25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2SNİSAN 1995 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Dünya Dans Günü, bu yıl gala temsilleri ve bir sempozyumla kutlanacak 'Dans, bütün iıısaııLğı yüceltir'Lüttür Servisi - Bugün "Dünya Dans Gmü". Önceki yıllarda zaman zaman birbildin okuyarak zaman zaman bu bii; atlanarak unutulan "Dünya Dans Gûıü", bu yıl ülkemizde de kutlanıyor. Çüdaş Bale Topluluğu sah günü Halk Eğtim Merkezın'de bır bale gösterisiy- le iutladı "Dünya Dans Günü"nü. Yeşil Üzanler Dans Grubu ise 22 ve 23 ni- sar tarihlerinde Diyarbakır'da "Kas- sadra"yı sahneledi. hıgün Mersin'de Devlet Opera ve Baesi'nde "GJseUe" balesi sahnelene- cek Bursa Tayyare Sahnesi'nde ise bu- güt, Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Saıatlar Fakültesi Bale Bölümü öğren- cılei, kendi hazırladıklan bir bale gös- tereini sunacaklar. Iz- de. genç koreografiann # I onde ge en yerlı, yabancı koreograf ve çaişmaian sahneiene- ğ M dırektörlennın katılacağı Uluslararası Dans cek * *^ Sempozyumu ve çeşitli ülkelenn balet ve Bugün saat 15.00'te balerinlerinin katılacağı 'Gala Temsilleri' ile kutlanıyor. Cenal Reşit Rey Kon- nuşmacı olarak katılacak. Bu akşam saat 19.30 ve yann saat 14.00'te Demirören Şirketler Gru- bu'nun katkısıyla gerçekleştınlecek "Gala TemsiIlerTCRR Konser Salo- nu'nda başanlı dansçıian buluşturacak: St. Petersburg Mussorgskı Opera ve Balesı'nin baş balenni Khira Khabibu- Kna ve baş baleti KiriD Myasnikov "La SyJpUde" ve "Machbeth"'. Scala Mila- no'nun baş balerini Isabel Seabra ve baş baleti Marco Pierin, "Romeo ve Jül- yet", Deutsche Oper Berlin'den baş ba- lerin Lisa Cullum ve baş balet Yannkk Boquin "Esmeralda" ve "Flames Of Paris", Maurice Bejart Balesi'nden baş balet Xavier Feria "Nomos Alpha", De- serSalonu'nda "Klasikten Moderne Baimin Geiişimi ve Erkitesimr konulu bir sempozyum ve uluslararası yıldız damçılann katılımıyla "Gala Temsille- ri''gerçekleştirilecek. Bogaziçi Üniver- sitesi öğretim üyesi ve yazar Jak Dete- on'un yöneteceği sempozyuma; Istan- bul Devjet Opera ve Balesi Baş Kore- ografı Özkan Arslan, St. Petersburg "Mnssorgski" Opera ve Balesi Bale Bölümü Başkanı Nikolai Boyarchikov. English National Ballet Direktörü De- rekDeane. Niedersachsische Statshe- ater Hannover Bale Direktörü Lothar Höfgen, Kahire Operası Bale Direktörü Dr. \bdel Moneim KameL Ballet Fran- çaıs de Nancy Direktörü Pierre Lacotte, Devlet Sanatçısı ve Istanbul Devlet Opera ve Balesi Solist Repetitörü Me- friç Sümen ve Istanbul Devlet Opera ve Balesi Koreografı Oytun Turfanda ko- utsche Oper Berlin'den baş balet Can Arslan ve baş balerin Christine Camillo "Don Kişot", English National Bal- let'den baş balerin Agnes Daks ve baş balet Thomas Edur "Steeping Beauty" ve a Impromptu"yu sahneleyecek. Bale Sanatkârları ve Sanatsevenler Demeği Başkanı Rana Evchn ve deme- gin Genel Sekreteri Nasuh Bann "Dün- ya Dans Günü" dolayısıyla birer bildiri yayımladılar. Rana Evcim, bıldirisinde dans sanatını, "tnsanın akhnı ve ruhunu bedeniyle ifade ettiği, sanat dallan için- de en çok saldım a uğrayan, en az önem- senen, en zor sanatlardan olarak" ta- nımlıyor: "Dans, müziğin, renklerin, bi- çimlerin, duygulann, düşüncelerin "in- san' üzerinde dile gelişidir. Böylece in- san, zavalh. aciz ve yasakh bir canh oi- maktan kurtulur, aklu duygulan ve be- deni arasında dengeti bir uyumla yüce- lir. Üstelik bu. öyle bir dile geliştir ki kül- türler arasındaki boşluklar aşüır. Dans ortak dildir, birieştiricidir, yalnızca o sa- nann icracılannı değil, bütûn insanlığı yûceltir." Son derece karmaşık olan dans olgusunun yaşatılması için özel, titiz bır kurumlaşma sağlanmasının önemine değinen Evcim, bıldirisinde "Ülkemizde güdülen sorumsuz, planla- ma bilincinden uzak kültür polhikalan yüzünden her geçen gün daha vahim boyuüara ulaşmakta olan bir \o/Jaşma- ya" sahne olduğunu vurgulayarak dans sanatının bu tutarsızlıklardan en çok za- rar gören sanat dalı olduğunu belirtiyor. Rana Evcim. dansı bir yaşam biçımi olarak secmiş, kendini bu sanat ve sos- yal bilım dalına ada- mış sanatçılar olarak her geçen gün daha örgütlü, daha bilinçli. daha üretken ve sanat adına mücadeleci ol- maya kararlı oldukla- nnı söyleyerek, "Dan- sı bir sanat dalı olarak ciddiye almayan, bir başıboşluk ve umursamazlık pence- resinden bakmaya çalışan bütün politi- kacılan, yetkilileri, bilim adamlannı ve sanatsever halkı" bılgılenmeye ve ilgi- lenmeye çağınyor. Nasuh Barın ise bildırisinde "Dans pusu kurmaz*" diyor ve şöyle sürdürü- yor tepkilerini: "Ama ne yazık ki ülke- mizde dansa pusu kuran. bakvi belden aşağı gören, iş başında bir zihniyet var. Ne yazık, dans kültürüne gerekli ma- karrilar gereken ilgiyi hiç göstermediler ve göstenmi\orlar. Ne yazık, dans salon- lan, sahneler olduklan yerlerde çürii- meye terk ediliyoriar. Ne yazık, yeni bi- nalar inşa edilmiyor. edilemiyor. Ve ne yazık, 'göstermelik' ve "Türk" lokumu' otmaktan fleri gidemiyoruz. Peki ne ya- pabUiriz? Gelin, gelin dans edelim o hal- de_" Film Rehberi BABAM ASKERDE - Berlin'de smemamızı temsil etrniş, Ankara Film Festivali'nde umut veren yeni yönetmen ve senarist ödüllenni kazanmış "Babam ,\skerde", Ortaköy Kültür Merkezi'nde gösteriliyor. Handan Ipekçi'nin yazıp yönettiği film, 12 Eylül karanlığına gömülmüş farklı sınıflardan üç çocugu ve ailelenni, askeri cezaevinin bekleme salonunda bir araya getiriyor. Gençliğinde devrimciyken zengin bir kızla evlenip varlıklı bir işadamına dönüşmüş, ama sürekli hesaplaşma içındeki, üstelik burjuva kansı tarafından ihbar edilmiş bir babanın kızı Pelin. darbe sonrasında yurtdjşına kaçacağı sırada basılıp yakalanan doktor bir babanın çok sevilen kızı Ekin ve polısın sürekli izleyip sonunda da gözaltına aldığı bir işçi anne-babanın çocugu Cengiz'in gözünden baskı dönemine bakan "Babam Askerde", 12 Eylül Fılmlerinin, taze duyarlıklı, yeni bir uzantısı. YANKEE ZULU - Son on yılda, "Tannlar Çddırnuş Otaıah r gibisinden, seriye dönüştürülmüş, kahkaha tufanı niteliğindeki birtakım güldürülerle dikkati çekmiş Güney Afrika sinemasından yeni bir komedi daha. Çocuk yaşta dost olup yıllar sonra bir araya gelen bir zenciyle beyazın uzlaşmasını eksen alan film. "Evde Tekbaşma" çizgisindekj bir mizah yaklaşımıyla^ırkçılığın artık sona erdiği Güney Afrika'daki yaşamın absürd yanlannı ele alıyor. Yönetmen, Güney Afrika sinemasının en büyûk hasılatını yapmış "Sweet'n Short-Tath ve Kısa"nın yönetmeni olan, televizyondan yetişme Gray HofinejT. Terri Treas, John Matshikiza ve Wilson Dunster'in oynadığı "Yankee Zulu" komediseverlere salık verilir. O ŞİMDİASKER (In The Army Now) - Girdiği hiçbir işte dikiş tutturamamış, meteliğe kurşun atan bir gencin (Pauly Sbore), sürekli maaş, yemek ve bakım uğruna, gönüllü asker olup, ordunun kırmızı alarma geçmesine yol açtığı çılgın bir güldürü. ABD'de ünlü, yeni bir komedyenı (P. Shore) tanıtan, on yıl kadar öncesinin ünlü Status Quo şarkısını isim olarak almış *O Şimdi ,4sker"de, otorite karşıtı kahramanırruzın 'hüsrana uğramış dişi Rambo" halindeki kadın amiri (Lori Petty) ya da dişçi okulundan yeni mezun olup psikiyatnnın tavsiyesi üzerine bunalımlan ve korkulanndan kurtulmak amacıyla orduya katılmış pısınk arkadaşı (David Alan Grier) gibi komik tiplemeler de boy gösteriyor. Yönetmen Daniel Petrie, Jnr. ÇILGINLIĞES ÖTEStM)E (In The Mouth of Madness) - Korku-gerilim türünün çağdaş ustalanndan John Carpenter'ın 'akıllara durgunluk verici' son fılmi, kendini 'evrenin merkezi zanneden insanoğtunun yalnızca bir dipnot olduğuna' ve dünyanın sonnna ilişkın 'paranoyak bir fantezi'. 1890-1937 arasında yaşamış Amenkalı yazar H.P. Lovecraft'ın kitaplanndan esinlenerek çekilmiş filmin merkezinde, eserlerinin gücüyle bilinmeyen bir kötülükler dünyasının ortaya çıkmasma ve kitaplannı okuyanlann şizofrenik belirtiler göstererek delirmesine neden olan. Incil'den dahapopüler bestseller'lerin yazan Jürgen Prochnow var. Yayıncısı Charlton Heston'un, ortadan kaybolan şeytani yazan bulmak üzere kiraladığı detektifi ise Sain Neill oynuyor. Öncelikle Carpenter ve korku-fantastik tutkurdan için. Özel efektler, Industrial Ljgbt and Magie'den. tSKOÇYALI 3-BÜYÜCÜ (Highlander 3-The Magician) - Yönetmen Russel Mukafay ve Christopher Lambert'i üne kavuşturan, yüzyıllara ve tüm kötülere meydan okuyan ölümsüz îskoçyalı McLeod'un. artık kabaİc tadı veren serüvenlerini aktaran bu devam filmini genç klipçi yönetmenlerden Andy Morahan imzalamış. Yeni kuşaklara ölümsüz Iskoçyahyı tanıtıp sevdirecek nitelikte tezgâhlanmış filmde, günümüze ayak uydurup ailesiyle birlikte sakin bir hayat süren kahramanımızın, Japonya'daki efsanevi bir dağın altında. 300 yıldır gömülü kalrraş, amansız düşmanı büyücü Kane'e (Mario Van Peebles) karşı mücadelesi anlatılıyor. Göstenşli ve sürükleyici bu gişe filmi, oyalanmak için elverişli bir Kanada, Ingiltere, Fransa ortak yapımı. JOSİSLERİN SESStZLİĞt (The silence of the Hams) - Haftanm delıdolu parodisi de, Italya-ABD ortak yapımı "SosisJerin Sessizü|i''. ftalya'nm Levent Kırca'sı sayılabilecek komedyen EzioGreggio'nun yazıp yönetip, başrolünü de üstlendiği bu taşlama sağanağı, 4 yıl öncesinin Oscarlara boğulmuş ünlü filmi "Kuzulann Ses»zliği''yle dalgasıni geçiyor fena halde. Dom DeLuise'ın, Anthony Hopkins rolünde, evlere şenlik bir Dr. Animal Cannibal Pizza kompozisyonu çizdiği "Sosislerin Sessizüği''nin oyuncu kadrosu da epeyi zengin: Billy Zane, Joanna Pacula, Charlene Tilton, Martin Balsam, Shelley Winters ve Stuart Pankin. Parodi meraklılanna... Festivalden piyasaya düşen ilk film "Tebessüm", acı acı tebessüm ettiriyor Son Kadın - Son Aşk ve Striptiz... SUNGUÇAPAN Son Istanbul Film Festivali'nin "Erkekler ve Kadınlar" bölümün- de gösterildikten sonra piyasaya düşen ilk film "Le Sourire - Te- bessüm", çoktan yarım yüzyılı geride bıraktığı için artık genç yönetmen tanimlamasına p>ek uy- masa da hâlâ söyleyecek sözü olan, Fransız sinemasının giderek iyice u.stalaşmış yönetmenlerin- den Claude Mlflrr'in sekizinci ve şimdilik son . •. ni. 1975'ten bu yana, az ama öz film çeken, sine- ma eğitiminden gelme ve Go- dard, Demy, Truffaut DeviUe, vb. gibi yeni dalgacılara çıraklıktan yetişme Claude Miller, 1993 Uluslararası Film Festivali'nde Jüri Özel Ödülü'yle Fibresci Ödülü'nü kazanmıştı; güzelim "L'Accompagnatrice - Eşlikçi Kız" filmiyle hatırlanacaği üzere. Kalp doktonı kansı ile birlikte yönettiği, varlıklı müşterilerin de- vam ettiği lüks bir sağlık kliniğin- de. zengin ve evhamlı hastalannın cinsel sorunlanna, beylik profesör tıraşlanyla çözüm aramaktan yor- gun düşmüş, altmışlı yaşlann bık- kınlığıyla sonun başlangıcı yıllara özgü karamsarlığının dilini iyice sivriltip keskinleştirdiği, yaşlan- manın ıstırabını gitgide derinle- mesine duyumsayan, feleğin çem- berinden geçmiş Pierre François Le Clainche (Fransız sinemasının büj'ük oyunculanndan Jean - Pi- erre Marielle her zaman olduğu gibi bu insan sarrafi, bezgin ruh doktoru rolünde yine döktürüyor) öyküsünü anlatıyor "Tebessüm." Kalbinin teklemesiyle bir anda ölümle yüz yüze kalıverdiği ger- çeğini ansızın surata indirilen bir şamar gibi algılayıp iyice paçaları tutuşuveren ruh doktoru kahrama- nunız, yaşamını sınırlayacağı yer- de kalp krizi tehdidiyle yeniden hayat buluyor, son demlerinde son bir kadın tanımak ve son kez aşkı tatmak istiyor. Ve erkeklerin düşlerini dolduran cinsten, cazi- beli ve fettan tenıs hocası Odile'e körkütük tutuluyor derken. Arzu ve şehvet uyandıran güzelliğiyle erkekleri baştan çıkarmada uz- manlaşmış ve striptiz gösterilerin- de pervasızca bedenini sergıle- mek isteyen cıvelek afet Odile'in nerdeyse kulu kölesı ve parma- ğında oynattığı kukiası haline dö- nüşüyor. Genç kızın bir gülümsemesi keğin sıkı erotik takibindeki, ga- rip bir hastalıktan mustarip Odile de. tenis hocalığından vazgeçip striptizcilik yapmak istiyor. Panayırlarda iş tutan pişkin bir kadın-güzellik pazarlamacısı ve becerikli bir çadır tiyatrosu orga- nizatörü olan Jean-Jean'ın (Ric- hard Bohringer) öncrisini kabul ederek striptizci kızlann arasına kanşıyor ve arzulu erkek bakışla- nnın hem ılahesi hem de tutsağı haline geliyor. tmkânsız aşk çeşitlemesinden, AWKT «• mMnm mf * İ^KT 1BBHİHiıt.,* ı 1 TEBESSÜM (Le Sourire) Yönetmen, Senaryo: Oaude Miller/ Kamera: GuiUaume Schiffman / Müzik: Pierre Boscheron, AntoineOuvTİer/ Oyuncular: Jean- Pierre Marielle, Emmanuelle Seigner, Richard Bohringer / 1994 Fransa (Standart Film) Beyoğlu Frtaş, Fenerbahçe Pyramid sinemalannda. uğruna dünyaları vermeye razı, ölümün kapısını çaldığı aksi ihti- yar, Odile'in peşinde koşuşturur- ken yaşama da sıkı sıkıya sanlı- yor; yeni bir ölümcül kriz bekle- yen kalbi son aşkın heyecanı ve çoşkusuyla yeniden canlanıp at- maya koyuluyor Sevdiğinin, gençliğin ve dünyevi zevklerin ar- dından. her şeyinden vazgeçerek delice bir serüvenin içine sürükle- niyor, yagmurlu, ıssız, Fransız taşrası manzaralannda. Yaşlı er- kadının cinsellik nesnesine dö- nüştürüldüğü, gözleri faltaşı gibi açılmış, soluklan sıklaşmış erkek- lerin tıka basa doldurduğu, ter ve şehvet kokulu karanlık striptiz sa- lonlarına yönelen film giderek striptizci kızlann gezgin yaşamla- nndan, pembe çerçeveli tablolar da sunuyor. Estetik erotık bir çiz- gide seyredip komediyle trajedi arasındaki kaypak zeminde gelı- şerek farklı duygulann ve aykın durumlann hikâye edildiği, iç burkucu bir finale bağlanan "Te- bessüm", meraklısı için keyifli se- yirler vaat ediyor kuskusuz. Odile rolündeki, Polanski'nin "Frantk" ve "Acı Ay" filmlerin- den anımsanacak *Bayan Polans- ki' Emmanuelle Seigner'nın, adıy- la başlayan seksi imajı, bu filmde de sürüyor. Gerçek hayatta Po- lanski'yi kıskançhk krizlerine so- kan ve hep tahrik edicı, baştan çı- karıci rollere talim eden fettan Emmanuelle Seigner, tıpatıp üstü- ne uyan Odile rolünde, çocuk do- ğurduktan sonra oynadığı "Acı Ay"daki etli butlu görüntüsünden farklı. zayıflamış haliyle boy gös- teriyor. Tam anlamıyla kıpır kıpır, şeh- vet uyandıran bir seks objesi bu kalın kaşlı, cazibeli Fransız afeti. Erkeklerin hem gözdesi. hem de kurbanı Odile'cik de, hayatına gi- ren erkekler tarafından sürekli haksızlığa uğratıldığından şikâyetiçi hep. Ölüm beklentisine kilitlenmiş yaşlılığın tekdüzeliğınde, bir çeşit gençleşme hevesiyle Odile'e sev- dalanan ihtiyar delikanlının, çıl- gınca erotik takibini anlatan Mil- ler, son kadm-son aşk temasında et teşhiri (striptiz) olayına dek uzanan, hüzünlü ve hoş bir fan- tezi imzalamış. "Mavi Melek"ten "Lolita"ya kadar, çeşitli örnek- lerinin sinema tarihine geçtiği, yedinci sanatın en eski demirbaş malzemelerinden birine "Tebes- $üm"]e modern bir boyut katan Claude Miller, "Miki Filmi" bayağılığına düşmeden,.kimi klişelere ve tican öğelere de göz kırparak seyredeğer nitelikte, erotik bir imkânsız aşk çeşit- lemesi önümüze sürüyor. Tadı ve kıvamı yerinde, Fransız işi "Tebessüm". küçük küçük gülümsemeler eşliğinde. keyifle ve kolayca tüketiliveren. ilginç bir fantezi sayılabilir. Teröristi adanı eden ıııiııik fareKültür Servisi - Luc Bes- son'un son filmi "Leon" gös- terime girdi. Filmde Jean Re- no, Gary Oldman ve Natalie Portman başrolleri paylaşıyor. Filmde Leon. en berbat tür- den bır katildir. Dokunulmaz, izi bulunmaz ve en önemlisi yok edilmezdir. New York'ta terör estiren en tehlikeli suçlu- dur. Ancak kocaman gözleri olan minik bir fare, bir gün gelip de evi kemirmeye başlayınca her şey değişir. Bu fare 12 yaşında bir kızdır aslında. Leon'un za- yıf yanlannı ortaya çıkaracak olan minik bir faredir bu kız. kita", "Metro" gibi başanlı filmlere imzasını atan Besson, diyaloglannın tümünün İngilizce olduğu bu filmin çekimlerini, iç sahneler dışın- da alışkanlıklanndan farklı olarak ABD'de ger- çekleştirmış. Filmin Fransa'da "Fransız fil- mi"kabul edılmemesinin nedenı Gaumont tara- fından finanse edilmesi olmuş. Devlet yardımı almadan, TV ile ortaklık yapmadan gerçekleştırdiği filmde eleştirilerın aksine Fransız kimliğinı koruduğunu söylüyor Besson: "Fransız kimliğini konımak için o ka- dar çok şey yapıldı ki! Eğer benim filmim Fran- Besson'un son filmi 'Leon'da Jean Reno ve Natalie Portman. sız değflse, ben de değilim!" Luc Besson senaryoyu Jean Reno için yaz- mış: "Jean Reno için bir film yazmak istedim. Ama yönetmevecektim. Leon karakterine esin kaynağı olan 'Nikita'daki temizlikçi Vlctor oldu. Karakteri çok sevdim ve bunu geliştirmek iste- dim. Aynca rol Reno'va çok iyi uyuvordu. Se- narvoyu 20 günde yazdım» Çok sevdiğim için başkasına vermekten vazgeçtim ve kendim yö- netmek istedim. Kimliği, banka hesabı olma- yan, süt içen ve çiçeklerini sulayan yok edihnez Leon konusunda beni ilgilendiren onun zayıf ta- rafinı bulmaktı. Onu nasıl tuzağa düşürebilir, devirebilirdim? Bu- nun ona tam a\ bir verden gelebi- leceğini hissettim: 12 yaşında. gü- zel ve masum bir kız çocuğu— Bu karşılaşürmayı sevmıştim." Bes- son genç kızı bulmakta oldukça zorlanmış. Natalie rolü için bir çok kentte tam bin küçük kızla görüşmüş. Elemeyi geçen 15 kızla deneme filmleri çekilmiş. Natalie Port- man böylesine zorlu bir elemeden geçmiş. Yönetmen Nevv York'un hemen göze çarpan türden bir kent oldu- ğunu düşünüyor: "Burası hem geleceğin kenti hem de 100. caddeyi geçtikten sonra kenti. Leon gibi bir karakterbir Uçüncü I ancak böyle geniş bir metroDolde rahat hareket edebilir. Onun gibi biri bövlesine muhteşem ya- pılar arasında var olabilir. l>eon, izi bulunmaz bir denizaln. Böyle hir evrende ulaşılamaz dere- cedesiHk. New York, filmde bir karakter değil; önemi temsil ettiği şeyden kaynaklanıyor: Modern top- lumda >er alan her şey 15 yıl önce New York'ta mevdana gelmiştir. Kenti, filmi geliştirmek için ihtiyaç duyduğum her şe\i alabileceğim bir obje olarak kullandım." DUŞUNCEYE SAYGI MEMET FUAT Modanın Etkisi... Ben insanoğlunu gözümde çok büyütüyordum herhalde. Örnekse maymunlarda açıkça görülen öykünme özelliğini insanlara bir türlü yakıştıramaz- dım. Başkaianna bakarak davranmak, onların yaptık- larını yapmak kendi adına düşünememeyi, bazı durumlarda da kendine özgü bir begeni geliştire- memiş olmayı deyimler. Yıllar önce Salâh Birsel Şiirin llkeleri adlı kita- bında sanat ile moda arasındaki Hişkiyi irdelediğin- de, bundan hiç hoşlanmamış, sanata çok yüzey- den baktığını düşünmüştüm. Bence, sanatçı baş- kalannın yaptıklanna özenmez, modalaşan bir an- layışın etkisinde kalmazdı. lletmek istediği duygu- lara, düşüncelere en uygun biçimi sanat tarihinden gelen birikimiyle kendisi bulurdu. Oysa bugün en başanlı sanatçıların bile sandı- ğım kadar özgün olmadıklannı, modalann etkisin- de kaldıklannı biliyorum. Usa, sağduyuya, begeni- ye ulaşmak kolay değil. Yapıp ettiğimiz işlerin büyük çoğunluğunu öy- künme yoluyla öğreniyoruz. Yiyip içmekten giyin- meye, konuşmaya, yürümeye, oynamaya, çalış- maya kadar, bütün eğitimin temelinde öykünme var. Sonra belli bir aşamaya ulaşınca, öykünmesiz yaşamamız, özgün olmamız isteniyor. Sanınm saltık bir özgünlük insanlıktan kopmak anlamına gelir. Gene de, eğitimimizin temelinde öykünme yatı- yor diye, usun, sağduyunun, beğeninin insanoğlu- na kattığı üstünlüklerden vazgeçemeyiz. Özellikle sanat alanındaki başanlar öykünmeler denizinden çıkanlan özgün bireşimlere bağlı... Biraz da modadan söz edelim: Günümüzde moda anlayışındaki gelişme bil- mem ilginizi çekiyor mu? Eskiden, "Etekler uzadı," denirdi, haydi bütün etekler uzardı; "Bu yıl taba rengi moda," denirdi, herkes taba rengine bulanır- dı. Artık öyle olmuyor. Modacılar gene bir şeyler söylüyorlar, şu moda, bu moda diye, ama eskisi kadar yaygın bir etkisini görmüyoruz. Giyimine özen gösterenler modaya uyan şeyler de giyiyorlar, uymayan şeyler de... Bir oranda etkileniyorlardır modadan mutlaka, ama genelde herkes beğenisine göre davranıyor. Bu gelişmeyi şiirde de ararsak: 1940'larda, Garip akımı inanılmaz bir yaygınlık göstermiş, modalaşmış, yazmakta, gelişmekte olan bütün şairieri etki alanına almıştı. 1950'lerrn sonuna doğru Ikinci Yeni'nin moda- laşması ise, şiirini kurmuş, ünlenmiş şairiere bile yol değiştirtecek kadar etkili olmuştu. Günümüzde böylesine etkili bir moda yok. Oysa şairter arasında kendi anlayışını öne çıkar- mak için savaşım verenler var. Ödüller belli bir an- layışa yönlendirilmeye çalışılryor. Eski ustalara de- ğişik yorurnlar getiriliyor. Dergilerde birtakım daya- nışmalar yaşanryor. Son şiir tartışmasındaki gerginleşme de sanınm bu yüzden oldu. Her şey alttan alta gitmese, anla- yışlardaki çeşitlilik açık açık ortaya konsa, kimse bugünün şiirinin kendi yazdığı şiir doğrultusunda geliştiği ya da gelişeceği sanısına kaprimazdı. Kar- şı çıkışlara daha hazırtıklı olunurdu. Belki şu ya da bu anlayış bugün modadır, ama, dediğim gibi, artık modalar eskisi kadar etkili de- ğil. Genelde herkes kendi beğenisine göre davra- nıyor. Bence, bu sevinilecek bir durum. öykünmenin en kötüsü modalann etkisine kapılmaktır. Çeşitliliğe karşı çıkılmaması gerekir. Gene de bir değerlendirme sırasında şöyle de- nebiliyor "Biz o tarz şiiri pek tutmuyoruz." Ölçütümüz anlayışlar değil, sanatsal değerler ol- malı. Altn lAffl Ödülleri açıkJandı • Kühür Servisi- "7. Uluslararası Istanbul Çizgi Film Festivali" (IAFFI) kapsamında düzenlenen Ulusal Yanşma'nın sonuçlan belli oldu. Ferruh Doğan, Turgut Çeviker ve Meral Erez'den oluşan seçici kurul bu yıl Bahadır Tosun'un "Gölge Oyunu" adlı çahşmasını birincilık ödülüne değer gördü. Jüri bu yıl iki özel ödül verdı. Çahşmalannı profesyonel olarak sürdüren Tahsin Özgür, "Kebabaluba", Emre Senan ise "Ev" adlt çalışmalanyla bu ödülü değer görüldüler. Uluslararası Yanşmabölümündejüri üyeliği yapacak olan Yunanlı animatör Dimitris Kalperis'in 5 nisan 1995'te geçirdiği bir motosiklet kazası sonucuda hayatını yitirmesi nedeniyle, bu bölümün jüri seçimi iptal edilerek, Uluslararası Yanşma ödülünün, Onur Ödülü olarak Dimitris Kalperis'e verilmesi kararlaşOnldı. ÇİZGİ FİLM FESTİVALÎ BUGÜN: Atatürk Kültür Merkezi: 10.30- 13.30/ Ço- cuklara Yönelik Program 14J0- 15.30/ Ipler, Askerler, Içeridekiler, Yeşilağac Cad. 66, Dairesel Yön, Aşk Tablo- su, Ve Saire, Yalnız İnsan 15-30- 16J0/ Yurtiçi ve yurt- dışyında çeşitli festivallerde gösterilerek büyük beğeni toplamış ve değişik animasyon teknikleri üretilmiş 9O'lı yıllann Dünya Canlandırma Sanatı Ömekleri (Askerler, KJinik, Sohbet Ül Asmar, Kültürel Tarihte Bır Gece Ma- nevrası Ölüm Dansı, La Bacone, Diğer Taraf, Cumartesi Öğleden Sonra, Dört Kadın 16J0- 17J0/ "Midas", Yö- netmen: Ateş Benice 1730- 18J0/ Askerler, Kanunsuz- lar, lthaf, Ev, Eğlence, Yol, Alogaritmen, Stereo, Yakışıklı YARIN: Atarük Kültür Merkezi: 10.30- 14.30/ Çocuklara Yönelik Program 14.30- 15.30/ Askerler, Kebabaluba, Dört Kadın, Yabancı, Normal Sınırlarda, Gölge Oyunu, Dalalet, Biberon, Gölge Oyunu, tpler, Stereo, Sentez, Devınım, Fiske, Maske 15.30- 16.30/ Asansör 5, Elveda. Giriş, Hipnotizma Makinesi, Komik Bir Adamın Düşü. Sağım Solum Sobe, Sakinleştirici, TUK- TUK 16.30- 17-30/ Teknoloji Sapıgı, Batı Çemberi, Bay Jessop, Küçük Melek, Permalı Saç, Savaş Filmi, Yabancı 17.30- 18J0/ Aptahn Kötülük Çağnsi, Normal Sınırlarda, Hilary, Devinim, Kırmızı Adam Panah, Gölge Oyunu, Temizleyici Fiske, Maske GÖSTERİMDEKİ FİLMLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ • • Aslan Kral / The üon King Çılgınlığın Otesinde / In the Mouth of Madness Esaretın Bedeli /Shawshank Redemptıon • • • Farinellı / Farınellı II Castrato I G.Corbıau •kick Forrest Gump I Robert Zemeckis • • Kika I Pedro Almodovar • • Mavi Gök / Blue Sky /Tony Richardson Nell I Michâel Apted Tebessüm / Le Sourire /Claude Miller * • • * Ucuz Roman / Pulp Fıction I Û.Tarantino
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear