23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 16 MART1997 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI Gel beni de kandıryalancı bahar!Yalancı bahara, önce çocuklar kandıiar, sonra genç kızlar! Çocuklar bez torbalara koyduklan bilyeleriyle sokaklara firladılar. Donu yeni çözülmüş nemli topraklarda çukurcuklar kazarak bilyelerle oynamaya başladılar. (Buradaki afacanlar, "hangi babuç?" bilmiyorlar.) Bisikletler, yüklüklerden, balkonlardan çıkanlmaya başlandı. Yakında kar yeniden bastınrmış, her şeyi eski yerine tıkraak gerekirmiş, hiçbir uyanya kulak asmadılar. Genç kızlar ise solaryumlara koşuştular. Dişçiden randevu almaktan daha güçtü solaryumlarda yanm saat yer ayırtmak. Ak tenlerini, alel acele yaza bazıriayacaklardı çünkü. Girifin, Rodos'un, Alanya'nın, Maraıaris'in ve birçok başka tatil beldesinin kızgın kumlan, göğsü kıllı delikanJılan onlan bekliyordu. Güneş altında, "gündüz feneri" gibi bembeyaz yatmak istemiyorlardı. Aynca kışın mum ışığında içilen kırmızı şaraplann, yenilen bifteklerin yarattığı yağ tabakasından da kurtulmak gerekiyordu. Aerobic kulüpleri, sağlüc merkezleri, Amerikanvari "'gym"ler doldu taştı. tşe, okula bisikletle gitmeye başladılar. Yollara can. hareket ve gençlik geldi. Herkes biliyordu bu bahann yalancı olduğunu. Ama, oisundu. Yıllarönce Asu Maralman'ın söylediği ve sözleri Şanar Yurdatapan'a aıt olan parçadaki gibi "Bana güzei bir şey söyle, varsın yalan olsun" deniliyordu sanki. Günler uzamıştı, sabahlar aydınlanmıştı. Artık iyimser şeylerden konuşulacaktı. STOCKHOLM GURHAN LÇKAN İşyerlerine tunzm şırketlerinin kataloglanyla gelmişti yalancı bahar. Üç aşağı beş yukan aynı kapıya çıkıyor olsa da her sayfada birkaç belde rengârenk bekliyordu kış yorgunu ve solgunu insanlan. Işte bakın, Midilli'de "retsina" şişesinin yanuıa konmuş iki şarap kadehi ve bol "feta"lı bir salata sessizce hoşgeldin diyor. Side'deki çarşı cıvıl cıvıl insanlanyla, bıyıkh satıcılanyla bekliyor. Madeira, dünyanm hiçbir yerinde benzeri görülmemiş çeşitlilikteki bitki örtüsüyle, doga tutkunu kuzeylileri çağınyor. (Canarya Adalan'nın bol terli ve nemli diskotekleri, Latin yalanlanna bile bile kanan mavi gözlü, kalkık burunlu ve çoğu sanşın genç kızlara hazır durumda. Yalancı bahar yanında. yazın kokusunu ve hiç bitmeyecekmiş gibi gözüken beklentilerini de getirmişti çünkü. Gel, sevgili yalancı bahar, gel ve beni de kandır! Al götür beni de uzaklara. Bak benim memleketimdeki adaşın, yalancı değil böyle mart ortalannda. Örneğin, gel gidelim Ankara'ya, uğrayalım Ankara Radyosu'ndaki dostlara. Henüz adı Hurma Sokağı olmadan, gezelim Portakalçiçeği Sokak'ta. Aceleci lokantacılar, kapının önüne çıkarmıştır masalan. Biz kuzeyliyiz, pek üşümeyiz. Alimallah kısa kolluyla bile oturur biramızı içeriz nisan başmda. Gidip Ankara'ya. bir şeref turu atalım. Kapısının önünün kazılışını, kaldınmsız bırakıhşını ve tozunu toprağına çekip de, sefasını sürmeye ömrii yetmeyen sevgili annemin anısına. bir tur da fazladan atalım seninle. "Kapının önünden binivereceğiınT ' derdi rahmetli. Tamam tamam, kederlenmeyeceğiz böyle yaz öncesi. Yine de sana diyeceğim ey kuzeyin yalancı bahan, sen benimle bir gel de gör bakalım bahar dediğin nasıl olurmuş! İşte o zaman sıkılırsın yalanlanndan ve belkı de vazgeçersin bu kış ülkesinin insanlannın aklını çelmekten. Balıklara deniz kalmadı Büim adamlanrun "arük ötdü" dedikleri Karadeniz'de bahk türleri ve sayısı her geçen gün azalıyor. Karadeniz'i en çok kirieten ülkeier arasında yer alan Bulgartstan'da insanlar kalkan bahklannı arük sadece akvaryumda seyredebüiyor. Fotoğrafta, Karadeniz kryısındaki Varna'daki dev akvaryumdan kaikan balığını seyreden genç kız görülüyor. Karadeniz'de kalkan balıklanrun sayısı her geçen gün daha da azalıyor. Oy le ki, hepimizin tezgâhlarda görmeye alışkın olduğu kalkan balığı arük soyu tükenmeye yüz tutan bahk smıfina alınarak • korunuvor. Bir duvar masalı... ESSEN GURAY ÖZ Gecenm karanlığında uzaktan görünen ışıklar, bana içinde yaşadıgım ve bir türlü ısmamadığım, nefes almakta zorlandığım şehirdeki ilk günlerimi hatirlatıyor. Bu şehirde geçen ilk günlerimde hep "Ne tuhaf bu insanlar, ne tnhaf bir şehir burası, ne tuhaf bir dil bu dil" djye düşünmüştüm. Sonra şehre de, insanlara da. dile de alıştım. Sevdığimden hâlâ pek emın olmasam da artık bu şehırle benim aramda bir uzlaşma var. Şehir bana pek dokunmuyor; ben de ona pek derinlemesine girmemeye, biraz teğet geçmeye, ışıklanna aldanmamaya, yağmurundan kaçınmaya. sınemalanndan uzak durmaya, kızlanna pek bakmamaya özen gösteriyorum. Bu uzlaşmanın nedeni birbirimizı pek fazla anlamayışımız. Bu şehirde rüzgâr Hıristiyan bir tarzda esiyor. Sinemalarda Hıristiyan filmler oynuyor. Şehnn kapılannda Hıristiyan askerler bekliyor. Şehrin belediye başkanı da Hıristiyan zaten. Halbuki ben dinsiz bir Müslümanım ne de olsa. Şeriatçı falan değilim ama benim geldiğım ülkenin bir ıddiaya göre % 99'u Müslümanmış. Benim Geçmişi kurcalamakriskliiş 8 martta eve geç döndüm. / ı J y '" Telesekreterde artık alışık oîdugum sessiz notlardan bir demet buldum. • (Ruslar genellikle telesekretere not bırakmaktan hoşlanmıyorlar) Bunu " soguk makinelerle sohbet etmek" olarak görüyorlar. Ama yıne de benim ikı dilde yaptığun "not bırakın" çağnsını sonuna kadar dinliyorlar. Bir de çağn sonrası sesizliğe kulak verip kapaüyorlar. Sonlara dogru kısık bir kadın sesi Almanya'dan söz ediyor, bir şeyler diyor, ama anlaşılmıyordu. Tekrar tekrar geri aldım. dınledim, ancak çözemedim. Sonra da unurtum gıtti. Birkaç gün sonra telefon çaldı. Aynı kısık ses. Almanya'dan anyor. "Bil bakalırn ben Idmim?" diyor. Tanıdık bir vurgu. Ama bir türlü hatırlayamıyorum. Bunu açıkça dile getırsem acaba bozulur mu, diye düşünüyorum. Sonunda sıkınümı anladı. Adını söyledi. Şaşırdım. On yıl önce bitirdiğim Leningrad Gazetecilik Fakültesi'nden sınıf arkadaşım. Bir dönem samimiydik. Uzun boylu, güzel ve şımanktı. Duygusal, alıngan ve yardımseverdi. "SovyetAlmanı''ydı. Sonradan hiç görüşemedık. Birkaç kez haberlerini aldım. Önce gazeteciliği, sonra da memleketi terk etmiş. Son yıllarda Rusya'dan Almanya'ya giderek yerleşen, Alman vatandaşlığına geçen on binlerce kişinin yolunu izlemiş. Orada evlenmiş. Mutsuzmuş... Şaşkmlığım hafifleyince biraz sohbet ettik. O eski uçan havası kalmamış. Üzgün. Özel yaşamındaki sorunlara MOSKOVA HAKAN AKSAY mı üzülüyor? Yaşının ilerledığine mı? Mesleğini ve memleketini terk ettiğine mi? Rusya'ya karşı kendisını suçlu hissediyor sanki. "Dönsek, dönülmez ki" gibi konuşuyor. "Aimanya AlmanlarTn! soguk buluyor. Ama para durumunun iyı olduğunu söylüyor işteBarTyagöçünalışılmış faturası: Cepler doldu, yürekler boşaldı! Benzeri hikâyeler. göç hattında Almanya'yla birlikte liderliği paylaşan ABD ve İsrail'de de yaşanıyor. Orlak arkadaşlanmızdan ve anılanmızdan söz ettık. Biraz neşelendi. "Arük yaşlandık" edebiyatı yaptık. Ama doğrusu, sesini dinlerken gözümde canlandırdıgım kızın 24 yaşında kaldığını ve artık gerçek olmadığını düşünmem zordu. Bana geçmişle ilgıli benim hatırlamadığım bazı aynntılardan söz etti. Hatırlamış gibi yaptım. Ben de ona başka aynntılan hatırlattığımda galiba o da öyle yaptı. Aslında bunlann pek önemli yoktu. Bana uzun bir süre tereddüt geçırdıkten sonra telefon ettigini, ama şimdi mutlaka yeniden arayacağını birkaç kez tekrarladı. Sımsıcak duygularla vedalaştık. Bu sıcaklık neye dayanıyordu? Acaba yıllar sonra böyle zor bir anında aradığı gerçekten ben miydim, yoksa başka bir şeyler miydi? Benim onun sesinı duyduğumda hissettiğım heyecanın kaynağında yalmzca eski bir arkadaş mı vardı, yoksa onun ötesinde bir şeyler mi? Bir süre kendimle söyleştikterı sonra, bizi etkileyenin bugünkü izlenimlerden çok, gecmışin anılan olduğunu daha iyi anladım. Yıllarönce Türkiye'ye döndüğümde 10-15 yıl önceki arkadaşlanmı nasıl bir çabayla arayıp bulduğumu ve "On yıl sonra" gecesinde bir araya gelen insanlann yaşadıği karmaşık duygulan hatırladım. Hem iyi bir geceydı, hem de kötü. lyiydi; çünkü biz geçmişte daha iyiydik, dostluklanmız daha iyiydi; orada bûtün bunlan yeniden canlandırma firsatı yakalamış oluyorduk. Kötüydü; çünkü gecmiş, adı üstünde, çoktan geride kalmıştı; herkesın artık "işinde ve gûcünde" olduğu bugün, çoğu kez eski duygular ve dostluklar yakalanamıyordu. Bir kısmıyla görüşmeye devam ettim. Bazılan ise albümdeki nihai yerlerini aldı. Geçmişi kurcalamayı daha sonra da sürdürdüm. Ama yaşadıgım düş kınklıklan beni bu denemelerden vazgeçirmeye başladı. Almanya'daki arkadaşım yeniden arar mı, görüşür müyüz, görüşürsek iyi mi olur, bilmiyorum. Belb de hayalimdeki görüntüsünün hep 24 yaşında kalması daha hayırh olur... Öylesine bir kadının öyküsü Enikö'yü hayatta ilk defa gördüğümde müzik akademisinde art-nouveau süslemelerle bezenmiş koyu yeşil kolonlardan birinin karşısında dehşetli bir sıkıntıyla ablasını bekliyordu. Suratı asıko. Bekletilmekten öte aristokratik güzelliğıyle gurur duyduğunu hissettirmek için takındığı kendini beğenmiş ifadeye bozuluyor gibiydi. Yüzündeki bir maskeydi. İnsanlar etrafindayken Enikö gerçek tadını bulur, bazen gülmekten kasları ağnrdı. Enikö'nün ilk sevgilisiyle geçirdiği yıllar ölçülü aşk, tensel arzulara rutin bağlılık, gelecekten hiçbir medet ummama ve bol sigara dumanı gibi özelliklerden oluşmuştu. Bazen arkadaşı eve sabaha karşı geldiğinde, sigara dumanıyla ağıılaşmış paltosunu çıkarmadan Enikö'yü uyandırmayı denerdi. Rüyalannı rütünün bÖldügünü hiç unutmuyordu. Elbette bir sürprizdı uyandınlmak, ama kötü geldiği gecelerde bir de sigaralı palto, laçka ediyordu sinirlenni. Geçmişini özlemeyen, fakat amlannı da raflarda tozlanmaya bırakmayan bu çekicı Macar, fanatik Joyce hayranıydı. Finnegans VVake'in sonsuz müziğı büyülüyordu Enikö'yü. Dünyadaki bütûn lisanlarla bezenmiş bır lncil BUDAPESTE MEH.MET MESTÇİ olarak değerlendıriyordu Finnegans Wake'i. Kitaptan pasajlar okurken yüzü al al olur ve ağzından gittikçe daha güzel dökülen tngilızce kelimeler insana orta çağlarda Britanya topraklan üzennde sevişenlerin fısıltılannı çağnştınrdı. Joyce düşkünlüğü Enıkö'de bütün Irlanda ve tngiliz Edebıyatını tanımak gibi bir arzuya yol açmamıştı. Ne bir Oscar VVilde ne de Jane Austen okumuştu. Durum cıddiydı ve Enikö, Joyce'la ilgili akademık planfar yapıyordu. Doktora ıçın şart olan fanatik düşkünlük arttıkça artıyor, fiziksel özellikler de kazanıyordu. Enikö sık sık Joyce'la yatıp kalktığını söylüyor, evleneceği Britanyalıyla ilgili halüsinasyonlar görüyordu. Enikö hayatını çevirmenlikten kazanır ve üzenne aldıgı kitaplan zamanında bitirebılmek ıçın gerekırse gunlerce evinden çıkmazdı. Böyle zamanlarda acı bir limondu. Güzel yüzünü zar zor gösterir, söylenenlere dikkat etmez, gerekmedikçe hiçbir şey söylemezdi. Alaycı bakışlanndaki o garip irna yardım ıstedığıne işaretti ve ona yapılacak en büyük yardım o an oradan aynlmaktan ibarettı. Ruslar üzerine derin bilgi sahibiydi ve Moskova'da geçırdiği seneler hakkmda konuşmayı severdı. Anlattığı hikâyelerden bazılan gerçek dışının büyüleyıcı renklerine bürünmüştü. Enıkö"nün kıyafeti çok değildi. ama giyinmesini iyi bildiğınden sokağa güvenle çıkardı. Neredeyse hiçbir zaman mini etekle görülmez, Macaristan'da cinselliğin en etkili silahlanndan topuklu pabuca rağbet etmezdi. Son zamanlarda bacaklannın tüm kusursuzluğunu ortaya koyan dar kot pantolon üzerinden çıkmaz olmuştu. Kot pantolon rahattı ve aslında Enikö rahatına saplantı halinde düşkündü. Şaraplı bifteğini hazırlarken, kedisini okşarken, öpüşürken devamlı rahatına düşkündü. Rahatlamak için gittiği Londra'da tatlı koca Joaathan'la evliliği süredursun, Budapeşte'de hakkında söylenenlerden en dramatik olanı ablasının belirttıği gibi: "Tanrun! Londra'da yaşamak için Jonathan'la e\ienmesi şart mı\dı?*" >* *• PLASTİK İNŞAAT MALZEMELERİ A.Ş. İDARE MECLISİ BAŞKANLIĞINDAN Şirketimizin ortaklar Olağan Genel Kurul Toplantısı 31 Mart 1997 Pazartesı günü 11.00'de aşağıdaki gündemı görüşmek üzere Beşiktaş Balmumcu Mahallesi. Bestekar Şevki Bey Sokak Enka III. Binası Konferans Salonunda yapılacaktır. Bu toplantıya asaleten veya vekaleten ıştırak edecek ortaklarımızın sahip oldukları Şirketimiz hisse senetlerini veya bunlara sahıp olduklarını göstenr banka mektuplarını en geç 25 Mart 1997 tarihıne kadar Bestekar Şevki Bey Sokak, Enka II Binası, Kat 2 Balmumcu, Beşiktaş/İstanbul adresindeki Şırket'imiz merkezıne tevdi ederek toplantıya giriş kartı almalan, toplantıya bizzat iştırak edemeyecek ortaklarımızın Sermaye Piyasası Kurulu Seri IV. No: 8 Tebliği hükümlerı çerçevesinde aşağıda örneğı bulunan vekaletnameyi imzalayarak notere onaylatmalarını veya noterce onaylı ımza sirkülerini kendi imzalarını taşıyan vekaletnameye ekleyerek kendilerinı temsıl ettirmelen gerekmektedır. İdare Meclisi ve Murakıp raporları ile 1996 yılı Bilançosu ve Kar/Zarar hesapları 19 Mart 1997 tarihinden itibaren Şirket merkezinde sayın ortaklarımızın tetkiklenne hazır bulundurulacaktır. GÜNDEM 1- Başkanlık Divanının seçimi, 2- Başkanlık Divanına Genel Kurul Toplantı tutanağının imzalama yetkisinin verilmesi, 3- 1996 Yılı Faaliyet ve Hesapları hakkında Yönetim Kurulu ve Murakıp raporları ıle 1996 Bilanço ve Kar-Zarar hesaplarının ve Bağımsız Denetleme Kuruluşu raporunun okunması, müzakeresı ve onayı, Yönetim Kurulu üyelen ve murakıpların ıbraları, 4-1996 yılı kar'ının dağıtım şeklinin ve dağıtım tanhının tespiti, 5- Yönetim Kurulu üyelerinin ve murakıplannın seçimi ve ücretlerinin tespiti 6- Yönetim Kurulu üyelerinin T.T.K.'nun 334 ve 335. Maddelerinde yazılı muamelelerin ifasında gerekli iznin verilmesi, 7- Bağımsız Denetim Firmasının tespiti, * 8- Dilekler ve kapanış. VEKALETNAME PIMAŞ PLASTİK İNŞAAT MALZEMELERİ A.Ş.'nin 31.03.1997 günü saat 11.00'de Balmumcu Bestekar Şevki Bey Sok. Enka III Binası Konferans Salonu Beşiktaş / istanbul adresinde yapılacak Olağan genell Kurul Toplantısında aşağıda belirttiğim görüşler doğrultusunda beni temsile, oy vermeye, teklifte bulunmaya ve gerekli belgeleri imzalamaya yetkili olmak üzere vekil tayin ediyorum. .«.., A) TEMSİL YETKİSİNİN KAPSAMI a) Vekil tüm gündem maddeleri için kendi görüşü doğrultusunda oy kullanmaya yetkılidir. b) Vekil aşağıdaki talimatlar doğrultusunda gündem maddeleri için oy kullanmaya yetkilıdir. Talimatlar: (Özel Talimatfaryazılır.) c) Vekil Şirket yönetiminin önerileri doğrultusunda oy kullanmaya yetkilidir. d) Toplantıda ortaya çıkabilecek diğer konularda vekil aşağıdaki talimatlar doğrultusunda oy kullanmaya yetkılidir. (Talimat yoksa vekil oyunu serbestçe kullanır.) Talimatlar: (Özel Talimatlar yazılır.) . \ - .!. . ! B) ORTAĞIN SAHİP OLDUĞU HİSSE SENEDİNİN . . ' a) Tertip ve Serisi b) Numarası c) Adet - Nominal değeri d) Oyda imtıyazlı olup olmadığı , e) Hamiline - Nama yazılı olduğu ORTAĞIN ADI SOYADI veya ÜNVANI ADRESİ: İMZASI: NOT: (A) bölümünde, (a) (b) veya (c) olarak belirtilen şıklardan birisi seçilir. (b) ve (d) şıkkı için açıklama yapılır. nüfus kağıdımda da Islam dinine mensup olduğum, mezhebimin Hanefı olduğu yazılı. Ne gibi bir ilgim olabilir ki bu Hıristiyan şehirle. Sokaklan Hıristiyan meydanlara açılan. meyhanelerinde Hıristiyan şaraplar içilen bu şehir benim ruhumu nasıl doyurabilirki. Hıristiyan şehir, kendini ikiyi bölen duvan yiktığı zaman da fazla heyecanlanmamıştım zaten. Bana ne. benim duvanm değildi ki bu duvar. Zaten sevmem duvarlan ben. Şehrin Hıristiyan bölgesi, ateist bölgeyi duvan yıkarak işgal ettiğinde ateistlerin hemen hepsi yeniden Hıristiyan olduklannı keşfedivermişler, bense "Eh iyi demiştim, bir duvar daha eksildL" Sonra şehnn belediye başkanı ve mal müdürü duvarsuz yapamayacaklan, bunca yıldır duvara alıştıklan için olsa gerek. yeni bır duvar rüyası kurmaya başladılar. Bu kez Müslümanlarla aralanna duvar örmek istiyorlarmış. Örsünler dedim önce. Zaten sevmiyorum bu şehri ben. Ama duvar ördüklerinde benim duvanm bu tarafında kalacağım, şehrin içinde esir olacağım geldi birdenbire aklıma. Benim geldiğim şehir ise öbür tarafta, duvann öte yakasında kalacakti. Ben bu Hristıyan şehrin kör bir mahallesinde komşum olan papazla birlikte yaşamak zorunda olacaktım. Belediye başkanının "öteki şehir ırvgar Hıristiyan dûnyasnıa uyum sağlavamaz, bir an önce duvan örelira, kendimizi konı\aüm" demesi de kanıma / ' dokundu biraz. Benîm bildiğim kadanyla şehrin tarihinde belediye başkanının iyi bilmediği bir gerçek gizliydi. Bu şehir Hıristiyanlığın yobazhğından uzaklaştıkça uygarlaşmıştı. Engızisyondan kurduldukça şehirleşmeye, bilimletanıştıkça güzelleşmeye başlamıştı. Kültürel zenginleşmesi de hemen hemen aynı yollardan geçmiş, Hıristiyanlıkla kavga ettikçe yüzünde güller açmıştı şehrin. Zaten benim bu şehırle azıcık da olsa diyalog kurabilmem de böylelikle mümkün olmuştu Belediye başkanının öteki Hıristiyan şehirleri de yanına çağırması ve "getin hep biriikte uzun bir duvar örefim, Müslürnanlar orada biz burada yan ayn yuşajalım" demesi ne kadar cammı sıksa da fazla aldırmadım bu üzerinde pek iyi düşünülrnemiş sözlere. Benim için seyahat etmek bundan sonra iyice zorlaşacak demekti bu. Sonra eski şehrimi bir boydan bir boya gezdim. Müslümanlann sayısı artmış gibiydi. Gecenin ayazmda, Hıristiyan şehrin, Hıristiyan bir meyhanesine girdim ve Huistiyan bir bira söyledim kendime. "Duvariar yıkdmak içindir'' dedim yanımdaki taburede oturan iyi yüzlü bir Hıristıyana. "Evet!"dedioda"neişe yarar ki duvar zaten." Duvar niye örülür ki? Ya korkudan ya da saklanacak, paylaşılması istenmeyen bir şeyler vardır da ondan. Ama var mı paylaşılamayacak bir şey? Meyhaneden çıktım. Eve doğru giderken Müslüman Nun'yi gördüm yolda. Acele acele gidiyordu. Yağmurun ıslattığı sokaklarda su birikintilerinde yansıyordu cısmimiz. "Bu şehre belediye başkanı ohnaya karar verdim" dedi Nuri. "İyi!" dedim. "Ne yapacaksın bekdiye başkanı olup." "Duvan yıkacağun!" dedi. Çok kararlı görünüyordu.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear