25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 25MART1997SALI 10 DIZIYAZI Hilafetçi akımlar İstiklal Savaşı'nda bile TBMM'ye girebilmeyi başarmıştı Şeriatın önündeki engel: Atatürk-2- AYDIN OLGUN II. Meşrutiyet 7 908 yılında saltanatının 32. yıltna ulaşan Sultan 2. Abdülhamit özellikle Balkanlar'daki milliyetçi hareketler ve çeşitli dış başansızlıklar nedeni ile zor günler geçinyordu. Bu arada özgürlûkçü hareketler de son derece artmış Enver, Niyazi, M. KemaL Talât ve Cemal beylerin önderlifındeki Türk subaylan Meşrutiyet ı]anm\ istemeye başlamışlardı. Olaylar sırasında. Padişah'ın ordudaki hareketleri bastırmak ıçin gönderdiği Arnavut Şemsi Paşa vurulmuş. Makedonya'daki ordu komutanı da dağa kaldınlmıştı. Artık hiçbir ümit kalmadıgını gören 2. Abdülhamit 23 Temmuz 1908'de II. Meşrutiyet'i ilan etmek zorunda kaldı. Ancak Meşrutiyet'in ilanı bazı padişah taraftan gerici unsurlarca bir türlü hazmedılemedi. Şenatçı kesımin akıl hocası Derviş Vahdeti ve Said-i Nursâ denilen şahıslar Volkan gazetesinde padişah ve şeriat lehine, yenilikle Meşrutiyet aleyhine makaleler yazmaya başladılar ve tahriklenni gün geçtikçe de arttırdılar. Bu tahriklenn sonucu olarak tstanbul'da bulunan Rumeli'den düzeni korumak için getirilen altı Avcı taburu isyan ederek okullu subaylannı öldürdü. Hatta Asar-ı Tevfık Zırhlısrnın komutanı Yarbay Ali Kabuli Bey Yıldız Sarayf nda padişahın gözleri önünde süngülenerek öldürüldü. Bazı bakan ve milletvekillen de delik deşik edildi. İstanbul'da yönetim, ne yaptığını bilmeyen Avcı taburunun şeriatçı lideri Hamdi Çavuş'un eline geçti. Birliklerin başına yeniden alaylı subaylar getirildı. Bunun üzerine Selanik'te hazırlanan Mahmut Şevket Paşa komutasındaki Hareket Ordusu, Enver, M. Kemal, Cemal ve İstnet beylerle. Hamdi Paşa'nın yönetimınde harekete geçerek Istanbul'a geldı. Asi Avcı taburlan Taşkışla'da topa tutularak teslim olmak zorunda bırakıldı. 40'tan fazla tahrikçı yobaz ile Hamdi Çavuş ve Derviş Vahdeti asıldı. Saıd-i Nursî ıse kacarak hayatmı kurtardı. 2. Abdülhamit'ın her ne kadar ısyancılan desteklemediğı anlaşıldı ise de yeni olaylara meydan verilmemek üzere tahttan indirildi ve Selanık'e sürgüne gönderildı. Avcı taburlannın ısyanı konusunda yapılan incelemeler bu tabur erlerine çok miktarda lngıliz ve Rus altınının dağıtıldığını, yabancı güçlerin yanı sıra şeriatçı kesımin de bu ısyanda başrolü oynadığını ortaya çıkardı. İstiklal Savaşında gerici-şeriatçı isyanlar Türk istiklal Savaşı'nı başlangıçta zorlayan olaylann başında Iç Anadolu'da başgösteren gerici- hılafetçi isyanlar gelmektedir. Mustafa Kemal Paşa başkanuğında Ankara'da kurulan Milli Hükümeti dağitmak için lstanbul hükümeti Anzavur ısimli bir Arnavutun komutasında 10 bin kişilik, toplu, makineli tüfekli bir orduyu Anadolu'ya sevk etmıştir. Anzavur ordusu; hilafetin, Mûslümanhğın elden gittiğini, M. Kemal Paşa'nın ve arkadaşlannın dinsiz ve komünist olduklannı yaya yaya Geyve Boğazı'na kadar ilerlemiş, ancak burada AH Fuat Paşa komutasındaki Milli Ordu birliklerince darmadağın edilerek yenilmış ve Anzavur tstanbul'a kaçmak zorunda kalmıştır. Anzavur kuvvetleri bu çatışma sırasında birçok masum vatandaşın yanı sıra Milli Ordu'nun en değerli subaylanndan Yarbay Rahmi Bey'ın de şehit olmasma neden olmuştur. Padişah hükümeti ve hilafetçiler bundan sonra da rahat durmamışlar. gönderdikleri ajanlar ve lngılizlerin dağıttıklan altınlar sayesinde Tokat, Bolu. Düzce, Yozgat, Hendek, Konya. Bozkır'da isyanlar çıkarmışlar, din elden gıdıyor bahanesi ile saf vatandaşlan kandırarak isyana katılmalannı sağlamışlardır. Refet Paşa komutasındaki Milli Ordu bu isyanlan da kısa zamanda bastırmış, isyan hareketlerinin elebaşılan olan hılafet ordusunun Kurmay Başkanı Yarbay Hayri Bey ile asilerden Sefer Koç, Abdülvehap, Erzurumlu Naim ve Şaki Mustafa yakalanarak asılmışlardır. lsyancılar çarpışmalar sırasında kendilerine nasihat etmek ısteyen Yarbay Mahmut Bey'i de parçalayarak şehit etmişlerdir. Düzen yeniden sağlanmışken bu sefer de Çerkez Etem gailesi başgöstermiştir. Çetelerin resmi orduya, kendisinin de tsmet Paşa'nın emrine girme talimatma uymayan Çerkez Etem Ankara hükümetine karşı kazan kaldırmış, resmen isyan etmiştir. M. Kemal Paşa, Refet Paşa'ya bağlı Derviş Bey komutasındaki 1. süvari tümenini asileri yok etmeye memur etmiştir. 1. süvari tümeninin Yüzbaşı Kâmil Bey (Olgun) komutasındaki 11. süvari alayı ile Yüzbaşı Şeref (Gûralp) komutasındaki 10. süvari alayı Çerkez Etem kuv\ etlerini bozguna uğratmış ve Çerkez Etem ile kardeşleri Yunanlılarla kaçmak zorunda kalmışlardır. Olaylann iç yüzünden haberdar olmayan Çerkez Etem'in efeleri affedilerek resmi orduya katılmışlar ve vatanın kurtanlmasında hizmet etmişlerdir. İç Anadolu'dakı isyanlar ıçinde yalnız Demirci Mehmet Efe M. Kemal Paşa'nın affına mazhar olmuştur. Yunanlılara karşı büyük mücadeleler veren Demirci Mehmet Efe bir hiddet anında Denızli Askerlik Şubesi Başkam Albay Rıfat Bey'i vurmuş ve dağa çıkmıştı. M. Kemal Paşa, Efe'nin lkemizde ileri - geri kavgasının, daha açık bir deyişle laiklik - şeriat kavgasının gelecekte devam edeceği şüphesizdir. Her ne kadar gerici takım geçmişte olduğu oranda güçlü değilse de gayretlerine ara vermeyeceği de açıktır. Gericiliğin tamamen yok edilmesinin ülkenin kültür seviyesinin yükselmesi ile 1 bağıntılı olduğu da görülmektedir. geçmiş hizmetlerini göz önüne alarak savaş sonrasında kendisini affetmiştır. 1. TBMMde şeriata destek hareketleri İstiklal Savaşı'nda şeriatçı ve hilafetçi akımlar l. TBMM'de de bazı milletvekillerinin desteğini bulmuştur. l. TBMM'de başlıca ikı grup mücadele halinde idi. Bunlann birincisi; Milli Mücadeleyi ve M. Kemal Paşayı destekleyen Devnmci ve Mıllicıler grubu ıdi. Bu gruba "1. Grup" adı veriliyordu. Bu gruptan başka aynca M. Kemal Paşa'nın talımatı ile ikinci bağlı bir örgüt daha kurulmuştu. "RumeB ve Anadolu Müdafaa-i Hukuk Grubu" ile Rauf Bey \e Karabekir arasındaki anlaşmazlık. cumhuriyetin ilanı ve halifeliğin kaldınlması sırasında açık bir şekilde gün ışığına çıktı. "Kursağunda hafifenin ekmeği var" diyecek kadar hilafetçi olan Rauf Bey'e Kâzım Karabekir Paşa da arka çıkmaktan çekinmemiştir. Türk Kurtuluş Savaşı'nda büyük hizmetleri olan bu iki insan, halifeliğin dünyada aslında var olmayan etkisinı abartmışlar; 1. Dünya Savaşı'nda Necef ve Suriye çöllerindeki 25 bin yaralı Türk askerinin cahil bedevilerin cenbiyeleri ile parçalandıklannı anımsamaz ve umursamaz görünmüşler, milletin parası ile kursaklanna giren nımeti, halifenin hediyesi saymaktan geri kalmamışlardır. Tek kelime ile halifeyi ulusa tercih etmişlerdir ve böylece de bu yanlış ve hatalı görüşleri sayesinde yaptıklan tüm "Tekke ve türbelerin kapatılması, dini kıyafetlerie memurlann giyecekleri başlıklar" ile ilgili 1925 tarih ve 671 sayılı yasa yürürlükte olmasma karşın Türkiye'de hâlâ böyle görüntülerle karşılaşabiliyoruz. ismini alan bu grupta Mahmut Esat, Mustafa Necati, Kıbç Ali, Muhhtin Baha, Mazhar Müfıt gibı M. Kemal'e ve Milli Mücadeleye gönülden bağlı devrimci insanlar bulunuyordu. Bu grubun ortak bir özelliğı de halifeye ve hilafete kesinlikle karşı olması ıdi. Öte yandan padişah ve halife taraftan mebuslar da boş durmuyordu. Şeriatçı grubun 1. TBMM'deki adı "2. Grup"tu. Bu grubun başında Hüseyin Avni. Miralay Selahattin \ e sonralan Topal Osman tarafından öldürülen Ali Şflkrü beyler bulunuyordu. 2. Grup hılafetı ve padişahı savunuyor. zaferden sonra cumhuriyet yönetiminin kurulmasına karşı çıkıyordu. 2. Grup da fikirlerinı daha rahat savunmak ıçın "Muhafazayı Mukaddesat Cemiyeti" isimli bir örgüt oluşturmuştu. Bu grup tüm ülkede "şeriat ve hilafet" lehine propaganda yapıyor. bu düzenden yoksun bir Türkiye'nin çökeceğini savunuyordu. Bazı 1. Grup milletvekilleri bu faaliyetlerden rahatsız olarak bu müfrit milletvekillerinin TBMM'den atılmalan yolunda bır karan M. Kemal Paşa'ya götürdüklerinde şu anlamlı cevabı almışlardı: "Her fıkrini beğenmediğimizi Meclis'ten çıkanrsak, bu meclis meclis olmaktan çıkar ve dünya nazanndaki itiban da sarsdır." Zamanla Rauf Orbay \ e Kâzım Karabekir Paşa da 2. Grup'a taviz \ermeye başladılar. M. Kemal Paşa yararlı hizmetleri unutturmuşlardır. Aslında yanılgı içinde olanlar sadece Rauf Bey ile Kâzım Karabekir değildi. Türk edebiyannın ve basınının mümtaz sımalan olan Refik Ahmet, Refii Cevat ve Ali Kemal de maalesef bu grubun içinde yer alrruş ve sonunda ülkeden sürülen 150'liklerle kader birliği yapmışlar, Ali Kemal ıse bizzat halkın linç etmesi ile hayatını kaybetmiştir. Cumhuriyetin ilanı M. Kemal Paşa'nın lsmet Paşa ile birlikte cumhuriyeti ilanı ve hilafetin kaldınlması bu harekete karşı olan Rauf Bey - Karabekır grubuna yeni katılımlan sağlamış, lsmet Paşa'nın başvekilliğini ve Lozan'daki başansmı çekemeyen Refet Paşa ile Cafer Tayyar Paşa da bu gruba katılmışlardır. Cumhuriyetin ilanı ile birlikte TBMM'den tasfiye edilen hilafetçi grupla eski Maliye Bakanı Cavit Bey'in liderliğindeki Ittihatçılar arasında ortak bir dayanışma başlamış ve kısa bir süre sonra Rauf Bey 'le üç paşa da bu gruba destek vermeye başlamışlardır. Bunun sonucu olarak da eskı Lazistan mebusu Ziya Hurşit'in Atatürk'e karşı düzenlediği başansız tzmir suikastı meydana gelmıştir. Suikast üzenne kurulan İstiklal Mahkemesi hilafetçi suikastçılann yanı sıra tüm Ittihatçılarla Karabekir, Cafer Tayyar ve Refet Paşa'lan da tutuklamış ve yargılamıştır. Atatürk'ün yakın arkadası Ali Fuat Paşa da bu hareketlerle hiç bir ilgisinin olmamasına rağmen tutuklanmaktan kurtulamamıştır. Ali Fuat Paşa olayı duyup da hükümete haber vermemekle suçlanmıştır. Yargilananlar arasında Atatürk'ün çocukluk arkadaşı Albay Ayıeı Arif ile Hafis Turgut İsmail Canbolat Rüştü Paşa, Şükrü Bey gibı Ittihatçılarla Hafız Mehmet, Laz IsmaiL Gürcü Yusuf gibi halife taraftarlan da bulunuyordu. Bu arada gene eski Ittihatçılann liderlerinden laşe Nazın Kara Kemal Bey ile eski Ankara Valisi Abdülkadir Bey de kaçtıklan için gıyaben yargılanmışlardır. Sonuç olarak; mahkeme Kâzım Karabekir, Refet. Cafer Tayyar ve Ali Fuat paşalan beraat ettirmiş, aralannda Cavit Bey ve Ziya Hurşıt ile İsmail Canbolat'ın da bulunduğu 27 kişiyi idama mahkûm etmiştir. Mahkemeden sonra gıyaben mahkûm olan Kara Kemal ve Abdülkadir beyler de intihar etmişlerdir. Böylece bu dava ile birlikte Ittihatçılar siyaset sahnesinden çekilmişler, ancak gericılerin faaliyetleri kısa bir durgunluk döneminden sonra devam etmiştir. Gericiler; Atatürk'ün inkılap ve devrimlerini bir süre sessizlik içinde izlemişler, ancak tekke ve zaviyelerin kapatılması, Medeni Kanun, Kıyafet ve Şapka lnkılabı ve Harf Devrimi ile birlikte Menemen'de Kubilay'ın şehit edilmesi ve şapkaya karşı hareketlerle yeniden sahneye çıkmışlar ve bir kez daha devrimlerin tokadı ile cezalannı bulmuşlardır. Bu olaylardan bır süre sonra şeriatçılar bu kez de Ingiliz altınlan ve silahlan ile talihlerini Doğu'da Dersim ve daha sonra Şeyh Sait isyanlan ile denemek istemişlerse de gene Türk ordusunun çelikten sinesine çarparak paramparça olmuşlardır. Doğu isyanlannın önemli bir özellıği de bu isyanlann, Musul petrollerinı tam olarak ele geçirmek isteyen Ingilizlerin parasal ve silah destekleri ile çıkanlmış olmasıdır. tngilizler Atatürk'ün Musul'u Türkıye Cumhuriyeti'ne katacağından daima korkmuşlar ve her fırsatta gerici isyan ve akımlan desteklemeyi bir devlet siyaseti saymışlardır. Bugün dahi Güneydoğu olaylannda yabancı parmağı olduğu son derece açıktır. Sonuç olarak: Günümüzde medreseler, ulema ve mollalar yoktur. Gerici takım halen çeşitli tarikatlardan destek almakta ve durumun farkına varmayan bazı siyasi partilere de sızmış bulunmaktadırlar. Hiç şüphe yok 21. asır Türkiyesi'nde Atatürk ilke ve devrimleri hiçbir şekilde yıkılmayacak kadar sağlamdır. Tüm ülke; ordusu, gençliği. ünıversıteleri, okullan ve tüm aydın kesimler ile bu ilke ve devrimlerin ve özellikle laikliğin bekçisidir. 21. asra ulaşan Türk ulusunun; insan haklanm, sevecenliği, bilgiyi ve hoşgörüyü gözardı eden: kadını insandan saymayan, çağdaş hukuk yerine şeriat kurallannı arzulayan, Mûslümanhğın insani değerlere verdiği önemi. müspet ilmi ayaklar altma alarak, tarikatçı emellere ve çıkarlara hizmet eden gericî davranışlan fcabulüne irnkân ve ihtimal - olmadıfi açıktır. Ancak özellikle gençlerimize ve toplumumuza Allah ile kul arasına hiç kimsenın giremeyeceği hususu tarikatlann, şeyhlenn Kuramkerim'de yer almadığı açık ve kesin bir şekilde anlatılmalı; özellikle okullarda hurafe ve masallardan uzak, ciddı ve gerçekçi bir dini eğitimin sağlanmasına önem verilmelidir. Türk ulusunun. gericilerin tslamın pozıtif görüşlerinden alınan, çağın gereklerine uygun yaşamsal kurallan gözardı edişlerini de görmezlikten gelemeyeceği açıktır. Hele Türk ulusu; dûnkû bedevilerin torunlan olan şeriatın hamisi bugünkü Arap emirlerinin ve özellikle dünün donsuz çöl eşkıyasının torunu Kaddafi'nin ülke halklannın ekmeği olan petrol gelirlerini Avnıpa'larda, Amerika'larda saİahat âlemlerinde har vurup harman savurmalannı da bilmezlikten gelemez. Ve Türk ulusu 1. Dünya Savaşı'nda vatan uğruna çöllerde kalan binlerce Türk evladının çöl fellahlannın cenbiyeleri ile kalleşçe hayatlannı kaybedişlerinı ve şehit oluşlannı hiç ama hiç unutmaz. Kanlı katıl PKK'ye yapılan mali ve silah yardımlannm Suriye, Iran ve Irak'tan geldiğini de hiçbir zaman gözardı etmez. Kısacası; yüzyıllar boyunca peygamberimizin söylediği gibi"AIlah'ın gerçek askeri olan" Türk ulusu geçmişte olduğu gibi gelecekte de kara cüppeli ve kara kafalı gericilere karşı gerekli mücadeleyi verecek ve gerçek Islamın yüzyıllar boyu bozulmayıp bilakis gittikçe güçlenen müstesna değerlerini korumaya devam edecektir. Şeriatçılann oynadıklan çeşitli oyunlar, Sincan'daki provokasyonlar, son Aczmendi olaylan, bu olaylarla ilgili olarak sergilenen tekke ve imam nikâhı oyunlan, şeyh bozuntusu AH Kalkana ile Müslüm Gflndüz'ün çevirdikleri dolaplar, tslamuı kutsal mteliklerini birer çıkar tezgâhı haline getiren dın bezirgânlannın içyüzlerini bir kez daha gündeme getirmiş bulunniaktadır. Türk ulusu bu çirkın oyunlan gördükçe büyük Atatürk'ün "Kıyafet, tekke ve zaviyeler" konusundaki karannm ne kadar haklı olduğunu bir kez daha anlamış bulunmaktadır. Yazımıza son vermeden önce "Tekke ve türbelerin kapatılması. dini kıyafetlerle memurlann giyecekleri başlıklar" ile ilgili 1925 tarih ve 671 sayılı yasanın yürürlûkte olduğunu hatırlatır, çeşitli acaib kıyafetlerle sokaklarda ve TV ekranlannda boy gösteren kişilerle ilgili olarak da yetkililerin kulaklanru çınlatınz. İÎTTİ KJÖRÜŞITÜRKSEN BAŞER KAFAOĞLU Bir büyük çevreci David Piercebir kitabında şöy- le diyordu: "Çevre kirliliğinden sözedince berkes her şeyi yapmalı diyor, bu ne iyi haber. Ama kötü haber şurada, herkes dediğiyle kahyor ve kimse çevre için bir şey yapmıyor.'* Bence son yıllann çevre polıtika- lan en iyi şekilde böyle özetlenebilir. Bunun böyle olduğunu bir de Ingilizlerin ünlü dergisi Econo- mist'in 15 mart günlü sayısında yayımlanan "Too much hot air" başhklı yazısından da anlayabıliriz. Dergi çevre politikalan açısından çok önemli işaret- ler vermektedir. Bu işaretleri üçe ayırarak irdeleye- biliriz. Birinci işaret ülkelerin göklere çıkan gürültülerle topladıklan aldıklan kararlan ne ölçüde önemsedik- lerini ortaya koyma çalışmasıdtr. Dergi bu konuda şöyle fikir yürütüyor: "Uluslararası çevre konferanslan politikacüann bu konuda nasıl ikiyüzlü davrandıklannı ogrethor. Beş yıl önce Rio de Janeiro'da zirve toplantısında dünya liderleri dünyayı alıp götüren problemler. or- man kıyımmdan yaşam çeşitliliğinin kaybolmasına kadar nasıl da heyecanlı göriinüyoriardı. Bu eabala- ruun en önemli noktasuu Globai Isuıma Antiaşmasu protokolü oluşturmuştu. Burada zengin ülkelerin Dünyada çevre politikalanGreenhouse gazlan denen ve uzayuı ısınmasına ne- den olan gaztann 10 yıl sonunda 1990 düzeyine indi- rilnıesi vaat ediliyordu. Sonra herkes evine döndü ve bu konuda hiçbir şey yapılmadı: Zengin ülkelerin he- men hepsi 1990'ın çok üstünde, bazılan )üzde40 da- ha yüksek emmon hedefleri planlamakta... Bu arada uluslararası çevre cümbüşü süre gidiyor. Bu hafta hükümet dışı çevre kuruluşlan yine Rio'da dünyamn gclcceğinin ne olacağını konuşmak üzere bir toplantı düzenlediler. Haziran ayı içinde de hükü- met temsikileri Rio donığundan bu yana kay dedilen gelişmeleri görüşmek üzere vapılacak dc\ bir toplan- tı da buluşacaklar. Aralık ayında da Japonya"nın Kyo- to kentinde yeni Greenhouse gazlan hedefleri sapta- mak üzere bir daha buluşacaklar. AB ülkeleri 2010 yılı için yüzde 15 oranmda kesinti öneriyoriar. Şim- diye kadar arüşlara engel olunamadığı hesaba katı- lırsa gerçekten hayret verici bir hedef™ İki önemli çizgi bu gibi konferanslarda bakanlann boş vaat yumaklan ileri sürmesine cesaret veriyor. Bi- rincisi, bir politikacının diğer ülkelerin hedeflerine uymayışlanna dayanarak savunma olanağı bulabil- mesi... Hiçbir ülkenin silahını tektarafü olarak bırak- ma niyeti yok, kimse tek tarafiı olarak emisyonu azalt- mak istemiyor. (Maüyctlerin yüksek olmasma karşı- lık yarar, diğer ülkeler emisyonu sürdürürse sıfir.) İkincisi ise konferanslara gelenlerin, maliye ya da sa- nayi bakanlan yerine. çevre bakanı olmalan. Bilin- diği gibi çevre bakanlannın tek göre\i bu gezegeni kurtarmak-. Diğer icraatçı bakanlann bu hedefler- den haberieri yok~" Dergideki yazının ikinci ana fikri aslında globai ısınmanın çevTe konusunda en önemli sorun olma- dığı. Bu konudaki kanıt dizisi şöyle: Gaz emısyonlannın globai ısınmaya. neden oluşu konusunda çok önemli belirsizlıkler var. Acaba ik- lim değişiklıklerınin ne mıktan ısmmadan ileri ge- liyor? Orneğin bulutlar bu ısıyı daha yükseltip dü- şürmüyor mu? Böyle belirsizlikler varken globai ısınmadan kaçmmak için büyük ekonomik maliyet- leri göze almak doğru olur mu acaba? Bugün tican yakıtlann beşte dördü petrol, kömür ve doğalgaz gi- bi fosil yakıtlardır. Güneş enerjisi gibi alternatif ya- kıtlar hâlâ çok pahalıdır. Dergiye göre eğer çevTe için illa çok para harca- nacaksa moda alanlan bırakmalı ve örneğin fakir ül- kelerdeki kirli sular gibi yılda iki milyon çocugun ölümüne neden olan bir konu ele almmalıdır. Dergi bununla beraber gaz emisyonunu çok az maliyetle ya da bedava olarak azaltacak bazı önlem- lerin almmasının olası ve yararlı olduğunu da ileri süriiyor. Dergiye bakılırsa hükümetler enerji kulla- nımına yılda 600 milyar dolarlık sübvansiyon yap- maktadır. Bu sübvansiyonlar nedeniyle fosil yakıt- lar olabileceğinden daha ucuza satılabilmekte ve is- rafçı biçimde tüketilmektedir. Bu sübvansiyonlan kaldırmada tek iyi örnek tngiltere hükümetinin kö- mür için yaptığı sübvansiyonu kaldırmasıdır. Buna benzer sübvansiyon indirim fırsatlannı zengin ülke- ler kaçırmışlardır. Zaten bu gibi önlemlerin doğura- cağı yakınmalardan hükümetler çoğu kez çekinirler. Ama dünyayı da kurtaracak bundan iyi hangi reform çabası düşünülebilir? ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Şevket Süreyya'nın , 100. Yılı! 1) Ankara'da üç gün süren, "Köktendinciliğe Karşı Ulus- lararası Aydınlanma Konferansı," kanımca çok güzel geçti. Konferansa katılan Avrupalı aydınların bıldirileri, heyecan vericiydi. Bildirilerden kimilerini zaman zaman okurlara sunmayı düşünüyorum. Kanımca, en çok yüz ki- şinin izleyebildiği bu toplantılan, tüm Türkıye izlemeliydi. Uzgöreçler, basın da bu konuda görevlerini yapmadılar. "Köktendinciliğe Karşı Uluslararası Aydınlanma Kon- feransı"ndan son gün haberim oldu. Konferans başlar- ken verilecek bir akşam yemeğine çağnlıyordum. - Yemekte kimler var diye sordum. Adlan sayılanlann hiçbiri yemekte yoktu. Bir politika- cının yemeğı olsa koşup giderler mıydı? Aziz Nesin'in savunmanı, arkadaşı Veli Devecioğlu na haber verdim, yemekte o da vardı. "Toplantı güzel geçti" dedim ya. işler bir çeşit ha ba- bam yöntemiyle düzenlenmişti. 30 Haziran 1995'te, Aziz Nesin, İstanbul'da bu tasansına ilışkin basın toplan- tısını yaparken toplantıda bulunan üç-beş gazeteciden biri de bendim. Bana ne çağn gelmiş. ne bır şey isten- mişti. Belki de: - Onu geçelim, şimdı gelirse domuz etınden filan söz eder, ortalık kanşır, nemize gerek demişlerdir ne bileyim! Bildiri sunanlar arasında, Server Tanilli'nın adını gö- remeyince şaştım da kaldım. Sordum soruşturdum, me- ğer "unutulmuş" iyi mi? 12 Eylül karanlığında, Avrupa'da "aydınlanma gıhşimini" başlatan O'dur. Aziz Nesin sağ olsaydı, bunlar olmazdı... Yazariar Sendikası Başkanı Ataol Behramoğlu, kendisinin çağnlmadığını söylüyor- du. Pen Yazarlar Derneğı Başkanı Şükran Kurdakul da yoktu. Pen Yazarlar Derneğı Yönetim Kunjlu Üyesı Se- zer Duru, kendi olanaklan ile gelmiş, eleştirilennı düzen- leyicilere söylemişti. Çankaya'dan S.D.'nin gelmesıne bel bağlanması da yanlıştı. Kafasında, islam Konferansı olan S.D., nıyegel- sindi? Onun yerine, köktendinciliğe karşı ilk savaşımı başlatan Mustafa Kemal Atatürk'ün gömütune giderek bir çiçek koymak daha uygun düşmez mrydi? • • • Şevket Süreyya Aydemir'ın doğumunun yüzüncü yı- lı bu yıl. 1897de doğmuş, ayı günü belli değil. Hasan Ali Yücel'de olduğu gibı yıl sonuna dek Şevket Süreyya Bey'i anımsayacağız demektir. Bugün 25 mart, O'nun 21 yıl önce, 1976'daaramızdan aynldığı, ölümsüzlüğe ulaş- tığı gün. Şevket Süreyya Aydemır'in ölümünden üç gün önce 22 Mart 1976'da Cumhunyet'te, karamsar bir yazısı çık- tı. Şevket Süreyya, bu yazısında günümüzü, bugünlere gelışı anlatıyorsanki sezgisiyle. Yazının başlığı "Olmak Ya da Olmamak." Şöyle diyor "Kötümserlik, yenilgi demektir. Fakat memleketimizin gidişatı üzerinde kötümser olmasak bile, bu sütunlan te- dirginliklerie yazıyoruz. Kuşkulu, üzgün, hatta ciddi sar- sıntılar içindeyiz. Çünkü Türkiye'de artık her şey, en son hızıyla heralan- da, bır son hesaplaşmaya doğru sürüklenıyor. Bu hesap- laşma; o alanlarda, bir olumluluk veya olumsuzluk ara- sındaki sonuç hesabıdır. Yani bu alanlarda zaman, olum- lu birgelişme içinde midir, yoksa ülkemizde, zamanın akı- şı içinde, sağduyunun ve ümıdin yenılgisi, değerienn if- lası, çağa ayak uydurmanın gücünü yitirişi ve müesse- seterin /f/barsız/aşması mı bu sonuç hesabına damgası- nı vuracaktır? Şimdi Türkiye'nin kader tayin edicı soru- nıj budur. Hatta buna 'var olmamak sorunu' da diyebi- liriz. Bunun böyle olduğunu duşünmek, tartmak ve bu prob- lemi ortaya atmak ise pariamentonun^ hükümetjn,ülke- mizin vahığı için ant içeh/erin, kısacası, milli gıdfeahmızk yön tayin edenlerin olduğu kadar ve belkı de onlardan zi- yade, aydınlann, artık ön planda gelen, aydınca ve cesur görevıdir. Çünkü bir ülkede aydın susarsa, orada artık ma- cera adamı dile gelir ve demagog, milletin sözcüsüymüş gibi konuşur. Aydınlann bu görevinin, tam ve uygar bir cesaretle yerine getirilmesi, yani bizi, hem içımizde baş- sız, güvensiz, hem dışanda yalnız ve itibarsız bırakan so- rumsuzluklann, sahteliklerin ve kendı kendimizi aldatışın; bütün tehlikeleriyle ortaya serilişi için ise sanıyorum kı ar- tık kaybedılecek tek dakıkamız bile yoktur. Çünkü bugün memleketimizde, kavramlar öyle kanş- mış, akımlar öyle soysuzlaşmış ve adına politika denilen sefaletle, politıkacı denilen şaşırmış insanlar öylesine birbiıierine girmiş, öylesine itibarsızlaşmışlardır ki bu du- rumuhatta 'Bizans'ın son günlen'ne benzeten kalem sa- hipleri bile görülmüştür. Biz bu benzetişe katılmıyoruz. Çünkü Bizans 'ın son günleri, gerçi sokağın harekete gel- diği ve devlet otoritesinin bir tür iflas ettiği günlenydi. A- ma o günlerde, yani devlet sorumluluğunun yenni, so- nımsuzluğun, kavgalann aldığı o günlerde hem de güç- lü bir ımparator görünen Justinyanus saltanatında alev- lenen maviler-yeşiller kavgasında (\sa'dan sonra 170. yıl) ve yalnız bir günde, lstanbul Hıpodromu 'nda (Sultan Ahmet Meydanıj 30.000 kışi can verdi (Nika isyanı). O gün orada, yalnız kan ve kılıç konuştu. Ve sokak kavgast, so- kağın, meydanın sınırlannı aştı. Sebep neydi? Sebep basitti: Sadece birkavram kanşıklığı!.. Gerçi bugün Türkiye'de söz, birçok olaylarda, artık sonımsuz güçlerin gibidir. Ve kavgalann üzeriennde, her türiü sorumluluk duygusundan yoksun, birtakım hasta ruhlann estirdiği bayraklar dalgalanır. Cehalet ve çağdı- şı ihtiraslar, sanki ideallermiş gibı kutsaliaştınlmak iste- nir. Ama son güvencemiz olarak gene bir mıllet var. Bu millet, kendi içinde coşan bütün sosyal çelişkileri, tari- hinden aldığı o sağduyu uyanış ve direnışi ile bütün so- rumsuz güçlere karşı eğer haykırabilirse?.." (Şevket Süreyya Aydemir'in, ölümünden üç gün önce yayımlanan yazısının kalan bölümünü, özetle de olsa per- şembe günü yayımlayacağım. ME). BULMACA SEDAT YAŞAYAN 7 8 9SOUMNSAĞA: 1/ Bursa'daki ünlü kaphca.2/ Eskiden irtibat ve haberleş- me hızmetlennde kullanılan hızlı ve hafif gemi... Ka- 4 yak. 3/ Evcıl bir geyik... tkibağlan- tı parçasıru birbıri- g ne yakın olarak ek- lemekte kullanılan özel parça. 4/ Ağır ve her ikı tarafı keskin bir kılıç. 5/ Tuzağa düşürûlen şey... Sümerlerde sağlık tanrıçası... Adın durum eklennden biri. 6/Eldiven ve giysi yapımmda kulla- nılan bir tür yumuşak de- ri... Üzerine yapı yapıl- mak için aynlmış yer. 7/ Güney Amerika'da yaşa- yan, oldukça uzun gagalı siyah tukan. 8/ Etı lezzet- libırtathsubahğı.9/Mak- 8 bul bir sıcak ülke meyve- 9 si... Radyum elementinın simgesi. YUKARTOAN AŞAĞ1YA: 1/Anadolu'da yüzyıllardan bu yana göçerler arasında yapı- lan bırtürensizdokuma. 2/Hav-va'nın Batı dıllerindekı adı... Çok in bir kertenkele tûrü. 3/ Bır kâğıt oyunu... Bez parça- lanndan dokunan adi kilim. 4/ Belirti... Sibirya'da yaşayan Türk kavımlennden bir grubun adı. 5/ Ana motifin yınelen- mesınden ıbaret canlı ve hareketli bestelere venlen ad... Yünden dövülerek yapılan kalın ve kaba kumaş. 6/ llkel benlik... Doğu Anadolu'da bir ırmak. 7/Üstü kumaş, altı ke- nevir ipinden yapılan hafıf ayakkabı. 8/ Büyük ve derin ka- ravana... Şarkı, türkü. 9/Zahmet, sıkıntı... Bırmasal kuşu.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear