Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
23 ŞUBAT 1995 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
Tîîlî
UYGARUKLARINIZHDE... OKTAYEKtVCl
Bir doğa ve tarih müzesinin binlerce yıllık 'can suyunu' keserek kurutmak üzereyiz
• Istranca
derelerini
Istanbul'a
taşımayı
hedefleyen
'Büyük Su
Projesi', antik
Midye kenti ve
çevresini I. derece
doğal ve
arkeolojik SlT
alanı yapan
değerleri göz ardı
ediyor ve koruma
yasalanna aykın
bir kültür katliamı
projesine
dönüşüyor...
A'Tarih boyunca ız bırakan kül-
türlerin büyük çoğunluğu, hep
su kenarlannda yaratıldılar. Yer-
yüzünün su kaynaklan, ha\a ve
toprakla olan kucaklaşmalannı
yaşama dönüştürürken aynı an-
da uygarlıklann da can suyunu
vermiş oldular. Toplumlar, ister
göçebeliğin o çok renkli serü-
veniyle yaşasınlar, isterse de
yerleşik bir düzen kurmanın yi-
ne o çok zetıgin gelenekleriyle
köyleri ve kentleri yaratsınlar.
uygarlıklannı sürdürebilmek ve
geliştirebilmek ıçın hep su baş-
lannda durdular. serpildiler.
ilerledıler...
Denebilır kı Ruhi Su'nun
unutulmaz sesi ve türküsüyle
yıllar önce usumuza oya gibi ış-
iediği ünlü 'su basında durmu-
şuz' dizesi, ınsanoğlunun bin-
İCTce yıllık tanhinin belki de en
kısa özetidir. Hünerli etlerle ya-
ratıcı akıl arasındaki kara sevda-
nın yarattığı tüm kültürler, bu
iki sevgilinın de hep su başlann-
da buluşmasıyla uygarlığa dö-
nüştüler. yer yuvarlağını "dün-
ya" yaptılar. Gelin göriin kı suy-
la uygarlık arasındaki insanlık
tarihine yön veren bu duygulu
bağımlılık, 20. yüzyılın şu son
demlerinde sankı amansız bir
düşmanlığa dönüşmek üzere.
Yakın zamana dek salt tarihı
ve doğasıyla değil, aynı anda su-
lan ve su kültürüyle de adına
"dünva kenti
7
' dedirten Jstanbul
yine tanhı ve doğasıyla birlıkte
o dillere destan sulannı da anı-
lanna gömmeye başladı. Ellı
yılda Haliç'ini tüketipyirmı yıl-
da kıyılanna küsen bu 2600 yıl-
lık deniz kentt, şımdı de şu son
on yıl içinde içme suyu kaynak-
lannı yok etti. Aynı 2600 yıla
yaşama şansı veren en değerli
doğal zengınliğini, sözümona
kentleşme denen ilkel bir yağma
sürecinin gözü dönmüş talancı-
lannateslimetti...
Kıyıköy'ün yanıbaşından Karadeniz'e kavuşan Kazandere, böJgeyi doğal cennet yapan 2 akarsudan biri_
tîk Midye kentine vefasızlık
Duyarsız projeler
Şimdi 3. binyıla doğru Istan-
bul'un tûmüyle susuz kalıp tari-
hin belki de en büyük felaketini
yaşamaması için yetkih kurum-
lar, bırkaç yıldır yeni projeler
geliştiriyorlar.
Bunlar arasında ivedilikle
devreye sokulması için çalışma-
lan hızlandınlan ise 'Büyük İs-
tanbul Su Projesi1
adını taşıyan
ve Istranca Dereleri'nin kente
taşınmasını amaçlayan büyük
doğa operasyonu.
Yine yetkili kurumlar, eldeki
var olan kaynakJan. yağma ve
işgalin kirletici etkilerinden kur-
tanp yani açıkçası su havzalan-
nın talanına son verip kentin bu
.değerlerim yeniden Istanbul'a
kazandırmak yerine, işin kolayı-
na kaçıyorlar ve henüz kirlen-
memiş komşu sulan toplayarak
sorunu çözmeyi yeğliyorlar.
Ne var ki bu acil çözüm kay-
naklannı oluşturan Istranca De-
releri'nin öyleboşuboşunaakan
sular sayılamayacağı, yine bin-
lerce yıldan bu yana eşsiz bir do-
ğal çevreye yaşam kaynağı olur-
ken aynı anda köklü bir tarih ve
kültür birikımıni de bugünlere
dektaşıdıklan ya hiç bılinmiyor
ya da bilınse bile umursanmı-
yor. Sözün kısası, yıllardır Is-
tanbul'u gözden çıkaran imar ve
kentleşmepolitikalan, şimdı de
bu kentin yakın çevresinde var
olan komşu uygarlıklan harca-
maya nijetlenmış görünüyor.
örneğin, aynı duyarsız proje
kapsammda göz dıkilen Istran-
ca sulanndan Papuçdereve Ka-
zandere'nın 2500 yıllık ortak
dostu olan Kıyıköy gibi. Ya da
aynı 2500 yıla tanıklık eden ta-
rilsel varlığının antık adıyla şu
ganp Midye kenti gibi...
Antik Midye kentinin ahşap tarihi evleri, Osmanh dönemi mimarlık külriirünü yansıüyorlar»
n -Mid>e«- oidukiann, sövieyen
yaşiı sakinieri, 2000 yıihk surtann önünde
Istanbul un vefasızlığını duşunuyonar.
Kıyıköy'de kayalara oyularak yapılmış Aya Nikola Manasün 14. yüzyıldan bir kül-
tür zenginliği..'. (Fotograflar: OKTAY EKİNCİ)
• İstanbul'un 2500 yıllık komşusu olmaktan hep
onur duyan Kıyıköy, köklü uygarlığına yaşam
kaynağı olan bereketli sulannı şimdi yine Istanbul
yitirmenin şaşkın ve çaresiz gerilimini yaşıyor.
Kjrklarelı ilının Vıze ılçesine
bağlı, şirin ve küçük bir kasaba
olan Kıyıköy, 1987 yılında be-
lediye olmuş. Ticaret ve sosyal
ilişkiler açısından aynı ilin Sa-
ray ilçesıne daha yakın sayılır.
Istanbul-Edirne (TEM) otoyo-
lunun sağladığı yenı olanakla
Saray üzennden iki saat içinde
Kıyıköy'e ulaşmak artık müm-
kün. Eğer buna rağmen günü-
birlik ziyaret yerine bir ya da
birkaç gün kalıp başınızı dinle-
mek isterseniz, Kıyıköy'ün ko-
nuksever ve güleç yüzlü halkı-
na da kendinizi emanet edebilir-
siniz. Evlerini pansiyonturizmi-
ne açan Mıdyelilerle kalıcı dost-
luklar da kurabilirsiniz.
Midye, Kıyıköy'ün aslında
salt antik çağlardaki değil, daha
1930'Iara dek kullanılan, yani
2500 yıllık bir süreklilıği olan
tek ve en eski adı.
1920'lerdeki mübadele döne-
minde Rum ve Bulgar kökenli
nüfus burayı boşaltıp yerlerine
Selanik'ten ve yine Bulgaris-
tan'dan gelen Türk aileler yer-
leştikten sonra, adı resmen Kı-
yıköy olmuş.
Ancak Midye adı ve özellik-
le Midyelı olma kavramı. ara-
dan geçen 60 yıla rağmen bin-
lerce yıllık kültürel varlığını ve
ağırlığını koruyor. Örneğin
emekli öğretmen MustafaElbû-
ken, Kıyıköy'ün sorunlanyla il-
gili tartışmada sözlerine bir
Midyeli olarak başlıyor ve "es-
ki Midye evlerinin ahşap ve sağ-
lıklı olduğunu, >cni beton yapı-
larda ise sabahları ağrılar içinde
uyandıklannr anlatıyor.
Benzer şekilde Kıyıköy'ün
tanhsel kent dokusunu banndı-
ran Kale Mahallesı'nin muhtan
Mehmet Altan da "Babam Seia-
nik göçmeni, ben 1937'de Mid-
ye'dedoğdum" derken aynı kök-
lü kültüriın yeni sahibi olduğu-
nu, sanki farkında olmadan vur-
guluyor.
2500 yıllık uygarhk
Istrancalann ıkı komşu akar-
suyu olan Papuçdere ve Kazan-
dere'nm Karadeniz'e yine yan
yana ka\
r
uştukJan yerde ve bu
ıkı derenin arasındaki denize
doğru uzanan küçük plato üze-
rinde kurulmuş olan Midye ken-
ti, 10 7. yüzyıla dek uzanan, ya-
ni en az Istanbul kadareski olan
yerleşme izlerini taşıyor.
tlk sakinlerinin tskhler oldu-
ğu ve bugünlere dek varlığını
koruyan bir sunağın da tskit
boylanndan Tauriler'e ait oldu-
ğu biliniyor. Trakya'ya adlannı
veren Traklaruı da bölgedeki ilk
yerleşme bölgeleri antık Midye
ve tğneada yöresi.
Midye adının geçmişı de 10
500'lü yıllara uzanıyor. Iran Şa-
hı II. Kej hüsrev, yani tarih söy-
lencelenndeki adıyla Imparator
Kurus. Babil ve Lidya'yla bir-
lıkte Midya'yı da lran'a bağla-
yınca bu yörelerden kaçanlar,
Trakya'ya gelip yerleşmışler.
Midyalılar da yine bugünkü Kı-
yıköy'ün bulunduğu yerdeki
Istanbul Mimarlar Odası'nm Kıyıköy'de yaptığı bölge toplan-
tısında, tarihi konaklardan en iyi korunanlardan birine kültür
adına teşekkür plakeri takılmışu.
Salmydessos kentine sığınmış-
lar. Daha sonra da adına artık
Midye denmeye başlanmış.
tS 46 yılında Midye, Roma
Imparatorluğu'nun egemenliği
altına girer. Bu dönemde öyle-
sine önem kazanır ki ünlü Roma
împaratoru ıNeron, Trakya ge-
nel valisi ıken bölge merkezi
olarak bu kentte oturmayı yeğ-
ler. Gerçekten de Midye. her iki
kenanndan gürül gürül akıp Ka-
radeniz'e dökülen derelerin ya-
rattığı bereketli topraklan ve de-
niz kıyısındaki doğal zenginli-
ğiyle eşsiz güzellikte bir yerleş-
medir. •
Nitekim İS 1. ve 2. yüzyıllar-
da Cenevizlfler de ilk kolonile-
rini burada kurmuşlar İS 6. yüz-
yılda Imparator Justinianüs. bu
güzel kenti korumak için şimdi
bile hayranlık uyandıran surlan
yaptırmış. Midye'nin bu surla-
n, tS 9. ve 10. yüzyıllarda Bi-
zanshlar tarafından da onanla-
rak geliştirilmış..
Bugün de Kıyıköy'e ulaştığı-
nızda antik kentle Osmanlı dö-
nemi yerleşmesinin üst üste yer
aldığı tarihj dokuyla bezeli ka-
saba merkezine girerken tıpkı
Bizans döneminde olduğu gibi
kemerli sur kapısının altından
geçıyorsunuz. "Suriçi" olarak
da adiandınlan bu merkez, Ka-
le ve Cumhuriyet mahallelerin-
den oluşuyor. Denize doğru san-
ki bir yanmada gibi nzanan bu
mahalİelerde ise Midye'nin es-
ki ahşap evieri, eski sokaklan ve
yine antik dönemlerden kalma
yapı kalıntılanyla birlikte zen-
gin bir kültürle karşılaşıyorsu-
nuz. Bazilika planlı, kırma çatı-
lı eski bir kilise olduğu anlaşılan
camiye sonradan eklenen mina-
re bile, bu eski kültüre saygılı
bir şekilde yükseliyor.
Midye kentinin SuHan Murat
Hüdavendigâr tarafından
1369'da Osmanlı topraklanna
katılmasından sonra 1877'ye
dek süren 506 yıllık Türk döne-
mi, aslında Rum ve Bulgar kö-
kenlı halkın kültür kimliklerini
hemen tüm yönleriyle koruduk-
lan bir dönem olmuş.
1878'de Ayestefanos Anlaş-
ması'yla Kırldareli'yle birlikte
Bulgarlara verilmişse de aynı yıl
bu kez Berlin Anlaşması'yla ye-
niden Osmanlılara geçmiş.
1908'de kaza merkezi olmuş ve
7500'e yakın nüfusuyla bölge-
nin en canlı limanı olma özelli-
ğini korumuş.
Yine 1908'lere ait belgelere
göre halkın. balıkçılık ve hay-
vancılıkla geçindiği Midye'de
bir cami, mescit, 6 kilise, Müs-
lüman ve Hıristiyan okullan, 16
han, 6 mağaza, î 57 dükkân, 23
fınn, 12 çeşme, 23 su değirme-
ni ve 110 kahvehane varmış.
Kentin surlannm dışında ve
kente oldukça yakın bir yerde
kayalara oyularak inşa edilen
Aya Nikola Manasbn ise 10 13.
veya 14. yüzyıllaratakvimlenen
geçmişiyle bugün de tarihin ta-
nığı olarak Midye 'ye ayn bir
özellik veriyor.
Koruma kararian
boşunamı?
tşte böylesine köklü bir uy-
garlık merkezine binlerce yıldır
yaşam kaynağı oluşturan ve asıl
önemlisi Midye'nin bugünkü
yerinde kurulup gelişmesine ne-
den olan Kazandere ve Papuç-
dere'nin Istranca sulan projesi
kapsamında sulannı artık Istan-
bul'a vermeleri, doğanın yani
sıra tarihin de kısa sürede sara-
np solmasına neden olacak.
Bu projeyi yürürlüğe sokan-
lar, Midye'nin surlannın ve Aya
Nikola Manastın'nın daha
1969'larda kültür mirası olarak
tescil edildiğini, 1988'de Suriçi
bölgesinin bu kez arkeolojik ve
kentsel StT alanı olarak ilan edi-
lip aynı bölgede 21 adet tarihi
evin de koruma altına alındığı-
nı, 1990'da ve 1991 'de ise bu ka-
rarlann I. derecede doğal ve ar-
keolojik StT alanına dönüştü-
rüldüğünü acaba biliyorlar mı?
Eğer bu yasal koruma koşul-
lannı biliyorlarsa ve bu kararla-
ra uymak ülkedekı her kurum
için aynı anda yasal bir zorunlu-
luksa, antik Midye kentmi ve
Kıyıköy çevresini I. derece SlT
yapan su kaynaklannı çekip al-
mak. acaba hangi hukuka ve
hangi uygarlık anlayışma uyu-
yor? Istanbul'u kurtarmak adı-
na, 2500 yıldır İstanbul'un kom-
şusu olmaktan gurur duyan bir
kültür hazinesinin tek yaşam
kaynağını kurutmak. acaba han-
gi insanlık anlayışına sığıyor?
Evet, şu son zamanlarda bu
ve buna benzer sorular yüzün-
den Midyelilerin ağzını bıçak
açmıyor. Edirne Koruma Kuru-
lu'nca 1992'de onaylanan
1 /5000 ölçekli koruma imarpla-
nında balıkçılığın ve ormancılı-
ğın sürdürülmesi, bunun yani sı-
ra derelerin kenannda kampıng
alanlannın düzenlenip eski ev-
lerin de pansıyonculukla kurta-
nlması gibi duyarlı çözümler
var, ama asıl büyük duyarsızlık,
öldürücü hamlesine hazırlanır-
ken bütün bunlar salt kâğıt üze-
rinde kalmayacak mı?
Antik Midye kenti ve Kıyıköy
halkı, Istanbul'u hayırsız kom-
şu olarak görmek istemiyor. Be-
lediye Başkanı Yusuf Yfirük,
"Gelecegimizden endişe duyu-
yoruz'' diyor ve hemen ekliyor:
" Derekrimiz kıınıtulıırsa, bfa de
tarihten siliniriz."
İSKİ yetkilileri bu serzenişe
kulak vermeli, bir yanlışı sür-
dürme yerine, tarihe ve uygar-
iığa saygılı yeni projeler geîiştir-
meli. Çünkü İSKİ, herhangı bir
kentin değil, tstanbul gibi bir
tarih ve uygarlık kentinin kuru-
luşu. Buna yakışanı yapmalı..
ODAK NOKTASI
AHMETCEMAL
Biraz da "Edebiyat" Yapsak
Prof.Dr. Nermi Uygur'un ilk baskısı 1969 Ekimi'nde, Is-
tanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınlan arasında
çıkan "Insan Açısından Edebiyat" adlı kitabı (2. Baskı
1977, yine aynı kurumda), edebiyat ile bir bütün olarak ya-
şamın gerçekliği arasındaki ilişkileri inceleme bağlamın-
da eşine kolay rastlanamayacak bir eserdir. Zaten hemen
bütün incelemelerinde felsefe ile günlük düşünce arasın-
da varsayılagelmiş yapay uzaklıkları aşma hedefine yöne-
len Nermı Uygur "Insan Açısından Edebiyat"ır\ "Edebiyat-
tafî//g/"başlığınıtaşıyan dördüncü bölümünde, Batı'da da
çok uzun zamandan bu yana tartışılagelen bir sorunu,
edebiyatın, edebiyat ürünlerinin aynı zamanda birer bilgi
kaynağı sayılıp sayılamayacağı sorununu ele alır. Türü ne
olursa olsun, bir edebiyat eserinin elbet birincil olarak "bil-
gi edinme" amacıyla okunmayacağını, okunmaması ge-
rektiğini haklı olarak belirten Uygur, bu durumun edebiya-
tın bilgiyi dışlamadığını, dışlamaması gerektiğini de dün-
ya edebiyatına ilişkin bir saptamayla dile getirir: "Bir ba-
kıma bilgilerte, hem de bilimsel bile demeye sakınca gö-
rülmeyen bilgilerie dolup taşaren gözde edebiyat yapıt-
lan. Kaynağı doğrudan doğruya bilimdedir bu bilgilerin.
Kopernikus'a Darvvin'e. Galilei'ye Manc'a, Freud'a,
Einstein'a yaslanmıştır edebiyatın dorukları. Rolema-
ios'un yer gök üzerindeki tasanmlan olmasaydı kimdi aca-
ba Dante? Nevvton'un fiziğı ile hesaplaşmasaydı öyleSİ-
ne eksik kalacaktı ki Goethe! Bergson'un Wlinç psikolo-
jisiyle tanışmasaydı n'apacaktı Proust? Günümüzün ya-
zariarındaysa daha beürgin bu durum: Brecht, Eliot, Si-
lone, Malraux, Hemingvvay -sosyolojiyle, iktisatla, tarih-
le yüklü yapıtlann- yazan değil mi bütün bu yazariar?"
Bilim adamlannın bu açıdan edebiyata yaklaşımlan ko-
nusunu ise Nermi Uygur, şöyie değerlendiriyor: "Bazılan
elden düşme diye varsın hoşgörsün edebiyattaki bilgiyi;
en tıtiz bilim adamlan, birde bakıyorsunuz, kendilerinden
etkilensin etkilenmesin, edebiyat yazarlannı anıyohar. Süs
diye değil hem.. Işlerin en sarpa sardığı yer\erdex bilim-
sel bilgilere güç ve sağlamlık katmak dileğiyle. Unlü bir
atom fizikçisi Lucretius'la, devrimler getiren bir sosyo-
log Balzac'la, bir kimya Nobeli Novalis'le, bir sinir he-
kimi Cervantes'le zenginleştirip pekiştiriyor kanrt da-
ğarcığını.. bir gökbilgini, fızikçi, arkeolog kendisini
halka indirip götüren anlatıcılardan, dramcılardan,
ozanlardan, denemecilerden öğreniyor bir bakıma,
nasıl bir tarihsel geiişme içinde ne yaptğını, neyi ne
ölçüde başardığını..."
Sanat, elbet bir imge yaratma eylemidir ve bu eylem,
bilgiyle değil, ama kurgusunu kapsayan biçim yoluyla dış-
laşır, bu durum, edebiyat eserleri için de geçeriidir. öte
yandan kurgulamanın nereden kaynaklandığı sorusu or-
taya atıldığında, sanatın, deneyimlerin tortulannı içerdiği
gerçeğiyle yüz yüze gelmemek de olanaksızdır. Sanat ta-
rihçisi Amold Hauser, "Sanatın Toplumbilimi" adlı baş-
yapıtında sanatın -ve bizim konumuz bağlamında edebi-
yatın- neden bilgi kaynağı olduğunu şöyle açıklar: "Sanaf,
bir bilgi kaynağıdır; bunun nedenı, yalnızca sanatın bilim-
lerin edimini doğrudan sürdürmesi ve örneğin ruhbilim-
de olduğu gibi, bilımlerin buluşlannı tamamlaması değil-
dir; sanat, aynı zamanda bilimin yetersiz kaldığı sınıriara
da atıfta bulunur ve daha başkaca bilgilerin sanatın yol-
lannın dışındaki yollardan elde edilemediği noktada yar-
dıma koşar. Sanatın aracılığıyla ulaştığımız bilgiler, soyut-
bilimsel özyapı taşımamalanna karşın, bilme alanımızı ge-
nişletir. Çünkü örneğin uzamsal bağlantılann ya da stere-
ometrik biçimlerin resim sanatınca aydınlatılması her ne
kadar bilimsel açıdan herzaman tartışma götürmez sayı-
lamazsa da, görselliğin yapısı söz konusu olduğunda, re-
sim sanatının bu alandaki edımlerinin içerdiği açıklama-
lar kesinlikle küçümsenemez; bu açıklamalann değeri,
merkezi perspektif kuramının ya da nesnelen'n kübist ya-
pısının önemiyle sınıhı olmanın çok ötesindedir. Araştın-
labilmeleh için bilimin elinde henüz uygun araçlann bu-
lunmadığı, buna karşılık sanatsal sezginin araştırmaya
rehber olabilecek düşûnceleri önceden ortaya koyduğu
görüngülere ilişkin olarak sanatın yaptığı saptamalar ise
özellikle önemlidir. Marx, modem Fransa'nın tarihi üzeri-
ne zamanının bütün tarih kitaplanndan öğrenebilecekle-
rinin çok daha fazlasını Balzac'ın romanlanndan öğren-
diğini söylediğinde, bunu düşünmüş olmalıdır. Marx, bu
saptamayı yaparken elbet tarihsel olgulan değil, fakat
devrim sonrası toplumsal sürecin çözümlemesini ve mo-
dern sınıf kavgalannın yorumunu göz önünde bulundur-
muş olmalıdır; o zamanın tarih bilimi ve toplum öğretisi
bu konulan neyeterince anlayabilmişti, ne de uygun kav-
ramlardağarcığına sahipti; Balzac ise anılan olaytarda, bi-
limsel düzlemde ancak çok sonra dile getirilip açıklana-
bilecek itici güçler ve yasal bağlantılar keşfetmişti."
Bütün sanat eserleri gibi, edebiyat ürünlerini de içerdik-
leri "deneyim tortulanyla", gerçek yaşam ile yadsınamaz
köprüler kuran arka planlarıyla kavrayabilmek, böylesi,
belki de sanat-yaşam birlikteliğinin gerçek özüne atıfta bu-
lunabilecek tek eylem bıçimıdir ve herhangi bir toplumda
örneğin romanın olası bir toplumbilimi, başka deyişle ro-
man alanında verilmiş eserterin hangi dönemlere ve han-
gi olaylara ilişkin yansımalan içerdiğinin bilimsel düzlem-
de irdelenmesi, ancak böyle bir eylem gerçekleştirildiği
takdirde anlamlı olabilir.
Bilindiği gibi, günlük dilimize yerleşmiş olan "Edebiyat
yapma!" deyişi, "artık sadede gel" ya da "gerçeklere dön"
gibi anlamlarda kullanılır. Oysa edebiyatın, elbet bakış açı-
sına göre sadede gelmenin ya da gerçeklere dönmenin ta
kendisi olabileceğinin bilıncıne varmak, bunun ardından
kendi edebiyatımızın ürünlerine de biraz bu gözle bakıp
"edebiyat yapmak", sanınz hem edebiyatın ne olduğunu
daha iyi anlayabilmek, hem de bilgi dağarcığımızı geniş-
letmek bakımından yararlı sonuçlar doğurabilecektir...
Tıyatroda Boş Koltuk Eyleıtf
• Kültür Servisi - Mask-Kara Tiyatrosu, 13 aralıktan beri her
salı Muammer Karaca Tiyatro Salonu^nda oynadığı, Dario
Fo'nun 'Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü' adlı oyununda,
düşünceyi cezalandıran anlayışa tavır alıyor. Düşünce suçlusu
olarak hapiste yatan Ismail Beşikçi, Haluk Gerger, Münir
Ceylan ve Fikret Başkaya'nın adlannın yazıh olduğu
koltuklan, oyunlannı sahneledıkleri sürece boş bırakarak
düşünce suçunu protesto eden Mask-Kara Tiyatrosu, sözü
geçen kişileri hapisten çıktıklan zaman oyunlanna davet
ediyor. Geçtiğimiz günlerde hapisten çıkan eski Petrol-lş
Sendikası Genel Başkanı Münir Ceylan, dün sahnelenen
oyuna 'onurdavetlisi' olarak katıldı.
Büyükelçi Söylemez'in sengisi
• ZAGREB(AA)-Türkiye'nin Zagreb Büyükelçisi Yüksel
Söylemez'in resim sergisi. Zagreb Kültür Sarayı Lisinski
Hall'de açıldı. Türk ve Hırvat Dostluk Derneği tarafından
düzenlenen sergi, üç yıl önce bağımsızlığını ilan eden
Hırvatistan'da açılan ilk Türk resim sergisi olma özelliğini
taşıyor. İlk resim sergisini 40 yıl önce Istanbul'da açan
Söylemez'in Zagreb'deki ikinci sergisini 15 martta Galeri
Kordiç'de açması bekleniyor.
Simavi Karikatür Yarışması sergisi
• ANTALYA(AA)-'12. Uluslararası Karikatür Yanşması'
sergisi, Antalya Falez Otel'de sürüyor. Uluslararası Simavi
Karikatür Yanşması'na 77 ülkeden 675 sanatçı, 2 bin 564
yapıtla katıldı. Yanşmada Küba'dan Alberto Morales Ajubel
birinci. Rusya'dan Natalia Vartcnhenko ikinci, Türkiye'den
Orhan Coğuplugil üçüncü olmuştu. 6 marta kadar açık
kalacak olan sergide. yanşmada dereceye giren ve övgüye
değer bulunan yapıtlar bulunuyor.