Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
14 Yok edilmek üzere korumaya alınmış bir tarih BATMAN HASANKEYF Yazı ve fotoğraflar Tansel Özbey aman Dağları çorak. TaşR tan topraktan ibaret doğanın, çöl sadeliği gözleri dinlendiriyor. Batman’dan bindiğim minibüsün arkadaki dörtlü koltuğunda başıma sırt çantama dayamış yol yorgunu uyukluyorum. Bir yol kıvrımındayız. Akşam güneşinin kızıl ışıkları, Dicle’nin kenarında yükselmiş bir şehri altın gibi parlatıyor. Bu bir arkeolojik kazı alanı filan değil. Burası kaya içinde mağaraları, evleri olan, pencerelerinden çamaşırlar sarkan, sokaklarında çocuklar koşuşan bir şehir. Uçsuz bucaksız bakir doğanın kucağında sükut içinde yaşayan bir şehir. Hasankeyf’e, 27 saatlik otobüs yolculuğu ve kuvvetli bir migren ağrısı ile vardıktan sonra, öğretmen evinde biraz dinlenmek öncelikli ihtiyacım oldu. Yine de hava kararmadan kaleye gitmekte acele ettim. Kale önünde rastladığım Hasankeyfli gençler, içten bir “hoş geldiniz” ile beni selamlayarak kısaca kale içindekilerini özetlediler. Yekpare tek bir kaya içinde oluşmuş yaşam alanlarıyla ilk yerleşim tarihi bilinmeyecek kadar eski kaleyi yalnız başıma dolaşırken, böylesine tarihi ve kültürel değerleri yoğun bir yerde “in cin top oynuyor”, hiç ziyaretçi yok, tanıtım levhaları bile yer yer kazınmış. Kaleden geri dönerken, gençlerin söylediğine göre 1970’li yıllarda, kale içindeki mağaralarda yaşayan ailelerin yerleştirildiği, kale dışındaki eski yerleşim yerlerinin onarılmasıyla oluşturulmuş mahallelere yöneliyorum. Karşıdan “hoş gelmişsin” diye gülümseyerek gelen bir kadın. Biz şehir insanlarına nostaljik masallar kadar uzak düşmüş, Anadolu misafirperverliğinin buralarda yaşayan geleneğinin doğallığında, “Buyur bize gel, bizde kal” diyerek evinin yolunu işaret ediyor. Behiye, 30 yaşında beş çocuk sahibi. Ailenin evi bir oda bir salondan oluşmakta. Yaz geceleri damda uyuyorlarmış. Bizim sohbet ettiğimiz evin girişindeki bahçe alanı da damı gibi Hasankeyf’in en keyifli manzarasına sahip bir yer. Behiye ve Ayşe’nin içten ve mazeret tanımaz ısrarlarına karşın,vedalaşarak yanlarından ayrılıyorum. Ertesi gün köprü üstünden büyülü şehrin resimlerini çekerken bir önceki akşam öğretmen evinde televizyon seyrederken tanıştığım gençle karşılaşıyoruz. Abdurrahman’ın rehberliğinde günü geçirmeye karar veriyorum. Hasankeyf’i anlatırken tarihi köprüyü işaret ediyor. “Burası Hasankeyf sit alanı, koruma altında, burada çivi çakılamaz. Köprünün öte tarafı da Batman. Karşıda gördüğünüz tarihi hamam ahır olarak, Akkoyunlu hükümdarı