Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
KÜLTÜR 19 çıkmış çok ilginç resim ve heykellerle karşılaştım. Sonra gene bu müzede olmaması gereken bir bölüme, modern sanat bölümüne girdim. O harika eserlerin tadı damağımdayken birden karşımdaki panoda kirli kadın iç çamaşırlarından yapılmış “bir şey” duruyordu, fark ettiğiniz gibi “eser” demeye dilim varmadı. Bu kadar ağır ve oturaklı bir müzeye bunlar kesinlikle yakışmamışlardı. Sonra başka komikliklerin arasından geçip kendimi silah salonunda buldum. İnanılmaz karmaşıklıktaki silah mekanizmalarını ancak o İsviçre saatlerini yaratan ustalar yapabilirdi. Gördüklerimin mühendislik yanına hayranlıkla bakarak aralarından geçtim. Ardından eski dönem gümüş mutfak eşyaları, eski çağlara ses vermiş müzik aletleri derken kendimi çok tanıdık bir resmin önünde buldum. İstanbul Sultanahmet’teki dikilitaşın İmparator Teodisus’un kaidesi karşımda duruyordu. Bizans bölümüne girmişim. İkonalar, kap kaçaklar son derece tanıdıktı. Bir de yakınlarda Marmaray kazılarında çıkan tanrıça Athena betimlemeli, yedi kiloluk tartı ağırlığının benzerleri duruyordu. Demek ki bir dönem bu tür ağırlıklar çok modaymış. Çünkü bir benzeri de Pera Müzesi’nde vardı. Sanat Tarih Müzesi buralardan kalkılıp da özellikle görmeye gidilecek kadar önemli gelmedi ama benim gibi zaten yolunuz Cenevre’ye düşmüşse mutlaka iki saatinizi oraya ayırın, kesinlikle pişman olmazsınız. müze siyon değildi. Tabi daha kısa süre önce Kahire Müzesi’ni gezmiş biri olarak fazla etkilenmediği itiraf etmeliyim. Tek aklımda kalan, vitrindeki her eser için bir kart açılmış olduğu ve her kartta üşenmeden “Çıktığı yer: Bilinmiyor” yazmasıydı. Eh, haliyle, tamamı çalıntı eserlerden oluşan bir bölüm açarsanız böyle bir saçmalık yazmanız da gerekir. Artık bu tür bölümleri dünya müzelerinde görmekten sıkıntı duymaya başladım. Oysa binanın her yanı gerçekten de kurulduğu topraklarda yaratılmış binlerce, çok değerli eser içeriyor. Burada Mısır’a hiç gerek yoktu. Yukarı katlarda Rönesans’dan günümüze aralarında Houdon, Pradier, Rodin, Arp, Giacometti, Tinguely gibi sanatçıkların elinden