Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
27 KASIM 1997 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 11
UYCARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCİ
Kurullann yeni yapılanma ve çalışmalannda, eldeki yasayla da 'ileri adımlar' atılabilir
Korumada demokratik çözümlerSon yı1larda hemen her yeni
hükümetle birlikte gündeme ge-
len "konıma kıınıllannda deği-
şiklik" konusu, bu kez de önce-
kilere benzer düzeyde tartışma-
lara neden oluyor.
Yeni atanan kimi üyeler göre-
vi kabul etmiyor. Kinuleri diğer
atamalan beğenmeyerek tepki
gösteriyor. Kimileri de sessiz se-
dasız göreve başlayıp tartışma-
lan "susarak" izliyor...
Bu karmaşa içinde en büyûk
gerilimi yaşayanlar ise görevden
alınanlararasındakı bazı "koru-
macT üyeler. Çünkii onlar, ANA-
YOL ve REFAHYOL dönemle-
rinin kurullar üzerindeki baskı-
cı politikalanna gögüs germele-
rine rağmen. İstemihan Tatayta-
rafindan üyeliklerine son veril-
diği için sanki "geçmişiktidann
kadrolanymış" gibi bir konuma
giriyorlar. Doğrusu, duyarlı bir
uzman ve korumadan yana bir bi-
lim kadrolan için dayanılması
zorbirgerilim...
Pekı; başka nasıl olabilir? Ko-
ruma kurullannın üyeleri belir-
lenirken. "geçki''birbakanın ki-
şisel beğenileri dışında, ilgili tüm
kesimlerin güvenini sarsmaya-
cak objektif değerlendirmeler
nasıl yapılabilir?
Bu tür sorular ne zaman gün-
deme gelse. genellikle venlen
yanıtlar hep "yasa değişikliği ge-
rek" şeklinde oluyor.
Çünkü 2863 sayılı Koruma Ya-
sası'nın ilgili maddeleri, 5 kurul
üyesinden 2 sinin YÖK karany-
la üniversitelerden "5 yıl sürey-
le" atanacağinı belirtirken, diğer
3 üyenin ise üstelik "süresi bile
befli obnadan" doğrudan külrür
bakanınca belirlenmesini öngö-
rûyor.
Yeni yasanın 'riskT
Yasadaki bu tür olumsuzluk-
lann giderilmesi amacıyla kap-
samlı bir değişiklığin yapılması
ise özellikle son 5-6 yıldır hep
"riskli bir çaba" olarak görülü-
Kurul
üyeliğinde
'saydamlık':
Koruma Kurulu
üyelerinin
"kulis"
yöntemiyle
belirlenip
atanması
korumaya duyarh
üyeleri de "siyasi
şaibe" altına
sokuyor. Bu
monarşik yöntem
yerine artık
"saydam" ve
demokratik bir
süreç izlenmeli,
üniversiteler ve
meslek
odalannın da
temsil edileceği
bir komisyonun
"adaylar"
üzerinde
yapacağı
değerlendirmeler,
Kültür
Bakanı'nın atama
karanna temel
olmahdır.
yor. Çünkü uzmanlarca çok iyi
bir taslak hazırlansa bile
TBMM'de görüşülürken "daha
geri bir şekle dönüşmesi" olası-
lığı duyarlı çevrelen hep tedirgin
ediyor. Örneğin "5 yıl içinde ka-
muJaştınlmavan SİTaianlaruun
inıara açılması" gıbı ürpertici
yasa tekJiflerinin bile gündeme
alınabildiği bir ortamda, şimdi-
kinden daha korumacı bir tasla-
ğı TBMM"ye sunmanın "fkda iyi
niyetii" bir davranış olacağı ar-
Anıtlar \ üksek Kurulu'nun Taksim'deki tarifai Maksem'e bitişik oto-
park alaruna vaktiyle cami izni verdiğini ancak duyarlı araşürmacdar
gün ışığına çıkarabildiler ve durdurdular. Eğer bu çaba olmasaydı, giz-
li tutulan karara davanılarak belki de inşaat çoktan başlaülmışü...
tıkyaygınbirkanı...
Böylesi bir siyasal ortam kısa
sürede değişmeyeceğine göre
acaba "şimdilik" eldeki yasaya
da ters düşmeyecek bazı önlem-
ler alınamaz mı? Hıç değilse açık-
ça yasaklanmayan kimı "demok-
rafjkyöntemlerie" koruma kurul-
lan üzerindeki siyasal baskı ve
gölgeler bir ölçüde olsun kaldı-
nlamaz mı?..
tşte bu gibi gerçekten "sorum-
lulukduygulanyla'" dıle getirilen
sorulann da yanıtlan, aslında son
4-5 yıldır çeşitli toplantılardatar-
tışılıyor ve bir "çıkış yolu" ara-
nıyor...
'Kulis' yerine açıklık
Bunlar arasından siizülüp ge-
len ve bugün yaşanan genlimle-
ri de önemli oranda giderebile-
cek olan eski bir önerimizi, ko-
ruma kurullanna yeni atamala-
nn yine "kulis" yöntemiyle ya-
pıldığı şu günlerde bir kez daha
Kurul
kararlarında
'açıklık':
Kültür ve
doğa
varlıklannın
korunmasıyla
ilgili kurul
kararlarının
"ilgilisi"
sadece
yatınmcılar ve
belediye değil,
tüm ulus,
hatta insanlıktır.
Bu nedenle
kurul kararlan
yayımlanmalı
ve böylece
duyarlı
toplum
kesimlerinin
"denetimine açık"
tutularak
gerektiğinde
itiraz ya da
dayanışma
yönünde
"bilgilenme
ortamı"
yaratılmalıdır...
tarüşmaya açmak yararlı olacak.
1992 yılında MSÜ oditoryumun-
da Mimarlar Odası'nca düzenle-
nen bir dizi "koruma forumun-
da" ve izleyen yıllardaki aynı
içerikJi çeşitli toplantılarda ku-
rullann yapılanmasıyla ilgili şu
görûşleri dile getırmiştik:
//Göreviendirme Komisyonu:
Kültür Bakanı. kurullara üye ata-
ma yetkisini bir "komisyonçahş-
masıyla" da kullanabilir ve mev-
cut yasa buna engel değildir.
Kararlar duyulmasın,' duyurulsun'...1993-1996 döneminde Koruma Kuru-
lu'nda görev yaparken şunu fark ettik.
Kurul kararlan, sadece çok sınırlı sayıda-
ki bir *ilgiB' kesime dağıtıldığı zaman, sa-
nıldığı gibi korumaya hizmet etmiyor.
Çünkü korumanın asıl güvencesini oluş,-
turan diğer duyarlı toplumsai kesimler,
bu kararlardan bilgi sahibi olamıyorlar.
Bu süreci 'doğru bügflenmeye' dayalı
ve 'demokratik denetime açık' bir orta-
ma kavuşturabılmek için 'kurulkararla-
rının yavunlanmasıııı' öneren raporu ilk
kez 1 Mayıs 1995 tarihinde Kültür Bakan-
hğı'naverdik.
Özellikle korumada 'demokrasi' kav-
ramının sıkça dile getirilmeye başlandı-
ğı şu günlerde, Bakanlık bir yana, kimi
Koruma Kurulu üyelerinin de 2.5 yıldır
bu öncnyc 'sessiz ve çekimser' kalmala-
rmı ise şaşkınlıkla izliyorum.
Koruma Kurulu kararlarının
yayınHanması haMonda rapor
1-) Hukuksal etik: Kurul kararlan, il-
gili kişi, kurum ve tüm kesimlerin uymak
zorunda olduklan kural ve hükümleri
içermektedir. Bu nedenle, bir anlamda
yasa gücündeki bu tür tüm diğer karar-
lar ve idari yargı kararlannda olduğu gi-
bi (giderek koruma hukukunda bir kurul
kararlan içtihadı da oluşturmak üzere)
kurul kararlannın da yayımlanması ye-
rinde olacaktır.
2-)BügBeomeve eşgiidümortamı: Yurt
düzeyinde görev yapan Koruma Kurul-
ian, benzer konularda kararlar ahrlarken
birbirlerinin aynı konulara olan yakla-
şımlanndan ve yorumlanndan haberdar
değillerdir. Bu durum, yine benzerkonu-
larda değişik kurullann farklı karar üret-
melerine de neden olmaktadır. Hiç şûp-
he yok ki her kurulun kendi özgflr ve
özerkiradesi, kendi bffimsei yorumu ve ba-
ğunsız düşünce özgüriüğu, kararlann da
sağhklı almmasuun en önemli temel ve
demokratik güvencesidir. Ancak bu öz-
gürlüğün ve özerkliğin, kurullann deği-
şik konulardaki yaklaşımlanndan da bil-
gi sahibi olunarak ve varsa farklı eğilim-
lerin de öğrenilmesi ve değerlendirilme-
si süreciyle birlikte yaşama geçirilmesi,
kararlannve yurt düzeyindeki koruma uy-
gulamalannın içerigini ve hedeflerini da-
ha zengin ve verimli kılacaktır.
3-) Kararlann 'yayımlanabilir' lahn-
ması: Kurul kararlan, çoğu zaman olduk-
ça aynntılı ve geniş kapsamlı değerlen-
dirmelerin sonucunda ve bu değerlendir-
melere yön veren belli gerekçelere daya-
lı olarak ahnmasına rağmen, genelde ka-
rar metinlerine yine bu değerlendirme ve
gerekçeler yeterli açıklıkta yansımamak-
ta; dolayısıyla bir yandan ilgili kesimle-
rin korumacıhğa karşı duyarlılıklan ge-
lişmediği gibi öbür yandan yine kurullar
bir tür sadece 'emir veren' organlar gö-
rünümüne girmektedirler. Oysa, eğer ku-
rul kararlan aynı anda 'yavTmlanmaküze-
re' kaleme altndığında, yayunlanması-
nın gerekçesini oluşturan işlevini yerine
getirebilmesi için o karara neden olan
değerlendirmeleri de içerecek şekilde dü-
zenlenmesi kaçınılmaz olacaktır.
4-) Koruma büincine katkı: Kurul ka-
rarlan, sadece resmi yazışma dosyala-
nnda ve taraflann özel arşivlerinde sak-
lı kaldığmdan, toplumun ve ilgili kesim-
lerin kararlardan yararlanma ya da yine
bu kararlan değerlendirme ve gerekirse
tartışma, eleştirme oianakJan bulunma-
maktadır.
Oysa, söz konusu Koruma Kurulu ka-
rarianm içeren dergi, Kültür Bakanlı-
ğı'nın tüm birimlerine, üniversitelere, be-
lediyelere. kütüphanelere, ilgili mesiek
odalanna ve yine ilgili diğer kamu ve
özel sektör organlanna ulaştığmda, öğ-
renim ve uygulama alanlannda geniş bir
eğitim ve değerlendirme ortamını da ya-
ratmış olacaktır. Benzer şekilde, abone-
lik esasına dayalı olarak koruma alanın-
da meslekı ctkinlik gösteren mimarlara,
arkeologlara, şehir plancılanna, sanat ta-
rihçilerine ve ilgili diğer uzmanlara da yi-
ne mesleki yaşamlannda ülke düzeyin-
deki gelişmeleri izleme olanağmı vere-
• cektir.
5-) Basın-vayuı organlannın bilgüen-
dirümesi: Söz konusu dergı, bu anlamda
basm-yayın organlanna ve özellikle ilgi-
li köşe yazarlanna, muhabirlere ve kül-
tür servislerine iletildiğinde, Koruma Ku-
rulu kararlan ve bu kararlara neden olan
gelişmelerden kamuoyunun da daha ge-
niş bilgiienmesi ve korumacılığ:n ülke
gündeminde daha geniş ve etkin bir şe-
kilde yeralması sağlanabilecektir...
Böyle bir komisyon, bakanın
ya da müsteşann başkanlığında.
ilgili üniversitelerden, Mimarlar
Odası'ndan. ŞehirPlancılan Oda-
sı'ndan, arkeoloji ve sanat tari-
hiyle ilgili demek ve vakıflar-
d£uı "temsilcUerin" katılırruyla
oluşturulabilir.
Göreviendirme Komisyonu,
kendisine aday gösterilen ya da
bizzat adaylık başvurusunda bu-
lunan uzmanlar arasından, onla-
nn bilgi, birikim, deneyim vb.
referanslanna bakarak ve "açık
bir değerlendirme ortamuıda"
özgürceseçimini yapabilir. Kül-
tür Bakanı da bu seçimi yasal
yetkisiyle onaylayıp atamalan
bu açıklık içinde yaptığında, il-
gili tüm kesimlerin katılımını
içeren bir sürece nokta koyaca-
ğı için kurullar üzerindeki siya-
si gölgeyi de kaldırmış olur... (1)
2/Üniversitelerden kurul üye-
si seçimi: YÖK'ün ve bakanh-
ğın üniversitelerden atayacağı
Koruma Kurulu üyeleri, önce-
likle bu göreve açıkça "aday"
olmalıdırlar. Çok sayıda aday ol-
duğunda ise "koruma anlayışla-
nnı" da açıklayarak, o üniversı-
tedeki diğer öğretim elemanlan-
nın katıldığı bir "seçimle'' belir-
lenerek YOK'e veya bakanlığa
önerilmelidirler.
Böyle bir süreçte Konıma Ku-
rulu'nda görev aldıklannda ise
verecekleri karann artık sadece
kendilerini değil, seçimle gel-
dikleri üniversiteyi de bağlaya-
cağı bilinci ve sorumluluğu için-
de korumaya hizmet verecekler-
dir... (2)
3 / Meslek odaJannm adayla-
n: Mimarlar Odası ve Şehir Plan-
cılan Odası da Koruma Kurulla-
n'na aday üye önerebilmelidir-
ler.
Odalar bu adaylannı kendi ge-
nel knrullannda seçebilecekleri
gibi, örneğin proje yanşmalan
için aday jüri üyelerinin belir-
lendiği liste çalışmalanna benzer
bir yöntemle de saptayarak ba-
kanlıktaki "görevlendirme ko-
misyonuna" bildirebilirler. Aynı
şekilde arkeoloji ve sanat tari-
hiyle ilgili kuruluşlar da kurul-
lara aday gösterebilmelidirler..
(3)
Kuşkusuz bu gibi öneriler da-
ha da geliştirilebilir. Yasa deği-
şikliği beklenmeden benzer çö-
zümler araştınlabilir ve uygula-
nabilir. Yeter ki kültür bakanla-
n sadece yasal yetkilerine değil,
bu yetkileri de anlamlı kjlacak
olan "demokrasi kültürüne" bağ-
lı davranabilsinler. îstemihan Ta-
lay'dan asıl beklenen de işte bu
değil midir?..
(1) Bu tartışmada, özellikle
Koruma Yüksek Kurulu'nun bü-
rokratik ağırlığmı da giderecek
yasa değişikliği önerilerine ge-
lecek yazılarda değineceğim.
(2) Kurul kararlan dava edil-
diğinde savunmayı Kültür Ba-
kanlığı yapmaktadır. Oysa ku-
rul üyeleri kendi kararlannı ken-
dileri savunmalı ve sorumlu ol-
malıdır.
(3) Bu öneriye de TMMOB
Yasası engel değildir. Odalar ken-
di yönetmeliklerinde düzenleme
yaparak Konıma Kurulu adayla-
nnı belirleyebilirler...
Tiyatro ve sinema
dünyası bir ustasmı
daha yitirdi
Kültür Servisi - Tiyatro
ve sinema sanatçısı Ozde-
mirHan,önceki gün vefat
etti. Sanat yaşamına Yeşil-
çam'da başlayan ve 36 yıl-
lık tiyatro yaşamında bir
çok oyunda rol alan sanat-
çı, Harbiye Muhsin Ertuğ-
rul Sahnesi'nde düzenle-
nen cenaze töreninin ar-
dmdan. Zincırlikuyu Me-
zarlığı'nda toprağa veril-
di. Sanatçınm cenaze tö-
renine yakmlanmn >anı-
sıra tiyatro ve sinema sa-
natçılan da katıldı.
1932 yılında Bartın'da
doğan Özdemır Han, sa-
nat yaşamına Yeşilçam'da
oyuncu olarak başlamıştı.
Bir süre Dormen Tiyatro-
su'nda sahneje çıkan sanat-
çı, 1961 yılında Şehir Ti-
yatrolannda 'Kral Lear'
isimli oyunda rol aldı. 'Baş
Sayfa', 'Tuzak'. 'İktidar',
'Atinalı TimoıT, 'Cesaret
AnaveÇocuUan'/CaBgıı-
la', 'Resimli Osmanlı Tari-
hi','1793've'Tensing'sa-
natçırun rol aldığı oyunlar-
dan bazılan. Sinemada da
ç_ok sayıda fîfrnde rol alan
Ozdemir Han son olarak
'Altın Post' isimli fllmde
oyııamıştı.
Sanatçının oğlu, tiyat-
ro sanatçısı Volkan Han,
'arkadaşım ve ustam' de-
diği babasının naaşı başın-
da yaptıgı konuşmada, ağır
bir hastalığa yakalanan ba-
basını aramayan sanatçı
dostlanna sitem ettı. Vol-
kan Han, şunlan sövledi;
"Ozdemir usta, birkaçar-
kadaşı dışında sanatçı ar-
kadaşlan tarafindan aran-
madığıiçin gözleriaçıkgit-
ti Ozdemir Han, 36 yıl ti-
yatroya hizmet etti. O, zor
giinlerinde bep sanatçı ar-
kadaşjarmmgdmcsini bek-
ledL Oidükten sonra ağla-
manın Ozdemir ustava bir
faydası yok. Bu destek ona
sagljgında gereklhdL
Enpahahyapmı 'Tttank'gişeye nasılçatpacak?
KültürServisi-Sinema ta-
rihinin en pahalı filmi: 200
milyon dolarlık (lşe başlar-
ken bütçe 120 milyon dolar-
dı) birprodüksiyon ve 50 mil-
yon dolarlık reklam kampan-
yası. Haftanın yedi giinü, üç
yıl süren bir çalışma, binler-
ce kayıp, solunum yoDan en-
feksiyonlan, mide rahatsız-
lıklan ve kınlan kemikler. Ya-
pımcılığmı Paramount ile 20th
Century Fox 'un üstlendiği bir
James Cameron filmi olan
Titanic' 19 Aralık'ta Ame-
rika'da gösterime giri>or ve
eğer gişe hasılatı 400 milyon
dolan bulmazsa, sinema dün-
yasının da en büyük felaketi
olarak tarihe geçecek.
'Titanic', bu gereken ilgi-
yi sağlayacak her türlü karta
sahip aslında. 15 Nisan
1912 de batan efsanevi tran-
satlantikte yaşanan bir ölüm
ve aşk öyküsü etrafında geli-
şiyor her şey. Okyanusun de-
rinliklerinde gerçekleştirilen
sondaj çalışmalanyla başlı-
yor film. Kazanın üzerinden
80 yıl geçtikten sonra Tita-
nic'ten gün ışığına çıkanlan
bazı eşyalar geliyor ekrana
veRoseDeWitt Bukater (Oo-
ria Sruart) adlı yaşlı bir ka-
dın bu eşyalann arasında ken-
di gençldc fotoğrafina rastlı-
yor, o korkunç gecede çekil-
miş olan fotoğrafa...
Kameraönceannesiyle bir-
likte Philadelphia'ya gitmek-
Yönetmen James Cameron, 20.vüzyıün en görkemli deniz kazası 'Titanic'i.
VVînslet ve Leonardo DiCaprio'nun büyük aşkı ve ölümJe iç içe aktamor.
Kate
te olan 17'lik Rose DeWitt
Bukater'ın (KateVVmslet) yü-
züne odaklanıyor, daha son-
ra da seyahat biletinı kumar-
da kazanan Amerikalı genç
adam Jack Dawson'a (Le-
onardo Di Caprio) çeviriyor.
İşte bir yandan da bu yakışık-
lı, hayat dolu ve yoksul genç-
le aristokrat bir ailenin kızı
olan güzei Rose arasında ya-
şanan büyük aşkı anlatıyor
'Tîtank'.
Yolculuk başladıktan iki
gün sonra devasa transatlan-
tik birbuzdağınaçarpıyor ve
üç saat içersinde tamamen
batıyor. Filmin son seksen da-
kikası da gemı mürettebatı
ve yolcular arasında yaşanan
paniği getiriyor beyazperde-
ye. Kadınlar ve çocuklar san-
dallarla suya indirilirken iki-
ye böiünen Titanic, okyanu-
sun kara sulannda gözden
kayboluveriyor ve 2223 yol-
cudan sadece 706'sı kalıyor
geriye.
1 Kasım'da Uluslararası
Tokyo Film Festivali'nde gös-
terildiğinde tam 3 saat 14 da-
kika bovıınca izleyiciyi so-
luksuzbırakan 20. yüzyılın bu
en görkemli deniz kazası. Ca-
meron'ın cebini birhayli dol-
duracağa benziyor. Daha ön-
ce 'Terminator11' ve 'Tnıe li-
es' gibi çalışmalanyla da gi-
şe rekorlannı zorlayan Ca-
meron'ın, filmin ıçine usta-
ca yerleştirdiği epik aşk ve
ölüm öyküsü bu kez de işe ya-
rayacak gibi.
Titanic trajedisi kolektifbi-
linçte fazlasıyla ilgi uyandı-
ran bir efsaneye dönüşmüş
durumda. Titanic "Aradan
gecen zaman, Thanic'in bet-
leklerimizde ettigi yeri biraz
bulanıklaşürmışO" diyor Ca-
meron ve devam ediyor "Ben,
Jack ve Rose'un heyecan do-
lu öyküleri aracüığryla onu
yeniden canlandırmak iste-
dün."
Dört yıl önce, Titanic faci-
asının aslına tamamen uyan
'A Night to Rcmembcr' adlı
filmi izledikten sonra Came-
ron, 1995"te başlamış senar-
yo çalışmalanna. Çekimlerin
Meksika'nın Rosarito sahi-
linde yapılmasına karar veril-
dikten sonra da sıra gelmiş
Jack ve Rose'u canlandıra-
cak oyunculan bulmaya. Ro-
se adaylan arasında Claire
Danes, Gabrielle Anwar ve
Gwyneth Paltrmv; Jack aday-
lan arasında ise ChrisO'Don-
nefl ve MatthovMcConaug-
hey gibi isimler varmış an-
cak piyango sonunda sine-
marun yeni Romeo"su ilek
Aşk
ve Yaşam'ın kınlgan güzeli-
ne çarpmış. Çekimlerin başın-
da Winslet"in rolüne karşı
gösterdıği büyük ilgınin ya-
nında heyecanı ve ürkekliği
gözden kaçmayan DiCaprio
da böylesine büyük bir pro-
düksıyonda ilk olarak yeral-
manın verdiği şaşkınlığı üze-
rinden atınca her şey yoluna
girmiş. Çahşmalar süresınce
yaşanan bütçeyle ilgili ve tek-
nik bazı sorunlara karşın Os-
car yanşına katılabilecek bır
tarihte de gösterime girmesi
sağlanmış 'Titanic'in.
~Bufilmi,Titanicfaciasın-
da yaşamuu yitiren 1500 kişi-
nin anısına ithaf ediyomm.
Titanic, insan açgözîüiüğfi-
nün veteknoktjiye körü körü-
ne bağuhğm,yani 20. yüzyılın
trajedisidir'' diyor Cameron.
Bunlar, teknolojinin tüm silah-
lanyla kuşatılmış günümüz
sinemasının tutsağı olan bir
yönetmenin sözleri.
ODAK NOKTASI
AHMETCEMAL
Ahmet Taner Kışlalı
ya da Beştirel
Düşünmenin Bedeli...
Ahmet Taner Kışlalı, yıllardır hiçbir söylediği-
ni ya da yazdığını kaçırmamaya çalıştığım, bana
göre sayılan artık çok azalmış olan gerçek aydın-
lardan biri. Onun, insanlan vedeğeryargılannı put-
laştırmaktan özenle kaçınan, her insanı ve bütün
olup bitenleri yerleştirilen genel kalıpların içerisin-
de değil, fakat aklın süzgecinden geçirildikten
sonra görmekte direnen tutumunu, en azından
kendim için hep örnek saydım.
Birkaç yıldır üniversitede vermekte olduğum
"Kültür Tarihi" derslerinde, yaşadığımız ülkede
egemen olan düşünme alışkanlıklannı göz önün-
de bulundurarak "kültür tarihi boyunca eleştirel
düşüncenin gelişmesi" konusunu ön planda tu-
tuyorum. Bu arada eleştirel düşünebilen insan
için şu tanımı veriyorum: "Eleştirel düşünebilen
insan, kendisine ulaşan bütün iletileri, o ileti-
nin hangi otoriteden, kişiden ve kalıplaşma-
lardan geldiğine bakmaksızın kendi bilgiyle
beslenmîş aklının süzgecinden de geçirdikten
sonra deger yargılarına varabilen insandır."
Ama bu tanımı verdikten hemen sonra tarih bo-
yunca azınlıkta kalmış olan bu kışilerin, hiçbir ide-
olojiye, görüşe ve makama koşulsuz bağlanma-
malanndan ötürü hep en azından "tedirgın edi-
ci", çogunluklada "düşman", "hain"vb sayıldık-
larını, dahası bir zamanlar benimsedikleri görûş-
leri, ideolojileri ve değer yargılarını sonradan -bu
bağlamda kendıleriyle sürekli hesaplaştıklan için-
artık eskidikleri veya yanlış yanları ortaya çıktığı
gerekçesiyle düzeltme ya da bütünüyle terk etme
gereksinimini duyduklannda "dönek" diye nitelen-
dirildiklerini de ekliyorum.
Tarih, gerçek anlamda eleştirel düşünebilmeyi
insan aklı için onur sayanlann, aydın olmayı, sa-
dakatı ve tutarlıhğı düşünce bağnazlığı ile özdeş-
leştirenlere karşı vermek zorunda kaldıklan sava-
şımlariadoludur. Dünyaedebıyatının biyografi us-
talarından Stefan Zvveig, "Montaigne" başlıklı
ünlü denemesinin bıryerinde bu savaşıma şöyle
değinir: "... Yaşamın soylu değeıierinin, bağım-
sızlığımızın (...) biravuç bağnazın ve ideologun çıl-
gınlığına kurban edildiği dönemlerde, içinde ya-
şadığı zamanın etkisiyle insanlığını yitirmek iste-
meyen insanoğlu için bütün sorunlar, tek bir so-
ruda odaklaşır: Nasıl özgür kalabilirim? Bu çılgın-
lık ve vahşet ortamında, bütün tehditlere karşın
düşüncemin hiçbir şey pahasına feda edileme-
yecek benaklığını, yüreğimin insancıllığını nasıl ko-
nıyabilirim ? Devlet/n, kilisenin ya da politikanın ira-
deme aykın olarak bana yönelttikleri o tiranca is-
teklerden nasıl kaçınabilirim? Sözlerimde ve ey-
lemlenmde, benliğimin en derin noktasmdaki ben,
hangisınıriara kadargitmemiistiyorsa, ancakora-
ya kadar gitmeyi nasıl başarabilirim? Benliğimin
bu tek ve biricik parselini yerleşik düzene, dışa-
ndan <ükte edilen ölçiılere uymaktan nasıl koru-
yabilirim?"
Düşünce özgûrlüğü, yalnızca dış düşmanların
tehdidi altında değildir. Dahası, dışandan gelen teh-
drtlerin açık ve seçik olmalan nedeniyle o denli kor-
kutucu olmadıklan bile söylenebilir. Buna karşılık
düşünce özgürtüğünü korumak amacıyla bu öz-
güıiüğün sözcülüğünü yapmış olanlan eleştirile-
mezliğin zırhlan arkasına itmeye çalışmak, bu kez
özgürlük adına despotluğa kalkışrnak anlamına ge-
leceğinden, çok daha tehlikeli ve çok daha yoz-
laşmaya zemin hazırlayıcı bir tutumdur. Böylesi,
ancak Albert Camus'nün ünlü deyişıyle "daha bü-
yük kötülüklehe savaşmak adına küçüklerine göz
yummak" demek olur. Düşünce özgürlüğünüsa-
vunmak adına eleştiri özgürlüğünü engellemeye
kalkışmak, düşünce özgürlüğünün özüne ındiri-
lebilecek en öldürücü darbelerden biridir.
Ahmet Taner Kışlalı da şimdi "daha büyük kö-
tülüklehe savaşmak adına daha küçüklerine göz
yummadığı" için haksız saldınlara uğramakta. Ör-
neğin eskiden beri bu ülkede söyiedikleriyie ve yaz-
dıklanyla düşünce özgürlüğünü savunmuş olan ki-
milerinin söylediklerinin, yazdıklannın ve yaptık-
larının kendisine göre yanlış yanlannı eleştirel bir
tutumun süzgecinden geçırerek değertendirdiği için
bir çırpıda devletin sözcüsü sayılabıliyor! Bir in-
sanın dünyaca ünlü bir yazar olmasının. o kişiye
ülkesini, üstelik o ülkeyi kötülemek için zaten ba-
hane arayan yabancı ortamlarda çekiştiımek hak-
kını kazandıramayacağını söylediği için, bir dava
uğruna hapse girmiş olmanın bütün kusurtan er-
deme dönüştüremeyeceğini söylediği için yerin di-
bine batınlıyor!
Sayın Kışlalı, Türkiye'de bu nedenle suçiama-
lara hedef olanlann hiç kuşkusuz ne ilki, ne de so-
nuncusu; bu bakımdan karşımızdaki tablo yeni de-
ğil. Ama işin asıl üzücü yanı, özellikle yaklaşık son
yirmi yıldan bu yana bu ülkenin türlü bağnazlıklar
nedeniyle yaşadığı geriye dönüşlerin ve patlama-
ların deneyimleri ortada iken tabloda hiçbir deği-
şiklik yapılmaya yanaşılmaması. Hem düşünme
vedüşünceyi dile getirme özgûrlüğü dokunulmaz
olmahdır diyeceksiniz hem de kazara bunu diyen-
lerden birine herhangi bir eleştiri yöneltildiğinde,
bu kez onu eleştirilmezlik zırhına sokmaya kalkı-
şacaksınız; böylesi, düşünce özgürlüğünü savun-
mak olarak değil, fakat ancak bu özgûrlüğü yal-
nızca kendisi gibi düşünenlere tanımak dıye nı-
telendirilebilir!
Ben, böyle bir dokunulmazlığın dasınırları çok
geniş tutulan milletvekili dokunulmazlığı kadar za-
rartı olduğuna inanıyorum. Bir eleştiriye, onun da-
yandığı düşünce temellerini ele alarak yanıt ver-
mek yerine, "neden eleştinyorsun" sorusuyla kar-
şı çıkmak, düşünce özgüıiüğünden yana olmayı
daha baştan inanıhrlığından yoksun kılar.
Özgürlük kültürümüzü daha epey sorgula-
mamız gerekiyor...
BUGÜN
• AKSAX\T'ta saat 12.30'da 'Vintage Collection
Vol.2: 1960-6 T videodan caz ve saat 18.30"da Prof.
Dr. Gül İrepoğlu'nun katıldığı 'Yeniçağ'dan
Günümüze Takının Tarihi' başlıklı seminer
izlenebilir. (252 35 00)
• CRR'de Mistik Müzik Festivali kapsarrunda
Davıd Dudu Fisher(Kantor)'Sevgiye Dair' başlıklı
konser izlenebilir. (232 98 30)
• KADIKÖY BELEDİYESI KÜLTÜR VE SANAT
MERKEZİnde saat 14.00'te Yasemin Kumral'ın
katıldığı 'Güzel Konuşma Teknikleri ' başlıklı
söyleşi izlenebilir.