Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ÇANAKKALE 21 GÖRÜŞ Yusuf Hacısüleyman Turizm Uzmanı yhacisuleyman@yahoo.com ŞİŞ KEBAP, RAKI VE RİSOTTO Turistlerin geldiği ülkeler sıralamasında yılda 4.5 milyon kişi ile birinci sırada yer alan Almanya’nın en yüksek tirajlı gazetesi Bild, 27 Ağustos pazartesi günkü baskısında kapaktan haberi vermiş; “Şarapla hazırlanan Risotto’yu (İtalyan mutfağında pilav türünden bir yemek) yiyen Müslüman Bakan, Valiyi kovdu.” Risotto’nun İtalyanca’da sözcük anlamı “küçük pirinç.” Aslında böyle küçük şeylerin bazen büyük şeylere sebebiyet verdiğini bilmekle beraber yine de İtalyan mutfak ustası olan Guiseppina Beglia’nın, Risotto’daki yarım bardak beyaz şarabın işlevini, “Avrupa’nın Usta Şefleri” adlı mutfak kitabında nasıl açıkladığına bakalım. Diyor ki, “Yemeğe katılan yarım bardak beyaz şarabın bu reçetedeki görevi yalnızca yemeğe buruk bir tat vermekten ibarettir.” Ne demeli, yemekten sonra gelişen olaylara bakılırsa gerçekten de “buruk” bir tat kalmış ağızlarda. İnsanın sevmediği bir yiyecek maddesini yemek istememesi son derece doğaldır. Bu nedenle ben de yurt dışına iş gereği gittiğimde yemeğin içinde domuz eti olup olmadığını kendimce sorarım. Kahvaltıda, otelin açık büfesinden kalabalık salam dilimleri arasından hangisinin domuz etinden olduğunu ayırt edemiyorsam eğer, o zaman hiçbirinden almam. Ancak kimseden neyi yiyip, yemediğimi bilmesini bekleyemem. Bazen bir yemeğin adını ilk kez duymuşsa o zaman çekinmeden sorabilmeli insan bu ne yemeğidir, içinde ne var diye. Üstelik bu yabancı bir yemek ismi olmak zorunda da değil. Bakanlık, bir makamdır. İçimizden biri olarak, seçilerek gelinen, geçici bir görevdir. Bu görevi yapan insanlara bazen fazla sorumluluk yüklüyoruz sanki. her şeyi bildiklerini düşünüyoruz. Hata bizde eğitimsel ve kültürel yapısı değişmiyor oysa insanın. Seçim öncesinde neyse, insan sonrasında da o. Risotto’nun Alman basınında Türkiye ili ilgili ne kadar çok ses getirdiğini görünce 1980’lerin sonlarına doğru gitti düşüncelerim. Türkiye denince Almanların ilk aklına gelen o muhteşem ikili Türkiye’yi tanımlıyordu: Şiş kebaprakı. Türkiye’nin turistik imajını, ülkemize gelen Alman turistler bu şekilde özetlemişlerdi. Yani o günlerde Almanya’da bir anket yapsaydınız ve anahtar kelime Türkiye deseydiniz, eminim yüzde 90’ın üzerinde “Şiş kebap rakı” çıkardı. Bugün yapılsa ne çıkar bilemiyorum. Ama ülkelerin özgün yemek veya içeceklerinin çok iyi tanıtım öğesi olduğunu söyleyebiliriz. Ülkemizin bu yöndeki zenginliği tartışılmaz boyuttadır. Ancak bugüne kadar bu zenginliğimizi tanıtımda kullanmadık. Ne bir fincan Türk kahvesini, ne de çay bardağımızı, baklavamızı, şiş kebaprakımızı, ayranımızı, lahmacunumuzu, sarmamızı, lokumumuzu... Saymakla bitmiyor gerçekten. Otoriteler dünyanın en zengin üç mutfağı olarak Türk, Fransız ve Çin mutfağını gösteriyorlar. Ama biz Risotto ile ünlü oluyoruz Almanya’da. Bu kadar yazdıktan sonra bayan okuyucularımıza bir de 4 kişilik kısa bir Risotto reçetesi verelim. 180 gram pirinç, dört adet domates, bir küçük pırasa, bir adet soğan, iki adet taze soğan, bir diş sarımsak, 500 ml tavuk suyu, 200 ml zeytinyağı, 40 gram parmesan peyniri, 50 gram tereyağı, bir demet maydanoz, bir dal rozmarin, tuz, karabiber. Bunların dışında isterseniz, kabak, deniz ürünleri veya mantar gibi ilaveler yapabilirsiniz tabii ki. Risotto, yani pirinç haşlanmadan önce her zaman yağda soğanla kavrulur. Sonrasını siz zaten daha iyi biliyorsunuz. Yarım bardak şarap ilave ederseniz yemeğin adı Risotto, etmezseniz Risottotr oluyor. olmuş. Evet Bozcaada’da artık sayıları son derece az da olsa adanın yerlisi Rumlar var. Bozcaada’dan dönme vakti geldi diyorsanız, küçük sandıklar halinde hediyelik yapılmış çavuş üzümünden, adanın ünlü şaraplarından ve Bozcaada yerlisi Rumlardan Simyon Salto’nun domates reçelini de mutlaka alın derim. Domates reçelinin tadı damağınızda kalacaktır. Nasıl gidilir? Bozcaada’ya İstanbul’dan şehir otobüslerleriyle gelecek olanlar Esenler Oto Gar’ından Çanakkale otobüslerine binecekler. Çanakkale’den kalkan Geyikli minibüsleri ile Yük Yeri İskelesine gelerek oradan feribotla adaya çıkacaklar. Özel araçları ile İstanbul yönünden gelmek isteyenler, Tekirdağ, Keşan istikametinden, Gelibolu iskelesinden Lapseki’ye geçerek Çanakkale, Ezine yolu takip edilerek Geyikli sapağından gidebileceği gibi, Eceabat’tan Çanakkale’ye gemi ile geçerek yine aynı güzergah üzerinden Geyikli’ye ulaşarak adaya varabilirler. Adaya kalkan kış tarifesi feribot saatleri: 10.00, 14.00 ve 19:00 adadan kalkış; 07.30, 12.00 ve 18.00. Feribot bilgileri için Çanakkale iskelesi ( 0.286.217 18 15) Yükyeri (0.286. 632 02 63) Bozcaada (0.286.697 81 85) Konaklama Rengigül Konukevi (0.286. 697 81 71), Otel Kaikias ( 0.286.697 02 50), Otel Ahinoe (0.286. 697 01 55) Cez Kırevi (0.537.286 00 10) Güverte Restoran ( 0.286. 697 87 59), Koreli Restoran ( 0. 286. 697 80 98), Lisa’s Cafe (0.286.697 01 82)