25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 16 MART 1997 PAZAR 12 DIZIYAZI flıbarsumen altındaydı Sunuş -Bomba... Ses önce davrandı. Soluksuz yayıldı kalabahğın üzerine ama bomba daha güçlüydü, daha atılgan... Sonra o puslu bahar havasını yanık et kokusu sardı, çığlıklara eşlik ederek... Sonra? Unuttuk. 16 Mart'ı herhangi bir gün gibi saydığımız yıllar yaşadık. Bazen tek sütunda kıyıyâ kö^eye sıkıştınlmış bir haber aralayıverdi unutmanın utancını. "Sahi" dedik " Yedi kişı ölmüştü, elli kadar da yaralı... sonra?" Sonra? Scksenli yıllann sonuydu... O günü hukuk fakültesi öğrencisi olarak yaşamış bir grup genç adam ve kadın unutmanın örtüsünü kaldırmaya soyundular. Bombayı atan kimdi? Ya silahlar, onlar nereden ve nasıl sağlanmıştı? Neden o gün polis koruması yokru? Polis neden bombayı atanın, silah çekenlenn peşinden koşan meslektaşlarını durdurmuştu? Ya o ihbar... Neden, olayı önceden haber veren, polisten polise gönderilmiş yazı sümen aralannda gezmişti bunca yıl? Darbeye, yani 12 EylüTe uzanan yolun başlangıcıydı o gün... Biz unutmalara dalmışken, başka senaryolann sinopsisi o güne dayanarak oluşturuldu. Filmi, 3 Kasım 1996"da Susurluk'ta gördük. Arananla arayan (!)', katille polis yanyanaydı... Tıpkı o eün, yani 16 Mart I978'de Beyazıt"ta olduğu gibi... Bomba ve arkasından ateşlenen silahlar sustuğunda geride yedi ölü vardı, Cemil Sönmez. Baki Ekiz, A. Turan Ören, Abdullah Şimşek, Hamit Akıl, Murat Kurt ve Hatice Özen. Elliye yakın öğrenci de yaralıydı. Biz unutmalara dururken onlann ve arkadaşlannın belleklerine kazındı katliam. Devletin yerine onlar düştüler katliamın peşine. Yenı tanıklarla çıktılar adaletin karşısına, yeni bilgilerle. Bizse seyretmenin alışkanlığıyla davrandık yine. Oysa. 16 Mart ne ölenlerin yakınlannın ne yaralananların ne de davanın peşine düşen bir grup hukukçunun sorumluluğu değildi tek başına. Hala dilimizdeyse demokrasi, hala hukuk devletinde anyorsak çözüm, sahiplenmeli, sonuçlanmasını istemeli, tozlanmış bir dosya olarak elli yıl sonra bir utanç gibi karşımıza dikilmesini engellemeliydik... Çünkü 16 Mart hepimizin "dava"sıydı... en yolda bir katliam • Beyazıt Meydanı, kartpostallardaki gibiydi. Sabah, bütün sabahlar gibi; kuşlar, Çınaraltı, trafik, konuşmalar, gülüşmeler... Kollarının altlarında kitapları beşer onar girdiler merkez binadan... Amfilere dağıldılar, birinde Anayasa Hukuku'nu gördüler, diğerinde Iktisada Giriş'i. öğle saatleriydi, bahçede buluştular. Bahçe polis kaynıyordu, şaşırdılar. Saat 13. 25'ti. Dışarıya çıktılar. Daha düne kadar kol kola girip kendilerini faşistlerden koruyan polisleri aradı gözleri. Yoktular. nlatmaya 7 Mart 1978'den başlamalı... O gün, T.C Istanbul lli Emniyet Müdürlüğü başlıkh bir yazı, müdür yardımcısı Şükrü BaJcı imzasıyla binnci ve ikinci şube ile toplum zabıta müdürlüklerine ve Eminönü Emniyet Amirliği'ne gönderildi. "Komı" hanesinde "Güvenlik tedbirleri hk." yazıhydı. sayı isel2780. ^8Martl978 çarşamba günü. İstanbul İ nKersitesi Hukuk FakültesTnde ülkücii gruba mensup öğrencilerin karşrt göriişlü öğrencilere amfi l'de saMıracaklarTnı bıldınyor ve şöyle sürüvordu: "Sol gruba mensup öğrencilerin fakülteye gelmeye devam etmeleri hatinde 8- 10 gün içinde bu grup üzerine dinamit aniacagu liderlerinin Ozgün Koç isimli öğrenci olduğu, toplanülann Beyazıt Meydanı'ndaki Platin kıraathanesinde dü/enlendiğinin istihbar ediküği bildirilmektedir. İstanbul İ niversitesi merkez binadaki görevlilerin bu konularda uyanlarak gerekbginde takvi)e edilmesini ve bir olaya meydan verilmemesini önemlericaederim." Belgenin üzerindekı damgalar gösteriyordu ki yazı bir gün sonra yani 8 Mart 1978'te "Dağıüm gereğT ilgili bütün birimlere ulaştınldı. O günlerde de dillerdeydi, "Bu bir hukuk devletiyiz, demoknsiniıı teminabyız." Büyük ihtimal. ihban yapan da, buna inanmıştı... Bir katliamı önlemenin ferahlığında beklemiş. ummuş ve istemişti: Devletti bu, güçlüydü, muteberdı... Engellerlerdi... Ama engellemedi. Sonra 16 Mart 1978'e devrildi günler... Beyazıt Meydanı, kartpostallardaki gibiydi. Sabah. bütün sabahlar gibi; kuşlar, Çınaraltı, trafik, konuşmalar, gülüşmeler... Kollannın altlannda kitaplan beşer onar girdiler merkez binadan... Amfilere 16 Mart 1978'deki katliamdan sonra kapanan İstanbul Universitesi 14 nisanda tekrar açılırken öğrenciler ölen arkadaşlan için düzenledikleri törenle katliamı kınadılar. dağıldılar, birinde Anayasa Hukuku'nu gördüler, diğerinde Iktisada Giriş"i. Öğle saatleriydi, bahçede buluştular. Bahçe polis kaynıyordu, şaşırdılar. Saat 13. 25'ti. Dışanya çıktılar. Daha düne kadar kol kola girip kendilerini faşistlerden koruyan polisleri aradı gözleri. Yoktular. O bir örnek bakışjı simitçiler de yoktu ortalıklarda... Ama onlar, faşistler oradaydı ve onlan görür görmez sloganlanna başlamışlardı, "Kahrolsun Komünistfer", "Beyazrt Meydanı KomüıüstJere mezar olacak...'" llk kez bu kadar çok faşist bir aradaydı, üstelik saJdırgandılar. Bir kez daha şaşırdılar. Yanıt vermediler, yan yana durup Vezneciler'e doğru yürümeye başladılar. Daha Eczacılık Fakültesi'ne doğru kıvnlmışlardı ki, o ses duyuldu: Bomba... Arkasından silah sesleri...' Çığlıklar kaç saniye sonra duruldu, olayı yaşayan hiç kimse anımsayamayacaktı. Silahlar sustuğunda polis memuru Yahya Gergin, ayağa kalktı ve ateş edenlerin peşine düşmeye kalkıştı. Uç dört kişiydı kaçanlar, Ordu Caddesi'nden aşağıya koşturuyorlardı. Birkaç adım atmıştı kı arkasından gelen "emrr 1 duydu Gergin: -Koşmayın! Emri veren. Kumkapı Toplum Zabıtası komiserlerinden Reşat Altay dı O anda görmemişti ama daha sonra arkadaşlanndan duymuştu bu ismi Gergin. Pek çok yer değiştırecekti Altay. basamaklan "görülmeyen" adımlaria aşacak, bugün de karşımıza İstanbul Terörle Mücadele Müdürü olarak çıkacaktı... Son günlerde ise bir haber çalkalanacaktı Emniyet te "Reşat Altay Niğde JEmniyet, Müdürlüğü'neatandu." Gergin. emn dınlemedi. koştu. Ancak, Denizli Talebe Yurdu'na kadar sürdü takip. Katiller izlerini kaybettirdi. Dönerken Gergin'in ve diğer polisler Adnan'la Zeki'nin elinde iki tabanca vardı. Bu tabancalar yolda, yerde bulunmuştu ve katillere aitti. Yaralılar hastanelere taşındı. kimisi Esnaf Hastanesi'ne. kimısı Cerrahpaşa'ya, kimisi de Çapa'ya... Birkaç saat sonra ölenlerin haberlen geldi. Hatice Özen, Baki Ekiz, A Turan Ören. Abdullah Şimşek, Hamit Akıl, Murat Kurt- Iktısat Fakültesi üçüncü sınıf öğrencisi Cemil Sönmez ise ağır yaralıydı. Bir hafta sonra onun da bedeni yenik düştü bombaya. Yaralı sayısı "yaklaşık olarak eDf' olarak geçti kayıtlara. Kiminın durumu ağırdı, kimi ayakta tedavi gördü... O gece, kimse emir vermedı, kimse çagnda bulunmadı ama beş bin kişi İstanbul Universitesi'ni işgal etti. Öğrenciler içerde, yakınlan dışarda sabahladı. Bu yitirilenlere ağıttan çok bir protestoydu, eğitim ve yaşam hakkına sahip cıkmaktı. Öfkeliydiler. Hem katillere hem de o katillere resmi kıyafetleri içinde yardım eden, üniversiteye sılahlan sokan, istıhbarattan çok provokasyon görevini üstlenen "güvenlik" güçlerineydi öfke. Ertesi gün cenaze töreni düzenlendi. Binlerce kışı katıldı törene. yumruklar sıkılıydı, gözlerde acı vardı, bir de onu örten öfke... Demeçler verildi birbiri ardına .. Dönemin Başbakanı BülentEcevit "Saldırganlara hadkri bildirüecek" dedi, lçişleri Bakanı trfanOzaydınlı: "•Gençlerimize uzanan bu tür menfur eUer, nereden gelirsc gebin mutlaka kırüacakûr." DİSK katliamdan dört gün sonra ıki saatlik işi bırakma eylemine öncülük etti. "Faşizmi Kınama" adlı bu eylem sonrasında 104 işçi tutuklandı. İstanbul Barosu'na bağlı avukatlar üzerlerinde cüppeleri adliye önünde saygı duruşundabulundu... Yarın: Sıra yargıda Bomba atılacağı biliniyordu16 Mart 1978 günü İstanbul Universitesi önünde görev yapan dokuz polisten biri olan Yahya Gergin, katliama, öncesine ve sonra- sına ilişkin sorulanmızı yanıtladı: -Katliam sırasında kaç yaşındaydınız, kaç yıllık potistiniz? 1974 yılında polis oldum. O yıl, yirmi al- tı yaşındaydım. -Bomba atıldığında neredeydiniz? Öğrencilerin çıkış saatinde merkez bina- nın önünde bekleme yapıyorduk. Görevüniz son grup da çıktığında orîlan Yabancı Diller Yüksek Okulu'na kadar götürmekti. Arkala- nndan birkaç adım attık, merdivenlerin ora- da on beş-yirmi kişilik bir sağcı grup slogan atmaya başladı. Başımızdaki amir "döne- lim" dedi "Bunlan dağıtalım." Biz bunla- n biraz geriye çıkardık, geriye döndük. O sı- rada öbür merdivenlerin başında görevlendi- rilmiş iki arkadaşımızdan biri "bomba" di- ye bağırdı. Herkes kendini yere attı. -Ne kadar zaman sonra kendinizi topar- layıp a\ağa kalktınız? Patlamayla birlikte silahlar ateş etmeye başladı. O da bittiğinde baktım bizden iki ar- kadaş birkaç kişiyi kovalıyor. Ben de başla- dım koşmaya. Arkamızdan biri bağırdı "Koşmayın" diye. Ben dinlemeyip yoluma devam ettim. Birkaç yüz metre sonra izleri- ni kaybettik. tki silah atmışlar yere, onlan alıp geri döndük. -Kimdi "koşmayın" diye bağıran? Sesi duydum ama kimin bağırdığmı gör- medim. Sonra arkadaşlar Kumkapı Toplum Polisi'nden Reşat Altay'm olduğunu söyle- diler. -Yaralılara yardım ettiniz mi? Biz kaçanlann ızıni kaybedip geri döndü- ğümüzde polis arabası yaralı lan hastaneye taşıyordu. Arabakan gölüiçindeydi. Param- parçaydılar, çoğu orada öldü. -Katliamdan önce olacaklan haber ve- ren herhangi bir şey dikkatinizi çekti mi? Üç dört gün önce şüpheli bir şahıs gör- düm. Öğrencilerin hangi yöne gittiklerini iz- liyordu. Başımızdaki amire söyledim, beni tersledi. -Olay günü kaç kişiydiniz güvenlik ön- lemi alan? Dokuz kişiydik. -Her günkü sayı mıydı bu? Hayır. Oniversitenin içinde de kırk kişilik bir polis kuvveti vardı. Patlamayla birlikte silahlar ateş etmeye başladı. O da bittiğinde baktım bizden iki arkadaş birkaç kişiyi kovalıyor. Ben de başladım koşmaya. Arkamızdan biri bağırdı "Koşmayın" diye. Ben dinlemeyip yoluma devam ettim. Birkaç yüz metre sonra izlerini kaybettik. tki silah atmışlar yere, onlan ••• - alıp geri döndük -Başka? Diğer günlerde, hatta bir gün öncesinde Kumkapı'dan da takvıye geliyordu. Yaklaşık kırk kişi görev yapıyorduk. -Neden o gün önlemler azaltılmıştı? Bilmiyorum. Sonradan ihbar olduğunu öğ- rendik. Bizim, yani memurlann haberi ol- saydı bu katliam olmazdı. Bence 16 Mart ha- disesi, teptiplenmiş, komplo bir hadise. -ttabar mektubundan ne zaman haberi- niz oldu? Olaydan bir hafta sonra bizım arkadaşlar- dan birkaçı evrakı ele geçiriyorlar. Sizin ga- zetenizde çıktı haber. O zaman bizden so- rumlu olan emniyet müdür muavini gazino- ya gelip "Hainier, şerefsizler, kim basına sızdırdı bunu" diye bize bağırdı. -Hiç biz de ölebilirdik diye düşündüğü- nûz oldu mu? Benim anladığım kadanyla polisten bir katliam olmasını istemediler. Isteselerdi, sağ göriişlü öğrencıler orada slogan atmaz, bizi geri çekmeye çalışmazlardı. -Neden? Eğer polislerden ölen olsaydı bunun üze- rine gidilirdi. en azından arkadaşlar peşini bı- rakmazdı ve olay açığa kavuşurdu. -Katliamın takipçisi oldunuz mu? Akşam, Şehzadebaşı K.arakolu'na geldik. yemek ihtiyacımızı gidermek için. Zeki ısim- li arkadaşım yanıma gelip "Abi" dedi "Bom- bayı ata.ni gören bir hemşerim var" dedi. Kimmiş diye sordum, tombalacı olduğunu söyledi. Nereden atıyormuş diye sordum, "Merdivenlerden" dedi "Hatta attıktan sonra kaçarken yuvarlanmış." Tipini tarif etti, benim üç dört gün önce gördüğüm şah- sa uyuyordu. -Tombalacıyı aradınız mı? Zekı'ye kimseye söylememesini öğütle- dim. Çünkü büyük hadiseydı. Kendi amiri- me de söyleyemedim çünkü sağ görüşlüydü. Beyazıt Karakolu amirine gittim, anlattım. -Dikkate alındı mı? Biz, hemşerisi olan arkadaşla haftalarca aradık. Bulamadık. Benim tahminin tomba- lacıyı öldürdüler. Sonradan Beyazıt Karako- lu amirinin de sağ göriişlü olduğunu öğren- dim. -Emin misiniz? Başıma bir hadise geldi. Bir olayda sol gö- riişlü bir öğrenci beni kazayla yaraladı. Ka- rakolluk olduk. Amer, benim ifademi alırken bir isim verdi, geçmiş gün unuttum bu ismi, "Bu şahsın vurduğunu söyle'" dedi "*Biz onu sıkıştıramıyoruz. Hazır sana vurdu- lar, hemen tutuklattıralım." -Sizce bütün amirlerin bomba atılaca- ğından haberi var mıydı? İster Kumkapı Karakolu'nun amın desin, ısten ünıversitedeki birimin amiri, adım gibi eminim, biliyorlardı. -Üniversitede görev yapan kırk polis, içerde mi bekledi? Evet, dışanya çıkmadılar. Yalnız Kumka- pı 'daki kuvvetin amiri kapıya kadar geldi ve orada kaldı. Çünkü bombanın dışandan atı- lacağı belliydı. İçerde atılsa, duvardan kaça- mayacaklan için kapıyı kullanmalan gerekir- di. Kapıda da biz bekliyordufc -Aynı görev yerinize mi döndürüldü- nüz?" O zaman üniversite rektörü, güvenlik sağ- lanmadığı takdırde okulu açtırmayacağını söyledi. Bir süre sonra bir arama yaptık okul- da. Merkez binanın mahzeninde aynı bom- badan bir tane buldum. Bir de silah deposu bulduk ama silahlar alınmış geriye rutubet et- kilemesin diye içine koyduklan gres yağlı boş torbalar kalmıştı. Aynı bombadan, Tica- ri Bilimler'de de buldum. -Bu bombalar tutanaklara geçti mi? Bilmiyorum, biz teslim ettik. -Okula girişlerde arama yapıldığına gö- re bu bombalar nasıl içeriye sokuldu? Üniversitenın içine silahı, kesici aleti so- kanlann bir kısmı polistir, bir kısmı da okul görevlileri. Bir polisi Fizik Fakültesi'ne ko- lunun içinde sekiz tane falçata sokarken biz- zat ben gördüm. -Polislerin kaçı için böyle yanlı olduğu- nu söyleyebilirsiniz? Şunu söy le> ebı1ırim. başımızdaki amirle- rin yüzde yetmişi sağcıdır. Olaya gidiyorsun, öğrenci izin istiyor, beş dakika konuşma ya- pacak. O konuşurken bazı polisler çıkıp "Vu- run komünistlere" diye bağınyor. Bazı po- lislerin sağ göriişlü öğrencilerle aralanna alıp sol göriişlü öğrencileri dövdüklenni gördüm, olaydan sonra sağ görüşlülerin lideriyle kol kola gezen polisleri de. -16 Mart sizi nasıl etkiledi? O yedi kışiden, üçünün parçalanmış bede- ninı gördüm. Meslekten nefret ettim, insan- lar bu kadar cani olamaz. -Polisin tutumuna "Birkaç kendini bil- mez" diyebiJir misiniz? Tarafsız davranan birkaç amir vardı ve on- lar da tek başlanna karar veremezlerdi. Poli- sin tek başına gücü yoktur. -Sonuç? O dönemden birkaç kişi emekli oldu. ge- riye kalanı emniyet müdürü. amir. Şu an bu mertebeye ulaşan kişiler, ölümlere. öldürül- melere göz yumarak bu duruma geldiler. ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ İzmir Kitap Şenliği'nde... TÜYAP'ın İzmir Kitap Şenliği'nde bu yıl üç gün kal- dım. Üç gün boyunca, yeni çıkan kitaplanmı imzaladım. Izmiıii okurlar, kitaplardan "Çanklılar", "Domuzuna Ya- zılar", "Eylûl Yanlan"ve "öksüz Yamalığı-Köy Enstitû- teri'vaprtlan ile ilk kez karşılaşıyoriatdı. "Oksûz Yamalığı-Köy Enstitüleri", benim Cumhuri- yet'in "Çağdaş Yayınlan'nda çıkan ilk kitabım. Kuzgu- na yavrusu anka görünürmüş. Kişi de kendi yapıtını be- ğenmezse çatlar ölürmüş. Ben öyle değilim. Kendi ken- dimi eleştirmeye bayılınm. Yıllar önce, Milliyet'teydim. Bir gün Ankara'da başı- mızdan bir olay geçti. Olay bizim başımızdan geçti di- ye yazmayacak mıyım? Geçtim teleksin başına, bir gü- zel haberi yazdım. Haberin içinde benim de adım geç- mekte. Telekste haberi yazdım, altına da (ME) diye adı- mın soyadımın baş harflerini yazdım. Karşıdan şu sonj geldi: - Ben Abdi (tpekçi), kimsiniz? - Buyurun Abdı Bey, ben Ekmekçi! -Efcrne/cç/, buhabenn içinde bir Mustafa Ekmekçige- çiyor, kim o? - Benim efendim! - Insan kendiaieyhine olan haberiyazarmıyahu? Pe- kipeki, biz bu haberi kulianmayacağtz! Haber kullanılmadı! Gazeteter, gazeteciler kendilennı kollamaya bayılırlar. Onlardan iyisi yoktur. Bunu yıkabildığimız an. basını da düzeltmış olacağız. Yanlış mı? Buna ilişkin, ilginç bir olayı daha anlatmak ıstiyorum: Gazeteciler, yazarlargenelhkle kazandıklan davalan ya- zariar, yitirdiklen. hüküm gıydıklen mahkemeteri pekyaz- mazlar. Cumhuriyet'te yazıp çizerken, Tercüman yazar- lanndan Ergun Göze'yi eleştirmiştim. Göze, Dıyanet Vakfı ileanlaşarak, fizibılite raporlan hazırlıyor, İslamAn- siklopedisi" çıkarmak ıçın kollan srvıyordu. "Ergun Gö- ze, paralan cebellezı edemedi! Uyanık bürokratlar, ola- ya el koydu!" diye yazdım. Ergun Göze, "Vaaay Ekmek- çi, bana hırsız diyori" diye hem hukuk hem ceza dava- sı açtı. Genellikle hukuk mahkemeteri, ceza davasının sonucunu bekterken, İstanbul 11. Hukuk Mahkemesi Yargıcı, ceza davasını beklemeden hakkımızda mahkû- miyet karan verdi. 500 bin lıraya hüküm gıymiştik. Ga- zeteye geldik, savunmanımız deneyimsiz bir gençtı. Bel- geleri yargıca yetiştirememışti. Genel Yayın Yönetmeni Hasan Cemal'e: - Mahkûm olduk! dedim. - Ne yapalım, canın sağolsun! gibisinden baktı. - Mahkûm olduğumuz haberini yazmayacak mıyız? - Muhabir yok muydu? - Muhabire ne gerek var, ben vanm ya! Oturdum, bir güzel nasıl hüküm giydiğimizı yazdım. Haber ertesi günü Cumhuriyet'te çıktı. "Gazetemiz mahkûm oldu!" diye. En çok şaştığım ise şuydu: Tercü- man'da tek satıriık haber yoktu. Onlar, Cumhuriyet'in 500.000 lirasını cebellezi etmişlerdi ya, habere ne gerek vardı! Ankara'ya geldim, beni bir hoş haber bekliyordu: Gazeteye, Yüksek Denetteme Kurulu Başkanı Halit Saftık tetefon etmiş, şöyle demişti: - Mustafa Ekmekçi, en haklı olduğu birkonuda nasıl hüküm giyert Ben Halit Saltk, şimdi elimdeki tüm bel- geieri gönderiyorum! Halit Sattık, eski MGK Genel Sekreteri Haydar Sal- tk'ın ağabeyiydi. Masamda belgeleri beni bekler bul- dum. Bu bekjelerie, ceza davasını kazandıkJ Dava du- ruşmalanna savunmanım Orhan Apaydın'la giriyor- dum. Halit Saltık, geçenlerde öldü. Onu, gönlümden anmak istedim. Orhan Apaydın'la birlikte eşıni d a Bir de Kadıköy'deki ceza davasında "aklama" karanverer» bayan Yargıç Levent Ardahan'ı unutmadım. Yargıç Le- vent Ardahan, karannın sonunda şöyle bir tümceyi de kullanmıştı: "Mustafa Ekmekçi'ninyazılannda hakaret yoktur, ağır eleştiri vardır!" İzmir Kitap Şenliği'nde beni üzen bir olay şu oldu: "Köy Enstitüleri-Öksüz Yamalığı" iki gün içinde bitti. Okunann çoğu eli boş döndü. Ankara'ya dönünce öğ- rendim. Perşembe günü yeni kıtaplar Istanbul'dan gel- miş, yetismiş! Kttap Şenliği bugün sona eriyor. Izmirtiler, ne güzel, kitaba akın edecekler. Deniz Kavukçuoğlu'na göre me- muriar, cuma günü aylıklannı da almış olacaklar... Denız Kavukçuoğlu'yla şenliğın beşincı günü, çar- şamba öğleden sonra söyleşiyoruz. Şöyle anlatıyor iz- tenimlerinı: - Bizim izlenimlerimiz hep olumlu. Öncelikle ilk iki gün çok yoğundu. Geçen yılki İzmir Kitap Şenlıği'yle karşı- laştmldığında, yoğunluk gıderek art/yor. Bu yılı, ziyaret- çi sayısı açıstndan geçen yılla karşılaştınyoruz, oldukça farklı bir artış var. Ve tabii, biz İstanbul da kitap fuannı ilk düzenledığımız zaman 16 yıl önce, ilk fuara 26.000 kişi gelmiştı, 1982 yılında. Oysa, İzmir fuanna geçen yıl 123.000 kişı geldi. Izmiriilerin zaten kitaba, okumaya il- gileri büyük. Kent nüfusunun okur-yazardüzeyi, hem Is- tanbui'dan hem Ankara'dan yüksek. Tabii bu Ege yö- resinin bir de varfık düzeyı var, bu faktöıier birleşince, fuara ilgiartıyor. Esas ziyaretçi yoğunluğu. önümüzde- ki günlerde olacak, özellikle cuma, cumartesı günleri. - Beş gündeki ziyaretçi sayısı ne kadar? - llk dört günün sayısı kırk binin üzerindeydi. Bu, İz- mir için çok iyi bir sayı. Fuar alanı kentin merkezinde, herkesin tantdığı bir yer. Bu Türkiye pavyonu da en çok ilgi gören pavyonlardan biri. Ben bugün Izmir'de olmayacağım ama, kitaplanm okurlarla olacak. Isteyenler, "Cumhuriyet Kitap Kulü- öü"nden orada bulamadıklannı 8. Sokakta "Güldikeni Yayınlan'nöa bulabilirier. İyi okumalar sevgili okurlar! B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 1 2 3 4 5 6 7 SOLDANSAĞA: V Saz şaırlerinin, kendilerinin ya da başkalannın şiir- lerini derledikleri uzunlamasına açı- lan defter... Hatay ilindebirgölveo- va. 2/Asyaile Av- rupa'yı ayıran dağ sırası... Bir taşın- mazın mülkiyet hakkını gösteren belge.3/Birnota... Halk dilinde süt- kardeş. 4/Maksim Gorkfnin birromanı... Bil- giçlik taslayan kimse. 5/ ^ Yüksek makamdaki dev- let adamlan. 6/ Hura da 2 denilen ve kerestesı mobil- 3 yacılıkta kullanılan Tropi- 4 kal Amerika ağacı... Tele- g fon sözü. 7/Zimbabve'nin başkenti... Sulak yer. 8/ 6 Halkın aşağı tabakası... 7 Franz Kafka'nın tanınmış 3 birromanı. 9/Türlüneden- „ lerle başanlı olamayan kimse... Sağlıklı. YLTC\RIBAN AŞAĞIYA: 1/Türk halk münğinde, bağlama ailesinden çalgılann en kü- çük boylusu... Hattatlann kâğıt cılalamakta kullandıklan bı- leşim. 2/Eskı yapı ya da kent kalmtısı... Haber. 3/OIumsuz- luk behrten bir önek... Agn Dağı'na verilen bir başka ad. 4/ Güreşte bir oyun... Yerine koyma, yerine kullanma. 5/ Yol yapımında kullanılan taş kınntısı. 6/ Eski zamanla ilgili... Büyük erkek kardeş. 7/ Bağ, bahçe ve bostanlarda ekılmek için aynlmış küçük toprak parçası... Iskambilde bir kâğıt. 8/ Parlak... Briçte kazanılan her ele verilen ad. 9/ Dantel ya da nakış ipliği yumağı... Halk şain.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear