17 Haziran 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/12 PAZAR KONUĞU 3 MAKT 1991 İŞADAMIALÎ KOÇMAN: Türk burjuvası arabeske yenildiSavaş bitti, bahar geldi, yaşam sürüyor. Türkiye'de savaş nedeniyle biraz durulan "lacivert geceler" de baharla birlikte yeniden canlanacak. Barları, restoranları, gece kulüpleri ile bu tür bir yaşamm merkezi olan İstanbul'da iş dünyasından, sanat çevrelerine uzanan bir kuşak kendine özgü bir dünya oluşturur. Yazarımız Atillâ Dorsay bu dünyanın en renkli kişilerinden A]i Koçman ile "yaşamm damak tadı" üzerine konuştu. SÖYLEŞİ ATİLLÂ DORSAY ~ PAZAR KONUĞU tSayın Koçman, sanata karşı ilginizi bi- liyoruz. Resim, sinema, tiyatro. En çok hangisı baskm çıkıyor ve bu ilgi nasıl başlayıp gelişti? Sanata ilgim var, evet. Ama yalnızca seyirci, ta- kipçi olarak. Nasıl mı başladı? Aile içinde. Bizim nesii, büyük şehirde yaşayan aileler, çocuklarına bu terbiyeyi küçükten vermişlerdir. Biz küçük yaş- tan itibaren tiyatroya götürüldük, sinemaya, kon- sere götürüldük. O zamanki sanat faaliyetlerinin izin verdiği oranda elbette. Sanat hayatı bugün- kü kadar gelişmiş değildi. Bir dracı, bir de ko- medi tiyatrolan vardı Şehir Tiyatrosu'nun... Biı de Küçük Sahne.. Cumanesileri Atlas veya Yeni Melek'e, hafta arası Konak'a götürüldük, sonra da kendimiz gittik. O zaman heyecanla görmeye gittiğimiz fılmler, unutmayın, Avrupa'da, Amerika'da bir, bazen 2 sene önce oynamış filmler olurdu. Şimdi ben Amerika'ya gidip dönüyorum, arkadaşlaruna şu filmi gördüm diyorum, aaa biz onu sinemada ge- çen hafta gördük diye cevap veriyorlar. Belki bi- zim zamarurrazdaki imkânlar öyle dar olduğu içio biz sunulan sanat ürünlerinin, olaylarırun keyfi- ne daha çok vanrdık sanıyorum. • • • • £ > > çok ilginizi çeken sanat hangisi? Tiyatro, sinema arasında bir ayrun yapamaya- cağım. Resim merakı ise biliyorsunuz, İcoleksiyon- culuk olarak daha sonradan, 1970'lerde başladı bende. Hiç istidadım olmadığı halde 6 yaşından itibaren piyano dersi aldım. 7-8 yıl sürdü. O da şu faydası oldu: Klasik müzikten biraz anlamak, biraz daha iyi bir kulağa sahip olmak. rtm? iDışarıda da izliyorsunuz. sanat olayla- Hatta daha çok. Eskiden tstanbul'da hangi oyun sahnelense giderdim. Şimdi belki çok çoğal- dığı için kadrini mi bilmiyoruz, bilmem, pek gi- demiyorum. Sinema da öyle Televizyon ve video, her şeye rağmen kabul etmek lazım, çok şeyi evi- nizin içine kadar getirdi. WKKKHBŞunu sormak istiyorum. Batı'da burju- vazi, büyük veya küçük burjuva denen kesim, ge- çen yüzyıldan başlayarak sanat olayına sahip çık- tı, benimsedi, giderek kendi kültürünü yarattı. Bizde Türk burjuvazisinin sanata yakınlaşması yeni bir olay. Belki sizin kuşağımzla başladı, ama bugün buoîay var, burjuvazi sanata yakmlaşıyor, kendi kültürünü oluşturuyor. Buradan yola çıka- rak bugün artık gerçek bir Türk burjuvazisi oluş- muştur diyebilir miyiz? Bana kalırsa bir Türk burjuvazisi eskiden var- dı, şimdi kayboldu veya kayboluyor. önce bur- juvanın tariflnde anlaşmak lazım. Ben bunu hep söyledim, söylüyorum. Burjuvazi hep sermayeye bağlanıyor, parası olan burjuva sayıiıyor. Hiç âlâ- kası yok. Zengin insan burjuva olabilir. Gayret eder, kültür sahibi olursa. Ama her burjuva, ger- çek burjuva, zengin olmayabilir. Böyle bir şart yok. Burjuvalık kavramıyla zenginlik kavramı ayn şeyler, bana göre. Mesela bir Mehmet Ali Aybar Türkiye'nin ye- tiştirdiği nadir burjuvalardan biridir. Kültürüy- le, bilgisiyle, yaşam tarzıyla. Ama bırakınız ser- mayedar olmayı, o Türkiye'nin sayılı gerçek sol- culardan, sosyalistlerinden biridir. Tıpkı Lenin gi- bi... Biliyorsunuz, Lenin de burjuva bir çevreden geliyordu. Stalin, eli kanh bir katildi. Kruşçev ve Brejnev, kaba-saba köylülerdi. Ama Lenin gerçek bir burjuvaydı, gerçek de bir sosyalist liderdi. Bu- gün Avrupa tana yaşamın temelinde olan bir şey- dir burjuvalık. Ve Avrupa'yı bütün diğer ulkeler- den, kıtalardan ayıran, onu canlı bir müze hali- ne getiren bir şeydir, bir birikimdir. Ben çocukluğumdan hatırlıyorum, Nişanta- şı'nda, Şişli'de, Rumeli caddesinde, Taksim'de otu- ran birçok kişi, birçok aile, zengin kimseler de- ğildi. Ama burjuvaydılar. Bugün artık o kimse- lerin oralarda yaşama imkânlan olmadığı gibi, burjuva olarak hayatlannı devam ettirmeleri bile artık mümkün değil. Ekonomik nedenlerden de- ğil. Burjuvalar, gerçek burjuvalar Istanbul'da müthiş bir erozyona uğramış bulunuyorlar. •••Mi/^Ar/ bu erozyonu nasıl açıkhyorsunuz? Çünkü direnemediler. O kadar nazenin bir ya- pıdaydılar ki zaten, tstanbul dışından gelen o göç, yeni yaşam tarzlan, yeni değerler karşısında ezil- diler, boyun büktüler ve her şeyi olduğu gibi ka- bul ettiler. Bir diğer deyişle, arabesk yaşam de- nen şeye yenildiler moda deyişiyle... •••••/) ma zenginlerimiz masallah artıyor. Türkiye'de gerçek birsermaye sını/ıpalazlanıyor. Zenginlerimiz arttıkça, bir sermaye sını/ı oluştuk- ça, burjuvazimiz geriliyor, yok oluyor, eriyor mu diyeceğiz? Şimdi, zengjnierden de burjuva olanlar, burjuva terbiyesine, kültürüne sahip olanlar var. Ama her zengin olanın burjuva olduğunu söylenıek yan- lıştır. Mesela çok az burjuvanın olduğu ülkeler- den biri de Amerika'dır. New York'ta biraz var- dır. New England dedikleri yörede, Boston, Mas- sachusets yörelerinde vardır. Bunların çoğu Ame- rika'nın en eski ailelerine mensupturlar. Çoğunun öyle büyük bir serveti de yoktur. Ama rahat bir hayat yaşarlar, çünkü Amerika'da hayat standart- lan zaten yüksektir. Ama Amerika'daki zenginlerin, büyük işadam- lannm çoğu kaba-sabadır, görgüsüzdür, burjuva- lıkla ilgisi yoktur. Eğer burjuvazi zengin olmak, sermayeci olmakla eş anlamlı olsaydı, dünyanın en görgüsüz ülkelerinden biri olan Amerika'nın en burjuva toplum olması gerekirdi. • • • • S ı z oldukça geziyor, yolculuklaryapıyor- sunuz. Peki dünyada en çok nerede rahat hisse- diyorsunuz kendinizi? Diğer bir deyişle, nerede yaşamak isterâiniz? tlk tercihim tstanbul olurdu, ama eğer bir gün bu sebepten tstanbul'da yaşayamaz olsaydım, New York'ta, Manhattan'ın göbeğinde veya Londra1 da yaşamak isterdim. Ui Koçman, siz çokyönlü bir kisisiniz. tsadamlığımztn yanı sıra, gece hayatımz, dostla- nnız, iliskileriniz de dikkati çekiyor. Aynca bir deyazarhğı, gazeteciliği seviyorsunuz galiba. Ge- çen dönemde Vizon dergisinde yaptığmız aylık konuşmalar oldukça ilgi çekiciydL Vizon'daki konuşmalar, benden gelen bir istekle olmadı. Aybk Vizon dergisinde 3 buçuk yıl sü- ren o konuşmalar, sohbetler, derginin sahibesi Ali- ye Simavi'nin isteğiyle oldu. Çok iyi arkadaşım- dır, bir telefon konuşmamızda bunu önerdi, çok iyi oiur, çok değişik olur dedi. O zaman adı Pos- ta idi derginin. Ve benim bu konudaki ilk dene- yimün, Banu Alkan hanımefendi ile başbaşa ka- larak başladı ve 3 buçuk yıl, 35-36 kişiyie, sırf zevk için bu söyleşileri yaptım. •••••S/r/zevJt için? Yanipara almıyor muy- dunuz bu iş için? Hayır, almıyordum doğrusu.. Akıl edememişim demek ki!.. Şimdi bu konuşmalan "Sohbet Dost- lanm" adıyla bir küçük kitapçıkta toplayacağım. • • • ^ 4 / z v e Hanım yakın dostunuz. Bildiğim kadan, hanımlardan çok dostunuz, arkadaşımz var? Evet, var. Çok hanım arkadasım var, doğrudur. •^••^•/to kadar hanım arkadaşımzın olması- nı, sizin genelde hammlara yakıştmlan bir özel- liğinize, yani ded'ıkodu sevmenize bağlıyorlar. De- dikodu sever misiniz sahiden? Severim tabii. Kim sevmez? Ama önce dediko- dunun tarifı üzerinde anlaşaüm. İnsanlann özel hayatlarına girmeden, biraz yapay, ama oldukça neşeli ve güldürücu, sonuç olarak zararsız bir ko- nuşma tarzj. Bu yıkıcı oünamalı, kıncı oLraama- lı, hatta hakkında dedikodu yapılan kişinin ku- lağma gittiği zaman bile — ki eninde sonunda ora- ya kadar gider— onu üzmemeli, kırmamaiı. Be- nim yaptığun daha ziyade bu tür bir dedikodu- öyleyim ya.. Bir Markiz vardı örneğin. Hep pastane diye büinir. Evet, pastaneydi, ama öğlen gelen müşterileri için bir-iki çeşit yemek yapardı. O yemeğin lezzetini hiçbir Iokantada yakalaya- mazdımz. •••iBfîp/t/ bugün zevkle yemek yediğiniz yer yok mu hiç? Var, ama az. Divan'm lokantası, Bebek S Res- taurant. Çok itinayla hazırlanıyorlar. Ama onlar- da da Türk mutfağıyla çok modern bir Avrupa mutfağı arasuıda kalmıslık hissediüyor. Bir de sos- yeteye fıian hitap etmeyen, kendine özgü standart- ları içinde, bırinci, ikinci, hatta üçüncü sınıf ti- pik iokantalar var. Onları da bilen biliyor. Yani sosyetenin uğrakyeri haline gelen, vermeyelim, Boğaz'da, Ortaköy'de, Etiler- de vs. kimi yerleri yemek olarak tutmuyorsunuz? 1943'te tstanbul'da doğan Ali Koçman, Işık Lisesi'ni ve Iktisadi ve Ticari Bilimler Yuksekokulu'nu bitirdi. ABD ve Ingiltere'de lisansüstü çalışma yaptı. Gemicilik, otomotiv sanayii, gıda sanayii, madencilik, ithalat- ihracat konularında faaliyet gösteren aile şirketlerinde yönetici olarak çalışmaktadır. Merkezi Hamburg'da olan uluslararası bir denizcilik konferansımn 7 yıl başkanlığını yapmıştır. 1980-85 yılları arasmda Türk Sanayicileri ve lşadamlan Demeği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanlığı görevinde bulunmuştur. Uluslararast temaslarda Türkiye'yi sözcü ve delege olarak temsil etmiştir. Bekârdır, tngilizce bilir. Hobby olarak Türk ressamları koleksıyonu yapmakta ve Türkiye'nin son 100 yıl içinde gösterdiği ekonomik ve politik gelişmeleri incelemektedir. 3.5 yıl, aylık bir dergide söyleşiler yapmıştır. Oralara gidiyorsunuz, sizin gibi insaniarı gö- rüyor, birlikte görülüyorsunuz. O kadar. Zaten bu gibi yerlerin de yemek konusunda çok iddiaiı ol- duğunu sanmıyorum. Paris'te Lido'ya, Moulin- Rouge'a gidilip show seyrederken yenen yemek gi- bi. Oralarda da esas olan yemek değil, show'dur. Ama Paris'te sırf yemek yemek için gidilen yemek mabetleri de vardır ve ne kadar da çoktur, bilir- lircih ettiğiniz mutfak veya yemek? öncelikle ev yemeği. Yani sahanda, tencerede pişen, etli-sebzeli yemekler. Yediğim zaman ne ol- duğunu bildiğim ve tadına vardığım yemekler. > zaman Çin mutfağını sevmiyorsunuz? Bütün Uzakdoğu mutfakları beni ürkütüyor. Onlara alışamadım. İnsan ne yediğini bilmiyor. Bir de baharatlı yemek hiç yiyemem. UK^BMKendiniz mutfağa girer misiniz? Yumurta haşlamak dısında hiç. Ama kanşınm. Yapamn başına dikilir, şunu koy, bunu koyma di- ye kanşmayı pek severim!.. • • • • • Yemek sevmek, bir de kilo sorunu geti- riyor değil mi? Hem de nasıl!.. Ne diyebilirim? Durum orta- da! Ben küçükten beri şişmanım. Aslında 9 ya- şındayken bir zafıyet geçinnişim. Ondan sonra, doğal ve suni beslenme nedeniyle şişmanladım, hep de öyle kaldım. Bütün mesele, sevdiğiniz her şeyi yiyip de kilo almamak başarısını gösterecek kadar medeni olmak. Ben bu başanyı göstereme- dim. Ama bir 10 yıldır daha dikkatle yiyorum ve kilo almamaya çalışıyorum. Bu arada biraz kilo verdim. asgari ölçüde iş konuşmak durumunda olduğum için beraberliklerinden çok zevk alınm. Ama bir dostum karşıma geçip de işte "20 milyonum var, nasıl değerlendireyim, bir ajcıl ver" dediğinde, ona da elimden geldiğince öğüt vermeye çaüşırun. tKBBKtTürkiye bugün çok sarsıntılı bir dönem geçiriyor. Savaş da ekonomik sorunlan ağırlaş- tıracak. Bugün iş hayatında yükselmek, başanlı olmak, para kazanmak sizce eskisine kıyas/a da- ha mı kolay, daha mı zor? Bakm, benim hakkımda yanlış bir kanı var. Ben büyük bir işadamının oğluyum. Kendim iş kur- madım. Babam iş hayatının öncülerindendi. Ben de ona hayırlı bir evlat oldum sanıyorum, onun işini sürdürdüm. Bir aile şirketini yönetiyorum, oldukça muhafazakâr bir sirket. Ne çok küçülOp ne çok büyümeden, sağlam biçimde götürüyorum işimi. öyle atılgan, atılıma, müteşebbis bir nesil vardı. Veya öyle olan gençler var. Ben onlardan değilim. WKRHKMSanata olan ilginizle bağmtılı olaraksor- mak istiyorum. Türkiye'de özel sektör, bugüne ka- dar sanata pek yatırım yapmadı. Bu durum yeni yeni değişiyor, "sponsorluk" yapmak yaygınla- şıyor. Niye böyle oldu? özel sektör geçmişte sanata kannca-kararınca da olsa yatırım yapmıştır. Daha 1950'lerde rah- metli Kâzım Taşkent'in Yapı-Kredi Bankası ola- rak Küçük Sahne'yi kurduğunu unutabiur miyiz? 1973'te cumhuriyetin 50. yıldönümünde, kurucu- lan arasmda bulunduğum İstanbul Kültür ve Sa- nat Vakfı da az başarı değildir. tlk yülardaki bü- tün sıkıntıları da yakınen yaşadım. Bu büyük bir adımdır. önce devletin öncUlüğünde gelışmiştir, ama şimdi en büyük yardım özel sektörden geli- yor.. Ve işin başanya ulaşuğını gördükçe, özel sek- tör dcsicği arttı. Bugün ise bu konuda çok faali- yet var. Belki yine yeterli değil, ama geçmişe na- zaran çok artmıştır. MURKMSizi çeşitli kulüplerde görmek de müm- kün. Ne tür yerlere gidiyorsunuz, lokantaiarm dt- şında? Eskiden daha çok çıkardım. Mesela Kulüp 12 çok iyi hatırladığım bir yerdir. Bir de saza gitme- yi çok severdim. Yani Zeki Müren, Behiye Aksoy, onlarla birlikte Gönül Yazar, Ajda Pekkan ve bu sanatçıların konser verdiği, ailelenn, kendini bi- len bir seyircinin geldiği Küçük Çiftlik, Maksim gibi yerlere çok giderdim. Dans etmeyi severim, ama pek disko merakım yok. O aşırı gürültü ve kaJabalığı sevmiyorum. Yeni bir olay da kabare- ler. Çok seviyorum, ama çok çabuk batıp çıkıyor- lar. Ali'nin (Poyrazoğlu) Yeşil Kabare'si iyi tuttu. Oraya sık sık gidiyomm. Bir de 'entel' barlar var, pek moda. Benim gitmekten hoşlandığım AriP- in Çiçek Bar'ı. Oraya çok rahat gidiyorum. Yal- İstanbuFda gerçek ağız tadı olan lokantalann sayısı artmjyor, azalıyor. Çok ünlü, çok tanınmış yerler var. Herkesin dilinde, ama insanlar oraya iyi yemek için değil, birbirlerini görmek, görülmek için dostlarıyla beraber olmak için gidiyorlar. Buralarda yemek kötü mü? Değil, ama özelliği de yok. İşadamı Koçman, Dorsay'a tstanbu) yasamında gerçekten "ağız tadı" veren restorantların sayısının giderek azaldığını anlattı. (Fotoğraf: Suat Kozluklu) i çok zeki, akıllı bulanlar var. Siz nedur. Ve biz hanım arkadaşlarımla bunu telefon- da yaparız: Kim ne yapmış, kiminle çıkmış, ne- reye gitmiş, ne giymiş, bunları anlatınz. WBBBmPeki, dedikodu, olmuş kimi olaylann bir espri süzgecinden geçirilerek nakledilmesi n'dir, yoksa hiç olmamış, ancak yakıştmlan dedikodu tarzı da olabilir mi? Dedikodunun hayali tarafı olmalı mı diyorsu- nuz. Bence olmamah. Çünkü yalan-yanlış şeyler eninde sonunda anlaşıhr ve çıkaranı gelir yaralar. Aynca dedikodunun çok çeşitleri de vardır. Yal- nızca kim kimle çıkmış gibi görmemek lazım. Po- litik dedikodu olur, sanatsal dedikodu olur, eko- nomik dedikodu olur. Mesele eninde sonunda espriyle bağlanacak bir şey olmalı. dikodusuna aynca iş hayatındakiler de kanşır. damlan, birbirleri hakkında çok dedikodu yapar- lar, çünkü birbirlerinin iş imkânlan, servetleri, ya- tınmlan onlan çok ilgilendirir. Bu servet dediko- dulanmn tadına doyum olmaz. IPeki sizin için en çok hangi alanda veya kimler için dedikodu yapmak zevkli oluyor? Burjuvalar, gerçek burjuvalar İstanbul'da, müthiş bir erozyona uğramış bulunuyorlar. Çünkü direnemediler. O kadar nazenin bir yapıdaydılar ki zaten, İstanbul dışından gelen o göç, yeni yaşam tarzları, yeni değerler karşısmda ezildiler. Arabesk yaşam denen şeye yenildiler moda deyişle... Siz galiba beni sabahtan akşama kadar dedi- kodu yapan biri sanıyorsunuz (kahkahalar). Ben. Türkiye'nin Elsa MaxweII'i değilim canım! Bizim belirli saatlerimiz var dedikodu için. Sabah veya öğlen saatleri gibi. Kimler için dedikodu yapmak- tan hoşlandığımı da söyleyemem, ama hoşlandık- lanm var elbette... WKtK^^Dedikodunun kadınlara özgü bir iş ol- uugunu katılıyorsunuz? Hayır, kesinlikle. Hatta erkeklerin bunu daha iyi becerdiğini bile söyleyebilirim. Erkeklerin de- neler? IPeki son günlerin "flash" dedikoduları Böyle fıkra anlat der gibi bir dedikodu anlat dendiğini görmemiştim (güJüşmeler). Dedikodu açısından sosvete çok durgun. Körfez savaşı ne- deniyle olsa gerek... lece hayatını sevdiğiniz biliniyor. Nedir Istanbul'un gece hayatında sizi çeken? Eski giin- lerde ve de bugün? Geçmişte, 20 yıl önce, hatta 10 yü önce, gece hayatı bugüne kıyasla çok kısıthydı. Zenginlik art- tı, zenginler arttı, imkânlar arttı. Bununla para- lel olarak zenginlere hitap eden bir eğlence sana- yii de o nispette gelişti. Lokantalar, gece kulüp- leri gırla gidiyor, ama belki biraz nostaljik ola- cak, ama sinema-tiyatrolar için söylediğün gibi, belki o zamanın sınırlı imkânlan içinde, o gece hayatı daha zevkli gelirdi bana... İstanbul'da önemli bir noksan var, bunca gelişmeye rağmen... Benim yemek merakım da var, biliyorsunuz. tyi yemeğe merakiıyımdır. Ve benim için dışarı çık- manın baş sebeplerinden biri budur. Ama artan lokanta sayısına rağmen şunu görüyorum ki ger- çek ağız tadı olan lokantalann sayısı artmıyor. Belki de azalıyor. Çok ünlü, çok tanınmış yerler var. Herkesin dilinde. Ama insanlar oraya iyi yemek için değil, bir- birlerini görmek, görülmek için, dostlanyla be- raber olmak için gidiyorlar. Buralarda yemek kötü mü değil, ama özelliği de yok. Buralara iyi yemek yemek için değil, sosyal bir faaliyette bulunmak için gidiliyor. Eski lokantalar, eski mutfak, ancak o zaman- larda bulunabilemnalzemeye dayalı olarak yapı- lırdı. O malzeme sınırlı, ama kaliteli idi. Bir Ab- dullah Efendi, bir Park Otel'in lokantası, hatta Beyoğlu'nda Degüstasyon veya Rejans'a gittiğiniz zaman, bir Süreyya'ya gittiğiniz zaman, size su- nulan lezzet olağanüstüydü. Size çeşitli Avrupa soslan, avokada veya kivi sunmazlardı, bulunmaz- dı o zamanlar... Daha sınırlı, ama daha has bir lezzet vardı. Üstelik balık vardı, bol ve ucuz. Bu- gün balık yemek imkânı var mı? 3u yemek konusunda dertlisiniz anlaşı- ian... dersiniz? Zekâyı bilmem. Bu görece bir şey. Akıllıhğa ge- lince ne yapmak veya ne yapmamak gerektiğini iyice düşünüp taşınarak, kendimi kontrol ederek, mümkün olduğu kadar tutarh ve mantıklı hare- ket etmeye çahşıyorum. Eğer bu akılhlıksa. WBKnMPeki, iş hayatında veya özel hayatınız- dapişman olduğunuz şeyler yapmadmız mı hiç? Yapmaz olur muyum? Hem de nasıl!.. Duygu- sallığımdan çok çekmisimdir. Bazı kararlarımda bu etkili olmuştur. • • H L 4 A : J / / / olmakla duygusa! olmak çelişmi- yor mu? Çelişivor tabii... Ve ortaya arabesk bir akıllılık çıkıyor herhalde. Ama duygusal olmanın verdiği hazlar da var. mz gitmem, bir yerden çıkmışızdn-, bir grup, be- gideriz. ıyın Koçman, bir istanbul tutkunu ol- 'nuz da anlaşılıyor. Bu kente neler oluyor tstanbul bir Mexico City oluyor. Yani hızla ar- tan nüfusuyla, her tipte, her uçta, her gelir düze- yinde insanın birbirine kanştığı, gelir dağıhmımn anormal farklılıklar gösterdiği bir tür "açık şeMr" oldu. Türkiye'nin bir sahnesi. Eski tstanbul'u an- manın, özlemenin de bir anlamı yok. Bugün ge- linen belli bir nokta var. İleride bu kentte Türk- çeyi konuşan insan bile zor bulunacak. Bu kent- te hâlâ yaşayabiliyorsamz, hâlâ sizin gibi konu- şan, yaşayan, bir şeyler paylaştığınız insanlar ola- biliyorsa, burada yaşamak .yine de dünyanın en güzel şeyi. ••••}&/» bir şehri yaşamr kılanoradaki iliş- kiler, dostluklar mı sizce? Bunun çok önemli olduğunu sanıyorum. Dedikoduyu severim tabii, ama kim sevmez? Ama önce dedikodunun tarifinde anlaşalım. İnsanlann özel hayatına girmeden, biraz yapay, ama oldukça neşeli ve güldürücu, sonuç olarak zararsız bir konuşma tarzı. Hatta hakkında dedikodu yapılan kişinin kulağına gittiği zaman bile kırıcı olmamalı. IO hazlardan bahsedince akla klasik so- ru geliyor: Âşık oldunuz mu? Aşk tuhaf bir şey. Hakkında okuruz, konuşu- ruz, lafını ederiz, ama başımıza geldiğinde önce anlayamayız, farkına varmayız. Vannca da çok geç olur. Aşık olmuş muyum? Bilmem, belki WBtmkDostlanmz mı çok, düşmanlarmız mı? Vallahi düşmanlanmı bilemem, ama dostlanm çok. Dostlanm genellikle iş hayatımın, hatta sı- nıfımın dışında insanlardır. Onlarla birlikteyken eki, biz ileride de sevdiğimiz bir tstan- bul bulabilecek miyiz? Herhalde ileride, çok ileride, bazı insanlar, yı- lın belirli günlerinde, gazete ilanlanyla fılan bir araya gelip konuşacak, belli şeyleri anacak ve ağ- laşacaklar sanıyorum!.. ski İstanbul e/endiliği denen bir şey de vardı. Ne oldu o? Ah efendim nerede o? İstanbullu oünamn, ts- tanbul'da yaşamanın getirdiği birtakım özeUikler vardı. Bu sanatçılar için de böyleydi, eski deyişiyle söylüyorum, tacir suııfı için de.. Memurin için de, hatta dışandan, Anadolu'dan gelip kendi mesle- ğini icra edenler için bile böyleydi. Mesela Muammer Karaca, tiyatrosunda, tstan- bul'da yaşayan Anadolululann özelliklerini, şive- lerini taklit ederdi. Istanbullular da buna güler- di. Şimdi kimin takiidini kime yapacaksmız? Ben babamın çevresi sayesinde tanıdım, bazı gerçek İstanbul beyefendilerini: Kâzım Taşkent, Burhan Felek, Hüseyin Cahit Yalçm. Bir de azın- lıklar vardı. Rumlar, Ermenüer. Musevüer daha sonra, ekonomik güçleriyle ön plana geçtiler. Bunlann kent hayatına büyük katkısı olurdu. Nü- fus I milyonken, 120 bin azınlık yaşardı bu kent- te. Bunu şimdiki nüfusa oranlayın, bugünkü nü- fusa oranla 700-800 bin azınlık yaşıyormuş gibi. Bakkahnız Rumdu, terziniz Ermeni idi. •••••Son bir soru. Savaşsonrası Tûrkiyeasiz- ce nasıl bir Türkiye olacak? Daha arabesk, daha Amerikanvari, ekonomik bakımdan, siyasal bakımdan daha güçlü, Ame- rika'ya kaçımlmaz olarak daha fazla yaklaşmış, Amerikan tarzı yaşama daha yakınlaşmış... Mad- diyata daha çok değer verilen, köşeyi dönme fel- sefesinin daha yaygınlaştığı, bir tür Amerikan- arabesk karışımı Türkiye olacak sanıyorum.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear