25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 13 EKİM 1999 ÇARŞAMBA 14 KULTUR kultuna cumhuriyet.com.tr Yerinden yönetim anlayışma dayalı yeni bir yapılanma, kaçmılamaz bir gelişmedir DT'de dönüşümsaııeılan• Devlet Tiyatrolan, son on yılda bir değişimin eşiğinde olmamn sancılannı yaşıyor. Çünkü çok geniş bir sanatçı kesimi, artık kendi yuvasında temelli bir dönüşümü gerçekleştirmek için çalışıyor, tartışıyor, düşünce üretiyor, öneriler getiriyor; 2000'li yıllardan bakarak perspektifler anyor. Aydın ve sanatçı olarak sorumluluk duyuyor, inisiyatif geliştiriyor, tavır koyuyor, öncülük ediyor ve risk alıyor. YÜCEL ERTEN De\let Tiyatrolan'nda. son 10 yılda giderek knstalıze olan ve olgunlaşan bir yeniden yapılan- ma arayışı var. Göreli bir özerkliğe doğru, daha de- mokratık bir yerinden yönetime doğru, bir evril- me, bir devınım, bir mücadele var. Bunu görmez- lıkten gelmek, aymazlık olur. Pekı gıderek güçlenen bu akımın önerisi, isteği nedir? Ozetle şu: Devlet Tiyatrolan'nda velâyet ve vesayet dönemi bıtsin! Devlet Tiyatrolan, hükü- metlerin tiyatrosu olmasın! Padişahlık anlayışın- dan cumhuriyet anlayışma geçilsin! Bunlann kö- tü şeyler oldugunu düşünen ya da söyleyen var rru, bilmiyorum? Varsa söylesin! Yok ise bu iyi şeyle- rin. yani bu olumlu dönüşüm isteğinin nasıl ger- çekleşeceğine bakalım. Bu dönüşüm için 5 hamle gerekiyor 1. Devlet Tiyatrolan Genel Müdürlügü'nün Kül- türBakanlığı ile ilişkisini, daha uygar, daha demok- rat ve daha akılcı biçimlemek! Nasıl olacak bu? Genel müdür üçlü kararname ile 3 yıllık bir süre için göreve gelecek. Bu yolla, görev süresi içinde göreli bir dokunulmazhğa ka- vuşacak ve siyasal çalkantılardanetkilenmeyecek. Dolayısıyla uzun vadeli politikalar üretebilmek bakımından daha özgür olabilecek. Bu olmazsa ne olur? Siyasal iktidarlara, hükü- metlere bagımiılık sürüp gıder. Siyasal erk nezle olunca. Devlet Tiyatrolan hapşınr. Bunun sanat üre- timi için de. kurum için de, hatta siyasetçiler için de iyi sonuçlar doğurmadığıru yıllardır, tekrartek- rar görüyonız. yaşıyoruz. Birpotansiyel genel mü- dürler ordusu, bakanlık ve Meclis koridorlannda çalım atıyor. birbirlerinin ayagına basıp faul yapı- yor. Bir biçimde göreve gelmeyi başaranlar da, koltuk aşkına olmadık ödünler vermekten geri dur- muyor. İyi, ama bu durumun kime yaran var? Son tahlilde kimseye! Demek ki değişmeli. 2. Tek tek her tiyatromuzun, genel müdürlüğe olan bağımlılığını. daha uygar, daha demokrat ve daha akılcı bir ilişkiye dönüştürmek! Yanı her tiv atronun sanat yönetmeni müdürii, 3 yıllık bir süre için göreve gelecek. Böylece bu sü- re içinde göreli bir dokunulmazlığı olacak ve te- mel politikalar dışında, genel müdürlüğün olum- suz ve yersiz müdahalelerinden etkilenmeyecek. Dolayısıyla repertuvan, sanatsal tercih ve uygula- malan, belki de giderek teknık ve mali olanakla- nnı değerlendirebilmesi açısından daha özgür dav- ranabilecek. Tersi, öteden beri yaşadığımız, merkeze aşın bağımlılıktır. îyı sonuçlar vermediğini hepimiz görmüyor muyuz? Düşünün, daha dün 8 ilimizde yerleşik tiyatromuz vardı, bugün 12 ilde 30 sah- nede yerleşik olarak etkinliğimiz var. Yann, diye- lim ki 30 ilde 50-60 sahnemiz olacak. Peki o za- man da bütün bu tiyatrolar hâlâ merkezdeki bir ge- nel müdür ve bir baş rejisörün kararlan ve tercih- leri ile mi yönetilecek11 Bunun bir mantığı var rru? Bunun sonu saçmalık değil mi9 Çalışanlara farkh ücret uygulanmalı 3 Biiyük kentlerimizdeki yapısal bozukluğu, "birim tiyatro"lar yoluyla onarmaya çalışmak! Birim tiyatrolann oluşması ile büyük kentleri- mizde şişıp kabarmış olan tiyatrolanmız, modü- ler yapıda bırimlere aynlıp ayn sanatsal yönetim- lere kavuşacak. Böylece birmerkezden yönetilme- yen; kendı kendilerini yöneten yapılarbütünü olu- şacak. Dolayısıyla sanatsal üretim açısından kim- lik \e kişilik geliştirme yolu açılmış olacak. Bü- İ MizAM RÜ2&4RJY15 yük kentlerimizdeki şişkinlik. savrukluk ve atalet; yenni ucu bucağı görünür, iletişim olanağı yük- sek, grup enerjisini ve ensemble duygusunu geliş- tirmeye açık, kıvrak yapılara bırakacak. En önem- lisi de, sanatta kaçmılmaz bir unsur olan sanatsal yanş dinamiği hayata geçecek. Yeryüzünde önem taşıyan tiyatrolara bakın, durum üç aşağı beş yu- kan böyledir. Şimdi bunun karşısında mevcut durumu savun- mak; iri, şişkin, hantal, savruk. randımansız, üste- lik de baskıcı bir canavan savunmak gibi olmuyor mu? Bu canavann acımasızca evlatlannı yemeye başladığını görmüyor muyuz? 4. Zaman zaman sansür ya da servis mekaniz- masına dönüşebilen edebi kurulu kaldırmak! Bu konuda uzun söze gerek yok; çünkü kaldı- nlmasının doğru olacağını, artık edebi kurul üye- leri desavunuyor. 5. Çahşanlara, çalıştıklan bölgeye ve başanlanna göre farklı ücret uygu- lamak! Mevcut mekanizmalar işletilerek, mümkünse yenileri eklenerek; büyük kentlerin rahatlığında görev yapan sa- natçılarla, yoksunluklara katlanarak Anadolu "da görev yapanlann ücretle- rinde, özendirici bir farklılık oluşturu- lacak. Aynı anlayışla, tüm çalışanlan için, verimlilik ve başan da özendiri- lecek. Bunun tersi, testiyi kıranla suyu ge- tireni bir tutmak olur ki; çok eleştiri- len memur zihniyetine, kayırmacılığa, umursamazlıga, adamsendeciliğe, me- diokrasiye, dostlar alışverişte görsün- cülüğe prim vermek demektir. Anlam- sızdır. Varlık nedenlerimizi tartışılır hale getirir. Şunu hemen belirteyim: Zorunlu gö- rünen bu 5 hamleyi ben uydurmadım. Bunlar kurumdaki on yıllık binkımin sonucu. Hatırlanacaktır: 1990 Birınci Tiyatro Ku- rultayı'nda, 1991 Mersin Semineri'nde, 1992 Ya- sa Taslağı'nda, 1993 Yasa Tasansf nda, 1995 De- ğişiklik Tasansı'nda, 1996 Komisyon Sonuç Bel- gesi'nde, 1997 îkinci Tiyatro Kurultayrndatartı- şılmış, giderek olgunlasmış ve asgari müsterek olarak benimsenmiş, paylaşılmış gönîşlerdir. Os- telik, kurumun çeşitli katmanlanndan seçilerek gelmiş insanlardan oluşan yasa komisyonunun, uzun çalışmalar sonucunda altına imza attığı mu- tabakat metni de, bu görüşleri yansıtır. Demek ki kurumun iradesini temsil eden sağlam bir dayanak- tır. Kaldı ki benim bildiğim, bu temel noktalara ar- tık pek karşı çıkan da yok. Varsa bile, dedikodu ve ayakoyunu düzeyınde ve kapalı kapılar ardında olsa gerek; çünkü kamuoyu önünde açıkça dile getirilmiyor. Peki o zaman sorun nerede? Neden somut bu iler- leme saglanamıyor? Sanınm işte burada bir öze- leştiri gerekiyor. Çünkü sorun, biraz da biz Dev- let Tiyatrolan sanatçılannda. Birdüşünelim: Üze- rinde anlaştığımız bu noktalan, elbirliğiyle, sada- katle ve kararlılıkla herkese karşı savunmayı ba- şarabilmiş olsak, bugün çok farklı bir konumda ola- maz mıydık? Ama ne yazık kı anlaşmalanmıza bağ- lı kalmayı ve onlan savunmayı henüz öğreneme- dik. Biraz da biz davet etmedik mi? Doğal ki her çalışmada, her süreçte uyuşum ve kakışım sorunlan yaşanır. Ama sonuçtabirlikte im- zalanan belge. anlaşmadır. Dolayısıyla kutsaldır. Bireysel önceliklerine uymasa da altına imza at- tığı belgey i savunmak; her aydın için birgörevdir, ahlaki bir zorunluluktur. Ama korkanm biz. bu tutam oryantal ittifak. bir avuç alaturka kurnazlık, bir çimdik iktidar sarhoş- luğu, bir dirhem koltuk kavgası, bir yudum kıskanç- lık, bir tadım çıkar beklentisi, bir serpim kendıni beğenmişlik. göz karan bencillik, el yordamı vur- dumduymazlık ve de miktan kâfi o dehşet bellek- sizlik yüzünden, ortak doğrulanmızı savunmayı unuttuk. Eğri otursak da doğru konuşalım: Bu bulamaç- la, siyasilenn kuruma müdahalelerini biraz da biz davet etmedik mi? Ayağımız her taşa değdiğinde koşa koşa gidip kurumu ve yöneticileri, bakanlara şikâyet etmedik mi? Küçük koltuklar kapmak ya da o koltuklan ko- rumak amacıyla, siyaset cephesindeki yakmlan- mızı devreye sokmadık mı? Şu ya da bu konuda kayınlmak için, siyasetçi tanışlanmıza başvurma- dık mı? Siyasilenn emriyle piyes oynatıp kuruma eleman almadık mı? tktidardaki partilere aynm gö- zetmeden ilkesiz biçimde yanaşmalık etmedik mi? tşimize gelen, ucunda çıkar gördüğümüz siyasi müdahaleleri alkışlayıp yüceltmedik mi? Bütün bu anlayış bozukluklannı, bir yaşama biçimi ha- line getirerek müdahaleleri biraz da biz çağırmış olmadık mı? ICorkanm bütün bunlan yaptık. Ve iş- te sürecin sonunda acısmı çekmeye başladık. Hatalar, ders almak içindir Ama düsünüyorum, yine de şikâyet hakkımız var. Bütün kabahat biz sanatçılarda değil ya! Hem ha- ta olmamış olur mu? Ama hatalartekTarlanmak için değil, ders almak içindir. Bu deneylerden kendi- mize bir ders çıkanp yeni bakış açılan geliştirebi- liyor muyuz. bu önemli. Bu bağlamda bence şu gerçeği hiç gözden ka- çırmamalı: Devlet Tiyatrolan, son on yılda bir de- ğişimin eşiğinde olmanın sancılannı yaşıyor. Çün- kü çok geniş bir sanatçı kesimi, artık kendi yuva- sında temelli bir dönüşümü gerçekleştirmek için çalışıyor, tartışıyor, düşünce üretiyor. öneriler ve formüller getiriyor; 2000'li yıllardan bakarak pers- pektifler anyor; aydın ve sanatçı olarak sorumlu- luk duyuyor; inisiyatif geliştiriyor; tavır koyuyor, öncülük ediyor ve risk alıyor. Devlet Tiyatrolan'nın, yerinden yönetim anla- yışına dayalı yeni bir yapılanmaya kavuşması. Tür- kiye'nin gündemindeki uygarlaşma ve demokra- tikleşme sürecinin, aynlmaz bir parçası. Ve kaçı- nılamaz bir gelişme. Şimdilik biraz kafa-göz ya- rarak. *fld adım ileri bir adım geri" vürüse de, önün- de sonunda gerçekleşecek. Çünkü vesayet ve ve- lâyet fanusunun altında kültür üretilemeyeceği, sanat yapılamayacağı açık. 'Kem Göz/Has Bakış' Kültür Servisi - Pamukbank Fotoğ- rafGalensı, 1999-2000 sezonunun ilk sergisinde. çağdaş sanatta fotoğrafın ya- pısını ve konumunu irdeleyen, ifade ara- cı olarak fotoğrafı kullanan değişik ekollerden sanatçılann yapıtlannayer venyor. 'Kem Göz/Has Bakıs" baslık- lı sergide Cem Akkan, Selda AsaL, Er- gin Çavuşoğlu. İnci Eviner, Ahmet El- han ve Nazif Topçuoğlu'nun eserleri- ne yer veriliyor. Küratörlügünü sanat tarihçisi Beral Madra"nın ) aptığı sergi, farklı yorum ve söy lemlere değinirken fotoğraf hak- kında yüz yıldan uzun zamandır soru- lan sorulan da irdeliyor. Fotoğraf tek- nik mi, voksa sanat mı? Fotoğraf gö- zün, gövdenin ve beynin uzantısı mı. yoksa gerçeğin doymaz gereksinimi olan imgelerin bağımsız bir üretim aracı mı?.. 'Kem Göz/Has Bakış' sergisi, bu coğrafyada fotoğrafla yapıt üreten, ya hep fotoğrafla çalışan ya da başka tek- niklerdeki üretimleri yanında fotoğ- rafı da kulllanan bir grup sanatçıyı bir araya getiriyor ve fotoğrafla ilgili so- rulann yanıtlannı sanatçılann farklı bakış açılannda yakalamaya çalışıyor. Serginin başlığı ise fotoğrafı çeke- nin gözüne ve fotoğrafa bakanın gö- zünün niteliklerine. her ikisinin bakı- şındaki ortaklığa/karşıtlığa gönderme yapıyor. ArapRomeo üe YahudiJüliet Roberto Faenza 'YitikAşık' adlıfilminde Israil 'le Filistin 7 barıştırıyor Kültür Servisi- Yönetmen Roberto Faenza, yeni filmi 'Yitik Âşık'ta (U Amante Per- duto) Israil'le Filistin arasın- da ilk kez sinematografik bir banş yaratıyor. Abraham B. Yehoshua'nm önce Israil'de. ardından da tüm dünyada se- vilen 'Âşık' adlı romanından beyazperdeye aktanlan film- de mutluluğu aşkta arayan, biri genç biri yetişkin, iki çif- tin öyküsü anlatılıyor. Kansının kayıp âşığını ara- yan düşünceli kocayla bir Arap genç kızına sevdalanan Yahudi genci, filmin ana ka- rakterlerini oluşturuyorlar. Adam, çok sevdiği eşi As- ya'nın bir kerecik yüzünü güldürebil- mek için uğraşırken, kızlan Dafi de 'im- kansız'biraşkatutuluyor. Yehoshua'nm 'üşâ* adlı yapıtında etkilendiği en önem- li noktanın 'çok insani bir banş özlemi' oldugunu belirten yönetmen Faenza. kü- çük bir degişiklikle romanı Kippur sava- şmdan günümüze ve Kudüs'e taşıyor: Israilli-Arap aşkını Filistin gerçeğinin var olduğu çağdaş koşullara uyarlıyor. Bir yandan da romanm 'duygusal aparthe- id' olarak nitelenebilecek finalini bir 'ya- n mutiu son'a dönüştürüyor. Bu mutlu son, farkJı ırklann buluşmasının dünyayı kur- taracığını ve hâlâ bir umut oldugunu müj- deliyor izleyiciye. "Bu dünyadaIdmse'yabancf değBdir* İki çiftin öyküsünün anlabldığı filnı yan mutiu sonta bitiyor. diyor Faenza, "Ben, kaö cografi aynm- lann değil, sadece birlikte vaşamanın dostiuk vebanş getirebüeceğini göstermek istiyorum." Filme alınan romanm yaza- n Yehoshua ise yönetmene şöyle yanıt \x- riyor: "Bunlar hayaL. Faenza burada ya- şamıyor. Araplar ve Yahudiler tek bir halk olmak değil, a> nlmak isdyorlar." Yitik Aşık filminde genç Anglo-ame- rikan oyuncularla birlikte çalışan Faen- za, genç kuşaklann, politik durumu ken- di anne babalarından daha açık biçimde yaşadıklannı ve ilk önce silahlara sanl- malanna karşın, sonunda birbirleriyle dost olduklannı söylüyor: "Vermekiste- diğimiz tncsaj. daha beyazperdeye yan- sunadan sette kendini dogruladı. İ 5 ve 13 vaştarmdaki Romeoie Jufiett yansı Yahudilerden ve yansı Filistinlilerden oluşan öğren- dkrim desevdikr. Kayıp Aşık, kaü bir politik film oİmaktan çok, 2000 yılının aşk öyküsü- nü anlatarak. birlikte yaşa- manın sevgjy le nıümkün ola- bileccğini öğretmek isteven bir çahşma. Gençler banş bek- lentisivle geleceğe bakryor- Faenza. filmin en büyük id- diasının, Yahudi v e Arap halk- lannın çok yakın temasta ya- şadıkları topraklann bölün- mesinin imkânsızlığını ve ba- nşın zorunluluğunu göster- mek oldugunu belirtiyor "Ku- düs'te vaşayan 800 bin hrailli Arap var. Belki biıiki halkın ortak ideaDeri yok, ama birlikte iyi bir yaşam sürmek istiyoriar. Yitik Aşık'ın.özeüikle de gençlerin hoşu- na gidecegine inanıyorum.' 1 Filmin gala gecesinde, gösterimin ar- dından Kudüs'teki tarihi duvarlann di- binde düzenlenen yemek de oldukça il- ginçti. Italyan. Israil ve Filistınli birçok yazar, şair ve politikacının katıldığı ge- cenin mönüsü, biri tsrailli diğeri Filistin- li iki aşçı tarafından hazırlanmıştı. Yö- netmen Faenza"nın yanı sıra filmin ya- pımcılan Jean Vigo ve Mikado. başrol oyunculan Ciaran Hinds. Phyllkla Law, Stuart Bunce, Clara Bryant ve Erick Vazquez de galaya katıldılar. DEFNE GÖLGESt TURGAY FtŞEKÇİ Fotoğraflar • 17 Ekim'e dek uzatılmamış olsa, Henri Carti- er-Bresson'un "Avnıpalılar" adlı fotoğraf sergi- sini göremeyecektim. Alt tarafı birkaç fotoğraf, görülüp geçilse de olur, görülmese de denebilir. Neydi fotoğraflarda gördüklerimiz? Bir adam, elinde fotoğraf makinesi, 1930'lar- dan başlayıp günümüze dek çeşitli ülkeleri dola- Ş4p fotoğraflar çekmiş. Bizler de onlara bakıyo; ruz. Ben en başta bu fotoğraflarda "insan" gördüm, yüzyılımızın insanını. Dahası.. ülkeden ülkeyeyüz- lerindeki sevincin, güvenin, kuşkunun, umudun değiştiği insanlan gördüm. Serginin ilk odasındaki fotoğraflar Fransa'da çekilmiş. Unutulması olanaksız görüntüler, 1936 yazında, yeryüzünde ilk kez çalışanlar ücretli izin hakkjna kavuşmuşlar ve o coşkuyla neredeyse bü- tün ülke kendini kırlara atmış. Ağaç altlarında, bağlarda, uyduruk çadırlarda uzanmış, doygun, mutlu insan yüzleri. Yanlannda azıkları. Güzelim ekmekler, güzelim zeytin, güzelim peynirler ve güzelim şarap... Yeryüzünde başka ne ister insan? Bunlan söy- lüyor o fotoğraflardaki insan yüzleri. Yıne 40'larda, 50'lerde Seine, Marne gibi ırmak boylannda çekilmiş fotoğraflarda aynı mutlu in- san yüzleri... Ispanya, Portekiz fotoğraflannda hava değişi- yor. Kiliseler, papazlar, polis suratlı adamlar gir- miş fotoğraflara. Kuşkulu bakışlı insanlar. Çok yönlü bir baskı toplumunun ürpertisi fotoğraflar- dan size yansıyor. Rusya'da bambaşka görüntüler var Biri Kuğu Gölü balesinin oynanışı sırasında çekilmiş. Sah- nede onlarca balerin, sahnenin önünde onlarca kişilik orkestra, sahne aydınlık, orkestra çukuru loş. Bunca karşrtlık ve kalabalık tek bir görüntü- de. Sonra işçi lokallerinde eğlenen işçiler, Sibir- ya'da buzlar üzennde sandalyelerine oturup, ön- lerindeki deliklerden oltalannı salıp balık vurma- sını bekleyen balıkçılar... Macar ovasındaki at sürüleri, savaş yıkırrtılan için- deki Almanya, Piyerloti tepesinde mezar taşlan arasında oynayan istanbuilu çocuklar.. Bunlar ve daha başkalan, yüzyılımızın ve in- sanlann tarihi. Cartier-Bresson, "not defteri" olarak adlandır- dığı fotoğraf makinesini yanından ayırmaz, onu toplumsal bir gösterge olarak görürmüş. Fotoğ- rafı da; giderekyapaylaşan çağımızda, insancıl dün- yanın korunması için bir araç sayarmış. Fotoğraflara bakınca, ister istemez yüzyılımızı düşündüm. Türlü acıları, yıkımları, umutlarıyla yüzyılımızı... Yüzyıl başlarken dünyanın tümüyle değişeceği, kötülüklerden, yoksulluklardan, düş- manlıklardan annacağı düşünülüyordu. Yırminci yüzyılın insanlan bu savaşımlann içinde yaşadı- lar. Cartier Bresson'un görüntüleri, bu insanlan, onların hikâyelerini yansrtıyor. Yüzyılımızı yeterinr ce anlayabilmek için mutlaka onun fotoğraflan- na da bakmak gerekir. Fotoğraflara bakarken aklıma gelen bir isim de benzer çalışmalan sinema yoluyla yapan çağımı- zın büyük belgeselcisi Joris Ivens oldu. Haydi şimdi soralım: İletişim çağının organlan olmakla övünen tele- vizyon kanallannın hangisinde Joris Ivens'in film-' lerini görebiliyorsunuz? Aynı uyduruk filmleri de- falarca gösterenlerin akıllanndan bile geçmez Jo- ris Ivens'in bir filmini göstermek. İletişim çağıymış. İletişim çağı değil, farklı kül- türleri yok etme çağındayız. • • • Fotoğrafla insanın bu denli içli dışlı olması, ak- la hemen bizim Ara Güler'imizi getiriyor. 50'lerden 90'larayiten Istanbul'u, ülkemizin he-' men her kanş toprağını ve artık örnekleri giderek yok olan insanlan onun fotoğraflannda görebili- yoruz. Fotoğraflannı topladığı kitaplanndan birinin adı -olabilecek en güzel ad- Yüzlerinde Yeryüzü. San ki onun da bütün fotoğraflan insan yüzlerindeki yeryüzünü anlatmak için çekilmiştir. Fotoğraflanna baktıkça gördüğünüz bir ülkedir, tarihtir, insandır, topraktır, kültür ve gelenektir. Böylesi bir bütünlüğü bir anlık bir fotoğraf kare- sine sığdırabilmek için de büyük bir yaratıcı sa- natçı olmak gerekir. Ülkemizin ve insanımızın değerbilir, mutlu birge-, leceği olacaksa, o gelecekte çocuklarımıza geç- mişimizi anlatırken Ara Güler'in fotoğraflannı da| göstereceğiz. Ara Güler'in çok güzel basılmış kitaplan var, ki- tapçılarda bulunabilir. , Cartier-Bresson'un sergisi ise üç gün sonra ka- panacak. Hem sergi kadar, serginin yapıldığı mekân olan, eski darphane yapıları da, bu yapılann sergi ala-j nı olarak düzenlenişi de, oradaki bahçeler, kaldı-j rımlar da aynı ilgiyi hak ediyorfar. K Ü L T l R t Ç İ Z İ K 1 K Â M İ L M A S A R A C I '
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear