22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
ÇUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 15 EYLÜL 1990 Çağdaş Kültür Politikasmdan ]\e Anlıyoruz? Bizim politikacılanmız da artık uyanmalılar. Kendimizi büsbütün çağ dışında bulmadan her politikanın temelde bir kültür politikası olduğunu, bu çağda kültürsüz politika yapılamayacağım anlamalılar. NAZAN İPŞİROĞLU Ç kültür politikası deyınce, aynı zaman di- liminde yaşayan toplumlar için geçerli olan bir kül- tür politikası akla geliyor. Böyle ortak bir kültür politikası olabilir mi? Her ulusun kendine özgü bir kültür yapısı, kültür birikimi olduğu gözardı edi- lemeyecek bir gerçek. öyleyse genelgeçer bir kül- tür politikasından söz edilebilir mi? Buna yanıt ararken önce çağdaşlık ve kültür kavramları uze- rinde ayn ayn durmak gerekiyor. Çağdaşlık aynı zaman diliminde yaşamanın öte- sinde aynı uygarhk duzeyinde olma ve aynı temel değerleri paylaşma anlamına gelir. Ulusal kültür farklan ne olursa olsun bu baglamda etkili olamaz. örnekse ortaçağ, insanlık tarihinde doğa dinlen inancının son bulduğu, tek Tann inancının egemen olduğu bir dönemdir. Ortaçağda yaşamış olan bir düşünürden söz ederken onun çağdaşlan dediğimiz- de, onunla aynı temel değerleri paylaşan kimselerı söylemiş oluruz. Onlann tslam ya da Hıristiyan kül- türlerinden gelmiş olmalan bir şey değiştirmez. Ça- ğimızın genelgeçer değeri insanın özgürlüğüne, ya- ratıcılığına ve yapıcılığına olan inançtır. Kültür ya da din farkı bu inancı değiştiremez. Üçüncü Dün- ya ülkelerindeki özgürlük arayışı, demokrasi özle- mi bunun başlıca kanıtıdır. ( ' Kültür Latince bir sözcük ve dilimize geç girmiş. Sözcük anlamıyla, el değmemiş doğanın insan ak- h ve yapıcılığıyla işlenmesı ve yararh hale gelmesi deraek. Bu nedenle öz Turkçeye ekin diye çevrilmiş. Ekin dilimizde yaygınlık kazanmadı, pek az kimse kültür yerine eltini kullanıyor. Ama anlama açısın- dan bize yardımcı olabilir, düşünmemizi kolaylaş- tırabilir. Kültür ve insanlık tarihi "Ne ekersen onu biçersin" özdeyişi bu kavrama biraz daha açıklık getiriyor. Tarlaya buğday tohu- mu atarsan buğday, arpa tohumu atarsan arpa bi- çersin. Toprağı kendi haline bırakırsan ot bürür. Ama tohum atmak da yetmez. Toprağın verimli ol- ması, iyi ürün vermesi için onu hazırlamak ona bak- mak gerekir. Bakım, anlık bir edim değildir, zaman içinde gerçekleşir ve sureklilik ister. Bütün bu söy- lenenler insan varlığına aktarıldığında kultur şu an- lama geliyor: İnsan varlığına özgu olanaklan belli bir amaca yönelik olarak ortaya çıkarma... Özenli bakım... Sürekli eğitim. Demek ki kültür her şey- den önce bakım anlamını içeriyor; oluruna bırak- mama, yön verme, biçimlendirme de diyebiliriz bu- na. Demek ki kültür insana venlmiş bir şey değil insanın onu kazanması için sürekli bir çaba gös- termesi gerekiyor. Insanoğlu bu çabayla tarih boyunca varlığında- ki olanaklan ortaya çıkarmış, kendini geliştirmiş, içinde yaşadığı toplumun duzeyini yukseltmiştir. İn- sanlık tarihınin ılk çağlarında içgudusel olarak ken- dini gösteren bu çaba, daha sonrjJarı akıl gucüyle bilinçli olarak surup gitmiştir. Öyleyse külturü in- sanın duygu, akıl ve ıradesinı kullanarak yaşam ko- şullarıyla savaşımı sonucu oluşturduğu bir duzen, bir yaşam biçimı olarak tanımlayabilinz. Bu tarumla kültür, güncel dilde alışılagelen dar anlamıru (okur- yazarlık, bilgi birikimi, sanat duyarlığı vb) aşıyor. öznel ve nesnel olayların, başka deyişle bireysel ve toplumsal olaylann etkileşimi içinde gelişen tek tek kültür parçalarımn, din, ahlak, bılım, teknik, sa- nat kultürlerinin oluşturduğu bir bütun oluyor. İnsanlık tarihine baktığımızda külturel gelişimin durağan dönemleri, geri gidişleri olduğunu görü- ruz. Bunun, külturün bütününu oluşturan parça- larm dengesinin bozulmasından; butunu göreme- yip tek yanh kalmaktan kaynaklandığı söylenebi- lir. Kendi tarihimiz buna en iyi örneği veriyor. Çağdaşlığı aynı uygarhk duzeyinde olma ve aynı temel değerleri paylasma olarak tanımladık ve ça- ğımızın genelgeçer temel değerinin insan varlığına verilen değer olduğunu söyledık. Kultürü de insa- mn yaşam savaşımında duygu, akıl ve iradesini kul- lanarak oluşturduğu bir yaşam biçimi, bir düzen di- ye tanımladık. Bu açıklamalara dayanarak çağdaş bir kültür politikasımn hedefımn çağdaş insan ye- tiştirme olduğunu söyleyebiüriz. Bir zamanlar doğa güçleriyle savaşarak, daha sonralan doğa guçlerine egemen olarak kültür oluş- turan insanoğlu, bugün kendi yarattığı yapay bir dunyanın onu yok etmesi tehlikesiyle karşı karşı- ya. Elinden kaçıp kendi başına buyrukmuşçasına hızla gelişen bir dünya bu! Bu dunyanın yarattığı ve yaratabileceği tehlikelere karşı yuzyüın başından beri sanatçılar, düşünürler, bilim adamları uyarı- larıyla insanlan duşunmeye çağınyorlar. Alman fi- lozofu M.Heidegger, "Düşunme Nedir?" adlı ki- tabında "Düşündürucu zamanımızda en duşundu- rucü olan daha duşunmememizdir" diyor. '^ "Du- şundunicu zamanıınız"] geleceğe kaygıyla bakma- mız gereken bir zaman olarak yorumlarsak, bunun üzerinde yeterince duşunmememizın daha da kav- gı verici olduğu sonucunu çıkarabiliriz. Bu sözle- rin, düşünmenin çok eski bir geleneği olan Batı ül- kelerinden birinde söylenmiş olması ilginçtir. Enınde sonunda politikacılar da uyandılar. Yı- ğınların bilinçlendiği, yaşama hakkını, özgurlüğü- nu aradığı çağımızda külturün dar bir kesimin malı olmaktan çoktan çıktığını, bu nedenle her politi- kanın temelinde kültür politikası yattığını anladı- lar. insana toplum içinde nesne gözuyle bakılama- yacagını, tam tersine, politik edımlerin öznesinin in- san olduğunu anladılar. Ve geleceğe guvenle baka- bilmek için daha iyi, barışçı, insancıl bir topluma ulaşabilmenin yollannı aramaya başladılar. Bugün kuJtür, tum toplumsal olgulanyla, ekonomisiyle, duşunme biçımiyle, urettiği yeni duşüncelerle, bi- hm, sanat ve ış dünyalarıyla bir butün, yineleyelim, bir yaşam biçimi, davranış biçimi olarak algılanı- yor. Bu anlayışla yürutulecek olan bir kültür poîi- tıkasımn odak noktası elbette insan haklan olacak- tır. llkeleri, bireysel ve toplumsal bilinci banşçı ve insancıl yönde geliştırmek; insanda kendi varlığı- na karşı (özgürluğune, saygınlığına, temel hakları- na) yeni bir inanç uyandırmak; kaba güç yerine kar- şüıklı saygı, sevgı, hoşgörüyu oğretmek olarak özet- lenebilir. Çağımızda erişilmesi istenen kültür ideali bu. Uluslararası kuruluşlann çalışmaları hep bu yön- de gelışiyor. Bu ideale hangi ülkerun ne derece yak- laşmış olduğu konumuz dışında kalıyor. Bizi ilgi- lendiren, bizim kültür politikasından ne anladığı- mız ve nasıl bir kültür politikası uyguladığımız. Çağı yakal?yamamışız Pek çok alanda olduğu gibı bu alanda da çağı yakalayamamışız. Çağdaş kultur politikasımn te- mel ilkelerı, bızde bugün uygulanmakta olan kul- tur pohtikasına girmemiş. Yasakların alıp yurüdü- ğu, insanların fıkir suçundan tutuklandığı, işken- ceden öldüğü, hapishanelerde açlık grevlerinin bir- birini izlediğı, hastalanmanın ancak parası olamn hakkı olduğu, yüksek öğrenimin lüks haline geldi- ği bir ortamda adaletten, eşitlikten, saygıdan, hoş- göruden söz edilebilir mi? Hava kirliliğinin, gurul- tunun sağlığı tehdit ettiği, çocukların lağım sula- nnda oynadığı, susuzluğa karşı yağmur duasına çı- kıldığı bir ülkenin kültür duzeyi ne ola? Bu örnek- ler saymakla bitmez, ama bu kadan kulturu bir bü- tun olarak algılamaktan ne denli uzak olduğumu- zu göstermeye yetiyor. Yabancı sermaye ve ithal teknolojiyle Türkiye'nin çağ atladığına halk inan- dırümaya çalışılıyor. Oysa kultur bölünmüş, sosyo- ekonomik gelişmeler tümuyle kultur kapsamımn dı- şına itilmiş; laiklik sözde kalmış; din ve milliyetçi- lik eğitimin temel taşlan olmuş. Kültür adına dev- letçe yapılan girişimler de halkın kültür duzeyini yükselteeek nitelikte olmaktan çok uzak. Tek amaç, geleneklerimizin surdürülmesı!.. 1920*lî yıllarda Türkiye'de büyuk değişiklikler ya- şandı. Birbirini izleyen devrimlerle yeni bir yaşam uslubu oluştu. Osmanlı tarihinin Batı'ya açılma dö- neminde Batı uygarbğı - tıpkı bugün olduğu gibi - yuzeysel bir yaklaşımla gelişim tarihimn dışında, dinamizminden soyutlanmış olarak alımlanmış ve Batı teknolojisini aktarmakla geri kalmışlığın ön- lenebileceği sanıhnıştı. Devnmler bu aktarmacı zih- niyete bir karşı gelişti, yoksa bugun bazı aydın ke- simlerde saruldığı gibi Batı taklıtçiliğı değildi. Çün- ku devrimler bir tarih görüşune dayanıyordu. Bu görüşe göre "insan üç boyutlu bır zaman içinde ya- şayan, değişik gömş tarzlarına, varlık koşullarına sahip olan bir varlıktır. Ne bilım, ne teknik, ne de başka herhangi bir insan başansı, toplumun gönlş- tarzından, varlık koşullarından koparılarak, eşya gibi ulkeden ulkeye ithal edilebilir. Çağı yakalamak için aktarmacılık değil çağa özgü görüş tarzını ka- zanmak ve varlık koşullanru yenilemek gerekirî'(3) Devrimlerin amacı bu ortamı hazırlamaktı. Çağ- daş Türk kultürünun yaratılacağı ortamı hazırla- mak... Bunun için planlı uzun süreli bir kultur po- litikası uygulanıyordu. Bu kültür politikasında sa- nata, bilime verilen önem kadar halk eğitimine de önem veriliyordu. Muzik ve sanatın yaşama girme- sine, çağdaş yaşam üshıbunun oluşmasmda öncu olmasına özen gösteriliyordu. Bu kültür politikası yeni atılımlarla (üniversite özerkliği, köy enstitule- ri, halkevlerinin yaygınlaşması, tiyatro okulu, ope- ra, klasiklerin çevirisi, çoğulcu demokrasiye geçiş) yaklaşık 50*li yıllara kadar surdu. Sonra her şey ter- sine döndu... önce ağır ağır, 12 Eylül'den sonra bu- yük bir hızla bugünkü duruma gelindi. Bu olum- suz gelişmenin kuşkusuz pek çok nedeni var. Irde- lemeye başlayınca iç içe giren pek çok sonın çıkı- yor karşımıza. Bu yazının dar çerçevesi içinde bun- lann üzerinde durmaya olanak yok. Ancak bütün sorunlann, devrimlerin dayandığı tarih görüşünden uzaklaşmış olmamızda odaklaştığı söylenebilir. Bir yandan geleneklerımizi olduğu gibi tutmaya, öte yandan taşıma suyla değirmeni döndürmeye çalı- şıyoruz. Sonuç Politikacılanmız Türkiye'de demokrasi olduğu- nu savunuyorlar. tyi niyetle bugun Turkiye'nin an- cak demokrasiye geçiş dönemi yaşadığı söylenebi- lir, daha fazlası değil. Toplumumuzda demokrasi geleneği yok. Egemen olan yaşam biçimi, demok- rasinin karşıtı olan ataerkil aıle düzenı, otorite ba- ğımlılığı. Eİemokrasi geleneğini oluşturma çabala- n başladığından bu yana asken darbelerle kesinti- ye uğradığı ve her defasında daha geriye gidildiği hepimızin bildiği bır gerçek. Her ne kadar gelene- ğimiz ise de mehter adımlanyla ve mehter muzığıyle demokrasiye geçilemez. Demokrasinin kökleşmesi için toplumun belli bir kültür düzeyine ulaşmış ol- ması, başka deyişle çağdaş düşunceyi özümsemesi gerekir. Bu da bir eğitim sorunudur. Kültür bir bü- tun olarak algılanmadıkça ve çağdaş kültür poli- kasırun ne olduğu, ne olmadığı öğrenilmedikçe ge- leceğe umutla bakmak çok zor. Bizim politikacıla- nmız da arnk uyanmahlar. Kendimizi büsbütün çağ dışında bulmadan her politikanın temelde bir kül- tür politikası olduğunu, bu çağda kültürsüz politi- ka yapılamayacağım anlamalılar. 1- Yaraücı Toplum Yolunda Çağda$ Eğıtun - Çağda; Yaşamı Destekleme Derneğı Yayıaları 1, Cem Yayınevı, Istanbul Sayfa 15 2- M Heıdegger, Was heısst Denken? Tübıngen 1954. S.3. 3- T.Mengüşoğlu, "Tarihlflık" ve "Tarihsızlık", Felsefe Arjıvı Sayı 16, Sayfa 126 EVET/HMffi OK1AYAKBAL Anadolu Dergilerinde... 'Toplum olmuşuz bır kez Htç kimse kendisine yetmez Üretmeden tüketır kımi Kimi üretir, tüketemez." ömer Kayaoğlu'nun bır dörtlüğü. Bir başka dörtlüğünü de yazmak isterim: "On kez düştümse de yenik Savaş duygum hep uyanık , r ı Arkam geçmışe dayalı J Önüm geleceğe dönük" — Trabzon'da çıkan "Kıyı" dergisini kanştırıyorum. "Kıyı" ilk kez 1961'de yayımlanmış, on bir sayı çıkmış, sonra kapanmış Son- ra 1969'da yeniden yayımını sürdürmüş. Derken yine dinlence 1 Son kez 1981'de yeniden yayımlanmaya başlamış. O gün bugün tam 105 sayı.. Şimdi her ay başında düzenlı olarak çıkıyor. Karadenız yöresinde edebıyat dostları gün geçtikçe çoğalıyor Şairleri, öykücülerı, denemecılerı de... Birkaç yıl önce dostum Naim Tirali ile yaptıgımız Karadeniz gezisinde Giresun'da genç şair ve yazar dostlarla söyleşi olanağını bulmuştum. Şimdi Ka- radeniz'de yeni yeni dergılerın çıktığını görerek sevınç duyuyo- rum. Her yeni dergi, yepyenı duyarlıkların, gözlemlerin sergilen- diği bir alan oluyor. "Kıyı" bunlardan biri, en eskisi, aynı zamanda sanata gös- terdiği ilgiyle en yenilerinden biri... Eylül sayısında derginın önemli bir bölümü Bedri Rahmi'ye ayrılmış. Çeşitli yazılarından örnekler verilıyor. "Bir birikimin önemli bir bölümü" dergi sayfa- larında "Kıyı" okurlarına sunulmuş: "Yerelliğin evrensel bir du- yarlıkla örülmesi. gerek sanatçıya gerekse de ızleyıcısıne yeni ufuklar açması demekti Değışık kültür mozaığinm yerel bazdan hareket edilse de dünya insanına ıleteceğı bir mesaj vardı. Bedri Rahmı yerel motıflerden hareket ederek çağdaş ölçülere ulaş- mayı biimiş bir sanatçımızdı" diyor "Kıyı"... Bedri Rahmi'nin ölümünden bu yana 15 yıl gecti. Şaır, yazar ve ressam kişiliğiyie, sanat evrenimizin unutulmaz bır insanıy- dı. "Kıyı" yazarın Trabzon'la, Karadenız'le ılgili yazılarından parçalar sunuyor- "Trabzon köylerinde neler olup biter? Kaç türiu çiçek açar, dağlarımızda kaç turlü dert yeşerir. Ey İstanbullular size soruyorum, Trabzon'un horonundan, Trabzon yağının dille- re destan kır çıçeği kokusundan başka neler bilirsiniz Trabzon üstüne? Bu soruyu ben sızlerden önce kendıme sordum Kendi cevabımdan kendim utandım." Yalnız "Kıyı" mı? Samsun da geri kalmıyor sanat alanında, tam iki sanat dergisi çıkıyor bu ilimizde: "Kuzeysu" ve "Sam- sun Sanat"... "inanıyoruz ki sanat özgür ortamda gelişır. Düşün- (Arkası 19. Sayfada) Savaşa Hayır! Türkiye'nin Körfez bunalımında izlediği politika çıkarma değildir. Türkiye'nin ulusal çıkarlarını, Körfez'de başkaca hesaplar peşinde koşan Batı'nın çıkarlarıyla eşdeğer görmesi doğru değildir. YASEMİN ÖZDEK-TACETTİN KARAER TODAİE Asistanlan Irak'ın Kuveyt'i sürpriz işgali ve ilhakına Batı'nın mudahalesi ile her geçen gün savaşa adım adım yaklaşılan bir bunalım başlatıldı. Sorun, bolgesel bir sorun kapsamını aştı. Baş- ta ABD olmak üzere öbür emperyalist dev- letlerin de desteğinde "barışçı" bir mudaha- le görüntüsü altında Ortadoğu'da bir egemen- lik savaşına dönuştu BM'nin ekonomik am- bargo kararı, uygulamada hızla ABD güdü- münde bir abluka bıçiminı aldı. Irak kıskaca alınmaya çalışıldı. Bu arada ABD, SSCB'rün desteğini de arkasına alarak ötekı emperya- list guçlerle birlikte banş gucu imajını pekış- tirmeye çahşırken, soruna tarafsız ya da Irak'ı desteİdeyen bir tutum tabnan devleüerin tavn ulkemizde fazla rağbet bulmadı. Sorunun bu- nalım boyutunu almasında belirleyici rolu olan ABD'nin, "bunalımın çözümu"nü Irak'a askeri müdahalede gördüğu, NATO uyesi ulkelere Korfez'e askeri guç gönderme çağrısında bulunması ile apaçık ortaya çıktı. Bu bır savaş çağnsıdır. Ustelik ABD'nin yal- nız kendi halkıru değil, pakt üyesi ülke halk- ları ile bolge halklarını da felakete sürukle- yebilecek bir maceraya çağndır. Turkiye'nin de içine çekilmeye çalışıldığı bu savaş ortamı- na Turkiye Cumhuriyeti yöneticileri "hayır" demediler. Olası bir Körfez savaşında belir- leyici rol oynayacağı düşuncesiyle ABD'den bağımsız bir politika izlemeyen Türkiye Cum- huriyetı'nin başından ben safını belli ettiği bu gergjn dönemde Türkiyeli aydınlann temel gö- revi "Savaşa hayır" demek olmalıdır. • Savaşa hayır! Çünku bu, haklı bir savaş değildir. Bu savaşta Turkiye taraf değildir. • Irak'ın Kuveyl'i işgal ve ilhakı onaylana- maz. Çünkü Irak, Kuveyt'in egemenlik hak- kını çiğnemiştir. Zor ve şiddete yer tanıma- yan uluslararası hukuka aykın davranmıştır. • İnsan haklannı ıhlal etmiştir; Kuveytli- lerin, yaşam hakkındaa yiyecek sağlamaya dek uzanan çoğu özgurluğünu ortadan kal- dırmıştır. Halkların haklannı ihlal etmiştir; Kuve>t ulusunun kendi geleceğini kendisinin belirlemesi ilkesi ile çatışmadadır. • Körfez bunalımına ABD'nin miidahale- si onaylanamaz. Çunkü müdahalede asıl amaç, ABD'nin bölgedeki çıkarlarını koru- maktır; Ortadoğu'nun zengin petrol varlığı- nı ABD çıkarını güvence altına almaktır. • Asıl kaygı barışı korumak değil, Ortado- ğu'daki dengeleri ABD lehinde kurmaktır. • Bunalımın çözümünu savaşta aramak onaylanamaz. Çünku savaş, insana, insanlı- ğa dönuk bir yıkımdır; bilime, akla ve mantı- ğa ters duşer. Banş uygarlıktır, savaş barbar- lıktır; uygarlığın ölçütü banşı savunmak, sa- vaşın karşısında olmaktır. Körfez bunalımını çözmede savaş, sorunun boyutlannı aşan bir seçenektir ve çözüm değildir. Türkiye'nin sa- vaş yanlısı bir politika izlemesi, bu insanlık suçuna ortak olmaktır. • Türkiye'nin Körfez bunalımındn izlediği politika çıkanna değildir. Türkiye'nin ulusal çıkarlarını, Körfez'de başkaca hesaplar peşin- de koşan Batı'nın çıkarlanyla eşdeğer görmesi doğru değildir. Türkiye'nin çıkarı, AT'ye tam üyelik hesabını yapmaktan çok, savaşa girme- mekte; binlerce gencinin ölmemesinde, sakat kalmamasında, ekonomisinin tamamen yıkı- ma uğramamasında, olası bir kimyasal silah bombardımamna tutulmamasındadır. • Turkiye, Körfez bunalımında bağımsız bir politika izlemelidir. Çünkü devletlerarası hu- kukta her devlet eşittir, bağımsızdır. Bağım- sız bir politika, Türkiye'nin ulusal onurunun bir gereğidir. Türkiye Cumhuriyeti yöneticılerinin savaş- tan yana tutumlan, bağımsız bir politikanın sonucu değildir. "Irak'tan bu kadar korkma- yalım; Musul'u, Kerkuk'ü de biz işgal edelim" tavn, fırsatçı emperyalist emellerin açığa çıkmasıdır. Bugunlerde Korfez'e gıde- cek sembohk bır askeri güç, savaşı Türkiye'- nin ilan etmesi demektır. • Açık olan, savaş ilanından sonra Türki- ye'yi güllük gülistanhk günlerin beklemedi- ğidir. Körfez bunalımında bağımsız bir poli- tika "Savaşa hayır" demeyi gerektirir. • Yönetenlerin savaş yanlısı tutumlan kar- şısında aydınlann suskun kalması bagışlana- maz. Çunkü aydın olmak, barıştan yana ol- mak demektir. • Aydın olmak, ülke sorunlarma duyarlı ol- maktan, her koşulda düşünduklerini açıkla- maktan, gerektiğinde başkaldırmaktan, hak- sızlığa dırenmekten geçer. Savaş kışkırtıcılı- ğına karşı çıkmamak da, kışkırtıcılık kadar yanlış bir tavırdır. • Aydın olmak, Körfez bunalımında "Sa- vaşa hayır" demeyi gerektirir. Turkiye'nin bunu söyleyecek aydınlan vardır. I. TİYATRO KURSU KAYITLARI BAŞLAMIŞTIR. BASIN MÜZESİ TEL:513 84 58 SATILJK MERCEDES 190 E 1.8 90 model, siyah renk, afır km. otomatik, elektrikli ön camtar, ABS fren. karavan çekici, geniş benzin deposu, 3&000 mark + gümnik ve masraflar TW.: 149 34 46 • 144 50 50 PENCERE 2 Kere 2... Siyasal yaşamda sağ ya da solda bir ideolojiye bağlanmak doğal sayılıyor; kışıyı kısaca vurgulamak için kımı zaman bir tek sözcük yeterlidir: — Atatürkçu.. — Popperci . — Marksçı.. Fikre inanmış insana saygı duyulmalıdır; ister Nurcu olsun, ister Humeynici ya da Süleymancı, bağnazlığın karanlığına gö- mülen bir inancın ardından gıdenı bile anlamak olanağı vardır. Ama "Baykala" ne demek? SHP'de -eskiden CHP'de- geçerli "Baykalcı" sözcüğünün ne anlama geldiğıni bilen var mı? Bir fikir, bir ınanç, bir ideoloji ol- madığına göre "Baykalcılık" nedir? Bu sorunun yanıtı açık-seçik verildiğinde. sosyal demokrat ke- simde çok şey aydınlanacak .. • SHP'de genel sekreteriik koltuğuna oturduktan sonra Baykal, eline geçen bir fırsatı elcağızıyla yok etti. Neydı o fırsat? Eğer Baykal, "hızıp başı" gıbı değil de bir sosyal demokrat partinin genel sekreteri gibi davranabilseydi, hem güven ve saygı yaratacak hem başarıya giden yolu döşeyecek hem liderliğine kapılar açılacaktı. Yazık etti. işle değil, insanla uğraşmak; fikirlere değil, adamlara takıl- mak sıyaseti kısırlaştırır. "Arkadaş Grubu"nöa kurmay kim? Cin fikirii hangisi? Hasta kafalı hangisi? Bilemiyorum. İçlerinde bır şeytan var, eline ör- güt listesini ve Türkiye haritasını alıyor, il il, ilçe ilçe işaretleyip sabah akşam yemeden içmeden papatya falı açıyor: — Bu Baykala, bu değil, bu Baykala, bu değil, bu Baykala, bu değil, bu Baykala... Tasfiye, tasfiye, tasfiye.. İl yönetimleri, ilçe yönetimlerı hallaç pamuğu gibi atılıyor, parti içinde durmayan bır kaynaşma, deprem, itışme kakışma körük- lenırken yok edılen değerler nelerdi? Hanı adalet dıye bir şey vardı? Hukuka ne oldu? Demokrasi, partinin içinde hangi kapı- nın arkasına gizlendi? Baykalcılar, aydınları ve halkı bu ortak de- ğerleri elbırlığıyle savunmaya çağırmıyorlar rnıydı? Hepsini rüz- gâr aldı, götürdü, satamadan getirdı. • Bir vakıtler Halkçı Parti'yle SODEP bırleşmiş, SHP bir çekim ve umut merkezi oluşturmuş, lyımserliğın rüzgârtarı solda es- meye başlamıştı, değil mi? Sol bütünleşebılirse Türkiye'de ıktidarlaşabJlir; demokrasiyi ku- rabilır. Bölünürse etkısızleşir. 2 kere 2, eder dört.. Baykalcılann yönetime geçmeleriyle demokratik solda birleş- me ve bütünleşme süreci durdu; bölünme ve parçalanma süre- cı başladı; SHP'den kopmalar, ayrılmalar, tasfiyeler bir türlü dur- madı; solda yeni partiler kuruldu. Niçın? Çünkü daha baştan Baykalcılar hizipçilik ve tasfıyecilik anla- yışıyla ışbaşına geçtiler. Evet, kımı zaman bir partıde köktenci önlemler de alınabılir, demir yumruklu bır lider gelir, ortalığı toz duman eder, başarı yolunu da açar. O zaman herkes dilini kısıp ağzını kapatır; ama hem baskı yöntemleri hem tasfîyecilik hem demokrasiye ters uygulamalar hem hukuksuzluk hem becerık- sıziik hem başarısızlık bir araya gelırse ne olur? * Baykal hem kendine hem partisine yazık etti. Hızipçı başı olacağına; dürüst, güvenilir, tarafsız, dengeli bir genel sekreter olsaydı. başaracaktı. Şimdi olağanüstü kurultay- da kazansa bıle, genel başkanlık koltuğuna, butunleştırici ve bır- leştirıcı değil, tasfıyecı, ayrımcı, hızıpçi kimhğiyle oturacak... Ülkeyı düzeltmeye kalkışmadan önce SHP kendi kendisini dü- zeltmeli. değil mı? Hukuka, adalete, yasalara ve parti içi demok- rasiye saygılı bır yönetım oluşturmak çok mu güç? ^MÜCADELE HAKLIYIZ KAZANACAGIZ • 12 EYLÜLÜN 10. YILINDA HALKIMIZA YENİ BİR SAVAŞ AÇILIYOR • EMPERYALİST SAVAŞA KARŞI ORGUTLENELİM • Halk Daha Çok Baskı, Somurü, Kan ve Gözyaşı Getirecek Emperyalist Bir Savaşın Kucağına Atılmak İsteniyor. 12 Eylül Günleri Geri Getirilmeye Çalışılıyor. Tüm Bunları Yaşamak İstemiyorsak Görevimiz "EMPERYALİST SAVAŞA KARŞI ORGUTLENMEK 1 Olmalıdır. • Savaş Krizinin Ekonomik Faturası Halka Odettiriliyor. Daha Şimdiden Peş Peşe Gelen Savaş Zamları Yoksulluk ve Sefaleti İyice Arttırdı. • İKTİDARIN SAVAŞ YANLISI POLİTİKASINA, 12 EYLÜL LERE VE SAVAŞ ZAMLARINA KARŞI ÇIKALIM. 4. SAYIMIZ ÇIKTI CUMHURIYET YOLU1VDA Yunus Nadi 2000 hra (KDV içinde) Çağdaş Yaymlan Turkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-Istanbul Ödemeli gonderilmez. IVffiKTUPLARLA KÖYENSTİTÜSÜ YILLARI İ.Hakkı Tonguç 6000 lira (KDV içinde) Ödemeli gonderilmez. 1986 YILI VE 86/10911 SAYILI BAKANLAR KURULU KARARINA GÖRE SIGARA SAĞLIĞA ZARARUDIR
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear