25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
13 EKİM 1999 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 Fakip Baykurt Türkiye bir büyük yazın ustasmı yitirdi; Fakir Baykurt yaşama gözlerini yumdu. Burdur'un Akçaköy'ünde doğmuş, Isparta'nın Gönen Köy Enstitüsü'nde yetmişti. Cezaevlerinde yatmıştı. Türkiye'de can güvenliği kalmayınca ülkesinden göç etmek zorunda kalmıştı. Almanya'daydı ama yüreği hep Türkiye'deydi. Köyündeki evini kütüphane yapmış, tapusunu devlete vermişti. Kiiltür Bakanhğı, kütüphaneye bir memur atayacak, köy çocukları kitap okuyacaktı. Fakir Baykurt'un çocukluğunda evinde kitap yoktu, defter yoktu, kalem yoktu. Fakir Baykurt köy enstitüsünde okudu, öğretmen otdu, okuttu; yazar oldu, okuttu; köydeki çocuklar da okusun diye evini bağışladı kütüphane yaptı. Fakir Baykurt öldü; köydeki çocuklar Fakir Baykurt Kütüphanesi'ne girip kitap okuyamıyor. Çünkü Kültür Bakanlığı, kütüphaneye bir memur atayamadı. Elektrontk posta: som0posta.cumtarfyeLcom.tr Tei: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 -Türkçe, tehdit altındaymış... "What!" umhuriyet düşmanı Said-i Kürdi için Ko- catepe Camisi'nde okutulan mevlitte Nur- cubaşı Mehmet Kutlular'ın 17 Ağustos'ta- ki depremi 28 Şubat kararlarına karşı ilahi ikaz olarak değerlendirmesi üzerine Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığı ile Ankara Cum- huriyet Basın Savcılığı, soruşturma başlatmış... Kutlular da, "Yarası olan gocunur" demiş. Adamın bir bildiği var ki böyle konuşuyor. Said-i Kürdi 23 Mart 1960'da öldüğü halde Nur- cular ölüm yıldönümü bahanesiyle 28 Ekim 1990'da aynı camide toplanıp mevlit okutmuşlardı. Amaçla- rı, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nı gölgelemekti. Mevlite Anavatan Partisi, Doğru Yol Partisi, Re- fah Partisi milletvekilleri ve üst düzey bürokratlar ka- tılmıştı. Yeni Asya gazetesinin sahibi Kutlular, cami avlu- sundayaptığı açıklamada Said-i Kürdi'yi "alim" ola- rak nitelemiş, peygamberin varisi olarak tanımlamış Tanganika ,ve Nurcular Kocatepe'yi miting alanına çevirip göv- de gösterisi yapmıştı. O mevlitten sonra da soruşturma başlatılmış, hat- ta Yeni Asya'nın yöneticileri gözaltına bile alınmış- tı. Bunun üzerine demokrasi elden gidiyor" söy- levleri verilmiş ve o dönem muhalefette olan Doğ- ru Yol Partisi'nin Genel Başkanı Süleyman Demi- rel şöyle demişti: "Said-i Nursi büyük alimdir. Büyük bir Kuran mü- fessiridir. Büyük alim olmadığını söyleyenin alnını ka- rışlarım. Mevlit okundu diye, Türkiye'de eğer birta- kım takibatlar yapılıyorsa, yapanlardikkatlı olsun, yap- tığınız iş laikliğe aykırıdır. Mevlitte herhangi bir ha- dise çıkmamışsa, cam, çerçeve kırılmamışsa, pro- vokasyon olmamışsa, suç nedir o zaman? Savcı neyin takibini yapıyor? T.C. kanunlannda böyle bir suç yok. Camiyi rahat bırakın. Okulu ve kışlayı ra- hat bırakın. Bir camide mevlit dinlenmişse bu ilk de- fa olmuyor. Türkiye'de birçok kişi öldürülüyor, katil- leri meçhul. Devlet onları arayıp bulsa daha iyi eder." Demirel, birkaç gün sonra bir daha konuşmuş, "Ma- dem bu kadar hassaslar, hapishanedeki adamlan ka- çırmasınlar. Büyük alim, büyük müfessir demek suç mu? Burası Tanganika mı? Istediği kadar soruştur- sun" demişti. ' Soruşturma durdurulmuş ve dosya kapanmıştı. Bakın o günlerde Hasan Pulur ne yazmıştı: "Demirel'in siyasi çizgisinde her zaman zikzaklar bulabilirsiniz ama Said-i Nursi ve Nurculukla ilgili gö- rüşlerinde asla." Dokuz yıl sonra yine soruşturma başlatılmış... Mehmet Kutlular, soruşturma için "Neticesine kat- lanırım" demiş. Adamın bir bildiği var. Burası Tanganika mı! SESStZ SEDASfZ (!) NURÎKURTCEBE Yüksek Yerilim Hattı Erdinç UTKU Japon modelini yanlış anladık; insanlar küçüldükçe küçülüyor! Zonguldak'ta yapacak iş kalmadı! Zonguldak Valisı ismet Metin ken- tin tüm sorunlarını ve özellikle okul- ların sorunlarını çözmüş olmalı ki, sı- ra sigara yasağı ile ilgili 4207 sayılı ya- saya gelmiş ve başta okul müdürlük- leri olmak üzere kamu kurum ve ku- ruluşlarına bir genelge göndermiş. Zonguldak Millı Eğitim Müdürlüğü de °kul müdürlüklerine gönder- diği yazı ile Valiliğin emri doğ- rultusunda ve yasa geregi "is- piyonculukmüessesesi' 1 ninku- rulmasını istiyor: "4207 sayılı kanun gereği tütün ve tütün mamüllerinin zararlarının önlen- mesi amacı ile Valilik makamının ilgi yazılan gereğince kamu kurum ve ku- ruluşlarında üç kişiden oluşan izleme grubu kurulması istenmektedir. Oku- iunuzdan üç kişilik izleme grubu oluş- turularak, yasaya aykırı hareket eden- ler hakkında 15 günde bir müdürlü- ğümüze rapor gönderilmesi ve yapı- lacak cezai tekliflerin tutanaklannın kaymakamlığa sunulması gerektiğin- den gereğini rica ederim." 15 günde bir sigara raporu... Sigara tutanaklan... Tekliflerin karara bağlanması... Cezalann tahsili... Zonguldak'ta yapılacak iş kalmamış sanki! Türkiye'de herşeyin başı sığlık! Banş Ertürk Çevir Kazı Yanmasm Prof. Dr. IVECLA ARAT Bugünkü yazımı masum bir masal tekerlemesi ile başlatıp tehlikeli bir masalla bitiriyo- rum. Bildiğiniz gibi, dinci çev- relerin genç kızları araç olarak kullandığı "türban gösterile- h", rektörü değişen Marmara Üniversitesi Göztepe Kampu- su'nda sergileniyor. Bazı ba- sın orga*riarımız. "ŞündLjfc Marmara Üniversitesi hedefte" şeklinde başlıklar atıyorlar. Ama, Marmara Üniversitesi'nin Göztepe Kampusu aslında yıl- lardır "Türbanın sıcakyuvası" olmuştu ve Türkiye'nin her ya- nına Islamcı ideolojinin taşı- yıcılığını yapacak mezunlar göndermişti. YÖK'ün istifaya zorladığı Rektör Profesör Ba- tırel'in Anayasa Mahkemesi kararlarına ve yönetmeliklere karsın hoşgörü yaftası altın- da Islamcı öğrencilere göz yumması, giderek daha belir- gin hale gelince olaya el ko- nuldu. O andan itibaren de sı- cak yuva, artık Islamcı kesimin hedef tahtası ve protesto top- lantılarının değişmez mekânı oldu. Bu yasadışı gösterilerde "türbanlı" kız öğrenciler, des- tek aldıkları "beyinleri türban- lı" erkek arkadaşlan ile birlik- te her zamankı sloganlannı at- maya, pankartlar açmaya de- vam ettiler. Bu pankartlardan biri, deprem sonrası duyarlılı- ğı çok artmış olan kamusal vicdanı son derecede rahat- sızetti. Pankartta "7.4yetme- dimi?" yazmaktaydı. Çok sert tepkiler alan bu yazıyı dinci basın organları, "Çevir kazı yanmasın-Efendimiz uyanma- sın" manevraları ile aklamaya uğraştılar. Pankartta kastedi- lenin depremde yaşamlarını yitirenlere yönelik bir ilahi ce- zayı dile getirip gözdağı ver- mek olmadığına kamuoyunu ınandırmaya çalıştılar. Savun- ma amacı ile uydurdukları öy- kü şöyle idi: "Türban zulmü- ne" uğramış olan bu genç kız- lar, güya depremzede imişler. 7.4 yetmemiş gibi şimdi de "Türban zulmü" ile uğraşıyor- larmış. Bu öyküye kimler gü- ler, kimler ağlar bilmiyorum. Ama din simsarlarının ne yap- tıklarını bilerek ve belirli bir amaca doğru iş gördüklerin- den eminim. Çünkü, bu iğretıç pankarta sahip çıkıp "Türki- ye'yi bölmek isteyen karanlık güçler, kıyafetleri nedeni ile öğrenim haklan ellerinden alı- nan öğrencilere karşı linç ope- rasyonu başlattı" başlığı atan bir Islamcı basın organında (Bkz. Yeni Şafak, 9 Ekim 1999) köşe yazarları bakın neler ya- zıyoriar: Bayan Nazlt llıcak son za- manlarda füturolojiye merak sarmış olmalı ki köşesinde ge- leceğe yönelik kehanetlerde bulunuyor. "... Başörtüsü zul- münü, mevcut olmayan bir 'Si- yasal Islam' tehdidine veyahut 'dinci parti"nin meseleyi istis- marınafatura edip, işin içinden •kjmae kurtulamaz. Fazilet Par- tisi iktidara gelince, laiklik il- kesini gerçek anlamında uy- gulayarak başörtüsü mesele- sini de çözecek, dini eğitim- deki yaş tahdidini de kaldıra- cak." Aynı gazetenin başyazarı olan Bay Taşgetiren ise, "O, üniversite kapısında okullanna ginnek için çırpınan kız çocuk- lannın taşıdığı pankartı en çok ben okudum, onunla ben sar- sıldım: '7.4 yetmedi mi?' Bir depremle ahirette uyanma- dan, bana tanınmış fazladan bir ömrü değehendirerek kendi- mi anndırmalıyım. Ellerim zu- lümle kihenmişse onu görme- liyim" demekte. Bir doğal felaket olan dep- remi dinci ıdeolojiye güç ka- tacak doğaüstü bir olaya ve ila- hi bir hesaplaşmaya dönüştür- menin en somut örneğini ise, Bay Islamoğlu'nun köşesin- de yakalıyoruz. Islamoğlu, "Ben, Çeçenistan'da üzerteri- ne bomba yağdmlan analann yaşadığı zulümle Marmara Üni- versitesi Göztepe Kampu- sun'da başörtülülerin yaşadı- ğı zulüm arasında nitelik açı- sından hiçbir fark göremiyo- rum" dediği kışkırtıcı satırlann- dan sonra kendisine aktarıldı- ğını söylediği bir deprem ge- cesi söylencesi üretiyor. "Bu ülkenin ruh köküne ihanet edenlerden.. insanların dinle- rine ve özgürtüklerine yönelik saldında bulunanlardan' 1 bi- rinin sözde öyküsünü anlatı- yor. "Donanma Komutanlığı 'nda subaydır. Deprem gecesi sa- at 02'ye doğru eve gelir. Ağ- lamaklıdır. Gelir gelmez ban- yoya gider, boy aptesti alır ve hıçkınklar içerisinde Kuranı- kerim'i alır, öper, öper... Deprem gerçekleşir. Eşinin tüm ısraharına rağmen birşey söylemez. Sadece 'Ben su- çumu biliyorum' demekleye- tinir." Islamoğlu'nun bu tehlikeli söylencesi ile ilgili herhangi bir yoruma gerek yok. Yalnız bir şeyi çok merak ediyorum. Biz acaba "çağcıl demokra- s/"yi, bu sözde "liberal-de- mokrat" kafalar ile mi gerçek- leştireceğiz? ,. KİM KİME DUM DUMA BEHIÇAK behicakfâ turk.net ÇtZGÎLÎK KÂMtL MASARACI r HARBİ SEMİH POROY BULUT BEBEK SUKAYÇÎFTÇİ y bana bırak.Med/m. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAK Kirlenen Dünyamızı Fidan Dikerek Arıtalım ORMAN BAKANLIĞI AĞAÇLANDIRMA VE EROZVON KONTROLÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 13 Ekim HALİKARNAS BAUKCISf tStJVB BueÛN, ÛNLÜ M2A» 'HAUKARNAS SA- UKÇIU" C£VAT ÇAKİ* *#6AA5AÇ1J 8? /A$INOA KAMS&İPEM ÖUXİ.B» ÖYKÛ£ÜND£ SUÇ UNSl*ri\ BULUNUP MAt4KEME VtKAFINOAN BOOfHM'A SÛt GÜN EOİLEN C£VATŞAKİK, OKAY* SEVS4YLB £Ag~ IANMIS VS2O YIL KAlMlfTI.ADıUI DA KtCAgA- NIN AMTtK AO/N&tAl AL4H >HZ4e,££NEUJKC£ Ç 8OMAHIAR noOf. 8UNLAIUA SİKÜ*T£,P£İtŞİK g/g TMÖH AMA^pytAfKİASİt: 8ATI ICÛlTİJfiÜÛM MDKENİNl ESICİ )VNAN UY&AfU_lğlHIH OeSİ., £47? ANADOLUDAKİ ursARLHOAetN OLUÇTURDuStJNU £AVUNOU,AKILCJUK,SIUMSEJJJK V£ tMDOECİÜ- ĞİN BU TOPKAtOARDAN RŞKfROtSlNt USMMA- DAN YA2ASHK 8U AiANM yBİSİK Çâg/K AÇTr.. PANO DENİZ KAVUKÇUOGLU Tidayda da Fidayda...' Bu türkü dilime, Radyo Cumhuriyet'in "Sesli Gazete"sini dinlerken takılmıştı. Celal Pir, "Pa- ra da ahlaksızlaştı!" diyordu. "MHyon lira artık para üstü oldu..." "Fidayda da fidayda on beş li- rayedirdim de birayda..." Türküyü mınldanırken bir yandan da "Bugünlere nasıl geldik?" diye düşünüyordum. Yosmalara yedirdiği "se/vef"le övünen bu "meçhul hovarda", belki "Evkaf'ta Müslüman bir memur, belki Perşembe Paza- rı'nda Ermeni bir hırdavatçı, belki de Beyoğ- lu'nda Rum bir kunduracıydı. Her kim ise, "pa- ranın para olduğu" günlerde yaşamıştı. Bizler ise o günlere yetişememiştik, ama ortası delik "yüz para"ya bir "Abdülvahit Turan Yenihayat" karamelası aldığımız, simitçi fırınlarında "hal- ka'nın iki buçuk kuruşa satıldığı, "simit"\r\ beş kuruşa yendiği günleri anımsıyorduk. Haftalığımız ortaokulda beş liraya çıkmıştı. "BirinciMevki" kırmızı tramvayın on, "Ikinci Mev- /c/"yeşil tramvayın üç kuruş olduğu, Karaköy'den Taksim'e dolmuşla elli kuruşa gidildiği o günler- de hiç de fena değildi. "Yeni Melek" sinemasın- daen iyi yer yüz yirmi beş, bir paket "Bafra" ait- mış kuruştu. Alın terinin, erdemin, namusun, dü- rüstlüğün saygı gördüğü yıllardı. Gün görmüş ai- leler çocuklanna gösterişten uzak durmayı öğüt- lerlerdi. Savurganlık görgüsüzlük demekti. İn- sanların, birbirlerinin "nes/o/duöu"nadeğil, "ne olduğu'na baktığı yıllardı o yıllar... "Fidayda da fidayda, on beş lira yedirdim de bir ayda..." Bu tür "sapkınlıklar", türkülerde kaldığı sürece gü- lüp geçilir, yaşamın gerçekliliğinde ise "Hacı- ağalık" denip, ayıplanırdı. "Beşparalıkadam, ne olacak!.." Beş paralık adamlar da sonra "on paralık" ol- dular. Bu gelişmenin, 14 Mayıs 1950 günü ikti- dara gelen Demokrat Parti'nin "Her mahallede bir milyoner" hedefiyle özetlenen ekonomi po- litikasının hüküm sürdüğü yıllarla örtüşmesi bir rastlantı değildi. Başından itibaren vurguna, ta- lana, yağmaya dayanan Türkiye liberalizminin ge- lişme sürecinde, para değer yrtirip ucuzladıkça anlaksızlaşıyordu. Para ahlaksızlaştıkça, para- dan para kazanan insanlar da ahlaksızlaşıyor- lardı. Demokrat Parti'nin yolunu açtığı bu süre- ce, 1960'h, 1970'liyıllardaAdalet Partisi yeni bir ivme kazandırdı. Ekonomiktemeli büyük toprak ağalığına dayanan, geniş köylü kitlelerinin yoğun sömürüsünden elde edilen rantı Istanbul'un ban- liyölerinde montaj sanayiine dönüştürmek, bü- yük kentleri gecekondularla sarmalayıp göçe zorlanan topraksız köylüleri kent varoşlarında işçileştirmek gibi "ilkel kapitalist" yöntemlerle on yıl idare eden Demokrat Parti'den siyasal ve ekonomik mirası devralan Adalet Partisi, devlet olanaklarını "karma ekonomi" adı altında yağma- ya açtı. Giderek kitleselleşen ve güçlenen toplumsal muhalefetin direnciyle 1970'li yılların sonuna doğru önü kesilirgibi olan bu sürece, Amerika'dan icazetli 12 Eylül darbesi ile yeniden yol verildi. Ahlaksızlık, demokratikleşmeye engei çagdışı bir anayasa ile meşruiyet kazandı. "Atatürkçü- lük" adına Mustafa Kemal Atatürk'ün kurdu- ğu partiyi kapatanlar, anayasada kutsallaştırdık- lan "devlet"i Turgut Özal'a teslim ettiler. Turgut Özal, bu "liberalizasyon" sürecine dikilebilecek en büyük "füy"dü. Yasatanımazlıklarla, karapa- ralarla, hayali ihracatlarla Türkiye kapitalizmi onun döneminde mafyalaştı. Ondan sonra ge- lenler "cimkarnındabirnokta" bile değillerdi. Ki- mileri bir süre 'ezan"\a, "bayrak"\a idare ettiler. Kimileri de şimdi "zaten Batı Avrupa hep ırkçı- dır" söylemli milliyetçilikle idare ediyorlar. Ama hepsi de daha fazla özelleştirmeyi, daha fazla ka- pitalizmi, daha fazla liberalizmi savunuyorlar. Kendilerini "büyük devlet adamı" sanan bu politikacılar, 1955 yılında bir Alman Markı'nın karşısında altmış yedi kuruş olan paramızı, iki- yüz altmış bin liraya düşürdüler. Paramızı "pul" ettiler. Hâlâ gerine gerine ortalarda dolaşıyorlar. Hâlâ "Büyük Türkiye" masallan anlatıyoriar. Ama büyük Türkiye'nin parasını dışarıda hiçbir ban- ka kabul etmiyor. Üniversite hocalarına "Ameri- kan Dolan" ile maaş ödenmesi tartışılıyor. Hiç- bir ülkenin parasında bizdeki kadar çok "sıfır" yok! Hiçbir Batı ülkesinde televizyon kanalı sa- yısı, gizli işsizlik ve orospuluk bizdeki kadar art- mıyor. O ülkelerin hiçbirinde insan haklan, de- mokrasi ve özgürlük bizdeki kadar "pahalı", ama gazeteler bizdeki kadar "ucuz" değil! Utanmak için geriye ne kalıyor? Faks: 0216 418 84 10 B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN 1 2SOLDAN SAĞA: 1/ Ucuz mobil- ya ve lambri ya- pıırunda kulla- nılan,yûzüsuni reçineyle kap- lanrruş, formika görünümlü sun- ta.2/Otlak...Sı- ğır çobanı. 3/ Bir sorunu ele alışveonabakiş biçimi. 4/ Çok ince gözenekli dokuma... Söz, lakırdı. 5/ Kısır, hiç do- gurmamışhayvan... Ad- ^ lan sıfat yapmakta kul- lanılanbiryapımeki.6/ ^ Kuzusesi...Bağıt.7/Ya- 3 hudi tapınagı. 8/ Orta- 4 doğu'da bir göl... Padi- 5 şahlann gönül almak ya g da ödüllendirmek için birine giydirdikleri de- ' ğerlikaftan.9/CanYü- 8 eerinbirşiirkitabı. 9 YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bir düşünce biçimınin yazılı ya da sözlü anlatımı... Bir nota. 2/ îçel'in Silifke ilçesinde antik bir kent... Kitaplı peygamber. 3/ Espri... Verme, ödeme. 4/ Işık akısı biri- mi. 5/ Bir ülkede, kentte ya da semtte oturanlann tûmü... "Al bir ata binmişti al' Zafer ırak mı dedim / di- yordu" (F. H. Dağlarca). 6/ Yeterinceaydınhk olmayan... Taş ya da tuğladan yapılmış olan. 7/ Zamir... Kâğıt ya da bez yapıştırmakta kullanılan, kaynatılmış nişasta bula- macı. 8/ Kaynar suda haşlanıp üzerine yağ gezdirilen mı- sır unu yemeği. 9/ Ödeşme, razı olma... Bir cetvel türü.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear