Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
DALIŞ TURİZMİ 11 EGE’NİN İMBATI Serdar Kızık serdarkizik?cumhuriyet.com.tr TALAN ‘YOL’DAN GELİYOR! “Eyvah ki eyvah” dedim, haberi duyunca. Karadan mavi yolculuğun gerçekleştirildiği Akyaka Akbük arasındaki o güzelim ormana, dozerler girmiş. Muğla İl Özel İdaresi ÇınarTurnalı yolunun genişletilmesi ve asfaltlanması kararını almış. Bir cennet parçasında iyi kötü gidilebilen bir yolu genişletmekmiş amaçları. Ne düşünmüşler, niçin böyle bir karar vermişler, anlamadım. Durun en iyisi, geçen yıl gezi ekimizde bu cennet parçasıyla ilgili yazdıklarımı anımsatarak başlayayım. Demişiz ki: “Yeryüzü cenneti Gökova’da mavi tur, tarifsiz bir güzelliktir kuşkusuz. Cana can katar. Ya karadan mavi yolculuk? ‘O yolu kullanma, bozuktur. Gittiğine gideceğine pişman olursun’ uyarılarından mıdır, yoksa doğru zamanı yakalayamadığımdan mı bilmem, yıllardır ertelediğim bir yolculuğu gerçekleştirdim nihayet. Ohh... Erteledikçe içimde büyüyen keşfetme merakına, değdi doğrusu. Bu karadan yapılan küçük mavi turu, paylaşmak isterim sizinle ve kesinlikle öneririm. Arabanıza aşırı bir tutkunluğunuz ve özeniniz söz konusu değilse eğer, 30 kilometrelik, yer yer bozuk stabilize yolu, “göze alın” derim. Pişman olmayacaksınız... Arabamız hoplaya zıplaya, gerisinde bıraktığı toz bulutuyla ilerlerken gökyüzünün, denizin, dağların, bahçelerin, zeytinliklerin, ormanın, küçük koyların, kumsalların, yeşil ve mavinin, kısacası dantel gibi işlenen doğanın muhteşem dansına tanıklık edin... Bu cennet coğrafyalara sahip olmak ne büyük bir nimet...” Hiç unutmam bu yazının ardından bir okurum elektronik postayla “Gezdiğiniz, gördüğünüz yerleri anlatıyorsunuz iyi de, aynı zamanda yağmacılara ve talancılara hedef göstermiş olmuyor musunuz” demişti. “Güzellik insanla vardır, paylaşıldıkça vardır” diye yanıtlamıştım kendisini. Elbet il özel idaresi kararında, yazılanlar etkili değildir. Ancak nerede bir güzellik varsa oraya hücum etmek gibi genel bir eğilim var. İşte bu yola, kıyıdaki güzelim ağaçlara göz dikmişler. Yüzlerce çama kıyılmış, hafriyat denize yıkılmış. Ne adına? Yol genişleyecek, asfalt döşenecek, uygarlık gelecek! Oysa taşıyla, toprağıyla, denizi ve tüm canlılarıyla öyle bir hassas eko sistem var ki bu kıyıda! Şimdi ne olacak? Yol büyüyecek, talan gelecek. Kimse aldırmaz bölgenin özel çevre koruma alanı olmasına, doğal SİT sayılmasına. Betonlar, siteler yükselir yakın zamanda. Muğla Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dekanı ve kıyı bilimleri uzmanı Prof. Dr. Erdal Özhan valiliğe başvurmuş. “Kıyımı durdurun “ demiş. Durur mu? ortaya çıkarmak istiyoruz. Kemer’deki Fransız batığını görmek isteyen çok sayıda sporcu var. Bunlar ülkelerinin en tanıtan, en çok bilinen fotoğrafçıları. Gelip bizim ülkemizin su altı zenginliğini fotoğraflayıp, önce ülkelerine ardından da dünyanın dört bir yanına yayıyorlar” diyen Asım Dumlu, sualtı turizm potansiyelimiz gözler önüne seriyor. Peki bu kadar çok tarihi ve doğal zenginliğin fotoğrafını çekmek nasıl bir çalışma gerektiriyor dediğimizde sorumuza Orhan Aytür cevap veriyor: “Suda hayvan hareket ediyor, su hareket ediyor ve ben de hareket ediyorum. Böylelikle triport kullanamazsınız, karadaki gibi saatlerce oturamazsınız. Bütün bunların başında çok iyi bir dalgıç olmak gerekiyor. Su altındaki fotoğrafların özgünlüğü olmalı. Kişisel fotoğraf görüş açınızı yansıtan tarzı gösterebilmek önemli” açıklaması yapan Orhan Aytür’ün konuşmasın sonunda, sualtı fotoğrafçılığı, dalış ve turizmin birbirine sıkı sıkıya bağlı olduğunu gördük. Onlar sadece bir spor dalında yarışmakla kalmayıp Türkiye’nin dalış turizmine de büyük katkı sağlayacaklar. Kuruluşundan bu yana deniz temasını işleyen Tepe Nautilus’un İşletme Müdürü Nihat Sandıkçıoğlu; Türkiye Sualtı Fotoğraf Milli Takımı’na olan sponsorluğumuz 2005 yılında başladı. Sponsorluk sadece o etkinliğin maddi ihtiyaçlarını karşılamak değil, toplumda yer edinip tanınmasını ve tutunmasını sağlamak için çalışmaktır. Sosyal bir sorumluluktur. Sahiplenmek, destek çıkmak ve başarıya omuz vermektir” dedi.Onlar, deniz altında yaşamaya devam eden her nesne ve canlıyı objektifleriyle başka bir dünyaya taşıyorlar. Onlar, sualtındaki hazine avcıları. Peki nedir bu hazine? Su, balıklar, deniz bitki ve canlıları... Fotoğraf: Anadolu Ajansı