20 Nisan 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
'26VIAY1S 1997 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 | Ceçen yıl Almanya'da yılın oyuncusu seçilen 'Arturo Ui'nin başanlı yorumcusu Martin Wuttke: Tîyatröyla ilişkim çeHşküiICİNERYÜREKLİK ; " t a araımayan güzel bir bahar akşa- ,' m Tiyatronun önündekı park, oyunun | bışamasmı bekleyenlerle dolu. Brecht • brskemleye oturmuş. anlamlı hafif bir ; gilimsemeyle seyircilerini izliyor. San- j k dan bitenler onu hiç mi hiç ilgilen- ' drrniyor. Kendinden ne kadar emin. '< Gna emek verdiği, bugünlere getirdigi '• ti/arosu Berliner Ensemble'ın son gün- '. lenıi yaşıyor olabileceğine pek aldınş •' etmyor. Oyunun başlama saati yaklaş- ' tı Berliner Ensemble bugün perdeleri- ! nı Charles Spencar Chapiin'in "Mon- i sitır Verdouxr adlı oyunuyla açıyor. ! Bıyolde Martin Wuttke. Oyundan son- |ra Yuttke'yi tiyatronun casinosunda j bekiyorum. tşte geliyor. Daha ılk daki- ; kalada. oldukça sakin ve ağırbaşlı bir | irsaı olduğu izlenimini bırakıyor. ' -Yaklaşıküç saat süren bir oyundan sonra kendinizi nasıl hissediyorsunuz? | Yapnış oJduğunuz hatalan düşünüyor ımısunuz? L MARTDN WUTTKE - Kendimi çok iyı, jinç ve rahat hissediyorum. Bu çok güzil bir duygu. Yorgunluk daha sonra kendini gösteriyor. Açıkça söyleyeyim, oymdığım oyundan hiçbır zaman tam anlanıyla memnun olmam. Her zaman kendimde bir eksiklik bulurum, daha iyısni yapmaya çalışınm. Her oyundan sonra eleştirilecek çok yanım olduğunu görûrüm. - O halde siz iflah oimaz bir mükem- meliyetçisiniz. WUTTKE - Evet, sanıyorum öyle- yim Kuşkusuz, hiç eksiksiz mükemmel bir oyun oynamak düşten başka bir şey değıl. lnsan bunun için çabalıyor. emek veriyor. Ama özellikle üç saatlik bir oyun sırasında sahnede o denli çok tek- nik aksama. "kaza" olabiliyor ki, tüm bunlar mükemmel bir oyun sergilenme- sini çok güçleştiriyor. Kaldı ki bizler makineler değiliz. Tiyatro yapmak, oyun oynamak bir insan işi. Her oyun- da yeni bir heyecanın, yeni bir yaratıcı- lığın yaşandığı yer oluyor tiyatro. - Niçin tiyatro yapıyorsunuz? Ne za- man tiyatro yapmaya karar verdiniz? WL T TTKE - Ashnda ben tiyatro yap- mak, oyuncu olmak istemiyordum. Fa- Akat rastlanhlar beni bu mesleğe doğ- Arturo Ui 30-31 mayıs tarihlerinde AKM Büyük Salon'da elektronik alt yazriı olarak sahnelenecek. ISTANBUL KULTUR VE SANftT VAKfl 9. ULUSLARARASI İSTANBUL TİYATRO FESTÎVHLİ w"einer Müller'den sonra bir süre Berliner Ensemble'ın yöneticiliğini de üstlenen Martin Wuttke, tiyatroyla hâlâ çelişkili, gerilimli ve sorun dolu bir ilışkisi olduğunu belirterek, "Tiyatroyu hiçbir zaman önemsemedim. Ona tapmadım ve olağanüstü bir saygı duymadım. Tiyatroya karşı hiç güvenim olmadı. Ona hep İcuşkuyla baktım. Tiyatro, beni rahatlatan bir sanat değil" diyor. • ru itti ve olan oldu. Sanat öğrenimi yap- mayı. heykeltıraş olmayı düşünüyor- dum. tşsiz güçsüz ve parasız olduğum bir sırada kız arkadaşım kendisiyle bir- likte devlet bursu verilen tiyatro okulu- nun giriş sınavlanna girmemi istedi. 18 yaşındaydım ve paraya gereksinimim vardı. Sınavlan kazanarak tiyatro oku- luna girdim. Üç yıl tiyatro öğrenimi yap- tıktan sonra, yıne sanat okumaya devam etmeyi planlıyordum. Ama gördüğünüz gibi işte olmadı ve tiyatrocu olarak kal- dım. - Tiyatro öğreniminden sonra size iyi bir oyuncu olduğunuz güvenini veren, 'Bu benim mesleğim" dedirten ilk bü- yük oyun hangi yılda, hangisi oldu? WLTTKE - Oldukça erken oldu. 1985 yılında 22 yaşındayken Frank- furt/Main'da 'Hamlet'i oynadım. Çok büyük ilgi gördü ve çok olumlu eleşti- riler aldı. Ondan sonra önümdeki bütün kapılar açıldı. Ben de kendimi daha çok tiyatroya verdim ve sürekli daha iyisini yapmaya çalıştım. Almanya'nın çeşitli kentlerinde ünlü yönetmenlerle birlikte oldum, önemlı yazarlann yüze yakın oyunundan başrolde oynadım. - Bugün arük bu mesleği scviyor mu- sunuz? \VLTTKE - Sevip sevmediğim ko- nusunda bir şey söyleyemeyeceğim. A- ma tiyatro ile hâlâ çelişkili ve sorun do- lu bir ilışkim olduğunu söyleyebilirim. Gerilimli bir ilişki de diyebiliriz buna. Tiyatroyu hiçbir zaman önemsemedim. Ona tapmadım ve olağanüstü bir saygı duymadım. Tiyatroya karşı hiç güvenim olmadı. Ona hep kuşkuyla baktım. Ti- yatro, beni rahatlatan bir sanat değil. - Ama yine de severek sahneye çıkn- ğınızı sanıyorum. WUTTKE - Gerçekten sahneye se- verek çıkıyorum ve oyun oynamak ba- na büyük bir zevk veriyor. Ama çelişki- lerimi henüz çözmüş değilim. - Yeni bir oyuna nasıl hazırtanıyorsu- nuz? "Yüz Yüze / Istanbnl-Atina" sergisi, ay sonuna dek Kadıköy Kültür ve Sanat Merkezi'nde Oııee sanat, sonra politika WUTTKE - Bu oyuna bağlı. Örne- ğin 'Arturo Ui'nin ön hazırlık çalışma- lan oldukça uzun sürdü. Arturo Ui figü- rü üzerinde uzun süre çalıştım. Hitler'e ait band kayıtlan dinledim, filmler izle- dim, inceledim, kitaplar okudum. Ola- yın tarihsel kökenlerini araştırdım. Ken- dime bir Arturo Ui tiplemesi bulmaya çalıştım. Tüm bunlann yanı sıra oyunun metni ve yorumu, ortaya çıkaracağım tiplemenin odak noktasını oluşturuyor elbette ki. - Bir oyunda sizi en çok etkiieyen özel- liklerneler? WUTTKE - Her şeyden önce dil. O dili konuşma biçimi. Ve oyunun yazın- sal niteliği. - Profesyonel bir oyuncu, önüne ko- nan her rolü oynamalı mı, oynamak zo- nındanu? WUl'lKE - Bir oyuncu hoşuna git- meyen, oynamak istemediği rolleri el- bette ki oynamamalı, o tür rolleri geri çe- virmeli. Bunu her oyuncuya öneririm. Fakat öte yandan, ekonomik darboğaz- lan yaşadığımız şu günlerde bir rolü ge- ri çevirmek büyük bir lüks oluyor. Bu- nun da bilincinde olmalıyız. - Berliner EnsemWe"ın repertuvan nasıl saptanıyor? WUTTXE - Buna öncelikle tiyatro- nun sanat yönetmeni (intendant) karar veriyor. Karar verirken de tiyatronun bütçesini, elinde bulundurduğu ya da bütçesine göre bulundurmak zorunda olduğu oyuncu sayısını dıkkate alıyor. Ama bunlan yaparken diğer yönetici ar- kadaşlanna da danışıyor, fakat son söz onun. - Berliner Ensemble gibi bir tiyatro gnıbunun ne gibiözellikleri olması gere- kir? WUTTKE - Merak. llgi. Her şeyden önce, bakma. görme, gözleme ve anla- ma meraklannın ve ilgisinin olması ge- rekir. Bence bu, bir tiyatro için en önem- li motordur. Eğer bir insanda merak yok- sa tiyatrocu olamaz. Kalıplaşmış teori- ler ve oyun biçimlerine fazla önem ver- miyorum. Yaşamda her şey büyük bir hızla değişiyor. Bir tiyatrocunun görevi bu hızlı değişimi merak etmek, onunla ilgilenmek ve bir yerinden onu yakala- maya çalışmaktir Bu da ancak değiş- ken bir tiyatroyla mümkün olabilir. - Duvarlar yıkılıncaya dek Beriiner Ensemble, de- yiş yerindeyse bir "parti qr- • Türkiye'den, "dostluk ve mesleki işbirliği girişimi" ile belirlenen sanatçılarla, Yunanistan Güzel Sanatlar Odası'nın düzenlediği bir yanşmada dereceye girenlerin resim, heykel, enstalasyon gibi sanatın çeşitli dallannda verdiği ürünler, Kadıköy'de bir arada sergileniyor. AHUANTMEN Türk-Yunan dostluğu adına yıllaTdır kitaplar yazılıyor, kon- serlerveriliyor, sergileraçılıyor, paneller yapılıyor, hatta yanş- malar düzenleniyor. Kalıcı bir diyalog için yıllardır gerçek an- lamda çaba harcayan birileri varsa. onlar, her iki ülkenin ba- nştan yana sanat temsilcileri. Politik arenada koltuklar, aynı oyunu oynamayı sürdürürken, sanatçılann banş yolunda attığı adımlar az da olsa birleştirici bir güç oluşturuyor, iki ülke insanı arasında köprü kuruyor, buluş- ma noktası oluşturuyor. ', Kadıköy Kültür ve Sanat JMerkezi'nde ay sonuna dek sü- J-en "Yüz Yüze / tstanbul - Ati- pa" bashklı sergiyi de önce bu bağlamda ele almak gerekir. Ge- çen yıl Sakız-Khios Adası'nda buluşan Türk ve Yunan sanatçı- lar, bu yıl Kadıköy'de bir araya ^eldiler. Türkiye'den, "dostluk Ve mesleki işbirliği girişimi" ile belirlenen sanatçılarla, Yunanis- jtan Güzel Sanatlar Odası'nın düzenlediği bir yanşmada dere- peye girenlerin resim, heykel, enstalasyon gibi sanatın çeşitli dallannda verdiği ürünler, Kadı- köy'de bir arada sergileniyor. Örganizasyonunu da sanatçıla- nn üstlendiği sergide, sanatçı- Jar "yüz yüze" geliyor ve banş tohumlan ekiyorlar. ! Ne var ki bu banş tohumlan, ^ergi organizasyonunun olduk- Ça amatör ve serginin de ancak yasat sayılabileceği gerçeğini değiştirmiyor. "Yüz Yüze / ts- tanbul-Atina'' gibi bir başlıkla yola çıkan serginin. çok sayıda sanatçıyı yan yana getirmenin ötesinde, başlığmaaldığı kavra- mı ırdeleyen sanatçılar ve yapıt- Erdağ Aksel' Pandoraprism' Müşerref Zeytinoğlu- Ali Akay lanyla gerçekleştirilmesi daha yararlı olmaz mıydı11 O zaman biz izleyiciler. yılan hikâyesine dönmüş bir konuyu, politikacı- lardan ve medyadan yansıdığı gibi değil de bir de bu mesele üzerine düşünen sanatçılann ba- kış açılanndan görüp, tartışma olanağı bulabilirdik. Oysa sergi- de, bir iki örnek dışmda, sergi- nin başlığına göndermede bulu- nan işler yok. Müşerref Zeytinoğlu-Ali Akay ıkılisinin enstalasyonu, belli ki özellikle bu sergi için düşünülen belki de tek iş. Ta- vandan sarkan iki yumurta (üzerlerinde Türk ve Yunan bay- raklan var), hemen altında yere serpilmiş toprak ve toprağın üzerinde çürüyüp. kokmaya yüz tutmuş bir omlet. Bu omlet, iki ulusun butünleşmcsinı, birbinn- den aynlamaz yönünü, iç içe ge- çişini mi simgeliyor, yoksa bir- leşme yolunda atılan her giri- şimden kısa bir süre sonra yine aynı çürük kokulannın duyul- masını mı anlatıyor? Elbette her izleyici, kendi yorumunu yapa- cak. Öteki sanatçılarsa, daha önce yapıhnış işleriyle yer alıyorlar sergide. Uğraşırsak, sergi başlı- ğıyla ilintiler kurabiliriz: Bedri Ba>kam. bu sorunun çözümün- de "Happy End" temennileri sunuyor olabilir, sözgelimi. Mustafa Ata, "Hadi hareket eddim, şu sorunu çözeUm" diyor olabilir mi? Lazaros Konstanti- nidis'in vahşi fırçası, belki o kü- çük adada yaşananlara gönder- mede bulunuyor... Dimitri Pa- nurya'nın salıncağı. dostluk adına oolıtikacıların attığı bır adım ileri iki adım geri misali gidip gidip geliyor... Ama biz espriyi bir yana bı- rakalım ve serginin "büyük bir sergj" olduğunu söyleyenlere katılmadığımızı söylemekleye- tinelim. Amacı banş da olsa, sa- natı kendine uğraş edinmiş in- sanlann. belli sanatsal üretim- leri değerlendirirken karşılığını pek bulamayan değerlendirme- İeryapmaktan kaçmması gerek- mez mi? Sergi kapsamındaki ki- mi yapıtlar, eğer farklı bir baş- lık altında toplanmış olsalardı, yine aynı şekilde değerlendirilir mıydi? Sergiye Yunanistan'dan katı- lan sanatçılar, bir yanşmada de- rece alanlar. Bu tür yanşmalara profesyonel sanatçılann pek ka- tılmadığını. hele büyük isimle- rın hiç rağbet etmediğıni söyle- meye gerek yok. Türkiye'de du- rum farklı mı? Bu nedenle, ser- gide yer alan kimi yapıtlar, ger- çekten hiç akrabalık kuramıyor- lar, 'yüzyüze' gelemiyorlar. Ör- nekse, Elena Zandreiko'nun "Stella"sıyla, Erdağ Aksel"ın "Pandoraprism" başlıklı işi, bir türlü uyuşmuyor ve birliktelik- leri gülünç oluyor. Dolayısıyla, sergiye karılacak Türk sanatçı- lann da belki aynı komite tara- fından düzenlenecek bir yanş- mayla belirlenmesi daha olum- lu sonuçlar doğururdu. O zaman belki, bu sergiye gereğinden fazla "sanatsal misyon" yükle- mek gerekmez ve serginin tuval resmiyle enstalasyonu banştır- dığı yolundaki değerlendirme- ler yapılmazdı. Türk-Yunan dostluğu adına yapılan etkinlik- ler de kanıtlıyor ki iki ülke insa- nının yan yana gelmesi de banş için yazıkki yeterli değil! Zaten tuval resmiyle enstalasyonu ba- nştırma çabası niye? Biz hâlâ orada mıyız? Sergi organizasyonunun bir diğer aksakhğı, çoğu izleyicinin kuşkusuz umutla, doyurucu bir sohbet dirüemek amacıyla gitti- ği "Türkiye ve Yunanistan'da YaratKibk Sorunlan" başlıklı forumdu. Bir saat geç başlama- sı bir y ana, forumun oturma dü- zeninin nasıl olacağı, çevirinin nasıl yapılacağı vs. gibi tartış- malann, izleyici oraya gelme- den önce halledilmiş olması ge- rekmez miydi? Foruma katıla- cağı söylenen sanatçılann çok geçmeden salonu terk etmesi, izleyiciye haksızlık değil mi? Gerçi belki haklıydılar, başla- dıktan iki saat sonra bile Türki- ye ve Yunanistan'da sanatçırun ne gibi yaratıcılık sorunlan ya- şadıklannı öğrenemedik! Sanat- çının maddi sorunlan tartışıldı uzun uzadıya. Oysa sergide yer alan çoğu yapıt ticari galeriler- de gayet iyi satılabilecek, genel- geçer bir beğeniye sesleniyor... Yazık ki kaçınlmış bir fırsat, "Yüz Yüze / tstanbıd-Atina" Oysa Istanbul'da, yine Türk ve Yunan sanatçılan buluşturan "Sanat-Texnh" gibi sergiler de yapılmıştı. Ama biz Türkiye'de bugünlerde ileriye değil. "geri- sin geri geteceğe doğru" gidiyo- ruz. Sergiye katılan ve düzenleyen sanatçılar, iyi niyetlerinden do- layı övülebilir belki, ama iyi nı- yetin sanatla ne ilgısı var? gaıiı" idi. Eski Biriik Partisi SED güdü- münde çalışan bir tiyatroy- du. Siz bu görüşe katılıyor musunuz? WUTTKE - Benım bu konuda bir şey söyleyebil- mem için o dönemi bura- da, Doğu Berlin'de yaşamış ohnam gerekir. Berliner Ensemble kurulduğunda ben daha doğmamıştım. Berliner Ensemble ile be- nim ilk tanışmam 13-14 yaşlannda oldu. Brecht'in "ÜçKuruşlukOpera"adlı oyununu görmüştüm. Oyun bana çok nostaljık geldi ve hiçbir şey verme- di. Tiyatroyu gereksiz bir uğraşı olarak tanıdım. Ben- ce, Berliner Ensemble Brecht ile Hetene VVeigel döneminde parti güdümün- de bir tiyatro değildi. Bu dediğiniz sonradan Helene Weigel öldükten sonra ve özellikle de son yıllarda ol- du. Brecht Amerika'dan Almanya'ya döndükten sonra, savaştan önce başlat- tığı tiyatro çalışmalannı Berliner Ensemble'da o za- manki adıyla SchifFbauer- damm Tiyatrosu'nda sür- dürme olanağını buldu. Ona bu imkânı veren, onu destekleyen Sosyalist Bir- lik Partisi SED idi. Brecht ile birlikte Berliner En- semble tüm dünyada tanı- nan bir tiyatro haline geldi. Brecht öldükten sonra da aynı çalışmalan eşi Helene Weigel sürdürdü. Fakat VVeigel da öldükten sonra Berliner Ensemble'da yeni bir dönem başladı. İşte bu dönemde giderek parti nü- fuzu ve güdümü arttı. Çün- kü bu iki büyük insan ölün- ce tiyatro, dayanaksız ve güçsüz kalmıştı. Tiyatroyu Brecht çizgisinde sürdüren ve ödün vermeyen sadece bu iki insandı Daha sonra tiyatronun başına geçen Ruth Berkhaus Berliner Ensemble'ı yeniden can- landırmak, temelden yeni bir şeyler yapmak istedi, a- ma hemen tiyatrodan uzak- laştınldı. Berliner Ensemb- le nereye kadar parti güdü- mündeydi...o kadar farklı göriişler var ki hangisine inanacaksınız? Zaten Berli- ner Ensemble'ın geçmişi beni o denli ilgilendirmi- yor. Biz bugüne ve gelece- ğe bakalım. Yarın: Berliner Ensemble'in aeleceği BU AŞAMADA ŞÜKRAN KURDAKUL Banş ve Edebiyat Dünyayı değiştirme gücü var mı şiirin? Sözcüklerden dize yaratma uğraşı verenler için sorunun yanıtı bellidir: - Evet.. Kimi zaman ilk vuruşta yaşama yansıyan bir et- ki gücüdür bu. Kimi zaman işlevi uzun süreçler içinde somutlanır, toplumsal olgu niteliği kazanır. Homeros'tan günümüze kaç yüzyılın tanıklığı var elimizde. Bir önceki birikim, sonrakilerin yaratılmasında etken olmuş hep. Karşıtlannca önlenemeyen bir yaratım süreci. Tek dizeden bütünselliğe doğru. Kendine yabancı kalmayan bireyden, kalabalı- ğa, topluma doğru. Şairin yaratma hevesini ayakta tutan gizil güç ne olabilir? Güzelliğin var olduğunu kanıtlamak. Kültür kirienmesine karşın. Silahlara karşın, daha önemlisi sözün gücüne inanmazlığa karşın. Sözün oluşturduğu güzelliğe, inancımızı bir kez daha vurgulamak için 5'incisi gerçekleştirilen "Ak- denizli Ozanlar 1997Bergama Toplantısı"nm gün- demi, yaşama çağrı anlamı taşıyordu: "Banş ve Edebiyat" 20'ye yakın Akdenizli şair yeryüzü adamı, silah; demek ki öldürme endüstrisıne karşı seslerini yük- selttiler bu yıl da. Yaşamı ateşe vermeyin. • • • Bu yıl Bosna (Muhammed Curavaç), Fas (Ah- met Tribak), Filistin (Jawad Al Nuri), Fransa (VI- etnam asıllı Nevyen Van Huong), israil (Oded Peled), Katalanya (Miguel Desclod), Makedon- ya'dan (Zoran Anshevski), 7 yaratı adamı katıl- dı Ozanlar Şöleni'ne. Kimılerı, silahlann tahrip et- tiği ülkelerden gelen, kimilerinin gözlerinde yaşa- mın ateşe verilmesi korkusu. Türkiyeliler de bu korkuyu bu acıyı yaşamıyor diyebilir miyız. Erdoğan Altan, Akgün Akova, Zeynep Aliye, Cengiz Bektaş, Eray Canberk, Gülsüm Cen- giz, Osman Çalışkan, Tank Günersel, Yılmaz Odabaşı ve Aydın Öztürk'ün dızelerı tanıklık et- ti bu acıya. Şairler, sonuç bildirgesinde istençlerini şöyle ortaya koydular: "Geçmişin, bugünün, geleceğin bilinci kendi özyapısının temel taşı olan ozan, her durumda hiçbir aynma düşmeden, insanın, yaşamın, barı- şın yanında yer alır. Ozanın bilinci, Homer'den ben, geleneği, insana yakışmayan, insana karşı olan her şeye karşı olmaktır. Ozanın savaşımı, yeryüzü vatandaşı olarak yan- lış ve kasıtlı bilgilendirme ve iletişim denetımi, kı- sıtlama bombardımanına karşı çağın ortak dilini oluşturmaktadır. Silahlanmaya karşın insanın var olması ortamı olan banşın kurulması sağlığı, geleceği ozanın ta- sansıdır, çabasıdır. > Bergamaff ozanlar olarak insanırrsevgHoorosu) nu oluşturma sorumluluğunu her zaman heryer~ de taşıyacağımızı açıklanz." Ikinci Dünya Savaşı'nda Fransa'yı işgal eden Naziler, gördüler ne demek olduğunu şiir gücü- nün. Toplama kampları yetmedi dizeleri yok et- meye. Tarihe gönderilen dilekçe değildir şiir. Başar Sabuncu'ya bir ödül de Tiyatro Beştirmenleri Birliği'nden • Kültür Servisi - Afife Ödülleri'nde altı ödül alan 'Bir Ata Krallığım' adlı oyunun yönetmeni Başar Sabuncu'ya bir ödül de Türkiye Eleştirmenlen Bırhgi'nden(TEB) geldi. Önceki akşam Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nde 'Bir Ata Krallığım' adlı oyunun gösteriminden sonra verilen ödül, her yıl yalnızca eleştirmenlenn katıldığı bir oylamayla tiyatro dalında veriliyor. TEB Başkanı Zeynep Oral ödül töreni öncesi yaptığı konuşmada Başar Sabuncu'yu. her yeni çalışması bir öncekiyle bütünleşmiş, çalışhğı ekiple birlikte uyumlu, dünyaya ve sahneye bakış açısında tutarlı ve ülkemizde tiyatro sanatının gelışimine katkıda bulunan bir insan olarak tanımladı. Başar Sabuncu, ödülünü alırken, bu ödülü yalnızca kendi adma değil, aynı zamanda birlikte çalıştığı ekip adına da kabul ettiğini söyledi. TEB. yobaz, eğitimsiz insanlann 'sanatçı" olarak adlandınldığı ülkemizde karşılaştığı güçlüklere rağmen yılmadan tiyatro sanatında mükemmele ulaşmaya çalışan Tiyatro Stüdyosu'na da Destek Ödülü verdi. Tiyatro Stüdyosu adına ödülü, Zeynep Oral'ın bır sacın üç ayağı olarak tanımladığı Zuhal Olcay, Haluk ; Bılginer ve Ahmet Levendoğlu aldı. Robert VVHson AKM'de • Kültür Senisi - Robert Wılson, bugün saat 17.30'da AKM Konser Salonu'nda 3 saatlik bir konferans ve çalışmalan üzerine retrospektif bir dıa gösterisi sunacak. Geçen yıl Uluslararası Istanbul Tiyatro -c Festivali'ne 'Persofone' ile katılan Wilson konferansında enstalasyon ve resimlerine de yer verecek. Arunda çeviri ile sunulacak 2.5 saatlik konferansı yanm saatlik bir tartışma bölümü izleyecek/ 180 dianın gösterileceğı bu etkinlikte Wilson'ın çalışmalan, tek kişilik gösterileri. enstalasyon ve çizimleri üzerinde durulacak. Sanatçı 20 yıllık bir süreçte geçırdiği aşamalan 'Ka Mountain". 'Deafman Glance', 'A Letter For Quenn Victori", 'Einstein On The Beach', 'The Civil Wars' ve son yapıtlanndan biri ' olan 'The Black Rider' ile sergileyecek. Sunumun bitiminde izleyenler sanatçı ile görüş değişiminde bulunacaklar. TİYATRO FESTtVALİ'NDE BUGÜN Hanna Schygulla Özel Gösteri saat 21 30'da AKM Büyük Saion'da: Robert Wilson'ın 'Çalışmalar 1967-1995' başlıklı sunumu 17.30'da AKM Konser Salonu'nda yer alacak. TtYATRO FESTTVALt NDE YARIN Sûnyacı Dostlar Tiyatrosu'nun oyunu saat 21.30'da Taksim Sahnesi'nde: BİLSAK Tiyatro Atölyesi'nin 'Park Yapılmaz' adlı oyunu 18.30'da Joyport Kulüp'te izlenebilir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear