23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
14MART1997CUMA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 En iyi yabancı film Oscarı'nın en kuvvetli adayı, Çek yapımı 'Kolya'yı kaçırmamalı Yabn, duyarh bir 4 sevm fîlnıi' SUNGU ÇAPAN Prag 1988. Demirperde'nin çözülme arifesinde, 1968'den beri Sovyet tankla- nnın işgalindeki, köklü değişimlere gebe ve henü2 daha Çek Cumhuriyeti-Slovak- ya olarak ikıye aynlmamış, eski Çekos- lovakya'nın güzel başkentindeyiz. Bir zamanlar Çek Filarmoni Orkestra- sı'nın saygın çellocusuyken devlet bürok- rasisiyle dalga geçtiği için işinden olup ce- naze törenlerinde çalarak ya da çello ders- leri vererek (üstüne üstlük bir de ek iş gi- bi mezartaşJanna isim yazıp kazıyarak) kıt kanaat geçinen, Ruslardan nefiret eden yaşlı annesinın evıne de zaman zaman uğ- rayıp karnını doyuran, bembeyaz saçlı- sakallı çello ustası ihtiyar delikanh Fran- tisek Louka'yı (senaryoyu da yazan Zde- nek Sverak oynuyor) tanınz ilkin. Bedrich Smetana'lan. Antonin Dvo- rak'lan yetiştiren ülkenin müzisyeni Lo- uka, sanatçuıın evlenmemesi, çocuk sahi- bi olmaması gerektiğine inanan, herçeşit sorumluluktan kaçan, birlikte cenaze tö- renlerinde çalarken çocukça muziplikler yaptığı evli solist kadını (Libuse Safran- kova) ya da viyola dersi almak isteyen gü- zel genç kızlan harika bir Prag manzara- sma sahip tavanarası evine atmaktan da ge- ri durmayan, kaygisız. vurdumduymaz, sevimli biri. Hayatı ciddiye almamakta kararlı Lo- uka'nın, her sevişmek istediğinde telefo- na sanlıp aradıği kadm arkadaşına sürek- li aynı klişe cûmleyi sarf edişine gülüm- sememek elde değil: "Birdenbire kendi- mi çokyalnız hissettim ve aklıma sen gel- dfn-." Hayatını müziğe adamış görünen, ce- nazelerde çaldığı müzisyen dostlanyla ya- renlik ederken "Zamanı ölümlerkötçme- miz De kötû" diyecek kadar duyarlı Lo- uka, günün birinde çektiği maddi sıkıntı yüzünden önerilen birsahte evliügi kabul- lenir mecburen. Çek vatandaşlığına geç- Kolya Kolya / Yönetmen: Jan Sverak / Senaryo: Zdenek Sverak / Kamera: Vladimir Smutny / Müzik: Ondrej Soukup / Oyuncular: Zdenek Sverak, Andrej Chalimon, Libuse Safrankova, Ondrej Vetchy, Stella Zazvorkova, Ladislav Smoljak, Irena üvanova, Petra Spalova / 1996, Çek filmi (UIP) mek isteyen genç ve güzel bir Rus kadı- nıyla (Irena Lrvanma) formalite evliliği yapar para karşilıgında. Ne var ki Rusça- Almanca çevirmenı sözde kansı, 5-6 yaş- lanndaki küçük oğlu Kolya'yı (Andrej Chalimon) teyzesine bırakıp sevgilisiyle buluşmak üzere Almanya'ya yollanınca ve teyze de hastaneye kaldınlınca Kolyacık kâğıt üstünde babası görünen Louka'nın bakımına ve sorumluluğuna verilir. ÇeUocunun zoraki babahğı Ülkede yeni bir dönemin sancılı çal- kantılan yaşanırken gamsız, tasasız. ka- dınsız. sorunsuz çellocu kahramanımız da kendı dilinden başkasını bilmez, şirin, küçücük bir Rus çocuğuna babalık etmek durumuyla yüz yüze kalacak ve giderek kuru yaşamıni anlamlandıran bu babalık serüveniyle bürün seyircinin gönlünü çe- lecektir film boyunca. Zaten yurtdışına goç etmı^ kardeşı yu- zünden resmi makamlarca mimlenmiş Lo- uka'nın sahte evlilik foyasını yutmayan me- murlarca baskı altında tutulmasına ve bü- rokratik kurallann cangıhnda uğraşıp dur- masına rağmen kalbinin sesini dinleyip kü- çük Nikolay'la (Kolya, Nikolay'ın kısalt- ması oluyormuş filmden öğrendiğimize gö- re) ılle de kan bağınm gerekli olmadığı, sıcacık bir baba-ogul ilişkisıne gırdiği Çek yapımı 'Kotya'yı büyük bir keyifle seyret- tik özetle. Louka'yla küçük Kolya'nm dilsizliği- ne son veren çayın bir çaydanlıktan yük- selen buhannı ya da bir bira bardağında- ki köpüklerini saptayan kameraman Vla- dimir Smutay'nin ışıl ışıl görüntülerin- den Dvorak ve Smetana besteleriyle har- manlanmış Ondrej Soukup imzalı müzi- ğine, yürekten vuran insanı öyküsünden parlak oyunculuğuna kadar hoş ve başa- nlı iılmde, baba-oğu- lun metroda bırbırle- rini kaybettikJeri ya da Kolya'nm Rus çiz- gi filmini seyrermek için tutturduğu sine- ma bölümü gibısinden dokunaklı sahne- ler bir haylı fazla. Yeni bir yüzyıla hazırlanan dünyanın her köşesinde büyük değişimlerin yaşan- diğı günümüzde, son derece insancıl dal- ga boyundan ses veren, içine masalsı öğe- lerin de katıştınldığı, yüreğe dokunan bir içtenlikle, alaycı bir bakış açısıyla ve Slav duyarlığıylaçekjlmişyalın, duru, sevecen ve incelikü bir sevgi filmi 'Kolya'. Genç Çek yönetmen Jan Sverak'uı, baş- rolü üstlenmiş babasının senaryosundan çektiği. oldukca ticari bir çizgide gelişen berrak, esprili sinema anlayışı, duygula- ra seslenen. hüzünlü. sıcak anlatımı ve başanlı oyunculuğuyla alışılmış 'gerçek- ten kaçınlmaması gereken' övgü klişesı- ni hak eden, Amerikan bağımsız sinema- sınınkalesi Sundance Festivali'ne seçihnış, 1996 Alrtn Küre sahibi ve Tokyo Film Fes- trvali En iyi Film Odüllü, ırk. renk, dil, mil- liyet sının tanımaksızın sevgiyi, acıyı, se- vecenliği duyumsatan bu güzelim Çek ya- pımı, tıpkı geçen yılki şiirsel 'Bostacı' gi- bi, bizim de en iyi yabancı film Oscar'ı ada- yımız oldu şimdiden. Seyircisiyle kolay- ca gönül bagı kuran 'Kolya'. bizce önem- li ve etkileyici fılmlerden geçilmeyen bu haftanın hararetle tavsiye edilebilecek film- lerinden biri sonuçta. Hüzünlü, etkileyici bir A •"• Mike Leigh başyapıtı A % l l f ; y t ; hoş gelditıiz! ^Sevimli, akıllı, bir dudağı yerde bir dudağı gökte, Lond- ra'da optometris (göz bozukluk- lannı ölçme mesleği) olarak hayatını kazanan, genç bir zen- ci kadın Hortense (Marianne Jean-Baptiste), babasından son- ra annesini de toprağa veriyor fılmin başında. Bebekken onu evlat edinip büyütmüş annesinin cenaze tö- reninde, artık koca dünyada yapayalnız kaldığı fena halde İcafasına dank edince gerçek annesinin izini inatla sürüp bu- luyor Hortense, dene- yimli bir sosyal hiz- metler uzmanının (Lesley ManviDe) yar- dımıyla. Ne var ki hiç de beklediği gibi çık- mıyor onu dünyaya getirip başından sav- mış kadın. 50'sine merdiven dayamış, mutsuz, mız- mız, evlenmemiş ama hâlâ kendini nazenüı bir genç kız zanneden, ekmek parası uğnma bir kutu fabrikasında çalışıp hiç geçineme- diği, belediyede çöp- çülük yapan ve yakın- da 21 yaşına girecek, aksi, sinirli, geçimsiz kızı Roxanne'la (Cb- ire Rushbrook) birlik- te kasvetli bir evde oturan beyaz bir ka- dın Cynthia (Brenda Blethyn) çıkıyor kar- şısına gerçek annesi olarak. 1968'de 18 ya- şındaki gencecik Cynthia'nin çoktan unuttuğu, hatta hatır- lamak bile istemedi- ği, zenci bir delikanlıy- labir gecelik kaçamak aşkının ürünüdür Hor- tense. Cynthia'nin anne- Hk ederek bakıp bü- yüttüğü erkek kardeşi, fotoğrafçı Maurice'i (Timothy Spall) de, banliyöde epeyce müş- de, dayalı döşeli evinde sürek- li temizlik yapan Monica'yı da ikna edip bütün aileyi bir ara- ya getirerek yeğeni Roxanne'm doğum gününün kutlanacağı bir barbekü partısi düzenleye- ceğini ablasına bildiriyor Ma- urice. Bu arada. yıllarsonra da ol- sa 'zenci' kızıyla gizli gizli bu- luşup muhabbet koyultmaktan pekhoşnut anaçCynthia'cık, Hortense'yi de bu partiye ge- tirip kimliğiru açıklayınca ner- deyse ortalığa bomba düşmüş Sırlar ve Yalanlar Secrets and Lies / Yönetmen, senaryo: Mike Leigh / Kamera: Dick Pope / Müzik: Andrevv Dickson / Oyuncular: Brenda Blethyn, Timothy Spall, Phyllis Logan, Marianne Jean-Baptiste, Claire Rushbrook, Ron Cook, Elizabeth Berrington, Michele Austin, Emma Amos / 1996 Ingiltere (RlmPop.VVB) teriye sahip bir fotoğraf dük- kânını çalıştınrken tip tip ma- hallelınin. çeşit çeşit insanın düğün dernek fotoğraflannı çekerken tanıyoruz. Ablasıyla pek geçindiği, seviştiği söyle- nemeyecek kaprisli kansı Mo- nica'yla (Phyllis Logan) görü- nürde mutlu bir evliliği vardır ablasım ihmal ettiği için za- man zaman suçluluk duyan Maurice'in. Kocasıyla pek ko- nuşmayan, hep siniri tepesin- gibi oluyor. Sonuçta. pek bur- nundan kıl aldıımaz Ingiliz top- iumuna özgü hoşgörüsüzlük ve önyargılarla destekli bir ırk- çılıkla doldurulmuş aile birey- leri, Hortense'i aralanna ka- bul edip benimsemekte biraz duraksayacak. neden sonra kır- gınlıklar, alınganlıklar unutu- lup bütün aile sarmaş dolaş bir- birine sanlacak ve bu arada herkesın 'srianvevalanlan'da ortalığa saçılacaktır... Konu- sunu özetlediğimiz, geçen yı- lın Cannes Festivali galibi, Al- tın Palmiye ödüllü 'SırUr ve Yalanlar'. son yıllarda 'Life is Svveet' ve unutulmaz 'Naked- Çıplak' gibi filmleriyle tanı- yıp sevdiğimiz, kuşkusuz top- lumcu dünya görüşünden bun- ca yıldır ödün vermemiş Ken Loach'la birlikte günümüz ln- giliz sinemasmın önde gelen yönermenlerinden Mike Le- igh'nin, 'kimlik sorunu ve ile- rjşinıin önemi' üstüne yazıp yö- nettiği, görülmeden edileme- yecek son filmi. Ge- nelde, oyunculanyla kapanıp onlan anla- tacağı öyküye yönlen- dırip yogurup iyice bir yoğunlaştırdiktan son- ra çekime geçen. se- naryoya pek itıbaret- meden ana hatlanyla belirlenmiş bir sinop- sis çevresinde kendi- liğinden ve doğaçla- ma tarzda çalışarak etkileyici, özgün ve bıreysel bir sinema ya- pan Mike Leigh'nin otobiyografik özellik- lerle bezeli 'Secrets and lies'ı. zaman za- man göz pınarlannı harekete geçiren 'hfiz- nü', alabildiğine sıra- dan ama son derece insancıl çizilmiş ka- rakterleri ve kuşku- suz iki saat boyunca herkesin kolayca öz- deşleşebileceği, haya- tın çeperlerine kazın- mış o tüm sırlan ve yalanlanyla olduğu gibi önümüze serilen, aynntılandınlmış ai- le atmosferiyle seyir- cisini ele geçiriyor baştan sona. Günümüz Ingiliz toplumunun alt sınıf- lanndan seçilmiş, sı- radan bir ailenin sı- radan bireyleri ara- sında gelişen ve lafi sonuçta "Herkesin sırlan ve yalanlan vardır, an- cak her zaman, doğruyu söy- temek eniyisdir''e gettren fılm- de, başta Altın Küre'li Brenda Blethyn olmak üzere bütün oyuncular göz dolduruyor. Hüzün, keder, mutsuzluk, sevinç ve duygu yüklü ilişki- lerle örülmüş, bu gerçekçi, do- kunaklı ve insancıl Mike Le- igh dramı, mevsimin hararet- le salık verilecek filmlerinden biri kesinlikle. 20 yıldır yasaklı erotik Louis Malle filmi gösterimde Genelev nostaljisiSon dönemin aktüalite gündemi- ne oturan sübyancüık (Bakınız: Bel- çika'daki dehşetengiz çocuk cina- yetleri), adeta 'yüksclen bir değer' olarak bütün dünyanın ilgisini çek- tiğinden olsa gerek artık 30'lu yaş- lannı süren Brooke Shiekb'in vak- tiyle rurucu kesimin yoğun tepkisi- ni toplamış, belki de en sansasyonel filmi olan 'Pretty Baby'. bizim san- sürün yasaklamasından 20 yıl son- ra sinemalarımızda afişe çıktı so- nunda. Olağanüstü bir çocuk kadın güzelliğindeki Brooke Shields'in oynadığı, New Orleans genelevlerin- de yaşayan 12 yaşındaki fahişe ada- yı dilber Violet'in öyküsünü aktaran 'Prett> Baby-Güzel Bebek'i, 1995 Aralığı'nda kansı Candice Bergen'i üzüntüye boğarak vakitsiz ölen Louis Malle'in 1978"de Amerika'da yaptığı ilk film olduğundan mecbu- ren gittik gördük. 20 yıl kadar önce Özen Film'in Bertolucd'nin "La Luna"sını sinemaseverlere kazandırmak için sansürle kı- yasıyakapışbğı 1970'lerinso- nunda. sakıncalı içeriğinden ötürü sansür hazretlerinden yakayı sıyırıp seyirciyle buluşama- yan, dönemin bir başka yasaklı fil- miydi "Pretty Baby", yanlış hatır- lamıyorsak. Genelde farklı konula- ra el atıp aykın öykülere yönelerek hep ses getiren fîlmler imzalamış olan Malle'in. belli kesimlerce ço- cuk pornoculuğuyla suçlanarak ba- şını epeyce ağntan ve çekimi ABD'de skandala dönüşen bu Amerikan ka- riyerinin ilk filmi, model eskisi hırs- lı annesinin güdümündeki Brooke Shields'in de arkası gelmeyen çıkı- şı olmustu. AJRose'un, "Storyvü1e,New Or- leans: Being an Authentic Account of the Notorious Redlight District" adlı, cazın beşıği Nevv Orleans'ın 20. yüzyıl başlanndaki, müzisyen- lerin de çalıştığı kırmızı fenerli zevk ve sefahat mahallesi Storyville'de- ki bordelleri anlatan gerçekçi kita- bından yola çıkan Malle'in kahrama- nı bu kez çevresince Pretty Baby la- kabı takılan. 12 yaşındaki Violet (Brooke Shields) "Güzel Bebek"te. 1917'nin Nevv Orleansf nda Ma- ma Nell'in (Frances Faye). 'larnu- n' ağırlıklı şık genelevinde çalışan, dükkânın en gözde virrini olan an- nesinin (Susan Sarandon) dizi dıbin- de, bebeğiyle oynayıp fahişe ablala- nnın arasında büyüyen Violet. yer- li yersiz klişe aşk sözcükleri parala- yan, büyümüş de küçülmüş, fettan bir hayat kadını havalannda, 12 ya- Cüzel Bebek Pretty Baby / Yönetmen: Louis Malle / Senaryo: Polly Platt / Kamera: Sven Nykvist / Müzik: Jerry Wrexter / Oyuncular: Kerth Carradine, Brooke Shields, Susan Sarandon, Frances Faye, Antonio Fargas, Diana Scarvvid, Barbara Steele, Gerrttt Graham, Mae Mercer/ 1978, ABD (Filmart) şını tamamlamayı bekliyor dünya- nın en eski mesleğine başlamak içia Ev sakinlerinin çocuklanylabahçe- de oynayan, babası belirsiz, melek güzelliğine sahip Violet'in. mama ta- rafından açık arttırmaya çıkanlan bekâreti nakit 400 dolara müşteri buluyor anında. Bu. küçük laztn dos- tu olan, ev ahalisinden zenci piya- nistle(Antonio Fargas). kafayı ka- dın güzelliğıni objektifıne sığdır- maya takmış, ama kimseye en ufak bir sarkıntılıkta bulunmayan, hatta cinselliğini rafa kaldırmış izlenimi veren yalnız fotoğrafçı Bellocq'un (Carradine klanmdan ortanca oğul Keith Carradine) hiç hoşuna gitmi- yor, ama genelev kurallanna karşı bo- yunlan kıldan ince tabii. St. Louis- li zengin bir müşterisinin evlenme önerisini kabul eden annesinin kü- çük kızını ötekı kadınlara cmanet edip gidişiyle Violet'in. fahişeleri model olarak kullanan uzun boylu, yakışiklı bir Toukrase-Lautrec gibi sabah akşam eve takılan fotoğrafçı Bellocq'la süregelen garip ilişkisi yoğunlaşıyor ve ateş bacayı sanyor. Çok geçmeden sırdaşı, konıyucusu ve dostu Bellocq'un atölye-/ evine ve yatağına postu seriyor Violet. ABD'nin 1. Dünya Savaşı'na ka- tılması yüzünden özellikle denizci- lerin uğrağı haline gelmiş Nevv Or- leans-Storyville genelevlerinin ka- patılması da söz konusu bu arada muhafazakâr ve püriten çev- relerin bastırmasıyla. Küçük kıza enikonu baglanan Bel- locq Violet'le evlenmişken zengin kocasım koluna tak- mış, yeni doğurduğu çocuğu da yanına almış Violet'in, ar- tık varlıklı ev kadınlığına trans- fer etmiş annesinin ansızın çı- kagelişi ve kızına sahip çıkı- şıyla makul bir sona bağlanı- yor film. Genelevde olanı biteni. kıs- men Violet'in gözünden, kısmen de Bellocq'un objektifinden yansıtan Malle'in, zamanın biraz eskittiği bu erotik denemesi zevkli, kesinlikle bayağılığa düşmeyen bir film. Her görüntü adeta empresyonist bir tab- lo etkileyiciliğinde. Renklerin, ışık- lann oynaştığı, usta işi göriintüler Bergman'ın kameramanı Sven Nykvist'in eseri. Çok önemli saymasak da Louis Malle'in değilse bile kuşkusuz Holly- vvood'un sıradan yıldızı Brooke Shi- elds'in en iyi filmi diyebileceğimiz 'Güzel Bebek'le, kırmızı ışıklara ve dekorlara bulanarak nostaljik bir ge- nelev yolculuğu yapmak olası. Me- raklısı için. KEDİ GOZU VECDİ SAYAR Ankara... Ankara Güzel Ankara "Ankara'yı nasılbilirsiniz? Neyini seversiniz?" diye sor- sam alacağım cevabı çok iyi biliyorum: "Istanbul'a dön- mesini" diyeceksiniz ünlü şairımiz gibi. Eh, pek de hak- sız sayılmazsınız. Dünyanın en güzel kentlerınden biri olan Istanbul'un yanında Ankara'nın lafı mı olur? Ama, du- run, bu kadar çabuk karar vermeyin. Ankara olmasaydı, Istanbul'da bugün yaşadığınız gibi yaşayabilir miydiniz? Cumhuriyetimizin kurulduğu, Türkıye politıkasının yüre- ğinin attığı bu kente fazla haksızlık etmeyın. Ankara'nın Istanbul'a karşı en büyük kozlarından biri- nin Ankara kedileri olduğunu da unutmayın. "Istanbulke- disi" diye bir tür var mı lıteratürde? Üstelik, Istanbullu sa- natçılann önemli bir kısmının aslen Ankaralı olduğunu herhalde görmemezlikten gelemezsiniz. Şımdi nereden çıktı bu Ankara edebiyatı derseniz, bugün Ankaralı kedi- lenn şenlıği başltyoc da ondan. Uluslararası Ankara Film Festivali dokuzuncu yılına giriyor. Mahmut Tali Öngö- ren, Oğuz Onaran, Ibrahim Demirel ve genç arkadaş- lannın yıllardır bınbir emekle yaşattıklan, belgesel sine- ma, kısa film gibi tican olmadığı için sinemacılarımızın bi- le yüz vermediği alanlara verdiği destekle kültürümüze cid- di katkılar sağlayan bu şenlık hangi koşullarda gerçekle- şiyor, hangı özverilerle ayakta tutuluyor bir bilseniz... Türkiye'de kuttür alanında atılan pek çok olumlu adım gibi bu etkinlik de aynı zorluklarla boğuşuyor. Ve her şe- ye rağmen başan kazanıyor. En başta da, Kültür Bakanlığf na rağmen... Bakanlık, bu tür "iftiralar"dan korunmak için üç yüz mil- yonluk "sembolık" bir katkı yapacakmış festivale. Çan- kaya Beledıye Başkanı Doğan Taşdelen'in verdığı altı mil- yaıiık katkı olmasa, hiç kuşkunuz olmasın, bu yıl böyle bir şenlik ortada olamazdı. Zaten, Türkıye'ye dünya kamu- oyunda onur kazandıran ne kadar etkinlik varsa, hemen hepsi sanatçılann kişısel çabalanyla var olmuyor mu? Neredeyse, hepsınde aynı kural geçerlı değıl mi? Kültür Bakanhğı'na rağmen yapılıyor, ne yapılıyorsa. Peki, ne yapar Kültür Bakanlığı? Ounyada Türk kültü- rünün tanrtımı adına önemli katkılar sağlayan sanatçıla- ra destek mı venr? Yoksa, yedı bın küsur memurunu ora- dan oraya sürerek soruşturmalar açtınp, cezalar yağdı- rarak, varlığını kanıtlamaya mı çalışır?.. Fransa'dan ömek verelım. Gün geçmıyor ki, Türk sanatçılann yeni bir ba- şansınatanıkolmayalım. Geçenlerde, "Banlıeu Blues"ad- lı caz festivalinde bir konser vardı. Fransız, Makedon, Sırp müzisyenlerle birlikte Kudsi Erguner'in verdiği kon- ser seyirciyi büyüledi. Yerel kültürlerden, evrensel sen- teze ulaşmanın enfes birömeğıydi konser. Hıristiyan De- mokratlann Türkiye'yi Avrupa uygarlığının bir parçası say- madıklannı açıkladıklan gün, Türkiye bir sanatçısı aracı- Itğı ile aynı uygariığın aynlamaz bir parçası olduğunu ka- nrtlıyordu. Yurtdışında yaşayan sanatçılanmızın çabala- nnı görmezden gelen, onlara hiçbır destek sağlamayan Küttür Bakanlığı'na rağmen. ••• Paris'te güzellikler birbırıni izliyor. "Dünya Kültürieri Evi"nöe "Festival d'lmaginaire"6e "Harem Şarkılan". Gene, Kudsi Erguner'in çabalanyla oluşturulmuş birtop- luluk dınleyıcıtere Türk müziğınden guzel bir kesıt sunu- yor (Neyse ki, Kültür Bakanlığı ıkı sanatçısına ızin verdi de konser gerçekleşebıldı.) Creteıl'de "Kadın Filmleri Fes- ûVa//"nde Keriman Ulusoy'un çabası ile bir araya gelen beş Türk fılmı. Türkân Şoray festivalin yıldızı. Paris'te ye- ni bir Abtdin Dino sergısi. Güzin Dino'nun o ince beğe- nisi ile bir araya getırdiğı ınsan yuzlerı. Ve bir kitap, Nâ- zım'ın dızelen ile Abıdin'in çizgılennı buluşturan... Bir baş- ka galende Ömer Uluç son yapıtlarını sergılıyor. Bileği- nın hakkıyla geldiği yeri perçınliyor.. Ve, ARTE'de Yaşar Kemal gecesı: Jack Lang'dan Eli Wiesel'e, Günther WalrafTtan, Jean D'Ormesson'a, pek çok unlü sanat- çı, düşün adamı Yaşar Kemal'ın "şıirie polıtika arasında- hyaşam"m konuşuyor. Yaşar Kemal'in "Türkıye'nın onu- r r n ı oiduğum" vorgtıluyorlar. Osman Okkan'ın belgese- linde. Sonra. Züffu Livaneli'den "Yer Demir Gök Bakır" ve Merlin Ecer'in "Yaşar Kemal ve Ülkesi" adlı belgese- li... Etkınlikler Paris'le de sınırlı kalmıyor. Dünya Kadınlar Günü nedenryle Metz kentinde bir şölen: Türkıyeli Goç- menler Kültür Evi, "Türkiye'de Kadın Olmak" başlığı al- tında söyleşiler, sanatsal etkinlikler düzenliyor... Pans'te durum böyle. Pekı, Ankara ne yapıyor? ••• Şimdı, bu yazının ardından bir soruşturma açılmaz mı? Açılır elbet. Çünkü doğruları söylemenin cezası dokuz köyden kovulmaktır bu ülkede. Ne yapalım, vaz mı geçelım düşüncelerimızi savun- maktan, ülkemizin daha doğru politıkalarla, daha çağdaş bir anlayışla yönetilmesini istemekten? Bu kadannı hiçbir kediden ısteyemezsinız. Doğru bil- dığimizi söytemeye devam edeceğiz. Dıyeceğiz ki, ezber- cılikle hiçbir yere gıdılmez. Temel eğitimın sekız yıla çı- kanlması çok güzel de, bu eğıtimin içerığini gözden ge- çırmeyecek misiniz? Avrupa... Avrupa diye inlerken, Av- rupa'da okullarda okutulan krtaplara bir göz atmak bir Al- lah'ın kulunun aklına gelmez mi? Çocuklanmıza gereksiz bilgiler ezberleten. çağdışı bir anlayış yenne, onların ge- nel kültürünü geliştiren, dünyayı çağdaş bir bakışla algı- lamalanna olanak sağlayan bir eğitim politikası neden düşünülemez. (Buralarda okutulan ders kitaplannda, bir ülke, tarihi, çoğrafyası. kültürü ile bir bütün olarak ele alı- nıyor. Bizim krtaplara ne kadar benzıyor değil mı?) Kuş- kusuz, her şeye rağmen nıce parlak genç, nice aydın ye- tişiyor okullanmızda. En başta, Milli Eğitim Bakanlığı'na rağmen... Kültür politikamızın ılkeleri resmi makarnlann dışında, özel kurumlanmızın da ruhuna işlemiş durumda. Geçen gece "Olağan Şüphelıler" adlı fılmı yayımlarken. filmde- ki uyuşturucu kaçakçılığının geçtiğı iilkeyi "tran" olarak değıştiren atv yetkılileri, Türkiye'yi temıze mı çıkaımış oluyorAllah aşkına? Başımızı, kuma gömerek, kendi ken- dimize propaganda yapmamız, neyi kurtanyor. Elbette, son derece başanlı televizyon programlanmız, program- alanmız da var. Neye rağmen? Patronların hesaplanna. RTÜK'ün ku- rallanna, içimıze işlemiş yasakçı anlayışa rağmen... İyi ki de variar... Aklıma bir turkü geliyor:''Ankara'nın taşına bak... göz- lerimin yaşına bak..." KARMA RESIM SERGISİ HAL.IL ALTINDERE METIN ASILTURK BENYA BAKIR CEM DEMİR OZLEM GURBUZ SENER OZHEN TURAN OZTUGRUL MUZAFFER TIRE SONER TIRE 1 4 M A R T - 4 N İ S A N 1 9 9 7 > A P l K R E D I Inönû Caddesı 73 Dörtyolağzı 01010 Adana Telefon (032Z) 251 82 12 YAPI ^ KREDi
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear