Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
KÜLTÜR 21 müzeci yönüyle birleşince daha da değer kazandı gözümde.” Osman Hamdi Bey, 1887 ve 1888 yılları arasında bugün Lübnan sınırları içinde kalan ve geçmişte Osmanlı İmparatorluğuna ait olan Sidon’da (Sayda Lübnan) kazılar yapar. Bu kazılarda dönemin en büyük keşfi olarak kabul edilen, kral nekropolünü (mezarlık alanını) ortaya çıkarır. Üzerlerinde son derece başarılı kabartmaları olan mezarları İstanbul’a getirir. Ancak o zamana kadar gerçek bir müze binası yerine Aya İrini, Çinili Köşk gibi eskiden kalma anıt yapılardan oluşan Müzei Hü mayun’a yeni getirilen eserler sığmaz. Aralarında İskender, Likya, Tabnit Lahdi gibi önemi büyük eserlerin sergilenebilmesi için yeni bir müze binasına ihtiyaç duyulur. Osman Hamdi Bey’in yeni ve gerçek bir müze binası talebinin sarayca kabul edilmesinin hemen ardından, dönemin ünlü mimari Alexandre Vallaury tarafından müze binası inşa edilerek 13 Haziran 1891’de ziyarete açılır. O tarihten sonra pek çok gelişme kaydeden İstanbul Arkeoloji Müzeleri 1993 yılında Avrupa’da yılın müzesi seçilerek “Avrupa Konseyi Müze Ödülü”nü almıştır. sengulaydingun@kou.edu.tr FOTOĞRAFIN DİLİ Lütfi Özgünaydın lutfi?lutfiozgunaydın.com SUYUN COŞKUSU Ahlat’ta fotoğraf çalışmayı çok severim. Ahlat, değerleriyle çok zengin bir ilçemizdir. Van Gölü kıyısındaki ilçede, Selçuklu mezarları, kümbetler geçmişimizi anlatan tarihi değerlerdir. Ahlat’tan yukarı çıkınca dünyaca ünlü Nemrut krater gölüne de ulaşırsınız. Eski Ahlat ise kendine özgü değerleriyle insanı etkiler. Ahlat taşıyla yapılmış kale, evler ve köprüler eski kenti süslüyor. Bazıları restore edildi. Bir ilkbahar gününde çektim bu fotoğrafı. Köprünün altından su köpürerek geliyordu. Arkada köprü üzerinde birkaç insan suya bakıyorlardı. Ben suyun coşkusunu ön plana çıkarmaya çalıştım. Bu coşku baharın müjdecisiydi. Ağaçlar tomurcuklanmış bekleşiyordu. Bu suyu yaz aylarında gittiğinizde bulamazsınız. Ahlat’ta fotoğraf çalışacaklara ilkbaharı öneririm. Toprak yeşildir, çekeceğiniz değerlerin daha iyi ortaya çıkmasını sağlar. Ayrıca ışık da çok iyi olur. Su ön planda ama fotoğrafı tamamlayan arkadaki köprüdür. Böyle bir sahnenin önüne geldiğinizde, ışığın yönünü ve zamanı ön planda tutarak, kadrajınızda neyi anlatmak istiyorsanız onları ön plana çıkarmayı düşünün ve karmaşadan kadrajınızı ayırıp çekip alın. Ben tarihi mekanda baharın coşkusunu düşünmüştüm, umarım size bu duyguyu hissettirebilmişimdir.