Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
11 TEHNUZ 1997 CUMA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 11
SirEtnada Shakespeare uyarlamalan hız kesmeden sürüyor: 'Onikinci Gece' gösterimde
En verimli senaristten aşk üçgeniSon dinemde kuvvetlenen Shakespe-
are serpntsinden en son nasibimize dü-
şen 'TwdfttıNight-OnikinciGece',üsta-
dın en rcmantik, şen şakrak ve mükem-
mel koneiilerinden biri sayılan oyu-
nundan. Frevor Nunn eliyle beyazperde-
ye aktan ar, şirin. incelikli bir uyarlama.
Basit 3İr aşk üçgeninin dolambaçla-
nni, iki aati aşkın bir süre boyunca, ne-
şeli bir biçimde tüketmemizin dışında,
kadının erkek. erkeğin de kadın üzerin-
deki çekmalanını. şu gök kubbenin al-
tında yaalabilecek her şeyi yüzyıllar ön-
cesinden ifade etmiş ölümsüz Shakespe-
are'e özgü birustalıkla anlatan 'Onikin-
ci Gece' oyunu. Royal Shakespeare
Company'de 20 yıl kadar çalışmış yö-
netmen Trevor Nunn"ın elinde. biraz
uzunca tutulmuş ama baştan sona özen-
li, incelitli çalışılmış, hedefine vuran.
iyi oynanmış ve çekilmiş, bürleske de
göz kjrpın. Ingiliz yapımı, hoş bir fil-
me dönüimüş. Sadece mıni mini gülüm-
semeler demeti ya da sürekli kahkaha
şamatası halinde seyredilmekle kalma-
yıp aynca 'sofıstike bir mükemmellik
cazibesi de taşıyan' bu Ingiliz yapımı
Shakespeare uyarlaması. şimdiye dek
çekilmiş birkaç 'Onikinci Gece'versiyo-
nunun da en başanlısı gibi göriindü bi-
ze.
Gitanjla çalıp söyleyen, olgun, ka-
lender, fılozof ve aykın bir şair-anlatı-
cının, şimdı size bir öykü anlatacağım
dıyerek güzel bir şarkısıyla (eger onun
sesiyse, enfes bir sesi varmış doğrusu,
hanımınm hizmetindeki anlatıcı rolünü
üstlenmiş Ben Kingsley'nin) içine gırdi-
ğimiz 'Onikinci Gece', bir deniz fırtına-
sıyla başi>yor. Fırtınada gemiden suya
düşen ikiz kardeşi Sebastian"ı (Steven
MacKintosh)yitirerek askeri bir rejimin
gölgesindeki lllirya ülkesınin sahılleri-
ne çıkan yürekli güzel Vıola (Imogen S-
tubbs), erkek kardeşinin acısıyla tipini
Onikinci Cece
TvvelfthNight
Yönetmen, senaryo:
Trevor Nunn / Kamera:
Clive Tickner / Müzik:
Shaun Davey/
Oyuncular: Helena
Bonham Carter, Ben
Kingsley, Imogen
Stubbs, Nigel
Havvthorne, Mel Smith,
Toby Stephens, Steven
MacKintosh, Richard E.
Grant, Imelda Staunton
/1996ingiltere
(Özen Film)
değiştirip erkek kılığında. lllirya'ya
hükmeden dük Orsino'nun(Toby Step-
hens) hizmetine giriyor, zamanla sırda-
şı olduğu efendisine de abayı yakıyor
gizliden gizliye.
Orsino ise fena halde. soylu leydi Oli-
via'ya (Helena Bonham Carter) âşık ve
Cesario adını alan emireri Viola aracıh-
ğıyla, durmadan aşk nağmeleri gönde-
riyor, yanıp tufuştuğu Olivia'ya. Gelge-
lelim kardeşininkinden sonra babasının
da ölümüyle perişan olarak 7 yıllık bir
yasa gırmiş soylu leydi Olivia'cık. er-
keklere ve aşka sımsıkı kapalı tutuyor
gönlünün kapılannı. Ancak Olivia da,
Orsino'nun aşk elçisi. sevda habercisi
nazenin Cesario- Viola'ya kesik ince-
den inceye.
Biri birine, biri ötekine gönül düşür-
müş. göriinürde iki erkek bir kadından.
aslındaysa iki kadın birerkekten oluşan
bu aşk üçgenine ilişkin düz. ama her tür-
lü değişkenliğe ve hareketliliğe de açık,
sağlam birentrika üstüne kurulu bu Sha-
kespeare uyarlamasında baştan beri sü-
regelen kargaşa, Viola'nın ikizi Sebas-
tian'ın sürpriz çıkagelişi sonucunda
mutlu sonla noktalanıyor ve herkes sev-
diğine kavuşuyor finalde. Sonradan dev -
reye girecek Sebastian'ın da. herkesi
memnun bırakacak şekilde ikizini ta-
mamlayacağı bu Viola Cesario-Orsino-
Olivia aşk üçgeni ekseninde gelişen
filmde, arka plandaki yan karakterlerin
öyküsü de aynntılı, esprili sahnelerle ak-
tan lıyor bu arada.
Öteki çalışanlann şakayla kanşık had-
dini bildırdiği. kendisini hanımıylasev-
gili olarak tahayyül eden; leydi Oli-
via"nın hep gözü yükseklerde, hırslı, ki-
birli ve azametli hizmetkân Malvo-
lio"dan Oliv ia'nın peşinde dolanan. hım-
bıl Sir Andrevv'a. öykü geliştikçe arala-
nnda ufak ufak işi pişiren. şişman, ay-
yaş kuzen Toby'den (Mel Smith) aşka
davetkâr hizmetçi. geçkin Maria'ya
(ImeMa Staunton) kadar tüm yan karak-
terlerde. Deli Festeadıylaçağnlan. Oli-
via'nın sadık bendesi Ben Kingsley ta-
rafından. şairce gözlemlenip yorumla-
narak bize anlatılan 'Onikinci Gece' gül-
dürüsüne renk ve tat katıyorlar.
İnsanı 'san yeşil bir melankoliyle sa-
np sarmalav arak sabır taşı gibi çatlatan'
aşka ve karşı cinslerarasındakı ezeli ve
ebedi çekime ilişkin "Onikinci Gece'
güldürüsü. erbabını lezzetıyle mest ede-
cek kıvarru tutturuyor özetle. Yönetmen,
senarist Trevor Nunn"ın hem neşeliden
kahkahaya yol aian hem de hinoğlu hin-
ce, zalim olabilen sahnelerle iki koldan
yürüyen anlatımı. genelde düzgün ve tı-
kınnda. "Sinemanın en verimli senaris-
ti'nden aktanlmış. 133 dakikalık bu ro-
mantik komedı prototipi niteligindeki
güldürü, zaman zaman azbuçuk ağırla-
şarak karanlık teatral tonlara bürünse de.
ilgiyle izleniyor baştan sona. Bildik İn-
giliz oyunculuk geleneğinden kaynakla-
nan performanslarla göz alan. istekli.
gayretli birtakım oyunculuğunun da kat-
kısıyla. seyre ve ilgiye değer yeni bir
Shakespeare uyarlaması övgüsünü hak
ediyor sonuçta 'Onikinci Gece'.
Yıllann deneyimli aktörlen Ben
Kingsley'le Nigel Havvthorne'un bir
adım öne çıkan nefîs kompozisyonlan-
nı izlemek. İngiliz sinemasının yenı
'yüz'lerinden, androjen tipli. yetenekli
Imogen Stubbs'la. yakışıklı Toby Step-
hens'i ve Steven MacKintosh'u (hatta
kamerayla arası çok sıcak, çok iyi görün-
tü veren Helena Bonham Carter'ı bile
yeniden) keşfetmek ve Shakespeare \a-
ri hınzırlıklarla dokunmuş, ironik bir aşk
üçgeninin evrense! labirentlerinde iki
saatlik keyifli, neşeli, hafif bir gezinti-
ye çıkmak adına kuşkusaz gönül rahat-
lığıyla sinemaseverlere salık verilecek
cinsten hoşbirgüldürü 'Onikinci Gece'.
Belki şu bunaltıcı temmuz sıcaklannda
birtutam serinlikestirebiliraklınıza. fîk-
rinize ve gönlünüze.
Delidolu, üstelik erotik: Bambola...Birkaç hafta önce, kimılerince
en iyi filmi olarak değerlendin-
len 'Meme ve Ay'ını seyrettiği-
miz Ispanyol yönetmen Jose Ju-
an Bigas Luna'nın son filmi
'Bambola', şu sıcak yaz mevsi-
minde insanın kanını tutuştura-
cak denli yoğun bir erotızm ve
kışkırtıcılık içeriyor. 1990"dan
beri cinselliğe, sapkınlığa. tutku-
ya, aşka ve şehvete sonuna dek
açık temalar çevresinde dönen,
(Lulu. Jamon Jamon, Altın Top-
lar ve Meme ve Ay gibi) hınzır ve
muzır filmleriyle özel hayranlar
edinmiş. Bunuel mirasçısı Car-
los Saura'dan sonra gelerek çağ-
daş lspanyol sinemasının düme-
nine Almodovar'la birlikte geç-
miş, coşkulu, ateşli, safkan bir
Akdenizlinin bakış açısına sahip.
tanınmış Katalan yönetmen Jose
Juan Bigas Luna, öteden beri
filmlerine taktığı ve dünyanm
dört bir köşesindeki bütün san-
sürcüleri hop oturtup hop kaldı-
ran isimlerle de anılır!
Geçen yıl Venedik festivalinin
'VenedikGeceleri* bölümünde ilk
kez gösterilen ve bizde de çok tu-
tulmuş. filmin adını taşıyan po-
püler Italyan şarkısıyla başlayan
'Bambola'yı. 'Jambon Jambon-
Altın Toplar-Meme ve Ay' üçle-
mesinin ardından ttalya'da çek-
miş Bigas Luna. İtalya'dan aynl-
mak isteyen kuzeydeki özerkçi
Padonia yöresinde geçen film.
genellikle şoförlerin, kamyoncu-
Bambola
Yönetmen: Bigas
Luna /Senaryo:
Cesare Frugoni,
B. Luna/ Kamera:
Fabio Conversi/
Müzik: Lucio
Dalla/ Oyuncular:
Valeria Marini,
Stefano Dionisi,
Jorge Perugorria,
Manuel Bandera,
Antonino luori,
Anita Ekberg 1996
İtalya- İspanya
ortak yapımı
(Umut Sanat)
lann manıtalarıyla birlikte gele-
rek. püfür püfür açık havada yi-
yip içtiği bir uğrak yeri olan. ne-
hir kenanndaki salaş bir et-balık
restoranı sahibesinin. bebek ya
da yavru diye Türkçeleştirebile-
ceğimiz Bambola lakaplı dilber
kızıyla. yakın çevresindekilerin
öyküsünü naklediyor. Bambo-
la'nın ağzından.
Elinde satırı, habire et kesen,
yılan bahğı doğrayan, ıçip içip
sa|a sola ateş eden kasap annesi
Greta (Fellini'nin Tatlı Ha-
yat"ının seksi Anita Ekberg'i ne
hale gelmiş) birden ölüverince,
Bambola'yla (olgun dolgun, ak-
ça pakça. boylu poslu son derece
seksi sanşın İtalyan fıstığı Vale-
ria Marini, bir içim su gerçek-
ten), kesilen hayvanlann derile-
rini yüzen. eşcinselliğe eğilimli
ağabeyi Flavio ("Farinelli'deki
yakışıklı Stefanio Dionisi yine
göz dolduruyor) hayatta yapayal-
nız kalıveriyorlar. küçük. şirin
keçileriyle. Flavio restoranı piz-
zacıya çevirmeye ikna ediyor hep
çekip gitmek isteyen. sanşın,
seksi. afet kızkardeşini. Ortaya
yüklüce bir sermaye koyan şiş-
man Ugo (Antonino luori) adlı
bir arkadaşını da ortak ediyor
dükkâna Flavio. Ne var ki U-
go'da. Bambola"yı görürgörmez
hoşafın yağı kesiliyor. Körkütük
kıza tutulan Ugo. aynı zamanda
marazi kıskançlık gösterilerine
de başlaymca sorunlar sökün edi-
yor ve Bambola'yla dans eden.
yakışıklı, parlak delikanlı Setti-
mio'yla (ManuelBandera) itişip
kakışırken. havuzda trajıkomik
bir ölüme kurban gidiyor Ugo.
Kazayla da olsa ölüme neden ol-
maktan içeri düşen Settimio'ya
kesik iki kardeşin hapishane zi-
yaretlerinden birinde. tecavüz-
den hapse tıkılmış. kaba saba.
vahşi. belalı Furio'yu (Çilek ve
Çikolata'nın sempatik eşcinseli,
Kübalı aktör Jorge Perugorria)
tanıyoruz.
Hapishanede alikıran başkesen
davranışlanyla herkesi sindirmiş,
zorba. bitirim Furio, yekten (fil-
İki Hollywood efsanesi daha perdeyi indirdi
On gün kadar önce, arkalannda unutul-
maz fılmler. roller. sahneler bırakarak yi-
tip sönen yıldızlara. iki ünlü oyuncu daha
katıldı. Son perde indi peş peşe. iki büyük
Hollyvvood efsanesi için.
Önce uykulu gözlü, baygırı bakışlı. ya-
nm vüzv'ilı aşkın bir kariyere sahip, unutul-
maz bir "fitaı-noir" karakteri ve ebedi "co-
ol"RobertMitehum'un, 1 temmuz gecesi,
uykusunda öldüğü haberi geldi Santa Bar-
bara'daki evınden. 79 yaş-ındaki Mitc-
hum'un yıllarca fosur fosur tüttürdüğü si-
garalarla erittiği ciğerleri zaten geçen yıl if-
las etmiş. dumanla arası çok samimı. sürek-
li kafası iyi izlenımi veren aktöre kanser
teşhisi konmuştu.
Çocukluğumda "Dönüşü Olmavan Ne-
hir", "Makao", "Çıplak Ayakh Dansoz"
"Bandido" vb. gibi gördüğüm filmleriyle
zihnime nakşolmuş Mitchum, kesinliklik-
le bir "leadingraan" (yani iyi oğlan-jön) de-
ğildi. Göz kapaklan her an kapanacakmış
gibi duran, kaygın bakışlan. ağırdan alan
"cool" tavırlan, kısık bariton sesi. irikıyım
fıziği ve illet ettiği magazin basınmca ta-
kılmış "Bü>ük taş surat" lakabıyla kolay-
ca kategorize edilemez oyuncular arasına
kanşan Mitchum, boksörlük. bar fedailiği.
ağır işçilik yaptıktan sonra senaryo yazan
olarak dahil olduğu sinemada. fıgüranlık-
tan oyunculuğa yükselmişti 1940"lann son-
larında, bazı tesadüfler sonucunda. Asi,
alaycı ve serseri egilimli, marihuana içen.
hayatın içinden gelerek kamera karşısma
geçmiş bir sokak çocuğuydu o. tüm Holly-
James Stewart
wood değerlerine ters düşen. Daha yeni yet-
meyaşlannda, hayatın dıkenli yollanna atı-
lıp ülkeyi boydan boya dolanarak çeşitli iş-
lere ginp çıkan. 1940'ta birçok kez aldata-
cağı ama yine de sabaha doğru koynuna
döneceğı, çocukluk aşkı DorothjSpence'le
evlenen Mitchum. westem'den polisiye ma-
cera filmlerine kadar hemen hemen her tür-
de. rol aldığı 125 kadar film bıraktı geriye.
Kaybedenleri. tutunamayanları. sinikleri.
vahşı kötü adamlan. kaba saba yabanileri.
keşlerı ovnadı. Arkasından hiç Oscar ka-
zanmadığı, en i>i filminin 1980'lerin gör-
kemli TV dizisi "Sav'aş Rüzgârlan" (!) ol-
duğu gibisinden abuksabukluklar yazılın-
ca. bir iki satır karalamak da bize farz ol-
Robert Mitchum
du. 1945'teWTDiam\Veünıan'ın "TheSto-
ry ofGIJoe" fılmivle en iyi yardımcı er-
kek oyuncu Oscar'ına layık bulundu. ama
ödül seremonisine katılmamayı yeğledı
Mitchum. 19401ı yıllann sonlannda, me-
rakhsının iyi bileceği RKO'nun en büyük
aktörüydü, çok popülerdi. RKO stüdvola-
rınm kralı Mitchum, kraliçesi de Jane Rus-
sell'dı odönemde. Yıldızlığı. ünü filan pek
takmayan Mitchum, usta aktör Charles La-
ughton'a göre "dünyanın en iyi birkaç
oyuncusundan biri"ydi. Laughtonun yö-
netmenliğini üstlendiği. 1956yapımı "The
NightoftheHunter-Caniler Avası"nda çiz-
diği psikopatolojik bir din adamı portresi.
belki de en başarılı rolüydü. Sert görünü-
şünün altında sevecen, şair ruhlu. centıl-
men biri gizliydi aslında. Bu kendine öz-
gü. gönlümüze taht kurmuş. babamla yaşıt.
aıleden biriymişçesine yakmhk hissettiğim,
"ebedi cool" aktöriin ölümünü daha henüz
sindirmemişken. 2 temmuzda da. bütünüy-
le Robert Mitchum'un karşıt kutbundan
olan, modern Hollyvvood'un harcına eme-
ğini, terini akıtmış bir başka ünlü yıldızın,
James Stewart'ın da perdeyi indirdiğini
geçtiler haber ajanslan Beverly Hılls'den.
90'a merdi\en dayamış ve 4 yıl önce kan-
sının ölümünden beri iyice kendi köşesme
çekilerek çoktan ununu elemiş eleğini as-
mış Jimmy Stewart'ı da. ıyimser Frank
Capra filmlenndeki saf. idealist. ilkeli, dü-
rüst. taşralı Amerikan vatandaşı olarak ta-
nımıştık vaktiyle. Hollyvvood'un altın ça-
ğından kalan son koca çınar olan Stevvart.
1935'ten 1980'e kadar süren uzun kariye-
nne romantik komediden "Arka Pencere",
"Vertigo" gibi Hitchcock başyapıtlanna ve
westemlere kadar her çeşit ve türden. yığın-
la filmi sığıştırmıştı.Henrv Fonda ya da
Burt Lancaster gibi yaşlandıkça iyi işler
çıkaranlardan değildi o ama. Amerikan or-
ta sınıfının gözdesi, katıksız bir stardı.
Clark Gabte. Humphrey Bogart Cary
Grant çızgisinde. Dünün yıldız sistemıne
bağlı. kadrolu oyuncu, tutucu ama dürüst
Amerikalı Stevvart. kuşkusuz 40 yıl önce-
sinin en büyük "•firmaT
'larından biriydi.
Stevvart doğal konuşması ve oyunculuk tar-
zıyla MarlonBrando'lan filan bayağıetki-
lemıştır sonradan.
min afişindeki) külodunu istedı-
ği Bambola'ya fena halde askın-
tı olup sakız gibi yapışarak kızı
bezdiriyorvekıskandığı yakışık-
lı Settimio'yu adamlarına döv-
dürtüyor. hatta düzdürüyor da.
Koğuşun dar edıldiği Setti-
mio'nun rahat bırakılması ugru-
na mecburen içerde görüşmeyi
kabul eden Bambola'yı da zorla
beceriyor belalı Furio. Ancak
zorla becerilmekten hoşlanıyor
Bambola, hiç karşı koymuyorgi-
derek. Ateşli Furio- Bambola se-
vişmeleri ve 'yumuşak ağabey'
Flavio'nun Settimio'ya iyice ru-
tulmasıyla saflar belirgınleşiyor
öyküde.
İyi halden ötürü hapisten salı-
verilip çıkarak gelip pizzacıdaki
Bambola'yı bulan Furio ayıcığı
kıza yapışıyor yine, hayvanca
bağnş çağnş içinde. Bambola ka-
çıyor Furio kovalıyor. su kıyısın-
da, san çiçekli tarlalarda. kötek
ve şiddetle kanşık sadomazohist
sahneler, vahşi orgazmlarbırbin-
ni izliyor.
Gitgide rahatsız edici bir bo-
yutta seyreden hatta bir ara dü-
züşme kataloğu gibi bir hal alan
film. nonoş ağabeyin kızkarde-
şini sonunda, cınsel ve fiziksel
terör estiren mavi bornozlu. ma-
ço serseri Furio'dan kurtarmasıy-
la sonuçlanıyor. Özgürlüğüne ka-
vuşan Settimio'yla Flavio hasret
giderip mutlu memnun takılıriar-
ken. özgürlük arayan, hamile
Bambola'mız da karnındaki be-
beğiyle evini barkını terk edip
bütün başına gelenlen ve yaşadı-
ğı şiddetle kanşık. ölümcül tut-
kulu, cinsel deneyimi düşünerek
yabancı ellereyollanıyor finalde.
yalnız başına...
Büvük ölçüde. kütür kütür Va-
leria Marini'nin 'baknran' cazi-
besiyle ve sürekli pompalanmış
dişiliğiyle yelkenlerini şişirmiş.
göz alıcı bir seks ve tahrik tekne-
sindeki erotik biryolculuğa dave-
tiye çıkanyor 'Bambola'. Olduk-
çasalçalı vekalçalı bircinsellik-
le bezeli, haşin, yoğun. hayvani
bir tutkulu aşk çeşitlemesi kate-
gorisine sokabileceğimiz bu son
filminde, Akdeniz usulü. azgın,
sıcak ve tahrik edici bir erotizm
gösterisine. iki cins arasındaki
asap bozucu şiddet sahnelerine.
bir tür popülerleştirilmiş 'çılgm
aşk' çeşitlemesine soyunmuş
sanki Bigas Luna.
Gişeye yönelik bir seks ve açık
saçıklık panayın atmosferinde
gelişip sonuçlanan. lspanyoldan
çok İtalyan filmi gibi algılanan
'Bambola'yla yine cinselliğin di-
bini kazıyan yönetmen bu kez.
"Memeve Ay'ın başansından çok
uzaklara düşüyor bizce. Kendine
özgü ironik, erotik ve sembolik
bir üslup tutturmuş Bigas Lu-
na'nın karıyeri bakımından fazla
bir kıymeti harbiyesi bulunma-
yan 'Bambola'sına, erkek seyir-
ci kesimi itibaredecektir kuşku-
suz. Ancak Tinto Brass filmle-
rinden de pek aşağı kalıryanı yok
doörusu.
KEDI GOZU
VECDİ SAYAR
Yüzde On'a Karşı
Yüzde Bir
Yüzde onla çalışan eniştelerin dönemi sona
eriyor diye seviniyorsunuz degil mi?
"Siz gene de çok fazla sevinmeyın " diyen ka-
ramsar kediler dolaşıyor ortalarda.
lyimseriiğe ne kadar susadığınızı biliyorum. A-
ma isterseniz şu karamsar kedilere bir kulak ka-
bartalım.
Karamsar kediler diyor ki; "Hiç merak etme-
yin. Birenişte gider, bir başka enişte gelir... Bir
Sarmusak gider, bir Mercümek gelir. Ta ki, siz
yüzde on'culara karşı, yüzde bir'in savaşını ve-
rene dek!"
"Hoppala, nereden çıktı bu yüzde bir" diye-
ceksiniz. Anlatayım.. bu yüzde, bildiğinizyüzde-
lerden değil... Kültür yüzdesi!
Fransa'yı kendine örnek alan Avrupa Birliği'ne
üye ülkelerin Kültür Bakanlığı bütçeleri için ayır-
dıklan oran: Devlet bütçesinin yüzde biri.
Fransa'da Alain Juppe hükümeti, kültür büt-
çesini yüzde birin altına indirmişti de kıyametler
kopmuştu. Şımdi, Lionel Jospin hükümeti bu
oranı yeniden yüzde bire çıkartıyor. Böylelikle,
paralize olan bazı etkinlikler yeniden canlanabi-
lecek. Tabii, kediler bu oranın da yetersiz oldu-
ğunu savunuyoriar ısrarlı bir biçimde.
Ya, bizim kediler ne yapsın?
Kültür Bakanlığı bütçesi, devlet bütçesinin bin-
de dördüne bile ulaşmıyor!
O zaman, bu 'yüzde bir' ilkesıne sarılmaktan
başka ne gelir elden. Madem, Avrupa Birliği'ne
uyum sağlamaya, ayak uydurmaya çalışıyoruz
her alanda.. öyle ise bizim de kültür bütçemiz hiç
olmazsa yüzde bir oranına ulaşsın.
Var mısınız böyle bir kampanyaya?
• • •
Bunun, eniştelerle, Mercümeklerle ne alakası
var diye mi soruyorsunuz?
Olmaz olur mu? Bir toplum köşe dönme fel-
sefesine ya da irticanın karanlığına -ya da bun-
ların ortaklığına- teslim olma noktasına geldiyse,
bunun başlıca sorumlusu kültür alanına gerekti-
ği önemi ve hak ettiği ödeneği vermeyen politi-
kacılar, gibi geliyor bana. Bilmem yanılıyor mu-
yum?
Toplumsal bir dönüşümü hedefleyen ülkeler,
kültür-sanat alanına yaptıkları yatırımların en de-
ğerli, en kalıcı yatırım olduğunun bılincine ulaş-
makzorunda. Insanları dönüştürmeden, toplum-
ları dönüştüremezsiniz çünkü.
Büyüklerimizin kedi sözü dinlediği pek görül-
memiştir ama, biz gene de doğru bildigimizi söy-
lemekten kendimizi alamıyoruz. ne yapalım.
• • •
Tabii, şeytanın avukatı karamsar kedilerın söy-
leyeceklerini tahmin edebiliyorum. "Farzet ki,
kültür bütçesi yüzde bire çıktı. Sen sanıyor mu-
sun ki bu fark kültüre, sanata gidecek?" Doğru-
su, bu soruya olumlu bir yanıt bulabilir miyim,
emin değilim. Karamsar kedileri haklı çıkaran o
kadar çok gösterge var kı.
Örneğın, bugün Bakanlık bütçesinin büyük kıs-
mının 7 bin personelin maaşlanna gıttiğini, sana-
tı üreten kesimlere sağlanan desteğin devede
kulak kaldığını bilmeyen yok. Ya kültür bütçesi
yüzde bire çıkar da, o bütçe ıle yeni memur kad-
rolan ihdas edilirse? Felaketi düşünebiliyor mu-
sunuz? Uygar ülkelerde Kültür Bakanlıkları sivıl
toplum için ve onunla işbirliği içinde çalışır. Ken-
di ürettiği bürokrasi içinde boğulan bir 'devri-da-
im makinesi', 'yalnız kendini ısıtabilen bir soba'
değildir. Kültür Bakanlığı bütçesinin nerede ise
tamamı memur maaşlanna gitmez.
Kültür ve sanatı üretenler yararlanır bu kay-
naklardan. 'Sübvansiyon' denen bu destek me-
kanizmalarının özgürlüğü ve özerkliği yasalarla
güvence altına alınmıştır. Bu ülkelerde, tiyatro
denince yalnızca Devlet Tiyatroları anlaşılmaz.
Bakanlığın. devlet memuru olsun olmasın, tüm
kültür sanat çalışanlarına karşı sorumlu olduğu
anlayışı yerleşmiştir. Bu ülkelerde, Sınema Ge-
nel Müdürieri yoktur, Ulusal Sinema Merkezleri
ya da sinema kurumları vardır.
Bu ülkelerde 'kültürmüdürlüğü'g\b\ ne işyap-
tığı belli olmayan makamlar yoktur.
Üstelik, bu ülkelerde kültür ve sanata aynlan
kaynaklar devlet bütçesinin yüzde biri ile de sı-
nırlı değildir.
Nedir dersenız, gelecek hafta devam ederiz.
K Ü L T Ü R t Ç İ Z İ K
KÂMİL MASARACI
r