22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 İTALYA İTALYA 13 Şarabı sanat, sanatı şarap kokan Montepulciano Zeynep Oral ence dünyanın her yeri çok güzel, çok ilginç. B Ama doğasıyla uyum içinde olanlar ve hamuruna kültür ve sanat karışmış olup da bu karışımın hakkını verenler, yaşamını sanatla iç içe sürdürenler daha da güzel! İtalya’nın Macerata Opera Festivali’nden çağrı alıp oralara gitmişken, şu dillerden düşmeyen Montepulciano’yu da görüvereyim dedim. Dillerden düşmeme nedeni, dünyanın en iddialı şarap üreticisi olması… Şarap uzmanlık alanım değil, burada ne işim var derken, Montepulciano’nun her bir yanında “inşaat var”, gibilerinden dev afişler görmeye başladım. (Oysa yoktu)… Afişlerde “Cantiere Internazionale d’Arte” yazıyor. Meğer “Uluslararası Sanat Şantiyesi” demekmiş. Her yıl Montepulciano’da yer alan müzik, dans, mim, edebiyat festivalin adı bu! Ortasına düştüm. Artık keyfime diyecek yoktu... Ama önce… İtalya’nın Toscana bölgesinde, en verimli topraklar üzerine kurulmuş bir dağ kasabası Montepulciano… Uçsuz bucaksız üzüm bağları, birkaç asırlık serviler, çamlar, zeytin ağaçları arasında yükselen (650 metre) bir dağın tepesinde kurulmuş kasaba. Etrüsk dönemine uzanan bir yerleşim. Volkanik zeminden sağlanan taşlarla Ortaçağda bir yandan yapılar yükselirken bir yandan da surlarla kalelerle çevrilmiş. Çünkü Toscana’nın iki önemli kenti, Floransa ve Siena, ha bire “senindi, yok benimdi” diye çatışıp durmuş. Sonunda (1500’lerde) Rönesans’ın büyük patronları Floransalı Medici ailesinin egemenliğine geçmiş Montepulciano. Kasabanın şu birkaç tümcede özetlemeye çalıştığım geçmişini bildiniz mi, dapdar yollarda her adım başında kilise, şaşaalı “Palazzo” yani konaklarla ve görkemli yapılarla karşılaşmaya şaşmaz oluyorsunuz. Bunların yontular, kabartmalar, freskler, havuzlarlar, çeşmelerle donatılmış olmasına da. Daha az mermer, daha çok taş ve tuğla. Kırmızı kiremitler, hele muhteşem güneş batımlarında kasabayı kızıla boyuyor. Kasabadaki tüm yapılar, en görkemlileri ve en sıradan olanları, doğanın yolunu yordamını izlediğinden, doğanın çizgilerini, biçimlerini tekrarlamaya çalıştığından, kendi içinde ve çevresindeki bağlarla kırlarla sonsuz bir uyum içinde yüzyıllardır değişmeyen görünümünü koruyor. Dünün eserini yıkmak söz konusu olmadığından, her “yenilemede” ayni geleneksel malzemeyi bulmak zorundalar. O dapdar sokakları, merdivenleri değiştirmek kimsenin aklından bile geçmemiş. Kasabanın orta yeri, en tepedeki “Piazza Grande” yani “Büyük Meydan”a geldiğinizde durun hele… Orada biraz soluklanalım! helozzo’nun eseri Halk Sarayı, karşısında en eski şarap üreticileri Cantucci ve Tarugi Sarayları buraya anıtsal bir hava katıyor. Ortaçağ yapıları üzerine kurulmuş Rönesans harikaları… Meydana vardığımda katedralin hemen önünde sahne çoktan kurulmuş, saraylar arasına sıralarda izleyiciler yerlerini alıyordu. Çok şanslıydım. “Cantiere Internazionale d’Arte” festivali’in doruk temsillerinden birine hazırlanıyordu meydan. O akşam, dünya çapında bir topluluğun Rambert Dans Topluluğunun gösterisi vardı. Kökleri 1920’lerin Klasik İngiliz balesine dayanan bu topluluk, 1960’larda klasik baleden uzaklaşmış, çağdaş dansa yönelmişti. Günümüzün en ilerici, araştırmacı topluluklarından biri. O akşamki gösterilerinde, genç dansçıların kendi koreografileri yer alıyordu. Sınırları zorlayan, beden ve uzam, hareket ve mekan, kadın ve erkek temalarını işleyen bir program… Bir yandan ustalıklarını, disiplinlerini ortaya koyarken bir yandan da o görkemli katedralin ön cephesini de danslarına katmayı ihmal etmediler. Eşsiz bir mücevherden farksız 250 yıllık Poliziano tiyatrosu, halen müzik akademisi olarak kullanılan Ricci Sarayı konserlere temsillere ev sahipliği yapıyordu. Bu yıl 32. gerçekleştirilen “Cantiere Internazionale d’Arte” Festivali, “kasabamız sadece şarapla ünlenemez” düşüncesiyle sanatla haşır neşir var olmayı sürdürüyordu. Asillerin şarabı: “Nobile” Hava şarap kokuyordu. Konserler, gösteriler, dans ve opera temsilleri şarap kokuyordu… Kentin daracık sokaklarındaki resim galerileri, heykel sergileri şarap kokuyordu… Şarap butikleri… Sanırsınız, şarap değil mücevher satıyorlar. Dükkanlar öylesine özenli, vitrinler öylesine incelikli… Dünyanın dört bir yanından şarap almaya geliyor millet. Günün her saatinde şarap dükkanları (onlar “Şarap Kantinleri” diyor) hep tıklım tıklım… Birinden ötekine tada tada ilerliyorsunuz. Beğendiğinizi satın alacaksınız beklentisiyle çok lüksleri hariç, her çeşidini bedavaya tattırıyorlar. Katedralsaray arası dans “Büyük Meydan” a gelince soluklanmak zorundasınız. Çünkü yokuşları çıktınız, merdivenleri tırmandınız, üstelik yol boyunca (topu topuna iki ana yolu var.) sağlı sollu yan yana dizilmiş şarap butiklerinde şarap tattınız! Adına bakmayın, meydan çok büyük değil. Ancak bir yanında dev bir katedral, öte yanda mimar Mic Yanında peyniri de cabası. Buranın en ünlü şarabı “Vino Nobile di Montepulciano” .. “Nobile” asil demek… Daha Etrüskler döneminde çevredeki bağlardan şarap ürettikleri biliniyor. Tüm Toscana bölgesinin en iyi üzüm bağları buradadır diye ilk belgeler 1300’lerden kalma… 16. Yüzyılda Papa , “Montepulciano şarabı Krallara, asillerin sofrasına layık hoşlukta , berraklıkta ve lezzette” diye buyurunca, Avrupa’daki tüm kral sofralarına servis edilmeye başlıyor. O günlerden başlayarak yazarlar, şairler (Voltaire dahil) bu şaraba methiyeler düzmeye başlıyor… Ve şarabın adı “Asil Şarap”, “Vino Nobile” oluyor. Özelliği Sangiovese üzümünden yapılması ve yıllarca meşe fıçılarda bekletilmesi… Montepulciano’nun belli başlı konaklarının altı, orta çağdan kalma mahzenlerle dolu. Bunlardan birini Cantucci Malikenesinin altındakini gezdim. Dapadar dehlizler, kocaman kemerler, dev fıçılar arasında kayboldum… Nobile Şarabı nasıl mıydı? Harikaydı! Çünkü sanat kokuyordu!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle