Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 3 EKİM 1999 PAZAR
O L A Y L A R V E G O R U Ş L E R olay.gorus@cumhuriyetcom.tr
B
ır varmış biryokmuş, mut-
suz bir ülke varmış. Ülke
baştan başa yıkık, adeta
bir "bsrykuş yuvası"ymış.
Halkı yoksul, rutsak ve ça-
resızmiş. Nasıl olduysa-to-
rihin bir lütftı oJsa gerek- ortaya bir Bilge
çıkmış. Halkının "Musa"sı olmuş, elinden
tutmuş. Her sorununa kafa yorup çözüm
aramış. Asker olmuş, ülkeyi ışgalden kur-
tarmış. Devlet adamı olmuş, devrimler
yapmiş. Düşünür olmuş. çıkış yollan gös-
termiş. Sağlam ilkeler koymuş. Her işi bir
düzene baglamış. Ülkeye uygarlık getirmiş.
Ulusunun yüzünü güldürmüş. O yurtta
dünyanın hayran kaldiğı, görkemli bir ya-
pıt yükseltmiş. Ülke bayındır olmaya, ge-
İişip ilerlemeye başlamış.
Ne var ki zalim aynlık tez gelmiş. O Bil-
ge -20 yılda 200 yıllık iş başardığından mı-
dır nedir- genç yaşta hasta düşmuş. Gele-
cek kuşaklara "Akıl vebilimin yohındanay-
nlmayın!- Cumhuriyete sahip çıkın ve onu
yüksdtin!" diye vasiyet edıp sonsuzluğa
kanşmış, gitmiş.
Ne yazık ki sonraki kuşaklar beklendi-
ği gibi çıkmamış. Politikacı olup oy der-
dine, yönetici olup mal derdine, aydırı olup
can derdine dûşmüşler. Bilmemişlerdeğer-
lerini, bır bir sapmışlar o güzel ilkelerden,
laiklikten, ulusçuluktan, devletçilikten,
halkçılıktan, devrimcilikten... Büyûk ya-
pıt, orasından burasmdan yıpranmaya, ufa-
İanmaya başlamış. Ülkede yoksulluk, ge-
ricilik ve düzensizlik yeniden almış yürü-
müş. Halk yine mutsuz ve çaresizmiş. Da-
hası, ulus bölünmeye yüz tutmuş: Bir yan-
da ilericiler, öbûr yanda gericiler... ortaya
devlet düşmanı aynlıkçılar çıkmış, "2.
Cumhuriyetçi'' mandacı tipler tûremiş.
Bu ülkede bir de ilginç bir gelenek var-
mış. Yuksek mahkeme başkanlan, ülke-
nin yüksek yöneticilerini, parti başkanla-
nnı, ileri gelen aydınlan her yıl karşılan-
na toplar, ülke sorunlan hakkmda yüksek
gerilimli konuşmalaryaparmış. Yönerici-
-4er ve aydınlar yüksek yargıçlan kuzu ku-
zu dinler; toplantı bitince de salondan sük-
lüm püklüm, birbirlerini ıte kaka, kaçar-
casına çıkarlarmış. Bu paylamanın onla-
Masal, Gerçek ve Umut -1
—•.. Prof.
ra bir yaran olur muymuş? Nerede!. Dö-
nerdöneryine bildiklerini okurlarmış, bir
kez daha azarlanacaklan sonraki toplan-
tıya değin...
Bu böyle yıllarca sürmüş. Çok sular
geçmiş köprülerin altından. Yıllardan bir
yıl, yine böyle bir toplantıda, o yüksek
yargıçlardan biri, pek tuhaf, aşın bir ko-
nuşma yapmış. Bu yargıç öncekilere ben-
zemiyormuş. "Kendinigizie.Güçieııeceğm
zamanı bekle!" diye öğütler veren hoca
efendilerin toplantılanndan çıkmazmış.
Sanki birilerine yaranmak. Büyük Bü-
ge'nin yapıtına son ve kesin darbeyi indir-
mek ister gibi bir hali varmış. Sanki biri-
lerinin yıllardır hazırladığı bir sözcü gibiy-
miş. Belkı de olgulara pek dar bir açıdan
bakıyormuş. Demiş ki: "Devlet dinden,
din devletten bağımsız olmalıdır. Dev let di-
ne kanşmasın. Laik devlet, tarikatlann
önünü açar. Bu ülkeyeAngto-saksondemok-
rasisi gereklL. Değjştirin bu anayasayıL."
Bu kez ortalık alkıştan yıkılmış. Yöne-
ticiler de muhalefet liderleri de uyukla-
dıklan koltuklardan firlamışlar. Salondan
bu kez pek keyiflı, düzgün adımlarla çık-
mışlar. "Çrtası yüksek demokrasL. Çıtası
en yüksek demokrasL." çığlıklan her ye-
ri kaplamış (O ülkede, gelir düzeyinin kü-
çücük komşu ülkedekinin altıda biri olma-
sı, dış borç yükünün 100 milyar dolarlan
bulması, bir depremin ugrattıgı kaybın
başka ülkelerdekinden on kat fazla olma-
sı ne Yüksek Yargıcm, ne liderlerin, ne de
alkış tutuculann umurundaymış. Çünkü
bunlann işi gücü soyut şeylermiş; somut
sorunlardan, bir yarasanın ışıktan kaçtıgı
gibi kaçarlarmış). Ülkenin "çağdaş,gerçek-
çi, sofcu" ve ödüllü başbakanı "Son dere-
cedeönemli bir konuşma» Herkes bundan
dersalırtabdır. Somutönerüerimiz obcak"
diyerek ellennı ovuştuımuş Büyük Bil-
ge'nin can düşmanlanndan ana muhalefet
Dr. CtHAN DURA Ercives Üniversitesi
başkanı; bir yandan "Alana unzannatanm"
derken bır yandan da "Bu kanşıklıkta ger-
çekçi,sok» başbakandan birödün daha na-
sd kopannm" diye düşünmeye başiamış.
Işin en acıklı yanı, Büyük Bilge'nin kuru-
cusu olduğu parti başkanının da "Ben de
imzamıatanmyahu_" demesiymiş. Epey-
dır köşesinde uyuklayan bir hatun başkan
da Yüksek Yargıcın konuşmasını -lsa'nın
doğumuda artık yeter, diyerek- "miaf ilan
etmiş. Neo liberaller, 2. Cumhuriyetçiler
zil takıp oynamaya başlamış. Geleceği gö-
rür gibi olan bölücüler şapur şupur yalan-
mış, kara şeriatçılar sevinçten sokaklara dö-
külüp üç gün üç gece bayram yapmışlar.
Masal bu ya, yöneticiler ve muhalefet
başkanlan hemen parlamentoya koşmuş-
lar; kuzucuklannı çevrelerine toplayıp yu-
mulmuşlar Büyük Bilge'nin anayasaya
koydurduğu en temel ilkeyi değiştirmeye
(Daha önce uluslararası tahkim konusun-
da deneyimleri olduğu için "al güliim ver
gülüm" yoluyla anlaşmada, pardon "de-
mokratik uzJ£şma"da hiç zorluk çekme-
mişler. Zaten bu yöneticiler; öteden ben,
ellerine kâğıt kalem alıp yasa değiştirmek-
ten, yasa çıkarmaktan başka bir iş yapmı-
yormuş. Dahası Başbakan da, başbakan yar-
dımcısı da -kendilerinın deyışiyle- çok
güçlü imişler).
İşi, dünya tarihinde görülmemiş bir hız-
la kotanp doğru Cumhurbaşkanına koşmuş-
lar. Bu konulardaki beceriler onlannkin-
den hıç de geri kalmayan Cumhurbaşka-
nı "Benim geçmiş hizmetlerimi veCıunba-
batağa yeniden aday olduğumu unutma-
yın. Kendim için birşey istiyorsam nâmer-
dim" diyerek dakıka beklemeyip basmış
ımzayr.
Işlem tamammış!
Eskileri toplatılıp yeni anayasa kitapçık-
lan pınl pınl basılmış, bütûn yurda dağı-
tılmış, en başma koca koca. koyu koyu
harflerle şu madde yazılarak: Devlet dine
kanşmaz!.. Bunun anlamı şuymuş: Dinin
de artık yasama, yürütme ve yargı gücü var-
dır. Dinciler; bundan böyle akıllanna ge-
len her şeyi, hem de istedikJeri gibi yap-
maktaözgürdür. "Jakoben" şeriatçılar, se-
vinçten dört köşe, ilk iş olarak doğal müt-
tefıkleri bölücüler ve 2. cumhuriyetçıler-
le birlikte kırk gün kırk gece bayram yap-
mışlar. Ardından zaten yıllardır üzerinde
çalıştıklan "kara plan"lannı önlerine ya-
yarak uygulamaya koymuşlar.
Günler, aylar, yıllar geçmiş. Ne o doy-
maz Cumhurbaşkanı, ne o hayalperest Baş-
bakan, ne onun somurtkan yardımcısı, ne
o fırsatçı muhalefet liderleri, ne o şeker-
lemeci aydınlar kalmış. Ardlannda kor-
kunç yıkımlar bırakarak her biri siyaset-
ten el ayak çekmiş. Yerlerini sonra gelen-
ler almış. Bu arada, zaman ve gerçek sar-
malı işleyip durmuş.
Bakalım, çeyrek yüzyıl geçmeden, o ül-
kede neler olmuş:
"Kara plan"cılar. işe eğitimle başla-
mışlar. Artık hiçbir kanşanlan yok ya "Biz
gençliği kendi kafamızda yetiştirmek iste-
riz. Demokrasi >-ar. hem de Anglo-sakson
patenttü-" diyerek kurmuşlar kendı teok-
ratik egitım sistemlerinı, açmışlar özle-
dikleri medreseleri birer birer... Öğretim
programlannı tslamileştirmişler. Ulusal
dile kapıyı göstenp "Kur'an difi" oldugu
için Arapçayı birinci dil yapmışlar; yazı-
yı da yeniden Arap alfabesine çevirmişler.
Kitaplarını, dergilerini eski harflerle ve
eski dilden bastırmışlar. Tarih öğretmenı-
ni değiştirmişler. Ulusal tarih anlayışmı ko-
vup yeniden ümmet tarihini buyur etmiş-
ler. Islamdan öncekı binlerce yıllık insan-
lığı da,o ulusun varhğını da bir kalemde
siîip atmışlar. Çağdaş müzik ve resimdi,
modern heykelcilik ya da mimarlıktı, hep-
sıni de -Islamı olmadıklan için- bir güzel
ıslatarak kapı dışan etmişler. Bütûn bun-
lan da açıkça ve pişkinlikle yapıyorlar-
mış. Çünkü. demokratık haklanymış; kim-
se onlara kanşamıyormuş. Aradan çok
geçmemiş. bu kez de kadınlan kara peçe
ve kafes arkasına sünnüşler; çalışma ve top-
lum yaşamından çıkarmışlar. Kadın hak-
lan da neyin nesiymiş? Kuran'da "Allah'm
emri'* öyle miymiş? "Cennet analann
ayaklan ahmdadır" hadisi, onlann nesı-
ne yetmiyormuş?
Ya şu "bikçHerm "çagdaş" dedilderi
gıyim- kuşam? Bu gâvur kıyafetleri Müs-
lümanlara yakışır mıymış Osmanlı atala-
nnın, Asn Saadet'in giyim-kuşamı şura-
da durup dururken? Ö^leyse gelsın fesler,
külahlar, takkeler, sanklar.. gelsin cüppe-
ler, şalvarlar. poturlar, çarşaflar... Bütün
bunlar gelir de. eski lâkap ve unvanlar du-
rur mu? Başlamışlar efendi, aga, hafız,
molla, şeyh gibi hitaplan toplum demeyip,
devlet demeyip her yerde kullanmaya...
Her sokak başında yeni yeni tekkeler, za-
viyeler açmalan da işin tuzu biberi olmuş.
Öyle ki ortalık şeyhten, şıhtan, dervişten,
müritten geçilmez olmuş.
Ülke tam bir panayır yerine dönmüş.
Bir süre sonra sıra "kara pbuı"daki baş-
ka bir hedefe gelmiş: "Biz Müslüman Os-
maobyız. Eskisaati,eskitakvimiisteriz. De-
mokratik hakkımızdır, söke söke ahnz"
diyerek uluslararası saati. takvım ve rakam-
lan da "tu kaka" deyıp rafa kaldırmışlar.
Öyle ya, bunlann Islamısı dururken gâvu-
run saati, takvimi kullanılır mıymış? Gel-
sin hicri takvım öyleyse, gelsin eski rakam-
lar...
Bütün bunlann hepsini de çok kısa bir
zamandagerçekleştirmişler. Çünkü "ana-
yasal" haklanymış (Devlet artık anayasa-
lı degil, anayasal bir devletmiş). Çünkü
bu şeriatçılar; camilerde, tekkelerde, ma-
halle aralannda halk ile iç içe, yan yana
yaşıyorlarmış. Insanlann kafasmı sürekli
ışliyor -iç ve dış Islamı sermayenin akıtü-
gı paralarla- kannlannı doyuruyor, elleri-
ne dünyalık sıkıştınyorlarmış. Halk yıgın-
lan yoksulmuş, yılgınmış; egitimsiz ve
konımasızmış. tarikatçı militanlan dihli-
yor. peşlerine kolaylıkla takılıyormuş.
"Istanbul'un topoğrafyası öylesine hızlı deği-
şiyorki, değil birkaç yüzyıl, fakat şöyle biryirmi
otuzyıl öncenin semtlerini, mahalle ve sokakla-
nnı bile bulamıyorsunuz."
Burhan Aıpad'laönce 'Vatan'da, sonrada uzun
yıllar 'Cumhuriyet'te komşuluk ettik. Bir Istanbul
insanıydı. Bir öykü yazan, gerçek bir gazeteci.
Önemli bir yanı da tiyatro ve sinema alanındaki
bilgisi, görgüsü, anılan... "Taşı Toprağı Altın",
"Şehir" vb. öykü kitaplan, 'Son Perde', 'İlkGe-
ce', 'Gezi Günlüğü' vb. denemeteri; Almanca-
dan yaptığı sayısız çevirileri ve uzun gazete ya-
zarlığı ile basın ve edebiyat dünyamızın önemli
bir kişisiydi. Ne yazık ki ölümünden sonra adı anıl-
maz oldu nice deger gibi!..
Geçenlerde bir TV ekranında "Alnımdaki Bı-
çak Yarası" adlı romanına dayanarak çevrilmiş
bir filmi iztedim. İster istemez gazete yazarlığı-
nın nanköriüğünü anımsadım. Yazarsın yazarsın
izi kabnaz, çünkü o gündelik olayfar öylesine tek-
düzedir ki, bir daha eski günlerin kişilerini, serü-
venlerini okumak kimsenin aklınagelrnez. Eme-
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
'Anılarda Istanbul'u Yaşamak!'
ğe, özellikle sanatçının, edebiyatçının emegine
saygısız birtoplumun anlayışı sürüp gittikçe, ni-
ce değerlerimiz ne yazık ki geçmişin karanlığın-
da kalmaktadır. Bir meraklı kişi onu o karanlık-
tan çekip gün ışığına getırene kadar...
Dediğim gibi, bir Istanbul insanıydı. Uzun ve
oldukça çetin geçen yaşam serüvenini hep Is-
tanbul'da yaşadı. Bir büyük kent yazan, öykü-
cüsü, ilk kitabının adı bile bunu bellı etmez mi:
"Şehir9 Tablo"... Use öğrençisjyken ilgiyle alıp
okuduğum öyküler. Bir yazımda belirttiğim gibi:
"Dörhdûzbiranlatımla lirizmyapma olanağmı ger-
çekleştirmek istediği öykülerinde, şehrin hare-
ketine, kalabalığma kanştığı, okura yakın kahra-
manlaryarattı. Toplumcu gerçekçilikten hiçşaş-
madı." Niye durup dururken Buıtıan Arpad'ı anı-
yorum? Önümde basılmaya hazırlanmış bir dos-
yaduruyor. "Anılarda Eski Istanbul: 1920-1950".
Ahmet Arpad babasının Istanbul'la ilgıli yazıla-
nnı bir araya getirmiş, Istanbul kentinin çeşitli
yönlerden, açılardan anlatılması... özellikle bu-
gün masal olmuş semtler, sokaklar, sanatlar, sa-
natçılar! Önemli bir belge, hem de birer öykü gi-
bi okunan parçalar...
1910'da Istanbul'da doğmuş, yaşamının tümü
bu büyük kentte geçmiş bir ınsan... Bir yazısını
şu ilginç ve anlamlı saptamayla bitirmiş:
"...imparatoriuğun son çöküş yıllanyla Kurtu-
luş Savaşı ve cumhuriyetin başlangıç yıllannda
okuldan hayata geçen bizim nesil ne paracı, ne
çıkarcı olabildi. Osmanlı Imparatohuğu'nunye-
nileme-onarma ütopisine bağlanmış ülkûcü dü-
şünürlerveöğretmenlerbizlereparacılığıöğret-
miş değildi. Küçükburjuva esnaflıklanyla iç dün-
yası kararmış bir nesildik... Altmış yıl öncelerin
hayal perdesi, allı moriu kartelalar, kantocular,
operetçiler, naturalist tiyatro ustalanyla dolu o
bambaşka dünya, 1975'lerin gençleh için pek
bir anlam taşımasa da!.."
Ikibinli yıllann eşiğindeyiz. 1920'lerin, 30'lann,
40'lann dünyası, toplumu, kuşaklan tekerteker
çekip grttiler, gitmekteler! Koskoca Istanbul ise
tanınmaz bir kişiliğe dönüştü. llerleme, gelişme,
uygarlaşma adına anlayışlaria, dünya görüşleriy-
le bir çözülme, bir yozlaşma hızlandıkça hızlan-
dı. Bir masal gibi okuyacaksınız Arpad'ın "Anı-.
larda lstanbul"unu... Bu karmaşık, bu değertMl-
mez, uydurmacı, sahteci güncellikler içinde "Anı-"
larda lstanbul"u bir kitap olarak okumak olana-
ğını bulabilirseniz!..
S O N Y
DinveBilim
KV-29X5O
Burak ULUSAL UniversityofNorth Texas
Videonuzu güle güle kullanın.
Sony televizyon alan herkese Sony video hediye.
15 Ekim'e kadar 63 ekran ve üstû Sony televizyonlar, hem Sony video hediyeli, hem de taksitle.
• Gfcael (322) <5619191
LCks (216) 345 7154 h a * Aht
nKDçflk*M(Evnie((312)•418 !7S3**•!>• Afikar (2<2)311 6635
» KU1 (232) 463 1878 Kmp,+» Batay (232) 369 8007 l i ı m Uğuriü (382) 431 ?<39
Bsy«m (22-<) 223 0234 M t t t * * * Atoa (222) 220 2020
Kfc* (346) 222 3*27
Akm« (212) 282 1532 KadMy
ldi SflMMI
^ f t r o l O n n r (264) 278 5474. EfdoğanOnef (264) 273 3OX Antar»B«nH»vi»r Paşa (312) 2227434 nwlll»ylilTemi2Mldar (312) 346 1399 a * PonaM (312) 322 5319Kml»yP3şac»ı (312)4178240 Paşamsan
(312) 425 3543 rpj<llmi Ev-Aç (312) 425 4204 «**• Q*aya (256) 212 3906 • r t k a * Banrfema OzbaymOrtar (266) 718 3883 ( M t B GûKan 1378) 227 9999 M n Boçfar (488) 215 0239 M l l l l E»aş
(228) 212 5701 k m Butoy (224) 222 2639 Ç m n Elekfcf* Ma*BP(364) 212 5733 M m 'Jrdr* (284) 212 2330 b U f a N r Abduiah Aydn (222) 231 2146 O r i n M p Erm (342) 220 3409 Şems (342) 230 2494
blHkltf Aoc*r Koç (212) 696 3438 BOyOk^ilMI» Beyazssray (212) 881 1777 Martfly VHnn (212) 542 1515 Dl|fclii AyOoğar (212) 260 6518 Hfcr Ef-M (212) 287 1717 FM»l Galen G6ç (212) 521 7091 FtnttoatB
Gap (212) 588 2190OUhmmVft Tına (212) 563 6162OAtHpo EberK (216) 368 0555 l'lll • I I I I H H ^ I I M Gahvi Irfan (212) 5S5 3274 KnkUr/ GCno, (216) 336 9474. Metropa* (216) 348 9619 / 2 ha! Kjrttfy Avnpe
(212) 293 0702, Yaaaoğlu (212) 245 0277 KonMi» Bejhaı (216) 302 2237 MfanMfı Acarsoy (212) 246 6902 h n k Sa* (216) 354 6078 gtş» Ak (212) 246 4327 Ümnlve Emek (216) 335 4313 ZeyHnbumu Hoşvet
(212) 562 0673. Ozçe» (212) 582 6062 l o ı * > l n r * [Jn* (232) 421 4569 Bomo» Bocei (232) 388 5760 Borel Ucl (232) 339 9671 Çmtmfm Bap (232) 441 4536 K»|I»JM Safi (232) 382 6908 bwW Oenız Paarlama
(262) 321 8510 Oata» Oenz DTM (262) 642 3767 KayMrf EM (352) 221 1545 K a ^ a Yuvator (332) 350 1700 K a M m l U M l u g B Çakçnaı (288) 417 6026 H l l l l | l Ntda (422) 321 7515 MariM Dotnan
(236) 231 1048. SaM Süer (236) 613 1365 Itatla Bodnm Krayt» (252) 316 8255 Ufak Uzcaı (276) 215 1827 « r t GCneş (484) 223 3422 TttĞrtmt Semeraoğlu(282)2«0203Çoıtaişgücler(282)6529016V*BKa)fan
TOkmenoâlu (432) 216 7540 tmtfuMtk K m M r EmJ* Yağmuroğtu (372) 316 1729
2 yi garam «jn Sony Eurasıa garartı kartn almayı uuıveyn. Bu Kampanya 15 Ekn 1999 tanhme kadar geçerfclr « stok miklafiafiyta anrtdr Protnosyon 63 ekran ve ûstü
tdevizyortar ve SLV-P66EE model videotar ıçm geçerkchr Sanayı ve Tcaret Batcanfeğı'nca 2506 1994 larii ve 21940 sayHı Resmı Gazstede ılan ecMen teöfı^e uygundu
E u r S S İ a P a z a r t a m a A . Ş . AkOz l ; Merkezi. Ketklı Cad Mo:16 AJu«zacle-lstanlXJl Tel. (0216) 474 0525 pbx Müşlen Bügı Meıfcezr. (0216) 474 0532
Y
aşanan deprem fe-
laketi sadece Tür-
kiye'nin depreme
karşı ne derece hazırlıksız
olduğunu bir kez daha gös-
termelde kalmadı, aynı za-
manda önemli bir olguyu,
din ve bilim arasındaki çe-
lişkiyi de gözlerönöne ser-
di. Bu iki olgu arasındaki
çelişki ınsanlıktarihi kadar
eski! Eğer bana, birbirine
en karşıt iki kavram han-
gisidir diye sorsalar, din ve
bilimdir diye yanıt verir-
dim.
Din ve bilim niçin birbi-
riyle çelişir? Çûnkû din,
özû itibanyla hurafelere,
dogmalara dayanır; sakat
ve tutsak akhn ürûnüdür
din; bilim ise gerçeklere
ulaşmak için soran, sorgu-
layan özgür insan aklının
bir ürûnüdür. Bu iki kav-
ramın birbiriyle çelişmesi
bu yüzdendir. Gericilik di-
nin özünde var. Yeryüzün-
deki tüm dinler gericidir.
Dinde reformdan söz eden
halt etmiş. Din, görmeden
inanma, sorgulamadan ka-
bul etme temelinde biçim-
lenir. Herhangi bir dine
mensup bir kişinin Tan-
n'yı görmüyor olmasına
karşın Tanrı'nın varlığım
kabul etmesi bu yüzden-
dir. Dinde sorgularnak, ger-
çeğe varmak için araşür-
mak yasaklanmıştır. Daha
doğrusu böyle bir şeye ge-
rek duyulmamıştır; çünkü
yeryüzünde var olan her
şeyin Tann tarafindan ya-
ratıldığıru kabul etmek din-
sel düşüncenin özünü oluş-
turur.
JaiDesFrazer
u
AhmDar
adlı kitabında dinsel dü-
şüncenin kökeninden söz
ederken eski çağlardan in-
sanlann yeryüzünde var
olan her şeyin ilahi bir güç
tarafindan yaratıldığına
inandıklannı, bu nedenle
mevsimi gelince ilahi güç-
ten yağmur yağdırmasını
ya da güneş açtırmasını is-
tediklerini anlatır. Aynca o
çağ insanının hertürlü do-
ğa felâketinin o ilahi güç
tarafindan meydana getiril-
diğine inandıklannı anla-
tır Frazer iki ciltlik kita-
bında. Bizim şeriatçının
düşünce biçimi de eski çağ
insanından farksız! Yaşa-
nan deprem felaketini, Tan-
n'nın insanlan cezalandır-
ması biçiminde yorumla-
yan şeriatçı, bilinçsiz halk
yığınlannm inançlannı sö-
mürerek amacına ulaşma
telaşında.
Yaşananlar, bilime sırt
çevirmenin ne gibi bir fe-
lakete neden olacağını gös-
termesi açısından ibret ve-
rici. Bilime sırtını dönmüş
bir ülkenin kurtulmayaca-
ğı, eski deyişle iflah olma-
yacağı kesîndir.
Dınin tutsak, bilimin ise
özgür insan aklının ürünü
olgular olduğunu biliyo-
ruz. Yeryüzünde yüzyıllar-
dır yaşanan din ve bilim
arasındaki savaşım, aynı
zamanda özgür ve tutsak
akıl arasındaki savaşımdır.
Dincinin savunduğu kale-
nin taşlan çürüktür! Din-
cinin telaşı bu yüzden! O
taşlan bir bir yerinden oy-
natmak gerekiyor. EmHe
Zota,yeryüzündeki en son
kilisenin en son taşı din
adamının kafastna düşme-
diği sürece insanhk ger-
çek aydınlığına kavuşma-
yacaktır derken bir gerçe-
ğin altını çizer.
Karayobazın iç yüzünü
sergilemek, Türkiye'nin
geleceği açısından önem-
lidir. Bunu yapmak ise ger-
çek ve dürüst aydınlann
işidir.
Ortada "aydın" nitele-
mesiyle dolaşanlann yap-
tıklan tek iş, gericiliğe ödün
vermektir. Yürekli ve dü-
rüst bilim insanı tlhan Ar-
sel'in deyişiyle söylersek,
yaşadığımız günlerde ay-
dınlanmızın bile aydmlığa
gereksinimi vardır. Hak-
sız mı sevgili Arsel? Emi-
le Zola'nın sözünü biraz
değiştirerek tekrar edelim:
Türkiye'de en son dinci-
nin en son marifeti ortaya
dökülmedikçe Türkiye ger-
çek aydınlığına kavuşma-
yacaktır!
PENCERE
Haksn Rekabet Karşısında
Rekabet Kurulu!..
Turgut Özal çok ilginç bir adamdı, ardında unu-
tulmayan inciler bıraktı.
Doğu bilgesi der ki:
"- Her istiridye inciye gebe olmaz."
Her politikacı da Sultan Deii Ibrahkn gibi ba-
lıklara inci dağıtmaz.
özal'ın incilerinden biri:
"- Anayasa bir kez delinmekle bir şey olmaz!.."
O günden beri bu inci kulaklara küpe oldu; Tür-
kiye kim kime, dum duma bir yaşama balıklama
daldı. özal anayasayı en ilginç yerinden delmiş,
oğluna özel televizyon kurdurtmuştu.
Neydi amacı?..
Sryasal iktidann başında olduğuna göre özal dev-
letin televizyonuna hükmediyordu; buna bir de
özel televizyon ekledin mi, var mı bana yan ba-
kan!.. 2000 yılına dek ülkenin egemeni olmayı
planlıyordu.
Nasip değilmiş...
Ancak o gün bûgün medya allak bullak oldu; ya-
sa masa oldu, üstüne han-ı yağma kuruldu; iş
böyle gkJerse, medya tşlevini tümden yitirecek, dev-
leti söğüşlemenin şantaj aracına dönüşecek.
Peki, çare?..
•
Çare önce medyanın kendi yapısından doğma-
lı; içinden gelmeli...
Meslek dayanışması, ahlakı, kurallan ve özde-
netimini oluşturacak kurumlanmız var mı?..
Yok!..
CManlan da yok etmek yolunda, maşallah, eJi-
mizden geleni esirgemiyoruz.
Televizyon, gazete, radyo, banka, borsa, dev-
let ihatesi, kartel, tekel, damping, tefecilik, yalan
haber, uydurma, iftira, güvensizlik sözcükleri bir-
biriyle öylesine sarmaş dolaş oldu ki, içinden çık-
mak güç...
Medyadaki düzen liberallik özentimizin dört
dörtlük dışavurumu!.. Son günlerde bu keşmeke-
şi tamamlayan bir olay yaşanıyor; kör kör parma-
ğım gözüne dercesine açık seçik bir damping ba-
sında sürüyof.
Yalnız kâğıdı yaklaşık 90 bin lira olan btr gaze-
teyi kim 50 bin liraya satabilir?..
Hangi amaçla satabilir?..
Bu gibi durumlarda "Değirmenin suyu nereden
geliyor" diye sorulmaz mı?..
özal ne demişti:
"- Anayasa bir kez delinmekle bir şey olmaz!.."
Peki, yürühükteki yasaian her gün delmekle de
bir şey olmuyor mu?..
•
Damping, serbest rekabetin özüne aykın düş-
tüğünden, yasalara aykındır.
Peki, bu durumda ne olacak?.. Kim damping ya-
pana "dur" diyecek?..
Ülkemizde "Rekabet Kurulu" haksız rekabeti
önlemek için yasayla kuruldu. Siyasal ve ekono-
mik baskılar aitında kalmasınlar diye başkanından
örgütüne dek güvenceler sağlandı.
-1 Curnhuriyet, medyadaki dampingi durdurması
için Rekabet KuaHu'-na başvurdu.
Kaç hafta oldu?..
•
Türkiye büyük bir bunalımı yaşıyor; devletin ku-
rumlan bundan etkileniyor; yozlaşıyor.
Rekabet Kurulu bir sınav karşısındadır Var olu-
şunun gerekçesini ya kanıtlayacak ya da kurulu-
şun ne gibi işlevi olduğu sorusunun çengeli ka-
muoyunun bilincine takılacak?..
Unutmayalım ki bir kurulu saygınlaştıran, için-
de yaşayanlardır.
Araştırmacı Gazeteci
Adaylarına Çağrı
Dünya'yı ve Türkiye'yi bilen...
Geüşmtleri doğru yargüayan, sorgulayan ve
denetleyen...
Meslek ilkeltrine ve topluma saygıh...
Toplumsal sorumluluk taşıyan...
Uğur Mumcu'nun araştırmacı gazeUciük
çizgisini devam ettirecek...
...gazeteciler yetiştirmek amacıyla Araştırmacı
Gazetecilik Kursu düzenlenmiştir.
Şu anda herhangi bir yerde çalışmayan, 23 yaşını
aşmamış üniversite mezunlanna, karşılıksLZ burs
verilecektir. Adaylar, yüz yüze yapılacak gönişme
sonucunda belirlenecektır. Burs almaya hak
kazananlar, 3,5 aylık yoğun kuramsal eğitim
çalışmasından sonra 3 ay süreyle gazetelerde
mesleki deneyimlerini geliştireceklerdir.
Vakfımızdan alınacak başvuru dosyalannın
8 Ekim 1999 Cuma günü saat 17:00'ye kadar
vakfa teslim edilmesi gerekmektedir.
mu
uğuı
mcu
!
UİARAŞTIRMACI
GAZETECİLİK
VAKFI
Parfe Caddesi N«: 14
M&U Kıvaklıdcn ANKARA
Td: 10312) 417 77 M pt.j
Faks: (»3121 417 57 4*
e-pmj:
Başka Türkiye Yok
Haydi Fidan Dikelim
ORMAN BAKANLIĞI
AĞAÇLANDIRMA VE EROZYON KONTROLÜ
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ