Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
GEZEKALIN Mustafa Balbay ankcum@cumhuriyet.com.tr 16 AKÇAY SONSUZ BAHARLAR Başlık, Türkiye tipi iklimleri yaşayan ülkelere yabancı... Yılda dört mevsimin yaşandığı ülkelerde iklimin ayrı bir tadı var. İlkbaharın canlılığı, sonbaharın hüznü, yazın yakıcılığı, kışın kardan yağmura dalgalı soğukluğu... Küresel ısınmanın tartışıldığı şu günlerde mevsimlerin de bundan doğal olarak etkileneceği konuşuluyor. Uzmanlara göre, yerkürede iki derecelik bir artışın daha yaşanması halinde, “geliyorum” diyen felaket, “geldim” diyecek... O zaman yazlar cehennem, baharlar anlamsız, kışlar kuru soğuk! Bir de başlıkta vurguladığımı iklimi yaşayan coğrafyalar var. Ekvator bölgesindeki; hava sıcaklığının yazları 30 derece kışları da 20 derece civarında olduğu ülkeler! Böyle bir coğrafyanın içinde yer alan Meksika’nın başkenti Mexico City için yapılan tanımlardan biri şudur: Sonsuz bahar ülkesi! Dört bin metre yüksekliğindeki dağlarla çevrili 2 bin 500 metre yükseklikte kurulu kentin çevresi yüzlerce, hatta binlerce yıl önce sulak alanlarla doluymuş. Beyaz adam buraya geldiğinde kenti ele geçirmede zorlanmış. Özellikle sulak alanların ortasındaki “kazıkla” doldurularak oluşturulmuş topraklarda kurulu binalara ulaşması zaman almış. İnşaat mühendislerinin alanına girmeyelim ama, burada anlatılan o ki, tarihte ilk “kazıklı inşaat” sistemini Meksika’nın bilinen ilk yerlilerinden Aztekler gerçekleştirmiş. Başkentin ortasındaki müzeler, Azteklerin beyaz adam geldiğinde pek çok alanda en az onun kadar ileri olduğunu gösteriyordu. Beyaz adamın başlıca fazlası şuydu: Barut ve at... Müzelerden birini dolaşırken şöyle mırıldanmadan da edememiştim: Beyaz adamda barut olmasa Aztekler, az teklekdi! Geçmişten bugüne gelirsek; Mexico City’yi dolaşırken, sonsuz bahar ülkesi tanımını doya doya yaşadım. 25 milyon nüfuslu kentin hemen kıyısındaki, yer yer ortasındaki sulak alanların içine girince sanki kocaman bir kentte değil de, uçsuz bucaksız doğal bir ortamda gibiydim. Yeşil örtüsü suyla karanın nerede başladığını nerede bittiğini belirsizleştiriyordu. Sulak alanların ortasındaki adacıklardaki evlerin önünde küçük, göze hoş gelen merdivenler vardı. Merdivenleri sevimli kılan suyun içinde nereye kadar indiğinin belirsiz oluşuydu. Belli ki, sular zaman zaman yükselip alçalıyor. Son günlerde küresel ısınmanın sonuçları tartışılırken, doğal olarak en çok ülkemizin geleceğiyle ilgili kaygıları paylaşıyoruz. Bu küresel soruna küresel bakınca, benim aklıma Türkiye’den sonra ilk gelen coğrafyaların başında, sonsuz bahar ülkeleri geliyor. Bu alanların çölleşme olasılığı bile insanı ürkütüyor. Kim bilir, dünyanın geleceği ile ilgili karar verme makamlarında olanlar sonsuz bahar ülkelerinin güzelliklerini görseydi belki de daha duyarlı olurlardı... Gezekalın... Denizde tatlı su Yazı ve fotoğraflar Yıldız Çelik azdağları’ndan gelen K Kızılkeçili Çayı’nın Kızılkeçili köyünü geçtikten sonra aldığı isimdir. Böylece Akçay Deresi denize döküldüğü yere adını verir. Kazdağları ile Ege Denizi’nin buluştuğu yerde Edremit Körfezi’nde bulunan Akçay, temiz denizi, yemyeşil doğası ve uygun fiyatlı konaklama olanakları ile yerli turistlerin tercihi. Edremit’e 10 kilometre mesafede bulunan Akçay, kaynak suları ve Datça’dan sonra oksijeni en bol ikinci belde olması ile de her zaman tatilcilerin gözdesi. Akçay’a ilk girişte, Sarıkız heykeli karşılar sizi. Onun dilden dile dolaşan hikayesi, iftiraya uğradığı için babası tarafından kurban edilmek üzere dağa çıkarılır Sarıkız. Baba abdest almak için kızından su ister, kızın verdiği su tuzludur. Tasını, dağın tepesinden uzanıp denizden doldurur. Baba kızın erdiğini anlar, çok üzülür pişman olur. O sırada dağın üstüne kocaman bulutlar çöker, bulutlar çöktükten sonra gelen çobanlar babayı ve kızı ölmüş bulurlar. Babanın olduğu yere Baba Dağı, kızının olduğu yere Sarıkız Tepesi derler ve türbe yaparlar.” Kazdağı Türkmenleri de her yıl ağustos ayında köyde onların anısına düzenlenen “Hayır Yemeği”nde kurbanlar kesiyorlar, keşkek dövüyorlar, pilav nohut pişiriyorlar. İçme suyunun bol oluşu ile bilinen Akçay’da denizden artezyen suları fışkırır. Tatlı ve tuzlu su zenginliğini birada yaşayan dünyadaki tek yer. Akçaylılar ve tatilciler, günlük ihtiyaçları olan buz gibi suları 2030 metre derinlikten artezyen