25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 7 KASIM 1999 PAZAR 12 PAZAR KONUGU ABD Dışilişkiler Konseyi Başkanı RichardMurphy, Türkiye 'nin AB üyeliğine kesin gözüyle bakıyor 'Kıbns'ta çözümçok uzak' Türk lobisi - Peki, Türkiye'vk ABD arasındajki fliş- kfler, obnası gerektiği düzevde mi? MURPHY - Hayır, Türkîye'yle ilişkile- rin, olması gerektigi kadar güçlü olmadı- ğını düşünüyorum. Samyorum, Tiirki- ye"nin birtakım konulardaki pozisyonu ABD'de gereğince değerlendirilmiyor ve aigılanmıyor. Bundan, ABD hükümetin- deki uzmanlan kastetmiyorum. Benim kastettiğim, genelde Amerikan kamuoyu. Ama Israil'le ilişkilerin geliştirilmesi, Yahudi-Amerikan toplumunda çok önem- li bir îobi etkisi yaratacaktır. Evet, askeh anlaşmanm imzalanmasının amacınm bu olmadığını biliyorum. Ama ABD'de de böyle olumlu birgeJişmeye yol açacaktır. Böylece ABD'de. Türkiye'nin bölgedeki roiüyle iFgifi ofumlu duygular artacaktır. Öte yandan Amerikan-Tûrk toplumunu Amerikan-Arap toplumuna benzetiyorum, Amerikan-Türk topîumu da olmast gerek- tigi kadar siyasi etkinliğe sahip değil. Amerikalı politikacılar, politikalannı fil- dişi kulelerinde, dünyadan yahttlmış ola- rak yapmiyorlar. Bu, tamamıyla interaktif biriş. Amerikan iç ve dışpolitikasmın oluşma- smda çeşitli çıkar gruplan etkilidir. Pek çok göçmen, daha sonra aüeleri, cocukla- nyla birlikte anavatanlannm yaranna ABD'de etkinlik sürdüriiyorlar. Amerikan- Tûrk topiumu da daha fazia etkin olmah- dır. Amerikan-Yahudi toplumuna bakın. Onlar çok etkinler. Her alanda faaliyet gös- teriyorlar. Amerikan-Türk toplumunun da hangi alanlarda aktif olabüeceğine karar vermesi lazım. Kürt devleti olmaz' -Ortadoğu'ya dönersek— Bugün Kuzey Irak'ta fıilen bir Kürt devleti var. Acaba ABD, Saddanvı kontrolü alttnda tutmak için bu Kürt devfetinden mi yarartanmak İSÜVOr? MURPHY - Bu. Amerikan politikası- nın elinde oimayan bir sonuç. Yani Kürt devletinin kurulması... ABD böyle bir Kürt devletini ne istiyor ne de destekliyor. Burada eieştirilmesi ge- rekenler, ABD'de siyaset oluşturanlar... Böyle bir oluşum, gelecekte belki de ba- ğimsızhk olacağı umutlannı alevlendirir. - O zaman tran ve Türkiye'deki Kürtier ne olacak? MURPHY - Bakın, irakJı Kürtler, I- rak'ın federal sistemi çerçevesinde daha fazia özerkHkistiyorlardı. Hâiâbazı Kürt- ler bağımsızlık umutlannı yitirmediler. Ama Kuzey Irak'ın, ülkenin geri kala- nından bu kadar uzun zaman ayn kahna- sı. bu umutlan beslemeye devam ediyor. Burada Suriye de söz konusu. Ama bence bağımsız bir Kürt devJeti diye bir şey ola- maz. Öncelikfe, bu ilgili dort ülke buna karşı çıkar. Bu Kürt devletiyle Saddam'ın konrroi edilmesi sorunuza gelince... ABD'de hiç kimse böyle bir Kürt devletini istemediği ve desteklemediği için Saddam'ı kontrol altında tutmak amacıyla böyle bir devleti kulîanmayi da planlamaz. Bunu çok iyi biiiyorum. ABD'nin politikası, Irak'm toprak bütünJüğünün korunmasıdır. Ku- zey'i, Güney'den ayınp Kuzey'deki toplu- luğu Saddam'ın kötülüklerinden koruma- ya çahşırken istemeden böyle bir sonuç doğdu. 1991 savaşından sonra yaygın karu, bir- kaç ay içinde Saddam'ın ordu tarafindan devrileceğiydi. Çok ciddi bir beklentiydi. Ama aradan yıllar geçmesine karşın Sad- dam hâlâ yerini koruyor. Ama sizi temin ederim ki ABD yönetİ- mi içinde bir tek kişi bile, Kuzey Irak'ta bağımsız bîr Kürt devleti fikrini destekJe- miyor. LEYLA TA VŞANOGLU ABD den çok üst düzey bir grup, Istanbul 'da çeşitli çevrelerle temaslaryaptı. Bu ABD 'ligrup, ülkelerindeyönetim iize- rinde çok etkili olan Council on Foreign Relations 'ın (Dışilişkiler Konseyi) yöneticileri ve üyelerinden oluşuyordu. Içlerinde David Rockefeller, Ja- mes Sitrick, Peter Haas, Peter Peterson, Richard Murphy gibi dünyaca tanınmış isimler vardı. Richard Murphy, Başkan Reagan yönetiminin tama- mında Yakındoğu ve Güney Asya dan sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcıhğı görevinde bulunmuştu. Murphy, tsrail 'le Filistin arasında, barış antlaş- masıyla sonuçlananyakınlaşmanın da mimarıy- dı. Büyükelçi Richard Murphy 'yle kalmakta ol- PORTRE / RİCHARD MURPHY ' 1929, Boston doğumlu. Yükseköğrenimini Harvard ve Cambridge Üni- versitesi 'nde tamamladu 1955 'te ABD Dışişleri Bakanlığı 'na girdL İlk dış göreviAfrika 'da oldu. Daha sonra Beyrut'a atandı. Burada okuîagidereh Arapça öğrendL Suriye'nin Halep kentinde, bunun ardından Suudi Ara- bistan 'ın Cidde kentindegörevler aldu Ürdiin 'ün başkenti Amman 'da ça- lıştu Washington 'a döndükten sonra ilk büyükelçiliği Moritanya 'ya oldu. Moritanya 'dan sonra sırasıyla Şam, Manila ve Suudi Arabistan büyükel- çiliği yaptu 1983'te fVashington 'a döndü ve 1989'a kadar Başkan Reagan yönetiminin Yakındoğu ve Güney Asya işlerinden sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcıhğı'nı yürüttü. Emekli olduktan sonra Council on Foreign Rela- tions'ın (Dışişleri Konseyi) Başdanışmam oldu. Konseyin Ortadoğu prog- ramlannın koordinatörlüğunü yapıyor. - ABD Dışişleri Bakan Yardımcılığınız süresince Türkiye'yle Oişki- leriniz nasıl oldu? MURPHY - Ben Türkiye'de hiçbir diplomatik görevle bulunma- dığım ıçın ılışkilerim de sınırlı oldu. Ancak, Sayın Vahit Halefoglu Dışişleri Bakanı'yken Ankara'ya gelerek kendisine Ortadoğu barış girişimlenmiz ve Araplarla îsrail arasındaki yakınlaştırma çabaları- mız konusunda bilgı verdim. Yıl, 1987'ydi. Ondan sonra da ıki kez daha geldim. Bu. Türkiye'yi iiçüncü ziyaretim oluyor. -Ortadoğu'daki son gelişmelerin ışığında Türkiye'nin bölgedeki ko- numu sizce nedir? MURPHY - Ben Türkiye'yle ilk kez Arabistan yanmadası ve Basra Körfezi bölgesinde ticaret faaliyetleri ve müteahhitlik firma- lannın inşaat çalışmalan nedeniyle ilgilendim. Türkiye'nin bütün bü- yük inşaat ve müteahhitlik firmalan, o dönem bölgede büyük inşa- at taahhütleri almaya çalışıyorlardı. Sözünü ettiğim dönem 1970'ler ve 1980'ler. O yıllarda Koreliler ve Japonlar da bölgede büyük inşaat ihalele- ri almaya çalışıyorlardı. O dönemin Türk yetkılileri. "Biz Müslüman bir ülke olduğumuz için Arap dünyasında şansımız daha fazia. Müs- lümanlığımız bize pek çok kapryı açıyor" görüşündeydiler. Ama so- nuçta iş öyle olmadı. Büyük ihaleler ortak kültür hatınna verilmedi. Büyük ihaleleri, rekabeti basarryla yürütebilen büyük Avrupah, Ame- rikan ve Kore şırketleri aldılar. Ama Türkiye de daha sonraki yıllarda bir iş ortağı olarak kendini gösterdi. Türkiye'nin Arap ülkelenyle ilişkılen, en azından benim bölgede görevli olduğum dönemde oldukça zordu. Unutmayalım ki, Araplar arasında Suriye gibı ülkeler de var. Suriye'yle ilişİciler son yıllardaki PKKsonırtuyüzündenzorlasrnadı. Herzaman zordu. Bel- kıde Matay'ınTiîrkiyC'ye kattlmastâutızleri hâlâsflırtmedı. : > • Ben Dışışleri Bakan Yardımcısı'yken tabii Ortadoğu meseleleriy- !e ilgili Türkıye'ye danışıyorduk. Demin de söyledığim gibi. Anka- ra'ya ilk ziyaretimi Sayın Halefoğ- lu Dışişleri Bakanı'yken yapmış- tım. Türkiye, biz Ortadoğu banş sü- reci üzerinde çahşırken nedense bu konuda etkin bir rol almadı. Geliş- meleri yakından izliyordu. Bizim verdiğimiz brifingleri dikkatle ta- kip ediyordu. Ama gende durup uzaktan durumu gözlemeyi yeğli- yordu. Üstelik Türkiye'nin tsraiHe iliş- kileri. Îsrail devlet olarak kuruldu- ğundan beri büyükelçilik düzeyine çıkanlmamıştı. Bunun gerçekleş- mesi, 1993 Oslo Antlaşması"ndan sonra oldu. Derken ilişkiler hızla gelişti ve sonunda Ankara, Îsra- il'le, askeri malzemenin Îsrail'de bakımı ve onanmını da içeren as- keri antlaşmayı imzaladı. Bu ant- laşma her iki ülkenin de yaranna oldu. Tabii ki Arap ülkeleri bundan hoşlanmadılar. Ama gerek Türki- ye, gerekse de îsrail, bu anlaşma- nın kendi çıkarlarına olduğunu gördüler. Gelelim madalyonun öbüryüzü- ne... Suriye, Îsrail ve Türkiye ara- sında kendini tuzaga düşmüş his- sederken Mısır, anlaşma konusun- da kendisine danışılmamasının yarattığı hoşnutsuzluk ıçindevdi, An- laşma olmadan önce Ankara'nm kendisine danışmasını beklemişti. Ama anladığım kadarıyla başlangıçtaki hoşnutsuzluk, Ankara ve Kahire'nin konuyu görûşmeleri sayesinde aşıldı. - ABD'nin Araplar ve İsrail arasında vanlan banş anriasmasında sizce rolü ne oldu? MURPHY - ABD. Araplar ve îsrail arasında her zaman doğrudan birdiyalogdan yanaydı. Her zaman barış müzakerelerini cesaretlen- dirdi, ama taraflara hiçbir şekilde yapmalan gerektiğini dikte etme- di, hiçbir şekilde onlan zorlamadı. Bu pozisyonun doğru olduğu Os- lo'da görüldü. Filistinliler ve Israilliler orada anlaşmaya vardılar. 1993'te imzalanan bu antlaşmadan sonra zorluklar hiç olmadı mı? Tabii ki oldu. Ama bir anlaşmaya vanldı. - Bildiğim kadanyla siz Oslo antlaşmasına yol açan görüşmelerin başbca mimarianndan birisiniz... MURPHY-Ben 1989'da Dışişleri'nden emekli oldum. Antlaşma sırasuıda artik etkin görevde değildım... - Ama siz OsJo'>a giden taşlan döşediniz— MURPHY - tki taraf arasındaki temaslan cesaretlendirerek ça- ba harcadık. 1979'da Mısır ve Îsrail arasındaki banş antlaşmasın- dan sonra Oslo'ya vanlabilmesi için çok uzun zaman geçmesi ge- rekti ve bu çalışmalar Reagan yönetiminin tamamında sürdü. Benim dönemimde ba$anmız, iki taraf arasında hiçbir savaştn patlak vermemesiydi. Gerçekten de 1973 'ten sonra Araplar ve ts- rail arasında hiç savaş çıkmadı. Ama bunun yanı sıra banş için de gerçek bir ilerleme kaydedilemiyordu. - Bir de Filistin bölgesinde "İntifada" patlak vermişti, sizin döne- nünizde... MURPHY- Evet, "İntifada". durumu dramatık bir biçimde de- ğiştirdi. Bu eylemler, Israil'e, Filistinlilerin sonsuza kadar işgal al- tında yaşamayı tevekkülle kabul edebilecek bir toplum olmadığını gösterdi. Îsrail ise bunlara karşı askeri gücünü kullanan bir devlet konumuna geldi. Îsrail bu imaj değişikliğinden çok rahatsız olmuş- tu. Medya ve basın da olayın içine hızla girmişti. Olaylann görün- tüleri ve fotoğraflan kamuoyuna yansıymca büyük tepkiler oluştu. Üstelik o dönemde Savunma Bakanı olan Izak Rabin. "Askerieri- miz bunlann kemiklerini kırmalı, hepsine ağır dersler vermelidir" diyordu. Galiba, Oslo'nun yolunu açan esas etken İntifada oldu. tsrail so- nunda Filistinlilerle siyasi alanda mücadele etmesı, Filistin Kurtu- luş Örgütü'yle (FKÖ) müzakerelere oturması gerektiğini anlamıştı. Başkan Bush ve onun Dışişleri Bakanı Baker, tsraillileri 1991'de Madrid Konferansı'na katılmaya ikna ettiler O konferansa Filistin- liler Israil heyetinde değil, ayn bir heyetle, FKÖ heyetiyle katıldılar. Ben Dışişleri 'nden aynlmadan önce. 1988'de Reagan yönerimi za- ten FKÖ'yle diyaloğu açmıştı. O diyalog gelişme göstermedi. Ama bugün eeldiğimız noktaya bizi götüren yol taşlanndan bir tanesiy- di. Bugün İsrail Başbakanı Barak'ın çabalanyla önümüzdeki bir yıl içinde önemlı adımlaratılabilir, umudunutaşıyoruz. . - Türkiye'nin İsrail'le askeri işbirligi antiaşmasını imzaladığı sıra- da Başbakan'ın RP'nin lideri olan Necmettın Erbakan olmasıru na- %ü karşıbdiniz? :• , ^ «..- •.- /--J» S. J> â î MLRPHY - Evet. Erbakanın kendisi israil'le ilgili çok eleştirel konuşmalar yapmiştı. Bu anlaşmanın imzalanmasını kendisinin de- ğil, askerlerın istediği çok açık. Ama tabii ki, o anlaşmayı imzala- manın Erbakan'a düşmesi de talihin garip bir cilvesi. Siyasette za- man zaman ganplikler yaşanır. Evet. Ortadoğu banş sürecine dönersek... 1979'da Mısır'la im- zalanan anlaşmadan 15 yıl sonra lsrail-Ürdün anlaşmasına vanl- dı. Arada Oslo anlaşması olmuştu. Derken. tsrail'le hiçbir diplo- matik ilişkisi oimayan öbür Arap ülkeleri, tsrail'e ekonomik boy- kotu kaldırıp ticari ilişkiler içine girmeye başladılar. Samyorum. İsrail bölgede yavaş yavaş normal bir devlet olarak kabul edilme- ye başlandı. - Peki, siz 28 Şubat sürecini nasıl değerkndiriyorsunuz? MURPHV' - 28 Şubat süreci sizin tslamcı partinin etkinlikleri ve şeriat tehlikesine karşı başlatıldı. bıldığım kadanyla. Erbakan'ın partisi hükümetteyken bu partinin bazı üyeleriyle ABD'de göriiş- me fırsatını bulmuştu. Bu görüşmelerde, kendilerinin kesinlikle lran rejimi ya da Af- ganistan'dakı Talebanlar'dan yana olmadıklannı, onlarla aralann- da büyük farklılıklar olduğunu anlatıyorlardı. Geleneksel olarak laik bircumhuriyet olan Türkiye'de konunun ne derece hassas olduğunu anlayabiliyorum. Bugün tslamcı parti artık hükümette değil. Ama anladığım kadanyla Türkiye'nin po- litık geleceğinde önemli bir rol oynama umudunu hâlâ besliyor- lar. Yine de, Türkiye'nin bir lran. ya da Afganıstan olamayacağı- nın bilincinde olduklannı düşünüyorum. Türkiye'nin laiklik geleneğinin çok güçlü ve hayati öneme sa- hip olduğu açıkça görülüyor. duğu Çırağan Oteli 'nde bir araya geldik ve bu- lunduğumuz bölgeyle ilgili bir ufuk turu yapar- ken Türk - ABD ilişkileri ve Türkiye 'nin AB üye- liği olasılıklarına da değindik. Murphy, Kıbns 'ta çözümün hâlâ çok uzaklarda olduğunu söyler- ken Türkiye 'nin AB üyeliğine kesin gözüyle ba- kıyordu. Büyükelçi Murphy, ABD de yaşayan Türk toplumundan da, özellikle siyaseti etkile- me bakımından etkili ve etkin olmadığı için şi- kâyetçiydi. Türkiye nin îsrail le imzaladığı aske- ri işbirliği antlaşmasına da dikkat çeken Mur- phy, bu antlaşmayla iki ülke yakınlaşmasının ABD 'deki Yahudi lobisini Türkiye lehine etkile- yeceği görüşündeydi. - Sizce laik Türkiye, şeriatçı güçlerin tehdidi alnnda mı? MURPHY-Bu konunun uzmanı değılim. Ama gelışmelen ızler- ken şunu gördüm: Galiba bütün dünyada şenatçı akımlar bır dönem zirveye ulaştıktan sonra inişe geçtiler. Uzakdoğu'da Endonezya'dan Cezayir'e kadar uzanan kuşağa bakın. Bır dönem Cezayir'de şeriat- çılann iktidan ele geçirme olasılığı belirmışti. Ama bu gerçekleş- medi. Bugün, üçüncü bin yılın eşiğine geldiğimız şu dönemde 2000'li yıllarda aşın lslamcılann hiçbir ülkede iktidan ele geçırmeleri ola- sılığı bulunmadığını düşünüyorum. Ama on yıl önce durum farklıy- dı. Hatta Tunus, Mısır gibi ülkeler de bu tehditle karşı karşıyaydılar. Tabii her ülkenin, her siyasi hareketin özelliklerini dikkatle izle- mek gerekir. Bakın, bır yanda iktıdar hırsı içinde olanlar, bir tarafta da Müslümanlığın kendilerine daha iyı bir dünya sunacağını düşü- nen gerçek ve içten insanlar var. Ama iş siyaset ve iktıdar hırsına dö- nüşünce işin şekli değişiyor. - İsterseniz biraz da Başbakan Ecev ir'in VVashington zi>aretinden sözedeü'm. Başkan Ciınton'la Ecevit arasındaki görüşmede günde- min birinci maddesini Kıbns sorununun oluşturduğu aniaşılıyor. Siz, Kıbns sorununa nasü bir çözüm getirilmesi gerektiğini düşünürsü- nüz? MURPHY - Ben Kıbns'a kısa vadede bır çözüm getirilmesi ola- sılığı görmüyorum. Her iki tarafta da pozisyonlar son derece katı ve sert. Ben dünyada dört çözülemez sorun olduğunu düşünürdüm. Bunlar Keşmir, Filistin, Kıbns ve trlanda sorunlan... - tsterseniz bunlara bir de Dağjık Karabağ sorunumı ekleyeüm™ MURPHY - Evet, bu da zor bir sorun. Bakın, îrlandahiar bır dö- 'Hıeftı ilerleme kaydederek bizi şaşırttılar. Ama sonra geri çekildilerT ' Filistin-lsrail sorunu hiç kuşkusuz yumuşadı. Ama her zamanki hassasiyeti ve ateşliliğini koruyor. Keşmir de öyle. Dolayısıyla ben Kıbns'a yakın bir gelecekte bır çözüm göremıyorum. Başkan Clinton. Kibns'la ilgili ola- rak AI Moses'i yeni özel temsilcisi o- larak atadı. Moses uzun yıllar Was- hington'da başanlı bir avukat oldu. Bir dönem Romanya'ya büyükelçi atanmıştı. Şımdi ikinci kez bir dev- let görevi alıyor. Kıbns'taki iki lidere olduğu kadar Ankara ve Atina'daki liderlere de iş düşüyor. Ama kısa vadede birçözüm bulunabilir mi? Bunu bilmiyorum. Evet, önce Türkiye, sonra Atina depremleriyle insanlar birbirlerine yaklaştılar. Ama Kıbns gibi çetin bir cevizi kırmak için çok daha fazia ge- lişmeler kaydedilmesi gerekiyor. - Kıbns'a NATO çerçevesinde bir çözüm getirilmesinden sıkça söz edi- lir oldu. Siz böyle bir olasılık görii.vor musunuz? MURPHY - Bana göre Türkiye ile Yunanistan arasındaki en güç- lü bağ, ikisinin de NATO üyesi ol- malandır. Aslında, NATO üyesi i- ki ülke olarak sorunu NATO gibi çok iyi bir arenada çözmeleri ola- sılığı neden bulunmasın? Ama iki- sinin de NATO üyesi olmalan yıl- lardır Kıbns'a bir çözüm getirilmesinde yardımcı olmadı. Bir çözüm getinlmesı amacıyla Türkiye ve Yunanistan, her iki ta- raftan da şiddet hareketlerine göz yumulmayacağı konusunda bir an- laşmaya varabilirler. Ama öncelikle Kıbns'ta iki taraf arasında iler- leme kaydedilmesi gerekiyor. - Sizce AB, Heisinki zirvesinde, sonunda Türidye'vi öyeüğe kabul edecek mi? MURPHY - Evet, edecek. tspanya ve Portekiz'in, Avrupa kapı- sında beklerken ne güçlüklerle karşılastıklannı hatırlıyorum. O dö- nemde her iki ülkede de yaşam standartlan Avrupa'nın altınday- dı. Üyelerden bazılan da Ispanya ve Portekiz'in üyeliğe alınmala- nnın birliğe çok pahalıya mal olacağı görüşünü savunuyorlardı. Ama İspanya da, Portekız de üyeliğe alındılar ve işler yolunda git- ti. Türkiye. iç ekonomisini düzeltmek için bazı önlemler alabilir ve sonunda AB'ye, üyeliğe alınmakla kazançlı çıkacaklannı ispat eder. Siz zaten hareketli birekonomiye sahipsiniz. Bildiğim kada- nyla da başta Almanya olmak üzere AB üyeleri başlıca ticaret yap- tığmız ülkeler. Bana kalırsa, büyük Türk nüfusu da artık Alman- ya için, 10 yıl öncesıne kıyasla önemli bir kaygı konusu olmaktan çıktı. Türk işçileri de artık kaygı kaynağı değil. Türkler Alman eko- nomisine bugün çok önemli katkılarda bulunuyorlar. Dediğim gibi, Türkiye'de ekonomide bazı değişiklikleryapmak ge- rekiyor. Tabii insan haklan sorunlan AB'de tartışma konusu edilecek. A- ma dediğim gibi. enflasyon düşürülür, hayat standardı da yükselti- lirse Türkiye'nin üyeliğiyle ilgili daha az tartışma çıkar. ANKARA 9. ASLtYE HUKUK HÂJOMLİĞl'NDEN EsasNo: 1998/793 Davacı Erdinç Şepik tarafindan Asnmezarlık Gültepe Mahallesi. 200. So- kak. No: 16 Ankara adresinde Burhan Ankan yanmdâ olduğu bildirilen da- valı Dilek Şepik aleyhine açılan boşanma davasında. Davaijya çıkanlan teb- ligatın bıla teblığ ıade edıldığı, yaptınlan emnıyet araştırmasında da adresı- nın tespit ediJemedıği ve dosyada başkaca mevcut adresleri bulunmadığın- dan davalı Dılek Şepik'e dava dilekçesı ve duruşma gününün ilanen tebligı- ne karar verilmiş olup. duruşma günü 14.12.1999 günü saat 09.55'e bırakıl- mıştır. Belli gün ve saatte duruşmaya gelmeniz veya kendınızi bır vekille temsil ettırmenız, ettırmediğıniz takdırde HUMK'nun 213. maddesı uyann- ca duruşmalara yokluğunuzda devam edilecegi hususu ilanen teblığ olunur. 03.11.1999 Basın: 54312 ÜSKÜDAR 2. ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN DosyaNo: 1999743 Davacı Gülser Arslanoğlu vekılı tarafindan açılan gaiplık davasında verilen ara karan geregince; Davacı vekilı vermış olduğu dava dilekçesı ıle davacının kardeşi Seyit Korkmaz'm 1968 tarihin- de 16 yaşında iken "Bıktım bu hayattan ve yaşamaktan, artık yaşamak ıstemiyorum" dıyerek evden aynldığını. o tarihten ben de evine dönmediğini, kendisınden yaklaşık 32 senedir haber alınamadı- ğını. ölmüş olma ihtimali olan Seyıt Korkmaz'ın gaıpligine karar venlmestnı talep ve dava etmıştir. Sinop ili, Erfelek ilçesi. cilt no: 24'2, sayfa no: 15, kütûk sıra no: 38'de nüflısa kayıtlı Tahsin oğ- lu Fatma'dan olma 1952 d.lu Seyit Korkmaz'm bütün aramalara rağmen bulunamadığından. hayat ve mematından haberdar olanlann mahkememızın 1999'743 esas sayılı dosyasına ilan tarihınden itıbaren 1 yıl içinde bıldirmeleri. bu süre içensinde bidırilmediğmden herhangi bir malumat almma- dığı takdırde gaıpligine karar venleceği ilanen tebliğ olunur. 22.10.1999 Basın: 54472 EYÜP 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN BİLDİRİLMİŞTİR Hâkim: Kamil Kancabaş 20687 Kâtip: lslım Işık Davacılar: Sadıfe Ülgen- Sevgi Taşkın - Kamil Kenan Olgen Vekılleri: Av. Çiğdem Korkmaz Gaip: Kâmil Ülgen Dava: Gaiplık. 500 Evler Yıldmm Mah. Kırazlı Yayla Sokak No: 7 Bayrampaşa adresinde ıkamet eden Kamil Ülgen'm davacılar Sadife Ülgen, Sevgi Taşkın, Kamil Kenan Ülgen tarafin- dan bellı adresten aynldıktan sonra kendisınden bir haber alınmadiğı ve gaıpligine ka- rar venlmesıni ıstemış olmakla, Gaıp hakkında malumatlan olan kimselerin 30 gûnlük müddet ıçerisinde 1999/133 esas sayılı dosyadan bahısle mahkememize malumat vermelen ve gaıp de hayatta ise keza onun da adresinı bıldırmesı nca olunur. 4.11.1999 Basın: 54227
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear