25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
13 TEMMUZ 1995 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR - 15 UYGARLIKLARIN İZİNDE. OKTAY EKİNCI fetanbuFu Kız Kulesiz seyre tıııek.. S adece çay-kahve ve pasta ikramı yapılacağı savıyla tam 1 milyon dolar gözden çıkanlarak kiralanan Kız Kulesi, Istanbul'u sevgili simgesiyle birlikte seyretmenin ne denli anlamlı olduğunu göremeyen duygusuzlara 'ayncalıklı olma keyfinin' pazarlandığı 'klas' bir rant tesisine mi dönüşecek?.. P aris'in tarihsel kimlığını koruyabilmesi sayesinde nam salan o çarpıcı kent estetiğine gönülden bağlı Fransızlann, Eyfel kulesi için dile getirdikleri zarif bir eleştin vardır. 19. yüzyıla ait bır mühendislik harikası denilebilecek yüksek çelık kuleyi, yine bir mimarhk ve sanat tarihi müzesi sayılabilecek sevgili kentlerine hâlâ yakıştıramayan Parisliler, geleneksel nezaketlenni sûrdürerek şu ilginç soruyu yöneltirler: "Paris, acaba nedcn. en güzel şekOde Eyfd'den göriinür?.." Sorunun yanıtı da zaten yıne bunu soran tanıfından verilir ve anlamlı bır gûlümsemeyle aslında en ağır eleştiri de Eyfel'e yöneltilmiş olur: "Çünkü oraya çıkıp Paris'e bakağınızda, EyfeTi göremezsiniz de ondan_." Bu sözü ınce, ama özü kalın soru ve yanıtı, bızını Istanbulumuzun Kız Kulesi'ne yakıştırmaya kalkışırsak, kuşkusuz şöyle çevirmemız gerekecek' "- tstanbul, acaba en çirkin nereden görünür?_" " Kız Kulesi'nden. Çönkü oradan tstanbul'a bakbğuuzda, Kız Kulesi'ni göremezsiniz de ondan-." Gerçekten Kız Kulesi, İstanbul içm yüzlerce yıldır üretilen sayısız gravûrde, resimde, desende, fotoğrafta, şiirde ve yine vaktiyle Istanbul'un güzelliklerini aşk öykülerine fon yapan duyguiu sıyah-beyaz fllmlerde boşuna yer almadı. tstanbul, tarih boyunca Kız Kulesi'yle güzeldı ve Kız Kulesi de elbette sevgili kentiyle o denli çekiciydi, o denli "flham kaynağıydı". Şimdi, bu eşsiz birlikteliğin ne anlama geldiğini ve hem tstanbul için, hem de Kız Kulesi için neMyük aşk olduğunu kavrayamayacak kadar duyarsız ve "maganda" bir bencillık ıçerisinde olanlar. Turizm Bakanlığı'nın bu "ünik" (dünyada tek, eşı olmayan) kültür ve sanat mirasını kafeterya yapılmak üzere 49 yillığına kiraya vermesini sevinç çığlıkJan atarak alkışlıyorlar. Bakanla yaptıklan telefon görüşmesi için sırada beklerken, Turizm Bakanlığı santralındakı teypten dinlediklen VTvakli'yi pek beğenen bu alkış ekibinin köşe yazarlan, bu kez aynı Vıvaldı'yı yine Bakan'la birlikte "Kız Kulesi'nde kahve içerek" dinlemenin kendılerine büyük keyif vereceğini söylüyorlar. Oysa, Kız Kulesi'ne sadece yeme-içme ve eğlenme için ve üstelik Kız Kulesi'nin güzelliğini de orada hiç algılamadan gideceklerine, o keyfi Salacak sahilinde tatmalannı ve yine Kız Kulesi'ni tse tanhine ve temizliğine yakışır bır "sanatve şiir mûzesi"olarak Istanbul'a armağan etmelerini önercn duyarlı çevreleri ise "venilikJere karşı olmakla" suçluyorlar. Evet. Günümüzde "ayncalıklı olmak", gerçekten yenı bir kavram. Gûzellikleri toplumla ve kentle paylaşmak yerine "hep bana, hep bana" dıyenler, giderek sankı egemen kültürü ve egemen polıtikayı da belirliyor gibiler. Örneğin bır doğa cennetıne "Aman, ne güzel" dedikten sonra. oranın korunması yerine binalarla doldurup ıçine edılmesını sağlayip. ardından "doğadan vararianmak"' şeklindc pazarlayanlar, müşteri olarak da zaten bu binalara mılyarlar vermeyi "ayncalıklı yeşil yaşam" adına kabul eden sonradan görmeleri buluyorlar. Benzer şekilde, sivil (ya da parasız) yaşamlannda belediye otobüslerinde inim inim inlerlerken. ulaşımda metro yenne otoyol ve köprü peşinde koşanlara veryansın edenler, şimdiki resmi (ya da paralı) yaşamlannda eskort eşlifindeki makam arabalannda dolaşırlarken, 3. köprü yenne raylı tüp geçitı savunanlar ıçın. "Bunlar da hâlâ o eski kafada kalmış zavalb dinozorlar" şeklınde konuşuyorlar. Şimdı de Kız Kulesi gibi denizin ortasındaki küçük ve zarif bir anıtsal binada, kimbılir kaç liraya satılacak olan kahveyi (ya da çantasında gizlice götüreceği küçük şişedekı viskiyi), "Kuz Kıılesiz Istanbul'a" karşı içme ayncalığına kavuşmak isteyenler, Kule'yi kiralayan Classis Otel'in sahibi Hamoğlu Holding'in bir an önce buradakı "efsanevi kafeteryayı" hızmete açmasını bekliyorlar. Eğer bu kültürel erozyona dayalı özelleştirmenin sonucunda Kız Kulesi'nin tarihine ve Istanbul'la olan duygusal bağlanna yakışır bir sanat ve şiir müzesi olma isteği gerçekleşemez ise, 1 milyon dolar ödemeyı taahhüt ederek bu özgün güzelliğı ele geçirenlerin tanıtım broşürlerir.de yazacaklan sloganlan şimdiden okur gibi oluyorum: "Boğaziçi'nin ortasında. sadece tstanbul ve siz, sanki bin yülık bir gemide >a da se>gilinizJe küçük bir adada gibisiniz..." Nasıl; çok çekici ve çok ayncalıklı değil mi? Yüz milyonlarca liralık kırayı belki de yüz katıyla çıkaracak birçok özel "turistik" tarifeden, gidip orada "keyifli saatfer" yaşamaya değmez mi? Umutliirmıızm son yapragı... O Henry'nin, yanılmıyorsam adı "Son Yaprak" olan öyküsünü belki de yeni genç kuşak bilmiyordur. Anımsadığım kadanyla, yaşama gûcünü penceresinın karşısındaki bir ağacın yapraklanna bağlayan hasta bir genç kız, sonbaharda yapraklar teker teker dökülmeye başlayınca, gün gelir artık pencereden bakmaya çekinir olur. Ne var ki koca ağaçta sonunda tek bir yaprak kalmış ve o "direnen" tek yaprak, genç kızın yaşamını sürdürmesinde en gûçlü desteğini oluşrurmuştur. Ama bir sabah, ne yazık ki o son yaprağın da dalında olmıdığınıgörûr... Netfcndir bilmem, son zamınlardaki "Kız Kulesi'ni ne yapalım" tartı>malannda hep bu öykiyû anımsar oldum. Galba, o da tstanbul'a ilişkn kınbuş umulanmızın son yapragı olsa gerek. Her sabarı istanbul'un herhangi bır yerinden ona baknamız. bakmasak ve görnesek bile onun o yer<fe durduğunu bilrremiz, belki de bu kentn geleceğine dönük umulanmızın her şeye karşn sürrresinde -biz hiç krkmdı olmasak da- katkda bubnuyor... Şöy e bir dişûnün. Bir sal>aı evinızden çıkrt^ınızdı, birileri size " K J ; Kules de artık yolc' derse ne yapjrsınız? Çelk Güle-soy, tstanbul Ansklopecsi'ndeki Kız Kıılsi madiesi için yazdığı makaleyi, son yıtlan da belgelemek amacıyla şöyle bitiriyor: " 1990'lar başında bir grup aydm, edebiyatçı ve grafiker, Kule ile ilgilenerek şiir günleri gibi çeşıtli etkınlılder düzenlemeye başlamışlardır." Eğer Gülersoy bu maddeyi şimdilerde yazsaydı, belki de şu paragrafı da ekleyecekti: "Bu ilgi üzerine rant çevrelerinin dikatini çeken ve iştahını kabartan Kız Kulesi, sonunda şairlerin ve sanatçılann elinden alındı, kültürel faaliyetter yerine ticari amaçlar için kullanılmak üzere kiraya verildi." Son cümteyi ise -eğer izin verirse- ben tamamlayayım: "Böylece Istanbul'un. bir rant tesisi için belki de en son akla geîebilecek, iki kıta arasındaki tek güzelliği ve sevimli simgesi de, giderek duygusuzlukla kaplanan yeni bir keyif kültürünün şımank müsterilerine teslim edildi..." Afiyet olsun "yenilikçi" beyler ve bayanlar. Siz orada, denizin ortasında yiyip içerken, biz de Salacak sahilinden Kız Kulesi'ne ve tstanbul'a bakıp, bu iki sevgiliyi hiç değilse yine görsel olarak birbirlerinden ayırmamış olmanın huzurunu yaşayacağız. Ama siz, dört bir yantnıza baksanız bile Kuz Kulesi'ni göremeyince, "son yaprağınızı" da yitirmiş olmanın burulduğunu hissetmeyecek misiniz?.. Ona hep efsaneler yakıştınldı Şairler Kız Kulesi'ni "şiir cumhuriyeti" ilan edince. tacuier birdenbire harekete geçtiler ve bu dırygu dohı simgeden bile rant elde edebilmek için kültür mirasını turizm alanı ilan ettiler._ K ız Kulesi, aslında gerçekten bin yılı aşkın yaşı boyun- ca tarihin hemen herçağını "Istanbul'a hizmet etmek için" yaşadı. Asya ve Avrupa kıtası arasındaki eşsiz güzelhk olan ve sevgili Do- ğan Kuban'ın deyişiyle aslın- da bir "su 08110" olarak gö- nilmesi gereken Boğaziçi'nın hemen ginşinde. yine o eşsiz zarafeti yüzünden kendisıne duyguiu efsaneler yakıştınl- dı. Salacak kıyılanndan ba- kılınca arkasındakı tarihi ts- tanbul silueti. sanki hep daha bir anlamlı, daha bir etkileyi- ci oldu. Beyoğlu'ndan, Gala- ta'dan ya da Topkapı Sara- yı'ndan bakıjınca da bu kez arkasındakı Osküdar yamaç- lannın kent kımliğıni tamam- layan bir deniz heykeli gibi algılandı. Hakkındaki efsanelerden birine göre, Çanakkale Boğa- zı'ndaki Sestos'ta bulunan Afrodit Mabedi rahibclerin- den güzel Hero'nun manastı- n, arasında Kız Kulesi'nin bulundugu adacıktaydı. Ses- tos'un komşu yerleşmesı olan Abidos'un yakışıklı delikan- lısı Leandrosise Hero'yaâşık olmuş ve sonunda "Kız Ku- lesi'nde beklediğini'' öğren- mışti. Ne çare ki Leandros sevgılisine kavuşmak için de- nızi yüzerek geçmeye çalışır- ken rüzgârda Kule'deki fene- ri söndünnüş ve Hero gece- nin karanlığında, o gece saba- ha dek kıyıda boşuna bekle- mişti. Çünkü yönünü şaşıran delikanlı, sonunda dalgalara >enik düşmüştü... Bir başka söylenceye göre ise Kız Kulesi, padişahlann güzel kızlannı "kem gözler- den uzak" bir yere saklama- lan için de kullanıldı. Kimbi- lir, o kızlar da sevgılileri için orada ne düşler kurdular. He- le bunlardan en ünlüsü, bir gün kendisine gönderilen üzüm sepeti içine gizlenmiş yılan tarafindan sokulup öl- dürülünce, Kız Kulesi sadece o talihsız prensesın değıl, bü- tün İstanbul halkınm duygu- lanyla ölümsüzleşti. Evet. Aslında Kız Kule- si'nin en büyük aşkı tstan- bul'du ve o hep tstanbul'a hizmet etti. Kimi belgelerde, t.Ö. 400'lerde burada bir tür "gümrük binast" bulundugu ve Istanbul'a gelen gemilerin buradan denetlendıği bılgisi yer alır. Kimi kaynaklarda da Bizans'ın yardımma gelen Atinah Amiral Hares'in eşi öldüğünde, yine burada inşa edilen bir sunak içerisine gö- müldüğünden söz edilir. Zamanımızdan neredeyse 2400 yıl öncesine ait bu bil- giler çok kesin olmasa bile, Usküdar açıklanndaki bu adacığın yine bir o kadar yıl- dır tstanbul kültürü içinde önemlı yeri olduğunu göste- riyor. Nitekim 12. yüzyıldan bil- giler aktaran tarihçi Niketas, Bizans tmparatoru L Komne- nos'un burada yaprırdığı kü- çük kaleden sonra, adacığın adının da kale anlamına gelen "Arcla" olduğunu kaydedi- yor. Çelik Gülersov, Kız Ku- lesi'yle ilgili olarak İstanbul Ansiklopedisi'ndeki maddeyi kaleme alırken, imparator Komnenos'un ikinci bir ka- leyi de Sarayburnu civannda yaptınp, Kız Kulesi'nin ye- rindeki kaleyle arasına bir de zincir çekerek tstanbul'a ve Boğaziçi'ne denizden girişi denetim alhna aldığını anla- tıyor. Zaten, ilerleyen çağlar- da da Kız Kulesi genellikle hep askeri amaçlarla kullanı- lıyor ve stratejık önemi nede- niyle de hemen hiç boş ve metruk kalmıyor. Kız Kulesi'ne son yüzyıl- lardakı gravürlerde rastlanan miman zarafetını veren ba- rok kubbesinı sanat tanhçile- ri D. Mahmut dönemine ya- kıştınrlar. Kulenin en "yakı- şıksız" kullanılışı ise bu zen- gin tarihine rağmen ne yazık ki 20. yüzyıhn şu son çeyre- ğine rastlar ve 198O'lı yıllar- da Deniz Yollan tşletme- si'nin "siyanür deposu" ola- rak sözüm ona değerlendiri- lir. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Bir Vasiyetin Değerlendipilmesi... Aziz Nesin'in metni açıklanan vasiyeti, aslında ya- şamının bir özeti olarak değerlendirilmek gerekir. Bü- tün yaşamını ve savaşımlannı tutartılık, karartılık ve di- renme gibi, hem bir araya getirilmesi, hem de tek tek gerçekleştirilmesı çok guç üç nıteliğin temelineoturt- muş olan Nesin'in geride bıraktığı vasiyet, hiçbiray- nntısı gözardı edilmeksizin ve onu kaleme alanın ya- şamı boyunca ilke bıldiği gerçekçiliğin ışığında yo- rumlandığı takdirde bu düşünce insanının ve özgür- lük sevdalısının içinde yaşadığı toplumu, bu arada genelde insanoğlunu bütün yönleriyle ne kadar iyi ta- nımış olduğu iyice belırgınleşecektir. Aziz Nesin gömüldüğü yerin -kendi saptadığı ya- kınlannın dışında- bilinmemesini, bir ziyaret mahalli olmamasını, bu yerin Nesin Vakfı'nda yaşayan ço- cuklann oyun bahçesi olmasını istemiştir. Bu istek- ten yansıyan anlam, hiç kuşkusuz yalnızca toprak- tan gelenin toprağa gideceğı düşüncesinin vurgulan- masıyla, ruhun ayrılışından sonra geriye kalan bede- nin bütünüyle doğaya, yağmura, rüzgâra, çiçek ko- kularına kanşması dileğiyle sınıriı değildir. Bu nokta- da kendineözgü bır bılgenin, ilerde bir "ziyaretgâh'a maddı bir "simge"ye dönüşmeyi, düşünce ve ideal- lerinin sonrasızlığı bağlamında ciddi bir sınıriama, bir indirgeme ya da bır engel olarak görmesi söz konu- sudur. Eylemleriyle ve düşünceleriyle yaşamını sürekli iş- levsel kılma peşinde olmuş bir insanın, yeryüzü ya- şamı son bulduktan sonra, zamanın akışı ıçersinde yalnızca belirfenmiş bır avuç toprağın başında yıldö- nümlen nedeniyle düzenlenen bır ntüel konusu olma- ya daha sağlığında başkaldırması, ancak bir tutarlı- lığın soylu belırtisi dıye değerlendirilebilir. Aziz Nesin, hiç kuşkusuz yine yukardaki nedenler- le, ölümünün ardından anma toplantılannın düzen- lenmemesini de vasiyet etmıştir. Bu vasiyetin anlamı da yorumu gereksinmeyecek kadar açıktır: Satt anıl- mak, bir insana ilişkin her şeyin kaçınılmaz biçimde geçmiş zamana dönüştürülmesiyle eşanlamlıdır. He- le bizimkisi gibi, anmayla yetınme'nin genelde bir za- manlar yaşamış olanların düşüncelerini bugünün ya- şamına yansıtmaya ve bugünlerde eyleme dönüştür- meye yeğlendiği bir toplumda, Nesin'in bu yoldaki vasiyeti daha bir anlam kazanmaktadır. Aziz Nesin, gömüleceği gün vakıf çocuklartnın ora- dan uzaklaştınlmasını vasiyet etmiştir. Bu vasiyetin anlamı da hiç kuşkusuz o çocukları ölüm düşünce- sinden uzak tutmak, onlan olümün olmadığı yanılsa- masıyla yetiştirmek değildir. Asıl amaç, çocuk yaş- taki insanlara ölümü, yaşamın doğal bir devamı, do- ğanın değişmez yasası olarak, başka deyişle ger- çekçi bir çerçeve ıçersinde tanıtmak, bu görünümü gömmetörenlerinin olası duygusallığıyla bozmaktan kaçınmaktır, bu anlayış bağlamında ölüm, neyadsın- ması ne de kimi "erken" görüntüleriyle çocuklann dünyasını sonrasız karartması gereken bır olaydır... Bence Aziz Nesin'in vasiyeti, ancak yukarda sayı- lan noktalar yeterince ve soğukkanlılıkla göz önün- de tutulduğu takdirde, nasıl olması gerekiyorsa, öy- le anlamlandırılabilecek bir vasiyettir. Ve bir ölüm ne-. deniyle duyulan acı ne denli büyük olursa olsun, bu' acıdan temellenecek duygusallık ne denli yoğunla- şırsa yoğunlaşsın, yapılması gereken bütün bunlara karşın bir vasiyette odaklaşan dileklerin yerine geti- rilmesi için en büyük özenin gösterilmesidir. Aziz Nesin'in vasiyeti için ise böyle bir özen, ne ya- zık ki göstenlmemıştir. Yazanmızın toprağa verilişinin hemen ertesi günü istanbul'daki Atatürk Kültür Mer- kezi'nde düzenlenen toplantı, düzenleyicilerce ve medyaca nasıl adlandınlırsa adlandınlsın, Nesin'in vasiyetinde açıkça yapılmamasını öngördüğü türden birtoplantıdır, Aziz Nesin'in cenazesi toprağa verilir- ken vakrftan uzaklaştınlmasını istediği çocuklann böyle bir toplantıda sahneye çıkanlmalan ise kanım- ca söz konusu vasiyete gösterilen dikkatsızliğı daha da pekiştirmiştir. Salondaki bu görüntü, izleyicilerin duygusallığını daha da yoğunlaştırmış olabilir, ama aynı görüntünün, vakıftaki çocuklann arkasından üzülmemeleri için vasiyetinde önlem alan Nesin'in manevi vartığı için bir mutluluk kaynağı olduğunu söyleyebilmek, ne yazık ki mümkün değildir. Acaba bir anı'ya ve manevi mirasa gösterilmesi gereken asıl duyarlık hangisidir: Anlık duygusaliıklar- la, vasiyetlerde dile gelen istekleri atlamak mı yoksa bu ıstekler üzerinde soğukkanlılıkla durmak mı? Kanımca değerlendirilmesi ve tartışılması gerekli bir soru... McCartney'den let It Be' • Kültür Servisi- Eskı Beatles üyelerinden Paul McCartney, Afnka'daki açlar ıçın düzenlenen Live Aid konserinin 10. yıldönümünü kullamak için hazırlanan bir radyo programına konuk oluyor. Program BBC'nin 4.kanalında 15 Temmuz'da yaymlanacak. Londra Wembley Stadyumu'nda venlen konseri 1.5 milyar TV izleyicisi izledi, toplanan para ise 50 milyon poundu buldu. Paul McCartney, radyo programında konserin görkemınden bahsederek. yüzbınleri bulan seyirciyle birlikte 'Let It Be'yı nasıl söylediğını anlatacak. Konser sırasında bozulan mikrofona rağmen seyircinin parçaya devam etmesi Mc Cartney'i çok duygulandırmıştı Sanatçı, altı yıl aradan sonra ilk kez bu programda canlı olarak 'Let It Be'yi söyleyecek. McCartney'yi buna ikna eden Lıve Aid konserinin organızatörü Bob Geldof oldu. Bunuel'm üntü filmi ABD'de gösteriliyor • KüMr Servisi- Venedik Festivali'nde Altın Aslan'ı kazanmış, 1960'lann ünlü Bunuel filmi "Belle du Jour"- (Gündüz Güzeli-1967), Martin Scorsesse'nin elden geçinp restore ettığı yeni versiyonu ile Amerikan seyircisine sunuluyor. Başroldeki Catherine Deneuve'ü üne kavuşturmuş ve daha önce Kuzey Amerika'da hiç gösterilmemiş olan bu Luis Bunuel başyapıtı, 30 Hazıran'dan itibaren New York ve Los Angeles başta olmak üzere tüm ABD kentlerinde vizyona girdi. Dagıtım şirketi ise, ne yapıp edıp "Gündüz Güzeli" nin gösterim haklannı filmin ünlü yapımcısı Robert - Raymond Hakım kardeşlenn mırasçılanndan alan Miramax Atita Özen'in karHcatüp ahümü • Kültür Servisi - Bırleşmiş Milletler örgütü tarafindan 1995 yılının "Hoşgörü Yılı" ilan edilmesınin ardından Anadolu Ünıversitesi öğretım üyesı Yrd. Doç. Atıla Özer bu doğrultuda "Çizgimizah" adlı bir karikatur albümü yayınladı. Hoşgörünün yaşamın heralanında gerekli olduğunu ifade eden Özer, özellikle karıkatür için bu konunun vazgeçilmez olduğunu vurguladı. Adla Özer Japonya'da bu yıl düzenlenen "Işık" konulu Okhotsk Uluslararası Kankatür Yanşması'nda özel ödül kazanmıştı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear