Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
25 KASIM 1999 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
l \ J M \ kultur@cumhuriyet.com.tr 15
UYCARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCl
'Uluslarüstü Bir Miras' için düzenlenen sempozyum bugün Taşkışla'da başlıyor
Osıııanlı mirası ve tarih biliııciMimartar Odası,kuruluşunun 700. yı-
lı olduğu gerekçesiyle 1999 yılı boyun-
ca düzenlenen "Osmanh" etkinliklerine
"Uluslariistü Bir Mimari Miras" tema-
sıyla katkıda bulunuyor.
tTÜ'nün Taşkışla Kampusu'nda bu-
gün başlayan 3 günlük uluslararası sem-
pozyumda, Osmanlı devletinin siyasal
coğrafyasında bulunan ve Osmanlı döne-
mine ait kültürel varlıklar "uluslarüstü"
bir değerler bütünü olarak ele alınacak.
Bucoğrafyanın değışık ülkelerindeki uy-
garlık izleri çok sayıda yabancı mimar ve
uzman tarafindan sempozyuma taşınırken
Türkiye'den katılımcılar da 1300'lerden
1900'lere kadar süren bir mimarlık ve
sanat tarihi üretimındeki kültürel biri-
kimleri ve "etkflenmelerr yorumlaya-
caklar.
Mimarlar Odasrnın bu konudaki "has-
sasiyetinirT başlıca ıki temel nedeni var:
Birincısı, elbette ki "mimarlık tarihi"
karşısındakı ulusal ve evrensel meslekı so-
rumluluklar...
Bugün, tarihsel kentlerimizin tümün-
de, özgün kent kimliğımizı gelecek ku-
şaklann da tanıyıp, kendilerine esin kay-
nağı yapabilmelerini sağlayabilmek için
korurnaya çalıştığırmz kültürel değerler
arasında Osmanlı dönemi mirasının *mi-
mari doku üzerinde" belirleyici bir etkin-
lığı var.
Anıtsal yapılann yanı sıra özellikle si-
vil mimarinin ve kentsel mekânlann oluş-
turduğu kimlik, aynı kentlerde bınlerce
yıla ait osmanlı öncesi kültürel birikimin
de adeta "senteri" gibidir.
Bu nedenle Anadolu'dakı zengin uy-
garlıklar zıncinni Cumhunyet Türkiye-
si'ne bağlayan "son halka" olarak Osman-
lı döneminden kalma mimari örnekleri ve
kent dokulannı korumak, aynı zamanda
bütün bir kültürler tarihinin izlerini ve
birikımlerıni yannlara ak-
tarmak anlamına geliyor.
Etkinliklenn ikinci temel
nedeni ise hem bir "Cumhu-
nyet kurumu" olarak Mi-
marlar Odası'nın, hem de
yine cumhunyet devriminm
"aydınlanmacı" dünya gö-
rüşünü savunan mimarlann
Osmanlf ya yönelık kimi
çağdışı siyasal bakışlann uy-
garlık değerlerine ve kültü-
rel mirasa dayalı bir "tarih
biMnci" içinde kapsamlı bir
kntığini de yapma gereğini
duymalandır.
Bu tartışma konusu siya-
sal eğilımlerden bır bölümü,
cumhunyet devrimının te-
mel ilkelerinden uzaklaşıldı-
ğı 1950 sonrasının genel
"yozlaşma" trendini yine
1950 sonrası politikalara bağ-
lamak yerine genelde "cum-
huriyetle özdeş" kılarak Os-
manlı'nın hanedan düzenını
değilse bile toplumsal düze-
nini yeniden canlandırma-
nın "özlemiiH"' yaratma pe-
şindeler... Son aşamada "şe-
riat düzenine ulaşmanın"
kültürel altyapısını da oluş-
tunna amacma hizmet eden
bu gibi görüşlerin yine Os-
manlı dönemiyle ilgıli öne çı-
kardıklan başlıca simgeler
de görkemli camiler, saraylar.
padişahlar ve üç kıtaya ya-
yılan "imparatorluk"tur...
Tarihte kalan olgulann si-
yasal amaçlara alet edilme-
sinden başka bir anlam taşı-
mayan bu bakışın karşısın-
da ise "gericüiğe hizmet et-
meme" adına geliştinlen, an-
cak hizmet edenlere yakın
bir "kültürel duyarsızlık"
içeren diğer görüş de "Os-
manlı düşmanhğı" şeklinde
ortayaçıkıyor.
Oysa "cumhuriyetisahip-
tenme1
" güdüsünü ve ereği-
nı de içinde banndırarak di-
le getirilen bu tür yaklaşım-
lann, temelde yine 1950 ön-
cesi "cumhuriyet davranı-
şı" ıle de tümüyle "çeöşti-
ği" gerçeği, ancak mimari
mirasa ve kültürel birikim-
lere karşı izlenen politikalar
• Günümüzde çarpıcı bir "koşutluk" gözleniyor. Hem Osmanh'nm siyasal düzenine
öykünen gericiler hem de Osmanlı'yı aynı siyaseti nedeniyle "tüm yönleriyle" yadsıyarak
o gericilere karşı çıkan "modern"ler, sanki sözbirliği etmişlercesine tarihsel kent
dokulannın ve sivil mimari mirasın korunması çabalannı "gelişmenin engeli" olarak
görüyorlar. Bu nedenle insanlığın kültür, sanat ve uygarlık birikimlerini "politik
koşullanmalara kurban etmeden" geleceğe aktarma görevi de "aydınlanmanın tarih
bilincini" taşıyan cumhuriyet devrimine sahip çıkanlara düşüyor..
analiz edilerek anlaşılabiliyor.
Zaten, çarpıcı bir koşutluk olarak da
hem Osmanirnın siyasal düzenine öykü-
nen genciler hem de Osmanh'nın tüm
varlığını yadsıy arak o gericilere karşı çı-
kan, "nıodenı"ler. sanki sözbirliği etmiş-
lercesine tanhi kent dokulannın korun-
ması konusunda hiçbir çaba da göstermi-
yorlar.
lşte böylesi bir süreçte. 700. yılı cum-
huriyetin "Osmanlı'yla banşması" yılı
olarak gören ya da gösteren kesimlere
karşı cumhuriyeti kuran aydınlanmacı
kadrolan ve bugünkü cumhuriyet huku-
kunun Osmanlı kültür ve uygarlık tarihı-
ne değil, "çökmüş siyasal sistemine" kar-
şı olduğunu kanıtlama görevi de ağırlık-
lı olarak siyasal tarihin sanat ve yaratıcı-
lıkla olan çatışmasını mesleki rnirasında-
açıkça görebilen mimarlara düşüyor.
Cumhuriyet devrimi ve Osmanh
Bilimsel kariyerini ve saygınlığını, ağır-
lıkh olarak Osmanlı dönemi mimari ve
kentsel mirası üzerindeki çaba ve çalış-
malanyla da kazanmış olan Prof. Doğan
Kuban, makalelerinden birinde şunlan
vurguluyor:
"Osmanlı hanedaıu, baurdığı impara-
torlukla birlikte batü. („) Cumhuriyeti
kuranlar ise Osmanlı döneminde > etişen
devTİmcDerdi™" (Cumhunyet -14 Mayıs
1998)
Ve o devrimciler, biryandanyeni ve çağ-
daş bir devlet sistemi içinde laik ve kim-
likli bir Türkiye'yi yaratabilmek için on-
ca parasızlık ve yokluk içinde kalkınma
projelerine ağırlık verirken bir yandan
da bugüne göre mucizevı bır devlet du-
yarlılığı içinde Istanbul'da, Bursa'da, Kon-
ya'da ve birçok kentte Osmanlı'dan kal-
ma tarihsel yapılann restorasyon çalışma-
lannı başlattılar.
Istanbul için Eskı Eserleri Koruma En-
cümerudaha 1924'tekunılduve 1940'la-
ra gelındiğinde 100'e yakın anıtsal cami,
medrese, kapalıçarşı, samıçlar ve hatta ki-
mi konaklardan oluşan mimarlık mirası,
savaştan çıkmış bir ülkenın kıt bütçesin-
den aynlan payla onanlıp kente yeniden
armağan edilmişti.
, Miman mirasın daşında,6rneğın ounv
hurîyetın yeniden örgütlediği laik ve bi-
lıme dayalı eğitım sıstemınde daha ılk o
coşkulu yıllardan itibaren liselerdeki en
önemli dersler arasında "drvan edebiya-
ti" yer almamış mıydı?
Benzer şekilde ilk konservatuvar öğ-
renimi dallannda "klasikTürkmusikisi-
ne" verilen önem sayesinde Osmanlı sa-
ray müziğinın bilimsel mercek altında
korumaya ahnması ve hatta yeni beste-
lerle de bir ekol olarak sürmesinin sağ-
lanması cumhuriyetin ürünü değil miy-
di?
Kökleri Osmanlı öncesi Anadolu kül-
türlerinden gelen halk müziğinin de yö-
resellikten kurtulup ulusal bilince çık-
ması, notalara bağlanıp yaşatılması ve
yeni araştırmalarla da zengin örnekleri-
nin ortaya çıkartılması yine cumhuriye-
tin insanı "kul" değil, üreten ve yaratan
yurttaşlar olarak öne çıkardığı aydınlan-
ma bilinciyle gerçekleşti.
Bütün bu nedenlerle devrimci cumhu-
riyetin Osmanlı tarihiyle, sanatıyla, kül-
türiiyle hiçbir düşmanhğı ve çatışması
olmadığı gibi, tam tersine bu değerlere Os-
manlı'dan bile daha içten bir bağlılıkta sa-
hip çıkmıştır.
Özellikle tarih bağlamında ise Osman-
lı'dan daha derin köklere uzanması ve
Anadolu uygarhklannın kültür birikimi-
ni tümüyle "uhısal miras" olarak kucak-
laması, doğrudan Osmanlı döneminin bir
"kühürter buluşmasi) b " özgün karakte-
rinı bulduğu gerçeğını de gün ışığma çı-
kannıştır.
Kültürel kimlik ve bilim
lşte bu tarihsel gerçek belki de şöyle
özetlenebilir:
Osmanlı döneminde aydınlar arasında
gelişmeye başlayan çağdaş uygarlık bi-
lincini ulusal bir kazanıma dönüştürme
ve Anadoiu'yu kendı büyük tarihinden ge-
len kimlik değerlenyle bağımsız ve öz-
gür bir toplumun yurdu yapma hedefin-
de, Osmanlı devrinde yaratılan kültür,
îbrahim Zaman, kitabını aralık ayında bir sergiyle tanıtacak
40yddır
tşığın
peşinde
KüMr Servisi - tbrahim Zaman 40.
sanat yılmı 15. İFSAK lstanbul Fotoğraf
Gûnleri çerçevesinde açtığı bir sergiyle
kutladı. Kırk yıl öncesine ait siyah-beyaz
çalışmalarla başlayan, ülkemiz ve
dünyamızın çeşitli bölgelerine ait renkli
fotoğraflardan oluşan sergi ile birlikte
bir de katalog sunuldu izleyicilere.
îbrahim Zaman. Fuji Füm ve İstanbul
BüyükşebJr Belediyesi'nın katkılanyla
hazırladığı kitabını aralık ayuıda yine bir
sergiyle tarutmaya hazırlanıyor.
Zaman'ın fotoğraf serüveni 1959'da
Adapazan'nda stüdyo sahibi dört
arkadaşı ıle başlıyor. "Fotoğrafçıbk beni
büyükdi. Sihirli bir şeydi adeta, karanlık
oda ise bu sihrin merkeziydi. O kırmızı
ışıkla boyanmış. mekân. banyolann
keskin kokusu, ışığa tııtulmuş bir kâğıdın
suya atılmasıyta beiirmeye başlayan
hayaller.-" Sürekli artan bir öğrenme
tutkusuyla 1955'te lstanbul'a gelir
Îbrahim Zaman. Burada farklı fotoğraf
anlayışlanyla karşılaşır. Othmar
Pherschu'den etkilenir. 1959'dan itibaren
Hüsnü Gürsel ile çalışmaya başlar.
Îbrahim Zaman'ın fotoğraf serüveni hem
düşsel hem de gerçek boyutta sürüyor
kırk yıldır. "Ülkemin ve dünyanın çok
geniş bir coğrafyasını kateftinı.
Hedeflediğim tek şey ise fotoğrafta
güzeflik. Bihyorum İd her yerde büyük
acüar yaşanmakta. Ama güzellikleri
seçtim ben._ Ve bunlan paylaştım.
Fotoğraf benim için hiçbir zaman araç
olmadı. Fotoğraf, ulaşmak istediginı
şeyüı başiıbaşına kendisidir. Benim için
Sapanca -1965 (üstte), Tayland- 'Fkrtting Market'1965 (altta).
önemH olan bir yaprtın üzerinde ne
kadar fotoğrafikdeğer banndırdığıdır.
Fotografin bir sanat >aprtı olmasından
önce doğnı' fotoğraf' olması gereldyor.
Bu açıdan bir fotoğraf eğer üzerinde
gerekli plastik değerteri toplamışsa zaten
sanatın kapüannı aralamtş demektir"
Neyin fotoğrafınm çekileceğınden çok,
nasıl çekileceği ile ilgileniyor tbrahim
Zaman. Işın peşinden koşuyor, ışık
fotoğrafa anlam katan en önemli unsur
onun için. tbrahimZaman, teknolojinin
olanaklannı reddetmenin mümkün
olamayacağmı ancak fotografin dih'ni
deforme etmek, başka birtakım
üretimleri fotoğraf olarak
adlandırmaktan yana olmadığını da
ifade ediyor: "Fotografin mutfagmda
neler olup bittigi benim için önemB değil.
Sonuçta sunulan üriinün bizi
bevecanlandınnası, haz vennesi esastır.
Nasıl yapıhrsa yapılsın, ama bize fotoğraf
duygusu vvrsin. Bakbğumzda fotoğrafa
ilişkln değerleri bulabileBm istiyorum.
Ulkemizfotoğrafinda 'alaylı' yülar artık
geride kalıyor. \1rmi yıldan bu yana ne
mutiu ki {otoğrafimız 'okullu' ohna
şansına erişti."
sanat ve düşünsel birikimler değil. bu bi-
rikimleri bile arnk goremeyecek kadar çö-
küşün batağına gırmiş "sjyasalyönetim"
engel oluşturmuştur. A>TII engeli aşmak
ise Çanakkale Savaşı'ndan Kurtuluş Sa-
vaşı'na uzanan bir yurtseverlik mücade-
lesinin sonunda bu ülkeye ve topluma ar-
mağan edilen cumhunyet devnmıyle ger-
çekleşebılmiştir.
Nitekim llhan Selçuk,5 Kasım 1998 ta-
rihli Cumhunyet'tekı Pencere köşesinde
yer alan "Osmanfa ve Cumhuriyet'' baş-
hklı yazısında bu gerçeği şöyle vurgulu-
yordu:
" Osmanh tarihinccumhuriyettenson-
ra sahip çıkmaya başlandı. 1923 öncesin-
de bu yotdaki çabalar yok denecek kadar
azdı-''
Aydınlanmanın bilge yazan bu sapta-
masının ardından bır başka yazısında da
"Peki, gerçek böyleyken 'geçmişimizle
banşmak' ne anlama geüyor?_" diye so-
nıyor ve yarutını da şöyle veriyordu: "Ki-
mileri bu deyişi belfa bir pohtika yohında
özeDikle kuİlanıyoıiar. (...) Vahdetan'in
vatan haini değil. kahraman olduğu pro-
pagandasını >upmaktır amacjarL-" (Cum-
huriyet, 22 Kasım 1996)
. Peja geçroiii doğru b.ilnjenjn ve tarjh. r
bilinciyle çağdaşlığıT)ütünleştirebilmenin
koşulu nedir?
Yeniden llhan Selçuk'un 5 Kasım
1998'deki yazısına dönelün ve okuya-
lım:
"Bir insanın tarihine sahip çıkabflme-
si için bilinçlenmesi ilk koşuldur. Matbaa
Osmanlı'va 250 ydhk gecikmeyle girdi.
Yazı devrimi 1928'de gerçekleştiği zaman
kitaplığımızda 25 bin Idtap vardı; bunla-
nn da çoğu ıvır avırdan oluşur. Osman-
h"da ünivershe yoktu. Cnhersitesiztoptum
beyinsiz insan gibidir, ne tarihini biĞr, ne
geleceğini dûşünebilir. (_.) YalrazOsman-
b'ya değil, Anadolu'da boy
atmış bütün uygarhklara
cumhuriyet devriminden
sonra bilimsel yöntemkrie
sahip çıkıhyor_"
tşte bu nedenlerle Mimar-
lar Odası da hem büyük bir
mirası hem de ulusal mi-
marlık ve sanat vizyonu-
muzda güçlü bir esin kayna-
ğı olarak Osmanlı dönemin-
de bu yurt coğrafyasına ve
kentlere kazandınhnış kül-
türel değerlerin ve biriki-
min "neden korunamadığı-
nı" bir kez daha sorgulama-
yı, koruma ve tanh bılınci-
ni taşımayan "muhafazakâr
siyasetkrin" Osmanlı öy-
künmeciliğine dayalı politi-
kalanndaki tutarsızlığı ser-
gilemeyi ve bu anlamda 700.
yılı uygarlığa karşı çağdaş
sorumluluklar açısından bir
"durum değerlendirmesi"
olarak ele almayı hedefle-
mek üzere, bu etkinlikleri
düzenlemeyi görev bildi.
Yazımı, yine değerli dü-
şünsel önderimiz Prof. Do-
ğan Kuban'ın. yukarda de-
ğindığim "Osmanh Qe Ba-
nşmak'' başlıklı makalesin-
den kısa bır alıntıyla bitir-
mek istiyorum. Mimari ve
kentsel mirası korumanın,
Osmanlı ile banşmak gibi
"içsjz" polemiklerden çok
daha önemli olduğunu vur-
gulayan Kuban şöyle söylü-
yor: "Sahiplik mülkiyet so-
runu değil, bir yaratmış ot-
ma sorunudur. (_) Mima-
rinin yok okhıktan sonraye-
rine konması ise söz konu-
sudeğfldir. (Osmanlı'yla ba-
nşmayı önemseyenlerin),
Osmanh'nmyaşarken nasıl
bir çevredevaşadığniı anun-
sayıp, o çevrenin verilerini
koruyacak bir poHtika üret-
meleri de temel görevleri-
dir_."
"Uhıslarüstü Bir Miras"
sempozyumu, Osmanlı'yı
anma deyince sadece 36 pa-
dişahın saltanat öyküsünü
önemseyenlere ışte bu "uy-
garhk görevini'' de anımsat-
mayı hedefliyor.
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
'Hocam, Neden Hâlâ
Buradasınız?'
Anadolu Üniversitesi'nde sekizinci yılım...
Aslında bu yazıyı çok sonrası için planlamıştım.
Ama üst üste yaşadığım birkaç olayın ardından,
"sonrası" demekle gerçekte benim olup olmaya-
cağı bütünüyle belirsiz zaman kesitlerine atıfta bu-
lunduğumu anladım.
Çok (osa süre önce, ölümüyle birlikte gençlik yıl-
lanmın en güzel bölümlerinden birini de alıp götü-
ren Cem Serdengeçti yi yitirdim. Oysa daha bir-
kaç ay önce, ameliyatından hemen sonra, evinde
"sonrası "ndan, yani gelecekte yaşamak istedıği-
miz zamanlardan, Ahmet Altan'ın "aWüe/°deki
"Cem veFutbot" başlıklı nefısyazısını noktalarken
dediği gibi, "hayatn ona çok da fazJa hediye ver-
mediği gelecek"ten söz etmiştik!
Cem'in Istanbul'da "rûzgâriı birtepe"öeXopra-
ğa verildiği saatlerde ben, çoktandır beklemekte
olduğum birölümün belki de gerçekleşmeyebıle-
ceği yanılsamasını içimde hâlâ koruyarak, Eskişe-
hir'deydim.
O günlerde, sevgili öğrencilerimden birkaçryia çay
sohbetindeyken, bu yazının başhğındaki soruyla
karşılaştım: "Hocam, neden hâlâ buradasınız?"
Merak ettikleri, sekiz yıldır Istanbul-Eskişehir
arasında her hafta gidıp gelmekten yorulup yoaıl-
madığımdı. Öyle sanıyorum ki bu merakın altında
biraz da, "ya artıkyorulup veya bıkıp gelmezse"n'\n
ince kaygısı da yatıyordu.
Bugün, neden hâlâ "orada" olduğumu ve hep
de orada olacağımı dilim döndüğü kadar anlatma-
ya çalışacağım; bunu "bugün" yapmalıyım, çün-
kü "bugün", sahip olduğumu iddia edebileceğim
tek zaman kesiti.
Cem, son muzipliğini de bana bu gerçeği kanıt-
layarak yaptı!
Bundan sekiz yıl önce Eskişehir Anadolu Üni-
versitesi'ne "dışardan", yani bir "yabancı" olarak
gelmiştim. Ve o zamanlar içimdeki duygu, orada-
ki kalışımın kesinlikle •geç/c/"olacağıydı. Bütün ya-
şamımın geçtiği kent olan Istanbul'daki ünıversi-
te yaşamım, her defasında büyük düş kınklıklany-
la noktalanmışken, daha önce hiç yaşamadığım,
tren istasyonuna bile bir kez olsun ayak basma-
dığım bir kentin üniversitesinde mutluluğu ara-
mak, ancak bir tür ütopya diye nitelendırilebilirdi
-böyle düşünüyordum.
Istanbul'daki düş kınklıklarının hiçbir zaman öğ-
rencilerimle bir bağıntısı olmamıştı. Onlarla her
yerde ve her koşulda önce insanca ilişkiler kurma-
yı, ardından da bilgi alışverişlerimizi hep ortaklık
ya da imece atmosferi içersinde gerçekleştirme-
yi başaımış, bunlann karşıhğını da almıştım. Ne-
den, belki deyalnızca Istanbul'un hızladeğişen in-
san yapısıydı. İçinde daha önce bilinmeyen savaş-
lann verilme zorunluluğunun doğduğu, büyük bir
ormana dönüşen, sıcak insan ilişkilerinı ufacık ve
birbirinden çok uzak adacıklara sürgün etmiş bir
kentte üniversrtedekı en yakın çatışma arkadaşla-
nmın meslek-dışı, kişısel sorunlar karşısında du-
yarsız kalmalan, belki de böyle bir yaşamaarta-
mının doğal iklimıydi - gelgelelim böyle bir ıWım,
benim soluk almama elverişlı degildi.
Eskişehir'de ise ilk önce büyük kentte çoktan-
dır yitirdiğim insanı, ona bu sıfatı kazandıran tüm
nitelikleriyle yeniden buldum. Burası da büyümek-
te olan bir kentti, ama sanki insan değerlerini de
doğal büyüme sürecine katmayı başarmış bir or-
ganizmaydı. Anadolu Üniversrtesi'ne gelince, o
da zorunlu tüm evrensel açılımlannın yanı sıra, in-
sanca özünden ödün vermeksızin büyümeyi he-
defleyen bir kurumdu. Örneğin bu kurumda bir
derdi olup da bunu yakın çalışma arkadaşlanna aç-
mamak, neredeyse görevini aksatmakla bir tutu-
lan bir "sorumsuzluk"tu, açılan dertlerle ılgilen-
mek ise başlı başına bir görevdi.
Geride kalan yıllar boyunca, Anadolu Üniversi-
tesi üzerine yazıp söylediklerimle ilgili olarak, Is-
tanbul'da şu soruyla sıkça karşılaştım: "Yani o üni-
versitenin kusursuz olduğunu mu söylemek isti-
yorsun?"
Insanlann dünyası evrendeki yerini aldığından bu
yana, ne kusursuz insana, ne de kusursuz kuru-
ma rastianmıştır. Önem taşıyan, erişilmesi olanak-
sız bir "mutlak kusursuzluğun" ütopik ölçütlerini
aramak değil, fakat olan ve olabilecek kusurların
hangi noktalarda odaklaştığıdır. Ve eğer evrensel-
lik boyutunu özünde doğal olarak barındırması
gereken bir kurum, özellikle bugünün "parçalan-
mış"dünyasında ınsanlık boyutunu da bu özün do-
ğal içeriğı saymayı neredeyse bır politıkaya dönüş-
türmüşse, olası bütün aksaklıkların ve kusurlann
üstesinden de insanca gelmeye aday demektir.
Neden "hâlâ" Anadolu Üniversitesi'nde oldu-
ğum ve bundan böyle de neden hep "orada" ola-
cağım konusunda kendimle hesaplaştığımda, ağır
basan kalem, hep bu sözünü ettiğim adaylık olu-
yor...
e-posta: ahmetcemaKs superonline. com
acem20(a hotmail. com -,
Geleneksel el sanatları ürünleri
Artolia 99'da
• Kültür Servisi -Türk el sanatlanndan örneklerin ve
yerli ürünlerin bir arada sunulacağı Artolia '99
Geleneksel Sanatlar ve Yerlı Ürünler Sergisı. bugün
tstanbul'da Dolmabahçe Kültür Merkezi'nde başlıyor.
Kültür ve Sanat Varlıklannı Konıma ve Tarutma
Vakfi (KÜSAV) tarafindan düzenlenen sergide çini,
hat, elmas işçiliği, tombak, gümüş, tezhip edirnekâri
ve minyatür gibi geleneksel el sanatlan ürünleri
sergilenecek. 30 Kasım'a dek sürecek olan sergide
aynca ev tekstili, bakır, takı. ambalaj, kilim, tahta.
cam, porselen gibi el yapımı ya da fabrika ürünü
eşyalar yer alacak. Sergi kapsamında konserler,
'Geleneksel Türk Mutfağı', 'Dünya Kültüründe
Anadolu' ve 'Kütahya Çinileri' konulu konferanslar,
Osmanlı ve Avrupa El Sanatlan Müzayedesi ve
Anadolu Kıyafetleri Defilesi gerçekleşecek. Serginin
giriş ücretlerinden elde edilecek gelir, depremde
yıkılan Yalova Meslek Yüksek Okulu'nun yapımı için
oluşturulan fona aktanlacak.
Charlie'nin yeni melekleri
• KALtFORNİYA(AA)- 1970'lerin ünlü
televizyon dizisi Charlie'nin Melekleri'nin sinema
versiyonunda Drew Barrymore, Cameron Diaz ve
Lucy Liu rol alacak. Barrymore aynca filmin
yapımcılığını da üstleniyor. Çekimlenne 6 Aralık'ta
Los Angeles'ta başlanacak olan film, gelecek yıhn
kasım ayında ABD'de gösterime girecek.