18 Mayıs 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
27 KASIM 1997 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 11 UYCARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCİ Kurullann yeni yapılanma ve çalışmalannda, eldeki yasayla da 'ileri adımlar' atılabilir Korumada demokratik çözümlerSon yı1larda hemen her yeni hükümetle birlikte gündeme ge- len "konıma kıınıllannda deği- şiklik" konusu, bu kez de önce- kilere benzer düzeyde tartışma- lara neden oluyor. Yeni atanan kimi üyeler göre- vi kabul etmiyor. Kinuleri diğer atamalan beğenmeyerek tepki gösteriyor. Kimileri de sessiz se- dasız göreve başlayıp tartışma- lan "susarak" izliyor... Bu karmaşa içinde en büyûk gerilimi yaşayanlar ise görevden alınanlararasındakı bazı "koru- macT üyeler. Çünkii onlar, ANA- YOL ve REFAHYOL dönemle- rinin kurullar üzerindeki baskı- cı politikalanna gögüs germele- rine rağmen. İstemihan Tatayta- rafindan üyeliklerine son veril- diği için sanki "geçmişiktidann kadrolanymış" gibi bir konuma giriyorlar. Doğrusu, duyarlı bir uzman ve korumadan yana bir bi- lim kadrolan için dayanılması zorbirgerilim... Pekı; başka nasıl olabilir? Ko- ruma kurullannın üyeleri belir- lenirken. "geçki''birbakanın ki- şisel beğenileri dışında, ilgili tüm kesimlerin güvenini sarsmaya- cak objektif değerlendirmeler nasıl yapılabilir? Bu tür sorular ne zaman gün- deme gelse. genellikle venlen yanıtlar hep "yasa değişikliği ge- rek" şeklinde oluyor. Çünkü 2863 sayılı Koruma Ya- sası'nın ilgili maddeleri, 5 kurul üyesinden 2 sinin YÖK karany- la üniversitelerden "5 yıl sürey- le" atanacağinı belirtirken, diğer 3 üyenin ise üstelik "süresi bile befli obnadan" doğrudan külrür bakanınca belirlenmesini öngö- rûyor. Yeni yasanın 'riskT Yasadaki bu tür olumsuzluk- lann giderilmesi amacıyla kap- samlı bir değişiklığin yapılması ise özellikle son 5-6 yıldır hep "riskli bir çaba" olarak görülü- Kurul üyeliğinde 'saydamlık': Koruma Kurulu üyelerinin "kulis" yöntemiyle belirlenip atanması korumaya duyarh üyeleri de "siyasi şaibe" altına sokuyor. Bu monarşik yöntem yerine artık "saydam" ve demokratik bir süreç izlenmeli, üniversiteler ve meslek odalannın da temsil edileceği bir komisyonun "adaylar" üzerinde yapacağı değerlendirmeler, Kültür Bakanı'nın atama karanna temel olmahdır. yor. Çünkü uzmanlarca çok iyi bir taslak hazırlansa bile TBMM'de görüşülürken "daha geri bir şekle dönüşmesi" olası- lığı duyarlı çevrelen hep tedirgin ediyor. Örneğin "5 yıl içinde ka- muJaştınlmavan SİTaianlaruun inıara açılması" gıbı ürpertici yasa tekJiflerinin bile gündeme alınabildiği bir ortamda, şimdi- kinden daha korumacı bir tasla- ğı TBMM"ye sunmanın "fkda iyi niyetii" bir davranış olacağı ar- Anıtlar \ üksek Kurulu'nun Taksim'deki tarifai Maksem'e bitişik oto- park alaruna vaktiyle cami izni verdiğini ancak duyarlı araşürmacdar gün ışığına çıkarabildiler ve durdurdular. Eğer bu çaba olmasaydı, giz- li tutulan karara davanılarak belki de inşaat çoktan başlaülmışü... tıkyaygınbirkanı... Böylesi bir siyasal ortam kısa sürede değişmeyeceğine göre acaba "şimdilik" eldeki yasaya da ters düşmeyecek bazı önlem- ler alınamaz mı? Hıç değilse açık- ça yasaklanmayan kimı "demok- rafjkyöntemlerie" koruma kurul- lan üzerindeki siyasal baskı ve gölgeler bir ölçüde olsun kaldı- nlamaz mı?.. tşte bu gibi gerçekten "sorum- lulukduygulanyla'" dıle getirilen sorulann da yanıtlan, aslında son 4-5 yıldır çeşitli toplantılardatar- tışılıyor ve bir "çıkış yolu" ara- nıyor... 'Kulis' yerine açıklık Bunlar arasından siizülüp ge- len ve bugün yaşanan genlimle- ri de önemli oranda giderebile- cek olan eski bir önerimizi, ko- ruma kurullanna yeni atamala- nn yine "kulis" yöntemiyle ya- pıldığı şu günlerde bir kez daha Kurul kararlarında 'açıklık': Kültür ve doğa varlıklannın korunmasıyla ilgili kurul kararlarının "ilgilisi" sadece yatınmcılar ve belediye değil, tüm ulus, hatta insanlıktır. Bu nedenle kurul kararlan yayımlanmalı ve böylece duyarlı toplum kesimlerinin "denetimine açık" tutularak gerektiğinde itiraz ya da dayanışma yönünde "bilgilenme ortamı" yaratılmalıdır... tarüşmaya açmak yararlı olacak. 1992 yılında MSÜ oditoryumun- da Mimarlar Odası'nca düzenle- nen bir dizi "koruma forumun- da" ve izleyen yıllardaki aynı içerikJi çeşitli toplantılarda ku- rullann yapılanmasıyla ilgili şu görûşleri dile getırmiştik: //Göreviendirme Komisyonu: Kültür Bakanı. kurullara üye ata- ma yetkisini bir "komisyonçahş- masıyla" da kullanabilir ve mev- cut yasa buna engel değildir. Kararlar duyulmasın,' duyurulsun'...1993-1996 döneminde Koruma Kuru- lu'nda görev yaparken şunu fark ettik. Kurul kararlan, sadece çok sınırlı sayıda- ki bir *ilgiB' kesime dağıtıldığı zaman, sa- nıldığı gibi korumaya hizmet etmiyor. Çünkü korumanın asıl güvencesini oluş,- turan diğer duyarlı toplumsai kesimler, bu kararlardan bilgi sahibi olamıyorlar. Bu süreci 'doğru bügflenmeye' dayalı ve 'demokratik denetime açık' bir orta- ma kavuşturabılmek için 'kurulkararla- rının yavunlanmasıııı' öneren raporu ilk kez 1 Mayıs 1995 tarihinde Kültür Bakan- hğı'naverdik. Özellikle korumada 'demokrasi' kav- ramının sıkça dile getirilmeye başlandı- ğı şu günlerde, Bakanlık bir yana, kimi Koruma Kurulu üyelerinin de 2.5 yıldır bu öncnyc 'sessiz ve çekimser' kalmala- rmı ise şaşkınlıkla izliyorum. Koruma Kurulu kararlarının yayınHanması haMonda rapor 1-) Hukuksal etik: Kurul kararlan, il- gili kişi, kurum ve tüm kesimlerin uymak zorunda olduklan kural ve hükümleri içermektedir. Bu nedenle, bir anlamda yasa gücündeki bu tür tüm diğer karar- lar ve idari yargı kararlannda olduğu gi- bi (giderek koruma hukukunda bir kurul kararlan içtihadı da oluşturmak üzere) kurul kararlannın da yayımlanması ye- rinde olacaktır. 2-)BügBeomeve eşgiidümortamı: Yurt düzeyinde görev yapan Koruma Kurul- ian, benzer konularda kararlar ahrlarken birbirlerinin aynı konulara olan yakla- şımlanndan ve yorumlanndan haberdar değillerdir. Bu durum, yine benzerkonu- larda değişik kurullann farklı karar üret- melerine de neden olmaktadır. Hiç şûp- he yok ki her kurulun kendi özgflr ve özerkiradesi, kendi bffimsei yorumu ve ba- ğunsız düşünce özgüriüğu, kararlann da sağhklı almmasuun en önemli temel ve demokratik güvencesidir. Ancak bu öz- gürlüğün ve özerkliğin, kurullann deği- şik konulardaki yaklaşımlanndan da bil- gi sahibi olunarak ve varsa farklı eğilim- lerin de öğrenilmesi ve değerlendirilme- si süreciyle birlikte yaşama geçirilmesi, kararlannve yurt düzeyindeki koruma uy- gulamalannın içerigini ve hedeflerini da- ha zengin ve verimli kılacaktır. 3-) Kararlann 'yayımlanabilir' lahn- ması: Kurul kararlan, çoğu zaman olduk- ça aynntılı ve geniş kapsamlı değerlen- dirmelerin sonucunda ve bu değerlendir- melere yön veren belli gerekçelere daya- lı olarak ahnmasına rağmen, genelde ka- rar metinlerine yine bu değerlendirme ve gerekçeler yeterli açıklıkta yansımamak- ta; dolayısıyla bir yandan ilgili kesimle- rin korumacıhğa karşı duyarlılıklan ge- lişmediği gibi öbür yandan yine kurullar bir tür sadece 'emir veren' organlar gö- rünümüne girmektedirler. Oysa, eğer ku- rul kararlan aynı anda 'yavTmlanmaküze- re' kaleme altndığında, yayunlanması- nın gerekçesini oluşturan işlevini yerine getirebilmesi için o karara neden olan değerlendirmeleri de içerecek şekilde dü- zenlenmesi kaçınılmaz olacaktır. 4-) Koruma büincine katkı: Kurul ka- rarlan, sadece resmi yazışma dosyala- nnda ve taraflann özel arşivlerinde sak- lı kaldığmdan, toplumun ve ilgili kesim- lerin kararlardan yararlanma ya da yine bu kararlan değerlendirme ve gerekirse tartışma, eleştirme oianakJan bulunma- maktadır. Oysa, söz konusu Koruma Kurulu ka- rarianm içeren dergi, Kültür Bakanlı- ğı'nın tüm birimlerine, üniversitelere, be- lediyelere. kütüphanelere, ilgili mesiek odalanna ve yine ilgili diğer kamu ve özel sektör organlanna ulaştığmda, öğ- renim ve uygulama alanlannda geniş bir eğitim ve değerlendirme ortamını da ya- ratmış olacaktır. Benzer şekilde, abone- lik esasına dayalı olarak koruma alanın- da meslekı ctkinlik gösteren mimarlara, arkeologlara, şehir plancılanna, sanat ta- rihçilerine ve ilgili diğer uzmanlara da yi- ne mesleki yaşamlannda ülke düzeyin- deki gelişmeleri izleme olanağmı vere- • cektir. 5-) Basın-vayuı organlannın bilgüen- dirümesi: Söz konusu dergı, bu anlamda basm-yayın organlanna ve özellikle ilgi- li köşe yazarlanna, muhabirlere ve kül- tür servislerine iletildiğinde, Koruma Ku- rulu kararlan ve bu kararlara neden olan gelişmelerden kamuoyunun da daha ge- niş bilgiienmesi ve korumacılığ:n ülke gündeminde daha geniş ve etkin bir şe- kilde yeralması sağlanabilecektir... Böyle bir komisyon, bakanın ya da müsteşann başkanlığında. ilgili üniversitelerden, Mimarlar Odası'ndan. ŞehirPlancılan Oda- sı'ndan, arkeoloji ve sanat tari- hiyle ilgili demek ve vakıflar- d£uı "temsilcUerin" katılırruyla oluşturulabilir. Göreviendirme Komisyonu, kendisine aday gösterilen ya da bizzat adaylık başvurusunda bu- lunan uzmanlar arasından, onla- nn bilgi, birikim, deneyim vb. referanslanna bakarak ve "açık bir değerlendirme ortamuıda" özgürceseçimini yapabilir. Kül- tür Bakanı da bu seçimi yasal yetkisiyle onaylayıp atamalan bu açıklık içinde yaptığında, il- gili tüm kesimlerin katılımını içeren bir sürece nokta koyaca- ğı için kurullar üzerindeki siya- si gölgeyi de kaldırmış olur... (1) 2/Üniversitelerden kurul üye- si seçimi: YÖK'ün ve bakanh- ğın üniversitelerden atayacağı Koruma Kurulu üyeleri, önce- likle bu göreve açıkça "aday" olmalıdırlar. Çok sayıda aday ol- duğunda ise "koruma anlayışla- nnı" da açıklayarak, o üniversı- tedeki diğer öğretim elemanlan- nın katıldığı bir "seçimle'' belir- lenerek YOK'e veya bakanlığa önerilmelidirler. Böyle bir süreçte Konıma Ku- rulu'nda görev aldıklannda ise verecekleri karann artık sadece kendilerini değil, seçimle gel- dikleri üniversiteyi de bağlaya- cağı bilinci ve sorumluluğu için- de korumaya hizmet verecekler- dir... (2) 3 / Meslek odaJannm adayla- n: Mimarlar Odası ve Şehir Plan- cılan Odası da Koruma Kurulla- n'na aday üye önerebilmelidir- ler. Odalar bu adaylannı kendi ge- nel knrullannda seçebilecekleri gibi, örneğin proje yanşmalan için aday jüri üyelerinin belir- lendiği liste çalışmalanna benzer bir yöntemle de saptayarak ba- kanlıktaki "görevlendirme ko- misyonuna" bildirebilirler. Aynı şekilde arkeoloji ve sanat tari- hiyle ilgili kuruluşlar da kurul- lara aday gösterebilmelidirler.. (3) Kuşkusuz bu gibi öneriler da- ha da geliştirilebilir. Yasa deği- şikliği beklenmeden benzer çö- zümler araştınlabilir ve uygula- nabilir. Yeter ki kültür bakanla- n sadece yasal yetkilerine değil, bu yetkileri de anlamlı kjlacak olan "demokrasi kültürüne" bağ- lı davranabilsinler. îstemihan Ta- lay'dan asıl beklenen de işte bu değil midir?.. (1) Bu tartışmada, özellikle Koruma Yüksek Kurulu'nun bü- rokratik ağırlığmı da giderecek yasa değişikliği önerilerine ge- lecek yazılarda değineceğim. (2) Kurul kararlan dava edil- diğinde savunmayı Kültür Ba- kanlığı yapmaktadır. Oysa ku- rul üyeleri kendi kararlannı ken- dileri savunmalı ve sorumlu ol- malıdır. (3) Bu öneriye de TMMOB Yasası engel değildir. Odalar ken- di yönetmeliklerinde düzenleme yaparak Konıma Kurulu adayla- nnı belirleyebilirler... Tiyatro ve sinema dünyası bir ustasmı daha yitirdi Kültür Servisi - Tiyatro ve sinema sanatçısı Ozde- mirHan,önceki gün vefat etti. Sanat yaşamına Yeşil- çam'da başlayan ve 36 yıl- lık tiyatro yaşamında bir çok oyunda rol alan sanat- çı, Harbiye Muhsin Ertuğ- rul Sahnesi'nde düzenle- nen cenaze töreninin ar- dmdan. Zincırlikuyu Me- zarlığı'nda toprağa veril- di. Sanatçınm cenaze tö- renine yakmlanmn >anı- sıra tiyatro ve sinema sa- natçılan da katıldı. 1932 yılında Bartın'da doğan Özdemır Han, sa- nat yaşamına Yeşilçam'da oyuncu olarak başlamıştı. Bir süre Dormen Tiyatro- su'nda sahneje çıkan sanat- çı, 1961 yılında Şehir Ti- yatrolannda 'Kral Lear' isimli oyunda rol aldı. 'Baş Sayfa', 'Tuzak'. 'İktidar', 'Atinalı TimoıT, 'Cesaret AnaveÇocuUan'/CaBgıı- la', 'Resimli Osmanlı Tari- hi','1793've'Tensing'sa- natçırun rol aldığı oyunlar- dan bazılan. Sinemada da ç_ok sayıda fîfrnde rol alan Ozdemir Han son olarak 'Altın Post' isimli fllmde oyııamıştı. Sanatçının oğlu, tiyat- ro sanatçısı Volkan Han, 'arkadaşım ve ustam' de- diği babasının naaşı başın- da yaptıgı konuşmada, ağır bir hastalığa yakalanan ba- basını aramayan sanatçı dostlanna sitem ettı. Vol- kan Han, şunlan sövledi; "Ozdemir usta, birkaçar- kadaşı dışında sanatçı ar- kadaşlan tarafindan aran- madığıiçin gözleriaçıkgit- ti Ozdemir Han, 36 yıl ti- yatroya hizmet etti. O, zor giinlerinde bep sanatçı ar- kadaşjarmmgdmcsini bek- ledL Oidükten sonra ağla- manın Ozdemir ustava bir faydası yok. Bu destek ona sagljgında gereklhdL Enpahahyapmı 'Tttank'gişeye nasılçatpacak? KültürServisi-Sinema ta- rihinin en pahalı filmi: 200 milyon dolarlık (lşe başlar- ken bütçe 120 milyon dolar- dı) birprodüksiyon ve 50 mil- yon dolarlık reklam kampan- yası. Haftanın yedi giinü, üç yıl süren bir çalışma, binler- ce kayıp, solunum yoDan en- feksiyonlan, mide rahatsız- lıklan ve kınlan kemikler. Ya- pımcılığmı Paramount ile 20th Century Fox 'un üstlendiği bir James Cameron filmi olan Titanic' 19 Aralık'ta Ame- rika'da gösterime giri>or ve eğer gişe hasılatı 400 milyon dolan bulmazsa, sinema dün- yasının da en büyük felaketi olarak tarihe geçecek. 'Titanic', bu gereken ilgi- yi sağlayacak her türlü karta sahip aslında. 15 Nisan 1912 de batan efsanevi tran- satlantikte yaşanan bir ölüm ve aşk öyküsü etrafında geli- şiyor her şey. Okyanusun de- rinliklerinde gerçekleştirilen sondaj çalışmalanyla başlı- yor film. Kazanın üzerinden 80 yıl geçtikten sonra Tita- nic'ten gün ışığına çıkanlan bazı eşyalar geliyor ekrana veRoseDeWitt Bukater (Oo- ria Sruart) adlı yaşlı bir ka- dın bu eşyalann arasında ken- di gençldc fotoğrafina rastlı- yor, o korkunç gecede çekil- miş olan fotoğrafa... Kameraönceannesiyle bir- likte Philadelphia'ya gitmek- Yönetmen James Cameron, 20.vüzyıün en görkemli deniz kazası 'Titanic'i. VVînslet ve Leonardo DiCaprio'nun büyük aşkı ve ölümJe iç içe aktamor. Kate te olan 17'lik Rose DeWitt Bukater'ın (KateVVmslet) yü- züne odaklanıyor, daha son- ra da seyahat biletinı kumar- da kazanan Amerikalı genç adam Jack Dawson'a (Le- onardo Di Caprio) çeviriyor. İşte bir yandan da bu yakışık- lı, hayat dolu ve yoksul genç- le aristokrat bir ailenin kızı olan güzei Rose arasında ya- şanan büyük aşkı anlatıyor 'Tîtank'. Yolculuk başladıktan iki gün sonra devasa transatlan- tik birbuzdağınaçarpıyor ve üç saat içersinde tamamen batıyor. Filmin son seksen da- kikası da gemı mürettebatı ve yolcular arasında yaşanan paniği getiriyor beyazperde- ye. Kadınlar ve çocuklar san- dallarla suya indirilirken iki- ye böiünen Titanic, okyanu- sun kara sulannda gözden kayboluveriyor ve 2223 yol- cudan sadece 706'sı kalıyor geriye. 1 Kasım'da Uluslararası Tokyo Film Festivali'nde gös- terildiğinde tam 3 saat 14 da- kika bovıınca izleyiciyi so- luksuzbırakan 20. yüzyılın bu en görkemli deniz kazası. Ca- meron'ın cebini birhayli dol- duracağa benziyor. Daha ön- ce 'Terminator11' ve 'Tnıe li- es' gibi çalışmalanyla da gi- şe rekorlannı zorlayan Ca- meron'ın, filmin ıçine usta- ca yerleştirdiği epik aşk ve ölüm öyküsü bu kez de işe ya- rayacak gibi. Titanic trajedisi kolektifbi- linçte fazlasıyla ilgi uyandı- ran bir efsaneye dönüşmüş durumda. Titanic "Aradan gecen zaman, Thanic'in bet- leklerimizde ettigi yeri biraz bulanıklaşürmışO" diyor Ca- meron ve devam ediyor "Ben, Jack ve Rose'un heyecan do- lu öyküleri aracüığryla onu yeniden canlandırmak iste- dün." Dört yıl önce, Titanic faci- asının aslına tamamen uyan 'A Night to Rcmembcr' adlı filmi izledikten sonra Came- ron, 1995"te başlamış senar- yo çalışmalanna. Çekimlerin Meksika'nın Rosarito sahi- linde yapılmasına karar veril- dikten sonra da sıra gelmiş Jack ve Rose'u canlandıra- cak oyunculan bulmaya. Ro- se adaylan arasında Claire Danes, Gabrielle Anwar ve Gwyneth Paltrmv; Jack aday- lan arasında ise ChrisO'Don- nefl ve MatthovMcConaug- hey gibi isimler varmış an- cak piyango sonunda sine- marun yeni Romeo"su ilek Aşk ve Yaşam'ın kınlgan güzeli- ne çarpmış. Çekimlerin başın- da Winslet"in rolüne karşı gösterdıği büyük ilgınin ya- nında heyecanı ve ürkekliği gözden kaçmayan DiCaprio da böylesine büyük bir pro- düksıyonda ilk olarak yeral- manın verdiği şaşkınlığı üze- rinden atınca her şey yoluna girmiş. Çahşmalar süresınce yaşanan bütçeyle ilgili ve tek- nik bazı sorunlara karşın Os- car yanşına katılabilecek bır tarihte de gösterime girmesi sağlanmış 'Titanic'in. ~Bufilmi,Titanicfaciasın- da yaşamuu yitiren 1500 kişi- nin anısına ithaf ediyomm. Titanic, insan açgözîüiüğfi- nün veteknoktjiye körü körü- ne bağuhğm,yani 20. yüzyılın trajedisidir'' diyor Cameron. Bunlar, teknolojinin tüm silah- lanyla kuşatılmış günümüz sinemasının tutsağı olan bir yönetmenin sözleri. ODAK NOKTASI AHMETCEMAL Ahmet Taner Kışlalı ya da Beştirel Düşünmenin Bedeli... Ahmet Taner Kışlalı, yıllardır hiçbir söylediği- ni ya da yazdığını kaçırmamaya çalıştığım, bana göre sayılan artık çok azalmış olan gerçek aydın- lardan biri. Onun, insanlan vedeğeryargılannı put- laştırmaktan özenle kaçınan, her insanı ve bütün olup bitenleri yerleştirilen genel kalıpların içerisin- de değil, fakat aklın süzgecinden geçirildikten sonra görmekte direnen tutumunu, en azından kendim için hep örnek saydım. Birkaç yıldır üniversitede vermekte olduğum "Kültür Tarihi" derslerinde, yaşadığımız ülkede egemen olan düşünme alışkanlıklannı göz önün- de bulundurarak "kültür tarihi boyunca eleştirel düşüncenin gelişmesi" konusunu ön planda tu- tuyorum. Bu arada eleştirel düşünebilen insan için şu tanımı veriyorum: "Eleştirel düşünebilen insan, kendisine ulaşan bütün iletileri, o ileti- nin hangi otoriteden, kişiden ve kalıplaşma- lardan geldiğine bakmaksızın kendi bilgiyle beslenmîş aklının süzgecinden de geçirdikten sonra deger yargılarına varabilen insandır." Ama bu tanımı verdikten hemen sonra tarih bo- yunca azınlıkta kalmış olan bu kışilerin, hiçbir ide- olojiye, görüşe ve makama koşulsuz bağlanma- malanndan ötürü hep en azından "tedirgın edi- ci", çogunluklada "düşman", "hain"vb sayıldık- larını, dahası bir zamanlar benimsedikleri görûş- leri, ideolojileri ve değer yargılarını sonradan -bu bağlamda kendıleriyle sürekli hesaplaştıklan için- artık eskidikleri veya yanlış yanları ortaya çıktığı gerekçesiyle düzeltme ya da bütünüyle terk etme gereksinimini duyduklannda "dönek" diye nitelen- dirildiklerini de ekliyorum. Tarih, gerçek anlamda eleştirel düşünebilmeyi insan aklı için onur sayanlann, aydın olmayı, sa- dakatı ve tutarlıhğı düşünce bağnazlığı ile özdeş- leştirenlere karşı vermek zorunda kaldıklan sava- şımlariadoludur. Dünyaedebıyatının biyografi us- talarından Stefan Zvveig, "Montaigne" başlıklı ünlü denemesinin bıryerinde bu savaşıma şöyle değinir: "... Yaşamın soylu değeıierinin, bağım- sızlığımızın (...) biravuç bağnazın ve ideologun çıl- gınlığına kurban edildiği dönemlerde, içinde ya- şadığı zamanın etkisiyle insanlığını yitirmek iste- meyen insanoğlu için bütün sorunlar, tek bir so- ruda odaklaşır: Nasıl özgür kalabilirim? Bu çılgın- lık ve vahşet ortamında, bütün tehditlere karşın düşüncemin hiçbir şey pahasına feda edileme- yecek benaklığını, yüreğimin insancıllığını nasıl ko- nıyabilirim ? Devlet/n, kilisenin ya da politikanın ira- deme aykın olarak bana yönelttikleri o tiranca is- teklerden nasıl kaçınabilirim? Sözlerimde ve ey- lemlenmde, benliğimin en derin noktasmdaki ben, hangisınıriara kadargitmemiistiyorsa, ancakora- ya kadar gitmeyi nasıl başarabilirim? Benliğimin bu tek ve biricik parselini yerleşik düzene, dışa- ndan <ükte edilen ölçiılere uymaktan nasıl koru- yabilirim?" Düşünce özgûrlüğü, yalnızca dış düşmanların tehdidi altında değildir. Dahası, dışandan gelen teh- drtlerin açık ve seçik olmalan nedeniyle o denli kor- kutucu olmadıklan bile söylenebilir. Buna karşılık düşünce özgürtüğünü korumak amacıyla bu öz- güıiüğün sözcülüğünü yapmış olanlan eleştirile- mezliğin zırhlan arkasına itmeye çalışmak, bu kez özgürlük adına despotluğa kalkışrnak anlamına ge- leceğinden, çok daha tehlikeli ve çok daha yoz- laşmaya zemin hazırlayıcı bir tutumdur. Böylesi, ancak Albert Camus'nün ünlü deyişıyle "daha bü- yük kötülüklehe savaşmak adına küçüklerine göz yummak" demek olur. Düşünce özgürlüğünüsa- vunmak adına eleştiri özgürlüğünü engellemeye kalkışmak, düşünce özgürlüğünün özüne ındiri- lebilecek en öldürücü darbelerden biridir. Ahmet Taner Kışlalı da şimdi "daha büyük kö- tülüklehe savaşmak adına daha küçüklerine göz yummadığı" için haksız saldınlara uğramakta. Ör- neğin eskiden beri bu ülkede söyiedikleriyie ve yaz- dıklanyla düşünce özgürlüğünü savunmuş olan ki- milerinin söylediklerinin, yazdıklannın ve yaptık- larının kendisine göre yanlış yanlannı eleştirel bir tutumun süzgecinden geçırerek değertendirdiği için bir çırpıda devletin sözcüsü sayılabıliyor! Bir in- sanın dünyaca ünlü bir yazar olmasının. o kişiye ülkesini, üstelik o ülkeyi kötülemek için zaten ba- hane arayan yabancı ortamlarda çekiştiımek hak- kını kazandıramayacağını söylediği için, bir dava uğruna hapse girmiş olmanın bütün kusurtan er- deme dönüştüremeyeceğini söylediği için yerin di- bine batınlıyor! Sayın Kışlalı, Türkiye'de bu nedenle suçiama- lara hedef olanlann hiç kuşkusuz ne ilki, ne de so- nuncusu; bu bakımdan karşımızdaki tablo yeni de- ğil. Ama işin asıl üzücü yanı, özellikle yaklaşık son yirmi yıldan bu yana bu ülkenin türlü bağnazlıklar nedeniyle yaşadığı geriye dönüşlerin ve patlama- ların deneyimleri ortada iken tabloda hiçbir deği- şiklik yapılmaya yanaşılmaması. Hem düşünme vedüşünceyi dile getirme özgûrlüğü dokunulmaz olmahdır diyeceksiniz hem de kazara bunu diyen- lerden birine herhangi bir eleştiri yöneltildiğinde, bu kez onu eleştirilmezlik zırhına sokmaya kalkı- şacaksınız; böylesi, düşünce özgürlüğünü savun- mak olarak değil, fakat ancak bu özgûrlüğü yal- nızca kendisi gibi düşünenlere tanımak dıye nı- telendirilebilir! Ben, böyle bir dokunulmazlığın dasınırları çok geniş tutulan milletvekili dokunulmazlığı kadar za- rartı olduğuna inanıyorum. Bir eleştiriye, onun da- yandığı düşünce temellerini ele alarak yanıt ver- mek yerine, "neden eleştinyorsun" sorusuyla kar- şı çıkmak, düşünce özgüıiüğünden yana olmayı daha baştan inanıhrlığından yoksun kılar. Özgürlük kültürümüzü daha epey sorgula- mamız gerekiyor... BUGÜN • AKSAX\T'ta saat 12.30'da 'Vintage Collection Vol.2: 1960-6 T videodan caz ve saat 18.30"da Prof. Dr. Gül İrepoğlu'nun katıldığı 'Yeniçağ'dan Günümüze Takının Tarihi' başlıklı seminer izlenebilir. (252 35 00) • CRR'de Mistik Müzik Festivali kapsarrunda Davıd Dudu Fisher(Kantor)'Sevgiye Dair' başlıklı konser izlenebilir. (232 98 30) • KADIKÖY BELEDİYESI KÜLTÜR VE SANAT MERKEZİnde saat 14.00'te Yasemin Kumral'ın katıldığı 'Güzel Konuşma Teknikleri ' başlıklı söyleşi izlenebilir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear