25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/12 PAZAR KONUĞU 7 EKİM 1990 EskiDışişleriBakanı VahitHalefoğlu: Türkiye Örtadoğu'da rol almalıIrak'ın 2 ağustosta Kuveyt'i işgal etmesi ile patlak veren Körfez krizi iki aydır gerginüğinden bir şey yitirmeden sürüyor. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin önce ekonomik ambargo, sonra da deniz ve hava ablukaları uygulama kararlan Irak'ın tutumunu değiştiremedi. Dünya teşkilatında şimdi ambargo etkisiz kaldığı takdirde Irak'a karşı askeri yaptırım uygulanması konusu tartışılıyor. Dış Haberler Servisi şefimiz Ergun Balcı, Körfez krizinin Türkiye açısından çeşitli yönlerini eski Dışişleri Bakanı Vahit Halefoğlu ile görüştü. SOYLEŞİ ERGUN BALCI PAZAR KONUĞU I Saym Halefoğlu, Türkiye'nin Körfez krizinin başlamasından bu yana izlediği poli- tikanın ve bupolitikanın oluşturulma şeklinin, Türkiye'nin çıkarlan açısından bir değerlen- dirmesini yapar mısınız? Türkiye, BM'nin kurucu bir üyesidir. BM'nin kararlanna, hatta daha önce 1. Dün- ya Savaşı'ndan sonra kurulmuş olan Milletler Cemiyeti'nin kararlanna uymuştur ve yaptı- rımlan da daima uygulamıştır. 1935-36 yılla- rında Italya'nın Habeşistan'ı işgali üzerine Milletler Cemiyeti'nin kararlaştırdığı yâptınm- ları da o zaman kabul etmiştir. Bugün yaptığı da BM Güvenlik Konseyi'nin Irak'a karşı al- dığı ambargo kararını uygulamaktır. Bu kararı hemen uygulamış olması ülkede bazı tartışmalara yol açmıştır. Kimi yorumcu- lar bunu çabuk alınmış bir karar olarak gör- müş, kimi yorumcular ise bunu onayiamıştır. Olaylar açıklığa kavuştuktan sonra hüküme- tin o zaman kamuoyu tarafından bilinmeyen bazı nedenlerle bu kararı zamanında alması- nın doğruluğunu ortaya koymuştur. MHBHfiu nedenler neydi? Örneğin biz petrol boru hatlannı kapattık. Göriinen şu ki petrol boru hatlarının birini Irak zaten kapatmış, ikincisinin kapasitesini de yüzde 30 oranında azaltmıştır. Ve gene sonra elde edilen bilgiler, petrol alacak kimse bulun- mayışı nedeni ile boru hatlannın bir iki gün içinde kapatılmasının kesinleşmiş olduğudur. Sonuç olarak Irak kapatacağı yerde biz BM karan uyarınca boru hatlarını kapatmış olmayı daha avantajlı görmüş olduk. İkincisi, bildi- ğiniz gibi o sırada ABD Dışişleri Bakanı Ja- mes Baker'in Türkiye ziyareti vardı. Baker'ın ziyaretinden önce boru hattını kapatmak hü- kümetin uygun bulduğu bir karar oldu. Aksi takdirde "James Baker geldi; baskı yaptı, hü- kümet bu baskrya dayanamadı" gibi yorum- lar yapılabiürdi. Ayrıca, hükümet bu davra- ruşını dış politikada bir kararlılık gösterisi ola- rak yaprruş oldu. Yani şimdiye kadar dış poli- tikasında hareketsiz ve daima başkaJannın pe- şinden koşan bir ülke manzarası arz eden Türkiye'nin böylesine yaşamsal bir konuda beklemeden ve kendisi karar vererek tüm di- ğer ülkeJerin önüne geçebiieceğini göstermiş ol- du, bu da Türkiye'ye prestij kazandırdı. •••••/toz; yorumcular hukümetin boru hattını bu kadar çabuk kapatmasım, Irak'ı ge- reksiz bir kışkırtma olarak gördüler. Siz bu gö- rüşe katılıyor musunuz? Hükümet biraz bek- leyemez mi idi? Şimdi anlattığım bu nedenler düşünülünce, bunu bir Türkiye-Irak ilişkisi olarak görme- mek gerek. Çünkü bizim dış politikada yıllar- dır izlediğimiz ilke, Araplararası ilişkilerde Türkiye'nin taraf olmamasıdır. Taha Yasin Ramazan diyor ki, "Ben Cumhurbaşkanı Özal'la görüştüjn ve İran-Irak savaşında oldu- gu gibi Türkiye'nin tarafsız kalmasını iste- dim." Burada tarafsızlık söz konusu değildir. Burada bir yandan saldında bulunmuş, ulus- lararası hukuku çiğnemiş ve kuvvet kullana- rak komşusu olan ufak bir ülkeyi işgaJ etmiş bir ülke, öte yanda bunun ardından BM Gü- venlik Konseyi'nin aldığı bir karar var. Bu ne- denJe, Irak'ın alınması için bir sebep yoktur. Irak'ın bunu normal karşılaması gerekir. \Efendim, Helsinki zirvesinden sonra Cumhuriyet'e verdiğiniz demeçte şöyle demiş- tiniz: "Helsinki zirvesi krize bir siyasal çözüm bulunma şansını yarattı. Türkiye bu fırsatı iyi değerlendirerek banşçı çabalannı yoğunlastır- malı. Bu şekilde dünya kamuoyunda saygın- bğı da artar.'' Peki, gelişmeler sizin bu temen- niniz doğrultusunda mı oldu? Gelişmeleri izlersek, bu temennimin bugün- lerde bir hayli taraftar bulduğunu görebiliriz. •••••/ten Türkiye'nin izlediğipolitika açı- sından soruyorum efendim. Türkiye barış ça- balannı yoğunlaştırdı mı? Sizin temenniniz doğrultusunda politika izledi mi? Sanınm izledi. Çünkü dikkat edersek ilk za- manlar daha sert açıklamalar ve daha katı tu- tumlar sergilenirken, bir süredir bu sorunun diyalog yoluyla, banşçı yollarla da çözülebi- leceği konusunda pek güçlü olmasa da müte- vazı da olsa bazı açıklamaiara, işaretlere rast- hyoruz. Genel gelişmelerin ışığında daha esnek bir tutum göze çarpıyor. WtKKKâHükümetin, yabancı ülkelere asker gönderme ve yabancı askerleri davet etmeyet- kisini almasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu bir anayasa konusu. Bunun tartışması- nı benim yapmam doğnı olmaz. Benim alanım uluslararası ilişkilerdir. Bu konuda konuşma- mayı tercih ederim. Bu, hukümetin bir kara- ndır. Anayasal bir sorundur. Diğer partileri ve Meclisi ilgilendirir. Hükümet diyor ki, "Ben bu yetkiyi kuvvet kullanmak için aJmıyorum. Fakat elimde bulunsun. Bu bana bir müzake- re olanagı sağlar. avantaj sağJar" diyor. Bu- na karşı olanlar da şöyle diyorlar: "Bu avan- taj sağlamaz. Aksine dezavantaj olur. Çünkü bu yetkiye sahip oldugunuzu bilen müttefik- leriniz size baskı yapabilir". Bu öyle bir şey ki güçlü olduğunuz zaman, lehinize işler, za- yıf olduğunuz zaman da aleyhinize işier. Za- ten coğrafi konum da öyledir. Hükümetlerin durumu da öyledir. Ülkeler güçlü olduğu za- man tüm bu etkenler lehte, zayıf olduklan za- man da aleyhte işlerler. Türkiye güçlü müdür, yoksa güçsüz müdür? O da ayn bir konudur. ^MHHSay/n Özal'ın ABD gezisinde bir Amerikah yetkilinin şu sözleri, basınımızda ge- niş yer aldı. "Türkiye 'den çok memnunuz. Hiçbir talebimize hayır demiyor". Bu gibi açıklamaiara fazla önem vermemek gerek. Herkesin diplomatik bir dille, fikirleri- ni zarif bir şekilde ifade edebileceğini bekle- mek doğru olmaz. Amerikah bunu içinden geldiği gibi, gazetelerden aldığı birtakım bil- gilere dayanarak Türkiye'yi belki övmek iste- yerek, bu şekilde bir ifade kullanmış olabilir. Şimdi, buna dayanıp da "Türkiye her şeyi ver- di. Ama hiç bir şey almadı" gibi bir sonuca varmak doğru olmaz. WmmmmABD'den Türkiye'nin Körfez'e asker göndermesiyolunda bir talep gelse. Türkiye as- ker göndermeli mi size göre? Bu, önemli bir nokta. Biliyorsunuz, Ame- V A H İ T HALEFOĞLU1919yılında Antakya'da doğdu. Hatay'ın Türkiye'ye katılmasma ilişkin gösterdiği faaliyetler nedeniyle Fransızlar tarafından iki ay hapis cezasına çarptmldı. Yüksek ö'ğrenimini Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde yaptı ve fakülteyi pekiyi dereceyle bitirdi. Siyasal Bilgiler FakUltesi'nden mezun olduktan sonra Dışişleri Bakanlığı 'nda çalışmaya başlayan Vahit Halefoğlu, genel sekreter ve Siyasi tşler Genel Müdürlüğü görevlerini yürüttükten sonra Beyrut, Moskova, Lahey ve Bonn büyükelçiliği gö'revlerinde bulundu. Daha sonra Dışişleri Bakanı görevine getirildi. Vahit Halefoğlu evli ve iki çocuk babası olup Fransızca, İngilizce, Alntanca ve Arapça bilir. noktalara şu ya da bu şekilde temas edilmek- tedir. Filistin sorunu çözümlenmeden Ortado- ğu'ya barış gelmesi danaksızdır. Petrolün sağ- ladığı büyük servet bir avuç insanın elinde kal- dığı sürece, Ortadoğu ve Arap dünyasına ba- nş gelmesi mümkün değildir. Ortadoğu'da ya- ratılacak olan bölgesel bir güvenlik sistemine, mutlaka taraflann katüması ve yerlerini alması şarttır. Bu bölgesel ittifakm, geçmişteki örnek- lerinin başansızlıkla sonuçlandığını anımsaya- rak, aynı hataları tekrarlamamakta yarar vardır. Bağdat Paktt ile CENTO'yu kastedi- yorsunuz, yanılmıyorsam? Evet. Bağdat Paktı, CENTO ve diğerlerinin Arap dünyasında yarattığı tepkileri görmemiz şarttır. Belki ünlü Mısırh yazar Hasan Heykel'- in söylediği gibi vaktiyle nasıl Avrupa toplu- lukian, kömür-celik birliği üzerinde kurulmuş- sa ve bu temel uzerinde yavaş yavaş bir Avru- pa birliği şekillenmişse, petrol uzerinde kuru- lacak böyle bir ittifakın da zaman içinde Arap- lararası ilişkileri etkilemesi ve petrolün Arap dünyasında daha sağlıklı biçimde dağılmasını sağlaması mümkün olur. ABD Dışişleri Bakanı James Baker de Ortadoğu'da bölgesel bir güvenlik sistemi kurulmasını önermişti. Evet şimdi herkes bunu konuşuyor. Bu na- sıl bir şey olacak. Yani biz orada gidip, jan- darmalık mı yapacağız? Hatırlarsmız. Ameri- kahlar krizin başlannda "biz burada uzun süre kalacağız" dediler. Ama Arap ülkeleri o den- li sert tepki gösterdiler ki, Beyaz Saray tutu- munu değiştirerek, "Kriz biter bitmez, Ame- rikan birlikleri çekilecek" dedi. Şimdi Ameri- kan kuvvetleri bölgeden çekilince boşluğu kim dolduracak? Boşluğu doldurmak için şimdi 'bölgesel güvenlik sistemi' görüşü ortaya atı- hyor. Bu nasıl olacak? Bu sistemde Arap ül- kelerinin mutlaka rol oynaması şart. îşte o za- man Türkiye'nin anahtar ülke olarak ortaya çıktığjnı görebiliriz. Halefoğlu "Türkiye güçlü olduğu sürece başka ülkelerin ne petrol jandarmalığını ne de bekçiliğini yapar.Türkiye kendi çıkarlarının bekçisidir" diyor. rikahlarla Sovyetler arasında bu konuda şim- diye kadar bir görüş birliği oluşamamış. Kör- fez'e giden birliklerin ne şekilde yönetildiğini kamuoyumuz yeterince bilmiyor. Bildiğiniz gi- bi iki grup asker gidiyor Körfez'e. Batıhlar ve Müslümanlar. Müslümanlar Suudi Arabistan'- ın komutası altına giriyor. Batıhlar ise müm- kün mertebe Amerikalıların komutasına gir- mekten kaçmmaya cahşıyorlar. Amaç, bir ol- dubitti ile Amerikalıların onları bir macera- ya sürüklemesine engel olmak. Bu iki kuvvet arasında da koordinasyonu sağlamak sorun oluyor ve ne şekilde buna müdahale edilebile- ceği belli olmuyor. Şimdi Körfez'e nasıl asker gönderilebilir? Ya NATO çerçevesi içinde, ya BM şemsiyesi al- tında ya da ikili anlaşma ile. İkili olarak gön- derecek olursamz bu üç şekilde olabilir: Ya Körfez'e Yunanistan'ın yaptığı gibi bazı savaş gemileri gönderirsiniz. Ya lojistik veya yardım- O,Ttadoğu'da üç temel sorun vardır. Filistin sorunu, petrol sorunu ve bölgesel güvenlik ve çağdaşlaşma sorunu. Filistin sorunu çözülmeden, petrolün sağladığı muazzam servet bir avuç insanın elinde kaldıkça Ortadoğu'ya barış gelemez. Belki de önümüzdeki gelişmeler bu üç konuyu birden ele alıp yeni bir Ortadoğu yaratmaya yönelik olacaktir. cı kuvvetler gönderebilirsiniz. Sözgelişi sağlık ekipleri vs. ya da sembolik bir kuvvet gönde- rirsiniz. Bu kararı verirken çok dikkatli dav- ranmak gerekir ve bunun Türkiye'nin yarar- lanna, eski deyişle "âli menfaatleri"ne uygun olup olmadığını ve buna karşıhk Türkiye'nin neler sağlayabileceğini iyi düşünmek, kâr-zarar hesabını iyi yapmak gerekir. Kâr-zarar deyin- ce sadece maddi bakımdan düşünmüyorum. Uzun vadeli kâr-zarar bilançosunu iyi tahmin etmek gerek. ITürkiye bu krizin .başmdan beri, BM'nin tüm kararlanna yine uyarak, ama Irak'ı da biraz daha az kızdıracak bir politika izleyebilir mi idi? Yoksa daha esnek bir poli- tika izlemesine olanak yok muydu? îlk günü ahnan karardan sonra (yani boru hat- tını kapatma ve ambargoya uyma) başka tür- lü hareket etmesi zor olurdu. Çünkü o zaman, başka türlü bir politikaya yönelmesi Türkiye'- nin prestijine, güvenilirliğine gölge düşürürdu. En kötü politika bir karan verdikten sonra, o karardan vazgeçmek ya da onu sulandırmak- tır. O zaman karşımzdakilere vereceğiniz me- saj da tam olarak verilmiyor ve yaptığınız işin de anlamı kalmıyor. Şimdi Türkiye bugüne ka- dar bu çizgiyi devam ettirdi. Belki, kimi zaman fazla ileri gider gibi göründü, kimi zaman ge- riler gibi göründü, ama çizginin yönünün doğ- ru olduğu ortaya çıktı. Çünkü, bir ilkeye da- yanmak ve sanlmak gerek. Bu ilke de BM il- kesi oluyor. Eğer mümkünse NATO ittifakı çerçevesi oluyor. • • M B Türkiye krizde Batı 'ya en çok destek veren ulkelerden biri oldu. Batı da bizim bu tutumumuzu bol bol övdü. Ama buna rağmen ATBakanlar Konseyi, Türkiye'nin tüm uya- rılarma karşın, Kıbrıs Rum yönetiminin üye- lik başvurusunu komisyona. havale etti. Bu davranış da ülkemizde kırgınlık yarattı. Türkiye'de basının da biraz teşviki ile şöyle bir tablo ortaya çıkıyor: Türkiye bir konuda cesur bir atılım yapınca, sanılıyor ki tüm so- runlar çözülecek. Dünyada böyle bir durum yoktur. Bunlar ayn bölmelerde değerlendiri- len konulardır. Tabii, birbirlerine etki yapar. Ama "Ben Körfez krizinde Batı'nın yanında yer aldım. Bundan sonra tüm diğer sorunlar benim istediğim gibi çözülecektir" gibi bir gö- rüşe saplanırsak o zaman buyük düş kırıklık- larına uğrarız. Ve bundan da kaçınmamız ge- rekir. Çünkü bu duygusal tepkilere yol açar. O da Türkiye'ye kazanç değil, zarar getirir. İH^^HH Herkesin paylaştığı bir görüş var. Bu kriz şu veya bu şekilde bittikten sonra Orta- doğu artık bundan önceki Ortadoğu olmaya- cak. Size göre nasıl bir Ortadoğu olacak? Bu konuda birçok görüş ortaya atılmakta- dır. Bana sorarsanız Ortadoğu'da üç önemli konu vardır: Fihstin konusu, petrol konusu ve bölgesel güvenlik ve çağdaşlaşma konusu. Bel- ki de önümüzdeki gelişmeler bu üç konuyu bir- den ele alıp, bir yeni Ortadoğu yaratmaya yö- nelik olacaktır. Dikkat edersek, Mitterrand, Kral Hüseyin, Hüsnu Mübarek'in açıklama- lannda, birçok yorumculann yorumlannda bu ISize kalırsa, Türkiye böyle bir düzen- leme içinde aktif rol oynamalt mıdır? Oynamalıdır. Türkiye Araplararası kavga- lara, çekişmelere katılmaz. Ancak Ortadoğu'- da olup bitenlere de seyirci, kayıtsız kalamaz. Kayıtsız kaldığı takdirde Türkiye'nin görüşü ahnmadan bazı oluşumlar ortaya çıkar ki o zaman Türkiye bundan beklediği yaran sağ- layamaz. Bu bölge Türkiye için yaşamsal bir bölgedir. Her bakımdan. Bu nedenle burada meydana çıkacak gelişmeieri Türkiye'nin etki- lemesinin, kendi çıkarlan açısından büyük ya- ran vardır. Bu konuda geçmişte deneyimler var. Bağdat Paktı ve CENTO. İkisi de işlemedi. Ye- ni bir deneyimin başarılı olacağı nasıl söyle- nebilir? Bu nedenle ben de ısrarla vurguluyorum. ürkiye, Körfez krizinden sonra bölgede kurulacak bir güvenlik sisteminin içinde yer almalı ve aktif rol oynamalıdır. Türkiye Araplararası kavgalara katılmaz. Ancak Ortadoğu'da olup bitenlere de seyirci, kayıtsız kalamaz. Kayıtsız kaldığı takdirde bazı oluşumlar ortaya çıkar ki o zaman Türkiye bundan beklediği yararı sağlayamaz. Hiç kimsenin henüz bu konuda kesinleşmiş bir görüşü yok. Ama eğer bu krizden sonra böl- gedeki Arap ülkelerinin hepsini bir araya ge- tirip konsensüsü, asgari müştereklerde buluş- malarını sağlayabilecek bir örgüt kurulabilir- se, değişik sonuç alınabilir. Ve bu sistem, sa- dece Arap ülkelerini kapsamayacak. Türkiye de girecek, belki îran, Pakistan, Afganistan da girecek. •^••i/4/na bu ülkelerin aralarında öylesi- ne derin görüş ayrılıklan, sistemleri arasında o kadar büyük farklar var ki. Nasıl uyum sağ- lanabilecek? Sözgelişi, bir laik Türkiye, Suri- ye ya da Irak 'la, dinci Suudi Arabistan ya da Afganistan 'la nasıl uyuşacak? Fransa ile Almanya arasında, iki Aimanya arasında, Doğu ile Batı arasında derin görüş aynlıklan, farklar yok muydu? Yani bu soru- na çok daha geniş bir perspektiften bakmak gerekecek. İsrail de girecek bu işin içine. W^KKMHelsinki zirvesinin ortak bildirisinde, Sovyetler'in deyeni bir Ortadoğu sistemine ka- tılacaklarına ilişkin isaret verilmişti. Doğru, Sovyetler de girecek. Belki İngilte- re de girecek. Ama yalnız onlar olmayacak. Bağdat Paktı ile fark da burada. Bağdat Pak- tı'nda, bir tane Arap ülkesi (Irak) vardı. Tür- kiye, Pakistan, İran vardı. Sonra da ABD ile lngiltere vardı. Belli idi ki bu eski ABD Dışiş- leri Bakanı John Foster Dulles'ın, Sovyetler'i kuşatmak için kurduğu sistemin halkalanndan biri idi. Önce NATO, sonra Bağdat Paktı, son- ra da Uzakdoğu'da SEATO... Şimdi NATO'- nun dışındaki tüm bu paktlar tarihe karıştı. Şimdi yeni bir, pakt demeyeceğin ama, bölge- sel güvenlik örgütünün, sisteminin kurulması zorunludur. Aksi takdirde bir yerde yine gtl- cüne güvenen bir ülke, zayıf bulduğu bir ül- keyi yutmaya kalkar ve dünyamızda da orman yasası devam eder. Bunu önlemek için BM şemsiyesi altında mı olur, başka bir şemsiye al- tında mı olur, ama bütün taraflann rızası ile bir örgütün kurulması şarttır. Bu tabii kı böl- gedeki ülkelerin de çağdaşlaşmasına yardımcı olur. Çünkü bölgenin eksikiiklerinden birisi demokrasinin yeterince gelişmiş olmamasıdır. ••••af/e/u/ı/n. Bu konuda bazı kaygılar var. örneğin, bu tür örgütlerde Türkiye'ye Ba- tı 'nin petrol bekçiliği görevinin verilebileceği söyleniyor. Siz ne dersiniz? .ükümetin boru hattını hemen kapatması, ülkede bazı tartışmalara yol açmıştır. Kimi yorumcular bunu çabuk alınmış bir karar olarak görmüşlerdir. Olaylar açıklığa kavuştuktan sonra hukümetin o zaman kamuoyu tarafından bilinmeyen bazı nedenlerle her kararı zamanında aldığı ortaya çıkmıştır. Maalesef biz Türkiye'de bu tür sloganlan ortaya atıyoruz. Bunlan tekrarlıyoruz. Ondan sonra bu sloganların esiri oluyoruz. Bunlardan artık kurtulmanın zamanı gelmiştir. Türkiye güçlü olduğu zaman hiç kimsenin ne jandar- ması olur ne de polisi olur. Bütün sorun Türlci- ye'nin kendine güvenmesi, kendisi için neyin yararlı olduğunu saptaması ve bunu destekle- yecek imkânlara sahip olmasıdır. Ben Türki- ye olarak yalnız ve yalnız Türkiye'nin çıkar- larının bekçisi ve jandarmasıyım. Hiç kimse- nin çıkarlarının jandarması değilim. Ama ba- zı ittifaklara kendi çıkarlanma uyduğu için gir- mişimdir ve bu ittifakların bana yüklediği ve benim de yararıma olan bazı sorumlulukları üstlenirim. Dikkat ederseniz Türkiye dış poli- tikada hata yapmaz. Türkiye'nin büyük bir bi- rikimi vardır. Türkiye bu birikiminden daima yararlanmıştır. I Efendim, bu yeni güvenlik sistemi tartışmalan henüz çok soyut düzeyde. Fakat, diğer seçenek, yaniNATO'nun alan dışı mü- dahalesi, sorumluluk bölgesinin Ortadoğu 'ya genişletilmesi tartışması giderek daha somut niteliğe bürünüyor. Size kalırsa, böyle bir düzenleme ya- pılırsa, Türkiye gerçekten aktif bir rol oyna- tnalı mı? Yoksa fazla bulaşmadan daha tem- kinli mi davranmalı? Eğer NATO Ortadoğu'yu kendi sorumluluk alanına aldığını ilan ederse, Türkiye de ken- dine düşen görevi yerine getirir. Ne başkasın- dan daha fazla, ne başkasından daha az. Tür- kiye burada kendi çıkarlan neyi gerektiriyorsa, o şekilde hareket eder. Tabii bölgeye en yakın NATO ülkesi olarak Türkiye'ye belki bazı, di- ğerlerinden değişik (ağır demek istemiyorum) görevler düşebilir. Türkiye bunlan yerine getirir. • • • • 1 Batı'nın Körfez krizinden sonra, ile- ri dönük olarak Türkiye'den beklentisi neler- dir? Ve Türkiye kartlannı nasıl oynamalıdır? Batı son zamanlarda sürekli Türkiye'nin böl- gede daha aktif rol oynaması isteğini dile ge- tiriyor. Türkiye Ortadoğu'daki gelişmeleri dikkatli izleyip iyi değerlendirmeli. Ve kendi çıkarlan ile müttefıklerinin önerilerinin çakıştığı nok- tada kararını vermelidir. Çakıştığında Türki- ye'nin çıkarlan neyi gerektiriyorsa onu yapma- hdır. Bundan daha doğal bir şey de yoktur. Herkesüı de yaptığı budur. Türkiye tabii böl- ge ülkesi olduğu için bugün sahne ışıkları üze- rine çevrümiştir. Fakat bu konumunu çok dik- katli kullanması gerekir. Türkiye bu bölgede yaşamaya devam edecektir. Onun için ilerisi- ni de düşünmek zorundadır. Sayın Cumhur- başkanı ne diyor? "Benim Irak'la olan ticari ilişkilerim artık bir daba düzelmez" diyor. Sa- nınm bunu Batılıları etkilemek için kullanıyor. Yani "Bu boşluğu siz doldurun" mesajını ve- riyor. Prensibi şu: "Yardım değil, ricaret". Oysa, ülkeler arasında hiçbir zaman ezeli dost- luk ya da ezeli düşmanhk yoktur. Ezeli cıkar- lar vardır. Yarın Saddam gidebilir ya da kala- bilir, 'Saddam kaldığı takdirde ilişkilerimiz düzelmez' görüşünü ben kabul etmiyorum. Düzelemeyecek olsa, Saddam'la tran'm ilişki- leri düzelmezdi. Bundan daha kötü bir ilişki düşünülemezdi. Saddam bugün tran'a siyasal birlik öneriyor. Çünkü çıkan öyle gerektiriyor. Şimdiye kadar Saddam ya da diğer Irak lider- leri, serzeniş ötesinde Türkiye'ye karşı sivri bir açıklamada bulunmamışlardır.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear