25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
3EYLUL1995PAZAR CUMHURİYET SA KULTUR Tiyatro antropolojisi ve kültürlerarası tiyatro anlayışının önde gelen isimlerinden ve Odin Tiyatrosu'nun kurucusu Eugenio Barba: Tîyatrocunun üd pasaportu vardır EMRE KOYUNCUOĞLU Geçen hafia boyunca lstanbul Belediyesi Şehir Ttyatmlârı Muhsin Ertuğrul Sahnesi 'ne ve Askeri Müze de dûzenlenmiş bir teatnü alana birgrup tiyatrocu ve tiyatro meraklısı taşınıp durdu. Ttyatro antropolojisi ve kültürlerarası tiyatro anlayışının önde gelen isimlerinden ve bir ekol olan Odin Tıyatrosu 'nun kurucusu, aynı zamanda 'Ûçüncü Ttyatro' kavramından yola çıkarak 'Avrasya Tıyatrosu' olgusuna öncülük eden Eugenio Barba, lstanbul 'da bir dizi etkinlik gerçekleştırdi. Şehir Tîyatmlan Tiyatro Amstırma Laboratuvan 'nın (TAL) konuğu yalnızca Barba değildi. Odm Tıyatrosu 'nun ünlü oyunadanndan Jıdia Varley, tstanbuî'da iki gösteri sundu. Bunlardan biri, 'Sessizliğin Yanlası' adı altında gerçekleştirdiği çalışmasıydı. hleyicilere sesini kullanmayı nasıl öğrendiğini ve ne tür çalışmalaryaptığım tek tek örnekler vererek anlatırken. her oyuncunun kendi sesini kesfetmesi gerektiğini, herkese yarayan bir ses eğitiminin olmadtğım ve oyuncunun kendı yolunu kendisinin bulması gerektiğini açıklıyordu. tkinci gösteri vine aynı mekânda 'Ölü ErkekKardeş' baslığı altında toplanmış, Odin Tıyatrosu nun oyunya da gösteri çıkarırken hdlandığı metodu detaylı bir şeküde sergileyen, aynı zamanda da bir çalışmanın, bir gösteriye dönüşümünün safhalarmı açıklayan bir tür performans. Varley, vazılı metin olarak Nâzım Hikmet, Ahmed Arif, Octavio Paz ve G Johannessen 'in şüHerinden ahntılar kullandı. Ve hepsinde vakaladığı temel duyguyu, aynı zamanda bu duygunun ıslenmesineyönelik çalışmalannda kullandığı ait metinleri açıkladı. Sahnede uygulama aşamasındafarklı kültürlerden farklı sanat dallanndan nasılyararlandığını gösterdi. Oldukça çarpıcı bır performanstı. Barba 'nın kummsal olarak savunduğu birçok düşüncenin pmtikte uygulanıs biçimlerini görme olanağı sağlıvordu. Eugenio Barba 'nın herkese açık yapılan etkinhklerinden biri de 'Bölgesellik ve Evrensellik, Odin Tıyatrosu, Tiyatro Antropolojisi' üzerine verdigi konferansü. llginin oldukça yüksek olduğunu, heryaştan tiyatro meraklısmm ve sanatçısmın saatler süren bu konferansı dikkatle dinlediği, sorulaıia da pekiştirdiğini özellikie eklemek istiyorum. Barba, "Ttyatro vapmak için önce oyuncuya ihtiyacım olduğunufark ettim " diye başlayarak, Odin Tıyatrosu nu kurana dek yaşadıklan zorluklan tek tek anlattı. Grotowski nin yanında üç yıl yalnızca yaptığı çalışmalan izlediğini anlatan Barba, biryönetmenin önce görmeyi öğrenmesi gerektiğini savundu. Çalısacak mekân bile bulamazken, bir gün Danimarka 'dan "Gelin burada çalısm " teklifi aldıklannı, ancak oraya gittıklennde dil problemivle birlikte, metni kullanmadan karşısındaki izleyiciye nasıl ulaşabileceklerini araştırmaya basladığuu ve evrensel dili ya da 'evrenselliği'yakalamakla ilgili ilk çalışmalanna böyle basladığuu söyledi. Bir oyuncunun herfiziksel hareketinin izleyiciye etlti olarak geçmesi gerektiğini ve izleyidnin de buna tepM vermesi gerektiğini, bumm tıph bir boks maçına benzediğini, oyuncunun karşısındakinden gelecek herhangi bir hareketi, enerjiyi önceden sezebilecek reflekslere sahip olması gerektiğini anlatan Barba, çalısmalarda oyuncunun reflekslerini güçlendirecek egzersizler yaptıkiannı da ekJedi. Beden ve zihinsel bûgilenmenin oyuncularda beraber geliştiğini ve bunlann seviyeleri olduğunu. bir üst düzeye ulaşmak için çok çalıştıklannı anlatan ünlü yönetmen, ilginç bir ekip olduklannı, yılın hergünü çalışıp, 9 ayı ülkeden ülkeye dolaşarak, kültürel takaslar vaptıklannı. Odin Tıyatrosu 'nun devamı olmadığını ve eİdbiyle birlikteyok olacağım, yalnızca bir efsane olarak anılacaklarım dile getirdi. Oyuncuda aranan 'yetediük'Barba'nın TAL yönetimince seçilen yalnızca 24 tiyatrocuyla gerçekleşen bir başka etkinliği de bir atölye çalışmasıy- dı (ya da açıklandığı biçimde Works- hop). Bu çalısmalarda ağırlıklı olarak yönetmenin oyuncuda arayacağı 'yeter- Bliğinin' ne olduğu, buna ulaşmanm yol- lan, Barba'run oyuncusu aracılığıyla iz- leyici yakalamada kullandığı metotlar- dan uygulamalı örnekler gösterildi. Oyun sahneye konurken ortada tekst ya- ni bir üst metin oluyor. bir de bu metin- deki duyguyu, enerjiyi bedensel olarak ortaya koyabilmek için oyuncunun ken- disine ait bir altmetin oluşturması gere- kiyor. Çalışma sırasında oyuncuya belli bir tema veriyor. Oyuncu bu temayla il- gili kendisine bir altmetin oluşturuyor ve bu altmetin oyuncunun doğaçlama yoluyla kendi fiziksel hareketlerini be- lirlemesini sağlıyor. Bu konuyla ilgili Barba'nın atölye çalışmasında yaptığı bir açıklamadan alıntı yapacağım. - Oyuncunun kullandığı alünetnin fi- ziksel hareketlerie izleyiciye aktanlması nasıl oluyor? BARBA - Oyuncunun altmetni ile se- yircinin altmetni arasında farklılıklar vardır, bunlan birbirlerine kanştırma- mak lazım. Seyirci oyunu izlediği zaman bir dizi nesnel elementleri takip eder. tz- leyici mekânı, dekoru görür, belli bir me- tin vardır ortada. Farklı oyuncular vardır. Onlann yapılan vardır. Bunlar çok nes- nel gerçeklerdir. Bir zaman sonra oyun- cuyu, oyuncu olarak görmemeye başlar. Birhalüsinasyonun başlangıcıdır. Tiyat- ro, izleyicisinde halüsinasyonlaryaratır. Nesnel göstergeler görünmez olur. Ve nesnel bir yapısı olan tekst ile izleyici- nin halüsinasyonu arasında bır şey durur. O da izleyicinın öznel geçmişi ile yarat- tığı hikâyesidır Eğer yalnızca sahnedekini görüyor ol- saydık, tiyatronun yalnızca teknik tara- fını görûyor olurduk. lyi bir oyunda oyuncunun tekniği okunmamah. Oyun- cunun aksiyonu ya da duyguyu yarat- makta kullandığı altmetni izleyicinın an- laması gerekmıyor. Oyuncu temelde çağnşımlan kullanır. Kendi dünyasında yakaladığı çağnşımlan. Öyle bir izJeyi- cimız olabılir ki, bırakın ortak bir geç- mişi, kültürü ve dili hiçbir ortak yanımız yok gibi gözûkebilir. Ancak oyuncunun parçacıklarhalinde kullandığı çağnşım- lar metodu aslında evrensel duygulan yakalamak üzeredir. Peki, evrensellik ne demektir? Nelen paylaşabiliriz? Bir anne tarafından dün- ya> a getirildik ve bu anne yüksek bir ola- sılıkla sizi korumaya çalıştı, bu kişiyı bo- ğazlamaya kalkarsanızbirtüracıduygu- sunu her insanoğlu yaşar. Bu evrensel duygulan kanalize etmek de oyuncunun kendi hikâyesinde bulup çıkardığı duy- guyu sizin o hikâyeyi bilmeden başka türlü bir hikâye içinde yakalamanız ge- rekir. Bu çok dolaylı bir yol gibi gözûk- mekte. Eğer böyle olmasaydı, sahnede bir tür günah çıkarma ya da kendini ara- yan bir insana şahit oturdunuz, bu da se- yircıyi ilgilendirmez. Burada tekstin önemi işin içine giriyor. Tekst oyuncunun öznelliğiyle oyun ara- sında bir duvar görevi görür. Bire bir teksti kullanmıyorsanız da temeldekı an- latım, bunu eşdeğerdir. 'Le Prince Cons- tant'da Ryszard Cieslak, tüm zorluklara. yapılan işkencelere rağmen, direnen ve aslında bir kurban olan prensi oynar. Grotovvski'den ve sonradan yazılan ki- taplardan öğrendiğimize göre, Cieslak oyunculuğunda altmetin olarak ilk ero- tik aşkını ve deneyimini kullanır. Yü- zünden ve bedeninden acı mı çektiği yoksa zevk mi aldığı belli olmaz. Izleyi- ci şunu okur: Ben acı çekiyorum, çünkü işkence gö- rüyorum ve zayıf bir insanım, ama aynı zamanda zevk duyuyorum, çünkü halen direnebiliyorum. Birtürzaferkazanmış- tır, ancak bir anlamda da kurbandır. Bu noktada izleyicinin, oyuncunun 15 ya- şında yasadığı bir aşk deneyimini altme- tin olarak kullandığını bilmesi, gereksiz ve anlamsızdır. Ancak oyuncunun alt- metni ne olursa olsun, teksteki anlatıma doğru hizmet ediyorsa, izleyici kim olur- sa olsun, oyuncunun yasadığı şeyi (oy- nadığı değil) yasayacaktır (anlayacak de- ğil). Birinin cimnastik yapmasıyla bir oyuncunun bedenini çahştırması arasın- daki fark, oyuncunun aynı zamanda zi- hinsel bir çalışma yapıyor olmasıdır. Bu tür çalışma 'başka türlü düşünme", 'baş- ka türlü gönne'yi öğretir. Oyuncunun kendisınde yakaladığı bu zihinsel zen- ginlikleri bedeninde kuilanması da yö- netmenin yoğurabileceği 'yeterli oyun- cu'yu ortaya çıkanr. YÖNETMEN GÖRÜŞLERİ Üç gün süren Eugenio Barba'nın ve Odin Tıyatro oyuncusu Julıa Varley" in ko- ' nuk olduğu 'Biçem veAnlaümf başlığı al- ünda gerçekleşen 'Wbrkshop'a katılan 24 tiyatrocudan bazılanna etkinlik hakkında görüşjenni sorduk: HUSEYİN KATIRCIOĞLU (Yönet- men): Uzun yıllar yurtdışında çalıştım. Türkiye'ye döndüğûmde oyuncu!ukla ilgi- li çok farklı yaklaşımlarla karşılaştım. Gör- düğüm, alıştığım bu tür bır anlayışı yeni- den görmek çok hoş. Dünya tıyatrosu bu. Pek çok kişi ilk defa yoğunluğun ve deta- yın farkına vardı. Halen provayı saatinde . başlatmanın güç olduğu bır ortamdabudi- siplini nasıl yakalanz bılemıyorum. AYŞtN CANDAN (Eğitmen, Elestir- men). Onun varlığını bir kez daha keşfet- tim. Tiyatronun geleceğı açısmdan düsün- celerinı önemlı buluyorum. Tiyatro bulun- duğumuz yüzyılın içerisinde tehlikedey- miş gibi gözüküyor, ancak bu ınsanlann varhğını görmek umut verici. Danımar- - ka'datanngibıdır. Onunla karşılaşmak çok zordur. Oralara kadar gıdip Barba'yı göre- memıştim, onu lstanbul'da bulmak çok gü- zel oldu. MLSTAFAAVKIRAN (Yönetmen): Be- raber yaptığımız çalışmalann sonunda söylediğı söz çok önemli. "Bflginle, ıısta- m öldüreceksiar lnsan, büyüklerinden da- ha iyı şeyler yapmak için çabalamalı. Al- , ternatif yaratmamn tek yolu Barba'nın söylediğı gibi bilgiden geçiyor. Tiyatroda bilgilenme ise ancak oyunun, yazann için- den geçen yönetmenle mümkün. Öğrenim sürecinın insanın kendi çalışma ve öğren- me süreciyle ilgili olduğunu düşünüyo- rum. Herhalde biz de gerçek anlamda bil- gilenmeyı öğrenmeliyiz. CÜNE\T TÜREL (Profesyonel oyun- cu): lster dünya tıyatrosu söz konusu olsun, ıster Türk tiyatrosu 'Idme', 'ne için' tiyat- ro yapıyoruz sorulannı sormak \e cevap- lannı alraak durumundayız. Barba, bir kez daha bunu hatırlattı sanıyorum. KEREM KARABOĞA (Amatör Oyun- cu, Mimesis DergisiyazanJ.Barba'nm ya- zılanndakı teonk bilgileri somut ömekle- riyle gözlemleyebilnıemizın onu gerçek anlamda tanımamıza yardımcı olduğunu düşünüyorum. Bu nrsatı tanıdığı için TAL çahşanlanna teşekkûr etmeliyız, Ancak, •Svorkshop"un üretken bır ortamda ger- çekleşrnediğini söyleyebilirim. Bence, Barba turistik bir gezı yaptı, bız de ona ' Türk mısafırperverliğini gösterdik. R\ŞMET ZEYBEK (Yönetmen): Çok güzel birkarşılaşma oldu. Barba'nın tiyat- rosu hakkında zaten bilgi sahibiydik ama kendısmden dınlemek, uygulamalan ör- nelderle görmek, karşüaştırma açısından bence hoştu. 19W)'larda bu tür denemeler yapıldı. Tıyatroya bakış açılanmız yön- temlerimiz farki da olsa özde benzerliği yakalamak kaçınıhnaz. BURÇtN ORALOĞLV(Pm/esyonel oyuncu): Barba, kültürü tanımlafken, ikı farklı açıdan ele aldı. Bin, annemin, baba- mırı, yakın çevremin verdigi kültür. diğe- n ise dünyayı algılama biçimi. 360 dere- celık bir açıdan bakabılmeyi görmek, ya- ni evrensel gözlerle bakmayı öğrenmek çok önenıli. Çalışma biçimlenni anlattı, sanatı algılayış biçimlerini anlattı. PENALTI En iyi çalışma, görmeyi öğrenmektir Barba'nın oyunculuk üzerine düşünce- lenni, basm toplantısmda aktardıği genel anlamda tiyatroyla ilgili düşünceleriyle bağlamak istiyorum. - Yılın dokuz ayı dünyayı gezen, kültür takaslan gerçekleştiren bir tiyatro gnıbu- sunuz. Farklı kültürlerden edindiğiniz bu bilgiier, >üzevsel ohnu\or mu? BARBA -Ben farklı kültürlerin bilgi- len peşınde değılım. Bız külrürel takaslar yapıyoruz. Bırbinmızebirseyöğretmiyo- ruz. Ancak bır tür ıletişım ağı kuruyoruz. Bu da belli sevıyelerde karşılaşılan zihin- lerle olur. Tiyatroculann iki pasaportu vardır. Bunlardan bın, bir ülkeye ait bir pasaporttur. Sızin Türk pasaportunuz var- dır, benım de Danimarka. Ancak bir baş- ka pasaport da mesleğimizin pasaportu- dur. Dünyanın her yerinde geçerli bir pa- saporttur. Tiyatrocu olarak nereye gider- seniz gidin, başka bır tiyatrocuyla ya da sanatçıyla da diyebilırim, ortak bir dil ya- kaladığınızı fark edeceksiniz. Bu göre- rek, görmeyi öğrenerek. bilgilenerek ya- kalanan bir dil. Bu bilgıvle, farklı sevıye- lerde ilışkı kurabiliyorsunuz. Ve yeryüzünün düz olmadığını, yuvar- lak olduğunu fark edıyorsunuz; sezginiz- le fark ettiğıniz bu kavramı. yani dünya- nın yuvarlak olduğu fıknni kendi çaba- nızla kavnyorsunuz. artık başka bır bı- lınçle çalışmanın zamanı gelmiştir. Ki- taplan da farklı okumaya başlıyorsunuz. Sahnede bir oyuncuya baktığınızda ona başka açıdan bakmaya başlamışsınızdır. Sanınm en iyi çalışma görmeyi öğren- mektir. Çırak bir yönetmenken yaptığım tek şey sürekli izlemektı. - Istanbul'da Türk yönetmenlerle bir atölye çalışması yapbıuz. fzlenimleriniz neter? BARBA - Sessizliğin dilinı pek çöze- medim. Bir grup yönetmen yalnızca izle- yip hiçbır şey söylemedı. Tartışmadılar. Bazılan ise, hem uygulamalara katıldı, bem de sorularla gösterilenlen kavrama- ya çalıştılar. Herkesın kendı yöntemı var- dır. biz de kendi yöntemimizı gösterdik. Bir tür takas yasandı sanıyorum. Ben hep bu tür ilışkileri tohum atmaya benzetirim. Tohumlar atıldı. sanıyorum. -Söylediginiz}»ibi,tohumlanattınız.bü- yümeterini izle\ecek misiniz? İlerde sizi Istanbul'da görecek miyiz? BARBA - Yapmanız gereken şeyi ya- parsınız, gerisinı sormazsınız. Tohum at- mak basit bir şekilde bir şeyler göstermek değıldir. Aslında bıreyde bir tür karanlık- ta kalmış zihinsel bir geçıdı açarsınız. Ve bunun sonucunun ne olacağıyla ilgili bir beklentiniz olmamalı. Aşağı yukan bır ay önce, Odin Tiyatrosu'nun aktörlen Danı- marka'ya sığınan Bosnalı'larla bir takas yapmak üzere bır palyaço gösterisi hazır- ladılar. Bosnalılar da karşılığında kendi kültürlerini yansıtan şarkılar söyleyecek- ti. Tam bizim palyaço gösterisi sona erdi ve Bosnalılar'a sıra geldi, bazılan şarkı söyleyecekti kı, bir anda durdular, garip biradam içeri girdı, elinde birkaç teli kal- mış gitan vardı. Çalmaya başladı, sonra da bir şarkı söyledi. Kımseden çıt çıkmı- Julia Varley vordu. Şarkı bitince de gitti. Bosnalılar da ardından dağıldılar. Diğer Bosnalılar korkmuş gibiydi. Sonradan öğrendiğimi- ze göre bir buçuk yıldır Danimarka'daki kamptaymış, ailesini savaşta kaybetmiş ve işkence görmüş. Hiç konuşmazmış. İlk kez böyle bir şey yapmış. Bız yalnızca iyi bır gösteri hazırlamak için uğraştık, bu gösterileri takasa dönüş- türürken böyle bır şey bekleyebılır miy- dik? Tohumlan atarken sonucu düşünebi- lır miydik? Istanbul'da çok samimi dost- lanmız var. Çok güçlü bır bırlikteliğimiz var, Beklan'la (Algan), Ayla'yla (Algan) ve de Erol'la (Keskın). Ve bunlan laf ol- sun diye söylemiyorum. Onlarla uzun yıl- lar öncesine dayanan ılişkilerimiz var, 16 yıldır sürekli bir diyalog halindeyiz. - Odin Tiyatrosu'nun 30. yılında Sta- nislavski \e Brecht'e nasıl bakıyorsunuz? BARBA - Ben Stanislavski'ye çok bağlıyımdır. Çünkü yüzyılımızda mesleğini sorgulayan en önemli ti- yatroculardandır. Yalnızca estetik açısmdan değil, aynı zamanda etnik açıdan incelemıştır. Bence tiyatro Stanislavskı'yle başl?r. Antık Yunan Tıyatrosu'yla ya da Avrupa'da pro- fesyonel nyatronun başlangıcı sayı- lan Comedia D'elle Arte ile değil. Stanıslavskı, her oyuncuda mevcut olan yaratıcıhğı ve o potansiyelin na- sıl kulianışlı duruma getirilebilece- ğını araştırmıştır ve onun sayesinde başlangıçta çok yararlı olmuş diya- bıleceğımiz, ama şu anda halen öy- le mı bilemedığim tiyatro okullannı açmıştır. Benim için bır potemdir. Brecht'e gelince, Brecht'i sevenm. Bunun bir kaç sebebi var tabii. Brecht. benım ıçın ıdeal bır ıdareci- dir. Bütçesinı ayarlamasını iyi bılır. Kabul görmüş ıstikrarh bırhayatgö- rüşü vardır. Almanya'da kalmayı reddedip sürgüne gitmesi gibi karşı Juruşlanna inanılmaz saygı duyu- yorum. Tabiı aslında burada soru, - Bir sanatçi) ı, özel hayarryla mı yok- sa sanatsalİığıy la mı değeriendirinek uerekir?"dir. Bu önemli bır sorudur. Bence çok başanlı bir yönetmendir de. Berliner Ensemble'dayken tuttu- ğu günlükleri okursanız, son derece zekı olduğunu görürsünüz. Stanislavski'nin ya da Brecht'in estetik anlayışı benim este- tik anlayışımla uyuşmuyor. Öte yandan meslek ahlakları açısından baktığımda aynı genlerden oluştuğumuzu bilıyorum. - Yazar ağırlıklı tiyatro döneminden sonra yönetmen th atrosu ya da ovuncu- luk ağürtaktı tiyatroyıı görüyoruz. Vazara bağlı tivatmya tepki gösterilirken, acaba bu sefer yazar çok dıslanmadı mı? BARBA - Tekst tiyatro tanhinde bır is- tısnadır. Romalmparatorluğu'naClaudi- us döneminden sonra bakarsanız, yüzyıl kadar hiçbır tiyatro metnine rastlamazsı- nız. Ancak yine o dönemde Romahlar 40- 50 bin kışilık tiyatrolar ınşa edıyorlar ve oyunlar sahneye koyuyorlardı. Metin fa- lan yoktu. Yazar yoktu. Bu imparatorlu- ğun sonuna kadar devam etti. Ortaçağda da tekst yoktu. Tiyatro dediğımiz bu ko- ca âlemdeki tarihsel gelişmelere bakar- sak tiyatro metni yalnızca tek bir dönem- de önem kazanmıştır. Geleneksel olarak aktörler kendi metinlerini kendileri yaz- dılar. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra tica- ri Bulvar Tiyatrosu ortaya çıkmıştu, bir de komünizm, Nazizm ve faşizm gibi ıdeolo- jiler şimdiye kadar tiyatro tarihinde görül- memış bir şeyi icat ettı. Devlet Tiyatrola- n kavramını. Bu tarihe kadar bır tek 14. Loius'nin Comedie Française fıkri dışın- da böyle bir kavram yokiu. Devlet tiyat- rosu anlayışı tiyatro sanatının doğasına aykın bir şeydi. Birinci Dünya Sava- şı'ndan sonra birçok yazar ortaya çıktı. Çünkü bu kişiler tiyatroya yeni bır anlam getirmeyi amaçlıyorlardı. Fütüristler, Sür- realistler... gibi. 1950'lerin sonlannda Av- rupa'da tiyatronun bır tür dönüşümünü sağlayan yazarlar çıktı. Ionesco, Beckett Adamov, absurd tiyatronun yazarlan. Bu yazarlar. oyunculan ve yönetmenleri ti- yatroya çoîc başka açılardan yaklaşmaya zorladılar. Grotowski gibi yönetmenler PirandeUo ya da Ionesco gibi yazarlann eserlenni sahneleyerek başladılar. Tiyat- roda bazı zamanlarda oyuncular bazı zamanlarda yazarlar, bazı zamanlarda da yönetmenler tarafından değişimler yaşan- mıştır. MEMET BAYDUR Parmak Uçlarıyla "örneğin parmak uçlarıyla satın alınan birpu Yol aldıkça büyürdü geçtiği ülkelerde" Edip Cansever'in dızeleri. Edip Cansever'i ya ken özlerdim. öldükten sonra daha çok özler olc Adam Sanat'ın ağustos sayısında Fethi Nac Cansever'e ilişkin anılarını okuyunca yine arttı c mim. Ben Afrika'daydım, Edip Cansever Istanbu Yıllarca mektuplaştık. Eşi benzeri olmayan bir in; dı. Eriyen kar tadında bir insandı. Bir can eriç; bardaktaki buza, bir güneyliye benzerdi aynı zarr da. Bir şiir beyefendisi. Dalgalann üyesi. Görünen bir şeyle görünmeyen bir şeyin pazj üstüne düşüp kalkıyorsanız; göirdüğünüz herhanç şey, görülecek bir başka şeyi gösteriyorsa, Edip C sever okuyun bugün. Büyük bir şairle (belki yeni( tanışacaksınız. • • • Duke Ellington un ölümü, yirminci yüzyılır önemli ölümlerinden biriydi. Bu cümleyi yazdıl sonra, burada kalmayıp "açıklayıcı" bir iki söz d etmek gerekebılir. Ölümün önemlisi, önemsizi oln saçmalama diyor aklımın bir tarafı. Öte yandan ci çoğunluk için kimi polrtik kimliklerin ölümü d önemlidir kuşkusuz. Duke Ellington'un vefatını öı ğin Turgut Özal, Winston Churchill ya da Aye lah Humeyni ile karşjlaştırmak mümkün değildir insanların ölümü, müziği ciddiye alan bazı azı üyeleri için "büyük kayıp" olmayabilir. Öyleyse paragrafın ilk cümlesini yeniden yazmak gereki Duke Ellington'un ölümü, bazı insanlar için, yirr ci yüzyılın en önemli ölümlerinden biridir. • • • "Diktatörieri, polis devletlerini nefretie karşıla hep. Bütün baskı yöntemlerini de. Bu inançlan yazariığımı etkileyip etkilemediğiyse, beni ilgilen miyor. Bir yazann nelerie ilgilendiği, nelerle ilgiı mediği önemli bir meseledir. Herkes için değil eh okuyanlar ve yazanlar için yalnızca." Vladimir Nabokov söylemiş bunlan. Geçen zarki yazımda bu büyük yazann söyleşilerinden etmiştim. Nabokov nefret ettıği şeylerin listesin kanyordu. Beş durumdan söz ediyor. Aptallık Baskı Suç İşkence Hafıf Müzik ••• Aptallık meselesini sevgili Aziz Nesin bir kısrr çözümlemişti. Baskı, suç. işkence ise giderek g lük hayatımızın temel öğeleri haline geldı nerede; Okuması yazması olmayan bir insan bile, Na kov'dan daha iyi bılir ülkemizde bu üç olguyu. Bı sa listenin "hafif müzik" maddesı düşündürdü b Aslında hafif müzik demiyor Vladimir Nabokov.! music demiş. Yumuşak müzik. Ben sert müziğir yumuşağı olduğunu düşündüğüm için, hafif müzil ye çevirdim Türkçeye. Bu sefer de bir başka sc çıktı yoluma. Hafif müziğin karşrtı "ağır müzik" Sert, yumuşak, hafif, ağır, unutun bütün bunlan. bokov'un listesindeki (aptallık, baskı, suç, işker hafif müzik) müzik, kötü müzıktir. lyi müzik ile kötü müzik arasındaki fark ise, M lüm Gürses ve Pavarotti'yi Bach ve Coltraru kanştırmakta güzel bır taraf bulan insanın binbir | ça kimliğinde saklıdır. • • • Afrikalı birdostum "ırkçılık"üstüne nedüşündt mü sordu. Ben ırkç/yım dedim. Almanlan ve MH leri sevmiyorum. Kıkır kıkır güldük karşılıklı. Sonra birimize bakıp sustuk. Afrikalı dostumun elind ginç bır belge vardı. Almanya ile ilgili bir belge. 5 Mart 1934: Yahudilerin tiyatrolarda rol alması saklanmış. Heıtıalde kanun kuvvetinde bir karaı meyle. Yahudiysenız hiçbir oyunda rol alamıyoı nuz! Derken... 22 Mart 1938'de bir başka kanun çıkıyor: Yah ler sebze, meyve yetiştiremezler. Domates, bi dereotu, maydanoz... Hiçbir şey. 3 Aralık 1938'de çıkarılan kanunsa şunu bildiri Yahudiler kamuya açık yerlerde yüzemezler. G nehire, yüzme havuzlarına giremezler. 15 Mayıs 1942 'de yenı bir kararname: Yahudik hayvanı edinemezler. Kedi, köpek, kanarya, ti yasak. Faşizmin mantığı nasıl işliyor görüyor mı nuz? Oynamayacaksın, bir şey yetiştirmeyecek bir şeyleri sevmeyeceksin. Derken 10 Temr 1942 de bir emır daha geliyor: Yahudiler süt satın mazlar. Süt? Böyle bir kanun çıkmış gerçekten. Sonra kent parklarında "Yahudiler yalnızca sa boyanmış banklarda oturabilirler" levhalan boy ç termiş. Geçmişi, yakın geçmişi, bütün geçmişi "süslet den'düşünüp anlamak gerekiyor. Ha bir de bu nuyla ilgisi yokmuş gibi görünen bir şeyi daha î lemek gerekir Antonio Carlos Jobim'in ölümi olağanüstü bir işi durdurmuştur, Astor Piazzola gidişi gibi. TYS, Turan Dursun'u anıyor Kültür Servisi - Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS), katledilişinin 5. yildönümünde yazar Turan Dursun anacak. Anma programında TYS Genel Sekreteri Emin Karaca, Cemal Şener, Erol Sever ve Turan Dursun'un oğlu Abit Dursun birer konuşma yapacaklar. Turan Dursun'un kitaplannın yayıncısı Ilhan Kınt'm da konusacaği Turan Dursun'u anma toplantısmda saydam \e dia gösterisine de yer verilecek. Anma toplantısı, yann saat 18.00'da TYS'nin Kabataş, Setüstü'ndeki genel merkezinde yapılacak. TÜRSAK Vakfı sinema kursları Kültür Servisi - TÜRSAK.. kuruluş amaçlanndan b olan eğitim ve bilimsel araştırmaya yönelik çalışnu gerçekleştinnek hedefı doğrultusunda Ekim I995't itibaren temel sinema kurslan başiatacak. Bu kursh ikişer saatlik 10 ana dersten oluşacak ve her hafta b ders işlenecek. Sinema alanında denevimli ve uzrra bir kadronun sunacağı program, şu konulardan oluşacak: Objektif özellikleri ve kadraj, mekanik kameralar, elektronik kameralar, aydınlatma tekniğ ışık bilgisi, çekim planlan ve kamera hareketleri, senaryo yazma tekniği, kurgu tekniği ve mantığı, fi yönetimi. film çözümlemesi ve dünya sinemasına genel bakış. Kayıtlar ve aynntılı bilgi için 0 212 25 67 70 ve 0 212 244 52 51 no'lu telefonlar aranabiliı Fotoğralevi'nin Nepal yolculuğu İSTANBUL(AA)- Fotoğrafevı tarafından Nepal'e düzenlenecek foto safari, 8 eylül cuma akşamı Istanbul'da başlayacak. Toplam 16 kişinin katıldığı birmidibüs ile gerçekleştirilecek foto safaride, Iran Pakıstan, Hindistan'ın çok sayıda kenti önemli duraklan oluşturacak. 15 ekimde Istanbul'da sona erecek foto safaride yapılacak fotoğraf ve video çekimleri ile daha sonra çeşitli gösteriler ve sergileı gerçekleştirilecek.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear