22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 27 EYLÜL 1990 Cumhurbaşkanıııa Hakaret Ceza Kanunu'nun 158. maddesinin "Devlet Kuvvetleri Aleyhine Cürümler" bölümünde yer alması sakıncalıdır. Maddenin değiştirilmesi sırasında bu hususa dikkat olunmamış, bu yüzden bazı yorum farkları ortaya çıkmıştır. Bu durumda cumhurbaşkanına hakarette, devlet kuvvetlerine de hakaret edildiği düşüncesi haklı değildir. Prof. Dr. FARUK EREM Cumhurbaşkanına hakaret konusu, son gün- lerde fazlaca ele alınmakta, basında çeşitli ha- berler yayımlanmaktadır. Bu konunun bir geliş- me gösterdiğine dikkati çekmek amacı ile kale- me alınan bu yazının yanlış uygulamaları önle- yebileceği umudunu taşımaktayız. Bu arada ta- nık olduğumuz bir olayı da açıklamak istiyoruz: Yürürlükte olan ve konuyu öngören Türİc Ceza Kanunu'nun 158. maddesi, hükmü krallık dö- nemlerinin kalıntısı olarak devam etmekte, de- mokratik bir Ulkede anayasalara uygun düşme- mektedir. Kaynak kanun (m. 122) krala ve kral ailesine hakareti aynı maddede göstermiş, kraliçe ve ve- liahtlara (m. 117) hakaret için daha az ceza ön- görmüştü. Kaynak kanunda "kralın kutsal varuğı" (Flo- rian) korunmuştur. Beccaria, konuyu 'fıkirsel despotluk' diye nitelemişti. "1876 Osmanlı Kanun'u Esasi"nin de hükümdann şahsının mu- kaddes ve gayrı mesul olduğu" belirtilmişti (Öz- budun). "Zat-ı hazret-i padişahî'ye alenen ıtalei lisana ciireti sabit olan şahıs üç aydan üç seneye kadar hapsolunur"du (Ceza Kanunnamei Hümayunu m. 55, 28 Zilhicce 1374). Bu anlayış devam etti ve ceza kanunumuzun ilk metni: "Reisicumhur makamına ve reisicum- hurun şahsına karşı edep ve hürmete münafi ha- reket ve neşriyaf'ı cezalandırmaktaydı. Hüküm değiştirildi, nedeni şudur: "Bu ibarelerin mana- sının hududunu tayine imkân yoktur ve maksa- dı çok aşan tatbikata rastlanmıştır. Bu itibarla teknik manası malum ve muayyen olan hakaret ve sövmenin suç olmakta ve hatta maddedeki ağır cezalarla cezalandırılmasına devam olun- makta isabet varsa da ceza müeyyidesini bu hu- dudun dışında kalan fiillere teşmile imkân yok- tur!' Milü Birlik Komitesi'nin bu gerekçesi yayım- lanmamıştır. Maddenin değiştirilmesi tartışıhr- ken "teknisyen" olarak bulundum. Cumhurbaş- kanı "ayncalıkh kişi" olarak korunmak istenmi- yordu. "Cumhuriyetlerle parlamenter monarşiler ara- sında önemli bir fark vardır. Monarşilerde hü- kümdarın cezai sorumsuzluğu mutlaktır ve gö- revle ilgili olmayan suçları da kapsar. Cumhuri- yet rejimlerinde ise cumhurbaşkarunın sorumsuz- luğu bu kadar mutlak anlamda kabul edilmiş de- ğildir. Cumhurbaşkanı, adi suçlardan, yani gö- revi ile ilgili olmayan suçlardan dolayı her vatan- daş gibi sorumludur" (özbudun). Yalnız "Hakaret ve sövme" 158. madde değiştirildikten sonra şu hüküm- ler getirildi: "Reisicumhura, muvacehesinde (hu- zurunda) hakaret ve sövme fiillerini işleyenler" cezalandınlır, "hakaret ve sövme reisicumhurun gıyabında vaki olmuş ise" faile daha az ceza ve- rilir. Göruldüğü üzere madde sadece "hakaret" ve "sovme"yi cezalandırmakta, böylece "edep ve hürmete aykın hareket" Ceza Kanunu dışına çı- karılmaktadır. Aynca hakaret ve sövmeden söz edildiğine göre (TCK 480, 482), tenkit, hatta hor gören tenkit suç değildir. Cumhurbaşkanları ör- neğin krallar gibi dokunulmaz sayılmamıştır. Cumhurbaşkanı için "hiçbir isnat doğru değildir" yolunda bir kural benimsenmemiştir. Cumhurbaşkanı "kamu gerçek kişisi"dir. Maddede "tecavüz", "tearruz", "tezyif' "itibar kırıcı" gibi sözcükler kullanılmamıştır. Tadilden önce kullanılan "tecavüzkârane neşriyat" "lisa- nen tecavüzat", "Reisicumhurun şahsına karşı edep ve hürmete münafi hareketler" ibareleri terk edilmiştir. Her ne kadar hakaret (ve sövme) söz konusu ise de cumhurbaşkanına hakarette ihtilat unsur değildir. Yargıtay'ca "158. maddede yazılı suçun tekevvünü için ihtilat şartı olmadığı nazara alı- narak ve mevcut deliller takdir edilerek hüküm tesisi icap ederken ihtilat unsuru bulunmadığm- dan bahisle beraat kararı verilmesi yolsuz" sa- yılmıştır. Bununla beraber maddede "ihtilat" unsurun- dan söz edilmemekte ise de 158. maddede cum- hurbaşkanına "hakaret" ve "sövme"den söz edil- mekte olmasına göre —bizce— ihtilat unsuru aranacaktır. Maddenin değiştirilme gerekçesi bu- nu doğrulamaktadır. Cezaya etki yapacak genel nedenlerin (akıl ma- luliyeti, hatta rıaksız tahrik) devlet başkanına ha- karet ve sövmede uygulanacağı tabii olmakla be- raber, genel hakaret ve sövmeye ait nedenlerin (fiile mağdurun sebebiyet vermesinden dolayı ce- zamn sukutu gibi) (TCK 485) uygulanıp uygu- lanmayacağında fikir ayrıhğı vardır. Egemen dü- şünce, mağdurun sıfatı dolayısıyla ve onun fıilleri nazara ahnmaksızın özel bir himayenin anayasa hukuku zaruretleriyle kabul edildiği hükümler- de özel nedenlerin uygulanmasının doğru olma- dığı yolundadır. Bununla beraber şöyle düşünmek de kabildir: Cumhurbaşkanının haksız hareketleri ile haka- rete neden olması mümkündür. Cumhurbaşka- nırun hareketlerinin suç teşkil edip etmeyeceği ko- nusunun (Anayasa, 105) cumhurbaşkanına ha- karet konusu ile ilgisi yoktur. Cumhurbaşkanı- nın sorumsuzluğu fiilin "hukuka aykırıhğı"nı kaldırmaz. Bu itibarla cumhurbaşkanının hak- sız hareket sanık lehine 485. maddenin uygulan- masını gerektirir. "Karşıhkh hakaref'e ilişkin (TCK 484) herhan- gi bir hüküm bu suç bakımından kanunda yer almamaktadır. Keyfi hareket (TCK 272) için de boyle düşünülmelidir, konu hakaret olarak ele ahnırsa bu hükümlerin uygulanması gereklidir. Bizce —şartlan varsa— meşru müdafaa (TCK 49) uygulanabilir. Çünkü meşru müdafaa "ge- nel hükümler"de yer almaktadır. Tersi düşünce esas tutulursa devlet başkanına hakarette "ispat hakkı"na da (TCK 481) yer ve- rümemek icap edecektir. Hukuk tekniği bakımın- dan bu doğru gözükebilir. Zira şahıslara karşı iş- lenen suçlar babında yer alan ispat hakkı ile il- gili hükmün devlet kuvvetleri aleyhine işlenen cü- rumlerle ilgili sahada uygulanması isabetli değil- dir. Fakat ispat hakkının esasını teşkil eden ka- mu denetiminden, seçimle gelen devlet başkan- larının hariç tutulmasmı izah pek müşküldür. Sonuç Ceza Kanunu'nun 158. maddesinin "Devlet Kuvvetleri Aleyhine Cürümler" bölümünde yer alması sakıncalıdır. Maddenin değiştirilmesi sı- rasında bu hususa dikkat olunmamış, bu yüzden bazı yorum farkları ortaya çıkmıştır. Bu durumda cumhurbaşkanına hakarette, dev- let kuvvetlerine de hakaret edildiği düşüncesi haklı değildir. 158. maddenin "Devlet Kuvvetleri Aleyhine Cürümler" faslında bağımsız madde olarak yer alması doğru olmamıştır. Cumhurbaşkanının gö- revi ile ilgili hakaretlerde 266. maddenin, görev dışı hakaretlerde ise 480, 482. maddelerin uygu- lanması aynı sonucu verirdi. Kuşkusuz 266. mad- deye bir şiddet nedeni hükmü eklenebilirdi. "Anti demokratik hükümlerin kaldırılması" komisyonunun çaüşmalan sırasında bu konunun da nazara alınmasını dileriz. ARADA BİR HASANKIYAFET Yitirdiğimiz Değerler. Ülkenin yazgısına hükmedenler, yazının başlığını beğen- meyeceklerdir. Ağızlarının kıyısında iğrelti bir gülücükle: "Biz o işi çözdük. 12 Eylül'den önceki gibi anarşi mi var ki soka- ğa çıkamıyorsunuz? Çok şükür herkes sokağa da çarşıya da çıkabilir, memleketin dört bir yanında da gezebilir" dıyecek- lerdir. Oysa sayın yöneticiler iyiden iyiye yanılıyorlar. Amaçlı bir görme bozukluğu yoksa, ortada çözülmüş hiçbir sorunun ol- madığını kendileri de bizim kadar görüyorlardı. Memleketin bağrına paslı bir hançer gibi öyle bir anarşi saplanmış ki ak- lı başında insan, değil sokağa çıkmak, kapıdan dışan başını uzatmaktan çekinmektedir. Çünkü bu durumun, fiziki sağlı- ğını ayakta tutan ruhsal dengesini bozmakla eş anlama ge- leceğini iyı bilmektedir. Çünkü bunun, sinirsel yapısını allak bullak edeceğinin bilincindedir. Sokakta kendisini bekleyen tehlike ise hepimizin bildiği, dahası on yıldır içli dışlı olduğu- muz, ekonomik anarşi! Körfez bunalımı bahanesiyle her gün zam üstüne zam!.. Ekonomik anarşinin beslediği, hertüriü kötülük akıl almaz boyutlara tırmanmaktadır. Yıpranan para, aşınan ekonomi ile birlikte, her türlü toplumsal erdemlerimiz, dahası insanlığı- mtz da aşınmaya başlamıştır. Toptumda tam bir çöküntü: Hrr- sızlık, rüşvet, kapkaççılık, üretmeden tüketmek, en ilkel ve aşağı biçimiyle cinsel tüccarlık, gözaçıklık... işbilirlik, köşe dönme, vur-kır, erdemin yerini almış. 12 Eytül 1980'den bu yana, yurtta vesikalı kadın sayısı, yüzde dört yüz artmış di- yorsunuz, kimsenin kılı kıpırdamıyor. Bu arada aynı tarihten bu yana, açlık intiharları yüzde yüz artmış diyorsunuz, kim- se üstüne almıyor. İşin ilginci, camilere, imam hatiplere, tüm dinsel kurumlara yapılan yatırımlar da benzer oranlarda art- mış diyorsunuz, gülüyorlar. Teolojik eğitime hız vererek ahlakı düzeltmek girişimleri, aynca bir iki örneğe sığmayacak boyutlara varmıştır. Başta dil olmak üzere, ilkin her türlü yeninin yönü geriye çevrilmiş. Anadolu liseleri gibi Batı diline, kültürüne yakın amaçlı okul- lara giriş sınaviarında bile: "Namaz hangi kandilde farz olun- muştur?" yollu sorular yadırganmaz olmuştur. Liselerdeki, felsefe, mantık, sosyoloji, psikoloji gibi çağdaş derslerin ye- rini ya din dersleri almış ya da din dersi öğretmenleri o boş- luğu doldurmaya başlamıştır. Kimya, fizik, biyoloji gibi somut bilim dersleri, teolojik bir anlayışla yoruma sokulmuştur. Tekeri patlamış, sürekli geri kaçan bir milliyetçi- mukaddesatçı eğitim politikası, gençliğimizi şaşkına çevir- miştir. Çocuklar, televizyonda gösterilen ABD pop şarkıcıları ile okularda oğretilen günah kavramı arasında sıkışıp kalmış- lardır. Bu yüzden ruh ve sinir doktorlarının kapısı gençlerle dolmuştur. Bir yanda, kıl aldırmaz milliyetçiliğimiz, bir yanda ülkenin en yüce yerinde oturmuş olan kişimizin evini dolarla kiraya (Arkası 19. Sayfada) Sanayi Devrhni Gül Kakusundan Çıknuştı Hava boşluğunun ne meşakkatli çabalar sonucunda fızikçiler tarafından nasıl keşfedildiğini ve içimize çektiğimiz havadaki O2 oksijenin bize hayat verdiğini bulan kimyacılann keşiflerini anımsamazsak, 20. yüzyıl hava kirliliğinin bizi nasıl öldüreceğini de bilemeyiz. REŞİT AŞÇIOĞLU Hava mı önce bulunmuştur, yoksa hava boşluğu mu? Bu soru çok önemlidir, çünkü, hava boş- luğunun varhğmı keşfeden bilim adamı, sa- nayi devriminin doğmasına yol açmışür. İş- te, böylesine önemlidir "hava mı önce bu- lundu, hava boşluğu mu" sorusu. Her pratik buluşun ardında zihin yorma zahmetine uzun süre katlanmış insanlann emeği yatar. Bu büyük insanlardan biri Al- man bilim adamı Otto von Guericke olup 'hava boşluğu'nun varlığını bir gülün ko- kusundan anlamıştır. Hava boşluğunun ne meşakkatli çabalar sonucunda fizikçiler tarafından nasıl keş- fedildiğini ve içimize çektiğimiz havadaki 0: oksijenin bize hayat verdiğini bulan kimyacılann keşiflerini anımsamazsak, 20. yüzyıl hava kirliliğinin bizi nasıl öldürece- ğini de bilemeyiz. 1640'larda Galile bile hava boşluğunun nedenini açıklığa kavuşturamamışken, AJ- manya'da Magdeburg kentinde Alman fi- lozof ve düşünurlerinin doldurduğu salon- da "Tann, doğada boşluğu sever mi, sev- mez mi?" tartışması yapılıyordu. Söz ko- nusu soru Aristo'nun "Doğa boşluğu sevmez" öğretisinden kaynaklanmıştı. "Her yerde ve her zaman var olan Tan- n, boş uzay olmamasını istediğinden her ye- ri varlıkla kaplamıştır" diyen aydmlar, boş uzayın mümkün ohıp olmayışı üzerinde bü- yük tartışmalara girişmişti. Aralannda Otto von Guericke de bulunuyordu. Elinin par- makları arasında bir gul tutuyordu. Yazdığım bir kitaba kaynaklık eden De- mir Melekler adh kitapta bu sahne şu söz- lerle anlatılıyor: "Parmaklan arasmdaki bu gülii Guericke burnuna göturdü, kokladı, sonra da gülii tutan elini aşağı indirdi. Gü- lün kokusu ne olmuştu? Öteki eliyle gülün kokusunu yüzüne yelpazeledi. Havayı ha- reket ettirince kokuyu duyuyordn. Gül ko- kusu neden hava akımı oimadan burnuna gelmiyordu? Bir odaya cekildi... Güle, kokusu yüzü- nü sanncaya kadar yaklaştı; sonra adun adım, koku kendine varmayıncaya kadar geriledi. Oturdu, düşündü. Hementler; top- rak, su, hava ve ateşti. Eger hava bizim san- dığımız cisimse, o halde gül kokusunun her koymuştu. yerde bulunması gerekirdi. Gülün kokusu- nun derece derece azalmasının nedeni ney- di?" Acaba bu durum, havanın gittikçe daha fazla incelmesinden mi ılerı geliyordu? Baş- ka türlü olamazdı! Eğer öyle ise yerküreyi de bir güle benzetemez miyiz? Gülün ko- kusu ancak dar bir alanda var olduğuna ve ağır ağır dağıldığına göre yerküreyi saran havanın da gittikçe daha incelmesi ve so- nunda hava olmaktan çıkması mümkün de- ğil miydi? Eğer hava yerküre etrafmdaki sı- nu-lı bir alanı sanyorsa, havamn bittiği yer- de, hiçliğin içinde, varlıklann bulunmadı- ğı boşluğun var olması da gerekliydi. Bugün uzay çağının 1957 yılında açılma- sıyla, Otto von Guericke'nin "hava boşluğu" görüşleri aynen doğrulanmış ol- du. Roketler hava dolu atmosferden çıkıp, atmosfer yoğunluğunun yavaş yavaş incel- diği, tereldiği boşluklara uydulan bırakı- yorlar, uydular da boşlukta kolayca ve her- hangi bir hava sürtünmesine uğramadan dolanıyorlardı. Bugün gayet açık-seçik bir gerçek olan bu olgu, 17. yüzyılın başında 'çok tehlikeli' bir bulguydu. Bakahm, Demir Melekler ki- tabının yazan, Otto von Guericke'nin bu- luşu için ne diyor: "Tann'nın huzurunda bir hava boşluğu yaratma cesaretİ göster- miş ti." Havanın basıncı Fizikçi Guericke'nin 'hava boşluğu' bu- luşuyla, fizikçi Toricelli'nin 'hava basıncı' buluşları sanayi devrimini başlatmaya ye- terdi. Çünkü bir demir boruda hava boş- luğu yaratıp pistonu bırakıverdiniz miydi, hava basmcı pistonu hızla aşağı itmeye ye- tiyordu. Pistonun iniş-kalkışlarından da makine doğmuştu. Sanayi devriminin yolunu açan o ünlü 'gül'ün kokusundan söz ederken kömür ocaklarmda ve maden kuyulannda insan- lann ve atların çektiği çileyi unutmamak ge- rek. tngiliz Thomas Savery ve Newcomen, üısanlar ve beygirlerin yeraltında çektiği ezi- yetlerden etkilenerek 1698 yüında ilk buhar makinesini çalıştırabilmiş, sanayi devrimi- nin teorik hazırlıklannı uygulama alanına Havanın kimyasal yapısı 17. yüzyılda hava dediğimiz şey, fizikçi- ler tarafından böylesine önemli inceleme- lerden geçerken, 18. yüzyılın sonlanna doğ- ru 1774 yılında kimya bilgini Lavoisier ci- ğerlerimize çektiğimiz havamn beşte dör- dünün oksijenden ibaret olduğunu ve bu bölümünün insana hayat kaynağı oluştur- duğunu açıklıyor. Lavoisier'in buluşunun sanayi devrimi açısından önemi oksijenin tıp açısından ye- ni incelemelere konu olabilmesi, yeni kim- yasal bileşiklere yol açması ve yeni element- lerin bulunmasına yardım etmesidir. 18. yüzyıl sonlanna doğru yaklaşık 50 adet olan element sayısı, günümüzde periyodik cet- velde 100'e çıkmıştır. 200 yılda, bulunan element sayısında yüzde yüz artma gibi olumlu geüşmeye kar- şıhk insanoğlu, aynı dönemde 40.000 adet sentetik kimyasal bileşik yaparak doğaya sahvermiştir. Salıvermiştir diyoruz, çünkü, bunların zaran sera etkisinden Kuzey De- nizi'nde birkaç yıl önce ölü bulunan, zatür- reeye yakalanan fok balıklanna kadar ken- dini hissettirmektedir. Gül kokusunu tak- lit eden ve gül kokusundan daha güzel par- fümleri yaratan sanayi devriminin kimya- cılan ne yazık ki, insanların ve hayvanla- nn bağışıklık sistemine zarar verecek bile- şikleri arsız kazancın ellerine teslim etmiş bulunmaktadır. Bizde yalmzca şiire konu olmuş Gül kokusu bizde yalnızca şiire konu ol- muştur. Batı'da ise göruldüğü gibi bilime de konu olmuştur. Bugün Batı dünyası "1 milyon hava mo- lekülünde 350 molekül karbondioksit, 500 molekül karbonmonoksit vardır" diyebil- me dakikliğine varabilmişse çok önceki yüzyıllarda atmosferi incelemeye başlamış bulunmasmdandır. Sanayi devrimini yara- tan gazlann -ki hava da gazdan ibarettir- molekül sayımı o zamandan beri yapılmış- tır. Yararh gazlann sayımı o zamanlar ya- pılınca, şimdi zararlılann sayımı kolayca yapılabilmekte ve havanın hastaüğı çabu- cak teşhis edilebilmektedir. Çabuk teşhis çabuk tedaviye götürecektir. Bizdeki hava kirliliği ise iyileşme bir yana, bilgisizlikten ötürü denetimden bile çıkacaktır. Çünkü biz atmosferdeki gazın molekül sayısını olumlu yönden değil, olumsuz gazlar nede- niyle - alfabeyi tersinden öğrenir gibi - öğ- renmeye başladık. PENCERE Gayri Ciddi... "Gayr/"yi bir sıfatın başına koydun mu, anlam tersine dö- ner, olumsuzlaşır. Gayri ciddi gibi... Baykal: "Ben" demiş "genel başkan olsam da İnönü her zaman ge- nel başkanım olarak kalacak. Ben başbakan oiacağım, fnö- nü'yü cumhurbaşkanı yapacağım." Gayri ciddi bir konuşma!.. • Bir siyasal partinin programını hazırlamak "ciddi" bir iştir. Batı'da ya da Doğu'da örneklerini görüyoruz; uzun sürede bilim adamlan, aydmlar, uzmanlar, partinin yetkili kurullan ça- lışırlar; programı partinin benimsemesi bir ayrı süreçtir. Oy- sa Deniz Baykal giderayak basına bir "iktidar programı" açık- lıyor; hem genel başkanlığa adaylığını koyduktan birkaç gün sonra ve kurultaya birkaç gün kala tek başına bir programı kamuoyuna sunuyor. Gayri ciddi bir tutum... İnandırıcı değil. Basına geçtiği kadarıyla programı okuyunca, uzun süre- den beri gazete köşelerınde yazılan fikirler ve eleştirilerden derlenmiş bir çırpıştırma karşısında olduğunuzu anlıyorsu- nuz. Az buçuk eli kalem tutan birisi, en çok birkaç saat için- de daha düzenli ve tutarlısını da yazabilir; bir kalem ve bir tomar kâğıt yeter... Neden böyle şeylere gerek duyuluyor? Kamuoyu çocuk ye- rine mi konuyor? Partinin doğal kurullannda hazırlanmayan ve yetkili organ- larından geçmeyen bir "program" nasıl ortaya atılıyor? SHP'nin programı yok mu? Bu kadar gayri ciddi bir tutum şaşırtıcıdır. Üstelik programın adı da "P&restroyka!" Taklit ko- kan bir ad, yaratıcılıktan uzak bir çağnşım. Glasnost- Perestroyka gibi özentili sözcükler, ucuz, yapay ve köksüz bir siyaset türetimine yaftalanıyor. Sürekli hizipçilik yapan Sayın Baykal'ın parti içinde "glasnost" ilan etmesi de gayri ciddi bir yaklaşımın ürünü- dür. Son dakikada İsmail Cem'le işbirliğini tanımlamak için ise sözcük bulmak güçtür; çünkü bu gibi ortaklıkları vurgu- lamak için kulanılan sözcükler kırıcı anlamlar taşırlar. * SHP'de kurultayı Baykalcılar kazanırlar mı? Bilemem. An- cak 1970'lerde CHP hükümetleri döneminden bugüne yan- sıyan acı deneyimler unutulamaz. 1970'lerde Türkiye'de "Cepheleşme" süreci yaşandı; bu ko- şede ünlü "Milliyetçi Cephe"ye karşı bir tutum sürdürüldü. Ecevit hükümetlerinin başarısı, ülkenin demokrasiye açılışı için çok yararlı olacaktı; ama CHP'nin hazırlıkşız, dağınık ve şaşkın yönetiminde sosyal demokrat kesim büyük yenilgiye uğradı. varılan sonuç bir tek sözcükle vurgulanabilir: "Hüsran!.." Bunca yaşam deneyinden sonra "palavra" döneminin bit- mesi gerekmez mi? "İktidann talibiyim' diye ortaya çıkanların daha ciddi ve so- rumlu olmaları gerekiyor. Çocukluk çağı artık aşılmış olmalı. Baykal itekaka genel başkan adayı oldu olmadı, yine kulis- l»rde adam adama pazarlığa giriyor, sonra "glasnost" ilan ediyor; ardından parti programını piyasaya sürüp '•perestroyka" diyor; iktidara geçip başbakan olmakla kalma- dı, İnönü'ye de cumhurbaşkanhğını veriverdi. Yapmayın!.. Bu kadar ciddiyetsizlikle iktidar miktidar olunamaz, ancak hizipçilik oynanır. • Dost acı söyler; solun kendi kendini aldatması ve avutma- sı zamanı geçmiştir. SHP'nin toplumsal kökleri ve tabanı, partiyi iktidara geçi- rebilecek altyapıyı oluşturuyor; ama üstyapıda sürekli yeter- sizlikler görülüyor. Solun iktidarlaşması Türkiye gibi bir ül- kede kolay değildir. Lider pozunu takınan kişılerin önce bu gerçeği partinin tabanına anlatmaları gereklr; palavrayla işin yürümediği şimdiye kadar anlaşılmadı mı? SHP'nin ufalanıp ağırlığını yitirmesi, Türkiye'de demokra- siye geçişi de erteleyecektir. Sorun bir partinin iç işi değil; üzerinde bunun için duruyoruz. emegın bayrağı ı Ayoınıtgı Vuramazsınız ı Savaş ve Mücadele Görevlerı > Memur Mücadelesinin Hedefleri Ortadoğu: Kimin Eli Kimin Cebinde "Kürdistan'da Zaten Savaş Var" (Ismall Boşikçl) öncüyü Yarınki Durumlara Hazırlayalım Aile (Turan Dursun) Komünist Bir Ûnder: Irfan Çelik Emperyalistler Güçlerin Ortadoğu Krizi SHP "Kürt Raporu" Bilinen Şovenizm ve Reformizm . Sendıkalararası Savaş AKSA Patronuna Yarıyor Cihaner Işçilerinin Mücadelesi Sürüyor 29. SAYI BAYILERDE Gece Mavisi Filtresi özel. Hafif, modern. PARLIAMENTİ2O CLASS A CISARETTES ? ^ ' l ü ! ! ! , ! ^ ' ' ^ : ^ T ™ « OOs RECESSED FILTER W!TH CHARCOAL Made in U.S.A. 1986 YILI VE 86'10911 SAYILI BAKANLAR KURULU KARARINA GORE SIGARA SAĞLIĞA ZARARLIDIR.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear