Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 13 EKİM 1999 ÇARŞAMBA
14 KULTUR kultuna cumhuriyet.com.tr
Yerinden yönetim anlayışma dayalı yeni bir yapılanma, kaçmılamaz bir gelişmedir
DT'de dönüşümsaııeılan• Devlet Tiyatrolan, son on yılda
bir değişimin eşiğinde olmamn
sancılannı yaşıyor. Çünkü çok
geniş bir sanatçı kesimi, artık kendi
yuvasında temelli bir dönüşümü
gerçekleştirmek için çalışıyor,
tartışıyor, düşünce üretiyor, öneriler
getiriyor; 2000'li yıllardan bakarak
perspektifler anyor. Aydın ve
sanatçı olarak sorumluluk duyuyor,
inisiyatif geliştiriyor, tavır koyuyor,
öncülük ediyor ve risk alıyor.
YÜCEL ERTEN
De\let Tiyatrolan'nda. son 10 yılda giderek
knstalıze olan ve olgunlaşan bir yeniden yapılan-
ma arayışı var. Göreli bir özerkliğe doğru, daha de-
mokratık bir yerinden yönetime doğru, bir evril-
me, bir devınım, bir mücadele var. Bunu görmez-
lıkten gelmek, aymazlık olur.
Pekı gıderek güçlenen bu akımın önerisi, isteği
nedir? Ozetle şu: Devlet Tiyatrolan'nda velâyet ve
vesayet dönemi bıtsin! Devlet Tiyatrolan, hükü-
metlerin tiyatrosu olmasın! Padişahlık anlayışın-
dan cumhuriyet anlayışma geçilsin! Bunlann kö-
tü şeyler oldugunu düşünen ya da söyleyen var rru,
bilmiyorum? Varsa söylesin! Yok ise bu iyi şeyle-
rin. yani bu olumlu dönüşüm isteğinin nasıl ger-
çekleşeceğine bakalım.
Bu dönüşüm için 5 hamle gerekiyor
1. Devlet Tiyatrolan Genel Müdürlügü'nün Kül-
türBakanlığı ile ilişkisini, daha uygar, daha demok-
rat ve daha akılcı biçimlemek!
Nasıl olacak bu? Genel müdür üçlü kararname
ile 3 yıllık bir süre için göreve gelecek. Bu yolla,
görev süresi içinde göreli bir dokunulmazhğa ka-
vuşacak ve siyasal çalkantılardanetkilenmeyecek.
Dolayısıyla uzun vadeli politikalar üretebilmek
bakımından daha özgür olabilecek.
Bu olmazsa ne olur? Siyasal iktidarlara, hükü-
metlere bagımiılık sürüp gıder. Siyasal erk nezle
olunca. Devlet Tiyatrolan hapşınr. Bunun sanat üre-
timi için de. kurum için de, hatta siyasetçiler için
de iyi sonuçlar doğurmadığıru yıllardır, tekrartek-
rar görüyonız. yaşıyoruz. Birpotansiyel genel mü-
dürler ordusu, bakanlık ve Meclis koridorlannda
çalım atıyor. birbirlerinin ayagına basıp faul yapı-
yor. Bir biçimde göreve gelmeyi başaranlar da,
koltuk aşkına olmadık ödünler vermekten geri dur-
muyor. İyi, ama bu durumun kime yaran var? Son
tahlilde kimseye! Demek ki değişmeli.
2. Tek tek her tiyatromuzun, genel müdürlüğe
olan bağımlılığını. daha uygar, daha demokrat ve
daha akılcı bir ilişkiye dönüştürmek!
Yanı her tiv atronun sanat yönetmeni müdürii, 3
yıllık bir süre için göreve gelecek. Böylece bu sü-
re içinde göreli bir dokunulmazlığı olacak ve te-
mel politikalar dışında, genel müdürlüğün olum-
suz ve yersiz müdahalelerinden etkilenmeyecek.
Dolayısıyla repertuvan, sanatsal tercih ve uygula-
malan, belki de giderek teknık ve mali olanakla-
nnı değerlendirebilmesi açısından daha özgür dav-
ranabilecek.
Tersi, öteden beri yaşadığımız, merkeze aşın
bağımlılıktır. îyı sonuçlar vermediğini hepimiz
görmüyor muyuz? Düşünün, daha dün 8 ilimizde
yerleşik tiyatromuz vardı, bugün 12 ilde 30 sah-
nede yerleşik olarak etkinliğimiz var. Yann, diye-
lim ki 30 ilde 50-60 sahnemiz olacak. Peki o za-
man da bütün bu tiyatrolar hâlâ merkezdeki bir ge-
nel müdür ve bir baş rejisörün kararlan ve tercih-
leri ile mi yönetilecek11
Bunun bir mantığı var rru?
Bunun sonu saçmalık değil mi9
Çalışanlara farkh ücret uygulanmalı
3 Biiyük kentlerimizdeki yapısal bozukluğu,
"birim tiyatro"lar yoluyla onarmaya çalışmak!
Birim tiyatrolann oluşması ile büyük kentleri-
mizde şişıp kabarmış olan tiyatrolanmız, modü-
ler yapıda bırimlere aynlıp ayn sanatsal yönetim-
lere kavuşacak. Böylece birmerkezden yönetilme-
yen; kendı kendilerini yöneten yapılarbütünü olu-
şacak. Dolayısıyla sanatsal üretim açısından kim-
lik \e kişilik geliştirme yolu açılmış olacak. Bü-
İ MizAM RÜ2&4RJY15
yük kentlerimizdeki şişkinlik. savrukluk ve atalet;
yenni ucu bucağı görünür, iletişim olanağı yük-
sek, grup enerjisini ve ensemble duygusunu geliş-
tirmeye açık, kıvrak yapılara bırakacak. En önem-
lisi de, sanatta kaçmılmaz bir unsur olan sanatsal
yanş dinamiği hayata geçecek. Yeryüzünde önem
taşıyan tiyatrolara bakın, durum üç aşağı beş yu-
kan böyledir.
Şimdi bunun karşısında mevcut durumu savun-
mak; iri, şişkin, hantal, savruk. randımansız, üste-
lik de baskıcı bir canavan savunmak gibi olmuyor
mu? Bu canavann acımasızca evlatlannı yemeye
başladığını görmüyor muyuz?
4. Zaman zaman sansür ya da servis mekaniz-
masına dönüşebilen edebi kurulu kaldırmak!
Bu konuda uzun söze gerek yok; çünkü kaldı-
nlmasının doğru olacağını, artık edebi kurul üye-
leri desavunuyor.
5. Çahşanlara, çalıştıklan bölgeye
ve başanlanna göre farklı ücret uygu-
lamak!
Mevcut mekanizmalar işletilerek,
mümkünse yenileri eklenerek; büyük
kentlerin rahatlığında görev yapan sa-
natçılarla, yoksunluklara katlanarak
Anadolu "da görev yapanlann ücretle-
rinde, özendirici bir farklılık oluşturu-
lacak. Aynı anlayışla, tüm çalışanlan
için, verimlilik ve başan da özendiri-
lecek.
Bunun tersi, testiyi kıranla suyu ge-
tireni bir tutmak olur ki; çok eleştiri-
len memur zihniyetine, kayırmacılığa,
umursamazlıga, adamsendeciliğe, me-
diokrasiye, dostlar alışverişte görsün-
cülüğe prim vermek demektir. Anlam-
sızdır. Varlık nedenlerimizi tartışılır
hale getirir.
Şunu hemen belirteyim: Zorunlu gö-
rünen bu 5 hamleyi ben uydurmadım.
Bunlar kurumdaki on yıllık binkımin
sonucu. Hatırlanacaktır: 1990 Birınci Tiyatro Ku-
rultayı'nda, 1991 Mersin Semineri'nde, 1992 Ya-
sa Taslağı'nda, 1993 Yasa Tasansf nda, 1995 De-
ğişiklik Tasansı'nda, 1996 Komisyon Sonuç Bel-
gesi'nde, 1997 îkinci Tiyatro Kurultayrndatartı-
şılmış, giderek olgunlasmış ve asgari müsterek
olarak benimsenmiş, paylaşılmış gönîşlerdir. Os-
telik, kurumun çeşitli katmanlanndan seçilerek
gelmiş insanlardan oluşan yasa komisyonunun,
uzun çalışmalar sonucunda altına imza attığı mu-
tabakat metni de, bu görüşleri yansıtır. Demek ki
kurumun iradesini temsil eden sağlam bir dayanak-
tır.
Kaldı ki benim bildiğim, bu temel noktalara ar-
tık pek karşı çıkan da yok. Varsa bile, dedikodu ve
ayakoyunu düzeyınde ve kapalı kapılar ardında
olsa gerek; çünkü kamuoyu önünde açıkça dile
getirilmiyor.
Peki o zaman sorun nerede? Neden somut bu iler-
leme saglanamıyor? Sanınm işte burada bir öze-
leştiri gerekiyor. Çünkü sorun, biraz da biz Dev-
let Tiyatrolan sanatçılannda. Birdüşünelim: Üze-
rinde anlaştığımız bu noktalan, elbirliğiyle, sada-
katle ve kararlılıkla herkese karşı savunmayı ba-
şarabilmiş olsak, bugün çok farklı bir konumda ola-
maz mıydık? Ama ne yazık kı anlaşmalanmıza bağ-
lı kalmayı ve onlan savunmayı henüz öğreneme-
dik.
Biraz da biz davet etmedik mi?
Doğal ki her çalışmada, her süreçte uyuşum ve
kakışım sorunlan yaşanır. Ama sonuçtabirlikte im-
zalanan belge. anlaşmadır. Dolayısıyla kutsaldır.
Bireysel önceliklerine uymasa da altına imza at-
tığı belgey i savunmak; her aydın için birgörevdir,
ahlaki bir zorunluluktur.
Ama korkanm biz. bu tutam oryantal ittifak. bir
avuç alaturka kurnazlık, bir çimdik iktidar sarhoş-
luğu, bir dirhem koltuk kavgası, bir yudum kıskanç-
lık, bir tadım çıkar beklentisi, bir serpim kendıni
beğenmişlik. göz karan bencillik, el yordamı vur-
dumduymazlık ve de miktan kâfi o dehşet bellek-
sizlik yüzünden, ortak doğrulanmızı savunmayı
unuttuk.
Eğri otursak da doğru konuşalım: Bu bulamaç-
la, siyasilenn kuruma müdahalelerini biraz da biz
davet etmedik mi?
Ayağımız her taşa değdiğinde koşa koşa gidip
kurumu ve yöneticileri, bakanlara şikâyet etmedik
mi? Küçük koltuklar kapmak ya da o koltuklan ko-
rumak amacıyla, siyaset cephesindeki yakmlan-
mızı devreye sokmadık mı? Şu ya da bu konuda
kayınlmak için, siyasetçi tanışlanmıza başvurma-
dık mı? Siyasilenn emriyle piyes oynatıp kuruma
eleman almadık mı? tktidardaki partilere aynm gö-
zetmeden ilkesiz biçimde yanaşmalık etmedik mi?
tşimize gelen, ucunda çıkar gördüğümüz siyasi
müdahaleleri alkışlayıp yüceltmedik mi? Bütün
bu anlayış bozukluklannı, bir yaşama biçimi ha-
line getirerek müdahaleleri biraz da biz çağırmış
olmadık mı? ICorkanm bütün bunlan yaptık. Ve iş-
te sürecin sonunda acısmı çekmeye başladık.
Hatalar, ders almak içindir
Ama düsünüyorum, yine de şikâyet hakkımız var.
Bütün kabahat biz sanatçılarda değil ya! Hem ha-
ta olmamış olur mu? Ama hatalartekTarlanmak için
değil, ders almak içindir. Bu deneylerden kendi-
mize bir ders çıkanp yeni bakış açılan geliştirebi-
liyor muyuz. bu önemli.
Bu bağlamda bence şu gerçeği hiç gözden ka-
çırmamalı: Devlet Tiyatrolan, son on yılda bir de-
ğişimin eşiğinde olmanın sancılannı yaşıyor. Çün-
kü çok geniş bir sanatçı kesimi, artık kendi yuva-
sında temelli bir dönüşümü gerçekleştirmek için
çalışıyor, tartışıyor, düşünce üretiyor. öneriler ve
formüller getiriyor; 2000'li yıllardan bakarak pers-
pektifler anyor; aydın ve sanatçı olarak sorumlu-
luk duyuyor; inisiyatif geliştiriyor; tavır koyuyor,
öncülük ediyor ve risk alıyor.
Devlet Tiyatrolan'nın, yerinden yönetim anla-
yışına dayalı yeni bir yapılanmaya kavuşması. Tür-
kiye'nin gündemindeki uygarlaşma ve demokra-
tikleşme sürecinin, aynlmaz bir parçası. Ve kaçı-
nılamaz bir gelişme. Şimdilik biraz kafa-göz ya-
rarak. *fld adım ileri bir adım geri" vürüse de, önün-
de sonunda gerçekleşecek. Çünkü vesayet ve ve-
lâyet fanusunun altında kültür üretilemeyeceği,
sanat yapılamayacağı açık.
'Kem Göz/Has Bakış'
Kültür Servisi - Pamukbank Fotoğ-
rafGalensı, 1999-2000 sezonunun ilk
sergisinde. çağdaş sanatta fotoğrafın ya-
pısını ve konumunu irdeleyen, ifade ara-
cı olarak fotoğrafı kullanan değişik
ekollerden sanatçılann yapıtlannayer
venyor. 'Kem Göz/Has Bakıs" baslık-
lı sergide Cem Akkan, Selda AsaL, Er-
gin Çavuşoğlu. İnci Eviner, Ahmet El-
han ve Nazif Topçuoğlu'nun eserleri-
ne yer veriliyor.
Küratörlügünü sanat tarihçisi Beral
Madra"nın ) aptığı sergi, farklı yorum
ve söy lemlere değinirken fotoğraf hak-
kında yüz yıldan uzun zamandır soru-
lan sorulan da irdeliyor. Fotoğraf tek-
nik mi, voksa sanat mı? Fotoğraf gö-
zün, gövdenin ve beynin uzantısı mı.
yoksa gerçeğin doymaz gereksinimi
olan imgelerin bağımsız bir üretim
aracı mı?..
'Kem Göz/Has Bakış' sergisi, bu
coğrafyada fotoğrafla yapıt üreten, ya
hep fotoğrafla çalışan ya da başka tek-
niklerdeki üretimleri yanında fotoğ-
rafı da kulllanan bir grup sanatçıyı bir
araya getiriyor ve fotoğrafla ilgili so-
rulann yanıtlannı sanatçılann farklı
bakış açılannda yakalamaya çalışıyor.
Serginin başlığı ise fotoğrafı çeke-
nin gözüne ve fotoğrafa bakanın gö-
zünün niteliklerine. her ikisinin bakı-
şındaki ortaklığa/karşıtlığa gönderme
yapıyor.
ArapRomeo üe YahudiJüliet
Roberto Faenza 'YitikAşık' adlıfilminde Israil 'le Filistin 7 barıştırıyor
Kültür Servisi- Yönetmen
Roberto Faenza, yeni filmi
'Yitik Âşık'ta (U Amante Per-
duto) Israil'le Filistin arasın-
da ilk kez sinematografik bir
banş yaratıyor. Abraham B.
Yehoshua'nm önce Israil'de.
ardından da tüm dünyada se-
vilen 'Âşık' adlı romanından
beyazperdeye aktanlan film-
de mutluluğu aşkta arayan,
biri genç biri yetişkin, iki çif-
tin öyküsü anlatılıyor.
Kansının kayıp âşığını ara-
yan düşünceli kocayla bir
Arap genç kızına sevdalanan
Yahudi genci, filmin ana ka-
rakterlerini oluşturuyorlar.
Adam, çok sevdiği eşi As-
ya'nın bir kerecik yüzünü güldürebil-
mek için uğraşırken, kızlan Dafi de 'im-
kansız'biraşkatutuluyor. Yehoshua'nm
'üşâ* adlı yapıtında etkilendiği en önem-
li noktanın 'çok insani bir banş özlemi'
oldugunu belirten yönetmen Faenza. kü-
çük bir degişiklikle romanı Kippur sava-
şmdan günümüze ve Kudüs'e taşıyor:
Israilli-Arap aşkını Filistin gerçeğinin
var olduğu çağdaş koşullara uyarlıyor. Bir
yandan da romanm 'duygusal aparthe-
id' olarak nitelenebilecek finalini bir 'ya-
n mutiu son'a dönüştürüyor. Bu mutlu son,
farkJı ırklann buluşmasının dünyayı kur-
taracığını ve hâlâ bir umut oldugunu müj-
deliyor izleyiciye.
"Bu dünyadaIdmse'yabancf değBdir*
İki çiftin öyküsünün anlabldığı filnı yan mutiu sonta bitiyor.
diyor Faenza, "Ben, kaö cografi aynm-
lann değil, sadece birlikte vaşamanın
dostiuk vebanş getirebüeceğini göstermek
istiyorum." Filme alınan romanm yaza-
n Yehoshua ise yönetmene şöyle yanıt \x-
riyor: "Bunlar hayaL. Faenza burada ya-
şamıyor. Araplar ve Yahudiler tek bir
halk olmak değil, a> nlmak isdyorlar."
Yitik Aşık filminde genç Anglo-ame-
rikan oyuncularla birlikte çalışan Faen-
za, genç kuşaklann, politik durumu ken-
di anne babalarından daha açık biçimde
yaşadıklannı ve ilk önce silahlara sanl-
malanna karşın, sonunda birbirleriyle
dost olduklannı söylüyor: "Vermekiste-
diğimiz tncsaj. daha beyazperdeye yan-
sunadan sette kendini dogruladı. İ 5 ve 13
vaştarmdaki Romeoie Jufiett
yansı Yahudilerden ve yansı
Filistinlilerden oluşan öğren-
dkrim desevdikr. Kayıp Aşık,
kaü bir politik film oİmaktan
çok, 2000 yılının aşk öyküsü-
nü anlatarak. birlikte yaşa-
manın sevgjy le nıümkün ola-
bileccğini öğretmek isteven bir
çahşma. Gençler banş bek-
lentisivle geleceğe bakryor-
Faenza. filmin en büyük id-
diasının, Yahudi v e Arap halk-
lannın çok yakın temasta ya-
şadıkları topraklann bölün-
mesinin imkânsızlığını ve ba-
nşın zorunluluğunu göster-
mek oldugunu belirtiyor "Ku-
düs'te vaşayan 800 bin hrailli Arap var.
Belki biıiki halkın ortak ideaDeri yok, ama
birlikte iyi bir yaşam sürmek istiyoriar.
Yitik Aşık'ın.özeüikle de gençlerin hoşu-
na gidecegine inanıyorum.'
1
Filmin gala gecesinde, gösterimin ar-
dından Kudüs'teki tarihi duvarlann di-
binde düzenlenen yemek de oldukça il-
ginçti. Italyan. Israil ve Filistınli birçok
yazar, şair ve politikacının katıldığı ge-
cenin mönüsü, biri tsrailli diğeri Filistin-
li iki aşçı tarafından hazırlanmıştı. Yö-
netmen Faenza"nın yanı sıra filmin ya-
pımcılan Jean Vigo ve Mikado. başrol
oyunculan Ciaran Hinds. Phyllkla Law,
Stuart Bunce, Clara Bryant ve Erick
Vazquez de galaya katıldılar.
DEFNE GÖLGESt
TURGAY FtŞEKÇİ
Fotoğraflar •
17 Ekim'e dek uzatılmamış olsa, Henri Carti-
er-Bresson'un "Avnıpalılar" adlı fotoğraf sergi-
sini göremeyecektim.
Alt tarafı birkaç fotoğraf, görülüp geçilse de
olur, görülmese de denebilir.
Neydi fotoğraflarda gördüklerimiz?
Bir adam, elinde fotoğraf makinesi, 1930'lar-
dan başlayıp günümüze dek çeşitli ülkeleri dola-
Ş4p fotoğraflar çekmiş. Bizler de onlara bakıyo;
ruz.
Ben en başta bu fotoğraflarda "insan" gördüm,
yüzyılımızın insanını. Dahası.. ülkeden ülkeyeyüz-
lerindeki sevincin, güvenin, kuşkunun, umudun
değiştiği insanlan gördüm.
Serginin ilk odasındaki fotoğraflar Fransa'da
çekilmiş. Unutulması olanaksız görüntüler, 1936
yazında, yeryüzünde ilk kez çalışanlar ücretli izin
hakkjna kavuşmuşlar ve o coşkuyla neredeyse bü-
tün ülke kendini kırlara atmış. Ağaç altlarında,
bağlarda, uyduruk çadırlarda uzanmış, doygun,
mutlu insan yüzleri. Yanlannda azıkları. Güzelim
ekmekler, güzelim zeytin, güzelim peynirler ve
güzelim şarap...
Yeryüzünde başka ne ister insan? Bunlan söy-
lüyor o fotoğraflardaki insan yüzleri.
Yıne 40'larda, 50'lerde Seine, Marne gibi ırmak
boylannda çekilmiş fotoğraflarda aynı mutlu in-
san yüzleri...
Ispanya, Portekiz fotoğraflannda hava değişi-
yor. Kiliseler, papazlar, polis suratlı adamlar gir-
miş fotoğraflara. Kuşkulu bakışlı insanlar. Çok
yönlü bir baskı toplumunun ürpertisi fotoğraflar-
dan size yansıyor.
Rusya'da bambaşka görüntüler var Biri Kuğu
Gölü balesinin oynanışı sırasında çekilmiş. Sah-
nede onlarca balerin, sahnenin önünde onlarca
kişilik orkestra, sahne aydınlık, orkestra çukuru
loş. Bunca karşrtlık ve kalabalık tek bir görüntü-
de.
Sonra işçi lokallerinde eğlenen işçiler, Sibir-
ya'da buzlar üzennde sandalyelerine oturup, ön-
lerindeki deliklerden oltalannı salıp balık vurma-
sını bekleyen balıkçılar...
Macar ovasındaki at sürüleri, savaş yıkırrtılan için-
deki Almanya, Piyerloti tepesinde mezar taşlan
arasında oynayan istanbuilu çocuklar..
Bunlar ve daha başkalan, yüzyılımızın ve in-
sanlann tarihi.
Cartier-Bresson, "not defteri" olarak adlandır-
dığı fotoğraf makinesini yanından ayırmaz, onu
toplumsal bir gösterge olarak görürmüş. Fotoğ-
rafı da; giderekyapaylaşan çağımızda, insancıl dün-
yanın korunması için bir araç sayarmış.
Fotoğraflara bakınca, ister istemez yüzyılımızı
düşündüm. Türlü acıları, yıkımları, umutlarıyla
yüzyılımızı... Yüzyıl başlarken dünyanın tümüyle
değişeceği, kötülüklerden, yoksulluklardan, düş-
manlıklardan annacağı düşünülüyordu. Yırminci
yüzyılın insanlan bu savaşımlann içinde yaşadı-
lar. Cartier Bresson'un görüntüleri, bu insanlan,
onların hikâyelerini yansrtıyor. Yüzyılımızı yeterinr
ce anlayabilmek için mutlaka onun fotoğraflan-
na da bakmak gerekir.
Fotoğraflara bakarken aklıma gelen bir isim de
benzer çalışmalan sinema yoluyla yapan çağımı-
zın büyük belgeselcisi Joris Ivens oldu.
Haydi şimdi soralım:
İletişim çağının organlan olmakla övünen tele-
vizyon kanallannın hangisinde Joris Ivens'in film-'
lerini görebiliyorsunuz? Aynı uyduruk filmleri de-
falarca gösterenlerin akıllanndan bile geçmez Jo-
ris Ivens'in bir filmini göstermek.
İletişim çağıymış. İletişim çağı değil, farklı kül-
türleri yok etme çağındayız.
• • •
Fotoğrafla insanın bu denli içli dışlı olması, ak-
la hemen bizim Ara Güler'imizi getiriyor.
50'lerden 90'larayiten Istanbul'u, ülkemizin he-'
men her kanş toprağını ve artık örnekleri giderek
yok olan insanlan onun fotoğraflannda görebili-
yoruz.
Fotoğraflannı topladığı kitaplanndan birinin adı
-olabilecek en güzel ad- Yüzlerinde Yeryüzü. San
ki onun da bütün fotoğraflan insan yüzlerindeki
yeryüzünü anlatmak için çekilmiştir.
Fotoğraflanna baktıkça gördüğünüz bir ülkedir,
tarihtir, insandır, topraktır, kültür ve gelenektir.
Böylesi bir bütünlüğü bir anlık bir fotoğraf kare-
sine sığdırabilmek için de büyük bir yaratıcı sa-
natçı olmak gerekir.
Ülkemizin ve insanımızın değerbilir, mutlu birge-,
leceği olacaksa, o gelecekte çocuklarımıza geç-
mişimizi anlatırken Ara Güler'in fotoğraflannı da|
göstereceğiz.
Ara Güler'in çok güzel basılmış kitaplan var, ki-
tapçılarda bulunabilir. ,
Cartier-Bresson'un sergisi ise üç gün sonra ka-
panacak.
Hem sergi kadar, serginin yapıldığı mekân olan,
eski darphane yapıları da, bu yapılann sergi ala-j
nı olarak düzenlenişi de, oradaki bahçeler, kaldı-j
rımlar da aynı ilgiyi hak ediyorfar.
K Ü L T l R t Ç İ Z İ K 1
K Â M İ L M A S A R A C I '