Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
13NİSAN1991 HABERLER CUMHURÎYET/3
Romancı Orhan Pamuk Iraksınınna gitti, izlenimlerini Cumhuriyet'eyazdı
Tann onları unuttuTann onları unuttuğu için Kuzey Iraklı
Kürtlerin de bir süre için onu unutmaya karar
verdiklerini düşünebilir insan. Kendileri,
acıları hakkında bir şeyler yazmak isteyen
birini gördüklerinde inançları ve dünya
hakkındaki temel düşünceleriyle birleştirerek
öfkelerini hırsla dile getirdiklerinde sefaletleri
karşısında Tanrı'nın gösterdiği kayıtsızlığı hiç
kabullenemedikleri anlaşılıyordu: "Ne
yapmışlardı ki Allah onlara bunca cezayı
layık görüyordu?"
da yürürken hissettiğimiz fela-
ket ve kıyamet duygusu bir sü-
re sonra bir sabırsızhk ve bek-
lenti gerilimiyle yer değiştirdi.
Belki de, kamp dışmdaki hayat-
tan geldiğimizi hemen anlayan
ORHAN PAMUK
Dağın zirvesi yakınlannda,
2600 metre yükseklikte konak-
layan Kürt sığınmacıları arasın-
sığınmacıların meraklı sorula-
nyla sürekli karşılaştığımız için:
Ne zaman yeterli yiyecek veri-
lecek, ne zaman çadırlar gele-
cek, ne zaman doktor görüne-
cek, ne zaman giyecek dağıtıla-
cak, ne zaman bizi aşağıya in-
direcekler, bizi oereye götüre-
cekler, bizi ne yapacaklar?
Yan yana gelip konuşmaya
başlayan iki kişiye hemen bir
ikinci, üçüncü, dördüncü ekle-
niyor ve kısa zamanda efsane-
lerin, beklenti umutlannın vehi-
kâyelerin paylaşılacağı ve Turk
askerlerince dagjtılacak bir çem-
ber oluşuyor. Once yaşadıklan,
tanık olduklan ya da ilk ağızdan
dinledikleri hikâyeteri anlatıyor-
lar: Saddam'ın napalm saldırı-
larından kaçarken yalnız malla-
rıru mülklerini değil, bile bile en
yakınlannı terk eden aileler;
terk ettikleri çocuklarınm peşin-
den yeniden Irak'a geri dönen-
ler; taranma korkusuna karşın
sınırın bu yakasına hangi yolla
geçtiklerini anlatanlar. Buna he-
men efsaneleşen hikâyeler ekle-
niyor: Kürt isyanının başarıh ilk
giınlerinde ele geçirilen zindan-
lardaki çıplak kadınlar; Sad-
dam'ın Kürt köylerinden kaçı-
np Kuveytli zenginlere sattığı ve
daha sonra Irak ordusundaki
Kürt askerlerce orada bulunan
kızlar; zindanlarda unutulduk-
ları için Saddam'a değil hâlâ ik-
tidarda olduğunu sandıklan ön-
ceki başkan Ahmet Ezhed'e la-
net eden gözleri kör edilmiş
mahkûmlar...
Tabii ki salkım saçak ınsan-
larla dolu bu dağ tepesinde sö-
zü en çok jedilen kişi Saddam
Hüseyin. Ona bir beddua etmek
yalnvzca öfke ve çaresizliği dışa
vurmaya değil, yenilgi ve sefa-
letin nedenleri üzerinde düşün-
memeye de yarıyor belki. Hat-
ta, diyebiliriz ki, bütün acıların
nedeni olarak lanetle tekrarla-
nan Irak liderinin adı, bir süre
sonra, olup bitenlere sessizce ta-
nık olan Tanrı'ya başkaldırma-
mak için hatırlanan sihirli bir
sözcuk teselli de oluyor.
Gerçi, bir aşiret reisi çocuk-
ları sapır sapır ölduren soğuk-
tan yetişkinleri ekmek kamyon-
lan önünde gırtlak gırtlağa ge-
tiren açlıktan yakındığı gibi ab-
dest almak için temiz su bula-
Sığınmacıların en büyük arzusu 49 nolu sınır taşını geçip Türkiye'yegirebilmek
Kürtlerin cehennem taşıCELAL BAŞLANGIÇ
ÇUKURCA — Hükümet ko-
nağının önünde kuyruk olmuş-
lardı. Sırası gelince koştu. Biraz
ilerdeki kuyruktan aldığı sunger
yatak sırtında sallanıyordu
Kamyondan uzanan çadın aldı
Sevinçliydi. Sonunda bir yatağ
ve bir çadın ohmıştu. Çadın
güçlükle sırtına vurdu, Yuzün-
de mutluluğun titreşimleri var-
dı.
Yanına biri yaklaştı. Asık bir
yüzle bir şeyier fısıldadı kulağı-
na. Hıçkınğa boğuldu bir anda.
Dizlermin bağı çözüldü. Sırtın-
dan yere düşen çadırını güçluk-
le tutuyordu. Biraz önceki mutlu
adam gitmiş, yerine sanki dün-
yanın bütun acılannı taşıyan biri
gelmişti. Elindeki çadır, sırtın-
daki sunger yatak duştü düşe-
cekti. Onları da bırakamıyordu
bir türlu. Yüzünü, günlerdir
beklediği çadıra kapatmış bağı-
ra bağıra ağhyordu.
Oğlum ölmüş
Çevreden koştular. Adamı
yakasından tutup sarsa sarsa
"N'oldu" diye soruyorlardı. iki
hıçkırığın arasında, "Yukandan
haber geldi. Biraz önce oglum
ölmüş" diyebildi.
Herkesin omzu düştu. Ada-
mın yüzu daha da yaşlanmıştı.
Yeniden çadın sırtına vurdu.
Dizlerinin kınlmasını güçlükle
önlüyordu. Hıçkıra hıçkıra yü-
rüineye başladı. Sırtında, bir
sunger yatakla bir çadın değil,
sanki tüm dünyayı taşıyordu
ölüm haberinin geldiği "yuka-
n"ya doğru yurümeye başladı.
"Yukan", yani "49 nolu sınır ta-
şfnın olduğu yer. "Yukan", ya-
ni iki yüz bine yakın sığınmacı-
nın açlıkla, soğukla, karla, çıp-
laklıkla, hastahkla ve ölümle
buluştuğu yer. "Yukan", yani
"49 nolu Kürt cehennemi..."
Gerisin geri
Çukurca ilçe merkezinden
"yukan"ya daracık bir toprak
yol çıkıyor. İki kilometre ileride
Irak sınırı var; sınırda da "49
nolu taş." Günlerdir yağan yağ-
mur, üzerine düşen kar, toprak,
yolu balçık çamura döndürmüş.
Sınırdaki dağlar insan kaynıyor.
tlk grup yaklaşık on gün ön-
ce gelmiş şınıra. Sayılan on bin
bile yok. Üzümlü'ye, Çığlı'ya ge-
len gruplar önce sınırdan içeri
alınmış. Herkeste bir sevinç var:
"Artık Türkiye topraklannda-
yız" diye. Sonra da "49 nolu sı-
nır taşı"nın Irak tarafına bıra-
kılmışlar. Çukurca yolunda
Üzümlü'den göç ettirilen binler-
ce insan var. Zap suyunun kıyı-
sında tekrar sınır dışı edilmeyi
bekliyorlar.
Irak sınırının bazı noktaların-
dan alınıp tek bir yerden sırur dı-
şı edilenler yüz binleri bulmuş-
lar. Yağmur yağınca karayolu
ulaşımının kesildiği Üzümlu'de,
Çukurca yolu üzerindeki Narlı-
da da binlerce sığınmacı var.
Onlar da '49 nolu cehennem-
in yolcusu.
Sınıra giden yolda Kürtler ça-
mura bata çıka yurüyor. Kimi-
nin elinde birkaç parça yiyecek,
sunger yatak, çadır var. Kimi de
toplanma merkezine eli boş dö-
nüyor. Kar, yağmura dönmüş.
tnsanların üstleri ıslak.
Çocuklar annelerinin, baba-
lannın yanında titreye titreye yu-
rüyorlar. Çoğunun ayaklan çıp-
FERYAT — Inık sıııınndaki Kürtler gerçek bir 'yaşam savaşı' veriyoriaı. (Fotoğraf: AFP)
lak. Belinden aşağısı çamur ol-
mayan yok gibi. Yardım getiren
kamyonlar da güçlükle ilerliyor
yolda. Çamura giren, yükünu
boşaltıp geri dönemiyor. Yer yer
trafik kilitleniyor. Yolda yüru-
yenler, bekleyen kamyonlardan.
yiyecek, giyecek istiyorlar.
Sınıra doğru askeri denetım-
ler sıklaşıyor. Aç kalan, açıkta
kalan insanlar Çukurca'ya in-
mek istiyorlar. Kimi, "Hasta-
>ım, doktora gideceğim" diyor, da sığınmacılar gibi açıkta gün-
kimi çadır, kimi de yiyecek pe- lerdir. İki tarafın da sinirleri bo-
şinde.
Askerler, "Emir var, gecemez-
siniz" diye bağırıyor.
Çoğu askerin günlerdir yağ-
mur altında, kar altında bekle-
mekten sesi kısılmış. Bir asker,
"Yağmur fanilama geçti, şimdi
donuma doğru inivor" diye an-
latıyor durumunu. Nöbetteki
askerlerin de çadın yok. Onlar
zulmuş.
Açlık ve soğuk, sığınmacılar
için olduğu kadar askerler için
de geçerli. Bir binbaşı, "Kendi-
lerine gelen yemeği bile yiyemi-
yor çocuklar. Multedkrie payla-
şıyor" diyor. Zaman zaman as-
kerler sığınmacılara kızıyor. 2la-
man zaman da sığınmacılar as-
kerlere. Sanki iki taraf da baş-
lanna gelenden birbirini sorum
lu tutuyor. Kimse birbirinin di-
lini anlamadığı için zaten için-
den çıkılmaz olan koşullar da-
ha da katmerleniyor. Herkes ba-
ğırıyor, ama kimse birbirini an-
lamıyor.
Ayaklan çıplak, şişman bir
kadın, üzerine yapışmış sınlsık-
lam geceliğiyle bağıra bağıra ağ-
lıyor:
— Bu Türkler kftfir, zalim
bunlar...
Bir subay kızgın:
— Gönıyorsunuz degil mi?
Kış kışlıgını, puşt da puştlugu-
nu yaptı. Amerika a>aklandırdı
once bunları. şimdi de başımı-
za bıraktı. Dünya üstumüze kal-
kıyor. Ama Batılı ulkelerden tek
bir yardım geldiği yok. Yore hal-
kı bir şeyler getirmeye çatışıyor.
Aslında kendileri de aç. Devlet-
ten de yardım gelmiyor. Dağın
başında askerlerle bu insanlan
karşı karşı>« bırektılar.
Kamyon savaşı
Tepenin arkasından bağırtılar
geüyor. "49 nolu sınır taşı" aşı-
lıp da Irak topraklarına geçin-
ce, görüntü dehşete düşürüyor
insanı. Yolun üzerinde uç kam-
yon durdurulmuş. Çevresinde
binlerce insan var. Elleri hava-
da bağrışıyorlar. Kamyonların
uzerinden ekmekler, sütler,
ayakkabılar, tencereler, plastik
kaplar, giyecek torbalan fırlatı-
lıyor. Aşağıdaki insanlar kapış
' apış.
Bir ekmeği üç ucundan tutup
çekiştiriyorlar. Bir çift ayakka-
bının sağ tekini kapan solunu
arıyor, solunu tutan sağmı ala-
nın yakasına yapışıyor. Bir ten-
cereyi beş kişi yakalamış, arala-
rmdia paylaşamıyor. Unlar, ma-
karnalar, sütler, ambalajlan pat-
lamış, yerde çamura karışıyor.
Bir kutu helva kapan, teneke
kutusunu açıp simsiyah elleriy-
le parmaklaya parmaklaya ye-
meye başlıyor oracıkta.
Bu düzensiz dağıtımdan bir
şey kapamayanlar kamyonun
kasasına doğru tırmanmaya
başlıyorlar. Kasanın üzerindeki-
ler ellerindeki sopalarla püs-
kürtmeye çalışıyorlar. Tarihi bir
fılmden sahneler sanki. Kaleyi
tethetmek isteyenlerle savunan-
lar savaşıyorlar. Sopayı yiyince
kamyonun kasasından düşenler,
ellerini yukarıya açıyorlar yeni-
den. Ağlaya ağlaya fotoğraf çe-
ken bir gazeteci, "Tannya bile
uzanmamıştır hiçbir el böyle"
diyor. Diğerinin de gözleri dolu
dolu:
Sanki plato
— Yukan çıkıp ağlıvoruz,
aşağıya inip yazıyonız.
Kamyonların kasalan boşa-
lmca görevliler güçlükle aşağıya
atıyorlar kendilerini. Yüzlerce
insan yukan fırlıyor. Kamyon
kasasında son kalan kırıntıları
topluyorlar. Gördüklerine insa-
nın inanası gelmiyor. "49 nolu
sınır taşı" bir film platosu san-
ki. Bulutlar dağlardan aşağıya
inmiş. Üstleri ıslak, sakallan
uzamış, saçlan keçeleşmiş, peri-
şan durumdaki insanlar da fil-
min figuranları. Yukarıya doğ-
ru titreşen sisin içinde yaşama
savaşmın en rezilini veriyorlar.
İnsanı donduran, dehşete düşü-
ren bir sahne. Çekiminin ne za-
man biteceği bile belli olmayan
filmin adı da konmuş çoktan:
"Çukurca: 49 Nolu Cehen-
nem."
madıklanndan da yakındı, ama
on binlerce sığınmacı içinde na-
maz kılan pek az kişiye rastla-
dım ben.
Tann onları unuttuğu için,
Kuzey Irakh Kürtlerin de bir sü-
re için onu unutmaya karar ver-
diklerini bile düşünebilir insan.
Kendileri, acıları hakkında bir
şeyler yazmak isteyen birini gör-
düklerinde inançları ve dünya
hakkındaki temel düşünceleriyle
birleştirerek öfkelerini hırsla di-
le getirdiklerinde sefaletleri kar-
şısında Tann'nın gösterdiği ka-
yıtsiîhğı hiç kabullenemedikle-
ri anlaşılıyordu: 'Ne yapmtşlar-
dı ki, Allah onlan bunca ceza-
ya layık görüyordu?' Hele gö-
çün mahşer gunlerini çağnştıran
o ilk dört gününde tufanı andı-
ran yağmur niye onca duaya
rağmen bir an olsun dinmemiş-
ti?
tlk günlerdeki ölümlerin ço-
ğu açlıktan çok, bu yağmur yü-
zündendi. Çamurlu yollarda yü-
rümeleri güçleşmiş, çıplak ağaç-
ların altında, kovuklarda boş
yere korunmaya çahşmışlardı.
Üzerlerinde ıslanmamış tek bir
nokta, sırılsıklam kesmemiş tek
bir eşya yoktu. Bir türlü gelme-
yen yardımı beklerken yastıkla-
nnı, battaniyelerini, hatta tüfek
dipçiklerini yakmışlardı. Sad-
dam'ın bombalanndan kaçar-
ken, yağmur altında dağ aşılır-
ken herkesin, öyle, ailesiyle,
hatta kendisiyle tek başına kal-
dığını, kimse ün kimseye yar-
dım edecek haı' kalmadığını an-
lattı birisi.
Sarhoş eden felaket
Devletten çok, Türkiye yaka-
sındaki Kürtlerin yolladığı yar-
dım malzemelerinin de göçün
birinci haftası dolarken sığın-
macılara yeterince ulaştınldığı
söylenemez. Gerçi Nusaybin'-
den, Bismil, Batman ve Mid-
yat'tan kamplara giden birçok
yardım kamyonu gördüm, ama
dağın tepesinde açlık ve malze-
mesizlik butün şiddetiyle yaşa-
nıyor.
Günün en önemli olayı, trak-
törle çekilen ekmek kamyonu
arkasından koşan açlarla birlik-
te tepeye ulaştığında, insan onu-
runun ayaklar altına alındığı,
mahşerden çıkma sahneler gö-
rülüyor; askerler itiş kakış, kar-
gatulumba kalabalığın içinde
havaya ateş ediyor. Dağıtımın
aşiretlerce yapılması da başarı-
lamamış, aşffetlerin kampta bir-
likte yerleştirilme çabalan da so-
'nuca-ulaşmamış.
Herkesin kendi işini kendi
görmek zorunda kaldığı, 'akra-
balann yakınlann birbirini kay-
bettiği utancın unutuldugıT her
şeye hızla alışılan, insanı sarhoş
edip neredeyse belleğini tüketen
bir felaket havası: "Ne yaptık
ki, bunlar başımıza geldi?"
Suç ve gunah kıstaslarının
hızla dönuştüğü dağda, bu tür
sorular insanoğlunun çocukluk
gunlerini hatırlatacak bir saflık
ve içtenlikle soruluyor. Belki de
onca yardım sözüne, uluslarara-
sı toplantıya rağmen, insanoğ-
lunun çocukluk günlerindeki
şartlarda yaşanıldığı için.
Beklenti gerginliğine, 'ne
olacagız' havasına karşın, gele-
cekten hep gecmişte kalmış bir
şey gibi söz ediliyor. Saddam'-
ın ilan ettiği affa kimse inanmı-
yor. Saddam iktidardan düşme-
dikçe Iraklı Kürtlerin evlerine
dönmeye hiç niyetleri de yok.
'Ev* sözu yalnızca napalm bom-
balarını ve 'kimya' korkusunu
değil, daha çok geride bıraktık-
ları hayatı çağnştınyor. Evler-
den alelacele, hazırhksız, oldu-
ğu gibi çıkılmış, ama kapılar,
geri dönme umuduyla sıkı sıkı-
ya çekilmiş, kitlenmiş, anahtar-
lar alınmış. Şimdi, bir umut ka-
yıp çocuğunu aramak için geri
dönenlerin anlattıklanndan boş
şehirlerin o evlerin yağmalandı-
ğını, yakılıp yıkıldığını işitiyor-
lar ve size Birleşmiş Milletler'-
in dünyanın, Türkiye'nin tutu-
muna ilişkin yeniden aynı soru-
lan soruyorlar: Acıları hakkın-
da dünya ne diyor, ne kararlar
alıyor, ne olacak?
Sığınmacı kampına giderken,
Şırnak'ta yaşlı bir Kürt bakka-
lın duvarına asılı eski bir levha
görmüştüm: "Dtterim benim
hakkımda düşündüğünün iki
misli senin başına gelir!" Kürt-
lerin hiç bitmeyen çilesi duşünü-
lurse, kötümser bir levha!
BİTTİ
167 Türk, Sri LaııkaVla ıııalısurBorcu nedeniyle Sri Lankalı yetkililer tarafından el
konan gemide bir Türk kadınının da doğum yaptığı
bildirildi. Bir Dışişleri yetkilisi olayı 6 nisanda
öğrendiklerini belirterek Yeni Delhi Büyükelçiliği
aracılığıyla yardım talep ettiklerini açıkladı.
TAYFUN GÖNÜLLÜ
ANKARA — Iş buhna vaa-
diyle kandınlan 167 Türkün Sri
Lanka'nın başkenti Colombo'»
da demirlemiş bir gemide iki ay-
dır mahsur kaldığı bildirildi.
Gemide bir Türk kadının do-
ğum yaptığı, önceki gün de ek-
mek ve su nedeniyle mürettebat
ile Türkler arasında çıkan kav-
gada biri ağır olmak üzere 4 ki-
şinin yaralandığı oğrenildi. Dı-
şişleri Bakanüğı yetkilileri, olay-
dan 6 nisan tarihinde haberdar
olduklanm belirterek "Çok va-
him ve ciddi bir olay" dediler.
Dışişleri yetküileri, olayın 4-5
aybk bir "hikâyesi" olduğunu,
lstanbul Laleli'de faaliyet gös-
teren Batu Turizm Şirketi ara-
cılığıyla çoğunluğu Kahraman-
maraşh ve Hatayh olan Türkle-
rin Batı ülkelerinde "iş bulma"
vaadiyle kandınldığını belirtti.
Körfez savaşı sırasında uçakla-
rın Batı'ya doğru çalışmaması
nedeniyle yolculann, önce Sin-
gapur'a götürüldüğü, burada
bir süre bekletildikten sonra da
bu ulkede faaliyet gösteren Gre-
en Seas şirketiyle anlaşarak Pa-
nama bandıralı bir gemiyle
Türkiye'ye dönmelerinin plan-
landığı belirtildi. Ancak gemi-
nin Sri Lanka'nın başkenti Co-
lombo'ya yanaştığında Green
Seas'ın borcundan dolayı yetki-
liler tarafından gemiye el kon-
duğu ve burada 2 aydır bekle-
tildiği bildirildi.
Dışişleri Bakanlığı'nın edindi-
ği bilgiye göre Batu Turizm Şir-
keti'nin anlaştığı karşı şirkete
yolculann parasını tam olarak
ödemediği, bunun için de Türk
vatandaşlannın zor durumda
kaldığı belirtildi.
Bir Dışişleri yetkilisi, Cumhu-
riyet muhabirine şu bilgiyi ver-
di:
"Şu anda gemi yöneticileri de
Tttrklerden şikâyetçi. Çünkü
paraları ödenmemiş. Onlar,
'Biz Turklerin akıbetinden so-
rumlu değiliz. Yiyecek, içecek
ve sağlık problemleri bizi
ilgilendirmez' diyoriar. Çok va-
him bir olay. Gemi limana ya-
naştıktan sonra bir Türk bayan
doğum yapmış. Ekmek ve su
yüzünden çıkan bir kavgada da
4 Türk yaralanmış. Biri ağır ge-
mide yatıyormuş."
Dışişleri Bakanlığı'nın olayı 6
nisan tarihinde Öğrenmelerinin
nedeninin de gemideki Türk
yolculann "kacak yoku" olma-
lanndan dolayı korkmaları ve
Sri Lanka'da fahri Türk konso-
losluğunun olduğunu bilmedik-
lerinden kaynaklandığını belir-
ten yetkililer, "Olayı fahri kon-
solosumuz bir rastlantı sonucu
6 nisan tarihinde oğreniyor. Ye-
ni Delhi Buyiıkelçimiz Colom-
bo'ya akredite durumda. He-
men büyükelçimizi barekete ge-
çirerek Colombo makamlann-
dan yardım talep ettik. ÇUnkü
gemide açlık ve susuzluk tehli-
kesi var" dediler.
Dışişleri Bakanlığı'nın ne gi-
bi çalışma yaptığı sorusuna da
şu yanıt verildi:
"Gemideki Türk vatandaşlan
çekindiklerinden aileleri ile ko-
nuşmuşlar, onlar da yetkilileri
aramamışlar ve aradan bu ka-
dar zaman geçmiş. Ancak biz,
6 nisan tarihinden bu yana yap-
tığımız çalışma sonunda gemi-
deki vatandaşlann yakınlannı
belirledik. Ailelerin bir miktar
para odemelerini sağlamaya ça-
lışıyoruz. Aileler de para öde-
meye razı. En ekonomik bir şe-
kilde vatandaşlann Türkiye'ye
dönmeterini sağlamaya çalışıyo-
ruı."
DUNYADA BUGUN
ALtSİRMEN
Çözüm Tampon Bölge Değil
Tek adamm keyii yönetimi bir ütke için felakettir. Hele bu
tek adam anlamadığı konularda da aklına eseni yaptyorsa,
meydana gelen zararın önlenmesi son derecede güçleşir.
Türkiye'nin bugün karşı karşıya kaldığı durum işte budur.
Turgut Bey, tek adam yönetimini uygulamakta ve hiç anla-
madığı dış politikada gaf üstüne gaf yapmaktadır.
Dönüp şöyte bir geriye bakarsanız Turgut Bey'in büyük gaf-
larını teker teker görürsünüz. Soydaşlarımızın Bulgaristan1
da karşılaştıklan baskılar sonrasında izlediği politikanın na-
sıl bir fiyasko olduğunu anımsayın. "Kapıları ardına kadar açı-
yorum, herkesi kabul etmeye hazırım, dilerse Jivkov da
gelsin" diyerek başlattığı kampanyanın sonunda gelenlerin
yarısı geri döndü; umutlan kırık olarak...
Turgut Bey'in Körfez bunalımında izlediği yol ise baştan
aşağı yanlıştı. Saddam'a karşı çıkan Turgut Bey, Irak ile tüm
diyalogu kopardı, o yolu açık tutmak isteyenleri de kınadı.
Bununla da yetinmeyip, Köşk'te yağdanhklannın kulaklarına
olmadık şeyler fısıldayarak onlan da karalarna kampanya-
sına alet etti.
Şimdi zavallı çocuklar nasıl dönecekierini bilemiyorlar.
Turgut Bey'in Saddam'sız çözümü şu an için suya düşmüş
bulunuyor. Irak'ta savaş bitti, ama Saddam brtmedi.
Turgut Bey, Saddam'a karşı ayaklananları da yüreklendir-
di. Oıştan yüreklendirme ile ayaklandınlanlar ise sonradan
ABD tarafından terk edılerek yazgılarıyla baş başa bırakıldı-
lar. Kara yazgılarından kaçmak isteyen bu insanlann bir bö-
lümü ise Türkiye'nin kapılarına dayandı.
Bir koyup üç, hatta yirmi alacağını söyleyen Turgut Bey şim-
di, bir milyondan fazla sığınmacıyı ülkemize almak sorunuyla
karşı karşıya.
Türkiye bu sığınmacılan alamaz.
Türkiye'ye ders vermeye kalkan ülkeler kendi tarihlerine
şöyle bir baksınlar. ABD, Vietnamlılan aldı mı? ABD, gecmişte
Nazilerden kaçan Yahudileri aldı mı?
Bütün bu gerçekleri görmezden gelemeyiz.
Sorunun büyüklüğünü her zamanki gibi geç kavrayan Tur-
gut Bey, şimdi bu insanlan sınmmızdan sokmamak için ak-
lına ilk geleni düşünmeden söyleyıveriyor.
Önce askeri müdahaleden söz etti.
Sonra sözleri düzeltildi.
Şimdi tampon bölge düşüncesini attı öne.
Turgut Bey dtş politikayı bilmediği için ayırdına vararak veya
varmadan, Lozan'ı yırtıp Sevr'i gerçekleştirme oyununa alet
oluyor.
Bir yandan Irak ile hâlâ diyalog kurmamakta direnirken,
öte yandan tampon bölge gibi çok tehlikeli bir düşünceyi öne
sürüyor.
Oysa tampon bölge bir çözüm değil.
Tampon bölge, yarın orada kurulacak bir devletin nüvesl-
ni oluşturacak ve bölgeye emperyalizmin müdahalelerini da-
ha da arttıracak, kaçınılmaz olarak Türkiye sınırlarının içine
sarkacak vahim gelişmelere yol açacaktır.
Çözüm, sığınmacıların Irak'a dönmeleri ve orada insanca
yaşamalarıdır. Çabalar bu çözüm doğrultusunda yoğuşiaş-
tınlmalıdır.
Oysa Turgut Bey'in tutumu tam ters yönde. Batı basınının
dezenformasyon kampanyasını Turgut Bey de yutmaktadır.
Şu sırada Irak, dünyanın tepkisinden çekinerek sığınmact-
lara günde 20 ton gıda yardımı yapıyor. Ama Turgut Bey bu
gerçeği görmek istemiyor.
Oysa sorunun çözümü, Irak ile diyalogu geliştirmek ve sı-
ğınmak zorunda kalan insanlann olağan koşullar altında yai-
şamalannı sağlayacak yönde telkin ve baskı yapmaktır.
Sorunun tek çözümü, sığınmacıların Irak'ta yaşayacakla-
«ı koşulların oluşturulması ve tez elden dönmeleridir.
Ama Turgut Bey, hem sığınmacılann hem de Türkiye'nin
çıkarına olan bu tek çözümü koiaylaştıracağına güçleştiriyor.
KISA KISA "
• Of'ta derslere türbanla girdiği için kaymakamlık
tarafından açığa ahndıktan sonra bir süre önce tekrar
görevine iade edilen öğretmen Naife Gündoğan bu kez
görev yaptığı Kız Meslek Lisesi'nde Istiklal Marşı'nı
okutmadığı için Trabzon Valiliği tarafından açığa alındı.
Of Kaymakarru Mevlüt Kurban olayla ilgili olarak şunlan
söyledi: "Söz konusu öğretmen daha önce derslere
türbanh girdiği için açığa alınmış, bir daha tekrarlamaması
kaydıyla görevine iade edilmişti. Aynı öğretmen bu defa
okiılda öğrencilere lstiklal Marşı'nı okutturmayarak okul
müdiresi ile tartışmıştır. Soruşturmanın bitiminden sonra
gereken yapüacaktır."
• Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı'nın yurtdışı
kadrolanna atamalan düzenleyen yönetmelikte değişiklik
yapıldı. Yapılan değişiklik uyannca yurtdışında sürekli
goreve gönderilecek personel, yabancı dil yeterliük smavına
ahnacak. Daha önce yapılmış yabancı dil mesleki ehliyet
smavlannda yeterliliği saptanmış ancak yurtdışı göreve
atanmamış olanlar yeniden sınava alınacaklar.
• Sayilan 52 bini bulan köy ve mahalle muhtarları
maaşlarma zam beklentisi içine girdi. Türkiye Muhtarlar
Federasyonu Genel Sekreteri Hüseyin Sabuncu, başta
Başbakan Yıldırım Akbulut olmak üzere hükümet
üyelerinin, muhtar maaşlannı yüzde 100 arttıracaklan
yolunda söz verdiklerini hatırlatarak "Hükümet sözünü
tutsun" dedi.
• Türkiye ile Sudan arasında sağlık alanında, Türkiye ile
SSCB arasında da uyuşturucu ve psikotrop madde
kullanımının önlenmesi konulannda işbirliğini öngören
protokoller Bakanlar Kurulu'nca onaylandı.
• Mllll Eğitim Bakanlığı'na bağlı ilk ve orta dereceli
okullar ile yaygın eğitim kurumlannm öğretmen ihtiyaanı
karşılamak amacıyla 1991 atama döneminde 78 alanda ilk
defa açıktan ve kurumlar arası nakil yoluyla öğretmen
alımı yapılacak. Bu amaçla Başbakanhk'tan 12 bin
kadroya atama izni alındı. Bu konudaki sınav 7 temmuzda
Ankara'da ÖSYM'ce gerçekleştirilecek.
• İl Jandarma Bölük Komutanbğı ve Birecik
Jandarması'nın işbirliği ile gerçekleştirilen operasyonda 4
kaçakçı yakalandı, bu kişilere ait olan 15 adet Kalaşnikof
ele geçirildi. Vali Vekili Hüseyin Kaya, kaçakçılar Mehmet
Koçer, Mehmet Yıldız, Sefer Baydemir ve Sakıp Koçan'ın
silahlan Suriye'den Türkiye'ye soktuklannın anlaşıldığım
ve soruşturmanın sürdüğünü belirtti.
• KKTC Başbakanı Derviş Eroğlu, Ramazan Bayramı
tatilini geçirmek üzere pazartesi günü îzmir'e gidecek.
Eroğlu, tatili sırasında ızmir ve çevresinde tarihi ve turistik
yerleri gezecek. 22 nisanda Kıbns'a dönecek olan
Eroğlu'nun ada dışmda bulunduğu süre içinde KKTC
BaşbakanhğYna, Dışişleri ve Savunma Bakanı Kenan
Atakol vekâlet edecek.
• Gaziantep'te Şehitkamil ilçesi yakınlannda meydana
gelen trafik kazasmda 2 kişi yaşamını yitirdi. Kaza, dün
sabah ilçeye bağlı Atalar köyü Akyokuş mevkiinde
meydana geldi. Adem Ertoman yönetimindeki 19 EE 601 ,
plakab kamyon yolun ıslak olması yüzünden direksiyon
hâkimiyetini kaybedince karşıdan gelen Mehmet Aytekin -
yönetimindeki 34 NV 694 plakalı otomobille çarpıştı. Kazâ
sonucunda oto surücüsu Mehmet Aytekin (52) ile aynı
otomobilde bulunan M. Akif Kervancıoğlu (35) olay
yerinde öldü. Bu arada Kilis'in Yavuzlar köyünde Nazey
Acar (32) adındaki kadın, elektrik direğiyle temas halinde
olan bir tele çamaşır asarken cereyana kapılarak yaşamını
yitirdi.
• Hakkâri'nin düşman işgalinden kurtuluşunun 73.
yıldönümü törenlerle kutlanıyor. Törenlere dün sabah
Atatürk anıtma çelenklerin konulması, saygı duruşu ve
lstiklal Marşı'nın okunmasıyla başlandı. Vilayette
kutlamalann kabulünden sonra Cumhuriyet Alam'nda
şehrin kurtuluşu temsili olarak canlandınldı.
• Gaziantep Vali Vekili Hüseyin Kaya yaptığı
açıklamada bölgede yürütülen operasyonlar sonucu bölücü
örgüte şehir merkezinden eleman kazandınp kırsal alana
gönderdikleri, kılavuzluk ve kuryelik yaparak haberleşme
iletişim ve lojistik destek sağladıkları gerekçesiyle 6'sı HEP
uyesi, ikisi öğretmen, birisi doktor olmak üzere toplam 13
kişinin gözaltına alındığını bildirdi.