Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURİYET/12 PAZAR KONUĞU 18 KASIM 1990
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER KALKINMA TEŞKİLATI (UNDP)JÜRKİYE TEMSİLCİSİEDMUND CAIN:
Kalkınma hedefi: InsanıngelişmesiKalkınma yardımı gelişmekte olan ülkeler için önemli bir
destek. îki ülke arasındaki ilişkilerde 'siyasal hesaplar' önemli
rol oynadığı için kalkınma yardımmda 'tarafsız' kurumlarm
önemi artıyor.
Bu amaçla kunılan Birleşmiş Milletler Kalkınma Teşkilatı
(UNDP) Türkiye Temsilcisi Edmund Cain ile kalkınma
yardımının türü ve hedefleri üzerine Eğitim Servisi şefimiz
Gencay Şaylan'la konuştu.
SCMEŞI GBCfly ŞBflAN
PAZAR
KONUĞU
\Kalkınma kavramı esas olarak bu yüz-
yüırt ikinciyansında gündeme gelmiş ve içeriğinde
yoğun bir siyasallık var. Klasik ya da neo-klasik
ekonomi kuramında böyle bir kavram yok. Men-
sup olduğunuz Birleşmiş Milletler Kalkınma Teş-
kilatı (UNDP/ bu kavramı nasıl tanımlıyor?
Kavramsal tanım açısından kuramda bir kar-
maşa olduğu açık. Ancak bizim, yani (Birleşmiş
Mületler Kalkınma Teşkilatı) UNDP açısından îki
eşzamanlı eğilim ağırhklı. Bunlardan biri ekono-
mik büyüme anlamında ekonomik kalkınma, di-
ğeri insanın gelişimi.
Biz ikinci eğilime çok daha sıcak bakıyoruz,
büyümenin insanoğlunun içinde bulunduğu ko-
şullan iyileştirme açısından büyük önem taşıdı-
ğını kabul etmekle birlikte bunun yeterli bir çö-
zûm olmadığım düşünüyoruz.
Yayımlamaya başladığımız yülık "tnsani Ge-
Hşnıe Raporunda" bu durum çok açık bir biçimde
ortaya konmuştur. Bakıyorsunuz, birçok toplum-
da ekonomik büyüme açısından önemli mesafe-
ler alınmış, ama insanın yaşamı açısından fazla
bir değişiklik olmamış, insan malzemesi çok ge-
lişmemiş.
Konuya sadece ekonomik büyüme açısından
yaklaşan çok sayıda kurum var. Ama bizim için
Önemli olan, toplum; bireylerin yaşamlannı uzat-
mak için, eğitim dUzeylerini yükseltmek için ne-
ler yapmış, daha çeşitli mallara yönelebilmeleri
ya da satın alma güçlerini arttırabilmek için ne-
ler sağlamış gibi sorular çok önem kazamyor.
Bir ülkeye bakıyorsunuz GSMH'si oldukça
yüksek, ama kadın-erkek eşitsizliği çok büyük,
bölgeler arası dengesizlikler var, gelir dağılımın-
da adalet yok. Böyle bir ülkeye kalkınmış demek,
bizim açımızdan güç. Bilmiyorum sorunuzun ya-
nıtı oldu mu bu?
••••.PeArı bir de kalkınma ile ilgili başka bir
yöne bakalım. Bazı görüşlere göre kalkınma doğ-
rusal bir süreç, yani kalkınma için kalkınmış sa-
yüanlann yolundan gitmek gerekiyor. Siz UNDP
olarak kalkınma sorununa böyle mi yaklaşı-
yorsunuz?
Her şeyden önce şu önemli ilkeyi belirtmem ge-
rek: UNDP'de bizler kendi ekonomik teori ya da
felsefemiz ile çalışamayız. Temel ilkemiz, prog-
raırumızı yardım sağladığımız 152 ülkenin eko-
nomik programlanna göre ayarlamaktır.
Türkiye de bu 152 ulkeden biridir örneğin. Bu-
rada benim görevim Türkiye'nin ulusal kalkın-
ma planım anlamak ve ona katkı yollan bulmak-
tır. Yardım götürülen ülkenin egemenlik hakla-
nna son derece saygılı olmamız gerekiyor. Ben
Türkiye'de çok rahat çahşma olanağı buluyorum,
çünkü ekonomi politikalan açısından bir zengin-
lik söz konusu ve pazann taşıdığı önemin farkı-
na varılmış.
Dünya da aynı yönde ilerliyor, ekonomik kal-
kınmamn ve büyümenin sadece devlet kuruluş-
lan ile sağlanamayacağı görüşü giderek daha faz-
la taraftar kazamyor.
ISirçok toplumda ekonomik
büyüme açısından önemli
mesafeler alınmış, ama
insanın yaşamı açısından
fazla bir değişiklik olmamış,
insan malzemesi çok
gelişmemiş. Toplum,
bireylerin yaşamlannı ve
niteliklerini geliştirmek için
neler yapmış, buna
bakılmalı.
IBurayı biraz daha açalım. örneğin ül-
kenin ihracata yönelmesi ya da ithal ikamesi po-
litikalan uygulaması sizin tutumlanmzı hiç etki-
lemiyor mu?
Bizim Küba'da da, Vietnam'da da ofislerimiz
var. UNDP olarak çok büyük kaynaklara sahip
değiliz, ancak hükümetlerin kalkınma, büyüme
politikalanna destek sağlayabiliyoruz. Ama ta-
bii bu, bizim her gelen proje önerisini onayladı-
ğımız anlamına gelmiyor, mutlak olarak teknik
bir değerlendirmeye tabi tutuyoruz.
Ekonomi felsefesi açısından bir değerlendirme-
miz oknuyor. Ben kişisel olarak büyümenin itici
gücünün özel kesim olduğunu düşünüyorum. Bi-
reyin dusenme, yaratma ve ekonomiyi geliştirme
yeteneği esas olmalı. Kamu kesimi ise toplumun
genel çıkarlannı gözetmeli ve genel kaynak de-
netimi yapmalı.
Çünkü dengeleri gözetmeksizin her şeyi başı-
boş bırakırsanız birtakım aksaklıklar çıkar. ör-
neğin Türkiye'nin son yıllardaki başansı birçok
çevrede övgii toplamış durumda, ama biz Birleş-
miş Milletler olarak tarafsız olmak zorundayız.
Her ülke kalkımrken tamamen kendine özgü se-
naryolan izleyebilir ve bizim görevimiz bu senar-
yolara uyum sağlamak ve yardıma olmaktır.
İHMMKaym Büyükelçi, bu yıl UNDP'nin 40.
yıldönümünü kutluyorsunuz. Bu yarım yüzyıla
yakın geçmişi nasıl değerlendiriyorsunuz, size gö-
re kalkınma yolunda gerçek başarılar sağlandı
mı?
Genel bir değerlendirme yapacak olursak olum-
lu bir tablodan söz edebiliriz sanıyorum. Bence
en önemli katkımız ekonomik büyümenin yanın-
da insana yönelik gelişmenin de üzerinde durma-
mız. Bu yıldan başlamak üzere yılhk bir rapor ya-
yımlıyonız. "lnsani Gelişme Raporu."
Bu raporda ülkeleri kalkınmanın insana yan-
sıması ölçüsünde başarıya göre sıralıyoruz. Ya-
şam beklentisi, eğitim-öğretim durumu, kişi ba-
şına düşen gelir gibi değişkenleri bir arada değer-
lendirip bir insana yönelik gelişme endeksi yapı-
yoruz.
Bu endekse baktığınuzda gelir olarak çok zen-
gin ülkelerin çok daha düşük gelirli ülkelerden ge-
ride kaldığı ortaya çıkıyor.
örneğin Birleşik Arap Emirliği, Suudi Arabis-
tan gelir açısından çok zengin ülkeler, ama insa-
ni gelişmişlik açısından aynı düzeyde değiller. Bu-
gün dünyada hâlâ 1 milyar insan koyu bir yok-
sulluk altında yaşıyor, 1 milyar kişinin temiz su
içme olanağı yok, 900 milyon kişi her türlü eği-
tim olanağından yoksun.
Yani geçmiş 40 yıl içinde her ülke şu ya da bu
ölçüde kalkındı, bir ekonomik büyüme sağladı.
Ama daha alınacak çok yol var. Biz UNDP ola-
rak son 10 yılda kalkınma için bize sağlanan kay-
naklann azalmasmdan ciddi endişeler duyuyoruz.
Bir taraftan gelişmekte olan ülkelerin süahlanma
harcamalanndaki yükselme de bizi korkutuyor.
1960 yıhnda bütün gelişmekte olan ülkelerin si-
lahlanma için yaptıkları toplam harcama 1 mil-
yar dolar idi. Bu rakam 1987 yılında 35 milyar
dolara çıktı. Halen dünyadaki silah ticaretinin
dörtte üçünü gelişmekte olan ülkeler yapıyor.
Bu durum gercekten gelecek için umutlu olmayı
zorlaştınyor. Ülkelerin bölgeler arası dengesizlik-
leri bir başka sıkıntı ve bu açıdan gelişmiş ülke-
lerin gelişmekte olanlardan pek farkı yok. Ama
her şeye karşın 40 yıllık deneye bakınca hem bir
büyümenin hem de insan yaşamı açısından bir ge-
lişmenin sağlandığını söylemek mümkün.
Buradan bir ders çıkıyor, ulusal ve uluslarara-
sı düzeyde uygun politikalann izlenmesine ola-
nak sağlandığı ve yeterli kaynak bulunduğu tak-
dirde kalkınma çabaları meyve veriyor.
WKKf^Efendim, UNDP'nin kaynaklan nere-
den geliyor?
Bizim ayn bir finansman sistemimiz var. Ör-
neğin Birleşmiş Milletler Sekretaryası, Güvenlik
Konseyi ve Genel Kurul, Birleşmiş Milletler ta-
rafından belirlenen katkılar ile finanse edilir; yani
her ülkenin katkısı BM tarafından belirlenir, bu
bir tür vergi sistemidir.
UNDP'ye gelince gönüllü katkılar söz konu-
sudur. Her yıl ekim ayında New York'ta bir ta-
ahhüt toplantısı yapıiır, her ülke gönüllü katkı-
sını belirler. örneğin 1989 yılı mali katkılan için
en büyük katkıyı ABD yapmış, 116.3 milyon do-
lar vermiş. Onu 115.7 milyon dolar ile lsveç izli-
yor. Iskandinav ülkeleri en büyük katkıyı sağla-
yan gruptur.
örneğin 1989 mali yılında bütçenin üçte biri-
ne yaklaşık bölfimünü dört Iskandinav ülkesi sağ-
E D M U N D
C A I N
Bir Amerikan yurtdaşı olan Edmund Cain
üniversiteden mezun olduktan sonra Birleşmiş
Milletler 'e stajyer memur olarak katıldı.
Stajyerlik dönemini tamamladıktan sonra
birkaç yıl ABD Dışişleri Bakanlığı'nda çalıştı
ve 1972 yılında tekrar Birleşmiş Milletler'e
döndü. Kalkınma sorunları üzerinde uzman
olarak merkezde, Filipin masasında çalıştı.
Daha sonra Malezya, Senikor ve Burnei'de
kalkınma sorunları uzmanı olarak görev
yaptı. Kısa bir süre Burma ve Afganistan 'da
bulunduktan sonra tekrar ABD'ye döndü ve
Harvard Üniversitesi'nde Uluslararası tlişkiler
Merkezi'nde akademik çalışmalar yaptı.
Harvard'daki çalışmalardan sonra tekrar
Birleşmiş Milletler Kalkınma Teşkilatı'na
(UNDP) dönen Edmund Cain merkezde görev
yaptı. tki yıllık geçici bir görevle Birleşmiş
Milletler Genel Sekreteri'nin ofisinde, genel
sekreterlik ile genel kurul arasındaki ilişkiler
üzerinde çalışan Cain geçen yıl UNDP daimi
temsilcisi olarak Türkiye 'ye atandı.
hipti. Daha doğrusu birbiri ileyanşan iki sistem
ve bir de Üçüncü Dünya vardı.
Şimdi iki gelişmiş sistem birleşiyor, merkezi
planlı ekonomiler büyük bir değişim yaşıyor. Ya-
ni Birinci ve İkinci Dünya bütünleşiyor. Ülkele-
rin sanayi altyapılanna, insan kaynağının duru-
muna baktığımızda bu bütünleşmenin yürüyece-
ği söylenebiliyor. Peki bu durum kalkınma sıkın-
tısı içinde olan ülkeleri nasıl etkileyecek? Ya da
bir başka deyişle siyasal alanda ortaya çıkan kök-
lü değisiklikler nedeni ile kalkınmakta olan ül-
keler açısından olumlu mu, yoksa daha olumsuz
bir tablo mu gündeme geliyor?
Bence çok daha olumlu bir tablo gündeme ge-
liyor. Ben birkaç yıl UNDP merkez ofisinde ça-
hştım, orada surekli karşı karşıya olduğumuz iki-
lemlerden biriydi bu iki kutuplu dünya.
Yani biz UNDP olarak hem merkezi planlama-
ya hem de pazar ekonomisine karşı duyarh ol-
mak zorundaydık, bunlardan birine angaje olmak
diye bir şey söz konusu olamazdı ve olmaması da
gerekirdi. Yalnız o dönemlerde, gayet iyi hatırh-
yonım, pazara yönelik politika ya da proje öne-
rilerinde pek rahat davranamazdık.
özel kesime vardımcı olmak, hatta özel kesim
sözcüğünü bile kullanmak sorun yaratabiliyordu.
Şimdi o ortam önemli ölçüde değişti. UNDP ra-
porunun kapağma küçük ve orta ölçekli girişim-
leri güçlendirmek için gelişmekte olan ülkelerin
özel kesimleri ile işbirliği yapılacağı ifadesi ko-
nabiliyor.
Yani artık BM terminolojisi içinde özel kesi-
me karşı daha sıcak ve açık bir tutum ortaya çıktı.
Tabü bu, özel kesimin özellikle uluslararası alan-
daki sermaye akımı ile ilgili sorunlann ortadan
kalktığı anlamına gelmiyor. BM sisteminin bu ko-
nuda oldukça duyarh olduğunu ifade etmek
isterim.
r
endim, bu noktayı biraz daha açmak
mümkün mü?
Biz bugün bir şirketin başka bir ülkeye yatı-
rım yapması halinde orada bir şeyler kalması ge-
rektiğini savunuyoruz. 20 yıl önce bir elektronik
şirket bir ülkeye gider, bir baraka kiralar, ucuz
işgücünü kullanır ve birtakım mallar üretir, son-
ra da elde ettiği büyük kârlann tamamım dışan-
ya transfer ederdi.
Yani yatınm yapılan ülkede, kısa süreli bir is-
tihdam yaratılmanın dışında hiçbir şey kalmaz-
dı. Yatınmcı, doğal olarak kâr için bir ülkeye ge-
lir, ama o ülkede de bir şeyler bırakmahdır.
BM sistemi büyümenin önemli bir itici gücü
olan özel kesime şimdi çok daha fazla ağırhk ve
önem vermektedir, ama değindiğim noktalan da
gözardı etmemektedir.
Tabii dünyadaki siyasal değişmelerin BM sis-
temi, örneğin UNDP üzerinde ek bir yük yarat-
tığım da unutmamak gerekir. Şimdi Doğu Avru-
pa ülkeleri özellikle ufak sermaye ile girişimcilik
yapma konusunda bizlerden teknik yardım talep
ediyorlar.
Çünkü bu alanda bilgi ve becerileri çok eksik.
Bu, kısıtlı kaynaklar üzerinde ek bir talep demek-
tir ve umanm gelişmiş Ülkeler durumu görerek
BM Kalkınma Teşkilatı Türkiye Temsilc.ii Cain, arkadaşımız Şaylan ile yaptıgı söyleşide, Türkiye'nin orta düzeyde gelişmiş bir ülke olduğunu söyledi.
lamış bulunmaktadır. Ekonomik büyüklüklerini
göz önüne alırsanız bu Ülkelerin ne kadar eli açık
davrandıklan ortaya çıkmaktadır. BM Genel Ku-
rulu birkaç yıl önce aldığı bir kararla gelişmiş ül-
kelerin GSMH'lerinin yüzde birini çok taraflı kal-
kınma yardımına ayınnalanm istemişti.
Kimi ülkeler bu hedefe yaklaştı. Kimileri ise .
geçti. 1989 yılında sağlanan katkı 1.2 milyar do-
lar civanndaydı. UNDP, dünyanm en büyük çok
taraflı teknik yardım kuruluşudur ve diğer BM
kunıluşlan, FAO, ILO, WHO da uyguladıklan
projelerde genellikle UNDP kaynaklarını kulla-
nırlar. BM Genel Kurulu, bize BM sistemine bağb
tüm kalkınma çabalannın koordinasyonu göre-
vini vermiştir.
Dünyadaki siyasal
gelişmelerin BM sistemi,
örneğin UNDP üzerinde ek
bir yük yarattığını da
unutmamak gerekir. Şimdi
Doğu Avrupa ülkeleri,
özellikle ufak sermaye ile
girişimcilik yapma
konusunda bizlerden teknik
yardım talep ediyorlar.
Çünkü bu alanda bilgi ve
becerileri çok eksik.
Yani örneğin ben burada hem UNDP daimi
temsilcisi olarak görev yapıyorum hem de diğer
BM sistemi kalkınma çalışmalannın koordinatör-
lüğünü yürütüyorum.
^K^EKMEfendim, zengin ve gelişmiş uluslar yar-
dımlannın galiba ufak bir bölümünü UNDP gi-
bi tarafsız, çok taraflı kuruluşlar aracıtığı ile ya-
pıyorlar. Ama büyük bölümünü, siyasi amaçla-
nna hizmet edecek şekilde ikili yardım çerçeve-
sinde veriyorlar. Tüm kalkınma yardımlarımn
UNDP gibi tarafsız kuruluşlar eli ile kullanılma-
57 daha doğru ve akılcı olmaz mı?
Evet, kuşkusuz ideal olan budur. Bir UNDP
görevlisi olarak konuya baktığım zaman başka
bir şey söylemem mümkün değil, tüm teknik yar-
dımların UNDP çatısı altında yoğunlaşmasını is-
teriz. Ama şunu hatırlamakta da yarar var, her
hükümet UNDP'ye katkıda bulunduğu ya da
kendi ikili yardım progranunı yürüttüğü zaman
ortada bir çıkar söz konusu olmaktadır. İkili yar-
dımlarda genellikle birtakım koşullar vardır.
i^HBHH Yani hep siyasi hedefler öncelik alır mı
demek istiyorsunuz?
Evet, ama siyasi tercihler de ticari gelişmeyi teş-
vik edebiür. Sorunu net gören bazı hükümetler
yardımlan ikili yapmanın yararsızlığını ve sıkın-
tılanru görmüşlerdir; bazı kaynaklann, uluslara-
rası topluluk kanalı ile hükümetlere sağlanması
gerektiğini, bu kaynaklann kullanımı için önko-
şul aranmaması gerektiğini anlamışlardır.
Bu nedenle de dış yardım ya da kalkınma yar-
dımı kaynaklarını BM mekanizması aracılığı ile
kullandırmayı tercih ederler. Çünkü UNDP'nin
bir projesi söz konusu olduğu zaman örneğin biz
Devlet Planlama Teşkilatı'na ya da ilgili bakan-
lığa kendi gündemimiz ile gitmeyiz.
Amaç Türk ekonomisine, Türkiye'deki insan
yaşamına katkıda bulunmaktır. Yoksa Japonya'-
daki bir toplu taşıma firması ya da Kanada'daki
orman ürünleri üzerinde çalışan şirkete iş yarat-
mak değildir. Yardım için aynlan kaynaklan hiç-
bir koşula bağlı olmadan hükümetlerin emrine
vermek önem taşıyor.
Yardım alan hükümet bu kaynağı nasıl kulla-
nacağına kendi karar vermelidir. Bir önkoşul de-
ğil bir hükümet karan geçerli olmalıdır. Örneğin
proje için bir Iskandinav, Amerikan ya da Japon
önerisi olabilir ve biz bunları hükümete sunanz.
Seçimi hükümet yapar.
daha eliaçık davranma yoluna gıderler.
dünyanm siyasal yapısında
çok önemli değisiklikler oluyor. 1980'lerin orta-
stna kadar dûnya iki kutuplu bir görünüme sa-
mmi^Efendım, galiba iş geliyor, zengin ülke-
lerir. dahafedakâr ve eliaçık davranması nokta-
smda düğümleniyor. Sizce burada bir ahlaki il-
ke mi söz konusu olmalı, yoksa eliaçık davran-
ma rasyonel bir politika olarak mı algılanmalı?
Bence Jcritik sorun bodur, kalkınma için daha
fazla kaynak aynlmaüdır. Geçmiş 40 yıla baktı-
ğımızda bize sağlanan kaynaklann oransal ola-
rak çok az arttığını görüyonız. Bu kaynaklar ile
oldukça önemli işler yapılmıştır, ama daha kat
edilecek çok mesafe var.
Gelişmiş ekonomilerin geri kalmışlann kalkm-
Amaç, Türk ekonomisine,
Türkiye'deki insan yaşamına
katkıda bulunmaktır. Yoksa
Japonya'daki bir toplu
taşıma firması ya da
Kanada'daki orman ürünleri
üzerinde çalışan şirkete iş
yaratmak değildir. Yardım
için aynlan kaynaklan hiçbir
koşula bağlı olmadan
hükümetlerin emrine vermek
önem taşıyor.
maları ile sağlayacaklan yaran görmemelerini an-
lamak bana gerçekten güç geliyor. Her şey bir ya-
na, karşüıklı bağımlıhğın giderek yoğunlaştığı bir
dünyada yaşıyoruz. ABD'deki çevre kirlenmesi
sorunları Ue yalnızca ABD smırlan içinde ve ABD
çevre koruma kurumuna destek sağlayarak baş
edemezsiniz. Kanada'da, Meksika'da da olanlar
ABD'deki çevreyi çok yakmdan etkilemektedir.
Ozon tabakası deliniyorsa bu herkesin sorunu-
dur. Tek bir ülke içinde önlem alarak bunun üs-
tesinden gelemezsiniz. Nüfus artışı için de aynı
şeyleri söyleyebüiriz. Bir A ülkesinde nüfus artış
hızı istenen düzeyde, komşu B ülkesinde ise yûk-
sekse bu, artık A ülkesini de ilgilendiren bir so-
rundur.
Çünkü ortaya bir göç olayı çıkacaktır, eko sis-
temler üzerinde bir baskı oluşacakür. Yani A ül-
kesi de B ülkesindeki geri kalmışhktan ve yük-
sek nüfus artışından kaçmıhnaz olarak etkilene-
cektir. öyleyse B'nin geri kalmışhğı aynı zamanda
A'nın da sorunudur.
Bu bakımdan kalkınma için aynlacak kaynak
aynı zamanda gelişmiş ülkelerin de karşılaştıkla-
n ve zaman içinde giderek ağırlaşarak karşılaşa-
caklan sorunlara da çözüm getirmektedir. Ayrı-
ca daha önce de değindim, katkılann önemli bir
bölümü katkıyı sağlayan ülkeye geri dönmekte-
dir.
örneğin burada DSl'nin sulama projeleri için
ABD'den gelen teknik yardım kaynağı Nebras-
ka Üniversitesi'nin burslan ile tekrar ABD'ye geri
dönmektedir. Dolayısı ile gelişmiş ülkelerin yap-
tıklan katkılan eliaçık ve geri dönmeyen kaynak
tahsisleri olarak düşünemeyiz.
Yardımlann büyük bir bölümü, verilen hizmet
ya da satılan mal olarak yardım veren ülkeye ge-
ri dönmektedir. Şu gerçek çok açık olarak görül-
melidir, kalkınma bir ya da bir grup ülkeyi ilgi-
lendiren bir sorun değildir, tüm dünyanın so-
runudur.
^ ^ ^ ^ * Efendim, acaba kalkınma için aynlan
kaynaklar ve bunlann kullanımı açısından yep-
yeni bir anlayış ve sistemin gerekli olduğunu mu
söylemek istiyorsunuz?
Evet. Kalkınmakta olan ülkeler arasında önem-
li farklılıklar var. örneğin Türkiye orta düzeyde
gelişmiş bir ülke. Yani kalkınma için yardım alı-
yor, buna gereksinmesi var, ama aynı zamanda
birçok gelişmekte olan ülkeye göre çok daha ile-
ride bulunuyor. Yani hem yardım alıyor hem de
yardım veriyor.
Nitekim Türkiye'nin gelişmekte olan ülkelere
sağladığı uzmanlık hizmetleri giderek artmakta-
dır, kalkınma yardımı taahhütlerinin de artması
beklenir.
m^m^muNDP'nin "tnsana Yönelik Kalkınma
Raporu'na" bakınca Türkiye'nin söylenenlerin
aksine büyük bir sıçrama yapmadığı, yirmiyıl ön-
ce kalkınma sıralamasmda neredeyse yine orada
durduğu söylenebilir gibi gözüküyor. Sizin bu ko-
nudaki izlenimleriniz ve değerlendirmeleriniz
nedir?
UNDP'nin raporu 130 ülkedeki politika tayin
edicilere yardımcı olmak amacı ile hazırlandı. Bu
raporla ilişkili çeşitli eleştiriler yapılabilir.
örneğin Türkiye miUi eğitime ayırdığı kaynak-
lar ile yirmi yılda toplumun çok daha büyük ke-
simine hizmet götürmeyi başarmış. Kuşkusuz aynı
ya da yaklaşık oranda kaynak ile daha geniş ke-
sim lere hizmet götürmenin ömeğin eğitimin ka-
litesini düşürdüğunden söz edebilirsiniz ve hakh
olabilirsiniz. Eğitim sorununu işsizlik, düşük is-
tihdam gibi sorunlarla birlikte ele almak gerek.
Samyonım bizim rapordaki veriler işte bu tür
değerlendirmeler için bir olanak sağlayacak.
Türkiye'ye gelince; size kişisel izlenimimı akta^-
rayım. Buraya geldiğimde BM sisteminin rolünün
hızla değişmekte olduğunu gördüm. Biz artık sa-
dece Türkiye'ye kalkınma yardımı vermiyoruz,
aynı zamanda Türkiye'nin başka ülkelere hizmet
ve danışmanlık ihracına da katkıda bulunuyoruz.
Yani iki yönlü hizmet veren bir kuruluş haline
dönüşüyoruz. Gelişmişlikte belli bir çizgiyi aşan
Türkiye'ye yardım birkaç alanda yoğunlaşmalı-
dır diye düşünüyorum. örneğin çevre sorunlan,
Türkiye'nin kendi teknolojisini geliştirmesi için
araştırma ve kadın sorunlan sözünü ettiğim te-
mel ilgi alanlannı oluşturmaktadır.
Bunlara ek olarak yönetim bilgi ve becerisi üze-
Ozon tabakası deliniyorsa
bu, herkesin sorunudur. Tek
bir ülke içinde önlem alarak
bunun üstesinden
gelemezsiniz. Nüfus artışı
için de aynı şeyleri
söyleyebiliriz. Bir A
ülkesinde nüfus artışı istenen
düzeyde, ancak B ülkesinde
yüksekse bu artık A ülkesini
de ilgilendiren bir sorundur.
rinde de durmak gerekmektedir. Biz UNDP ola-
rak projelerimizin bu dört alanda yoğunlaşması
gerektiğini düşünüyoruz.
^n^^Efendim, son olarak bir noktaya değin-
mek istiyorum. Sizin burada iki kimliğiniz var.
Birincisi kalkınma sorunlan ile ilgili bir ulusla-
rarası kurumun uzmanı olarak görev yapıyorsu-
nuz, ikinci olarak büyükelçi statüsü ile bir dip-
lomat kimliğinizden söz edilebilir gibime geliyor.
Bu iki kimliğiniz çerçevesinde Türkiye'nin A T'-
ye üye olma tartışmalannı nasıl değerlendiri-
yorsunuz?
Biz AT'ye giriş olanaklannı güçlendirmek için
Türkiye'ye yardımda bulunuyoruz. örneğin DPT
ve çeşitli bakanlıklardan elemanların AT tanm
politikalan, AT çevre standartlan ve başka stan-
dartlar konusunda eğitimini sağlayan projeleri-
miz var; bunlan yürütüyoruz.
Bu amaçla küçümsenmeyecek paralar harcıyo-
ruz. Sanıyorum bu projeler Türkiye'nin AT'ye
giriş olanaklannı güçlendirmede kararlıhğmı gös-
teriyor ve umuyorum ki giriş aşamasında bu pro-
jeler ile sağlanan eğitim çok işe yarar. Takdir
edersiniz ki işin siyasal yamna girmek pek doğru
olmaz. Ama mutlaka şu noktanın altını çizmek
isterim: Türkiye'yi Doğu Avrupa ülkelerinin kal-
kınma, Batı ile bütünleşme sürecine katmanın
yollannın bulunması konusunda çok duyarhyım.
Bu duyarlılığı öyle samyonım DPT'deki uz-
manlar da paylaşıyor. Çok zengin olanaklann söz
konusu olduğunu düşünüyorum. Ama Türkiye'-
nin AT'ye girmesi ya da girmemesi gerektiği ko-
nusunda bir şey söyleyemem. Bu, hükümetin ter-
cihidir. Eğer hükümet bizden AT'ye katılma ye-
teneğinin geliştirUmesi için teknik düzeyde yar-
dım isterse, gerekli araçlan ve kaynaklan sağla-
maya çahşınz.
Sözünü ettiğim projeler de bu konuda yardı-
ma hazır olduğumuzu göstermektedir. Türkiye'-
nin ekonomisine, AT için oluşturduğu geniş pa-
zara bakınca, giderek bütünleşen dünyamızda
Türkiye ile Batı Avrupa arasında bir tür ekono-
mik ortaklık kumlması bana, bir uzman olarak
kaçınılmaz gibi geliyor.