25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/m PAZAR YAZILAR1 18 KASIM 1990 Paris'ten Don Kişot'un yazıldığı dil SABETAY VAROL PARİS — Profesör Hayun Vidal Sefiha 67 yaşında... Sefı- ha da kim demeyin, anlatması çok uzun siirer. Nereden başla- sakki? Roma tmparatonı Titus, Ak- deniz'i bir uçtan bir uca kapla- yan dev imparatorluğunun kü- çücük Filistin vilayetinde mey- dana gelen "Bar Kohba" öncü- lüğündeki ayaklanmayı ileri sü- rerek, bu olaydan 300 - 400 yıl önce "Babil siirgünü"nden Pers İmparatoru Darius'un icazetiy- le dönen Yahudileri dünyanın dört bir ucuna dağıtıvermişti. Bu döneme ilişkin Filistinlilerin farklı değerlendirmelerine ve Fi- listin sorununa değinecek deği- lim. saydığun diUerin onlarca lehçe- sine analık etti. Benim dedelerün, sıra bana gelene kadar, evrim geçire geçi- re değişen bu dili Romalılardan beri aralıksız konuştular. Kü- çükken annemin bozuk Türkçe- sinden utanırdım. Gerçi son yıl- larda evde televizyon izleye izle- ye annemin Türkçesi epeyce dü- zeldi, ama hâlâ ı'lan, g'leri doğ- ru dürüst telaffuz edemez. Evde konuştuğumuz dilin, Rönesans yazan Cervantes'ın Don Kişot'u yazdığı dille aynı dil olduğunu, Sezar'ın, Ikcitus- un, Brütüs'un, Neron'un, Cali- gula'nın, Titus'un, Hadriyanus- un konuştuğu Latincenin deva- mı olduğunu 17-18 yaşlanmday- ken fark ettim. Annemin dilin- den eskisi kadar utanmaz ol- dum. Yahudi Ispanyolcası, Roma döneminden günümüze uzanan ve cânlı bir Akdeniz müzesi olan ilginç bir dil. Toplama kamplanndan sağ çıkan Brüksel doğumlu Hayım Vidal Sefıha işte bu çok eski dili yaşatma çabasında. Bilgiçliği sürdürüyorum: tn- sanı toprağından sürmek antik bir âdet herhalde. Roma'nm, Fi- listin'den sürdüğü Yahudilerin bir kjsmı, o devirde tıpkı Filis- tin gibi koca imparatorluğun mülkü olan Iberya Yanmadası'- na yerleşti. Iberya Yahudileri da- ha önce konuştukları Sami kö- kenli Arami dilini bir iki kuşak- ta unutarak, efendileri Titus ve Roma'nm dilini konuşmaya ko- yuldular. Bu anlattıklarun, bi- limsel olarak kısmen doğnı kıs- men yanlış. Biliyorum, ama önemli olan insanlann inanma- sı. tmparator Titus'un kendi di- li olan Latince, daha sonra Ital- yanca, Fransızca, tspanyolca, Portekizce, Rumence, Katalan- ca, Oksitanca gibi dillere ve bu Viyana'dan Sosyete, krahnı kaybetti AHMET ARPAD VtYANA — Hava karanhk. Kent soğuk. Tuna'dan buz gibi bir rüzgâr esiyor. Katedral Ala- nı'nı geçip, Kaertner Caddesi- ne giren insanlann acelesi var. Tiyatroya gidiyorlar. Salonlar her akşam dolu. özellikle Burg Tiyatrosu, Claus Peymann'ın genel yönetmenli- ğinde son yülarda başandan ba- sarıya koşuyor. Alman Peymann bir tiyatro çılgını. Ve de inatçı. Kaertner Caddesi, birkaç sa- at sonra. tnsanlar yürüyor. Ağır ağır. Opera boşalmış, tiyatrolar da. Kadınlar kürklü, erkekler lo- denli. Sokaklannda lokanta ve şaraphaneler müşteri bekliyor. Tiyatrodan çıktıktan sonra he- men eve gitmez Viyanabv Bazısı o akşam Hotel Sacher'- in bannı yeğliyor. Kentin bu en ünlü oteli operaya çok yakın. Tarihi yapının salonlan ışıl ışıl. Değerli eşyalar arasında gezinen insanlar zengmin zengini, ünlü- nün ünlüsü. Çoğu müşteri, bu otelde yıllar boyu bir trajedi oy- nanmış olduğundan habersiz. Avrupa'nın ünlü otelleri ara- suıda sayüan Hotel Sacher'in sa- hibi ve yöneticisi Peter Giirtler birkaç hafta önce yaşamına son verdi. 44 yaşındaki Gürtler can- hhğı, neşesi, çekiciliği ve de ya- kışıklıhğı ile Viyana sosyetesinin en önde gelen isimlerindendi. Kentin tath yaşamında dans eden gibi gezinen bu insan bir ruh hastasıydı. Perde arkasında olup bitenlerden, geçirdiği kriz- lerden ve sorunlanndan hiç kim- seye söz etmezdi. Çoğu zaman doktoru bile ça- resiz kalırdı. tlaçlannı fırlatıp atar, şov dolu yaşamını sürdü- rilrdü. Kraliçe Hizabeth ve Kra- liçe Silvia, Karajan ve Bernste- in, Henry Kissinger ve Ronald Reagen'ı otelinde ağarlar, Viya- na Opera balosunda prenses Ca- roline, Adnan Kaşıkçı ve Avru- pa'nın ünlü işadamları ile aynı locada oturuıdu. Geçen yıl Salz- burg'da satın aldığı österreic- hischer Hof Oteli ile Avrupa'nın başarılı otelcileri arasına giren Gürtler'in, oğlu ve kızına 140 milyon mark servet bıraktığı söyleniyor. Peki böylesine ilginç bir kişi niçin son vermişti yaşamına? Hastalığı soydan geçme idi. Gürtler'in büyükbabası ve baba- sı da aynı nedenlerle kendileri- ni vurmuştu. Operalar, tiyatrolar ve oteller kenti Viyana renkli bir kişisini yitirdi. Ormanlarla çevrili Per- nitz'deki villasında av tüfeğini ağzına dayayıp, tetiğe basan Pe- ter Gürtler'i, Viyana sosyetesi kolay kolay unutmayacak. An- cak Tuna kıyısındaki bu güzel kentte dedikoduiarın, skandal- lann ve alışılmamış olayların da sonu gelmeyecek. Şiiri fazla sevmesem de Lor- ca'nın, Neruda'nın şiirlerini yaz- dığı dilden, "kınnu" şekünde de olsa bana bir şeyler bıraktığı için, tıpkı benden önce ve son- ra yarattığı milyonlarca varhk arasmdan beni "seçtiğine" şük- rettiğün gibi, Tannya şükrettim. Daha sonra, gözlerım kapandı ve Tannyı göremez oldum. Gör- sem de görmesem de yaygın de- yişiyle, "bulaşık suyu" gibi bir dil konuşuluyordu evimizde... Hayun Vidal Sefiha, 67 yaşın- da... Brüksel doğumlu. Babası Kadıköylü, daha doğrusu Değir- mendereli. "Sefiha" ise teneke- ci demekmiş. Birinci Dünya Sa- vaşı'ndan sonra İstanbul'u bıra- kıp ailece Belçika'ya gitmişler. Küçük Hayım'ın sıkıntı içinde yaşayan anası ve babası toplama kamplarında kalrnış, oradan dönmemişler. Hayım tbranice "yasam" demek... "Vidal" da hayata ait olanın Latincesi. Ya- ni iki adı da aynı anlama geli- yor. Kendisi kamptan sağ çıkmış. Kolunun iç kısmında 7 rakamlı bir dövme var. Yaşama bağhlığı o kadar güçlü ki, ta atası saydık- lannın, dedelerinin, Titus'un lej- yonlanndan öğrendiği ve bir da- ha da unutmadığı, bir yığın de- ğişim geçirerek günümüze kadar gelen bu dili mümkünse bu dün- yada, en azından yazdığı kitap- lannda yaşatmaya karar ver- mis... Yaşamının kalan bolümünü "Yahudi tspanyokasT ve bu di- lin "can çekişmesi"ne ayırdı Vi- dal... Paris'te, Sorbonne'da, Brüksel'de, Kudüs'te, Selanik'te, Madrit'te Don Kişot'un yel de- ğirmenlerine saldırması gibi, canlı bir Akdeniz müzesi olan bu dilin eşsiz kültürel zenginlik- leri beraberinde taşıdığuıı anlattı durdu. Anadüinin "bulaşık suyu" gi- bi olmadığını, gerçek değehni gözler önünf serdi. Ben anne- mrn, anneannemin "bulaşık suyu" gibi bir dil konuşmadığı- nı epey bir süredir anlamaya başlamıştım bile... Ama artık emekliliğe doğru yol alan Vidal, benim bilmeden mirasına kon- duğum bu zenginliğin, gerçekte uçsuz bucaksız insanlık hazine- sinin bir parçası olduğunu anla- mamda büyük rol oynadı. Herkesin, yani hem sapın hem de samanın, 1492'de Sultan lkinci Beyazıt'ın engizisyondan kovulan tspanya Yahudilerini Osmanh topraklanna kabul fer- manını imzaladığı tarihi, tam 5 yüzyıl sonra kutlanmaya hazır- landığı bugünlerde, "Hayım Vi- dal Sefiha"yı Cumhuriyet oku- runa, önce Gelibolulu babam- dan ve Ankara-Çerkeşli ihtiyar hizmetci Emine'den öğiendiğim, kardeşlerimle konuştuğum Türkçemle tanıtmaya çahştım. New }brk9 tan Picasso'nun FBI dosyalarıÜnlü îspanyol ressam Picasso, Komünist Parti'ye üye olduğu için uzun yıllar FBI tarafmdan izlenmiş ve hakkında dosya tutulmuştu. Dosyalarda, Picasso'nun ünlü banş simgesi beyaz güvercininin 'Rus türü' bir güvercin olduğu da kaydediliyor. ŞEBNEM ATİYAS NEW YORK — Amerikan Federal Soruşturma Bürosu (FBI) başkanlanndan "sofuk savas fıühi" olarak tanınan J. Edgar Hoover, 1945 yıhnda Pa- ris Amerikan Büyükelçiliği'nde- ki özel ajanını Pablo Picasso'- yu izlemekle görevlendirdi. Hoover'in özel ajanına gön- derdiği 16 Şubat 1945 tarihli no- tunda "Picasso Oe Ugili herhan- gi bir bilgi eiine geçerse, Picas- so'nun günttn birinde ABD'ye gelmeye lt«ltıyına«ı durnmunda kallanılmak özere derhal bunu böroya bUdir" yazıhydı. Hoover'in Picasso'ya karşı gösterdiği bu hassasiyet, ressa- mm 1944'teyayımladığı "NiçİB komttnist oldum" başlıklı bil- dirgesinden kaynaklanıyordu: "Komünist partiye kablmaya karar verişim, gerek çalışmala- nma gerekse hayatuna verdjğün anlam açısından son derece mantıkb bir adımdır. Desen ve renk aracılığıyla dünya ve insa- na dair daba derin bilgi sahibi olma yollan aradun, o bilgi ki bizi özgürkştirebilir. Kendi yön- temlerimie her zaman en dognı- yu, en adili ve en iyiyi bu neden- k de en gttzeli seçtigimi soyle- dim. Ancak baskı ve isyan sıra- sında bütün buniann yeterli ol- madıgını, sadece resimk degil bütün varlıgımla savaşmam ge- rektigini ögrendim." 1950'de Picasso ABD'ye gel- meye karar verdi. Bu sırada res- sam, 12 üyeli Avrupa "Banş Delegasyononun" başım çeki- yordu. "Dünya Banş Partizan- lan Kongresi" adlı delegasyon ABD Dışişleri Bakanlığı tarafm- dan "dünyanın başta gelen ko- münist cepbe örgütü" olarak ni- telendirildi ve Picasso dahil gruptaki kimseye giriş vizesi ve- rilmedi. Hiçbir zaman ABD'ye gelme- miş olan Picasso hakkında FBI'daki bu dosyalan geçen yıl yayımlanan "Tehlikeli Dosya- lar" kitabının yazan Herbert Mitgang, "bilgiye ulaşma öz- gürlüğü" yasasına dayanarak ele geçirdi. Mitgang The New York Times gazetesi sanat ekin- de bu hafta yayımlanan maka- lesinde Picasso dosyalannın FBI'dan talebinden tam iki yıl sonra gönderildiğini kaydedi- yor. Tümüyle sansürlenmiş ola- rak gönderilen dosyalarda Pi- casso'nun ABD'ye giriş vizesi- nin reddedilmesine gösterilecek tepki konusunda Amerikan Pa- ris Büyükelçisi'nden zamanın Dışişleri Bakanı Dean Ache- son'a gönderilen mektup yer alı- yor: "Picasso'nun dünya capm- da tanınan biri olduğunu göz önünde bulundurursanız ABD'- nin kendisine vize vermeyi red- detmesi entelektüel ve iiberal cevrelerde ABD'ye karsı olum- suz bir bakış doğmasına neden olacaktır. Bizim 'Komünist Ba- nş' propagandasından korktu- gumuz izlenimi verecektir. E^er giriş hakkında olumsuz karar verUirse bu durumda Voa (Vo- ice of America) sözcüsünün bir açıklama yaparak ziyaret sebe- binin banşcil amaçlı olmadığı- nı, tümüyle siyasi amach oldu- ğunu, profesyond faaliyetlerie bağlantıh olmadığını söylemeli- dir. Her iki durumda da kara- nn bir an önce verilmesi yerin- de olacaktır, aksi takdirde ko- münist partiye bu darumdan yararlanma imkânı çıkacaktır ki tabii bu da onlann temel istegi- dir." Dosyalar, FBI'nın Picasso'yu 1971 'de ölünceye dek 25 yıl sü- re ile izlediğini gösteriyor. 187 sayfalık dokümanlar "Güvenlik Konusu-C" başlığı ile sınıflan- dınlmış. C, komünisti ifade edi- yor. Dosyadaki 1949 tarihli bir kayıt şöyle: "Bilindiği gibi ko- münistler nluslararası kampan- yalamun ambiemi olarak tspan- yol ressam Pablo Picasso tara- fından çizilen bejaz güvercini seçtiler. Bu kuş Rus trompetçi- si olarak bihnen bir türe ahtir." Picasso'nun Charlie Chaplin ile ilişkisine de dikkat çekiyor FBI dosyalan. 195O'de senato göçmen ve vatandaşhk komite- sine FBI tarafmdan gönderilen notta "Chaplin'in dunımunu iocelerken Pablo Picasso'ya çektigi bir telgraf ortaya çıkü. Picasso, Fransız Komünist Par- tisi üyesi olduğunu itiraf edea biridir. Chaplin, Picasso'yu ABD'ye karşı gösteriler düzen- lemeye çagınnıştır." Hayatm cilvesi oisa gerek, Pi- casso'nun kendisi değil, ama fi- kirlerini taşıyan tablolan ABD'- ye pek çok kez geldi. Üstelik New York'ta 1989'da yapılan açık arttırmaJarda Amerikalı müsteriler tarafmdan 50 milyon dolar gibi rekor rakamlar öde- nerek satın ahndı. Dünya rekor- larının arasına katıldı. Kimile- rine göre bir tablonun değeri "tual ve boya fîyatı üzerinde kapitalist spekülasyon"dan iba- rettir. Buna en çok şaşıran da FBI. s Kölnden Karnavalda Türk prensAlmanya'da her yıl yapılan karnavalda bu kez ilginç bir olay var. Her yıl 11. ayın 11. günü saat ll'i 11 geçe başlayan karnaval için Leverkusen'de Ali Bulut adlı lokantacı bir Türk, 'karnaval prensi' seçildi. Bir 'yabancı' ilk kez karnaval prensi seçiliyor. ULYA ÜÇER BERLİN'DE TÜRBANLITEZGAHTAR — Kreuzberg'deki Türk mahallesinde turbanlı Türk kadınlan, Sovyet üniforması giymiş Türk delikanldan ile biriikte, Doğu Aimanya'dan kalan 'tarihi mallan' işportada satıyorlar. Bertin'den Türkler duvar satarBerlin'de çarşaflı Türk kadınlan ve Rus üniformalı beş vakit namazındakiler kızıl yıldız, apolet ve duvar parçaları satıyorlar. Turistler, duvar kalıntılarmdan sonra Türklerin yaşadığı semt olan Kreuzberg'i ziyaret ediyorlar. MİNE G. SAULNIER BERLİN — Her kentin bir sesi vardır. tstanbul, şafak vak- ti martı çığlıklandır. Paris, ka- panan metro kapılarının sesi. Madrid, bir sabah, bir ayakçı kahvesinin "Expresso" tıslayışı. Berlin ise, vardiya düdükleri- nin "memleketlisi". Çirkin bir kent değil Berlin. Ama gittikleri yerde, kendi soy- daşlarının sıcakbğını arayan Türklerin, yıllardır "Ah Berlin, vah Berlin!" diye anlattığı de.n- li güzel değil. Berlin'in özelhği duvanymış, bunu da en iyi Wün VVenders gönnüş. Şimdi o duva- rı bizimkiler satıyorlar. Hava sert, soğuk. Friedrich Caddesine tezgâhtar kunılmoş. KaraçarşafhTürkkadıııian,üs- tü boyalı beton parcaaklaruıda Berlin'i satıyorlar. Yanlanada efendileri, oğullan, Rus ünifor- malan giymiş, Sovyet askerleri- nin sapkalanııı, kalpaklannı, yüdıziannı ve apofederini pazar- hyoriar. tnsao, hayal gördüğü- nü sanıyor. Yahu bu adamlar, kırmızı görünce "urun komünis- te!" diye programlanmamışlar mıydı? Bu ne kıhk? Berlin Duvarı satan turbanlı bir Türk kızının fotoğrafını çe- kiyonım. Bana, "sokak kadını" diye bağınyor. Oysa Berlin so- kaklannda "saüş" yapan o. Malatya'dan beri epeyce yol almış üstelik. Sadist bir gülü- cükle, "resmini gazeteye basacağun" diyorum. Hırsından yüreğine iner diye umutla bek- liyonım. Çarşaflı Türk kadınlan ve Rus üniformalı beş vakit nama- zmdakilerin yanı başına, Kürt- ler tezgâh kurmuşlar. Kreuzberg duvarlarında, "Kürdistan'ın kurtulusunu Mao Çe Tung'un ideolojisinde" arı- yorlar. Anadolu'dan kalkıp Ber- lin'de Çin eliyle Kürdistan kur- mak için gerçekten düş gücü gerek. En büyük ihraç malımız gali- ba marjinallerimiz. Berlin, su üstüne kurulmuş bir kent. Üstü açık bir nehir va- puruyla Potsdam'a gidiyoruz. 18. yüzyüda çılgın bir mühendis, kentin su pompasını banndıran yapıyı, "Kiteh" bir cami anlayı- şıyla yapmış. tçi ve dışı Osman- lı arabeskleriyle süslü bina, as- lmda Alman tekniğinin görkem- li bir amtı. Gıcır gıcır buhar makinesi, dev pistonlar, bir mahşer gürül- tüsüyle yapay camii inlejivor, tu- ristlere gösteri yapıyorlar. Ben- ce Doğu-Batı Berlin kanşık, kentin en ilginç yeri burası. Postdam'da caddeler, hâlâ es- ki ideolojik adlanru taşıyorlar. Okullarda büyük kargaşa var. Marks'h Engels'li müfredatın yerine yenisi konmamış henüz. Öğretmenler, "resmi tarihi" na- sıl okutacaklannı bilemiyorlar. Berlin, "24 saat yaşayan kent", deniyor. Bu kentin 24 sa- at yaşadığını söylemek için Madrid'i görmemiş olmak gerek. Kudam Caddesi'ne bayılmak, ancak Paris'i tanımamakla olası. Berlin'in bellibaşh özelliği, is- tense de istenmese de ve kanır- ta kanırta Türkler. Kenti görme- ye gelen yabancılar, önce eski duvarm giderek silikleşen arusı- m, sonra da Türklerin Kreuz- berg semtini ziyaret ediyorlar. Avrupa'da iki kentin simgesi, "ayı". Madrid'in soyluluk arma- sında kızılak ağacına uzanan bir ayı motifi vardır. Berlin ise tek başına bir "ayı". Caz konserinden çıküğımız Filarmoni Sarayı'nın önünde, taksi kuyruğuna girdik. İnsan- lar sıraya aldırmadan taksilere hücum ediyorlardı. Böyle bir şe- yi Madrid'de yapmaya kalksa- nız, adamı oyarlar. Tegel Hava- limam'nda da durum böyleydi. Alman disiplini, geride kalmış. Berlin, pus renkli bir düş. Her şeyde "knllanılınık" amacının önden gelip estetiğin "artçı'' kal- dığı bu kentte; Almanıyla Tür- küyle ve konuşulan "nach"lı di- liyle, Berlin'in "ayısı" şahlan- mak üzere. KÖLN — Ren yöresinde kar- navahn başla düdüğü geçen pa- zar günü çaldı. Eğlenceler 3 ay kadar kapalı toplantılar halin- de sürecek, şubat başından iti- baren sokağa taşmaya başlaya- cak ve aynı zamanda kışın uğur- lanışını simgeleyen çılgın doru- ğuna ulaştiktan sonra 13 şubat- ta sona erecek. Köln taraflannda bu yıl kar- navalın Türkler için bir "ilk" yanı var. Komşu kent Leverku- sen'in karnaval derneği lokan- tacı Ali Bulut'u "I. Ali" namıy- la "Karnaval prensi" seçti. Ali Bulut 13 şubata dek birçok kar- naval toplantısına başkanhk edecek, eğlencelerin başı olacak, Leverkusen karnavalmı o tem- sil edecek. Bir yabancı ilk kez karnaval prensi seçiliyor. Uyu- mun doruğu diye işte buna denir. Karnaval "start"ı her yıl ll'inci ayın ll'inci günü saat ll'i 11 geçe verilir. 11 rakamı- nın karnavalcılar için kerameti nereden geliyor, onu kimse ke- sinlikle bilmiyor ama bir dizi ri- vayet \e yorum var. Kamavalla ilintili olarak 11 rakamı ilk kez 1391 yıhnda ta- rihe geçmiş. Kleve kontu I. Adolf 1391 yılmın ll'inciayının 11 'inci günü bir karnaval derne- ği kurdurmuş ve o günün 11 'inci belgesi olarak derebeyliğinin ka- yıtlarına geçirdiği bu derneğin riti olarak da üyelerin her yıl 11 gün boyunca yiyip içip eğlene- cekleri bir toplannda bir araya gelmelerini öngönnüş. Bir başka anlatıya göre 11 ra- kamı ortaçağda sınırsızlığın sim- gesi. 10 rakamı Musa'dan beri Tann'nın 10 buyruğunu anım- satırken, on bir Tanrı buyruk- larım aşma anlamını taşıyor bu yoruma göre ve içe dönük, din- dar, eğlenceden uzak yaşamın bırakılıp her türlü günaha açık günlerin başlamasındaki 11 sa- yısırun özelliği bu dini simgeyle açıklanıyor. On bir sayısı 19'uncu yüzyı- lın başlannda ise eşitlik sembo- lü. Ve karnaval başhğımn altm- da zengin de bir, fakir de çün- kü kıhk değiştirince kimsenin kimliği fark edilemiyor. sayın doktor ve eczacılara Yeni ampisilin esteri preparatımız P>enbakbakampisilin 400 mg'lık 10 tabletlik ambalajlarda tıp kullanımına sunulmuştur. ASTRA, İsveç özgün ürünüdür. ® Tescıl edılmış marka Mikotik enfeksiyonların lokal tedavisinde NizoralKrem%2 ketokonazol 30 g'lık ambalajlarda tıp kullanımına sunulmuştur. ı JANSSEN I PHARMACEUTICA Belç.ka bsan» ile ® Tescıl edılmış marka Eczacıbaşı Buyukdere Caa 185 Levent 80710 Istanbul Fransız devrimi döneminde on bir rakamınrn Almancası 'elP sözcüğünü bir kısaltma ola- rak görüyoruz. Devrimin üç sk> ganı bu sözde birleşiyor: E har- fı egalite (eşitlik), L liberte (öz- gürlük), F harfı de fraternite (kardeşlik) karşılığı. On bir rakamımn özelliğiyle ilgüi bir diğer yorum ise köy ya- şamından kaynaklamyor. Buna göre 11 kasım, yani 11 'inci ayın ll'i çiftçinin toprak işine ilkba- hara kadar ara verdiği gün. Çiftlik çahşanlanna o gün mev- simlik ücretleri ödeniyor ve top- rak işinden tatile giriş şerüiklerle kutlanıyor. İşte, günümüze dek korunan bir geleneğin, karnavala 11.11 günü saat ll'i 11 geçe başlama geleneğinin kimi gerçek, kimi hayal ürünü, belki de hepsi bir- den doğru kaynaklan. Günün karnavalcılanna bakılırsa, tek çizgiden oluşan 'bir' sayısının tekran olan 11. ayın 11. günü saat ll'i 11 geçe en aymaz ca- hilin bile aklında kalacak kadar basit. Kaynak öyküleri bir ya- na asıl keramet de burada yatıyor. Wmhüıgtondan Kim korkar AIDS ? ten? KARACA MESTÇİ WASHINGTON — Kentin göbeğindeki Amerikan üniversi- tesinde hayat sabah temizliğini yapmaya banyoya giderken üs- tünde iç çamaşırlan dışında hiç- bir şeyi olmayan sanşın hatun- ların günaydınlanyla, acaba de- podaki su biter mi korkusu ol- madan alman duşlarla, çiçekli Mudo donumun ne kadar seksi olduğunu imalı imalı belirten kızların kıkırdamalarıyla başlı- yor. Doksanh yülara AIDS korku- suyla girdiği sanılan Amerikan gençliği ilk cinsel ilişki yasının ortaİama 17J0,15-19 yaşlan ara- sındaki gençlerin yüzde elli üçü- nün cinsel olarak aktif olmasıy- la adeta 68 kuşağı ebeveynleri- ne taş çıkartıyor. VVashington Post'ta yayımla- nan bir anket düzenli olarak cin- sel ilişkide buhınan gençlerin sa- yısının 1973'ten 1988'e yüzde seksen artmasına karşın prezer- vatif kullanımımn da aynı oran- da artıp yüzde ellilere dayandı- ğım bildiriyor. Alan Guttmacher Enstitüsü- nün ikinci başkanı Jacqueline D.Forrest "Sanınm birçok in- san, kamuoyundaki, AIDS'ten tek kurtuluş cinsel Oişldye müm- kün olduğu kadar az girmekle mümkün olduğu görüşünden dolayı, gençler arasındaki cinsel iüşki oranuun düşmesini bekle- di. Anketin sonuçlan tam bir sürpriz oldu" diye belirttı görüş- lerini. Bu arada yeni bulunan ve pi- yasaya sürülmesi an meselesi olan beş yıl etkili doğum kont- rol hapları kamuoyunu birbiri- ne katü. Aspirin büyüklüğünde- ki bu yeni hap küçük bir operas- yonla koltukaltı derisinin altına yerleştirilerek geleneksel doğum kontrol hapının görevini beş yıl süreyle yapıyor. AIDS'le savaş dernekleri, bu yöntemi benimseyen bir sürü genç prezervatif kullanımım bı- rakabilir, bu da AIDS'in daha da hızlı bir şekilde yayümasma yol acacaktır diyerek hapın pi- yasaya sürühnesine karşı çıkı- yorlar.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear