilmesi ve kendtsine bir formasyon verilmesi hususla- nnda yetkin ise,çocuk kurtulacaktır. Bu aynı za- manda çocuklann DGM'lerde yargüanması gi- bi bir soruna da çözüm olacaktır. Olası af ve bu- gfinün çocuk mahkemeleri bu anlamda çocuk- lanmız ale>hinedir. Çocuk mahkemelerinin ÇocukÖzel Ceza Hu- kuku düzenlemleri içersindeki kurtanlışı ço- cuklanmızın da kurtuluşu olacaktu". Toplumun gereksinimi de bu doğrultudadır. PENCERE Dönüşümı 1989'da Beriin Duvan, 1991 'de Sovyetleryıkıl- dıktan sonra dünya çalkalandı. Dünya atlası yeniden çizildi; sınırlar bozuldu, düzeldi, yeni devletler ortaya çıktı; Körfez Savaşı patladı; Ortadoğu, Balkanlar, Kafkasya yeryüzü- nün en "istikrarsız" coğrafyasına dönüştü. Türkiye bu istikrarsızlığın yarattığı belirsizliğe doğru çekildi. • '. 1980'li yıllann sonlanna doğru yükselen terör, 1990'larda neredeyse iç savaşa dönüşecek gös- tergeler sergiledi. Âsker gece kışlasından çıkamı- yordu; kentler arasındaki yollar güvenli değildi; PKK'nin "kurtanlmış bölgeleri" hedeflediği görü- lüyordu; Suriye bu savaşın merkez üssü rolün- deydi; Amerika'nın bölgedeki tasanmlarıyla Avru- pa'da türeyen "Sevr özlemleri" kuşkulu havayı körüklüyordu. Ancak 1990'lann ortasından başlayarak durum değişti; "inisiyatifı" ele alan ordu, gerilla savaşına dönüşmek eğilimi gösteren terör ortamını bastır- dı; çatışma alanında hâkimiyeti ele geçirdi; Kuzey Irak'a yönelip sınır ötesini de denetlemeye başla- dı; bu aşamadan sonra Suriye'nin' kapısına dayan- dı, Öcalan sınır dışı edilmezse, gerekeni yapaca- ğını Şam'a bildirdi. Abdullah Öcalan'ın bundan sonraki serüveni. baş- ta Yunanistan, Avrupa'nın çeşitli kesimlerinde PKK'ye desteğin yaygınlığını ve derinliğini kanrt- ladı. •:; • PKK'nin yenilgisi, Anadolu coğrafyası üzerme yö- nelen kuşkulan tartışmasız biçimde sildi; Ameri- ka'nın tutumu bu dönüm noktasından sonra be- lirginleşti; Apo paketlenip Ankara'ya teslim edikji. Türkiye'yi istikrarsızlaştırma siyasetinin bir so- nuca ulaşamayacağı anlaşıldı. • Ikinci dönüm noktası 28 Şubat'tır. PKK ile biriikte -rastlantı mı?- yükselen irtica, Tûr- kiye'nin Iran ya da Cezayir'e dönüşeceği kuşku- sunu körüklüyordu; kimi çevreler "Fethullahçılık", kimileri "Milli Görüş" üzerinden irticayı destekli- yorlardı. Necmettin Erbakan'ın -başbakan olurolmaz- köktendinci Islam ülkeleriyle işbirliği gezisine çık- ması, olayı açık seçik sergiledi. 28 Şubat noktayı koydu. Erbakan'ın üzerine çarpı işareti kondu; Fethul- lah yurtdışına kaçtı. Kanıtlandı ki "bölücûlük" gi- bi "irtica" tehdidi karşısında Silahlı Kuvvetler "dur" dediği zaman, halk kitleleri bu eylemin ardında yı- ğınaklaşıyor; büyük bir güç oluşuyor. Amerika'nın ve Avrupa'nın bu olayı es geçrne- leri olanaksızdır; her ikisinin 199O'lı yıllarda bula- nan gözleri açıldı; Türkiye oyuna gelmiyordu. • Ama oyun bitti mi?.. Oyun bitmez; Türkiye'ye çarpık bakışın Ameri- ka'da ve Avrupa'dadegişmesi kara bfyıklanmız uğ- runa değildir. 199*fc|pt«>nra>";sfr*re«8?İ3fl^- lan" coğrafyada yaşan^ıoİ3t.Jaik CumhunVetjn sağlam temel üzerine oturduğunu vurouluuüp Bu temeli kimse yıkamaz. ^ • Ekonomideki çöküntü, siyasetteki kirtenme, dev- letteki dağınıklık, politikacıdaki çirkinlik gerçektir; ama, tümünün üstesinden gelmek için gerekli bi- rikim, toplumda eksik değildir. Türkiye "küreselleşme" sürecinde var oluşunu savunarak gereğini yerine getirdi; güçlerini sefer- ber edebilirse, "üçüncü binyıl"öa insanlığa katkı yolunda üstüne düşen görevi yapacaktır. aspıratör hediyeli... nston çamaşırve bulaşık makineleri su ısıtıcısı hediyeli... 12 ay uygun taksitlerle Tum urun hemen eslim 0800 '2114042 2114043 1850 VptHIİ Sabcı * TSE yeterlıllk belgeslrte s«hlp TÜrtüye (apinda 220 y«dclU ftrvis vc konu3*ndt ıımın 650 Mprta cleiMiıı Oetıytı bllfi ÛCRETSİZ DAJH$MA SEIVtSİ'ıl vtya en y*kım "ÎTKİU SEIVlSİ'nJ ARISTONS i z i s t e y i n
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear